Tumgik
#kuzey defterleri
yorgunherakles · 10 months
Text
kırmızı bir mermerde geyik silueti;
geyiğin boynunu tuttuğum zaman
elimde kalan pas lekesi ya da
böyle bir şeyi anlamaya
çalışmak. beni sevdiğin zaman
yeşil kadife tüylü bir geyik
ormanda su içiyor. ya da yeşil kadife tüylü bir su akıyor
boynuzlarımızın arasından.
#lalemüldür
24 notes · View notes
estellamila · 1 year
Text
"Pek az kişinin ancak farkına varabildiği o çivilenmiş pencereyi açmak istiyorsam eğer boynuzlarımdan başka kullanabileceğim bir şey yoktur."
Lale Müldür ~ Kuzeyde Bir Pencere
13 notes · View notes
lalgibi · 3 years
Text
Tumblr media Tumblr media
“Onun benim kalbime girdiği görünmez kapılar.
Herkesin herkesi terkettiği bir yer.”
Lale Müldür
232 notes · View notes
elektrobiyat · 7 years
Photo
Tumblr media
Kuzey Defterleri
ama her şey İstanbul’a dönmüştü.
sıfır noktam İstanbul...
Boğaz’ın uzun kıvrılan yolu...
uzun, uzun zaman önce beni orada beklettin...
ben hâlâ orada duruyorum...
yatağın içinde, yazmaktan kolumun uyuştuğu,
sağ omuzumun tuhaf bir biçimde bir atardamar gibi
attığı şuan bile, ben hâlâ orada duruyorum.
bir kış gecesi, kuzeyli bir adamın kuzeyli evinde,
battaniyeyi başıma çekmiş, walk-man’le Murat Kemaloğlu
dinlerken, o uzun kıvrılan yolu düşünüyorum...
“dostumdan uçmayı öğrenmiştim
öğrenene dek kolumu kanadımı kırdım
belki parçalarımı hâlâ saklıyordur evinde
oysa ben uçamıyorum yine...”
“...hayalet olmak... hayalet olmayı istemek ya da... çok açık bir şey değil bu... ama yine de tuhaf bir biçimde anladım gibi.”
55 notes · View notes
lachambreclaire · 5 years
Text
Tumblr media
Jessica Yu'nun Henry Darger belgeseli. Vicdanları naif kerpetenlerle sıkıştırmak için kendi sesini değil, Darger'ın resimleriyle dış sesi oluşturan yazılarını kullanmış. Henry Darger'ın on yıllar boyunca kibrit kutusu büyüklüğündeki kiralık odasına kapanıp kimselerle görüşmeden yazdığı, çizdiği, resimlediği, bazen kolajlarla süslediği 15 bin sayfaya ulaşmanın kestirme ama akıllıca bir yolu.
1973'te ölümünden sonra, defterleri ev sahibesi tarafından keşfedilen Darger'ın hayatta biri şaibeli üç fotoğrafı olmuş. Bugün komşuları adının Dargır, Darcır ve Darcıyir diye telaffuz edilldiği konusunda ayrışıyorlar. Engelli yetimler yurdunda büyüdüğü biliniyor. Yetimhanenin çocukları türlere ayrıştırdığı bir liste gösterildi belgeselde, hidrosefaller, epileptikler, paranoyaklar, dilsizler, paraletikler vs. diye uzayıp giden koskocaman, insanı çaresizlikle sınayan bir liste. Bugün Darger'ın asperger + tourette sendromundan mustarip olduğu ve yetimhanede tacizin her türlüsüne maruz kaldığı tahmin ediliyor.
Yetimhaneden kaçmayı başardıktan sonra yıllarca bir hastanede hademe olarak çalışmış. Boş zamanlarındaki yegane uğraşı da odasına dönüp masanın başına oturmak olmuş. Bilinen bir ziyaretçisi ya da arkadaşı yok. Darger'ın bu resimleri eski tip Kuzey Avrupa illüstrasyonlarını, arada modernist Alman kolajlarını, bazen de uzaktan uzağa geleneksel Japon resmini andırıyor. Belki renklerden, belki boşluğu ve boyutu bir felsefeye ya da manifestoya göre değil, kafasına göre kullanma biçiminden.
Tumblr media
Darger'ın 15 bin sayfası arasına girdiğinizde, birden fazla Emel Sayın'ı kurtarmanız da mümkün oluyor.
Resimlerin altında akıp giden binlerce satırın içeriğine gelince, mesela The Realms of the Unreal'de yetişkinlerin (çoğu üniformalı) çocukları köleleştirdiği bir dünyada (!), çocukların ayaklanması, kaçışı ve verdikleri savaş konu ediliyor. Korkunç bildiğimiz bir sürü yaratığı arkalarına alıyor, bazen yetişkinler karşısında kafalarına göre ifade, silah , oyun ve cinsiyet değiştiriyorlar. Çoğu kaynakta fantastik diye adlandırılmış bu kurguda kendi adıma ilk elde ayakları fena halde yere basan bir dünya tasvirini, sonrasında da umudun dev şenlik ateşini gördüm.
Belgesel bitince insan Darger'ın üretimlerini de kapsayan outsider art kategorisine takılıp kalıyor ama. Nedir bu tam olarak? Ansikopedik tanımına baktığınızda, yaratıcı yazarlık veyahut çizim dersi almamış, deha falan da olmayan (neyse ki), akademiden bihaber, galeri görmemiş, müze duymamış, zihni her türlü yerleşik zımbırtıya karşı en baştan engelli (eşsiz bir meleke olabilir) gibi muğlak anlam alanları arasında gezinip duran, kendini bilmez açıklamalar yığını çıkıyor karşınıza. Ve aslında "bizden olmayan" gibi sarih bir anlam taşıyor.
Darger'a bakınca, en azından, bu outsider artist etiketi için şöyle bir sözlük maddesi önerilebilir: 1. Dünyada iz bırakıcam diye tepinmeden kendi şeytanlarını alt etmenin ve bir başına olağanüstü vakit geçirmenin yolunu bulmuş kişi. 2. Yedi çocuğun dünyayı ters yüz edebileceğine inanan kimse. 3. Neyse ki 1973'te vefat ederek sürrealistlerin elinden kurtulmuş talihli bir adam.
6 notes · View notes
lanausee44 · 5 years
Text
evlerine ve yemeklerine kapanan insanlardan
biri olup çıktın. bütün bunlar seni boğmadı mı?
içinde o büyük kıstırılmışlık duygusuyla
kendini alışveriş merkezlerine attın.
bir yığın manasız ıvır zıvırı satın aldın.
bunlar birikti. evin bir müzeye döndü.
sonra sürekli bunların tozunu almak zorunda
kaldın. tozlar birikti. bir gün toz almayı
bıraktın. tozlar evin her yanına dağıldı.
eşya renk değiştirdi. gözlerinde kırmızılık
evin bir köşesinde oturakalmadın mı?
Kuzey Defterleri, Lale Müldür..............
45 notes · View notes
bozkirveyagmur · 7 years
Text
Senin uzak yüreğin için şarkı söylüyorum ben Senin için şarkı söylediğimi bilmiyor musun? Kuzey Defterleri, Lale Müldür
9 notes · View notes
Photo
Tumblr media
Merhaba! Bu akşam sizlere 1755 York doğumlu hem heykeltıraş hem de tasarımcı olan John Flaxman'dan bahsetmek istiyorum. İngiltere'nin en önemli Neo-klasik üsluptaki sanatçısı olan Flaxman'ın, gençliğinde Josiah Wedgwood için çalıştığı bilinmektedir. Klasik porselenle ilgilenen sanatçının klasik sanata olan ilgisini hem yaptığı kitap illüstrasyonlarında hem de antik rölyefleri andıran mozole tasarımlarından anlayabilmekteyiz. Sanatçının sade çizimleri Aeschylus ve Homeros'un eserlerine hayat vermiştir., Flaxman 1782 senesinde kariyeri boyunca kendisine yardım edecek olan Anne Denman ile evlenmiştir. Çift evlenmelerinden beş sene sonra Wedgwood tarafından kısmen finanse edilen Roma yolculuğuna çıkmıştır. Sanatçının eskiz defterleri oradayken sadece Klasik değil, aynı zamanda Ortaçağ ve Rönesans sanatı hakkında da çizimler yaptığını göstermektedir. Orta ve Kuzey İtalya'yı dolaşan çift sonrasında ülkelerine geri dönmüştür. Flaxman, 1797 senesinde Kraliyet Akademisi'nin ortağı olmuş ve her sene akademi de çalışmalarını sergilemiştir. Mezarlık anıtları üzerine çalışmış, bu çalışmaları fazla talep görmüştür. 1800 senesinde akademisyen seçilmiş ve 1810 senesinde akademi kendisini heykel bölümüne profesör olarak atamıştır. Sanatçı, hayatının son altı senesinde Buckingham Sarayı'nın cepheleri için dekorasyon tasarlamıştır. 1820 senesinde eşini kaybeden sanatçı eşinin kardeşi Maria Denman ve kendi kız kardeşi Maa Flaxman ile birlikte yaşamaya devam etmiştir. Flaxman, 1826 senesinde Londra'da hayatını kaybetmiştir. Sanatçının adı, Eski St. Pancras Kilisesi'nde bulunan Burdett Coutts Anıtı'ndaki önemli kayıp mezarların arasında yazılmıştır. 1- Apollo Preceeding Héctor with his Aegis, and Dispersing the Greeks, Fuseli's Lecturer / 2- Antique Head with a Helmet / 3- Study for a Monument / 4- Chessmen (32) / 5- Sheet of Studies / 6- Britannia Triumphant / 7- Ulysses at the Table of Circle / 8- Portrait of a Man / 9- Design for the Façade Decoration of Buckingham Palace #johnflaxman #art #sanat #painter #sculptor #heykeltıraş #buckinghampalace #benibunaannemzorladi https://www.instagram.com/p/Byf_F3gA-Wy/?igshid=1oxkevmi0smgr
0 notes
Text
Kuzey Defterleri pdf indir
ne sıcak ne soğuk alanda yalnız bir dil bulacaksın kendine diyor Rilke, Lou-Andreas Salome’nin kentlerinden birinde. şubat ayının kuzeyli kadınlara depresyon getirdiği söyleniyor. gözlerinde gece altını ve seslerinde Venedik kristalleriyle dantel giyen kadınlar. gecenin parmakları teselli etmiyor onları belirsiz bir uğursuzluğun yayıldığı o korkunç saatlerde. sevi yargılamıyor onları ama yanına çağırmıyor da. ama şimdi henüz erken. güneyde tatlı bir rüzgâr vakti. kadınların balkonlarda bir an görünüp bir an kayboldukları, uzak yelkenliler gibi. bana şimdi büyük sıcaklar gerek geniş yakalı mantolar sera ılıklığında kavuniçi uykular
Kuzey Defterleri pdf indir oku
0 notes
orkunistanbullu · 7 years
Photo
Tumblr media
Türk Kurtuluş Savaşında Yunan-Kürt İşbirliği Açıkçası, Türkiye’de Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana bu ülke için kim savaştı, kim savaşmadı tartışması hiç yapılmamıştı. Yapılmamıştı çünkü bu ülkeyi bölmeye ve açıktan çökertmeye çalışanlar yoktu. Olmadığı için de geçmiş defterleri kimse açmamıştı. Ancak artık ortada bölücü ve Türk düşmanı bir Kürt hareketi var, bu hareketin teröristleri var, buhareketin milletvekilleri var ve bu hareketin destekçileri var. Bu hareket Türkiye Cumhuriyetini dış devletlerin destekleri ile çökertip Irak,Suriye hattında olanların devamı olarak Kürdistan kurmaya çalışıyor.Irak,Suriye,Türkiye,Iran hattından alacakları topraklar üzerinde ''Büyük Kürdistan''kurmaya çalışıyorlar.Bu projeye bölgede en önemli destek İsrail'den geliyor.İsrail özellikle Irak kuzeyine çok ilgi duyuyor.Kürdistan projesi ''BÜYÜK İSRAİL'' yolunda kullanılan bir plan. Ermenistan ise Türkiye Doğu Anadolu bölgesini ''Batı Ermenistan'' olarak görüyor.Şu anki Ermenistan Doğu Ermenistan'dır.Erivan ve çevresi esas adı Revan Hanlıgı idi.Türklerden işgal eden Ruslardı ve böylelikle Ermenistan'ı kurdular.''Büyük Ermenistan'' hedefi ile Ermenistan Rusyanın destekleri ile Azerbaycan'dan Karabağ hattını işgal etti.Bu işgal sonrası bölge Ermenistan'ın dolayısıyla en önemli destekçisi Rusyanın kontrolüne geçti.Ermenistan-Türkiye sınırları da Rusya kontrolünde. Diğer müttefiklerinden Yunanistan'ın ''Büyük Yunanistan-Megali İdea'' Pontus Rum Devleti ve Lazistan Devleti projeleri var.Lazistan projesinde Gürcistanda etkin. Kıbrıs,Ege adaları,Batı Trakya konularında ise Büyük Kürdistan siyaseti güdenler Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine karşı Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimini destekliyor.Yunan Bağımsızlık Savasını'' Yunan İsyanını'' örnek alarak Yunanistan ile yakın çalışıyorlar. Bu bölücüler her fırsatta tarih yalanlarıyla piyasaya çıkıyorlar ve diyorlar ki bu ülkeyi Kürtler ve Türkler birlikte kurdu ama Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk onlara ihanet etti, Kürtlerin hakkını vermedi. Kürtlerin hakkı neydi, verildi mi verilmedi mi tartışması sürerken aslında çok daha başka bir şey daha tartışmaya açılmıştı; hakikaten Kürtler bu ülkeyi kurarken Türklerle birlikte miydi? Ama artık tartışma açılmıştır, tarihi tabular tartışılacaktır ve gerçekler kazanacaktır. O nedenle kimse etnik kimliğinden gocunmasın, tarihiyle yüzleşsin, barışsın: Evet Kürtler Kurtuluş Savaşı’na katıldı ama Türk Ordusu’nda değil Britanya İmparatorluğu-Ingıltere destekli olan Yunan Ordusu’nda savaştılar! Bir şey daha ekleyelim, yıllardır Araplar Osmanlı’yı arkadan vurdu diyenler aynı şeyi Kürtler için de söylemeliler; Kürtler Kurtuluş Savaşı’nı arkadan vurmuştur. Osmanlı-Rus Harbi’nde,Osmanlı’yı arkadan vuran Kürtler Osmanlı’da Kürt meselesinin ortaya çıkışı bir Doğu Cephesi''Şark Meselesi'' sorunu olarak başlamıştır. 17. yüzyıldan itibaren yükselişe geçen Rus emperyalizmi, 1800’lerin başından itibaren Osmanlı’yı hem Doğu cephesinde Kafkaslar’dan, hem de Batı cephesinde Balkanlar’dan sıkıştırmaya başlar. Batı cephesinde Slav kökenli Bulgarları,Sırpları ve Ortodoks Yunanları,Rumları kışkırtan Ruslar Doğu’da ise Ermeni ve Kürtlere el atar. 1800’lerden hemen sonra ilk Kürdoloji çalışmaları yine Ruslar tarafından başlatılır. Kürtçülerin bugün bile en temel başvuru kaynakları olan kitaplar da bu dönemde Ruslar tarafından yazılır.Ruslar aynı zamanda Nasturi,Keldani,Yezidi,Süryani azınlıklarına da destek vermiştir.Osmanlı'ya karşı isyan ve ayaklanmalar çıkarmaları için. Rusların bu çabaları karşısında Osmanlı’da da uyanma başlar. Rus destekli Kürt aşiretleri ile Osmanlı arasında çatışmalar başlar. 1830-1855 tarihleri arasında 8 Kürt isyanı gerçekleşir. Fakat asıl büyük Kürtçü hareket tam da 1877 yılında gerçekleşir. Bu tarih 93 Harbi olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nin tarihidir. Hem Balkanlar’da hem de Kafkaslar’da Ruslarla savaşan Osmanlı’ya karşı bir cephe de Kürt aşiretleri açar. Bedirhanlar ve Şeyh Ubeydullah isyanları tam dört yıl sürer. Rus General Korganof, Erzurum’a saldırıya geçmeden önce Zeylani ve Sepki aşireti reisleriyle buluşur ve yüklü miktarda ödeme yapar. Sonuç olumludur, Kürtler Rusya’ya karşı Osmanlı’yı desteklemezler. Kürt isyanlarının genel karakteri burada şekillenir: Türk devleti ne zaman ki bir düşmanla savaşsa mutlaka bir Kürt isyanı başlar. Rusların Kürtlere desteği sonrasında da devam eder. Ama 93 Harbi’nden sonra hem Ermeni hem de Kürt meselesi bir arada ortaya çıkacaktır. Doğu illerimiz Rus işgaline girdiğinde hem Ermenilerin hem de Kürtlerin isyanları aralıksız devam edecektir. Hamidiye Alayları neydi? Bu dönemde 1890 tarihinde Hamidiye Alayları kurulur. Alayların hedefi Türk halkına yönelik Ermeni katliamlarını önlemektir. Abdülhamit tarafından kurulan bu birlikler için şimdi kimi yazarlar çarpıtmalara girişmektedir. Bu alaylarda Kürt aşiretleri yer almıştır elbette ama bu aşiretler Osmanlı silahlarını ele geçirip daha sonra Ermenilerden boşaltılan arazilere el koymaya başlamıştır. Kürtlerin bu alaylara giriş sebebi Türklere destek olmak değil Ermeni topraklarını ele geçirmektir yani. Zaten bu alaylar daha sonra lağvedilecektir. Fakat Hamidiye Alayları’nın lağvedilmesinden sonra da silahları bırakmayacak ve Osmanlı’ya karşı savaşacaklardır. Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması ile birlikte Kürtler de Doğu bölgelerinde Ruslarla birlikte hareket edecektir. O dönem bölgede etkili olan Rus Elçiliği Kürtleri ele geçirmiştir. Nitekim hemen 1914 yılında Kürt isyanları başlar. Rus Orduları Doğu Anadolu’yu işgal ederken Kürtler de bağımsızlık hayaliyle Ruslara yardım ederler. Ünlü Sykes-Picot Antlaşması’na göre Doğu’da Ermenistan ve Kürdistan kurulacak ve Rusya’ya bağlanacaktır. Kürtlerin Çanakkale’de savaşmamalarının nedeni de budur. 1916 yılında Antlaşmaya dökülen plan, Rusların 1830’dan beri uyguladığı plandır zaten. Fakat Birinci Dünya Savaşı tüm dengeleri alt üst eder. Kürtler de bu dönemde hem Ruslarla hem İngilizlerle hem Fransızlarla hem de Amerikalılarla işbirliği yapar. Kürtlerin bağımsızlığına Sevr Antlaşması ile karar verilir. Yani Birinci Dünya Savaşı’ndan Kurtuluş Savaşı’na giden dönemde Kürtler hep Türkiye’yi işgal eden kuvvetlerle birlikte hareket eder. Bu durum, yani Kürtlerin Birinci Dünya Savaşı’nda Türklerle birlikte savaşmaması o dönemin raporlarında açıkça geçmektedir. Rus Gordlevski aynen şu satırları yazar: “Türkler vatan savunmasına katılmadıkları için Kürtlere çok kızmaya başladılar.” Fakat Rusya’da Bolşevik İhtilali gerçekleşince işler değişir. Çünkü Rusya Sykes-Picot Antlaşması’nı fesheder. Bunun üzerine Türk-Sovyet Antlaşması gelir ve Kürtler yalnız kalır. Fakat daha sonraki Joseph Stalin döneminde Sovyetler özellikle Iran ve Irak hattındaki Kürt aşiretleri ile ilgilenmeye devam etti.Bölgede kendine bağlı yeni devletçikler kurmak için .İlk Kürt devletini kısa süreli de olsa Iran'da Sovyetler kurmustu ismi Mahabad Cumhuriyeti idi. 2. Dünya Savaşı sırasında, Temmuz 1941'de Müttefikler Büyük Britanya-Ingıltere ve Sovyetler Birliği''Rusya'', İran'ın işgali konusunda anlaştı. İngilizler güneyden, Sovyetler ise kuzeyden saldırarak İran'ı ikiye bölerek işgal etti. Sovyetler işgal ettiği bölgelerden Azerbaycan eyaletlerinde iki cumhuriyet kurduracaktı. 16 Ağustos 1943'te KOMELA (Komeleyê Jinêweyê Kurdistan/Kürdistan Diriliş Topluluğu) kuruldu ve Mart 1944'te Hawî cemiyetiyle yardımlaşma anlaşmasını imzaladı. Ağustos 1944'te Dinbanbar Dağı'nda Üçlü Sınır Anlaşma (Peymare Sêsinor)'nın imzalanmasıyla diğer ülkelerde bulunan Kürtler ile işbirliğini sağlamaya çalıştı. Eylül 1945'te daha önce 1930'da Oramar İsyanı (Dağlıca/Hakkâri)'ndan sonra Kasım 1931'de Irak kuzeyinde ayaklanan Şeyh Ahmed Barzani ve kardeşi Molla Mustafa Barzani de katıldı. Mahabad Cumhuriyeti'nin askerinin temeli Herkî ve Şıkak aşiretlerinden oluşturuluyordu. Ekim 1945'te KOMELA, adını İran Kürdistan Demokrat Partisi (KDP-İ) olarak değiştirdi.Sovyetler KDP-İ'ye de 1.200 tüfek gönderdi. 22 Ocak 1946'da Mahabad'da Çarçıra Meydanı'nda Mahabad Cumhuriyeti'nin kuruluşu ilan edildi. Sovyetler Şubat 1946'ta 5.000 tüfek gönderdi. Ancak Sovyetler 9 Mayıs'ta İran topraklarından çekilince 17 Aralık'ta İran ordusu Mahabad'a girerek Mahabad Cumhuriyeti'ni yıktı. 31 Mart 1947'de Cumhurbaşkanı Kadı Muhammed, Başbakan Hacı Baba Şeyh ve Savunma Bakanı Muhammed Hüseyin Han Seyfi Kadı, Mahabad Cumhuriyetinin kurulduğu yer olan Çarçıra Meydanı'nda asılarak idam edildi. Cumhuriyete katılmış olan Barzan aşireti Nisan 1947'de Irak kuzeyindeki Barzan'a döndü. Irak hükumeti Şeyh Ahmed Barzani'yi yakalayarak hapsetti ve işbirlikçi suçlamasıyla Irak ordusundan dört subayı idam etti. Molla Mustafa Barzani ise Barzan bölgesinden kaçarak Aras Nehrine ulaştıktan sonra Sovyetler Birliği'ne iltica ederek Bakü'ye gitti. Iran'ı 1924'e kadar Türkler yönetiyordu fakat 1924 sonrası yönetimi Fransa,Britanya-Ingıltere ve Rusya kendi çıkarları ve menfaatleri gereği Farslara verdi.Farslar bölgede Azerbaycan,Türkiye,Iran içindeki Güney Azerbaycan,Horasan,Kaçkay Türklerine karsı Ermenistan'ı destekliyor.Ermenistan, Azerbaycandan Karabağ hattını işgal ederken en iyi desteği Rusya ve Iran Farslardan aldı.Günümüzde Karabağ meselesine Fransa ABD Rusya devletleri bakıyor ve bu 3 devlette Ermenistan'ın tezlerine destek veriyor.Iran Farslar da , Azerbaycan ve Türkiye tehlikesine karsı kendi çıkarları ve menfaatleri gereği Ermenistan'ı destekliyor. Bu tarihten itibaren Kürtlerin esas hamisi Ruslar değil İngilizler olacaktır. Kürtler Sarıkamış’ta var mıydı? Tüm bu anlatılanlardan sonra Kürtlerin neden Çanakkale Savaşı’na katılmadığını anlamak kolaylaşır. Daha 1830’lu yıllarda başlayan Kürt ihaneti çoktan kökleşmişti, Birinci Dünya Savaşı sırasında da Kürtler Türkiye için değil Ruslar için savaşıyordu. Böyle olduğu için de Çanakkale Savaşı sırasında Kürtlerin şehit listesinde olmamasına şaşırmamak gerekir: Çanakkale uzak olduğu için değil Türklere uzak oldukları için katılmadılar savaşa. Kimileri bu gerçeği daha fazla gizleyemeyeceklerini biliyor. O nedenle de Kürtlerin diğer cephelerde, Sarıkamış’ta çarpıştığını söylüyorlar. Elbette bu da büyük bir yalan. Genelkurmay arşivlerinde Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı şehitlerinin listesi, askerlik şubesi kayıtlarına göre tutulmuştur. Dolayısıyla Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı rakamları gerçektir, kimse bunlara itiraz edemez. Ama Kürtlerin Sarıkamış’ta savaştığını iddia edenler varsa, buyursunlar rakamları açıklasınlar. Yani bizim yaptığımızı yapsınlar, belgeye karşı belgeyle ortaya çıksınlar. Ama Sarıkamış’ta Kürtlerin Ruslara karşı savaşma ihtimali bile yoktur ortada çünkü Kürt aşiretlerini o dönemde zaten Rus Elçiliği kontrol ediyor ve yönlendiriyordu. Hain bir Kürt aşiret reisi Mutkili Hacı Musa Kurtuluş Savaşımızın başlangıcı 19 Mayıs 1919’dur. 24 Ağustos 1919’da Kurtuluş Savaşı’nı idare etmek üzere Heyet-i Temsiliye oluşturulmuştur. 9 kişilik kurulda bir de Kürt vardır. Mutki Aşireti reisi Hacı Musa Bey. Ancak bu Kürt ağası içeri sokulan bir haindir. Nitekim Hacı Musa Bey, 1923 yılı Mayıs ayında Erzurum’da kurulan Kürt Azadi Cemiyeti’nin de lideridir. Azadi Cemiyeti’nin üyelerinden biri de Şeyh Sait’tir. Azadi Cemiyeti İngilizlerle, Fransızlarla ve Sovyetler Birliği''Rusya'' ile temas kurarak Bağımsız Kürdistan için destek aramıştır. Daha sonra bu örgüt İngiliz desteği ile başlayan Nasturi Ayaklanması’na katılır. Nasturi Ayaklanması’nın bastırılmasından sonra ise İran’a kaçarlar. Daha sonra Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk, bu hain Kürt aşiret reisi hakkında Nutuk’ta açıklama yapacaktır. İlk Meclisteki hain Kürt milletvekilleri Ankara’da Millet Meclisi’nin kuruluşu 23 Nisan 1920’dir. Bu tarihten itibaren TBMM Ordusu da kurulmuş ve Kurtuluş Savaşı’nı vermiştir. O dönemki mecliste de bugünkü Mecliste olduğu gibi bölücü Kürt milletvekilleri vardır. İşte bu Kürt milletvekilleri Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’na yardım etmemiş, tam tersine bunlar Kurtuluş Savaşı’na karşı bir ayaklanma örgütlemişlerdir. Bitlisli Kürt milletvekili Yusuf Ziya Bey de Azadi örgütünün içindedir. Yusuf Ziya Bey aynı zamanda İngiliz Ajanıdır. Mustafa Kemal Paşa, Yusuf Ziya Bey’den kuşkulanmakta ve onu takip ettirmektedir. Gerçekten de Mustafa Kemal’in kuşkuları gerçek olur ve Yusuf Ziya Bey Nasturi İsyanı’na katılır. İşin daha da vahimi Yusuf Ziya Bey’in askeriye içinde de adamları vardır. Nasturi İsyanı’nı bastırmakla görevli birlikten, Fırka komutanı İhsan Nuri, Vanlı Rasim, Tevfik Cemal ve Teğmen Ali Rıza da Kürt örgütünün üyesidir ve isyan sırasında 270 askerle birlikte karşı tarafa geçerler! Görüldüğü gibi Kurtuluş Savaşımıza katılan ve Türklerle birlikte savaşan Kürtleri değil, Kurtuluş Savaşı’nın içine sızan, ancak kendi Kürt örgütlenmesini devam ettiren, İngiliz, Fransız ve Yunan işgalcilerle işbirliği yapan ve en sonunda da Türk askerine karşı cephe açan Kürtleri görüyoruz. Bu örgütün İngiliz desteğini sağlamak için Nasturi isyanından üç yıl önce 1920 yılında yine Hakkari’de başka bir isyan çıkarttığını da kaydedelim. Mustafa Kemal’e idam kararını da bir Kürt verdi Peki Kürtlerin Kurtuluş Savaşımız sırasındaki tek ihanetleri bu mudur? Aslında Kurtuluş Savaşı’nın başından itibaren Mustafa Kemal’in karşısındadır Kürtler. Mustafa Kemal’in idam emrini veren Kürt Mustafa Paşa’dır!. Aynı Kürt Mustafa Paşa’nın eniştesi ise Kürt İzzet Bey’dir ve İstanbul Hükümeti’nin İçişleri Bakanıdır. Kürt İzzet Bey de İngiliz Ajanıdır. Kürt İzzet Bey’in bir de yeğeni vardır Şerif Paşa, o da Kürdistan Teali Cemiyeti’nin Paris temsilcisidir. İstanbul Hükümeti’nin ve İngilizler’in, Mustafa Kemal hareketini engellemek için kullanmayı düşündükleri kütle ise Kürtlerdir. Damat Ferit, Kürdistan Teali Cemiyeti ile görüşerek onlara özerklik karşılığında Mustafa Kemal’e karşı savaşmayı teklif eder. Damat Ferit Yüksek Komiser De Robeck ile görüşerek Sevr koşulları gereğince 15 bin kişilik bir Kürt ordusu kurulmasını ve Kürtleri Mustafa Kemal’e saldırtmayı teklif eder. Bu yönde en önemli girişim Ali Galip olayıdır. İngiliz Ajanı Binbaşı Noel, Ali Galip ve Kürdistan Teali Cemiyeti liderleri Malatya’ya geçerler. Burada bir Kürt birliği kurarak Sivas yolunda Mustafa Kemal’i öldürecekler ve Kongre’nin toplanmasına engel olacaklardır. Ancak Mustafa Kemal girişimi haber alır ve tedbir alır. Malatya’da Türk birlikleri; İngiliz Ajanı Binbaşı Noel, Ali Galip ve Kürdistan Teali Cemiyeti liderlerini kıstırırlar. Tutuklama emri vardır. Noel, İngilizlerden yardım ister. Saraya baskı yapılır fakat sonuç varmez. En sonunda kaçmak zorunda kalırlar. Görüldüğü üzere daha Sivas Kongresi öncesinde bile Kürtler İngilizlerle, İstanbul Hükümeti ile birlikte Mustafa Kemal’e karşıdır. İngiliz gizli belgeleri de bunu doğrulamaktadır. 28 Kasım 1919’da Mr. Kindson’un Londra’ya gönderdiği raporda şöyle yazılıdır: “Kürtlere her ne kadar inanmasak da onları kullanmamız çıkarlarımız gereğidir.” 9 Aralık 1919 tarihli Yüksek Komiser Robeck’in Lord Curzon’a raporunda ise şunlar yazılıdır: “Kürtler bütün ümitlerini İngiliz hükümetine bağlamış durumdalar. Bu ara Mustafa Kemal gittikçe tehlikeli olmaya başlıyor. Kuvvetler, Kürtleri Mustafa Kemal Paşa’ya karşı kullanmak için para ödemeye hazırdırlar” Yunan Ordusundaki Kürtler Ama Kürtler bununla da yetinmemektedir. İngiliz Gizli Belgeleri’nin verdiği bilgiye göre Kürtler aynı zamanda Yunanlılarla da temas halindedir. Amasya’da Yunan temsilcisi ile görüşen Kürtler, Yunanlılara Türk ordusunda ele geçirilen Kürt esirlere iyi davranılmasını ve bu esirlerin Türk ordusuna karşı kullanılmasını önerir. Teklif kabul edilir ve esir Kürtler Yunan ordusunun hizmetine girerler. Kürt-Yunan işbirliğinin en büyük sonucu ise Koçgiri İsyanı’dır. Yunan ordusu büyük ilerleyişe geçmeden hemen önce Kürtler isyan eder. Yunan ordusu Bursa’ya doğru ilerlerken Kürtler Sivas’a doğru yürümeye başlar. Amerikan Askeri Ateşesi durumu şöyle rapor eder: “... Yunanlılar önemli bir zafer kazanırlarsa Kürt isyanı Türkiye’nin arkasını ciddi bir şekilde tehdit edebilir. Ancak Batıdaki savaş Türklerin lehine gelişirse, Türkler, ellerindeki yarım düzine yetenekli liderden biriyle Kürt sorununa son verebilir. İngilizler kuşkusuz bu durumu bilmektedirler. Gene de Kürt sorunu ile meşgul olduğu sürece Mustafa Kemal’in Musul’a el koyamayacağını düşünmektedirler. Dolayısıyla Kürt akımına yardımcı olmaktadırlar.” Koçgiri İsyanı’nın başlangıç tarihi sadece Yunan ilerleyişine değil aynı zamanda Londra ve San Remo Konferansları’na da denk gelir. Ankara Hükümeti böylece sıkıştırılmaktadır. Kürtler Sevr’i istiyor Koçgiri İsyanı’nın liderlerinden Baytar Nuri isyan programını şu şekilde açıklar: “İlk önce Dersim’de Kürt istiklali ilan edilecek, Hozat’a Kürdistan bayrağı çekilecek, Kürt milli kuvveti Erzincan, Elazığ ve Malatya istikametlerinden Sivas’a doğru hareket ederek Ankara Hükümeti’nden Kürdistan istiklalinin tanınmasını isteyecekti. Türkler bu isteği kabul edeceklerdi. Çünkü isteğimiz silah kuvvetiyle desteklenmiş olacaktı.” Ayaklanma büyür ve isyancılar Ankara Hükümeti’ne bir muhtıra yollarlar. Telgraf yoluyla iletilen muhtıra şu maddelerden oluşmaktadır: “1-İstanbul Hükümeti’nce kabul edilen Kürdistan özerkliğinin Ankara Hükümeti’nce de tanınıp tanınmayacağının açıklanması 2-Kürdistan özerk yönetimi konusunda Mustafa Kemal hükümetinin ivedi yanıt vermesi 3-Elazığ, Malatya, Sivas ve Erzincan cezaevlerindeki Kürtlerin hemen salıverilmesi 4-Kürt çoğunluğu bulunan illerden Türk memurlarının çekilmesi 5-Koçgiri yöresine gönderilen birliklerin geri alınması.” Kürtler bununla da kalmaz, 25 Kasım 1920 tarihinde Batı Dersim Aşiretleri reisleri adına TBMM’ye şu şekilde başvurur: “Sevr Antlaşması gereğince Diyarbakır, Elazığ, Van ve Bitlis illerinde bağımsız bir Kürdistan kurulması gerekiyor. Bu nedenle bu oluşturulmalıdır. Yoksa, bu hakkı silah zoruyla almaya mecbur kalacağımızı beyan ederiz.” Yunanlar Bursa’ya Kürtler Sivas’a saldırıyor Ankara Hükümeti, Batıda Yunanların Bursa’yı ele geçirmesine rağmen Kürtlere karşı geri adım atmaz. Merkez Ordusu Komutanı Nurettin Paşa isyanı bastırmak için bir plan hazırlar. Topal Osman komutasındaki Giresun alayı da Nurettin Paşa’nın emrine verilir. Türk Ordusu 11 Nisan 1921 günü Kürtlerin üzerine yürüyüş başlatır. 45 bin kişilik Kürt milisleri ile çarpışmalar 3 ay sürer. 17 Haziran 1921 günü isyancılar teslim alınır. Görüldüğü üzere, daha Sivas Kongresi’nin toplanma hazırlıklarından başlanarak Kürtler, Kurtuluş Savaşı için çalışmamış, tam tersine hep Kurtuluş Savaşı’na karşı savaşmışlardır. Koçgiri ayaklanması bunun en büyük kanıtıdır. Genelkurmay Başkanlığı da bu isyanı şu şekilde değerlendirmektedir: “Siyasi bakımdan büyük bir önem taşıyan bu harekât dolayısıyla, Kürt bağımsızlık davasının ilk basamağının Koçgiri olayları ile kurulmak istendiği, bu dış etkilerin en açık ve kesin delilidir.” Bu değerlendirmeden de anlaşılacağı gibi, olay münferit bir isyan değil, bir davanın ilk adımıdır! Ardından gelecek olan Kürt isyanları da bunu kanıtlayacaktır. Nitekim isyanın liderleri de olayı böyle değerlendirmektedir: “Koçgiri, Kürt İstiklal Savaşı’nın bir merhalesidir, onunla bir meydan muharebesi kaybettik, fakat harp bitmedi. Biz son zaferi kazanacağız.” Demek ki Türk İstiklal Savaşı için değil Kürt İstiklal Savaşı için savaşmışlar. Tarihi gerçek budur.
1 note · View note
ikisekerlicay · 5 years
Text
“uzun bir süre öldürüldüm ama hep değil. şimdi gitmek istiyorum. neresi olursa. nasıl olsa sen yoksun. bir yerlere varmadan gitmek. elimde sana yazılmış ve gönderilmemiş mektuplarla. gitmek. hiçbir limanda seninle karşılaşmayacak olduktan sonra gitmek ardına bakmadan, uzunboylu vedalaşmadan gitmek. oysa seninle sabaha karşı uğranılan liman barlarında karşılaşmak vardı.” 
― Lâle Müldür, Kuzey Defterleri
0 notes
yorgunherakles · 9 months
Text
birbirimizi yeniden bulmanın zamanı geçmişti artık. daha ilk bakışta anlamıştık bunu. yeniden bulu­nacak hiçbir şey kalmamıştı.
marguerite duras - l'amant
14 notes · View notes
estellamila · 5 years
Photo
Tumblr media
Gül*
29 notes · View notes
mesutbahtiyarolacak · 8 years
Photo
Tumblr media
Fotoğrafik vizyonun gerçekliğini reddettiğim gün herşeyi başka türlü görmeye başladım. Tıpkı aynada çok uzun süre ve yoğun bir dikkatle kendimize baktığımızda olduğu gibi, nesneler uzun süre bakıldıklarında tanıdık, bildik olmaktan çıkıyor, sırlarını ele vermeseler bile yabancı bir dünyanın kapılarını aralıyorlardı. İlk keşiflerimden biri iç gerçekliğin dış gerçekliğe eşit olduğuydu. Bu belki bir beşinci boyut, bilinç boyutuydu. Bunu gördüğüm an bireysel psikolojilerin bir anlamı kalmadı. Geniş ya da uzak açıdan bakıldığında insanlar çinliler ya da zenciler gibi birbirlerine eşitleniyordu. Her özel durum ise adım adım bizden uzaklaşıyor ve bilinmeze doğru yol alıyordu.
"Sokakta, işte yada evde gördüğüm tüm yüzler birbirine benziyor, insanlar arasında bir farklılık sezemiyordum. Hepsi bir fotoğraf, hepsi sadece birer yüzden ibaretti."
Not: son bölüm benim yorumumdur.
— Lâle Müldür (Kuzey Defterleri)
22 notes · View notes
gorunmezkentler · 12 years
Text
kuzey defterleri
“Herkes kabul eder ki fotoğraf görüntüsü gerçeklik açısından mükemmele en yakın aktarımdır. Fotoğrafik vizyonun gerçekliğini reddettiğim gün şeyleri başka türlü görmeye başladım. Tıpkı aynada çok uzun süre ve yoğun bir dikkatle kendimize baktığımızda olduğu gibi nesneler uzun süre bakıldıklarında tanıdık, bildik olmaktan çıkıyor, sırlarını ele vermeseler bile yabancı bir dünyanın kapılarını aralıyorlardı. İlk keşiflerimden biri iç gerçekliğin dış gerçekliğe eşit olduğuydu. Bu belki bir beşinci boyut, bilinç boyutuydu. Bunu gördüğüm an bireysel psikolojilerin bir anlamı kalmadı. Geniş ya da uzak açıdan bakıldığında insanlar çinliler ya da zenciler gibi birbirlerine eşitleniyordu. Her özel durum ise adım adım bizden uzaklaşıyor ve bilinmeze doğru yol alıyordu.”
-Lale Müldür
8 notes · View notes