Tumgik
#pazar ve ertesi
okyanustakisular · 5 days
Text
yine de ben
olunca sen
huzur bulur, kötü düşünemem
10 notes · View notes
sadecemuzikveben · 7 months
Text
Tumblr media
8.09.2023
16 notes · View notes
kendimlesworld · 10 months
Text
Günler geçti, sevimsizleşti
Bu ev gözümde...
4 notes · View notes
gecesayesinizz · 1 year
Text
Bi de pazar ve ertesi olunca
Ben zorlanırım, gülümsemem
Yine de sen olunca ben
Huzur bulur, kötü düşünemem...
17 notes · View notes
zehirlisarap · 9 months
Text
İçip unutalım
Unutup sevişelim
Sevişip uyuyalım, uyanıp sevişelim
Biraz daha içelim ve tekrar edelim
0 notes
cileklisigara · 9 months
Text
Tumblr media
Yoldan çıkmak için tam zamanı ve tam yeri..
0 notes
1sairbisikletle · 9 days
Text
Meursault’la Konuşmalar 35
Merhaba Meursault, arayı biraz açtık. Sebebi biraz isteksizlik biraz da yazmaya her niyetlenişimde araya başka bir işin girmesi. Misal bu sabah yazmaya niyetliydim, bilgisayarı açtım baktım şarj sıfır ve odadaki iki prizde de kardeşimin cihazları takılı. Az önce yine açtım, bu sefer Tumblr hata verdi. Evde de böyle oldu birkaç kez.
Evde de diyorum çünkü Balıkesir’deyiz. Pazar günü önce Bandırma’ya gittik, teyzem yeni ev aldığı için ona hayırlı olsun diyelim hem de beraber orada iftar etmiş olalım diye. Yemeği dışarıda güzel bir Konya pidecisinde yedik. Ardından teravihe gittik hep beraber. Akşamla yatsı arasında biz kuzenler olarak sahili de çok kısa bir turladık.
Tumblr media
Burada bir iş için çağırdılar taslaklara atıp gittim. Dün akşam bir saat uğraşıp uzun bir günce yazdım tumblr boşluğa gönderdi. Yok oldu resmen. Bilgisayardan da on kere falan girip yazmaya çalıştım ama site açılmıyordu bir türlü. Meğer teyzemlerin interneti otomatik olarak güvenli internete geçmiş, nedense tumblrı açmıyormuş o yüzden. Şimdi düzelttim ve girebildim.
Biraz geriden alırsak, Ramazan'ın son bir haftasını aşırı derecede bereketsiz geçirdim. İki gün ilacımı yanlış almışım, eczacı kızdan asıl ilaç depodan gelene kadar düşük miligramlısını istemiştim ayarlayıp içecektim. O sırada diğer ilaçtan bahsettiğimiz için bana onu vermiş. Ben de sahurda gözüm yarı açık yarı kapalı iki gün içtim onu. İkinci gün içtikten sonra kutu bi garip geldi bi baktım uyku için aldığım ilaç. Ama artık çok geçti. Kafam uykudan kalkmıyor diyordum, meğer ondanmış. Gerçi normalde de çok uykuluydum bu Ramazan çünkü beynim kaçınmak için uykuya başvuruyor. Daha önce geçtim buralardan.
Bir akşam iftardan sonra baktım işler korkunç miktarda birikmiş, ben çalışmaya çıkıyorum deyip çıktım. Totalde bir saat çalışmamışımdır ama evde akşama kadar başında durup yapamadığım kadar sayfa okudum. Hala korkunç miktarda işim var ama yapma isteğim yok. Bir noktada patlamadan bunu çözmem lazım. Çünkü baya baya birikti işler. Hatimim de bitmedi o da canımı sıkıyor.
Tumblr media
Ertesi gün maniküre gittim, bayramda ellerim beni mutlu etsin diye ama yine istediğim gibi olmadı. Halbuki kadın çok özenli yapıyor işini ama bir yerde yanlış yaptı galiba bir şeyleri.
Balıkesir'e gelmeden önceki son gün annem ve kardeşim iftarı Sultanahmet'te yapıp Ayasofya'da teravih kılmak istedi. Ben evden çıkarken planımız evden yemek hazırlayıp gitmekti, döndüm plan değişmiş. İftara 1 buçuk saat varken yapılan plan şu, meydana gidecekmişiz biri tramvayla Sirkeci'ye Bereket'e gidip siparişimizi alıp gelecekmiş. O öyle olmaz bak buradan alıp gidelim dedim soğur dediler. Peki dedim. İftara 10 dk kala Küçük Ayasofya'daydık, medeniyetsizin biri yolun ortasına koca otobüsü bırakmış gitmiş, trafik sıkıştı ilerlemiyor. Arabada beklerken ezan okundu. O arada da yemek işini ne yapacağız dedim, hala biri gider alır diyorlar. Dedim ki Sirkeci'de Bereket olduğuna emin misiniz siz, evet sorduk dediler. Ne dediler dedim, Eminönü'ndeymiş dediler. Sanki Eminönü Sirkeci demekmiş gibi onun da orada olduğunu varsaymışlar, halbuki Mısır Çarşısı'nda. Sirkeci'deki yerleri aradım mümkün değil sipariş almıyorlar. Kaldık öyle, trafik de ilerlemiyor. Arasta'nın orada olunca dedim ben ineyim yemek işini halledeyim sizi gelir bulurum, yol açılırsa da şuradan ilerleyin. İndim, yolda giderken bir teyzenin elinde pide gördüm, oralı sandım dedim ki elinizde pide var yakında fırın mı var. Simit alacağım varsa. Meğer onlar da bizim gibi iftara gelen bir ekipmiş, önden arkadaşları yürüyormuş. Bana yalnız yalnız iftar etme gel bize katıl dediler hemen. Dedim yok arabada bekliyorlar, bu sefer pide vermeye kalktılar yemek ayarlamaya çalıştığımı öğrenince. Çok tatlıydılar. Neyse meydana vardım, Derviş diye bir yer var daha önce kahve içmiştim, etin kaynağı da güvenilir olunca oradan et dürüm aldım hepimize ama bir sorun var, adamlar nakit çalışıyor. Dedim Atm'den çekip geleyim hemen, yok abla ezan okundu yemeğini rahat rahat ye getirirsin sakın acele etme dediler. Bu devirde bu güven. Allah razı olsun dedim arabaya döndüm, bizimkiler hala aynı yerde, herkes kontak kapatmış. Arabada açtık orucumuzu. Birkaç kere biz inelim ablam da park edip gelsin boşa bekliyoruz dedim ama ablam katiyyen kabul etmedi. Herkes gidecekmiş de o ne olacakmış. Neyse otobüsün şoförü bulundu, trafik açıldı sarayın oraya kadar geldik ama otoparklar hınca hınç dolu yer yok. Dedim hepiniz inin arabadan, herkesin akşamının zehir olmasına gerek yok, ben buraları biliyorum direksiyona geçeyim park eder yanınıza gelirim. Ben öyle deyince indiler, babam kaldı ne olur ne olmaz diye, birkaç kere turladık onu da indirdim senin de namazın dar vakte kalmasın deyip. Kendim yatsıya beş dk kalana kadar döndüm durdum. Bereket küçük bir caminin yanında park yeri buldum. Baktım ezan okunmadan her şeyi hallettim, teravihte bizimkilere katılayım dedim. Yalnız oturunca içeriz diye aldığımız 4L çay termosu, babamın hırkası, minderler hasırlar her şey arabada. Onları da yüklendim. Yokuş yukarı kan ter içinde vardım Sultanahmet'e. Camiyi geçtim son cemaat yerleri bile tıklım tıklım. Biri yer verdi de son dk yetiştim namaza. Vitrden önce bizimkileri aradım nerdesiniz diye, içerideyiz dediler. Kardeşim illa ısrar etti içeri gel diye. Elimde dünya kadar yük var, boşver dedim ısrar etti. O arada güç bela taşıdığım tatlı poşetimizi düşürmüş, namazdan sonra bir posta onu aradım caminin içinde dışında. Bulamadım. Bulana afiyet olsun. Namazdan sonra koşarak dürümlerin parasını vermeye giderken merdivenlerde kaydım ve düştüm. Her yerim acıyor hala. Tatlı olayını fark edince canım sıkıldı, bulamayıp dönünce de oturamadım dedim ben tatlı bulacağım bir yerden. Türk Edebiyatı Vakfı'nın içindeki Hafız Mustafa'dan kadayıf aldım ama hiç formunda değildi, üzdü. Bizimkilerle çay içtik, 12'ye kadar oturduk sonra eve döndük. Kimse sayende biz Ayasofya'da akşamı kıldık, telaşesiz teravihe yetiştik demedi, teşekkür etmedi. Ablama bir kere sen trafikte ilk sıkıştığımızda tek kalmayı kabul etsen herkes arabada iftar etmek zorunda kalmazdı dedim, çıkıştı bana. Ben enayiyim çünkü. Neyse ben Allah rızası için yaptım, her zamanki gibi çektim sineye. Eve gelince herkes valiz hazırlığına girişti, ben sabah hallederim deyip yattım. Hallederim çünkü. Nitekim hallettim.
Tumblr media
Annem üç gün önceden başlamıştı yol için panik yapmaya. Ben yola çıkacağımız sabah bir saat içinde hem valizimi hazırladım hem de kendimi. Yola çıkacağımız vakit arabayı yerleştirdim yine de herkesten önce hazırdım. Anneme göre asla vaktinde yetişmezdi işlerim. Annem eskiden böyle panik olmaz, her şeyi büyütmezdi. Şimdi tıpkı ablam ve kardeşim gibi oldu. Hem panik oluyorlar hem de başkasının olmamasından rahatsız oluyorlar. Rahatlığım batıyor resmen. Bunu umursamamayı öğrendim ama. Yolda arabayı ablamın kullanması gerektiğine karar vermiş annem. Ben çok rahatmışım, hiç tedbirli gitmiyormuşum. Alakası yok halbuki tedbirle, sadece araba kullanırken stres olmuyorum. Ablam hala iki eli sımsıkı direksiyonda kullanıyor arabayı, bunca yıl oldu halbuki. Benim tek elle kullanmam da tedbirsizlik oluyor. Ne zaman direksiyona geçsem ablam daha sitenin içinde başlıyor yavaş, sağa dön, sinyal ver, yavaş, yavaş, yavaş... İhtiyacım olduğundan da değil, kontrol manyaklığı. Aramızda araba kullanım tecrübesi açısından sadece bir yıl var ama ilginç bir şekilde araba babamın değil de onunmuş, ben de acemi şoförmüşüm gibi davranıyor. Annem de ona uyuyor. Bu arada gerçekten iyi bir şoförüm, arabaya bizimkiler dışında binen herkes aynı yorumu yaptı bu zamana kadar. Babam ve ablam Maraş'tan sonra İstanbul'da araba kullanmak konusunda epey süre çekimser kalırken ben bir gram zorluk yaşamadım, orada sürdüysem burada daha rahat sürerim dedim nitekim öyle de oldu. Bizimkilere bu rahatlığım da batıyor. Ne zaman arabayla bir yere gitmek istesem annem bahaneler sıralıyor, sanki evin serseri oğluyum. Araba olacak ama kapıda duracak. Ablam isterse o başka, onun bahaneleri hep geçerli, bana geline toplu taşımayla git oluyor. Bu yüzden her direksiyona geçişimde bir an önce kendi arabam olması için dua ediyorum. Param yok, işim yok, evlendiğim de yok ama hazinenin sahibi Allah, ben ondan istiyorum. Kimseden izin almadan kullanabileceğim, kullanırken sürekli eleştirilmeyeceğim, müdahale edilmeyeceğim bir araba. Lütfen Allahım, isteği veren sensin, oldurursun biliyorum. Bu arada ablam yol boyu kaç kere ani fren yaptı - çünkü bu normal bir şey, bazen öyle gerekir ama ben yapınca arka koltuktan çığlıklar geliyor aaa neden öyle yapmışım görmüyor muymuşum, sanki sebebi benim, trafik bu- kaç kere sinyal vermeden geçti, olur olmadık yerde hız yaptı, hiç sesimi çıkarmadım. Bana yapılırken hoşuma gitmiyor çünkü. Şoför ben değilsem müdahale etmemem gerektiğini biliyorum çok şükür. Bu yaşananlar küçük görünen ama birike birike insanı mahveden şeyler. Uzaktan abartıyor gibi görenlere gelip benim yerimde bir gün geçirmesini öneririm. Sürekli beklentileri karşılaması gereken ve ne yaparsa yapsın eleştirilen biri olmak çok zor. Bizim ailenin huyu bu. Geniş ailemiz dahil herkes aşırı mükemmeliyetçi ve kimse bir şeyi beğenmiyor. Dedemin huyu anneme, teyzelerime ve biz çocuklara sirayet etmiş. Eleştirildikçe eleştiren olma dozu artmış herkesin. Gerçi babam da farklı değil. Neyse. Bunlar içime birikti bir haftadır. Kimseye yaranamıyorum, o halde tartışmanın manası yok diye kısa kestim hep konuşmaları. Bir yere varamıyoruz zaten.
Bandırma'ya gelişimiz son dk planıyla oldu. İftara bir saat kala oradaydık. Sahurdan sonra da Kepsut'a geçeriz diye planlamıştık. Gece uyumayalım oturalım dediler ama ben ilacımı aksatınca hiç iyi olmuyor diye geç vakit de olsa aldım, bu sefer tam sahur sırasında ilaç etki etti elim ayağım gerildi, uykuyla uyanıklık savaşıyor resmen beyinde. İki lokma ye beş dk yerde uzan iki lokma ye geç koltuğa uzan şeklinde geçti. En son sızmışım, beş dk kala su içmeye kaldırdılar. Namazları çıkıp yola çıktık. Yolda da uyumuşum. Kepsut'a vardık diye kaldırdılar, yukarı kata çıkıp vurdum kafayı. İkindiye yarım saat kala zorla uyandım, öyle uyumuşum. Uyku düzeni falan hak getire. Akşam teyzemler de iftara yetişti. İftarın ardından küçük teyzem hadi Balıkesir'e gidiyoruz teravihe dedi, daha doğrusu ablamla plan yapmışlar diğer teyzem bana sen de git deyince dahil oldum. -Araba sanki ablamınmış ben de yokmuşum gibi yapılıyor sürekli planlar. Mesela ben bu satırları yazarken de annem babam ablam bensiz yapılan bir planla bir yere gittiler, bana da yola çıkmadan yarım saat önce gelmezsin diye demedik ama gelecek misin dediler. Yok dedim. Böyle yazınca sürekli ablamdan şikayet ediyormuşum, onu kıskanıyormuşum gibi bir tablo çıkıyor farkındayım. Ama değil. Küçükken de böyleydik. Adil davranılmamasına o zaman da itiraz ederdim, şimdi de ediyorum. Ablam ve kardeşime prenses bana herkülle kül kedisi arası bir konum verilmesine karşıyım. Ağır kaldırılacak oldu mu Erva, gezme oldu mu diğerleri. Bu hep böyleydi. Niye çünkü ablam zayıf, ablam iki dirhem bir çekirdek, ben kilolu gücü kuvveti yerinde, bütün ağır işler benim olmalı. Annem de böyle bakıyor olaya, teyzelerim de. Bugün teyzeme bunu sürekli yapıyorsun çok rahatsız oluyorum dedim. Annem müdahil oldu hemen teyzemi savundu, dedim sen dahil olma ben teyzeme rahatsızlığımı ifade ediyorum. Eskiden olsa birikir birikir patlardım. İyi, gelişme var.- Onların planına uyunca kalktık koşa koşa Eski Cami'ye gittik Balıkesir'e. Balıkesir Kepsut arası 20 dk. Gelinmeyecek yol değil. İstanbul'da teravihe harcadığım yol bundan uzun. Neyse ki namaz çok güzeldi. Hocalar neva, saba, nihavend, acemkürdi gezdi de gezdiler. Hatimle teravihin son günü olunca duaya da denk gelmiş olduk. Kıraatiyle, ilahileriyle, duasıyla tam bir son teravih oldu. Memleketimizin her köşesinde böyle hafızlar var artık, ne mutlu.
Dünü de teyzemle avluyu kıştan yaza geçirme işiyle uğraştık. Çekyatlar falan düzlenip temizleneceği için bu iş elbette bana aitti. Pislik, toz, o bu derken alerjim tetiklendi bütün gün uğraştım durdum ama who cares? Neyse.
Tumblr media
Bugün bayram. Bayram gibi hissetmiyorum. Canım sıkkın, sinirliyim. Artık hiçbir yere ait hissetmiyorum kendimi. Eskiden Kepsut'a gelince neşe dolardım, şimdi eve dönmek için gün sayıyorum. Yalnız üst kattan alt kata inerken rüzgarın içime doğru estiği ve bahçenin yeni yeni çiçeklenen leylağınının kokusunun burnuma dolduğu anlar müstesna, hayata işte onlarla tutunuyorum.
İşte böyle Meursault. Yaşamıma anlam katamadığım, öylece sürüklendiğim bir bayram yaşanıyor. Anlayacağın, bayramsa bayramımız mübarek olsun.
10 notes · View notes
jupiterdengelenn · 23 days
Text
12 notes · View notes
Text
Ramazan sanırım baya ezdi geçti,esasen bende böyle tahribat yaratmazdı ama sanırım git gide yaşlanıyorum batarya eskisi gibi şarj etmiyorsa demek..
Ama sabah damak düşürecek kadar acı filtre kahveme kavuştuğuma göre eski düzenime dönüp arada buraya yakarışta bulunabilirim diye düşündüm😂
Gelelim 9 gun denen tatile, e şipşak bitti ve baya baya yoruldum nerden başlasam nasıl anlatsam diyim mahzar gibi😂
Bayramda hiç İstanbula gitmediler diye annem ve babamı gezdirelim dedik Hande ile fakat pişmanlığın dibine dibine yolculuktu hepimizce,bayram birinci günü akşamüzeri gibi varmıştık zaten.Yemek yedik ve hijyeni eksi konumu artı olan evden istiklal yürüme mesafesi olduğu için hemen çıktık baya yürüdük geldik.Akıllarda tek soru burası gerçekten İstanbul mu ?
Eve geldik uyandık ertesi sabah hemen kahvaltı ve elbette Sultanahmet ama bu nedir kalabalığı tarif asla edemiyorum ne Ayasofya ne Topkapı giremedik boşa geçen bir gun gibi oldu,yine cabası yürüdükte yürüdük Mısır çarşısına gidelim bari diye ve ne oldu?Kapalı🥶Kapalı çarşı kapalı.Yıldız sarayı restorasyonda,Galata desen ona keza..Neyseki Dolmabahçeyi gezdik,Pierre Loti,Galatayı mis gören bir cafe ve cumartesi dönerken akşamüzeri olmadan atılmış 12 bin adım ile pazar sabaha karşı evdeydik..
Ve dün yıkanacak onca çamaşır ve İstanbula dönecek olan,birdaha aylar sonra göreceğimiz Yeliz ve eşi yemekte bizdeydi ..Yemek kahve çamaşır bulaşık..Gece 3 te zor yattım ve alarmım ne acı 05:25 e kurulu idi..
Şükür ki pazartesi bitti.Çooook ve çok yorgunum şuan tek hayalim yemek sonrası şarabım.Teşekkürler🤩🥂
Dipnot: İstanbul çilesi ilk gunu sabahı ektedir sonu yok😂😂😂
Tumblr media
9 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 7 months
Text
Reichelt was focused on developing a wearable parachute suit for aviators that would help them survive if they had to jump out of a plane.
Tumblr media
Reichelt, havacılar için uçaktan atlamak zorunda kaldıklarında hayatta kalmalarını sağlayacak giyilebilir bir paraşüt takımı geliştirmeye odaklanmıştı.
Believing that an experiment from a platform of a suitable height would prove this new invention, Reichelt petitioned the Paris District Police Department several times to be able to jump from the first platform of the Eiffel Tower closest to the ground.
He finally managed to get permission in 1912, and on February 4, he made it clear that he intended to perform the jump himself rather than using a dummy.
Despite all efforts to dissuade him, Reichelt made the jump and died after falling from approximately 57 meters as his parachute did not open.
The next day, newspapers reported the news of Reichelt's death under the headline "daring inventor".
In addition, images taken during his jump were published in the press.
......
Uygun yükseklikteki bir platformdan yapacağı deneyin bu yeni buluşunu kanıtlayacağına inanan Reichelt, Eyfel Kulesi'nin yere en yakın ilk platformundan atlayış yapabilmek için Paris Bölgesi Emniyet Müdürlüğü'ne defalarca dilekçe verdi.
Sonunda 1912'de izin almayı başardı ve 4 Şubat günü manken kullanmak yerine bizzat kendisinin atlayışı gerçekleştirmeyi düşündüğünü açıkça belirtti.
Tüm vazgeçirme çabalarına rağmen Reichelt atlayışı gerçekleştirdi ve paraşütün açılmaması sonucu yaklaşık 57 metreden düşerek hayatını kaybetti.
Ertesi gün gazeteler "gözükara mucit" başlığıyla Reichelt'in ölüm haberini verdi.
Ayrıca atlayışı esnasında çekilen görüntüler basında yer aldı.
Tumblr media
At the beginning of February 1912, Reichelt announced to the press that he had finally received permission to jump from the Eiffel Tower.
On Sunday morning, February 4, he came to the tower with his two friends.
The parachute suit he was wearing did not restrict the user's movements.
The opening method of the parachute was by the jumper opening his arms in the form of a cross.
Members of the press following the jump described the outfit as "a large kind of hooded silk cloak".
......
Reichelt, Şubat 1912 başında basına Eyfel Kulesi atlayışı için sonunda izin aldığını duyurdu.
4 Şubat Pazar sabahı, iki arkadaşıyla birlikte kuleye geldi.
Giymiş olduğu paraşüt takımı, kullanıcısının hareketlerini kısıtlamamaktaydı.
Paraşütün açılma yöntemi ise, atlayan kişinin haç biçiminde kollarını açmasıyla gerçekleşiyordu.
Atlayışı takip eden basın mensupları, kıyafet için "büyük bir çeşit kapüşonlu ipek pelerin" tabirinde bulunmuştu.
29 notes · View notes
bugunbirazleylayim · 25 days
Text
12 notes · View notes
andreytarkosvky · 25 days
Text
Erken kalkanın yol alamadığı , uykusuz kaldığı pazar ve ertesi
8 notes · View notes
yeryuzugokyuzu · 5 months
Text
...
8 notes · View notes
fatomahperi · 5 months
Text
Tumblr media
LÜTFEN OKUYUNUZ
BİR İNGİLİZCE ÖĞRETMENİMİZİN ANISI
Bir gün sınıfta şartlı cümleleri anlatıyorum.
Aralık’tı aylardan.
Tahtaya İngilizce bir cümle yazdım.
“Evet çocuklar, tahtada eğer çok zengin olsaydım, anneme ..alırdım.’ yazıyor.
Cümledeki boşluğu, hayal gücünüzü de kullanarak doldurun.
Anlaşıldı mı?” dedim.
Anlaşılmış olmalı ki herkes sessiz bir şekilde, dağıttığım küçük kâğıtları aldı ve gözlerini tavana dikip düşünmeye başladı.
Beş dakika sonra sınıfı dolaşıp kâğıtları topladım ve tek tek okudum.
Uzay gemisi, Ferrari, Miami’de yazlık, Maldivler’de ada...
Ben okuyorum, sınıf gülüyordu. Son kâğıdı içimden okudum:
ZENGİN OLSAYDIM ANNEME ÇİÇEK ALIRDIM
Cümlenin sahibi, o sene sınıfa yeni gelen çelimsiz, İçine kapanık bir çocuktu.
“Aramızda çok duygusal bir arkadaşımız var!” dedim.
“Selim, kalk bakalım, Ne yazdığını arkadaşlarına söyleyebilir misin?”
“Çiçek alırım, yazdım öğretmenim.”
Sınıfta hafif bir kahkaha koptu.
“Ben çok zengin olduğunuzu düşünün, ayal gücünüzü kullanın" demiştim.
Buna rağmen çiçek alırım yazdığına göre, önemli bir sebebin olmalı dedim.
Bir süre sessizce bekledi, sonra ayağa kalkıp, “Aklıma başka bir şey gelmedi öğretmenim” dedi usulca.
Yüzünde gülmekle ağlamak arası garip bir ifade vardı.
“Oğlum, dalga mı geçiyorsun?” dedim sertçe.
“Aklınıza bir şey gelmesi için illa not mu vermemiz gerekiyor?”
Hiç cevap vermedi.
Kâğıtları geri dağıttım.
Sınıf; çalan zille birlikte,
Kovanı kurcalanmış arı sürüsü gibi bahçeye aktı.
Dışarıda ince bir yağmur yağıyordu.
Ertesi sabah okula geldiğimde, Selim’in babasını lobide beni beklerken buldum.
Önündeki sehpada bir gün önce sınıfta dağıttığım, buruşuk kâğıt parçası duruyordu. Oturup biraz konuştuk. Kısa bir görüşmeden sonra ayrıldı.
… zorlukla zümre odasına doğru yürüdüm. Başım dönüyordu. Hıçkırığa benzer garip bir şey,
Diyaframdan gırtlağıma kadar tırmanmış, patlamaya hazır bekliyordu.
Kâğıttaki küçük boşluğu çiçekle dolduran Selim’in,
Hayatındaki en büyük boşluğu da,
Çiçekle doldurmaya çalıştığını öğrendim..
Üç ay önce bir trafik kazasında annesini kaybettiğini
ve o günden beri, babasıyla, hiç aksatmadan her Cuma günü,
Annesinin mezarını ziyaret edip mezarlığa çiçek diktiklerini...
Önceki gece babası duymasın diye, yüzünü yastığa gömerek sabaha kadar hıçkırdığını...
Ve üniversiteden alınan diplomayla öğretmen olunamayacağını...
Hepsini, hayatımın o en serin Aralık sabahında öğrendim…
"Öğretmenlik sabah gidip öğlen geldiğin, Cumartesi, Pazar, Sömestr
ve yazın tatil yaptığın bir meslek değildir.
Öğretmenlik ANNE olmaktır.
BABA olmaktır.
AĞABEY, ABLA olmaktır..
Kısacası, İNSAN olmaktır.
Alıntı
18 notes · View notes