Tumgik
#itikat
teneres · 2 years
Text
Tumblr media
Ebu Ubeyd Kasım b. Sellam, Ehli Sunnet vel Cemaat'in güzide alimlerinden biridir. Hocaları içinde Ma'mer, Abdurrahman ibn Mehdi, İmam Şafii ve Ebu Hanife'nin iki parlak öğrencisinden olan İmam Muhammed b. Hasan eş-Şeybani vardır.
İlk asırlardan bu yana iman konusunda birçok kitap kaleme alınmıştır. Bu kitaplardan bazıları müstakil olarak, bazıları da bir kitabın bir bölümü olarak yazılmıştır. Bu konuda kaleme alınan ve Kitâbu'l Îmân olarak adlandırılan müstakil eserlerin en eskisi Ebû Ubeyd el-Kâsım b. Sellâm'ın kitabıdır.
Ebu Ubeyd ilk önce Ehli Sünnet ile Mürcie arasındaki ihtilâftan söz etmiş, Ehli Sünnet'in görüşünü destekleyen delilleri sıralamıştır.
Müellif daha sonra iman konusunda "muhtelefun fih" meseleleri sekiz başlık altında zikretmiştir. Bu başlıklar şunlardır: İmanda istisnâ, imanın artması ve azalması, imanın amel olmaksızın söz olarak isimlendirilmesi, imanın marifetten ibâret olduğunu söyleyenler, âlimlerin imanı sözden ibaret görenleri kınamaları ve onlarla oturmaktan sakındırmaları, günahlar sebebiyle küfre girilip girilmeyeceği, büyük günâhların zikri.
Hacim olarak az olsa da içerik olarak elhamdulillah doyurucu bir eser olmuş. Allah azze ve celle müellife rahmet eylesin, bu çalışmasını kendisine sadaka-i cariye kılsın, ateşe girmeden cennetine giren kullarından eylesin.
Özet olarak söylersek ehli sünnet vel cemaatin görüşü "iman dil ile şehadet, kalp ile tasdik ve azalarla amel etmektir" . Bunun karşısında olan ve bugün ümmeti Muhammed'in çoğunun üzerine sirayet etmiş olan "iman dil ile şehadet ve kalp ile tasdiktir" görüşü ise Mürcie'nin görüşüdür. Bazı kesimlerce zikredilen "iman yalnızca kalp ile Allah'ı bilmektir, dil ile şehadete gerek yoktur" sözü ise Cehmiyye'nin küfründendir.
İmanda istisna yapılır (inşaallah müminim demek) iman derece derecedir. Yine aynı şekilde küfür/isyan da derece derecedir. Kimisi dinden çıkarırken, kimisi iman dairesinden çıkarırken İslam dairesinden çıkarmaz. İman taatlerle artar, masiyetlerle eksilir. Hardal tanesi kadar imanı olan, günahlarının azabını çektikten sonra cehennemden çıkarılır.
Kitabı ezbere okuyup, hüccetleri/nassları sloganlaştırmak yerine aklederek ve mukayese ederek okuyun.
9 notes · View notes
belkidebirharfimben · 5 months
Text
0 notes
itkuinenkettu · 9 months
Text
Tumblr media
92 notes · View notes
ooc-sohvikset · 8 months
Text
Tumblr media Tumblr media
17 notes · View notes
biragacgibitekvehur · 3 months
Text
“Avamın hakkı inanmak, teslim olmak, ibadetlerle ve geçimini temin etmekle uğraşmak olup ilmi alimlere bırakmaktır. Zira bir kimsenin Allah ve onun dini hakkında sağlam bilgi olmadan konuşması ilmi olmadığından dolayı küfre düşürür. Bu durum aynen yüzme bilmeyen birinin denize girmesine benzer. İtikat ve mezhepler hakkında şeytanın tuzakları sayılamayacak kadar çoktur.”
İmam Gazali hz
Biz şunu çok fena ıskalıyoruz arkadaşlar.. Hepimizin hadsizce ve tonlarca fikri var, mesnetsiz düşüncelerimizi dile getirme konusunda da fazla cesuruz ne yazık ki.. Kendimizden o kadar eminiz ki bunları konuşurken. Oysa kulluk bu değildi..
6 notes · View notes
derdiderun · 8 months
Text
Tumblr media
Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem), Rabbani alimleri: “Alimler peygamberlerin vârisleridir.” [Ebû Dâvûd, İlim, 1; Tirmîzî, İlim, 19; İbnu Mâce, Mukaddime, 17; Dârimî, Mukaddime, 32] buyurarak kendisine varis saymaktadır.
Hadisinden de anlıyoruz ki bütün Rabbanî alimler, Efendimizin manevî yükünü taşımakta, ümmetin manevî terbiye işini yürütmektedirler.
Öyleyse onların her biri, Allah rızası için ve Resulullah(s.a.v)’in hatırına sevilmeye, övülmeye layıktırlar. Mademki sevgileri Allah’ın Resulünün hatırınadır. Öyleyse onları hatırına sevilecek olan Peygamber ve sahabesiyle kıyas yapmak aklın bir ürünü değil, olsa olsa nefsin ve şeytanın tuzağıdır.
Ancak insan tabii olarak, terbiye ve sohbetine katıldığı bir arifin hukukunu korumada, onu sevip tanıtmada, güzel hallerini yaymada öncelikli davranabilir.
Ama bu, taraf tutma ve taassup olmamalıdır. Esasen bu durum, şahit olduğu bir güzelliği herkese duyurma gayretidir.
İnsan sevgide sınır koyamayabilir. Bu yüzden kendi üstadını, hocasını, mürşidini övmek isterken, bir başka salih insanı, kamil mürşidi karalama, yaralama, yalanlama yoluna gitmemelidir.
İmam Şa’rânî (k.s) demiştir ki: “Herkes, mürşidinin kamil ve mükemmil olduğuna, irşadının ve manevî nasibinin onun elinde bulunduğuna, bu yönüyle kendisi için mürşidinin tek olduğuna itikat etmelidir.“ [Şârânî el-Envâr, II, 95]
Fakat bu itikat müridi diğer mürşitlerin hürmetini çiğnemeye, kıymetini düşürmeye götürmemeli. Bütün ehlullah Allahu Teala’nın askerleridir. Allah onları vasıta ederek kullarını hidayete sevkeder. Onlar, Rasulullah’ın (s.a.v) âlidirler. O’nun sünnetini yaşar ve yayarlar.
Mürşid-i kâmiller, bütün insanlığa rahmettirler. Ayrılığa, fitneye ve kısır çekişmeye âlet edilemezler. Her mümin onları sever, sevmelidir. Ona minnet ve hizmet, diğerlerine kalben muhabbet edilmelidir. Senin mürşidin şöyle, benimki böyle çekişmesi boş bir iştir ve sonu zararlıdır.
(Tasavvufi Notlar)
11 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 6 months
Text
Tumblr media
NAMAZI GECİKTİREN GENÇ
Manifaturacılık yapan bir genç vardı. İşlerinin çokluğunu bahane ederek, namazlarını hep son vaktine bırakırdı. Dükkânın yakınındaki camide, vaktin çıkmasına az zaman kala namazlarını yetiştirirdi.
Bir gece, kan ter içinde kalmıştı. Rüyasında ölmüş, hesap için mizan başına getirmişlerdi. (İbadetlerimi yaptım, haram işlemedim, hesabım kolay geçer) diye ümit ediyordu. Melekler önce iman ve doğru itikat aradılar, hemen önlerine geldi. Sonra namaza sıra geldi; fakat aradılar, bir türlü bulamadılar.
- Ben hiçbir namazımı kazaya bırakmadım, mutlaka bulmanız lazım,diye feryat ediyordu.
Nihayet melekler,
- Kusura bakma, sana ait bir tek namaz bulamadık. Şimdi seni cehenneme atacağız, diyerek yüksek bir dağa çıkardılar. Genç çırpınarak,
- Hayır, bunda bir yanlışlık var, ben hiç namazlarımı bırakmadım, dediyse de dinlemediler, dağın tepesinden, aşağıda olan cehenneme fırlattılar. O şiddetli korkuyla, dizlerinin bağı çözüldü, birden karşılarına nur yüzlü bir zat çıktı, düşerken havada yakalayıp,
-Ben senin kıldığın namazlarım, dedi.
Genç heyecanla,
- Ben çok perişandım, az sonra cehenneme düşecektim, niye bu kadar geç kaldın? diye sordu.
O da,
- Sen de beni hep son vakte bırakırdın, dedi.
Genç o günden sonra vakti girer girmez namazlarını kılmaya başladı.
8 notes · View notes
mnsrykt · 2 years
Text
"Kur'an'ın zikrettiği olayların herhangi biri için eskimişlik söz konusu değildir. Her olay kesinlikle kıyamete kadar, ibret almayı gerektirecek inceliklerle doludur. Fâillerinin eskimişliği, olayın ders yönünü eskitmez. Kur'an'daki bu olayların, namazda okunan ayetler olması yanında, bu olaylar nesil yetiştirmede, imanın canlı tutulmasında ve ufka bakma yeteneğinin geliştirilmesinde en önemli eğitim kaynaklarımızdandır. Dolayısıyla Müslümanlar, Kur'an'da zikredilen olaylar abdest ve guslü öğrenip/öğrettikleri gibi bir Yusuf kıssasını, bir Bakara olayını da öğrenmeli ve öğretmelidirler. Bu da Kur'an'n azametine uygun bir anlayışla olmalıdır. Çocuk masalı, halk efsanesi düzeyine indirgenmiş bir anlayışın âyetlere tatbik edilmesi, itikat açısından vahimdir."
43 notes · View notes
reyliika · 11 months
Text
8 notes · View notes
mechullyolcu · 2 years
Text
NİSAN YAĞMURU ŞİFASI
Nisan ayının on dördünde başlar, Mayıs ayının on dördünde biter.
Bu zaman içinde yağan yağmurlara “Nîsân yağmuru” denir ve çok faydalıdır.
* Yılanların zehiri, Balıkların incisi, Hatta bal arısının balı gibi pek çok harikulade nimet hep bu yağmurun suyundan oluşur.
* Nisan yağmuru zahmetlere rahmet, dertlere devâ, hastalılara şifâdır.
* Sular içerisinde en saf su Nisan yağmurunun suyudur.
* Nisan yağmuru ile çalınan yoğurt tutar. (Tecrübe ile de sabittir)
* Nisan yağmurunda ıslanan yeni elbise çürümez.Saç dökülmez.
*Hele okunan! Nisan yağmuru suyu, Allâh’ın izniyle sar’a hastalığına şifâ, Ruh hastalıklarına deva, Ağrılara karşı çok yararlıdır.
* Hattâ: “Çocuğu olmayan kimse bundan içerse, biiznillâh çocuğu olur” denilmiştir.
* Ebu Suud efendi bu konuya temasla diyor ki: “Bu, içen kimseye faydalıdır; bütün hastalık ve ağrılara karşı yararlıdır. Hattâ çocuğu olmayan kimse bundan içerse (biiznillâh) çocuğu olur.
Kim bu sudan bir takım maksat ve arzularının meydana gelmesi niyetiyle içerse arzusu yerine gelir
İbn-i Ömer (r.a.)nın rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte Peygamberimiz (a.s.) şöyle buyurmuşlardır:
“Nefsim yedi kudretinde musahhar olan Allâh-ü Teâlâ’ya yemîn ederim ki, bana Cebrâîl (a.s.)gelip şöyle haber verdi. Kim Nisan yağmurundan bir miktar alır sonra ona ;
70 fâtiha-ı şerîfe,
70 âyet-ül kürsî,
70 ihlâs-ı şerîf,
70 felâk, 70 nâs sûresi okur ve o sudan yedi gün peş peşe sabahları (aç karnına) içerse,
Allâh-ü Teâlâ o kimsenin cesedindeki, hattâ damarlarındaki, kanlarında ki, etlerindeki ve âzâlarının cemisindeki bütün dertleri çıkarır ona âfiyet ihsân eder.” [275]
Nisan Yağmuruna okunacak duâ ve sûreler:
1- Salavât-ı Şerîfe 70 defa,
2- İstiğfâr-ı Şerîf 70 defa,
3- Fâtiha-ı Şerîfe 70 defa,
4- Âyet-ül Kürsî 70 defa,
5- Lekad câ eküm 70 defa,
6- Yasîn-i Şerîf 1 defa,
7- Elem neşrah leke 70 defa,
8- İnnâ enzelnâhü 70 defa,
9- Kâfirûn 70 defa,
10- İhlâs 70 defa,
11- Felak 70 defa,
12- Nâs 70 defa,
13- Sübhânallâhi vel hamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber ve lâ havle ve lâ guvvete illâ billâhil aliyyil aziym 70 defa,
14- Lâ havle ve lâ guvvete illâ billâhil aliyyil aziym 70 defa,
15- Salavât-ı Şerîfe.70 defa
* “Kim ki bu adab usül üzerine Nisan suyu üzerine okur da bir hafta sabahları aç karnına içerse, kesinlikle ömür boyu itikat hastalığı görmez” buyurulmuştur.
NOT: Nisan yağmurunu alma şekli:
Kap yüksek bir yere konmalı, yağmur direk kaba dökülmeli, oluktan olmaz.
Not: 14 Nisandan önce toplanmaz. 14 Nisan-14 Mayis arası.
76 notes · View notes
hatiragulzaman · 5 months
Text
Tumblr media
Yahya bin Muaz şöyle diyordu:
“Ey ilim, itikat sahipleri
Bütün kasırlarınız Kayser usulü
Evleriniz Haydar değil, Kisra usulü
Bütün giysileriniz hatun usulü
Bütün binitleriniz Karun usulü
Hepinizin yüzü kararmış
Hepinizin huyu şeytanlaşmış
Firavun usulü düğün yaparsınız
Yüz türlü ateşperest matemi tutarsınız
Hem Şeddad’ın adetlerine sahipsiniz
Hem Ad kavminin kibrine sahipsiniz
Bütün bunlara, daha fazlasına sahipsiniz
Hiç hükmündedir sizin Müslümanlığınız
Gece gündüz işinizle meşgulsünüz
Ahmed’in diniyle yoktur hiç işiniz”
4 notes · View notes
gorunenruhunyarisi · 6 months
Text
BATIL İTİKAT
BİR METHİYE
Korkunç Alverna yamaçlarının yukarılarında,
Ebedi gölgeler ve sükünet bekler,
Bir tek rüzgâr delici esip uğuldadığında,
Hayal meyal yükselir hüzünlü nağmeler.
Issıp sarp kayalıkların arasında tahtına kurulmuş,
Bulutlara karışmış, müstakbel kederlere dalmış,
Batıl İtikat iblisi çarpar Tabiat'ı,
Aşağıdaki dünyaya doğru sallayarak asasını.
Tahtının etrafında, envaiçeşit kasavetin bağrında,
Ağır ağır süzüldüğü görülür yabanıl korkunç tayfların,
Gidip en renkli çiçekleri örtmelerini buyurur onlara,
Ve yıkımını yaymalarını Viranlığın.
Baksanıza kararan havadaki alevden yollarına,
Bulaşıcı bir haraplık çörekleniyor topraklara,
Müthiş bir güçle Dehşet öncülük ediyor adımlarına,
Ölüm ve İntikam tamamlıyor bu feci çemberi.
Bakın akıp giden şu mor derelere!
Bakın şu derin mi derin eleme!
Çılgın Öfke'nin ölüm feryadı!
Erdem'in ahi, Keder'in figanı!
Suretleri titretiyor puslu havayı baştan başa,
Çılgınca ıstırap ve yeis çığlıklarıyla!
Yeter bu yıkım, ey meşum hayaletler!
Bu azgın, dehşetli hükmünüz yeter!
Dönün artık, götürün hiddetinizi de,
Bırakın yerinizi sükûna ve mateme!
2 notes · View notes
belkidebirharfimben · 2 years
Text
Benim oyumla dağdaki kocakarının imanı bir mi?
Muhterem kârilerim, ahirzaman 'tevazunun yol olduğu' değil, 'enaniyetin kol olduğu' zamandır. Bu nedenle âdeminde/havvasında sık sık Aysun Kayacı halleri görülür. Haydi o kadar basite indirgemeyelim. "Benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir mi?" demez elbette. O kadar da açık etmez. Ama dudaklarını hiç kıpırdatmadan şöyle diyebilir: "Şimdi benim imanımla kocakarının imanı bir mi?" 
Tabii canım. Kolay mı öyle! Sen o kadar evrimin(!) son halkası ol. Doğrusal tarih anlayışına binip medeniyetin zirvesine kurul. Ay'a çık. Füze at. Topu tut. Twitter'dan twitle. Facebook'tan canlı yayına gir. İnstagram'da balık dudaklı hikâyeler paylaş. Sonra bunlardan haberdar dahi olmayan kocakarı takma dişleriyle gelsin seni geçsin. Yakışır mı? Olabilir mi? Cık, cık, cık. Neler neler başarmaktadır ahirzaman kişisi. Neler neler okumaktadır. Neler neler yemektedir. Nereleri nereleri gezmektedir. Hatta bir tarafını hiç kaldırmadan gözü dünyayı dolaşmaktadır. Bütün bunları başarmışken, şimdi... Ya hiç olur mu öyle şey. Hiç. Yaaa!
Aman muhterem kârilerim. Sakın ağzınızdan "Hadis var!" falan diye birşey kaçırmayın. Hâdise çıkar sonra. Bunlar 'hadis' kelimesini duydular mı peşine 'e'yi yapıştırmadan duramazlar. Ortalığı yıkarlar. Kafalarına uymuyorsa ne münasebet efendim. Olamaz öyle birşey. Bir çukur psikolojisidir yaptıkları. "Çıkamıyorsan cennetin orasıdır." Yahut da şöyle: "Nefis evimiz. Enaniyet babamız." O nedenle ulemanın da hasbelkader ağzından kaçırdığı 'kocakarı imanı' övgülerini sindiremezler. Ne demektir canım o öyle? O kadar okuduktan sonra? Şu kadar bildikten sonra? Bu kadar akademik ünvandan sonra? Boru mudur bütün bunlar? Değildir.
Bediüzzaman bir yerde der ki: "Neticenin kayyûmu imandır." Ve ekler: "Burhan ancak onu görmek için bir menfezdir. Veya bir süpürge gibi o neticeye konan vehimleri süpürür." Bu elbette Aysungillere, estağfirullah, ahirzaman âdemlerine/havvalarına ters gelir. Onlar bilgiyle iman arasındaki ilişkinin sadece 'birisinin diğerini inşa ettiği' zemin olduğunu sanırlar. (Yani doneleri danone kadar beyazdır.) İmanlı olmakla delilleri farketmenin ilgisi olabileceğine inanmazlar. 'Bitarafane muhakeme' tuzağına düşmüşlerdir çünkü. Nötr bir duruşla herşeyin çözüleceğine kanaat getirmişlerdir. Yine mürşidimin söylediği hiç hatırlarına gelmez: 
"Ey Şeytan! Bîtarafâne muhakeme iki taraf ortasında bir vaziyettir. Halbuki hem senin, hem insandaki senin şakirtlerin, dediğiniz bîtarafâne muhakeme ise, taraf-ı muhalifi iltizamdır. Bîtaraflık değildir. Muvakkaten bir dinsizliktir. Çünkü Kur'ân'a kelâm-ı beşer diye bakmak ve öyle muhakeme etmek şıkk-ı muhalifi esas tutmaktır. Bâtılı iltizamdır. Bîtarafâne değildir. Belki bâtıla tarafgirliktir." 
Hem mürşidime göre 'ibadetlerini yerine getirmek dahi' insanın kainat algısını değiştirir: 
"Evet, herkes kâinatı kendi âyinesiyle görür. Cenâb-ı Hak, insanı kâinat için bir mikyas, bir mizan suretinde yaratmıştır. Her insan için, bu âlemden hususî bir âlem vermiş; o âlemin rengini, o insanın itikad-ı kalbîsine göre gösteriyor. Meselâ, gayet meyus ve matemli olarak ağlayan bir insan, mevcudatı ağlar ve meyus suretinde görür. Gayet sürurlu ve neş'eli, müjdeli ve kemâl-i neş'esinden gülen bir adam, kâinatı neş'eli, güler gördüğü gibi; mütefekkirâne ve ciddî bir surette ibadet ve tesbih eden adam, mevcudatın hakikaten mevcut ve muhakkak olan ibadet ve tesbihatlarını bir derece keşfeder ve görür. Gafletle veya inkârla ibadeti terk eden adam, mevcudatı, hakikat-i kemâlâtına tamamıyla zıt ve muhalif ve hata bir surette tevehhüm eder ve mânen onların hukukuna tecavüz eder."
Zaten ahirzaman sapmasının bir nedeni de gözlemcinin kendisinin de üzerinde tasarrufta bulunulan birşey olduğunu görmezden gelmesidir:
"Evham, şübehat, dalâletin menşe' ve mahzenlerinden biri: Nefis, kendisini kader ve sıfât-ı İlâhiyenin tecelliyat dairesinden hariç addeder. Sonra tecelliyata mazhar olanlardan birisinin mevkiinde kendisini farz eder, onda fenâ olur. Sonra, başlar, bazı tevillerle o şeyi de Allah'ın mülkünden, tasarrufundan çıkartır. Kendisinin girmiş olduğu şirk-i hafîye girdirir. Ve şirk-i hafîden aldığı bazı halleri o mâsuma da aksettirir."
Buradan felsefecilerin bilimadamlarını çok hırpaladıkları bir mevzuya sıra gelir: "Gözlem kuram yüklüdür." Bilim adamının analizleri acaba inançlarından ne kadar etkilenmektedir? Yorumlarının ne kadarı 'arzuya fikir sûreti giydirme'dir? Bu etkilenir olma halinden ne derece kurtulabilirler? Eğer mutlak bir şekilde kurtulmak mümkün değilse, o zaman ilimle-bilimle yapılan şey, herkesin iman ettiği şeyi aramasından ibaret değil midir? Ki genelde de süreç böyle işler. Önce tahayyül seviyesinde "Bu böyle olabilir!" diye başlayan umut-umuş, eğer sarfedilen mesai maksûda götürürse, itikada dönüşür. İlk atom bombasının öncesinde 'patlayabileceğine' duyulan iman vardır.
Elhamdülillah. Ulemamız kocakarı imanının övülmesindeki sırrı tam kavramışlardır. Onlar, bilginin bir tür laik alanda algılandığı çağımızda yaşanacaklardan, sanki birebir kendileri yaşıyorlarmış gibi, korkmuşlardır. Evet. Kabul edelim. Bugünün dinî öğrenimi 'yaşamak' amacından uzaklaşmaktadır. Mahsulümüz ne yazık ki sıkıntılıdır. Hatta, aksine, 'entelektüel tatmin' gibi dünyevî amaçların aracı olmuştur bilgi. Hal böyle olunca da, 'kayyum iman' aradan çıkmış, 'kime hizmet edeceğini şaşırmış done' avare dolaşmaktadır ortalıkta. Maalesef, oryantalistlerin kuyruğuna takılmaya meyyal çokları oryantalistleşmiş, dinlerine taraftarlıklarını yitirmekte gavurlara benzemişlerdir.
'Oryantalist' deyip geçmeyin muhterem kârilerim. Öyle oryantalistler vardır ki, İslam ilahiyatına dair vukûfiyetlerinde, bizim ilahiyat profesörlerini ceplerinden çıkarırlar. Fakat kalplerinde 'kayyum iman' olmadığından dolayı doneler ışık saçmaz. Bir nur yakamaz. Kur'an hafızı dahi çıkar belki içlerinden, ama, 'La ilahe illallah!" demeyi dağdaki mü'min çoban kadar başaramaz. Evet. Biz de aynı eşiğe geldik işte. Şimdi Aysunluğumuzu yapabiliriz. Söyleyebiliriz: Dağdaki çobanın kelime-i tevhidi Oxford'daki oryantalistinkiyle bir değildir. Hak ikisini bir saymaz. Çünkü mü'min çoban imanıyla, imandan gelen taraftarlığıyla, söyler. Oryantalistin ise, haydi nefreti olmasa bile, taraftarlığı yoktur. Tarafsız(!) bir bilimadamıdır. 'Bitarafane muhakeme' ne kadar mümkünse tabii.
Peki bizim ulemamız kocakarı imanını överken neyden korkuyorlar? 
Allah Allah. Bunu sahiden biz mi soruyoruz? Hocalık ilmine sahip nicelerinin ayaklarının kaydığını gördüğümüz bu asırda? "Ben oldum!" diyenlerin cesetlerini saymaktan yıldığımız bu zamanda? Bilmek (daha doğrusu bildiğini sanmak) imtihanını veremeyenlerin cehl-i mürekkep intiharını hergün gördüğümüz bu uçurumda? Doğrusu, kârilerim, en az bizim sormamız gerekirdi. Ama işte gözlemci kendinin de gözlendiğini unutuyor. Doğrunun mihengini etkilerden azâde saydığı kendisi sanıyor. Doğruyu arayanın da doğruluğunu kollaması gerektiğini hesap etmiyor. Maşaallah ulemamıza ki onlar hesap etmişler. Yüzbin ilim içinde yükselirken dahi kocakarı imanındaki taraftarlığın kadr u kıymetini unutmamışlar. Kendi oylarını dağdaki çobanın oyundan, estağfurullah, kendi imanlarını bir kocakarının imanından daha korunmuş saymamışlar.
Bu bahtiyar tereddüt kadar insanı sırat-ı müstakimde tutan birşey var mı? Veya tersinden söyleyelim muhterem kârilerim: "Bana artık birşey olmaz!" diyen kadar ölmeye müsait başkasını gördünüz mü? O halde artistliğimiz kime? Öyle ya: İmanda esas olan kalbî taraftarlıktır. Bu taraftarlığı korumadıktan sonra bilmek de tuzaklaşır. 'Bitarafanelik' avareliktir. Aslı kaybedenin kazandığı olmaz. İstersen yüzbin kitap okumuş ol. Müslümana lazım olan itikaddaki istikameti koruyamamışsan, hayattaki iltizamı olan takvaya sahip değilsen, 'entelektüel tatminin' seni nereye götürür? (Doğru cevap: Cehenneme.) Evet. Ulemamız kendilerine bu hadisi o sebepten hatırlatmışlar. Nefislerine ayar vermişler. Ucbun tehlikesini gidermişler. Yüzbin tebrikler olsun cümlesine... 
1 note · View note
yalnzardc · 8 months
Text
Halifeliği :
İlk Konuşması : "Ey insanlar Allaha isyanın olduğu yerde kula itaat yoktur". İtikat ile başlıyor. Sonra "Ey insanalr bilinki Hz. Ömer yetimlerin elçisidir".
İstişare heyeti :
Abdurrahman b. Avf, Hz. Osman, Hz. Ali, Ubeyde b. Kab, Muaz b. Cebel, Zeyd b. Sabit, Abdullah b. Sabit (16-17 yaşlarındaydı), birde kendi kızı Hafsa radıyallahuanhuma
Hz Ömer sahabe-i kiram'a kota koydu Medinenin dışına çıkmalarına izin vermedi.
Hz Ömer efedndimiz bir yetimin aldığı kadar aylık almıştır.
Hicri tarih resmi olarak onu zamanında karara bağlanmıştır.
Onun zamanında Müthiş bir gelişme ve zenginlik oldu.
Hz Ömer Efendimiz kendi kendine konuşurmuş yani yükses sesle düşünürmüş.
Efendimizin evlatlığı hz Zeydin oğlu Usame radıyallahuanhuma 'yı kendi torunlarından ayırmazmış.
Hz Ömer efednimizin zamanında valilerin kapılarında perde olması yasaktı ki gelen direk içeri girebilsin.
En çok fetva veren 6 alimden biriydi.
İlk para onun zamanında basıldı, iran paraları kazıtılarak yapıldı.
Silah sanayi :
Aldığı yerlerin merkezlerinde karargah kuruyor 4 bin at bulunduruyordu. Hepsi savaşa hazır haldeydi. Toplamda 36 bin hazır at vardı. Atların bacaklarında Allah yolunda cihad eden orduya aittir yazan mühür vardı.
2 büyük İmtihan :
Kıtlık ve bulaşıcı hastalık.
Hicretin 17. Senesinin sonu 18. Senesinin başı
"Kıtlık kalkana kadar Ömer yağ, süt, et yemeyeek demişti"
60 bin kişi Medineye gelmişti. Un ve yağ ambarları kurdu, kıtlık bitene kadar Medinenin arazilerinde konakladı insanlar.
Kıtlık zamanında hırsızlık yapanın eli kesilmedi.
Kıtlık senesinde zekat alınmamış gelecek sene 2 senenin zekatı alınmıştı.
Bulaşıcı hastalık anvas vebasıydı. 4 Sahabe bu hastalıktan vefat etmişti.
2 notes · View notes
ooc-sohvikset · 2 years
Photo
Tumblr media
18 notes · View notes
islamisorucevap · 2 years
Text
Bu hesabın kuruluş amacı tebliğ ve birçok insanın kafasını karıştıran sorulara cevap vermektir. 3 temel konu için 3 günde bir paylaşım yapılacaktır; p.ts -> sizden gelen sorulara cevaplar, çarş.-> güncel sorular, cuma -> itikat esasları.
19 notes · View notes