Tumgik
#kendime mektup
samsarania · 9 months
Text
Merhaba.
Bugün benim doğum günüm.
Bu dünyaya gözlerimi açalı tam 24 yıl oldu.
İlk defa bu yıl kendime kuracak cümle bulmakta zorlanıyorum.
Hayatımda çok şey değişti. Ben çok değiştim.
Yaşadığımız, nefes aldığımız sürece değişim kaçınılmaz derdim ama bazı değişimlerin insanı nefessiz bıraktığını daha önce deneyimlememiştim.
Bazen o kadar yalnız kaldım ki, yalnızlığın hücrelerime işlediğini hissettim. Kuyulara haykırmak, duvarları yumruklamak, bulduğum en kuytu köşeye saklanmak istediğim çok an oldu ama ben öylece yerimde oturdum.
Kafamın içinde birçok sel, birçok yangın ve deprem yaşandı ama ben yine parmağımın ucunu bile kıpırdatamadım.
‘Büyümek böyle bir şey mi?’ diye sordum kendime defalarca, cevabını da alamadım.
Hep eleştirdiğim o asık suratlı yetişkinlerden biri olmaktan korkar hale geldim.
Ya bir gün, yolda yürürken kafasını kaldırıp gökyüzüne bakmayı unutan, etrafında uçan küçük bir kelebeği göremeyecek kadar körleşmiş, kendini dinlemekten, kendini anlamaktan kaçan birine dönüşürsem diye çok korkuyorum.
Herkes gibi olmaktan çok korkuyorum.
Aşkın farklı yüzleri ile de tanıştım bu yıl. Söylenmeyen her duygunun kölesi olurmuş insan. Ve yaşanmamış ihtimaller hep galip gelirmiş yaşanan gerçeklere.
Olsun diyorum yine de. Olsun. Aşkın varlığını bir ömür tatmamış biri olmaktansa acısına bile binlerce kere şükürler olsun.
Yetişkin olma sancıları, ergenlikten daha meşakkatliymiş kısacası.
Yaşadığım iyi veya kötü her şeye rağmen mükemmel bir yaştın 23, çünkü bir daha geri gelmeyeceksin.
Düştüğünde kalktığın, kendi sırtını kendin sıvazladığın, her şeye rağmen iyiliğe ve güzelliğe tutunduğun, öğrenmekten ve deneyimlemekten kaçmadığın için teşekkür ederim canım ruhum.
Ve sevgili 24,
Senden en büyük arzum kendini defalarca yeniden keşfetmen. Hayallerinin temelini atman ve her duyguna sıkı sıkı sarılmaya devam etmen. Çünkü sana çok inanıyorum, çok.
Bazen zor olacak olsa da her gecenin sonu sabahtır ve insan en çok kırıldığı yerlerden ışık alır.
İyi ki doğdun Diloş!
Hoş geldin 24.
64 notes · View notes
seyyahe-iavare · 7 months
Text
Tumblr media
Üç yıl önce şu pantolonun içine girebiliyordum ve o zaman da kilo vermen gerek baskısı yiyordum.Bugün dolapta beni bekliyor fakat ben hala aynı şekilde görüyorum bu baskıyı. Düşünüyorum da üniversite yıllarında incecik bir dal gibiyken de aynı baskıyı yiyordum çünkü arkadaşlarım 50-60 kilolardaydı ve ben 70 kilo ile annelerinin kilosundaydım. Bilmem kimleri kendine bakmadığı için kilo vermediği için odun eşleri tarafından terk ediliyordu ya da sen kilo alırsan ben de şunu yaparım gibi tehditler alıyordu. Kendimi ne kadar sevimsiz ve beğenilmez hissediyordum böyle konuşmalardan sonra. Oysa hepimizin farkında olmadığı şey benim boyum uzundu ve kilom normaldi ben 38-40 beden olmak zorunda değildim 42-44 ile de mutluydum. Yıllar geçti benim stresim ve kilom arttı durdu ama ifadeler değişmedi. Son üç yılda hareket oranım o kadar azaldı ki evden dahi çıkmaz hale geldim kendime kıyafetlere aynalara küstüm. Stresten gastrit sahibi oldum. Şu an ne yesem şişen bir karnım ve kiloya bağlı ağrılarım var. 10 yıl önceki Büşra'ya dönüp her halinle çok güzelsin çiçeğim, kimseye benzemek zorunda değilsin, rakamlar ve sayılardan ibaret değilsin, kulaklarını bunlara kapa ruhunu, kalbini yetiştirmenin derdine düş, İstanbul'u doya doya yaşa derdim. Bugün de aynaya karşı haller değişir kuzum, sen her halinle güzelsin, kalbin ve ruhun kıyafet bedeninden çok daha kıymetli. Artık bu değişimi estetik kaygı ve geçen haftaya kadar hala duyduğun zayıflaman lazım vb cümleler için değil, bedenin de senin için bir emanet ve sağlığın etkilendiği her istediğin şeyde bu ağırlıklar ayağına dolandığı için gerçekleştirmelisin. Anne olmak istiyorsun, çocuğunu yetiştirmeden önce ruhunu ve bedenini güzel yetiştirmen gerektiği için çıkıyorsun bu yola. Yol uzun, yorucu zaman zaman çöküp bir merhem canımızı yaktı diye ağlayacağız, sonra neden ben her şeye ağlıyorum deyip bir kez daha buna ağlayacağız. Şişi inmeyen karnımız bizi yoracak ama aldırmayacağız. Çünkü oranın yağ değil başka güzellikler taşımasını istiyoruz. Her şeyi onun için yapmayacağız bu dünyanın imtihan dünyası olduğunu bilecek nasip olmama ihtimali ve tevekkülünü hiç elden bırakmayacağız. Seni seviyorum kızım. Sana değer veriyorum. Çünkü biliyorum ki seni ben sevmediğimde kimsenin sevgisi mutlu etmeyecek. Ben sana değer vermediğimde kendini değerli hissetmeyeceksin. Ben seni seviyor ve neler yaşadığını neler hissettiğini en iyi ben biliyorum kendini daha fazla yıpratmana izin vermek istemiyorum. Şimdi aç Hümeyra'dan Kirli Beyaz Kedi'yi tak kulaklığını ve başla çalışmaya, içinde olduğun sakinlik ve dinginliğin tadını çıkar bu yalnızlığın kıymetini bil çünkü kuvvetle muhtemel ki ilerde bu günleri de çok arayacaksın. Seni seviyorum Büşra ♥️diyorum.
25 notes · View notes
ciceklerinicinde · 1 year
Text
Oturup tüm gece kitap okudum ve ilk kez içine notlar iliştirdim. Aklımdaki arkadaşlarımdan önce hangisiyle buluşursam ona hediye edeceğim. Kalbimin yamacına diz çökmüş kişilere altı çizili kitaplarımı hediye etmeye bayılıyorum. 🌺
7 notes · View notes
gokyuzunehayran · 1 year
Text
Az önce..
Uzun zamandır ( bu zamana kadar neler olduğuna dair) bir mektup şeklinde ne düşündüğüm nerde olduğum ne hissettiğim soruldu. Az da olsa iç düşüncelerimi dışa vurduğum için ufak bir sevinç minik bir tebessüm. Çoğu kişi ileri deki eşi - dostu, kızın - oğluna, ailesi için yazmış. Bense kendime yazdım. Doğaçlamada olsa uzun zaman sonra kendimi yokldım. Çok iyi hissettirdi. Fark ettim ki: Herkes sonunda bu hayatta ki amacını hedefini söyleyerek bitirdi. Bense üstüne basarak sonucu bağlayamam dedim. Hayat bana neler karşıma çıkacağına nereye yol çizeceğini bunu yaşayarak görmek istediğim için ucunu açık bıraktım. Oturum sonunda ise (kısmen de olsa - herkes buna katilmayabilir) o yolda kesiştik. Var oluş özümüzün yapı taşı olan 'SEVGİ' de.
2 notes · View notes
sikildim-gunesten · 2 years
Text
Birazdan yazacağım satırları, kimsenin görmeyeceğinin, görse bile anlamacağının hürriyetiyle yazıyorum.
Ekseriya düşündüğüm fakat bir sonuca varamadığım o soruyu çok yakın bir zamanda cevapladım. Kendimce. Üzüldüğüm şeyde tam olarak bu. Nice hayallerle çıktığım bu muaşaka yolculuğunun ne yazık ki hüsranla sonlanması beni pek derin bir kederin içine itmişti. Yine de geriye dönüp baktığımda bu muvakkat hisler, kıpır kıpır hallerim içimi ısıtıyor.
Fakat bu kendimle yaptığım mükâlemeyi, doğum günün evvelsinde yapmak istemezdim. Bilirsin ki bu, her şeyden önce kendi hislerime olan ihtiramımdır.
Evvelsinde yüzüne, bilhassa gözlerine bakınca duyduğum derin arzu ve başını sineme yaslayıp şefkatle sarmalama isteğimin beni terk ettiği bu günlerde, artık içimde ihtiramdan başka bir şey kalmadı. Bilakis, artık yalnızca eski bir dostu görmüş gibi oluyorum.
Bu kısa zaman içerisinde bana fark etmeden bile olsa bu denli güzel hisler kattığın için teşekkür ederim.
Doğum günün için arzusunu duyduğum onca şeye bir anda veda etmek, artık gözüme eskisi kadar kötü gözükmüyor. Bazı hisleri beslenmediğin zaman çiçek gibi kuruyorlar. Ve tıpkı çiçek gibi fazlasıyla da yaşayamıyorlar.
Sevgili sevgilim,
Senin için şu anda ve sonrasında kuracağım cümleler ve hayalleri tükettim. Ben bu adını koyamadığım -ve koymaktan da itina ile kaçtığım- hislerin hepsini seninle sonuna kadar tattım. Ve şaşırtıcıdır ki, artık senin bundan haberinin olmayışı eskisi kadar dokunmuyor. Zira su günlerde, biliyor olsaydın her şeyin çok daha zor olacağını düşünmekten kendimi alamıyorum.
Şimdi içimde sana ve bu hisse karşı yalnızca minnet var. Hatta artık mektubun girişinde kullandığım o kelimeyi sana başkasının kullanıyor oluşu bile yakmıyor canımı. Kıskanmıyorum, üzülmüyorum artık. Yalnızca bundan sonraki hayatının iyi geçmesini temenni ediyorum.
Tumblr media
Kendine iyi bak...
Hoşçakal...
7 notes · View notes
sdeluu · 2 years
Text
Sana yazdığım mektupları, okuyabilecek misin? O zaman'a gelecek miyiz bir gün? Gerçekten, içimde hissettiğim Bilinmezliğin, gerçek olacak mı bir gün..
6 notes · View notes
zuhrecagilcii · 1 year
Text
Uyumadan önce son kez düşünmek istedim, sanki düşüncelerimi durdurabiliyormuşum gibi.
Her şey bambaşka olabilirdi. Fakat buna benim müsaade etmediğimi biliyorum. İnsan istemeden de olsa yapmam dediklerini yapıyor. Ne yaptığını bilerek çıktığı yolda bildiklerini unutarak devam ediyor. En mesul olduğu tarafı da bu aslında. Yine de söz geçiremiyor kendine. Harcıyor bir yandan kendini, üzüyor, kırıyor, parçalıyor. Ne yazık ki başkalarından daha acımazsız yapıyor bunu. İnsanlar elbette acımasız olabiliyor ama bir insan kendine karşı bazen hiçbir şeyi göremeyebiliyor.
Her şeye rağmen kendinizi sevin, düşman olmayın. Unutmayın ki hayat bitmediği sürece mutlu olmak için şansınız var. Değerlendirin. Kendinizi ödüllendirin, şımartın. Hediyeler alın, yürüyüşe çıkın, eğlenin, kitap okuyun. Ne olursa olsun hayattan vazgeçmeyin. Belki de hayat yaşamaya değerdir. Ne dersiniz?
21 Aralık 2022 (01.12)
1 note · View note
iinaniiel · 1 month
Text
//////
meral, liseden arkadaşım. akıllı kızdı, ta o zamanlardan yalnızlığı överdi. hiç yakın arkadaşı yoktu. sevgilisi de yoktu. aşkı yererdi.
arada sırada, canı çekerse, bir tek bizim eve gelirdi. türk kahvesi severdi, biz o zamanlar hep kola içerdik. kocaman salonumuz varken benim minicik odamda oturmak isterdi. yatağın, peteğe yakın ucuna bağdaş kurar, pencereden dışarıya bakarak hayatından ne kadar memnuniyetsiz olduğunu, geleceğinden umutsuz olduğunu anlatırdı. elinde gitarı, arada bir tıngırdatırdı. hep kahve fincanını ters çevirir, falda hep aynı şeyi görürdü ‘’bak yüreğim kararmış’’
diğerleri bunalım meral adını takmıştı ona. o da bilirdi bu takma ismi ama ses etmezdi. içten içe severdi bu ismi. öyle görünmek hoşuna giderdi sanki. emin değilim, ben hep öyle hissettim. sormadım ona. ona soru sorulmazdı çünkü. kalın, siyah hırkasına iyice sarınır, ellerini, sadece parmak uçları görünecek şekilde içeri çeker, bir şey anlatmak ister gibi bakardı.
lise bitip de şehri terk ettiğimde, bana mektup yazmıştı meral. ilk yıl kazanamamıştı üniversiteyi. tam yedi mektup yazdı bana. hepsi karamsar, hepsi küskün… bir yandan yeni bir hayatım olduğu için sevinirken bir yandan suçluluk duyardım. gözden ırak gönülden de ırak olur ya, zamanla çıktı hayatımdan meral.
birkaç ay önce, sevgilim maça gittiği için evde sıkılıp, bir filme gittim. tek başıma filme gitmem pek, o gün öyle oldu. salona girip en yakınımdaki kişiyle iki koltuk boş bırakarak izledim filmi. ara verildiğinde ön, çaprazımda oturan birinin bana baktığını fark ettim. o’nun meral olduğunu fark ettiğimde ‘’allahım ben de mi böyle yaşlanmış görünüyorum’’ diye geçti içimden. bencilceydi belki ama ilk bunu düşündüm.
ağır ağır yanıma geldi, koltuğu açıp oturdu. sarılmak istedim ben, ama o eliyle şöyle bir yüzümü tuttu, uzun uzun baktı. sonra da’’hadi kalk bir şeyler içelim, film pek iyi değil zaten’’ dedi.
hemen topladım eşyalarımı, çıktık. heyecanla, istanbul’da ne işi olduğunu, ne zamandır burada olduğunu, neler yaptığını sordum ona. yine sessiz durdu bir süre, ‘’önce bir içki isteyelim de konuşuruz nasılsa’’ dedi.
içkiler gelene kadar masadaki peçeteleri, minik vazoyu, içindeki beş dal papatyayı evirip çevirdi. içkiden ilk yudumunu alınca ‘’hiç değişmemişsin’’ dedi ilk önce. içimde bir rahatlama hissettim önce, sonra kızdım ona. hakaret miydi bu iltifat mı anlayamadım. bu kız ne zaman dolambaçsız konuşacaktı.
ben hızla hayatımı özet geçerek, onunkini dinlemek istediğimi söyledim. ilk kez, beni uğraştırmadan, sanki odamdaki yatağın ucunda oturmuş da fal kapattığı fincanın soğumasını bekler gibi başladı anlatmaya
‘’bugün hastanedeydim. aslında bakarsan son bir buçuk aydır ordaydım. hani hep ölmekten bahsederdim ya, ölmek kolaymış be, ölümü beklemek zoruymuş.
dur olmadı böyle, sondan başlanmaz. başa döneyim, biliyorsun ankara’ya gittim üniversite için. tam bana göre bir şehirdi aslında. yalnız kalmak için dünyanın hangi şehri en idealdir deseler, ankara derim. öyle severim. ilk üç yıl aynı lisedeki gibiydim. tek eksiğim senin gibi biriydi. ilk kez seni sevdiğimi fark ettim biliyor musun, komik. ama söylemedim sana işte, bilirsin söyleyemem böyle şeyleri. o sıralarda serdar diye biriyle tanıştım. aşk kaltaktır derdim ya, kaltakmış. beni düşünsene bir adamın peşinden dünyayı dolaştım. okulu unuttum, kendimi unuttum, dünyayı unuttum. varsa yoksa serdar. kendime aynada bakmadım o zamanlar. aslında baktım, ruj bile sürdüm hatta. ama başka biriydim. hani sen ilk aşkını anlatırken klişeleri kullanıyorsun diye kızıyordum ya sana, klişenin dibine vurdum.
uzatmayayım daha fazla. sonunda istanbul’a geldik. zaten doğru düzgün paramız da yoktu. sokaklarda müzik çalarak kazanıyorduk paramızı. bazen de orda burada çıkıyorduk işte. tünelde bir ev tuttuk. bir oda bir teras. köpek bağlasan durmaz. ama güzeldi be. daha kötülerinde de kaldık. altı yıl aynı adamın yüzüne baktım. her bakışımda nasıl olur da daha önce fark etmem dediğim güzellikler gördüm.
neyse, yine aynı konulara girmeyeyim. bir akşam eve döndüm. kapıyı açtım, kapımız direkt terasa açılıyor. tırabzana oturmuş bana bakıyordu. gülümsedi, ellerini iki yana açtı, sen güzelsin hayat değil diyerek geriye bıraktı kendini. ‘’
meral öyle bir söyledi ki bunu, sanki ‘’eve girdim, sular kesikti’’ der gibi. göğsüm hızla inip çıkmaya başladı, ellerim titredi, nefes almakta zorlandım. böyle bir hastalığım vardır benim, meral de bilir. hemen su uzattı bana. hafifçe gülümsedi, saçımı gözümün önünden çekti. adamla ilgili hissettiklerini anlatırken ilk kez onun ağzından böyle şeyler duyduğum için zaten heyecanlanmıştım. aniden bunu söyleyince allak bullak oldum. sadece ‘’sonra?’’ diyebildim. sanki sonrasını anlamamışım gibi.
‘’o kapının önünde ne kadar kaldım bilmiyorum. demek ben hayata tutunmak için serdar’a yapışmışken o yavaş yavaş kopuyormuş. ve bana hiçbir şey söylememiş. çok kızdım ona. inip bakmadım bir süre. bir bağırış sesi, beni kendime getirdi. ağır ağır indim beş katı, apartman kapısı sıkışmıştı yine, zorlandım açarken. başında birileri vardı, ambülâns yolda dediler. ölmedi adam. tam kırk üç gün daha yaşadı. yaşamak denirse buna.
hiç ağlamadım, öfkemden sıra gelmedi kedere. ölmek kurtuluş da, intihar aşağılıkça be kızım. geride kalana yapılan bir zulüm, işkence. başka bir şey değil. geride kimse kalmadıysa yap tabi, çek fişi kurtul. ama ben vardım, ben varım sanıyordum.
diyeceğim o ki, gözyaşı dökmedim belki ama her yerim kanadı günler boyunca. her fotoğraf, her şarkı, her anı kanattı beni.
neyse, bir içki daha içer miyiz?’’
‘’şimdi ne yapacaksın, nerde kalıyorsun, bana gel, bir şeye ihtiyacın var mı’’ gibi şeyler söyledim. muhtemelen ben bunları söylerken onun kafasının içinden kamyonlar geçiyordu. ‘’yapılacak işlerim var, kalkalım’’ dedi. hesabı ödemek için uzandım, elime sertçe vurdu. cebinden buruş buruş olmuş paralar çıkardı. geriye beş lira ve birkaç bozukluk kaldı elinde. paraya baktım, bakarken yakaladı. gülümsedi. telefonunu istedim. verdi. benimki hala vardı onda. bir kere bile aramamıştı ama. söyledim bunu, güldü. ‘’sen de bir kere bile telefonunu değiştirmemişsin be kızım’’ dedi.
ayrılırken sarıldı bana. ‘’arayacağım seni, bir sonraki içkiler benden olacak’’ dedim. ‘’ara’’ dedi. anlattıklarında bazı boşluklar vardı. atlamış mıydı, unutmuş muydu bilmiyorum. uzun uzun sessiz kalıyordu anlatırken. yol boyu bunları düşündüm. tam apartmanın kapısını açarken bir cümle patladı kafamda
‘’ ölmek kurtuluş da, intihar aşağılıkça be kızım. geride kalana yapılan bir zulüm, işkence. başka bir şey değil. geride kimse kalmadıysa yap tabi, çek fişi kurtul’’
ellerim titreyerek telefona sarıldım. m harfi ne kadar uzaktaymış. buldum, aradım. bir kadın çıktı, ‘’meral’’ dedim. ‘’yanlış sanırım ben selin’’ dedi. sesi meral olamayacak kadar neşeliydi.
//////
22 notes · View notes
lllhayaletlll · 5 months
Text
Tumblr media
Cemil Meriç, lise yıllarında hoşlandığı bir kıza mektup yazar. Kız mektubu okuduktan sonra Cemil Meriç'in suratına fırlatır.
Meriç, hiç istifini bozmadan oradan uzaklaşır. Ertesi gün kızın kitaplarının arasına şu notu bırakır:
"Sen, kendime yaptığım en büyük saygısızlıksın."
26 notes · View notes
ruhumdasavas · 2 months
Note
Ebrar ingilizce geliştirmek için önerilerin var mıdırr hem günlük hem akademi için rutine katacak ufak bir öneri bile olur
Günlük
Writing: Bol bol yazma alıştırması yap. Ben yeni öğrendiğim kelimelerle her gün yeni yeni cümleler kuruyordum kelimeleri unutmamak için. İngilizce günlük, ajanda tutmak da gayet efektif ama ben yazmayla ilgili en iyi alıştırmalarımı hep İngilizce mektup arkadaşı edinmekle yaptım. Cidden iyi geliştiriyor ama derin sohbetlere girince. Günlük hayattan konuşmak seni pek geliştirmeyebilir. Mesela ben felsefeyle ilgili konuşmaktan zevk alıyordum. Bunun gibi.
Reading: Mesela bir cümle gördüm ya da metroda birilerini konuşurken duydum, onları aklımdan İngilizce olarak çeviriyorum, hoşuma gidiyor. Bilmediğim bir kelime gördüğüm an vaktim varsa hemen anlamına bakarım unutmamak için. Ayrıca günlük olarak haber takip ediyorum İngilizce haber sitelerinden. Kitap okurdum eskiden artık pek yapmıyorum ama kitap okumak ve bilmediğin kelimeleri öğrenmek de efektif.
Listening: Dış dünyada duyduklarımı çevirmek bunun en rahat antremanı. Ayrıca podcast dinlemek de gayet iyi. Ben edebiyatla ilgili tartışmaların olduğu podcastleri dinlemekten zevk alıyorum, ilgi alanına göre podcastler tercih edebilirsin. Ayrıca dinlediğim şarkıları aklımdan çevirmek de hoşuma gidiyor. Kendimi bir anda Sezen Aksu'nun şarkılarını çevirirken bulabiliyorum. Eğlenceli.
Speaking: Antrenmana en ihtiyacım olan alan burasıydı dolayısıyla en çok pratiğe burada ihtiyaç duydum. Arkadaşlarımla birden İngilizce konuşmaya geçeriz, verimlidir. Kendi kendime İngilizce tartışmalar yaparım, kendime cevaplar veririm ve bunu yaparken basit cümlelerden kaçınmaya çalışırım. Yeni kelimeler öğrenip kendimi zorlarım. Dil bilgisini konuşurken kullanmak da burada etkili. Mümkün mertebe kendini konuşmaya zorla. Ayrıca şunu unutma cidden ana dili İngilizce olanlar bile Türkler kadar İngilizce dil bilgisi kullanmaya çalışmıyor. Harıla gürüle konuşuyorlar. Kasmaya gerek yok. Heyecanını yenmek için hata yaptığında ilk sen kendinle dalga geç böyle bir hassasiyetin varsa. Ben öyle yaparak çevremdekilerin benimle dalga geçme riskini azaltıyorum. Yanlış yapınca neden gülünür anlamış değilim.
Akademik (Bu başlık benim açımdan psikoloji için ilerleyecektir.)
Writing: Gerçekten essay essay essay ya. Öğrendiğim konularla ilgili psikoloji literatüründeki kelimeleri kullanarak deneme yazıları yazardım. Mesela Jung'un kişilik teorisiyle ilgili rahat 5 deneme yazım vardır ama hep kullanmışım onun psikolojiye kattığı kelimeleri mesela. Yazma konusunda iyileştiğimi vizelerde finallerde fark etmiştim. Zamanla meyvesini alıyor insan.
Reading: Benim bir defterim vardı, içinde psikolojiyle ilgili bilmediğim kelimeler yazardı hep. Bilmediğim için okumam da zorlaştığı için kelimeleri öğrene öğrene ilerlerdim. Ders kitaplarını İngilizce takip ederdim, psikolojiyle ilgili günlük haberlerin paylaşıldığı haber sitelerini takip ederdim. Mesela "flow" kelimesi mühendislik alanında direkt "akışkanlık" olarak geçer, bu akışkanlıktan kasıt örneğin su olabilir. Psikolojide "flow" ise genelde "düşünce akışı" şeklinde kullanılır. Alan literatürleri arasındaki farkları bilmek alanda derinleşmek için işe yarıyor.
Listening: YouTube kanalları ve podcastler ya, ötesi yok. Bu ikisi beni alıp bambaşka bir noktaya taşıdı dinleme becerisi olarak. Zamanla kelimeleri seçerek cümlenin tamamını dinlemeden ne dendiğini anlamaya başladım. Tamamen emeğe ve başta dikkatli dinlemeye bakıyor.
Speaking: Girdiğim ortamlarda genelde psikoloji öğrencileri olduğu için onlarla psikoloji alanından tartışmalar yapa yapa gelişti. Gelişime en açık yeteneğim konuşma yeteneğimdir, bence daha çok yolum var. Ama burada asıl kilit nokta sakinlik bence. Sakinliği ve stresi yönetince zihin daha berrak oluyor ve daha iyi ifade edebiliyorum kendimi. Sadece kendime şu güveni vermem gerekiyor: "Az çok fikrin var, boşuna okumuyorsun. Sakin ol ve bilgini yorumlayarak anlat." Hep kurtardı bu güven beni. Tavsiyemdir.
5 gün geç cevap için kusura bakma tekrardan. Sevgiler!
14 notes · View notes
bipolarizm · 8 days
Text
bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de. insanları, eski karıma yapmış olduğum gibi, büyük bir boşluk içinde bırakmasaydım. kendimden de kaçıyorum gibi beylik bir ifadenin içine düşmeseydim. bu mektubu çok karışık hisler içinde yazıyorum gibi basmakalıp sözlere başvurmak zorunda kalmasaydım. ne olurdu, bazı sözleri hiç söylememiş olsaydım; ya da bazı sözleri hiç söylememek için kesin kararlar almamış olsaydım. sana diyebilseydim ki, durum çok ciddi bilge, aklını başına topla. ben iyi değilim bilge, seni son gördüğüm günden beri gözüme uyku girmiyor diyebilseydim. gerçekten de o günden beri gözüme uyku girmeseydi. hiç olmazsa arkamda kalan bütün köprüleri yıktım ve şimdi de geri dönmek istiyorum, ya da dönüyorum cinsinden bir yenilgiye sığınabilseydim. kendime, söyleyecek söz bırakmadım. kuvvetimi büyütmüşüm gözümde. aslında bakılırsa, bu sözleri kullanmayı ya da böyle bir mektup yazmayı bile, ne sen ne aşk ne de hiçbir şey olmadığı günlerde kendime yasaklamıştım. sen, aşk ve her şeyin olduğu günlerde böyle kararlar alınamazdı. yaşamış birinin ölü yargılarıydı bu kararlar. şimdi her satırı, “bu satırı da neden yazdım?��� diyerek öfkeyle bir öncekine ekliyorum. aziz varlığımı son dakikasına kadar aynı görüşle ayakta tutmak gibi bir görevim olduğunu hissediyorum. çünkü başka türlü bir davranışım, benimle küçük de olsa bir ilişki kurmuş, benimle az da olsa ilgilenmiş insanlarca yadırganacaktır. oysa, sevgili bilge, aziz varlığımı artık ara sıra kaybettiğim oluyor. fakat yaralı aklım, henüz gidecek bir ülke bulamadığı için bana dönüyor şimdilik. biliyorum ki, bu akıl beni bütünüyle terk edinceye kadar gidip gelen aziz varlık masalına kimse inanmayacaktır. bazı insanlar bazı şeyleri hayatlarıyla değil, ölümleriyle ortaya koymak durumundadır. bu bir çeşit alın yazısıdır. bu alın yazısı da başkaları tarafından okunamazsa hem ölünür ve hem de dünya bu ölümün anlamını bilmez; bu da bir alın yazısıdır ve en acıklı olanıdır. bir alın yazısı da ölümün anlamını bilerek, ona bu anlamı vermesini beceremeden ölmektir ki, bazı müelliflere göre bu durum daha acıklıdır. ben ölmek istemiyorum. yaşamak ve herkesin burnundan getirmek istiyorum. bu nedenle, sevgili bilge, mutlak bir yalnızlığa mahkum edildim. insanların kendilerini korumak için sonsuz düzenleri var. durup dururken insanlara saldırdım ve onların korunma içgüdülerini geliştirdim. hiç kimseyi görmüyorum. albay da artık benden çekiniyor. ona bağırıyorum. bütün bunları yazarken hissediyorum ki, bu satırları okuyunca bana biraz acıyacaksın. fakat bunlar yazı, sevgili bilge; kötülüğüm, kelimelerin arasında kayboluyor. geçen sabah erkenden albayıma gittim. bugün sabahtan akşama kadar radyo dinleyeceğiz, dedim. bir süre sonra sıkıldı. insandır elbette sıkılacak. benim gibi bir canavar değil ki. bunun üzerine onu zayıf bulduğumu, benimle birlikte bulunmaya hakkı olmadığını yüzüne bağırdım. ben yalnız kalmalıyım. başka çarem yok.
13 notes · View notes
ruhumbipolar · 20 days
Note
geriye mektup,
çok garip değil mi? her şey olması gerektiği gibi değil ve bana normal olan bu. sanki kocaman bir kargaşanın içerisinde yönünü arayan ama nereye baksa kendini gören biriyim. tüm sorunlar kendime çıkıyor. kendimde düğüm oluyor. çözemiyorum. kedinin yumağıyla oynadığı gibi oynuyorum kendi hayatımla. risk mi? belki de. yaşadığımı hissediyorum. riskli mi? yaşadığımı hissetmekten daha risksiz duruyor. cezbedici.
neden farklıyım herkesten, ya da bana mı öyle geliyor.
hastalığım ben olmak mı acaba, gitmek kelimesi düşmüyor dilimden,
hiç aynı düşünmüyorum kimseyle bakışlarımız bile farklı herkesle bir travma gibi geriye yazdığım her söz her kelime.
yazmak da faydasız anlatmak da artık birisi herhangi birinin beni çekip kurtarabileceği bu anlamsız kargaşa şimdilerde benim bile kendimi göremediğim bulamadığım bi kaosa dönüştü.
12 notes · View notes
vedahavasi · 2 months
Text
Tumblr media
Anne ben geldim, üstüm başım
Uzak yolların tozlarıyla perişan
Çoktan paralandı ördüğün kazak
Üzerinde yeşil nakışlar olan
Anne ben geldim, yoruldum artık
Her yolağzında kendime rastlamaktan
Hep acılı, sarhoş ve sarsak
Şiirler çırpıştıran bi adam
Kurumuş kuyunun suyu, incirin
sütü çoktan çekilmiş
Bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi
Ayrık otları, dikenler bürümüş
Kapıdaki çıngırak kararmış nemden
Atnalı ve sarmısak duruyor ama
Oğlum, mektup yaz diyen
Sesin hala kulaklarımda
Anne ben geldim, ağdaki balık
Bardaktaki su kadar umarsızım
Dizlerin duruyor mu başımı koyacak?
Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın..
Ahmet Erhan
Anısına saygı ile...
16 notes · View notes
sa-lvatore · 9 months
Text
Sevgili Bilge,
Bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanmadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. Bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de. İnsanları, eski kanma yapmış olduğum gibi, büyük bir boşluk içinde bırakmasaydım. Kendimden de kaçıyorum gibi beylik bir ifadenin içine düşmeseydim. Bu mektubu çok karışık hisler içinde yazıyorum gibi basmakalıp sözlere başvurmak zorunda kalmasaydım. Ne olurdu, bazı sözleri hiç söylememiş olsaydım; ya da bazı sözleri hiç söylememek için kesin kararlar almamış olsaydım.
Sana diyebilseydim ki, durum çok ciddi Bilge, aklını başına topla. Ben iyi değilim Bilge, seni son gördüğüm günden beri gözüme uyku girmiyor diyebilseydim. Gerçekten de o günden beri gözüme uyku girmeseydi. Hiç olmazsa, arkamda kalan bütün köprüleri yıktım ve şimdi geri dönmek istiyorum, ya da dönüyorum cinsinden bir yenilgiye sığınabilseydim.
Kendime, söyleyecek söz bırakmadım. Kuvvetimi büyütmüşüm gözümde.
Aslına bakılırsa, bu sözleri kullanmayı ya da böyle bir mektup yazmayı bile, ne sen ne aşk ne de hiçbir şey olmadığı günlerde kendime yasaklamıştım. Sen, aşk ve her şeyin olduğu günlerde böyle karar alınamazdı. Yaşamamış birinin ölü yargılarıydı bu kararlar. Şimdi her satırı, bu satırı da neden yazdım? diyerek öfkeyle bir öncekine ekliyorum.
Aziz varlığımı son dakikasına kadar aynı görünüşle ayakta tutmak gibi bir görevim olduğunu hissediyorum. Çünkü bubaşka türlü bir davranışım, benimle küçük de olsa bir ilişki kurmuş, benimle az da olsa ilgilenmiş insanlarca yadırganacaktır. Oysa, Sevgili Bilge, aziz varlığımı artık ara sıra kaybettiğim oluyor. Fakat yaralı aklım, henüz gidecek bir ülke bulamadığı için bana dönüyor şimdilik.
19 notes · View notes
dehrizen · 10 months
Text
sevgili bilge.
bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. sana, durup dururken yazmak zorunda kalmasaydım. bütün meselelerden kaçtığım gibi uzaklaşmasaydım senden de. insanları, eski karıma yapmış olduğum gibi, büyük bir boşluk içinde bırakmasaydım. kendimden de kaçıyorum gibi beylik bir ifadenin içine düşmeseydim. bu mektubu çok karışık hisler içinde yazıyorum gibi basmakalıp sözlere başvurmak zorunda kalmasaydım. ne olurdu, bazı sözleri hiç söylememiş olsaydım; ya da bazı sözleri hiç söylememek için kesin kararlar almamış olsaydım. sana diyebilseydim ki, durum çok ciddi bilge, aklını başına topla. ben iyi değilim bilge, seni son gördüğüm günden beri gözüme uyku girmiyor diyebilseydim. gerçekten de o günden beri gözüme uyku girmeseydi. hiç olmazsa arkamda kalan bütün köprüleri yıktım ve şimdi de geri dönmek istiyorum, ya da dönüyorum cinsinden bir yenilgiye sığınabilseydim. kendime, söyleyecek söz bırakmadım. kuvvetimi büyütmüşüm gözümde. aslında bakılırsa, bu sözleri kullanmayı ya da böyle bir mektup yazmayı bile, ne sen ne aşk ne de hiçbir şey olmadığı günlerde kendime yasaklamıştım. sen, aşk ve her şeyin olduğu günlerde böyle kararlar alınamazdı. yaşamış birinin ölü yargılarıydı bu kararlar. şimdi her satırı, “bu satırı da neden yazdım?” diyerek öfkeyle bir öncekine ekliyorum. aziz varlığımı son dakikasına kadar aynı görüşle ayakta tutmak gibi bir görevim olduğunu hissediyorum. çünkü başka türlü bir davranışım, benimle küçük de olsa bir ilişki kurmuş, benimle az da olsa ilgilenmiş insanlarca yadırganacaktır. oysa, sevgili bilge, aziz varlığımı artık ara sıra kaybettiğim oluyor. fakat yaralı aklım, henüz gidecek bir ülke bulamadığı için bana dönüyor şimdilik. biliyorum ki, bu akıl beni bütünüyle terk edinceye kadar gidip gelen aziz varlık masalına kimse inanmayacaktır. bazı insanlar bazı şeyleri hayatlarıyla değil, ölümleriyle ortaya koymak durumundadır. bu bir çeşit alın yazısıdır. bu alın yazısı da başkaları tarafından okunamazsa hem ölünür ve hem de dünya bu ölümün anlamını bilmez; bu da bir alın yazısıdır ve en acıklı olanıdır. bir alın yazısı da ölümün anlamını bilerek, ona bu anlamı vermesini beceremeden ölmektir ki, bazı müelliflere göre bu durum daha acıklıdır. ben ölmek istemiyorum. yaşamak ve herkesin burnundan getirmek istiyorum. bu nedenle, sevgili bilge, mutlak bir yalnızlığa mahkum edildim. insanların kendilerini korumak için sonsuz düzenleri var. durup dururken insanlara saldırdım ve onların korunma içgüdülerini geliştirdim. hiç kimseyi görmüyorum. albay da artık benden çekiniyor. ona bağırıyorum. bütün bunları yazarken hissediyorum ki, bu satırları okuyunca bana biraz acıyacaksın. fakat bunlar yazı, sevgili bilge; kötülüğüm, kelimelerin arasında kayboluyor. geçen sabah erkenden albayıma gittim. bugün sabahtan akşama kadar radyo dinleyeceğiz, dedim. bir süre sonra sıkıldı. insandır elbette sıkılacak. benim gibi bir canavar değil ki. bunun üzerine onu zayıf bulduğumu, benimle birlikte bulunmaya hakkı olmadığını yüzüne bağırdım. ben yalnız kalmalıyım. başka çarem yok.
33 notes · View notes
cileklisurup7 · 4 months
Text
21. yaşımdan kendime bir mektup...🎈
Birkaç dakika sonra 22 oluyorsun.. 22 ,oradan bakınca iki basit rakamın yanyana gelmesi ama orada koca bir ömür var. Sahi kim bilir daha ne kadar ömür var önümde yaşayacağım... Sevgili kızım, hayat bana bu yaşımda neler gösterir neler öğretir bilmem ama 21. yaşımın son dakikalarında düşündüğüm tek şey bu yaşın bana pekte iyi gelmediği. Zamanımın çoğunu hep bir şeyleri elde edebimek için çabaladım fakat ellerimin bomboş kaldığını hissettiğim bir yaştı bu. Bu yaşım benden çok şey aldı ama 22'nin uğurlu geleceğine ve hayatın elimden zorla aldığı her şeyi teker teker geri vereceğine inanıyorum.. Güzel kızım.. Hayatın acımasızlığına rağmen hala ayakta durduğun için seninle gurur duyuyorum. Pes etmeden her defasında düştüğün yerden kalkmayı bildiğin için ve en ufak bir şeyle bile mutlu olabildiğin için seninle gurur duyuyorum. Bazen ardına baktığında yaslanacak kimsen olmasa bile her zaman kendine yaslanmayı öğrenmelisin. Daha çok düşeceğiz belki ama sonunda sen kazanacaksın. Hayallerimize kavuşacağımız bir yaş dilerim, mutluluk seninle olsun. iyi ki doğdun, iyi ki varsın çilek kokulu kızım.🤍
Cem Adrian - Mutlu Yıllar
9 aralık..
16 notes · View notes