Tumgik
#kadın erkek ilişkisi
nurun66 · 1 month
Text
Great choreography .. From past to today’s human figures 💓
23 notes · View notes
psikologilkerkucuk · 2 years
Text
Tumblr media
İlişki Sorunları Eskişehir Psikolog Aile Danışmanı İlker Küçük
#eskişehir #psikolog #ilişkiler #ailedanışmanı #evlilikterapisi #ilişkidanışmanlığı #psikologilkerkucuk
0 notes
shahinelected · 2 months
Text
Acı gerçekler! Defalarca böyle olaylarla karşılaşdığım için paylaşdım!
#shahinelected #ilişkiler #ilişkipsikolojisi #psikoloji #psikolojieğitimleri #erkek #erkekler #kadın #ihanet
0 notes
dusuncekatalogu · 1 year
Text
Kadınların Erkekleri Kullanması Hakkında Önemli Bilgiler
Çoğu zaman kadınların erkekleri kullanması konusu gündeme çok kez getirilir. Peki, kadınlar erkekleri nasıl kullanır ve neden bunu yaparlar biliyor musunuz?
Günümüz dünyasında çokça duyduğunuz şeylerden biri Kadınların erkekleri kullanması olabilir. Kadınlar erkekleri kullanır mı gerçekten? Bu konu hakkında kim ne düşünüyor bilmiyorsanız çok sayıda insan Kadınların erkekleri kullandığı konusunda hem fikir olduğu konular var. Çoğu zaman kadınlar erkekleri kullanır gibi sözler duymuş olabilirsiniz. Evet, çoğu zaman kadınlar erkekleri kullanır ancak bu…
Tumblr media
View On WordPress
1 note · View note
triptoartsworld · 7 months
Text
Tumblr media
relationship between a man and a woman
bir kadın ve bir erkek ilişkisi
317 notes · View notes
bildiginngibii · 4 months
Text
Aşırı sinirli kadın aşırı sakin erkek ilişkisi... mezara kadar gider.
57 notes · View notes
Text
Tabusuz Karım! (3) (Çetin 52 Y., Adana)
O gece üçümüz birlikte yatmış ve ben sabaha kadar sadece Yeliz'i sikmiştim. Karım ise arada sırada yarağımı ve Yeliz'in amını yalamış, bunun dışında kendisine elletmemişti. Sabah kahvaltıdan sonra ben Yeliz'i evlerine bıraktım. Yeliz arabadan inmeden sordum, "Neden teyzen ne isterse yapıyorsunuz?" dedim. "Boş ver o konuyu! Önemli olan sen benim erkeğimsin artık, ben sana aitim artık! Bundan sonra yaşamımda sadece sen, teyzem ve annem olacak!" dedi. "Annen mi?" dedim. "Evet annem! Neyse, ben iniyorum!" dedi ve dudaklarımdan öptü, indi evine gitti.
Ben geri döndüm, ama aklım karma karışıktı. Şimdi kafamda iki soru vardı cevap isteyen, biri Yeliz'e sorduğum, ikincisi ise karımın Yeliz'i bana sunarken, 'Yetmiyor!' dediği neydi? Eve girdiğimde karım halen yatıyordu. Hiç ses etmedim yanına sokuldum. Uyumak istiyordum, Yeliz iliklerime kadar beni emmiş bitirmişti, hiç karımla sikişecek halim yoktu. Kaç saat uyudum bilmiyorum, karım beni uyandırdı. Gözlerimi açtığımda beni öpüyordu. Bana ilk söylediği söz şu oldu, "Unutma, bu gün ben ne dersem, ne istersem o olacak!" dedi. "Evet, ama kafamda sorular var!" dedim. "Sor bakalım, bizim aramızda soru ve sorun olmamalı!" dedi. "Peki ozaman! Neden herkes sen ne dersen onu yapıyor?" dedim.
"Kocam öldüğünde bana büyük servet bıraktı, telafuz edemeyeceğim miktarda para ve gayrımenkul. Kocamın ölümünden birkaç yıl sonra da eniştem ablamı terkedip gidince, ablam Yeliz'le ortada perişan kaldı. Ben baktım onlara, Yeliz'i ben okuttum. Ve ablamla nerdeyse 10 yıldır, karı koca gibi lezbiyen ilişkisi yaşadık. Bundan 5-6 ay önce, ablamla sevişirken, ben ablamı domaltmış, vibratörle ablamı götten sikerken, Yeliz bizi yakaladı. Yeliz'i karşıma aldım konuştum, (Bak Yeliz, annenin de her kadın gibi cinsel ihtiyaçları var. Bu yaştan sonra annen elin adamlarına muhtaç mı olsun? Hadi ben çocuksuzum, kafama göre bir erkek bulursam evlenirim. Ama annen, sen varsın diye evlenmek istemedi, seni düşündü hep, senin için erkeklerden feragat etti. Biz de olayı bu şekilde çözümledik, bunun için bizi suçlama!) diye ikna ettim.
Bu olaydan sonra bir gün Yeliz benim vücuduma hayran olduğunu, kıskanılacak güzelliğim olduğunu, dokunmak istediğini söyledi. Ben de ona çok tatlı olduğunu söyledim ve dudağına öpücük kondurdum. Daha sonra Yeliz benimle ara sıra öpüşüp, yüzeysel sevişti. Seninle de evleneceğimiz kesinleşince, Yeliz'e söyledim, (Ben çocuk istiyorum, benim yerime sen doğur çocuğu!) dedim, o da kabul etti. Tabii bunun yanısıra, onların parasal tüm ihtiyaçlarını da fazlasıyla karşılıyorum. Bundan dolayı ben ne istersem yapıyorlar!" dedi. "Okey! Şimdi de ikinci soruma yanıt ver: Yetmiyor demiştin, ne yetmiyor?" dedim. "O sorunun cevabını bu gece yaşayacaksın ve göreceksin, birlikte yaşayacağız!" dedi. "Neden şimdi değil?" dedim. "Hayır, akşam kafaları çekelim biraz, dışarı yemeğe gideriz, gelince de yaşarız!" dedi. "Okey!" dedim, ama akşamı zor ettim.
Akşam olduğunda karım, "Geceye başlamaya hazır mısın?" dedi. "Evet!" dedim. "Gel o zaman!" dedi, beni yatak odasına götürüyordu. Kapıda birden durdu ve "Unutma, bu saatten sonra kadınımsın, kadınsın, erkek değilsin, oturduğumuz masada bile kadın gibi davranacaksın bana!" dedi. "Nasıl olacak ki?" dedim. "Sen yaparsın!" dedi ve içeri girdik. Yatağın üstünde, yeni, kullanılmamış harika bir jartiyer takım vardı. "Soyun!" dedi ve bana jartiyeri, tanga külodu elleriyle giydirdi. Ben konuşmuyor, onu izliyordum. Çorapları giydirdi, pantolonumu giydirdi ve üstüme de bir badi giydirdi, "Tamam, sen çık, salona geç, ben geliyorum!" dedi.
Birkaç dakika sonra karım geldi, tam bir erkek gibi giyinmişti. Yoktu böyle birşey, müthiş değişmişti. Bana, "Hadi karıcığım, çıkalım!" dedi ve çıktık. O ne derse yapıyordum, ama gecenin sonunu merak ediyordum. Arabayı ben kullanıyordum, karım kalçalarımı okşuyor, beni bu gece dünyanın en mutlu kadını yapacağını söylüyordu. Ben de ona, "Harikasın erkeğim, kocacığım!" dedikçe, karım beni daha çok arzuluyor, fakat kendini frenliyordu. Sahilde, sakin sessiz bir retoranta geldik, denize sıfırdı. Hava çok güzeldi. Uzak bir yere oturduk, zaten fazla kalabalık değildi. Oturunca ben hemen ayaklarıma baktım, alttan jartiyerin çorabı görünüyor mu diye, neyse ki fazla belli olmuyordu. İçkilerimizi ve yiyeceklerimizi söyledik. Ben şef garsona, biz çağırmadan kimsenin bizi rahatsız etmemesini rica ettim, o da, "Tamam efendim!" dedi ve gitti. Masada ben bir kadın edasıyla, karım da tam bir erkek gibi oturuyordu. İki saat kadar oturduk, yedik içtik. Kaç duble rakı içtik hatırlamıyorum, ama kafalarımız çok iyi oldu. Garsona işaret ederek hesabı istedim. Karım, "Ben ödeyeceğim, benim masamda kadın para ödemez, ödeyemez!" dedi. "Tamam kocacığım!" dedim. Garson hesabı getirdiğinde karım ödedi, kalktık evimize geldik.
Sanırım ben artık karımı çözmüştüm, ne istediğini biliyordum. İçeri girer girmez karıma, "Kocacığım birer duble viski içelim mi?" dedim. Ben kendimi olaya kaptırmıştım, alkolün de etkisi büyüktü bunda. "İyi olur karıcığım!" dedi. Viskileri doldurdum getirdim. Karım oturduğu yerden kalktı ve, "Hadi fahişem, buzumuzu, sodamızı ve çerezimizi de getir, hizmet et kocana!" diyerek yatak odasına gitti. Ne dediyse yaptım, karımı beklemeye başladım. Geldi ve "Unutmadan, nasıl ben sana yapıyorsam, sabah uyandığımızda bana kahve yapacaksın ve yatakta benimle sabah kahvesi içeceksin!" dedi. "Tamam kocacığım!" dedim. "Şimdi git, yatağın üstüne koyduklarımı giy ve gel!" dedi. "Tamam!" dedim. Gittiğimde yatağın üzerinde, içime giydiğim jartiyerin üst kısmı, yani büstüyeri ve kadınların göğüslerini dolgun göstermesi için sütyenlerine koydukları silikondan yapılma iki tane kesecik vardı. Bir de çok kısa, kalçalarıma kadar anca gelen bir gecelik vardı. Onları giyindim. Silikon kesecikleri de büstüyerin içine koydum. Göğüslerim bayağı dolgun olmuştu, aynaya baktığımda kendimi tanıyamadım. Ben neler yapıyordum, tam kadın gibi görünüyordum. Ama olsun, neticede karımın karşısına çıkacaktım bu halde.
Salona kapısına gittiğimde, karım beni görünce ayağa kalktı ve uzun bir ıslık çaldı, "Vay kahpe vayy! Sen ne güzel olmuşsun orospu! Dizlerinin üzerine çök ve emekleyerek buraya gel!" dedi ve oturdu koltuğa. Dört ayak emekleyerek önüne kadar gittim. "Fermuarımı aç!" dedi. Önüne diz çöktüm ve yavaş yavaş karımın fermuarını açarken elime bir sertlik geldi. Dayanamadım, karımın pantolonunu indirdim. Olamazdı, belden bağlamalı vibratörü takmıştı yine. "Hadi fahişem, yala yarağımı!" dedi. Yalamaya başladım. Vibratörü yarak yalar gibi yalıyordum. Karım çıldırıyordu, ilk kez bir erkekle böyle birşey yaşadığını, çok mutlu olduğunu söyledi. Ayağa kalktı, beni de kaldırdı ve üzerimdekileri yavaş yavaş soydu.
Sonra, "Dayanamıyorum karıcığım!" diyerek beni domalttı ve göt deliğimi yalamaya başladı. Daha sonra deliğime bolca krem sürdü. Vibratörü de kremledikten sonra, "Kadınım olmaya hazır mısın?" dedi. "Evet kocacığım!" deyince, içime yavaş yavaş girmeye başladı. Hem şaşıyordum kendime, hem de yavaş yavaş hoşuma gidiyordu bu yaptığımız. Karım bu işi iyi biliyordu, canımı fazla yakmadan beni tam iki saat evin her yerinde sikti. Yorulmuştuk, halimiz kalmamıştı. Birlikte banyo yaptık. Banyodan önce karım çıktı. Birkaç dakika sonra da ben çıktım. Askılı bir gecelik yatağın üzerinde duruyordu, "Bunları giy ve bunlarla yanımda yat!" dedi. Dediğini yaptım...
Ertesi sabah karımdan önce uyandım ve sade birer kahve yaptım, karımı uyandırdım. Karım beni gecelikle ve tanga ile görünce çok sevindi. Yanına uzandım ve birlikte kahvelerimizi içtik. Karım bana hep 'Karıcığım!' diyordu. Karımla yaşadıklarım beni mutlu etmişti. Şunu da özellikle belirtmek isterim ki, daha önce götümü hiç kimseye elletmedim! İlk kez olmuştu bu, hem de bir kadının bana sahip olması, beni başka dünyalara götürmüştü. 40 yıl düşünsem, karımın bu kadar uçuk seks yapacağı aklımın ucundan geçmezdi.
Saat 13:00 gibi yataktan kalktık. Karım dudaklarımı öperek, "Beni çok mutlu ettin! Şu anda yapmak istediğin ne varsa söyle, derhal yerine getireyim!" dedi. O anda aklıma Yeliz geldi (zaten aklımdan hiç çıkmıyordu!). Yeliz'le sevişmek istediğimi söyledim. Karım hemen ablasını aradı ve "Abla, Yeliz'le birlikte gelin hemen!" dedi. Aradan yarım saat geçti, Yeliz ve annesi birlikte geldiler. İçeri girer girmez Yeliz dudaklarıma yapıştı, "Erkeğim, kocacığım, hadi içime dölünü akıt, çocuğumuzun temeli sağlam olsun!" dedi. Yeliz'le oracıkta sevişmeye başladık. Yeliz hemen önüme çöktü, şortumu indirdi ve yarağımı yalayıp emerek demir gibi yaptı. Karımın direktifiyle ablası da önüme diz çöktü ve o da yalamaya başladı. Anne kız harikaydılar! Karım ise çok mutlu şekilde bizi seyrediyordu. Baldızım birden önümden arkama geçti ve göt deliğimi yalamaya başladı. O anda Yeliz de önümde domaldı, "Hadi erkeğim yerleştir amıma, dölünü içimde istiyorum!" dedi. Ben Yeliz'in amcığına geçirdim ve git gellerime başladım. İnlete inlete sikiyordum Yeliz'i. 10-15 dakika sonra Yeliz orgazm olmuş, "Hadi erkeğimi sen de boşal!" diyordu. Ben zaten zor dayanıyordum ki, Yeliz öyle deyince birden amcığına patladım. Yeliz içine boşalmamın zevkini yaşıyordu...
Yelizin amcığından çıktığımda yarağım halen kazık gibiydi. Bunu gören baldız hemen yarağıma yumuldu, biraz yaladı, emdi ve "Götümü sik enişte!" diyerek önümde domaldı. Yarağım hemen iner diye korkuyordum, ama öyle olmadı, baldızın götünü en az 20-25 dakika siktim ve götünün içine boşaldım. Bu sırada Yeliz duş almış gelmişti. Karım, "Hadi siz de duşunuzu alın, ben de kahve yapayım!" dedi. Baldızla girdik banyoya, duşumuzu aldık çıktık.
Karım kahveleri getirdi. Oturduk kahvelerimizi içerken karım ablasına, "Biz kocamla İstanbul'a gidiyoruz, haftaya uçuyoruz!" dedi. Benim hiç bir şeyden haberim yoktu, karım kafasında neler planlıyordu bilmiyordum. Kahvelerimizi içtikten sonra Yeliz ve annesi gittiler. Karıma sordum, "İstanbul'a gitme işi nerden çıktı?" diye. "İstanbul'da yaşayacaklarımız var! Sen benim dünyamsın, aşkımsın, içimdeki yaşamak istediğim ne varsa, kırılmamış tüm prangaları seninle kıracağım!" dedi. "Anlat, neler onlar?" dedim. "İstanbul'da bir travestiyi sikmeni istiyorum!" dedi. Karım yine çok şaşırtmıştı beni, travestilerle karımın ne işi olabilirdi. Bu arada, karımla tanışmadan önceleri, travesti sikme fikrini çok düşünmüştüm, ama hiç cesaret edememiştim. Karıma sordum, "Var mı tanıdığın travesti?" diye. "Var!" dedi. "Peki daha önce travestilerle birşeyler yaşadın mı?" dedim. "Hayır, sadece netten arkadaşız! Nette sohbet esnasında ona, (Eğer bir gün evlenirsem, seni kocama siktirmek ve ben de seyretmek isterim!) dedim, o da kabul etti!" dedi.
Sohbetimiz devam ederken karım kalktı ve "Hadi karıcığım, viskilerimizi hazırla, ben geliyorum şimdi!" dedi ve yatak odasına geçti. Ben viskileri hazırladım getirdim, iki dakika sonra karım geldi ve "Yatağın üzerine birşeyler koydum, onları giy gel aşkım!" dedi. Gittim, tanga bir külot, güzel dantelli kırmızı bir sütyen, kırmızı puanlı ama çok kısa mini bir etek, üstüne giymem için de askılı bir badi ve göğüslere koymam için yine silikon kesecikleri vardı.
Hepsini giydim geldim. Karım, "Gel aşkım, otur yanıma!" diyerek beni yanına oturttu ve "Benimle hep böyle ol, ama dışarıya hep erkek ol, sikici ol, dilediğince sik onları, kökle onlara, fakat bana da hep götten ver, olur mu sevgilim!" dedi ve dudaklarıma yapıştı, öpmüyordu dudaklarımı, yiyordu adeta. Karım harika bir kadındı, sanki sırf seks için yaratılmıştı, her türlü fantaziyi yaşamama müsade ediyordu. O gece yine sabaha kadar seviştik, fakat hep siken o oldu. Doğrusu ben de hep zevk aldım, çünkü karım bu işi profesyonelce yapıyordu. Yani bir erkek bu kadar güzel sikemezdi...
[Çetin]
66 notes · View notes
korelist · 5 months
Text
Tumblr media
SEVEN FIRST KISSES // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
Drama: Seven First Kisses
Hangul: 첫키스만 일곱번째
Director: Jung Jung-hwa
Date: 2016
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Lee Cho-hee, Choi Ji-woo, Lee Joon-gi, Park Hae-jin, Ji Chang-wook, Kim Jong-in, Ok Taec-yeon, Lee Jong-suk, Lee Min-ho
Aslında bu minik diziye yorum yapmak pek mantıklı değil ama izlemişken minikten anlatayım. İlk başta üniversite bitirme projesi gibi gelmişti. Sonra öğrendim ki meğer dizi reklam filmi olarak çekilmiş. Lotte World tanıtım amaçlı böyle bir fikir atmış ortaya. Her sene birkaç ünlü ile çektikleri reklam filmini bir tık öteye götüren firma 9 farklı ünlü ile çalışma fırsatı yakalamış.
Kadın karakterimiz Lee Cho-hee, Lotte Duty Free'de danışmada çalışıyor. 25 yaşına gelmiş ancak hiç ciddi ilişkisi olmamış bu yaşına kadar hiç öpüşmemiş. Bir gün bilmeden yardım ettiği Choi Ji-woo ona bir dilek hakkı veriyor. Karakterimiz ise dillendirmese de bir erkek arkadaşı olmasını ve “first kiss” anını yaşamak istediğini içinden geçiriyor. Gizemli kadın rolündeki Choi Ji-woo da ona 6 adet kart verip 10sn içinde mükemmel bir adamla tanışacağını söylüyor ve ortadan kayboluyor.
8-12dakikadan oluşan 8 bölümlük bir seri izliyoruz. Her bölüm başka bir ünlü ile bir gün geçiren kadın oyuncumuz, yakışıklı erkeklerle yakınlaşıp tam öpüşmek üzereyken yeni bir güne geçiyor. ünlülerimiz ise kendi isimleriyle ama farklı karakterler ile karşımıza çıkıyor.
İlk sahneye gelen isim Lee Joon-gi oluyor. Moon Lovers: Scarlet Heart Ryeo ve The Flower of Evil dizilerinde kendine hayran bırakan “Bay Mükemmel”! karakteri küçüklüğünden beri kızımıza aşık olan çok zengin, kibar ve düşünceli bir erkeği canlandırıyor.
Hemen arkasından Park Hae-jin geliyor. My Love From the Star ve Cheese in the Trap gibi dizilerde dikkatleri üzerine çeken “Romantik Patron”! Uzaktan başrolümüzü izleyen, koruyan tehlikeli ve sahiplenici bir erkeği canlandırıyor.
Üçüncü yakışıklımız ise Ji Chang-wook. The sound of magic, Healer, K2, Backstreet Rookie gibi dizilerden tanıdığımız kaslı oyuncu “Seksi Gizli ajan” rolünde karşımıza çıkıyor. Hikayeye göre başrolümüz ile eski ajanlar ve bir görev sırasında Lee Cho-hee ile tekrar buluşmak zorunda kalıyor.
Aksiyonlu idolümüzü geride bıraktıktan sonra Kpop grubu EXO’nun üyesi olan Kim Jong-in, nam-ı diğer KAI’ye sıra geliyor. “Büyüleyici Öğrenci” rolü ile sahneye çıkıyor. Çinceyi çok iyi bilen başrolümüz sözde Kai’nin dil öğretmenliğini yapıyormuş.
Hemen arkasından, Ok Taec-yeon tehlikeli cazibesi ile bize doğru yürüyor. Vincenzo dizisindeki eşsiz oyunculuğu ile tanıdığımız bu isim “Zengin ailenin masum oğlu” rolüne bürünüyor. Hikayeye göre kızımız ile uzun süredir sevgililer ve ailesi kızımızı kabul etmiyor.
Hız kesmeden sahneyi Lee Jong-suk alıyor. W: Two Worlds Apart ve Romance is a Bonus Book dizilerinde sevdiğimiz ama Big Mouth dizisinde tekrar tekrar kendine hayran bırakan oyuncumuz burada da yine ünlü bir yıldızı canlandırıyor. Başrolümüz ile reklam filmi çektikleri bir kurguda yakınlaşmalarını izliyoruz.
Ve 6 kartımız bittikten sonra tam birini seçmesi gerekirken, sürpriz bir 7.kart ortaya çıkıyor; “Özgür Ruhlu Gezgin” Lee Min Ho. The Legend of the Blue Sea ve The King: Eternal Monarch dizilerinden tanıdığımız aktör diğer 6 yakışıklının aksine kızı tanımıyor. Kendisi ünlü bir yazar olarak bulunuyor.
Lee Cho-hee’nin ismini ve cismini ilk kez gördüm. Tek söyleyebileceğim şanslı olduğu 😊 güzel olmayan hatta bence aktörlerin yanında fazla yaşlı kalan bir oyuncuydu. Reklam filmi olmasından dolayı çok yorum yapmaya gerek yok. İzleyici bakımından keyifli 1 saat geçirmemizi sağlayan ilginç bir seri olmuş diyebilirim.
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
3 notes · View notes
yantekerlek · 11 months
Note
yante birini yitirmenin acısı nasıl düşünmekle hafifler. kendi hataların yüzünden yitirdiysen. toparlayamıyorum
kimsenin sahibi değiliz anonim. kimse de bizim sahibimiz değil. yitirmek sahip olduğumuz, üzerinde inisiyatif alabildiğimiz, tasarruf edebildiğimiz şeylerle ilgili bir şeydir para yitiririz, zaman yitiririz, toka yitiririz, lan bonem nereye gitti benim diye haykırırız evde bone yitiririz. canı ve aklı, duygusu, iradesi olan hiçbir şeyin sahibi biz değiliz. ölebilir. ölmezse gitmeyi tercih edebilir, sevmemeyi tercih edebilir, uzak kalmak isteyebilir.
siz hata yapsanız da yapmasanız da her fani gidicidir. bunun sebebi ölüm olur, zaruret olur, hata olur, duygu yitimi olur fark etmez. gider insanlar. hatanız varsa ya hata ettim der özrünüzü dilersiniz kabul etmiyorsa yırtınmanın alemi yok. etmiyor kabul. hakkına girdiyseniz helallik ister telafi etme gayretinde olursunuz. kabul etmiyorsa Allah'tan af dilersiniz. çok düz ve kolay şeyler bunlar yaşarken öyle olmuyor çünkü işin içine kan, ihtiras, öfke, aşk katıyoruz. akıl yok denecek kadar az oluyor böyle durumlarda.
toparlanacak bir şey yok. çünkü dağılan bir şey yok. insan ilişkileri toparlanacak şeyler değil. dağılma yok. bilinçli bir ayrı durma hali var. yitirdiğinizi sandığınız kişi sizden ayrı olmak istiyor. sizin çabanıza karşılık vermek istese gayret etmek istese size yakın olmayı tercih ederdi. kabul edin sizden ayrı kalmak istediğini. hatanıza odaklanmayın. hata yapıldı bitti. o geri alınamaz. karşınızdaki kişi hatanızın sebep olduğu duyguyu tolere eder ya da etmez affede ya da affetmez. özrü dileyip kendinizi açıkladıysanız telafi için samimi bir çaba gösterdiyseniz hatayı odaktan çıkarın.
haa bu ilişki biçimi sizi helallerden uzaklaştıran harama yaklaştıran bir ilişki biçimiyse hatası falan yanına kalsın. ya kusura bakma ben hata ettim filan şeklinde bir insaniyet kaynaklı özür. sonrasında harama yaklaştıran bir ilişki biçiminin bitimi için şükür. ya ne kadar soğuk ifadeler bunlar değil mi belki de deli gibi aşıksınız. üzgünüm yemişiz aşkını. aşkından insan öldürüyor insanlar bu çok iyi bi şey olsa sonunda ölüm olmazdı. bu çok iyi bi şey olsa milyonlarca erkek ve kadın sırf bu duygu için aklını, fikrini, hayat kalitesini, Allahın emrini elinin tersiyle itmezdi. bu öyle bi duygu o yüzden bunun hastalıklı haline hayatı ruhu emen haline eyvallahımız olmamalı. akıl götürüyorsa kafada tatlı bir uyuşma varsa geçmiş olsun kardeşim tehlikeye hazır ol.
evliliklerde bile bu duyguyu akıldan ayıran taraf kendini suistimal ettiriyor. eş de bunu kullanabilecek bir tıynetteyse kullanıyor ve ortada iki akıllının müşterek yaşadığı bir hayat değil, bir köle bir efendi ilişkisi kalıyor. burada köle kadın efendi erkek olarak düşünülmesin mal mısınız her iki cinsiyet için de geçerli bu roller. kim akıl yitirip kıç baş dağıtıyorsa hayatsızlaşır, kişiliksizleşir.
oooğf acım ben ya. burada duracağım.
erich fromm | sahip olmak neydi ya olmak ya d olmamak, sahip bi dakika fotoğrafını çekicem yattığım yerden. şu sarı kitap. okuyun rica ediyorum .
Tumblr media
5 notes · View notes
kayip--sehir · 2 years
Text
Tumblr media
Gereksinimler Ve Yoksunluklar Belirler İnsan Davranışlarını…
Gündelik hayatta çok fazla kullandığımız veya bize söylenen bir sözdür “Senden beklemezdim bunu, böyle biri olduğunu hiç düşünmemiştim”
Nasıl beklemessiniz anlamıyorum insanlar kendilerine ait olmayan veya elde edemedikleri şeyi elde etmek için programlanmış bir makine gibi sadece bu eksikliğini, yoksunluğunu hissettiği şeyi elde etmek için yaşarlar.
Siz hiç çok zengin bir ailenin çocuğunu para kazanmaya çalışırken gördünüz mü?
Veya iyi bir eğitim alabilmek uğruna deliler gibi ders çalıştığını?
Böylesi eylemleri yapan bu tür çabalara giren insanlar genelde hep orta ve alt kesimin çocuklarıdır.
Mutlu bir evliliği veya ilişkisi olan kaç kişinin gözü dışarıdadır?
Kaç tanesinin yüzünü asık görebilirsiniz?
        Kadın ister ki kocası kendisini aldatmasın! Pekala tamam haklısınız.  O zaman kadına bir soru soracağım eşini mutlu ediyor musun her anlamda? Tabi aynı soru erkek için de geçerli tek taraflı değil. Her iki taraf da sorulduğunda eşini mutlu ettiğini onun için bir çok fedakarlıklar da bulunduğunu söyleyecektir lakin her iki taraf ta  kendi bakış açısına göre kendi gereksinimlerine göre bakacaktır olaya ve her ikisi de haklıdır kendilerine göre.
        Kadın Sevgi Şefkat ister güven ister ve tüm bunları eşine verince eşinin mutlu olmasını bekler. Acaba eşi kendisinden bunlarımı istiyor? Sonra eşini her an yanında ister ne isterse yapsın ister tek taş ister, mücevher ister, dışarı çıkıp gezmek ister, nezaket ister. İster ister ister..
        Erkek Sevgi sadakat ister ama bunlar yetmez ihtiras ister yemeğinin her an hazır olmasını pantolon ve gömleklerinin ütülü temiz olmasını ister evinin temiz olmasını ister bir de sonsuz özgürlük ister. İster ister…
        Her iki taraf ta vermeyi düşünmeden hiç durmadan ister. Eğer insanlar istemeden önce vermeyi öğrense pek çok şey düzelecek ama insan oğlu işte vermeden almayı ister hep tüm anlaşmazlıklar da hep bundan çıkar.
        Eeee böyle hep isteyen hiç vermeyen insanlar olduğumuz için mutsuzlaşıyor bambaşka kişiler oluyoruz ve istediklerimizi yoksunluklarımızı giderebilmek adına bambaşka birine dönüveriyoruz hemen. Kimse bunu yadsımasın kimse bunu farklı algılamasın. Her şey yoksunlukla ilgili…
25 notes · View notes
mevann · 2 years
Text
Geçen gün oturuyoruz, laf lafı açıyor tabii arkadaşın biri bir bireyden bahsetti. Bu adam 24 dil bilen 40'lı yaşlarda biri ve hiç ilişkisi olmamış. Nedenini sorduklarında ise bir kadınla duygusal bir iletişime nasıl geçeceğini bilmemesinden kaynaklandığı şeklinde ifade etmiş.
Bu kadar dil edinme, konuşabilme yetkinliğine sahip bir insanın dünyanın en doğal iletişim türlerinden biri kadın-erkek iletişimi için bir yol bulamaması açıkçası beni üzmedi değil. Aklıma Yılmaz Erdoğan'ın 'Heybemde sana benzeyecek kadar güzel birşey yok... ) dizesini getirdi.
7 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year
Text
lacan'ın, simgesel* düzlemleriyle aşk hakkındaki fikirlerinin bir kısmını yazmak niyetim. ''aşk sahip olmadığını vermektir'' , der lacan. ona göre sahip olduğunu vermek parti yapmaktır, aşk değildir. kişi kendinde olmayanı bir başkasına nasıl verebilir ki?! aşık sahip olmadığı şeyi verir: bu''şeyin'' ne olduğunu açıklamakta zorlanacaktır elbet çünkü eksikliğini duyduğu şeyin ne olduğunu o da bilmiyordur. içinde bir eksik, boşluk hisseder, bu boşluğu doldurmak, bir şeylerin eksik olduğu hissini telafi etmek için bir şeye özlem duyar. işte bu boşlu hissinin arzunun kaynağı olduğunu söyler, lacan. psikanalitik açıdan bu eksik, simgesel iğdiş edilmenin sonucudur. ihtiyaçlarımızı kelimelerle, bize ait olmayan bir dille anlatmak zorunda olmamızın ( lacan bu durumu, yabancılaşma olarak adlandırır), memeden kesildiğimizde, tuvalet eğitimini tamamlayıp birincil doyum kaynağımızdan ( çoğunlukla annedir) ayrıldığımızda herkesin yapmak zorunda kaldığı şeyin, yani tatminin ( lacan'ın terimiyle joussainca'ın) feda edilmesinin sonucudur. bütün insan arzuları bu eksikten doğar; varlıktaki eksik'ten. lacan'a göre eksik yoksa arzu da yoktur çünkü arzunun işlevi bu eksiği gidermeye, telafi etmeye çalışmaktır. her yeni arzu da bu eski ve bilindik eksikten kaynaklanan aynı arzunun devamı ve yer değiştirmesidir, lacan'a göre. durmaksızın devam eden ve çoğalan insan arzularını, iğdiş edilmenin, dildeki yabancılaşmanın ve tatminin kaybının yol açtığı varlıktaki eksiğin sürekli yer değiştirmesi olarak niteler. yani her yeni ''istiyorum'' bu ilk ve asıl eksiğe daha kısa veya uzun yer değiştirme dizileri ( metonimik yer değişimleri diğer adıyla) tarafından bağlıdır. yalnızca birincil doyum kaynağından asla vazgeçmemiş kişi, hayatında bir eksikliği doldurma arzusuyla hareket etmez. vazgeçilen şey bizi tanımlayan şeydir artık. ayırdına varılan bireyselliğin kalbinde, öznel farklılıkların kökünde, yani kişiyi herkesten farklı kılan şeyin merkezindedir. bu sebeptendir ki; tanışılan herkese onda bizdeki eksikliğe denk düşen bir şeylerin olduğunu söylemeye hevesli olmayabiliriz. kendimizi korumak, eksik hissettiğimizi, birine ihtiyaç duyduğumuzu göstermek istemeyebiliriz. yüceltilmiş bir kayıtsızlık bulutlarıyla sarmayı tercih ediliriz kendimizi. bu tavır kimi durumlarda kişinin başkaları tarafından sevilmemesine neden olabilir ancak bu tavrın kişinin bir başkasını sevmesiyle uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur. birini sevmek o kişiye sözcüklerle eksik olduğumuzu ve onun bu eksikle yakından ilişkili olduğunu ifade etmektir. antiparantez: arzunun nesnesi yoktur, yalnızca arzulamaya devam etmek ister. sevgininse nesnesi vardır. sevgi için yalnızca eksiğin kabul edilmesi yeterli değildir, aynı zamanda sevilen kişiyi partner değiş-tokuşuna, birinden diğerine kısa veya uzun süreli yer değiştirmelere de son veren bir nesne konumuna da yükseltmek gerekir. erkekler eksikliği olduğunu, bir şekilde noksan, az olduklarını kelimelerle ifade etmekte genellikle kadınlardan daha fazla zorlanırlar. aşık olmak eksiği kabullenmektir, der lacan . hatta bir erkek bir kadın olduğu ölçüde sever, der. biri erkek olduğu ölçüde, partnerinde gördüğü kısmi nesneleri arzuladığını itiraf edebilir, ancak genelde o hemen hemen aynı kusursuzluktaki kısmi nesnelerin başka birçok farklı partnerde bulunabilineceğini düşünür. biri erkek olduğu ölçüde birbirinin yerine geçebilecek yığınla partnerde bulduğu kısmi nesnelerden aldığı keyifle yetinir ve kendindeki eksikliği göstermekten kaçınır. arzunun aksine aşk talep eder, der . bu erkek olma kromozomlarla, hormonlarla, anatomiyle ilgili bir kavram degildir, belirteyim ayrica. aşk karşılığında ısrarla aşk ister. kişi bir cinsel partner kendini kaptırdığında veya onu arzuladığında, karşısındaki kişi de onu aynı şekilde arzulamazsa kişinin arzuları azalmak ya da kaybolmak zorunda değildir. yani lacan'ın iddiasına göre, arzu karşılık görmeden de başının çaresine bakabilir ancak aşk için bu geçerli değildir; ''aşk, aşık olunmak ister.'' sevgimizi itiraf edip bunu sözlü olarak ilan etmek, eksikliğimizi itiraf etmektir. lacan'a göre dahası da vardır: ne zaman ağzımızı açıp bir şey söylesek bir şekilde aslında eksik olduğumuzu itiraf ettiğimizi itiraf ederiz. bebekken ağzımızı mama, sıcaklık veya ilgi eksikliği çektiğimizi ifade etmek için açtık ve isteklerimizi ifade etmek için konuşmayı öğrendik; isteklerimiz bize bakım verenlerin insafına kalmasın diye. çünkü onların gayreti arzularımızın gerisinde kalıyordu. her konuştuğumuzda , kayıtsız , şartsız duyulmak, talebimizin görülmesini, cevaplanmak, sevilmek isteriz. erkeklerin partnerlerinde algıladıkları kısmi nesnelere duydukları cinsel arzular, kendilerinde buldukları bir çeşit fallik* doluluk, bir tür taşkınlık hissinden kaynaklanır. bir eksiği itiraf etmenin taşkınlıklarına köstek olacağını hissederler. onlar için sevgi ve arzu sıklıkla birbirini dışlar. dolayısıyla sevgi nesnesinin arzulanan nesneden uzaklaşması da freud'un ''sevgide değersizleştirmeyi'', ilişkilerdeyse daldan dala konmayı doğurur.
aşkımızı ilan ederek, kendimizde bir şeyin kayıp olduğunu, eksik bir varlık olduğumuzu , tüm varlığımızla bir şeyi istediğimizi beyan ederken, partnerimize varlık ve tamlık hissi vermeyi başarırız. yani sahip olmadığımız şeyi hediye ederiz. ''seni seviyorum'' demek ''ben eksiğim ve sen benim eksiğime sesleniyorsun'' demektir, ''sen beni tamamlıyorsun'' demek değildir. ''bendeki eksiği ortaya çıkarıyorsun'', bendeki eksikle yakından ilişkilisin'' demektir. sende olan şeyi vermek kolaydır, olmayanı vermek çok daha anlamlıdır. diğer konu, simgesel düzlemde incelenen; sahip olmamak ve bilmemek. bir iki önemli noktasını yazıp bu başlığın, bitireceğim . diğer insanlarda da bulunabilinecek şeyler, yani bizi insanlara benzer kılan şeyler için değil, kendimiz için, bizi diğer herkesten farklı kılan, kısacası ''öznel farklılıklarımız '' sevilmek isteriz. başka bir şekilde ifade edecek olursak, kendimizde en çok nefret ettiğimiz ve hakkında hiçbir şey bilmek istemediğimiz özellik için sevilmek isteriz, der lacan.
5 notes · View notes
aylakmadamfilm · 1 year
Text
Tumblr media
Dizi
Bloodride
 Birbirinden bağımsız bölümlere sahip çerezlik dizi. Kimi bölümlerde eğlenceli anlatım varken, kimilerinde gerilim korku ağırlıklı.
The Sandman
''Aaa bu nasıl bir diziymiş diyerek başlayıp iki günde bitirdiğim dizi. Dizinin o karanlık yapısı, başroldeki adamın dark tipi, konusu, görselleri falan çok hoşuma gitti, merakla ikinci sezonu bekliyorum. Yalnız bu netflix sjw ve lgbt olayını iyice abarttı, mübarek dizide normal kadın-erkek ilişkisi yok, yani cidden bıktırdı. ''
Dead Places
Çerezlik, orta hallice bir dizi. Alışılageldik olarak ruhları gören ve olayları çözme üstüne gidiyorlar. Karakter oluşumları klişe. Başrol oyuncumuz ruhları görüp, hisseden hemen yanında komikler yapıp arada korkan yan arkadaş var. Daha sonra ekibe bir kızda katılıyor. Sıkılmadan yine de izledik.
4 notes · View notes
karyaye · 2 years
Photo
Tumblr media
yazmayı yeni keşfettim.
durmadan yazmak istiyorum. yazmak yer kaplamanın en mütevazı hali gibi. yer kaplamaya, mesken tutmaya, mekan edinmeye o kadar yabancıydım ki. hala alışma sürecindeyim. ayaklarımı yere basmayı öğreniyorum. yere karşı mahcup olmadan yürümeyi öğreniyorum. yeni yeni.
kadın olmakla ilişkisi büyük. bu dünya sana bir alan açmıyor. sana seni tanımlıyor, buna inanmanı bekliyor, inanmazsan deli diyor tazyikli suyla seni iknaya girişiyor, bunun kendisinin hakkı olduğuna inanıyor. düşüncelerini şekillendiriyor. kendine başkası için baktırtıyor, başkalarının sorunu senin sorunun. senin sorunun ise yersiz. tam anlamıyla yersiz. mekansız ve dilsiz. sana yer yok bu dünyada, başkasına hizmet etmiyorsan. antideprasanını al ve kendini suçla mutsuz olduğun için. cıvıl cıvıl olup içimizi açmadığın için kendini suçla.
kadınlar bunu kırmak için önce erkek olabileceklerini kanıtlamak zorunda kaldılar. güçlü kadın. kadınların gücü akla hayale sığar mı? bir de kanıtlayacakmışlar. bu tuzaklarla geldiler üstümüze. asıl güç savaşmamakta, kanıtlamaya çalışmamakta yatıyor olabilir mi? asıl güç sevmekte olabilir mi? alt üst ilişkisi kurmadan, ikiliklerin ötesinde düşünmeye, yaşamaya cesaret etmekte olabilir mi? kendini sevmeye cüret etmekte ve bunun için suçlu görülmekten, bencil yaftası yemekten korkmamakta olabilir mi? öfkeni duymakta olabilir mi? tatlı olmamakta olabilir mi? uysal olmamakta olabilir mi? kendini açıklamak zorunda hissetmemekte gizli olabilir mi? hesap vermeme lüksünde olabilir mi?
bugün kadın olarak istediğim gibi olabilme özgürlüğümü borçlu olduğum nesiller boyu kadınlar, analar,
teşekkür ederim.
var olmanın hakkını vermeye çalışıyorum. kendime alan açıyorum. kendimi görünür kılıyorum. bunu bir direnişle yapıyorum. herkes bir tarafını gölgeliyor ve herkes diğerlerinin gölgesini kendininkinden küçük zannediyor. bu düşünceye direniyorum. yalnızca güzel fotoğrafların paylaşılmasının masum olmadığını biliyorum. yazmak en doğal yolu gibi geliyor. bir yazıyı okumak demek dinlemeye gönüllü olmak demek. gönülsüz okunmaz, bu yüzden yazmak en şiddetsiz direnişlerden biri. bu yüzden yazmak en güçlü araçlardan biri. kelimeler bana hep kaygan gelirdi, bir akışa çağırıdı. korkardım kayıp düşmekten. ama şimdi fırlıyorlar içimden. ve bence gönüllülerini arıyorlar. ben de onlara uyum sağlıyorum. umarım onlar da benden razı olur.
5 notes · View notes
korelist · 1 year
Text
Tumblr media
ROMANCE IS A BONUS BOOK // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb puanı : 8 Benim puanım : 8
Drama: Romance is a Bonus Book  / How To Publish Love
Hangul: 로맨스는 별책부록
Director: Lee Jung-Hyo
Writer: Jung Hyun-Jung
Episodes: 16
Date:  2019
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Lee Na-Young, Lee Jong-Suk, Jung Eugene, Wi Ha-Joon,Jo Han-Chul,Kim Sun-Young
 İnsanı hiç yormayan, üzmeyen bir dizi. Tek kelime ile anlatacak olsam naif bir diziydi diyebilirim. Konusu kitapların etrafında dolaştığı için olabilir, ben izlerken inanılmaz keyif aldım. Kısaca konusundan bahsedeyim. Cha Eun- Ho( Lee Jong-Suk), başarılı bir yazar olmasının yanı sıra Gyeoroo Yayıncılık şirketinde en genç baş editördür. Çok zeki, yakışıklı ve sıcakkanlı olmasına rağmen söz konusu işi olduğunda öfkesini saklamaz. Kang Dan- Yi ( Lee Na- Young) ise Eun-Ho’un 20 yılı aşkın çocukluk arkadaşıdır. Yaşça Eun-Ho’dan büyüktür, arkadaşlıkları abla-kardeş ilişkisi gibi eğlenceli ve sağlamdır. Bir zamanlar çok başarılı ve ünlü metin yazarı olan Dan-Yi evlenip kariyerini bırakmıştır. Ama geçirdiği son bir yıl onun için çöküş olmuştur. Kocası onu aldattığı için boşanmıştır ama kızına bakabilmek için çalışması gerekmektedir. Kariyerine bu kadar uzun ara verdiği için iş bulamamaktadır. Özgeçmişini çöpe atarak yayıncılık şirketlerine sekreter olarak başvurur. Ve sonunda Cha Eun-Ho’nun şirketinde işe girer.
Kitapları çok seven bir insan olarak, nasıl basıldığına, hangi aşamalardan geçip, neler ile karşılaşıldığına şahit olmak bir izleyici olarak bana ayrıca keyif verdi. Çalışanları çok sevdim. Bazı dizilerde olan aç gözlülük, entrika gibi konular hiç işlenmedi. Şirket içinde zorluklar oldu ama bunlar bile naif ele alındı. İlk bölümlerde belki yaş farkından belki oyunculardan kaynaklı çifti yakıştıramadım. Ama bunlar daha önce izlediğim “Do do sol sol la la sol” dizisi kadar itici bir çift değildi. Başlarda beraber olmalarını hiç istemesem de ilerleyen bölümlerde gönlümü fethetmeyi başardılar. Güzel seven bir adamla daha tanışmış olduk.
Dizide evli kadınların ya da çocuk doğuran kadınların, iş hayatının bitmesi üzerine çok duruyordu. Ne kadar donanımlı olurlarsa olsunlar, güncel olmadıkları bahane edilip, değerlendirilmeye dahi alınmayışlarını gözler önüne serdiler. Bir diğer mesele ise dijitalleşen dünyamızda kitapların yeriydi. Bir kitabı elinde tutmak, kokusunu almak, hissetmek gibi kavramlara yer verildi. Kapak tasarımından ön sözüne kadar ne kadar emek verildiğini gösterdiler. Türkiye de ne yapıyorlar bilmiyorum ama satılmayan kitapların parçalandığını izlemek üzücüydü.
Dizi ile ilgili ufak tefek detaylara gelecek olursak, Lee Jong Suk'un askere gitmeden önce oynadığı son dizi bu olmuş. Yani bir nevi bu sene Big Mouth (TV Series) ile ekranlara geri dönüyor. Kendine tekrar yer bulup bulamayacağını göreceğiz. Dizide Gyeoroo Yayıncılık editörleri önemli bir karar alacakları zaman trençkotlarını giyip havalı giriş yapıyorlardı. Bu keyif aldığım sahnelerden biri oldu. Rahatsız eden şey ise, Dan-Yi nin ilk bölümlerde bahsi geçen kızının ilerleyen bölümlerde unutulmasıydı. Kızı için birçok şeye göğüs geren bir kadın imajı yarattıktan sonra kızından hiç bahsetmemesi samimiyetsiz geldi. Öte yandan bölüm sonralarında yazan cümleler, diziye kitap okuyormuşuz gibi bir hava katıp tatlı bir dokunuş olmuştu.
Baş rollerimiz dışında Jung Eugene ve Wi Ha-Joon ‘ın oynadığı rollerde dikkat çekiciydi. Song Hae-Rin (Jung Eugene), uzun süredir erkek başrolümüze uzaktan aşık olan başarılı bir kadındır. Onun bu durumunu bile, en naif şekilde bize aktarmayı başardılar. Ji Seo-Jun ( Wi Ha-Joon) ise başrol kadın oyuncumuzdan hoşlanan, kitap kapakları tasarlayan başaralı bir adamı canlandırıyordu. İkisi de diziye renk katmışlardı.
Sonuç olarak, ben çok hoşuma girerek izledim. İlk 10uma girmez belki ama güzel vakit geçirmek isterseniz elinizden tutar.
 OST:
Rothy - Rainbow
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
5 notes · View notes