Güneş ve Ay birbirlerini seviyorlarmış Ama zaman farkı nedeniyle kavuşamıyorlarmış Bu yüzden Allah güneş tutulmasını onlar buluşsun diye yaratmışki insanlar imkânsız aşk diye bir şeyin olmadığını bilsinler...
bir gün yanında olmamı istediğin ama bunun imkânsız olduğu bir zaman gelirse gözlerini sıkıca kapat ve elini yüreğine götür. ben senin gözkapaklarının ardındaki karanlıkta, kalbinin çarpıntısında olacağım. ne zaman bir vapura binsen saçlarının arasından geçen rüzgâr değil, parmaklarım olacak. okuduğun kitabın bir satırında ya da dinlediğin bir şarkının müziğinde nefes almaya devam edeceğim. yağmurlu bir günde omzunu öpen yağmur damlası olabilirim. belki de koklamak için uzandığın bir çiçeğin yaprağından havalanan kelebek olacağım. sen ne kadar hissetmek istersen ben o kadar var olmaya devam edeceğim.
yüreğinin perdelerini hiçbir zaman kapalı tutma. aydınlığın içeri girmesine izin ver. gülmek sana yakışıyor, yüzünü asma. büyük zorluklara göğüs germiş insanların hakkıdır mutluluk. anlatmaya değer günlerin, içinden geldiği gibi yaşadığın bir hayatın olsun. gözlerini kapatıp benimle konuşmak istediğin zamanlar için güzel anılar biriktir.
nerede olsa tanırım hüznü, bana mutluluktan bahset.
Tek başıma hiçbir sorunun yanıtını bulamıyorum. Hep yeni hayatlar yaşamayı isterken, kendimi aynı hayatı tekrar tekrar yeniden yaşarken buluyorum... Sisli bir gecede yolunu kaybetmiş gemilere benzetiyorum kendimi... Yanına gidip konuşmak istediğim insanları da işte bu kayıp gemilere benzetiyorum. Uzaktan soluk ışıklarını görüyorum... Ama ne onlar bana yaklaşabiliyorlar, ne ben onlara... Sisli gecede birbirimize uzaktan bakıp yeniden kendi kayboluşlarımıza karışıyoruz... Umudum kalmadı artık; bu dünyada düşüncelerimi, beni, duygularımı gerçekten anlayacak birini bulmam imkânsız görünüyor artık bana... Ama evimde duramıyorum yine de... Kendimi sokaklara atmak, insanlarla konuşmak, kendimi onlara anlatmak istiyorum. Dinliyor gibi gözüküp dinlemeseler de, anlıyor gibi yapıp ger- çekte anlamasalar da...Anılar birer zorba gibi yükleniyor üzerime. Durmadan hesap soruyorlar benden... Tekrar tekrar aynı görüntüler belleğimi kanatıyor... Ve hep o yüz... Yüzdeki o ışık ömrümü ortadan ikiye bölüyor. Ne geriye dönebiliyorum, ne ileri gidebiliyorum... Öğrendiğim her yeni bilgi eski inançlarımı koyulaştırmaktan başka bir şeye yaramıyor...
Atilla İlhan günlerden bir gün, Kadıköy Rıhtımı’nda otururken yabancı plakalı bir nakliye aracının oraya geldiğini görür. Araç da dikkat çeken şey ise üzerinde; “Pakistan İnternational Airlines” yazıyordur. Atilla İlhan oradaki nakliye aracını hayalindeki kadına benzetir. O beklenen kadını belki görmüştür ama bu araç gibi hızla yanından geçip gitmiş, farkında olmamıştır. Daha sonra nakliye aracının üstünde yazan yazının baş harflerini kendince birleştirir ve ortaya “Pia” diye bir kelime çıkar. Sadece Atilla İlhan’dan duyduğumuz ve okuduğumuz bu kelime bir gün sorulur. Kimdir Pia? Gerçek midir? Böyle bir kadın var mıydı?
Cevabı ise şöyle olur: aklımda kalanlar, imkânsız aşkların kadını. Yaşanmış aşklar kalmıyor, bitiriyorsunuz karşılıklı. Hatırlanan, askıda kalmış aşklar oluyor. Ama Pia aşkı; yaşanmışlık olmadığı için hiç bitmiyor.