Tumgik
#karanlığın içine hapsolmuş
sairceketli · 7 months
Text
karanlığın içine hapsolmuş bir ruhum, her geçen gün biraz daha kaybediyorum sessizliğin içinde.
2 notes · View notes
mesutbahtiyarolacak · 2 years
Text
Tumblr media
15-
Ayaklarımı yere bastığım andan sonrasını pek hatırlamazdım.
Kendiliğinden bir yol belirir, kendiliğinden adımlanırdı yollar.
Öyle rahattım ki aslında. Her şey olacağına varıyor olmasının hafifliği.
- İşte… dedim, işte bu yüzden yaptıklarımdan sorumlu değilim. Sizin kanunlarınızda yeri de var üstelik. Aklî melekeleri ile hareket etmeyenlere, cezaî müeyyide uygulanamaz. Yani, ha delisiniz, ha sarhoş. Akıl karışmıyorsa bir işe, ceza uygulanmaz.
Karşımdaki tebessüm ederdi bunu duysaydı diye düşündüm. Önceden aklıma gelseydi söylerdim ama yarına kesin unuturdum. Olsun bu bile bir gelişmeydi benim için. Yıllar öncesinin kalın kitaplarından bir cümle gelivermişti işte aklıma. Korktum. Aklım başıma mı geliyordu yoksa!!!
Yok yok, çoktan terketti, ruhum gibi o da…
Adımlamaya devam ettim. Sahiden ben nasıl çıkıyordum o kişinin yanından. Böyle serbestçe, hiç izin almadan, canım istediğinde girip, canım istediğinde ayrılıyordum. Öyle bir film karesi gibi, bir tiyatro sahnesi gibi.
Hayır bunu sorgulayamazsın diye mırıldandım bu sefer. Sanki gerçek olduğunu kendime inandırmak istercesine. Ama ya değilse. Ya bu da hayallerin bir oyunuysa bana. Yo yo, ya gerçekse, ya sahiden benim hakkımda bir hüküm verilecekse…
Ne kadar zor olduğunu tahmin edemezsiniz. Öyle bir çizgi ki, hangi tarafta olduğunuzu bir türlü bilemediğiniz bir çizgi. Geçmiş ile gelecek arasındaki an kadar ince bir çizgi.
Aklımın ruhumla birlikte beni terkettiği günün arefesine kadar herşeyi hatırlardım. Her şeyi.
Çocukluğumu, kahkahalarımı, planlar, gelecekle ilgili düşünceler, ne istediğim, ne düşündüğüm, ne hissettiğim, ne hissetmek istediğim ne varsa hepsi.
Ta ki o güne kadar.
O gün herşeyin beni terkettiğini, en son da aklımla ruhumun arkasından baktığımı hatırlıyorum.
İnsan unutmayı öğrenir mi? İster mi? Bilinçli olarak o yetiyi kazanır mı? Evet ben yaptım. Bilerek ve isteyerek.
Bir kimliği, bir umudu, bir olayı, bir hissi, bir yüzü unuttum.
Unutmasam yaşayamazdım. Unutmasam nefes alamazdım. Unutmasam ölürdüm.
Yaşamayı seçtim bende. Yaşamayı. Ölü bir bedene hapsolmuş bir şekilde beklemeye mahkum edildim. Bir odada gibi karanlık ve yapayalnız.
İnsanların bana karşı beslediği her kelime yüreğime ulaşmadan önce o bedende önce kaybolup, oradaki karanlıktan süzülerek yüreğime ulaşıyor ve kelimelerin üstündeki tüm yapmacık, sahte süsler arınarak kalbime ulaşıyordu. Bunun İçin yıllarımı vermiştim işte. Kim sahte, kim gerçek, kim hangi maskeyi takıyor, maskenin altındaki yüz nasıl, bir süzgeç gibi bana ulaştırıyordu. Böylelikle yavaş yavaş insanlara inancımı kaybederek yalnızlığa doğru bir bir adımladım yolları.
O gün ne olduğunu hatırlamadığımdan burada bulunuyor olmalıydım. Elbet suçluya suçu söylenirdi. Elbet hüküm cezalının yüzüne tebliğ edilirdi. O zamana kadar anlaşılmak İçin elimden geleni yapmalıydım. En azından bir nebze, bir damla.
Herşeyin üzerinde bu kadar durmamın sebebi buydu işte. Aradaki boşluklar elbet doldurulur, araya olaylar, heyecanlar, soru işaretleri konurdu. Benim zamanım yoktu. Ben her şeyi gerekirse iki kere söylemeli, gerekirse kendimi tekrar etmeliydim. Hikayeyi başkası zaten yazardı.
Ölü bir bedenin içerisinde yolları adımlarken, kendinizi uzaktan izlemenin keyfini yaşamalısınız siz de. Dünyanın sizin etrafınızda döndüğünü hisseder, herşeyin size muhtaç olduğunu düşünür, tüm ipleri elinizde toplamak istersiniz. Öyle bir güce sahipsinizdir ki artık, sevgiye, aşka, acıya, yalnızlığa hükmedebilir, istediğiniz zaman ölebiliceğinizi bile düşünürsünüz.
Ta ki ölü bedeninizin derisi ayaklarınıza dolanıp diz üstü düşünceye değin.
Elleriniz yerdeki çamurdan bir parça koparırken gözünüzden damlamaya çalışan birkaç damlanın size yalvaran gözlerle baktığının farkına varıncaya kadar. Üstelik tüm bunları yaşarken herkesin yanınızdan hiç umursamadan, görmemezlikten gelerek gelip geçmelerini izlemek zorunda kalırsınız.
Bu dünyada yalnızdınız ve yalnız ölecektiniz.
Nereye hapsolduğunuz size kalmış.
Karanlığın çöküşünü severdim. Ne yürüdüğüm yollar kalırdı geride, ne ulaşmaya çalıştığım yer. Herşey birden yok olur, bir boşlukta süzülür gibi adımlardım yolları. Üstüme son zamanlarda pelerin misali bir palto bile almıştım. Yakasını kaldırır yüzümü gizler böylece tanınmaz bir şekilde karanlıkta tamamen kaybolurdum.
Odama, yalnızlığımın odasına varıncaya değin o karanlığın kollarında bilinçsiz bir şekilde zaman doldururdum.
Oraya varınca her şey birden belirmeye başlardı.
Burada her şey vücut bulurdu. Anılar, acılar, sevgi, aşk, yalnızlığım…
Not: buradan sonraki bölümler önceki paylaşımlarından derlenerek hazırlanacaktır. Ayrıca yeniden yazmaya lüzüm görülmedi.
Saygılarımla.
29 notes · View notes
Text
Bazen günaydın denilen sabahlar karanlık olur. Bu da hayatın bize insanların yalancı olduğunun ya da bizim karanlığın içine hapsolmuş bedeninizin küçük bir göstergesidir.
İnsanların yalan söylemesini engelliyemezsiniz belki fakat bedeninizi o karanlıktan kurtarın,geç olmadan...
3 notes · View notes
karanlikgecenizim · 2 years
Text
Karanlığın içine hapsolmuş'
2 notes · View notes
hislerikaybolmus-1 · 27 days
Text
ait olduğum yerde değilim
sadece savruluyorum
özlediğim sevdiğim her şey benden çok uzakta
yalnız kaldım
renksiz, ışıksız kaldım
önceden renkler vardı, her yer aydınlıktı
şimdi ise karanlığın içine hapsolmuş kelebekten farksızım
sesimi duyan varlığımı bilen kimse yok
bi sigara yakıyorum,
dumanla beraber tüm acılarımı etrafa dağıtıyorum
ait olduğum yeri arıyorum
bulamıyorum.
1 note · View note
Text
Aç kalbimin düğmelerini 
Göreceksin 
Karanlığın içinden 
Parıldayan yıldızları 
Can atıyordum 
Bir tatlı öpücüğün için 
Çatlamış kış dudaklarından 
Bir kavanoza hapsolmuş gibi
Güneş ışığım 
Unutma 
Hayat sadece
Bir dizi taviz
0 notes
kaybolmusbirhic · 3 years
Text
Sen orada ben burada inan bana o kadar zor ki sensizlik.. Aldığım nefes ciğerlerimi parçalıyor sanki. Gözlerimi kapadığım an gözlerimin önüne gelişin çok zoruma gidiyor.. Keşke seni aklıma getiren şey yanıma da getirse.Ama...artık imkansız değil mi? Biliyorum. Hayatını çaresizliklerle yaşayan bir insan düşün.Kendini o kadar yalnız ve karanlığın içine hapsolmuş hissediyor ki. Korkuyor her şeyden. Sanki aldığı her nefes haram..
23 notes · View notes
recentdash · 3 years
Text
—en güçlü ışığım için.
karanlık bir yola, siyah bir tuvalin içine hapsoldu düşüncelerimiz. aydınlanmak için güneşi beklerken, güneşin batışına, yıldızların sönüşüne şahit oldu gözlerimiz. karanlıkta kalan ruhumuzu esir almıştı hislerimiz ve kurtulmak için çare yoktu sebepsiz.
dümdüz ilerlerken, sonunu dahi bilmediğimiz bir yolun esiri olmuştuk. başka seçeneğimiz yoktu bu yoldan. bir kutuya hapsolmuş, aynı kutunun içinde dört dönüyordu bedenlerimiz.
karanlığın ortasında kalmış, aydınlığını bulamamıştık. bir ışık yoktu yolu renklendiren. sokak lambaları bile küsmüştü sanki bize, ikimize.
o an bir ateş böceği geçti kıyımdan. minicik bedeni aydınlatmaya yetmişti düşüncelerimi. yolum, solum boyanmıştı siyahtan kırmızıya, turuncuya, mora, beyaza.
tuvalimin üstünde minik ışıklar belirivermişti. yıldız değildi bunlar, ateş böcekleriydi.
yolun sonu hâlâ belirsiz, hangi uçurumlarla karşılaşıp hangi köprüleri geçeceğimiz bilinmez. fakat bu yolda ilerlemek bizim tercihimiz. ateş böceklerini yoldaş bilip ilerlemeliyiz; istekli, isteksiz.
ve o an anlarız, içimizdeki bu karanlığa hapsoluşumuzda bir yıldıza, aya, sokak lambasına ihtiyacımız yok. bir yanıp, bir sönen ateş böceği bile aydınlatır yüreğimizi.
ve o karanlık, aslında hiçliğin ta kendisi.
1 note · View note
suataydins · 4 years
Text
Uzun uzun konuşarak harcadığımız vakti aslında yaşayarak harcamalıydık o beni seviyordu biliyordum ben de bazen onu seviyorum ama sevmediğim zamanlarda vardı sevmediğim zamanlar onu sevilesi olmadığı zamanlarda birbirimizi uzuyor yoruyor ama bu ilişkinin sonunun nereye varacağını bir türlü bilemiyorduk benim durumum belliydi benim yaşama tutuşum bu kadardı ben buydum bundan daha fazlası olamazdı istesem de olamazdım onun gibi hiçbir zaman olamayacaktım bir yerde bir şeyin eksikliği vardı onla beraber olmamız benim onunla aynı eşit saatlerde olmamla ilgiliydi ama ben aynı şartlarda değildim her şey bir yana ben zaten görmüyordum çoğu zaman görmüyor değil hiçbir zaman görmüyordu bir karanlığın içinde hapsolmuş. dünyayı görmüyor ama onu hissediyordum dünyayı hissederek yaşıyordum belki böylesi daha iyiydi hiç görmediğim için görmenin nasıl bir şey olduğunu güzel olup olmadığını bilemiyorum belki de güzeldi çok güzeldi belki de değildi belkide benim hayatımda yani benim kendi dünyamda yaşadığım hayat belkide gerçek hayattan daha da güzeldi bilmiyordum bilemiyordumbilmek için görmek lazım da görmemiştim hiç görmemiştim görmedim ne olduğunu bilmiyordum yahu
1 note · View note
kiminegece-blog · 4 years
Text
Gecenin Yıldızı...
Bir yoldadır, kendi de anlayamaz. Ne o karanlıktan çıkabilir, ne de ışık tutabilir yoluna. Çok üzülür, dener... Düşünür... Bulamaz. Bir umut ilerler. Ne o biryerlere varabilmiştir ne de yıldızını bulabilmiştir. 
O karanlığın içine hapsolmuş yıldızını arar. Günlerce, haftalarca, aylarca. Sonra durur, düşünür... ve der ki,
birden gökyüzüne bakar, karanlığa mahkum bırakılmış bir ışık görür. Evet der, ben geceysem... o da benim yıldızım...
2 notes · View notes
yalnizlar-sokagi · 4 years
Text
Mutluluk her zaman gerçeği yansıtmaya bilir.../
Tumblr media
Karanlığın içine hapsolmuş bir hayalet düşünün./ :( Yalnız ve tek başına..
Bu durumun yarattığı o uçsuz bucaksız sessizliği ve de o sessizliğin kendi içinde attığı çığlıkların yankısını hayal edin... 
Bir de gök kuşağının o göz alıcı renklerinin arasında sıkışıp kalmış ama etrafındaki tüm o güzelliğe rağmen yalnız olan bir hayalet düşünün.
Şimdi söyleyin bana karanlık mı, gök kuşağı mı yoksa yalnızlık mıdır bizim içimizi kemirip bitiren ?
2 notes · View notes
Text
İstersen zar zor yaktığım ışıkları söndür. Karanlıkta kalalım. Kendi ışığını bul fakat beni bırak. İstersen karanlıkta istersen yalnızlıkta bir başına bırak beni. Ama yeter ki bırak. Ben sen varken aydınlıkta zaten karanlığın içine hapsolmuş gibiyim. Bırak gerçekten hapsolayım. Ben karanlıktada da mutluyum,yeter ki senin özleminle yanıp tutuşmayayım.
6 notes · View notes
dark-malia · 4 years
Text
Karanlık
karanlığın içine hapsolmuş. Bir kalbin ışığı varmıdır. sönen bir ümiti yakabilecek? insan düştükçe değişir. Değiştikçe güçlenir.düşen kalktımı sağlam kalkar. ya peki eskisinden birşey kalırmı? tabiki kalmaz. katil ruhu öldürdü.
1 note · View note
seslimeram · 5 years
Text
Devlet Hayata Hücum Ederken, Meramı Duyuyor Musunuz?
Tumblr media
Belirgin ve bariz olanın, bilindik ve aşina kılınanın, alışılageldik ve yaşamda yeri belirgin olanın refakatinde hayatın kurgusu en başından bu yana değiştirilip duruyor. Hakikatin bir biçimde yerle bir olunduğu bir düzlemde korku, sindirme, yıldırı, yaftalamalar alıp başını gidiyor. Muktedir olanın yeni ülkesi cerahatin bağında, kötülüğün sularına demirlemiş bir katran karanlığına lehimlenmiş olan sabit kılınıyor. En başından şimdiye meram alenen bu sathı mahalde işlevsizleştiriliyor. Böyle böyle hayat her nereye sorusu yanıtsızlığa tam teşekkülü rehin kılınıyor. Bir menzilin dönüşümünü ol katran karanığına lehimlemek bir sabit kılınıyor. Hayatın sıradan olanın elinden çalınan nesnelliğin halleri örselenmeye ve yerle yeksan olunmaya devam olunuyor. İnsan nedir sorgusunda aşılamayan arayışlar, engellemelerle yinelene geliyor. Hiçbir şey ehven bırakılmıyor.
Hiçbir ama hiçbir hal şu zamanın getirdiği fecaatler kadar can yakmadı, can yakmıyor. Ol bugünün, bu şartların, bu ihmallerin, ihtimalsizliklerin deryasında her gün bir kez daha sınav kılınıyor. Her sınav bir başka acının da yolunu açıyor. Zemin daimi bir suretle ülke denilen sathı mahaldeki sıradanın ayakları altından çalınırken bir gelecek tahayyülü bariz bir biçimde telaffuz dahi ettirilmiyor. Cendereye sıkıştırılmış hayatın nüveleri bir sonuç kabilinden çıkagelen cürüm halleriyle bir yaşam tahayyülü sıfırlanıyor. Her yer zip zifiri karanlık. Yeni ülke tüm bu şablon üstünden var ediliyor. Yeni denilenin her nasıl dününden el / yön bulduğu gümbürtüye konuluyor.
Ceberut olan devlet aklının tezahürü bugünleri biçimlendiriyor. Bir şimdi içerisinde tüm o yarınların imhası süreğenleştiriliyor. Süreğen kılınmış bir cerahat ortamında hayatın ederi ve anlamı sıfırlanıyor. Biyopolitik olanın kepazeliği bunca açık, bir o kadar yalın ve afaki kılınıyor. Bir düzlemde hayat hakkının talan edilmesi kesintisiz bir “mesele” indirgeniyor. Muktedirin yeni ülke tahayyülü geçmişinin var ettiği kötülüğe seviye arttırarak güncelliği var ediliyor. Belirgin, bariz, bilindik ve aşina olunan devletli ahkamı değildir sadece tüm bu sahanlıkta var edilen tahakkümün dün neyse bugün de aynı kalmasıdır mesele. Hayat, ezilip geçilendir.
Hayat bu sınırlar dahilinde tarumar olunmaya devam olunandır. Behemehal devletin cüret ve cibiliyeti, dünü ile gününün var ettiği her hamle yaşamın varlığına yönelik bir tehditler silsilesini beraberinde var eder. Bu kadar mıdır hayatın temsili? Böylesine kolayca erkanı muktedirin oyuncağı kılınabilecek, tahayyülüne göre eksiltilip, çoğaltılabilecek, azaltılıp, arttırılabilecek, didaktik, her an derdest olunabilecek bir mesel midir? Biyopolitik kılınan cerahat var edilirken, hayatın temeli bunca zora koşulurken, bir yarın ihtimali şu an içinde tüketilirken, yol nedir / yön her nereyedir? Hayatlarımızın düzenli / düzensiz kuşatılması haline devam derken muktedir hayatı var eden sıradanın kurgusuna ne yer ne de zemin bırakılıyor!
Böylesine afaki bir halde, böylesine bilindik hallerle hemhal bir ülkenin yönelimi sadece o çürümeye çıkar. Yaşadığımızı var saydığımız yerin hal ve istenci bu kadar bariz kötücül bir istikametin ta kendisiyken yol / yön nereyedir sorguluyor musunuz? Benzer, bariz ve birörnek sorular yinelene gelirken hayat maalesef aynı değerleri muhafaza edemiyor artık. Bu yerin yaşamla olan ilintisine vurulan ketler kesintisiz kılınıyor. Bir cerahat ülküsünün üstünden güncellenen gelen dünün takipçisi yeni ülkenin hayatı çürütmekten gayrisini var etmediği / bırakmadığı yaşamlarımızın halinden afaki kılınıyor. En büyük belgemiz o’dur.
Muktedir tahayyülünü güncellerken bir yarın ihtimalini şimdiden tüketmektedir. Beka ve hedef, yol ve istikamet diye bildirdiği şey fecaatin yollarında aşılmadık / varılmadık yerle bir etme halidir. Biyopolitik tahakkümün, madun siyaset eliyle oluşturulan fecaatlerin ardı daha derin / kalıcı yıkımlara çıkartılmaktadır. Bugün şu sathı mahal yapayalnızca bu hale ve istence yollanan / yönlendirilen bir sahnedir. İktidar ve muktedir ilan edilenin tahlilleri ve hamleleriyle sahnenin dönüşümü kesintisiz güncellenmektedir. Bir asırlık ol demokrasi  tahayyülünü var edebilme istenci, meşrutiyet zamanlarındaki anayasa yazım hali içindeki ol müşterek bahsin bugün hala aranıyor olması bugünün halini pür mealini bildire gelir.
Anlatılanlar ile var edilenler, olmasına gayretkeş olunanlar ile bir tülü mani olunmayanlar ve hezeyanlar ve hazin teşebbüsler, doğrudan sıradanın sözüne karşıtlık hayatın abecesini de tanımlanamaz kılıyor. Yeni ülke diye bildirilen bu şartlanmışlıklar dairesindeki bir yer tahayyülüdür! Yeni olarak duyurulan sahne bir kere daha ama son kez değil çürümenin ta kendisini rotasyonunda barındıran bir deneyimdir. Yeni alaşağı edildiği söylenen dünün o karanlığının takipçisidir. Mesele, yeni olarak duyurulurken, dünün kötülüğüne hala sahip çıkılmasıdır. Bunlarla hep bu ahvalde, hep bir biçimde daha fenasını var ederek bir yerin, bir ülkenin dönüşümü sağlama alınmaktadır.
En başında şimdiye erk, muktedir, iktidarın on yedi yıllık tahayyülünde bu gerile(t)me hali mütemadiyen güncelleniyor. Var edilenin ötesinde bir çürüme için hamlelerin ne ardı ne arkası kesilmiyor hiç ama hiçbir zaman. Var edilmiş, kanıksatılmış ve yeniden ama hep bir biçimde düzenlenmiş / derlenip de toparlanmış olan hal ve istenç sıradana karşıt olma halinin ta kendisiyle hakikat kılınıyor. Biteviye ve sonsuz bir fasit döngü içerisinde hayat hakkı yağmalanıyor. Geleceksiz, bariz bir şimdisiz ve neden / yok yere değil artık her şeyin ulu orta sergilendiği bir yıkım hali ile iş bu menzil hayatın her zaman alaşağı olunduğu, sesin ve sözün hiçleştirildiği bir yer kılınıyor.
Bu kadar afaki, bu kadar katıcı bir tahayyülle yaşatmazlık hakikat kılınıyor. Belirgin ve bariz olan, iç acıtan ve kesintisiz kılına ve handiyse her günü kapsayarak bir kez daha güncellenen hayatın tarumar olunmasına devam deniliyor. Eğilip, bükülen, derilip bir de derdest edilen hiç kesintisiz mahvı için çalışılan ve çabalanılan şey hayat istencinin ta kendisi oluyor. Bu kadar belirgin olanın kıyısında yol da yön de karanlığa çıkartılıyor hala. Yasakların bağında, var edilen bütün ol karaltılı hallerin refakatinde bir öz geriye bırakılmıyor.
Halkların Demokratik Partisi (HDP), “Demokratik siyasetle faşizmi yıkalım, Türkiye’yi demokratikleştirelim” şiarıyla 7 bölgede düzenlediği örgütlenme konferansları ardından 1. Merkezi Örgütlenme Konferansı’nı Diyarbakır’da gerçekleştirir. HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli gündeme ilişkin açıklamalarda bulunur. Yeni Yaşam Gazetesi'nden aktaralım:
MGK’de alınan “Barış koridoruna” değinen Temelli, “Suriye sınırına, ne yapacaksınız, barış koridoru yapacaklarmış? MGK’da toplanmışlar karar almışlar bir barış koridoru açmaya yönelik. Ne Suriye’nin ne Türkiye’nin; ne Kürtlerin, ne Arapların ne Türklerin barış koridoruna ihtiyacı yok, barışa ihtiyacı var. Barış tankla topla tüfekle olmaz. Barışmakla mümkün olur. Bu ülke Kürt düşmanlığına son verecek bir akla, bir iktidara sahip olmalıdır, Kürtlerle barışarak ancak barış gelir. Bunun yolunu mutlaka bulmak zorundayız. Barışı birlikte bu iktidara rağmen var etmeliyiz, Suriye sınırına askeri sevkiyatın bir an önce sonlandırılması, Suriye sınırında, Rojava’da yaratılmaya çalışılan güvenli bölge ya da barış koridoru adını ne derseniz deyin Suriye halkları barışını arıyor. Kürdüyle, Arabıyla, Süryanisiyle, Ermenisiyle, Türkmeniyle barışını arıyor. Bu barışa destek verecek politikaların üretilmesi siyasetin siyasetin yapılması önceliğimiz olmalıdır. Yoksa askeri sevkiyatlarla güvenli bölgelerin bu anlamıyla yaratılması ya da barış koridoru denilen meselenin yaratılması Suriye halklarına, Türkiye’ye barış getirmeyecektir. Tam tersine barışı Türkiye’de toplumsal barışı dinamitlemeye devam edecektir” dedi.
Bir yılını geride bırakan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne ilişkin Temelli şunları dile getirdi: “Bugün Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi dediğimiz bu sistem bu uydurma sistem savaş politikalarıyla ayrımcılıkla yol almaya çalışıyor dedik. Bir yıl doldu, geride bıraktığımız bir yıl boyunca yaşanan gelişmelere baktığımızda bu sistemle yol alınamacağı bütün çıplaklığı ile ortada. Kendi kabine üyeleri parti sözcüsü MR’dan bahsediyor. Kimi sokacaksın MR’a. Ben söyleyeyim Erdoğan’ı sok. Al parti başkanını MR’a sok da aklının içinde ne geçiyor öğren. Küçük ortağı ile beraber akıllarının içinden savaşttan şiddetten düşmanlıktan başka bir şey geçmiyor. Bu gidişata dur demeliyiz. Böyle geldi böyle gitmez. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle son bir yıldır uygulamada son 4 yıldır bu sistem inşa edildi. Tecridin devreye sokulduğu günden beri bu sistemin adım adım örüldüğünü görüyoruz. Evet Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi çökmüştür. Bu siyaset tükenmiştir. Şimdi yeni bir siyaseti var etmeli, yeni bir siyaseti inşa etmeliyiz. Yeni bir sistem yeni bir siyaset ve yeniden daha güçlü yapılanmak için yan yanayız. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile tekçi anlayış ile aslında doğasına kültürüne tarihine aykırı olan uyuşmaz olan bu sisteme karşı Türkiye halklarıyla barışık, emekçilerin, kadınların Türkiye’sini var etmek için, Demokratik Cumhuriyet için yan yana geldik. Örgütlenme çabalarımız aslında Üçüncü Yol’u örmektir. Kutup siyasetine, iki kutup arasına ittihatçı akla hapsolmuş bu anlayışa karşı hep birlikte Üçüncü Yolu örmektir. Bunun için birlikte adım atma zamanıdır.”
Tumblr media
Birlikteliğin, bu sınırlarda çürütülmeye rehin edilmiş olan müşterek bahislerin yolundan ilerleyebilmenin önemi birkaç satır ile aksettirilir HDP Çalıştayı’nda. Başından bu yana kadar dillendirmeye çalıştığımız hayatın yerle yeksan edilmesi karşısında ama ve fakat şerhlerine yer vermeden bir biçimde sözü / sesi / eylemi ve tahayyülü buluşturmak için daha fazla zamanımızın olmadığını bildirir Temelli. Yolun, yönün daimi bir karanlığın ta kendisine çıkartıldığı yerde düzlemin şartlanmışlıklarından kurtulabilmenin, genel geçer değil sahiden bir çözüme ulaşmanın isteğinde / iradesine ulaşmış mıyız bugünün meselesi budur. Yıkımın, yıldırının, duraksamak nedir bilmeden süre giden yok etme istencinin ve bütün o çöküşün ortasında hala hesap vermeme halinin yolladığı menzili sorguluyor musunuz, bugünün meseli o’dur!
Sadece bir güne sığdırılandır: “Hasankeyf’teki tarihi yerleri gezmek isteyen 19 genç “toplu yürüdükleri için” darp edilerek gözaltına alındı. Daimi su tutma işlemleri başlatılan Ilısu Barajı altında kalacak olan 12 bin yıllık antik Hasankeyf kentinin kurtarılması için başlatılan nöbet eylemine katılmak için İstanbul, Van, Diyarbakır, Batman’dan Hasankeyf’e giden Halkların Demokratik Partisi (HDP) Genç Kadın ve HDP Gençlik Meclisi üyesi 19 kişi gözaltına alınır. Söz konusu bölgede “toplu yürüyüş yapmanın yasak olduğu” gerekçesiyle darp edilerek gözaltına alındı. Çevik Kuvvet, Terörle Mücadele (TEM) ve Güvenlik Şube ekipleri tarafından gözaltına alınan 19 genç Hasankeyf İlçe Emniyet Müdürlüğüne götürüldü.”
“Nusaybin’in Bagok Dağı kırsalında çatışma sonrası başlayan yangın Midyat – İdil kırsal alanlarına doğru ilerliyor. Mardin’in Nusaybin ilçesine bağlı Bagok Dağı Dibek Köyü kırsalında 2 Ağustos’ta çıkan çatışma sonrasında kırsal alanda başlayan yangın yayılarak, devam ediyor. İki gün boyunca askeri operasyon olduğu gerekçesiyle köylüler tarafından söndürülmesine izin verilmeyen yangın İdil (Hezex) kırsalına doğru ilerliyor. Günyurdu (Merbab), Odabaşı (Gundik Şukrî), Dağiçi (Xırabê Mişka), Üçyol (Sîderî), Dibek (Badibbe) kırsal alanlarından Kocadağ (Mezra Seyida), Marine (Eskihısar), İdil Midyat arasında olan Mamolan, Delavê Kasrê, , Dağiçi (Xırabe Mışka) kırsalına sıçradı. Midyat – İdil (Hezex) kırsal alanlarına doğru devam eden yangına itfaiye araçlarıyla müdahale etmenin imkansız olduğunu belirten köylüler, 20 kilometre yürüyerek ilerledikten sonra yangın bölgesine ulaşılabileceğini kaydetti. Köylüler, yangına müdahale edilmediğini aktardı.”
“Cizre’de 2 Ağustos tarihinde gözaltına alınan bir doktor ve 3 hemşir, 2015 yılındaki sokağa çıkma yasağı döneminde yaralı bir çocuğu tedavi ettikleri iddiasıyla tutuklandı. Şırnak’ın Cizre ilçesinde 2 Ağustos tarihinde evlerine yapılan baskın sonucu gözaltına alınan Doktor Nesim S., hemşirler Şahin E., Abdullah K. ve Ahmet T. emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edildi. 4 sağlık çalışanı savcılık ifadelerinin ardından “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edildi. Mahkeme, 4 sağlık çalışanının da aynı gerekçeyle tutuklanmasına karar verdi. Mahkemenin, 4 kişinin 2015 yılında ilan edilen sokağa çıkma yasağı sırasında 10 yaşındaki bir çocuğu tedavi ettiklerine dair görüntülerde yer almasını suçlama konusu yaptığı öğrenildi.”
“Ağrı'nın Patnos ilçesinde 2 Ağustos tarihinde sabah saatlerinde yapılan ev baskınlarında gözaltına alınan HDP’li Belediye Meclis Üyesi Mehmet Şahin Savcı ve HDP ilçe yöneticileri Orhan Tutak, Ömer Yavuz, Fatih Dilmaç, Musa Uygar, Melek Kartal ve Mehmet Emin Savcı emniyette alınan ifadeleri ardından adliyeye çıkarıldı. Savcılık 7 HDP'liyi  "örgüt üyesi olmak" iddiasıyla tutuklama talebiyle Sulh Ceza Hakimliğine sevk etti. Hakimlikte ifadeleri alınan 7 HDP'liden Mehmet Şahin Savcı, Orhan Tutak, Ömer Yavuz, Fatih Dilmaç, Musa Uygar ve Melek Kartal tutuklanırken, Mehmet Emin Savcı adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Tutuklanan 6 HDP'li Patnos Cezaevine götürüldü.”
En başından şimdiye meram alenen bu sathı mahalde işlevsizleştiriliyor. Böyle böyle hayat her nereye sorusu yanıtsızlığa rehin kılınıyor. Bir menzilin dönüşümünü o katran karanığına lehimlemek bir sabit kılınıyor. Hayatın sıradan olanın elinden çalınan bariz bir halde nesnelliği örselenmeye ve yerle yeksan olunmaya devam olunuyor. Böylesi bir yer, böylesi bir imde hayatın meseli artık konuşulmuyor. Savaştan, yıkıma, yıldırıdan, çürüme hallerinin topyekun devamlılığına bir yeni ülke falan dizayn edilmiyor. Cizir’den Amed’e ol Hasankeyf’ten, Patnos’a ötekilerin yaşam haklarına taarruz güncel kılınıyor. Şimdinin bir yıkım döngüsü olmasına alışın buyruluyor.
Bir kısır döngü dahilinde hayatların yerle bir olunmasına devam deniliyor. Fırat’ın ötesine ikinci harekat planlamalarının kıyısında sınırın bu yanında hemen her gün oralara taşınma çabasına düşülen barışı ezme hamleleri var ediliyor. Merdin’deki yangınlardan Hasankeyf bölgesini sular altında bırakma hamlesine, siyasetin Amed’den seslendiğini ezmek için ol Patnos gibi nice il ve ilçede tahakkümün en olmayacak hamlelerinin var edilmesine bu karaşın hal bir düzen ilan ediliyor. Geleceğini dününde biçimlendirmeye ant içenlerin var ettiği ülke, kırımdan, kıtalden ve çürümeden gayrisini vaat etmiyor, var etmiyor artık. İş bu sathı mahallin batısı ses vermedikçe, sorgulamadıkça, anlamaya çabalamadıkça bütün o karanlık bu yurt denilenin gerisini de kapsayacak bir canavar kapasitesine ulaşıyor. Hiç ama hiçbir zaman farkına varılmayacak değil artık göstere göstere devletli hücum ediyor, hayata. Hayatı muhafaza edemesek sonumuzun ne olacağını artık anlıyor musunuz? Sahiden Bakur Kürdistan’ının sesini / meramını duyuyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2019
Görseller: History In Pictures - “Freedom – Sveta WILLOW v/ Kiosk Of Democracy
2 notes · View notes
jouskahor · 3 years
Text
"Bazı gerçekler yok olmalı. Her gerçekle yaşamak zorunda olmak hangi insanın omuzlarına ağır gelmez ki? Kim kafasındaki gerçeklerin yerine hayallerini yaşatmak istemez? Neleri silmek isterdin hayatından bir düşün. Düşündün mü? Şimdi yerine hayallerini koy. Şimdi daha gülümseyebilir bir insansın."
Nerede olduğunu düşünemiyordu adam. Tanıdık bir zifiri karanlığın ortasında sızmış bir bedenden başkası değildi. Sonu gelmeyen bir karanlığın içine hapsolmuş, aydınlığı göremiyordu. Bir çıkışı var mıydı bu sokağın, düşünemiyordu. Geriye dönüş onu takip eden bir karadelikten farksızdı. Durduğunda ise adımlarını kamçılayan oklar batıyordu bacaklarına. Ardında bıraktığını sandıkça daha da derine düşüyordu. Bedenini sıkıştırmış iki duvar gitgide daha da yaklaşıyordu sanki. Pes etmenin yaşamaya bir getirisi yoktu. Ellerini cebine attığında boşluktan başta bir şey bulamadı. Birkaç adım sonrası karanlığın arasından kendine doğru çıkagelen adımlarla kaşlarını çattı. Yalnız olduğunu düşündüğünde karşısındaki ses ona tam tersini söylüyor, ne düşünse aksini kelimelerle ifade ediyordu. Beni tanıyor musun, diye sordu adam. Cevap gelmeyince üstelemek istedi, yaklaştı, yaklaştı ve gözleri elindeki sıkı sıkıya kavranmış silahı gördüğünde tanımadığı bu kişinin ne yapmak istediğine karar veremedi. Elleri kana bulanmış, gözlerinde solmuş bir nefretin kırıntıları olan adamın yorgunluğunu kendi bedeninde hissetti.
"Sen benim hangi hayalimsin?"
0 notes
ysntkjn · 7 years
Text
Son Kamelyam 4
Tumblr media
Kalabalık bir yerdeyim , yürüyorum ufka doğru şimdi en derinlerden almaya başladım kokunu , seni arıyor gözlerim bulamadığım her bir dakika da kalp atışlarım hızlanıyor , gözlerim kararıyor , elimde sönüp giden sigaram , paketimden her adımımda çıkmaya devam ediyor. Gittikçe daha hızlı nefes alıyorum , aldığım nefesleri yavaş yavaş veriyorum ki seni bulmaya bu kadar yaklaşmışken , kokunu en derinlerden almışken , bir yerde nefessiz kalıp her zaman ki gibi düşmekten korkuyorum.
Ya da sadece kendimi avutuyorum , aldığım koku ya başkasına  aitse  ya sana benzeyen birinin peşinden koşuyorsam saatlerce ,  biliyor musun  bunların hiç biri önemli değil , önemli olan biraz da olsa bitmek ve tükenmek bilmeyen hevesim işte , biraz da olsa özlemimi gidermek , Şimdi belki farklı yerlerdeyiz seninle , aynı gökyüzünde farklı bulutlara bakıyoruz , Ben yağmurda ıslanırken , senin o güzel gözlerinin içine güneş parıltıları düşüyor, Ben saçının bir teline hasret kalırken , Belki de sen saçlarını bir başkası için taramış , en sevdiğin kırmızı tokayı takıp , bir kahve de saatlerce oturup göz göze onunla.
Bir gün karanlığın hapsolmuş yerinde duygularınızın yok oluşunu gökyüzünde ki yıldızlara bakarken seyretme fırsatınız olursa , kayan yıldızlar için bir dilek tutun ve şunu dileyin , eğer bu günde duygularımın yok oluşunu izleyeceksem onun penceresinin önünden yol al ki bir daha gelişimde uyuduğunda üstünün kapalı olduğundan emin olayım.
                                         www.instagram.com/ysntkjn
133 notes · View notes