Odaların daralmaya, içimdeki sarmaşığın gövdeme dolanmaya başladığı filiz yeşili bir zamandı. Her kirpiğimden bir kuş uçuyordu. Bahar, kalbimden yürüyordu dünyaya. Her şeyi duyguların düzene koyduğu yaşlardaydım. Dört mevsimden damıtılmış beşinci bir mevsim gibi doldu boşluğuma. Gülünce içimde binlerce karınca yürürdü. Baktığı yerlerim kıpkırmızı kesilirdi. Sesi, içinde ayrılık olmayan bir ülkeydi. Dünya bir boşluğa düşerdi elimden tutunca. Kalbim çoktan varmıştı varacağı yere. Gövdemden başka olanağım kalmamıştı bu coşkuyu karşılayacak. Başka nasıl öğrenebilirdi insan sınırlarını?’
Sevmek insanın en büyük acısıdır.Der Şükrü erbaş ve ekler Sevmek ,bizi onaran,acısından bile haz aldığımız belki de tek incinme,bütün hüznü,iyimserliği ve ikircimine karşı,sesimizin en duru aktığı yataktır.
Kaç kişi geldi geçti bilmiyorum, oturuyorum öylece, gidecek çok yerim var aslında ama canım böyle istiyor. Gazete okuyanların kaçak bakışları üstümü süzüyor, benim gibi olan hiç kimse dahi yok. Yalnızım, hiç olmadığım kadar, benimsemediğim kadar, bilmediğim kadar. Okuduğum kitapların yine sonu geldi, istemezdim böyle olmasını, her defasında daha iyi şeyler okumak ister insan. Umudum bitti, hayatım, gençliğim hatta çocukluğum bile bitti, acınası bir haldeyim. Yardım etmeni istiyorum, sonsuz yardım istiyorum, sadece senden istediğim bu. Oturalım bir otobüste yan yana, dolaşalım hiç bıkmadan, herkesin kaçak bakışları sadece bizi süzsün istiyorum, eğer bir gün olursa dünyalar da benim olur.