Bir haftadır altüst ettiğim tez arşivleri ve defterimde karaladığım yaklaşık üç sayfa dolusu konuyla neticede dün tez danışmanımın dersinde sorguya çekildiğimde... Sandım ki "Neden üç konu bıraktın? Onları da eleseydin. Hani bu hafta netleşir diyordun?" şeklinde bir nutuk dinleyeceğim. Ama hoca, konuları kendim mi seçtiğimi yoksa bir başkasına danışarak mı belirlediğimi sordu. Korktum, dedim yandım, şimdi diyecek ki sen bu konuları seçecek cesareti nereden buldun, insan bilene danışır, büyük lokma bunlar. Ya da tepkisiz kalacak, "Tamam, içlerinden birini bir an önce seçip konunun içeriğini iyice daralt, yap bir şeyler." falan diyecek. Hiç beklemiyordum "Bakışını beğendim, o yüzden soruyorum. Günümüze de ışık tutan konular bir yandan." gibi iltifatvârî sözler söyleyip takdir edeceğini ve seminer için şimdilik üç konuyu da araştırmak tavsiyesinde bulunacağını. İkinci derse girdiğimizde de "Güzel konular tespit etmişsin kedilisuvari ya." dedi. Ya hayatta güzel şeyler de oluyor. Dışarıda kardeşimle iftar yaptık, akşam tatsız şeyler de yaşandı ama düne dair aklımda kalıp beni gaza getiren ve mutlu eden şey şöyle dört beş cümle oldu. Zor beğenen, standartları yüksek, tüm öğrencilerin dersine düşmekten korktuğu hocanın tez konusunda olumlu yorumlarını kapmak gerçekten şaşırtıcıydı benim için. Altı üstü tez konusu diye düşünüyordum, kendisi de böyle söylüyordu çünkü. Demek ki değilmiş yerine göre fhdghdjfk İnşallah yüzünü kara çıkartmam, ona layık bir tez çalışması çıkarabilirim ortaya.
ben ilişkide (kendi ilişkim için konuşuyorum) erkek tarafından daha çok şey bekliyorum mesala bana her sabah günaydını o yazsın tabi ben de yazarım da öncelik onda trip atmasın bana ben atiyim beni bebeği gibi sevsin bebek gibi ilgilensin istiyorum öyle olmayınca ben fazla anaç davranıyorum ve ilişkimiz rayından çıkıyor anne çocuk ilişkisine dönüyor
uykum var, biliyorum bu konu hakkında son iki gündür çok sık yazıyorum ama elimde değil yazmak istiyorum başka türlü nasıl başa çıkacağımı bilemediğimden belki de
Size özel video hazırladım izleyin sınav yapcam 😜, kendimi bian yuttubır gibi hissettim ama tumblrer da olur sevdiyseniz devamı gelir sevmezseniz de napıyyym idare edin işte 😜🤣🤣🤣 neyse haftamız çok güzel geçsin amin, dua edin bakterilerim güzel güzel otursun yaramazlık yapmasınlar zira sonucunda cırcır var 😁😂😂😂
galiba işte bu kadar çok tatlı yersem 8471739492 kilo olacağım. şaka şaka yediğimiz kadar koşturuyoruz. hatta bir şey anlatayım mı size? açık mutfak ayrı tatlı mutfağı ayrı bu çalıştığım yerde bir tane şef abla var geçenlerde incirli Kazandibi vermişti yemekte ama verirken de hiç incirli falan demedi dese bana almazdım. neyse yedim yemeğimi tatlıya sıra geldi incirlerin hepsini çıkartıp öyle yedim aşağıya inerkende gördü beni niye yemedin incirlerini dedi bende dedim ki hayatımda yediğim en kötü tatlı olabilir. tabii bunu deyince bi baktı yüzüme şaka şaka dememe rağmen biraz pot kırmış gibi oldum. bu şefte iki gün izinliydi göremedim. bugün gelir gelmez Emre ben çok düşündüm söylediğin sözü dedi ee dedim ondan mı gelmediniz yoksa işe? yaaani biraz etki etti bu kadar kötü tatlı yapıyorsam eğer burada işim ne diye iki gün kafa izni aldım dedi. sonra dedim ki kendi kendime belki de Emre’nin damak zevki yok diye düşünüp öylelikle geldim dedi. tabii işin şakasında. bugünde tatlı yok sana diye takıldı bana ama harbiden tatlı rafında tatlı yoktu he olsun canınız sağolsun dedim yemeğimi yerken yukarıya kadar favorim olan ama adını bilmediğim o ıslak keke benzeyen tatlıdan getirip koydu masaya. aşırı güzel he. yemeğe sırf tatlı için çıkıyor gibiyim. bir tane daha bir şey anlatayım uzun olacak yazı biraz ama. benim mutfağımda 9-5 çalışan bir tane daha şefim var. geçen hafta çok denk gelemedik onunla bu hafta sabahçı olduğum için hep beraberdik. bu şefimin adı Cahide. ve ben her defasında bu şefime cavide diyorum :) o kadar utanıyorum ki derken. istemsizce kalıyor aklımda cavide diye neden neden neden. yemin ederim bir yemek hazır olduğunda lan acaba cavide miydi cahide miydi diye geçirip içimden her defasında cavide şefim diyorum. arada bir tehdit ediyor beni döverim seni, sana farklı bir isimle seslenirim (emoş) falan diye görürsün o zaman diye. ama en sevdiğim şefim bu cavide şefim şaka şaka cahide şefim. çok tatlı birisi. günler böyle geçiyor yani. sevgiyle.
Şafak ile kahve çekirdeğinin seviştiği bir perşembe sabahı; tamda kızarmış ekmek kokusunu içime çektiğim ve bir bardak sütle ıslattığım taze buğdayımı köpeğim karakıza verdiğim gün.
Uyku mahmurluğunun gölgesinde pişerken eriyen ben ve kıvamım tutunca şekillenen haysiyetim.
Artık arı durumda…
Kimonona saygı gösterdim hep bunu da unutma…
Rica! Beyza’nın kadınlarını gördüm rüyamda.
Hepsi çıplaktı, ruhen ve bedenen ortada kalmış halleri yürek burkan cinstendi.
Biri tost makinesinde tost yaparken öbürü kahvaltı sofrasını hazırlamaktaydı ama ikisinin de edep yerlerinde karpuz kabuğundan kaputlar vardı.
Kanatları da vardı.
Sarıkanatlar; ortası fil şekilli sinek kanatlar.
Rahatsız etti beni bu durumsal karmaşalar.
Gel zaman git zaman sonra beynimde adeta şimendifer çuf çufu hatta ve hatta istimbot sireni gibi vızıldadılar.
Sinirlendim kadınlara…
Gelecek misin?…
Ha yok gelmeyecek gibi olursan gider alırım bakkaldan çift sarılı köy yumurtası tadında senden bir düzine.
Ama yok gelirim dersen iki tuzlu fıstık al gel.
Çayla güzel oluyor her akşam mutlaka olur soframda
Sana menemen yaparım parmak ısırtan cinsinden. Hatırlar mısın geçen kış yapmıştım da çamlıca tepesinde karlar altında yemiştik, sefer tasına koyup.
Öteki gelişinde Yusuf ağabeyi de getir.
Gravyer peyniri ayırdım ona geçen ki alışverişten kalan. Ama hususi ona.
Nasıl da sever bilirim, devrimi anlatırken çakıldatmayı ağzını.
Kaç sabah işe geç kaldım hastalıklı beynimde o ses… Saçlarına briyantin sürsün, ama limon kokulu olanından. Tavlada yenmesi daha bir hoş oluyor o zaman… Sinirlenir mi?
Yara çıktı ayağımda
Bi bok bilmeyen onca doktora gittim hiçbiri tedavi edemedi, neyseki Sevim ablam yetişti imdadıma da eskiden kalma kocakarı ilaçlarıyla iyi etti
Belki bir orta yol buluruz da anlaşırız. Ne de olsa medeni yaratıklarız. O beni, ben onu anlarız.
Eh yabancı da sayılmaz en nihayetinde.
Ama yok anlaşamadık bu sefer…
Misafirlerim çok bu ara kusura bakmasınlar Olur mu? Anlamadığım konuların başında geliyor aslında bu saçma durum.
Bilemedim…
Sen varken mi yoktular, sen gitmişken mi vardılar, gelmemişken mi gittiler hiç bilemedim.
Ama cidden vardılar.
Kimse inanmadı bana.
Hep böle yapıyor bu insanlık.
Güvensiz!
Anımsarım; geçen sene de torpido gözünde hamsi bulduğumu söylemiştim de 1 hafta baktılar yüzüme alık alık, sanki sorun bendeymiş gibi. Off Annemin her yıl yaptığı portakal reçeli ritüelleri tadında dudakların olsa keşke.
Sıkıldım fıstık ezmesinden, fıstık ezmesinin benden usul usul kaçışmasından.
Tereyağı ve süt, sürdüm kalbime…
Yumuşarımı ki?
Ayrılmazdık belki o zaman…
Düşünüyorum da aslında ne zaman yok oldun da, ne zaman gittin de, ne zaman geldin…
Var mıydın ki?
Hoş bunları da hatırlamıyorum ya neyse.
Paranoya;
Kapı çaldı bizimkiler dizisinin müziği tonunda.
Memnun kaygısız gibi açtım bende zaten kapıyı.
O an farklı bir an…
Kundera tadında bir an. Velet; 8–9 yaşında ya var ya yok.
Sümüklü, potinleri gıcır, kafasında kırmızı bir kulluk var, saçları alaburus kesilmiş, anlaşılıyor, belli ki buralardan değil.
Olsa tanırdım zaten bizim buraların origamik kafatasına sahip değil.
Kâğıt tutuşturdu elime, gitti. Kaldım kapıda öylece ardından bakarken.
Anı bozan yabancı korku filmlerindeki öttür geçli çaydanlıktı.
Geçen Salı almıştım bizim semtin pazarından.
Hani sesiyle irkiltenlerden var ya hani tam dalmışken öter, onlardan işte.
Öttü. İrkildim.
Banyoda buldum kendimi.
Burnumda o pazartesi kızarmış ekmeği kokusu yine. Ama sütlü buğdayı yemiş bizim oğlan.
O yoktu...
Kapı banyo arası kayıp. Amnestik yaşam kaygısı doldu ciğerlerime havadan.
Aynaya baktım.
Çok ani kestim bileğimi babamdan kalan eski tip kasaturayla.
Sarı, mavi, kırmızı daha sayamadığım binlerce kelebek vardı her yerde.
Neşeli sesler çıkarıyorlardı sanki.
Fısıldaşmalar duydum kelebeklerden, manyakça yakarışlar içinde olanları da vardı ama yinede mutluydular, mutlu ettiler beni yokluğumda.
Aratmadılar benden bir tane daha.
Ne de asil hayvanlarmış bu kelebekler…
Giderken anlamak zorunda mıyım hep.
Kâğıt düştü elimden.
Son bir göz ucuyla baktım kelebeklerin arasından kâğıda. “ O Hiç yoktu ki…”