Tumgik
#hepsi geçiyor
harry-potter2001 · 9 months
Text
Hiçbir şeyin geçeceğini düşünmeyenler için Oğuzhan Koç'un HEPSİ GEÇİYOR şarkısını öneririm bir kaç cümle:
Bilmiyorum çabuk geçer zaman
Zaman bile olur yalan
Bilemem belkide alışırım
Muhtemelende alışamam...
1 note · View note
mcanylm34 · 7 months
Text
Ne Eylül umrumda ne ekim ,
Hepsi gelip geçiyor ömürden
Hepsi giderken götürüyor ömrümden....!
Tumblr media
Yüreğinize hüzün değmesin…
Tumblr media
206 notes · View notes
mesut-sems · 23 days
Text
Tumblr media Tumblr media
Yaş ilerledikçe insan neyi farkediyor biliyor musunuz?
Yalnızsın !
Tek başınasın…
Yürümekte olduğun yol yalnızca senin yolun.
Yola dahil olanlar oluyor,
Yoldan çıkanlar oluyor,
Yolda sorun çıkaranlar oluyor,
Ama biliyor musun?
Hepsi geçiyor ve gidiyor.
O yolda kim kalıyor, biliyor musun?
O yolda SEN kalıyorsun…
Sevincinle,Kederinle,
Kahkahanla,Gözyaşlarınla,
Yalnızca SEN kalıyorsun, o yolda…
67 notes · View notes
Text
İçine kapandıkça öğreniyorsun, kendi kendinle konuşmayı. Sessizliğe bürününce susmuş olmuyorsun. O kadar çok şey geçiyor ki kafanın içinden, anlatmaya gücün yetmiyor çoğu zaman, hepsi bu.
68 notes · View notes
Text
Olmuyor
Ne yapsam olmuyor
Bu kaçıncı ayrılık akşamı
Duvarda asılı resminle
Bir benden bir sen geçiyor Aaaah
Hiç bekleme dönemem
Dönemem belkide
Hasretin gelince rüzgara sor
Beni neden sevmedin
Olmuyor ne yapsam olmuyor
Bu kaçıncı ayrılık akşamı
Duvarda asılı resminle bir benden
Bi' sen geçiyor
Kaç mevsim
Kaç mektup yaktım da bilmedin Hasretinden ölmedim
Geçecek bütün bunlar geçecek
İnanma yalan hepsi sevgilim Aaaah
Ne olur birşey sorma
28 notes · View notes
gelmemeyegidenkizz1 · 1 month
Text
Bir sokağın başında, sokak lambasının altında, ıssız bir kaldırımda yada adını ne koyarsanız işte... Çökmüşüm ağlıyorum. Yanımdan geçen insanlar halime bakıp acıyor. Bir tanesi bile demiyor ki kızım neyin var? Hepsi öylece bakıp bakıp geçiyor. Sonra kendi aralarında fısıldaşıyorlar. Sanki duymuyormuşum gibi... İşte bu kadar kimsenin umurunda değiliz. Ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar demişler... Bırakın yalandan ağlamayı, yalandan gülmeyi bile çok görürler. Gülün geçin... Canınız mı yandı? Amaaan buda geçer deyin. Sizi üzdüler mi? Amaaann buda hallolur deyin. Lakin asla insanlara düştüğünüzü göstermeyin. İnsanoğlu nankördür bugün elinden tutarsın, yarın uçurumdan iterler.
14 notes · View notes
endergelisenataklar · 6 months
Text
biz her şeye, esirgeyen ve bağışlayan, çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan, hep esirgeyen ve hep bağışlayan rabbin adıyla başlayan adamlarız anna.
büyücülerin, haramilerin, borsacıların, reklamcıların, korsanların, işgalcilerin, bankacıların elinden kurtulmamız da bundan.
sanayi devriminde bile, karanlık, rutubetli, çok bağırışlı, çok nefessiz, çok sabahsız, çok aşksız, çok çiçeksiz, çok neşesiz, çok kitapsız bir fabrikada hayatta kaldık sırf bu yüzden.
piyasaların hınçla dolu iniş çıkışlarına kalbimiz dayanıyor bir şekilde. kalbimiz derken, ilk gençliğimiz, sakalımız, bir kasetin iki yüzüne de ardarda kaydedip dinlediğimiz şarkımız diyorum aslında.
işte böyle yaşıyoruz ve yaşamak da sana dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor.
insaf et anna!
gidelim buradan.
senin masumiyetini, bilgelik zamanlarından kalma sırları, dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim. hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim. ölelim diyecektim az kalsın. ölmeyelim. hiç ölmeyelim anna. sarılalım diyecektim az kalsın. içimden böyle şeyler de geçiyor işte. sarılalım, dudakların...
tamam sustum.
gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum. şiir kalsın istersen, sadece otursak. oturmasan da olur benimle, sadece ellerimi tut. ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak. yüzüme bak ama anna, yüzüme bak. gözlerime bak, gözlerimin içine bak.
gözlerim biraz karanlık. içinde cenkler, ayinler, kesik damarlar, kapıları yumruklayışlar, cipralexler, turgutlar, edipler, sezailer, siyahlar, beyazlar, uykusuzluklar, bitmeyen başağrıları, bildirilerin öfkesi, duvarlara uzun dalmışlıklar var.
gözlerim biraz yorgun. içinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler...
bekleyişler anna. köylü çocukların parasız yatılı sonuçları mesela. nişanlısı askerde kızlar, kızı ölüm orucundaki baba, babası tersanede oğul, oğlu şizofren anne.
hepsini sayamam gerçi, utançlarım da var. ama geçecek hepsi, geçecek. şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek. gözlerimin içine bakmaktan korkma anna.
sen adımını attığın andan itibaren hira dinginliğine dönüşecek ortalık.
tanrı bizimle de konuşur belki.
25 notes · View notes
yukozumeki · 5 months
Text
Birisine karşı öfke ya da kızgınlık kadar yoran bir şey yok insanı. Sanki üzerinde kilolarca yük taşıyormuşsun gibi. Kalbin ağırlaşıyor kaldıramıyorsun artık o yükü ve altında ezilmeye başlıyorsun. Bir süre sonra da hangi yükün altında ezildiğini bile göremiyorsun.
Ama en ağırı ne kızgınlık ne de başka bir şey, sadece ve sadece kırgınlık. Kızgınlık, öfke, nefret hepsi geçiyor zamanla ama kırgınlık kalıyor kalbinin bir köşesinde. Affettiğini sanıyorsun sen ama içindeki sen affetmiyor ve saklıyor hep o kırgınlığı. Bi köşede kalıyor ve en zamansız anda çıkıveriyor karşına, tam düzelttim her şey yoluna girdi dediğinde en derinlere gömdüğün o mezardan dirilip karşına dikiliyor. Sonra bir de bakıyorsun ki hiç ölmemiş o duygu. Sen sadece baskılamışsın ya da başka yöne bakmayı tercih etmişsin. O sadece anı kollamış. "Ben varım, gitmedim." demek için senin ona bir bakış atmanı beklemiş. En ufak geriye dönüşünde de sana kollarını sarmış ve seni yeniden o zamanlara çekmiş. Sen yine o kurtulduğunu sandığın bataklıkta çaresizce çırpınmaya başlamışsın ama seni yine gören, görse bile kurtarabilen olmamış...
21 notes · View notes
sakinbiradam · 7 months
Text
‪Sen barlar sokağındaki o makyajı dağılmış kadın. Yolumuzun denksizliğine aldırış etmeden geliyorken karşı kaldırımdan. Makyajını dağıtana ek olarak yağmur yağmakta. Acelen var gibi yürüyorsun sessiz ve derin karanlıkta. Bense meyhane masalarının son kalkanı, üzerine anason sinmiş, kafasında arabeskten bir parça. Ama paramparça. Kaldırımda eğlenceden çıkıp taksi bekleyip ilk fırsatta uyumak isteyen insanlar, alkolün etkisiyle libidosu dolar grafiği gibi sürekli yükselen sevgililer, duyuyorum mesela telefonda mervelerde olduğunu söyleyen genç bi kız, kalplerindeki aşklarını kapının dışarısında bırakıp o gece ilk kez gördüğü insanlarla birlikte olmak için can atan sözde aşk sarhoşları. Ve ben. Görenlerin ofisten mi çıkmış bu ne resmiyet dedirtecek kadarım. Üzerimde beyaz bi gömlek, kravatım hâlâ gevşek değil, seni gördüğümde ceketimin önünü ilikledim mesela. Elimde senden alıştığım marlboro touch blue sigaram, kulaklığım takılı ama şarkı çok manidar;‬
“ Cesaretimi topladım, gururumu ezdim geçtim. Bir zeybek gibi dimdik dikildim tam karşında, son bir defa. Bugün fal bakmayı ögrendim, elini tutabilmek için son bir defa.. “
‪-demeye kalmadan yanından geçiyor gidiyorum. Hepsi bu. Hayat gibi, geçiyor ve gidiyorum. Konuşulacak o kadar çok şey var iken sadece susuyorum ve s*ktir olup gidiyorum. ‬
36 notes · View notes
hisboslugu · 17 hours
Text
ömrüm, sana karşı boş bulunmakla geçiyor. seni her ziyaretimde, tabancamı emanete bırakıyorum. gözlerin uçaklarla bombalarken bağrımı, kendime affından gayrı sığınak bulamıyorum. beni affetmelisin! bunu yapacağına inanarak başlamalısın işe. biliyorum, yaptığım gaflar boyumu geçti. şimdi elimi her belime attığımda, bana doğrultulan tabancanın aslında benim tabancam olduğunu anlıyorum. elimi her beline attığımda, bir müzik kutusu infilak ediyor gibi başlayan bir şarkı.. yok hayır, seninle dans etmek için değil bütün bu arbede, tüm bu devranın efsunlu çarkı! seni dansa kaldırmam için bir çocuğu hıçkırık tutsa, kâfi! dünyanın bütün bahaneleri bir araya gelse, yaşadıklarımızı berkitemez. birimiz neden bahsettiğimizi unutmalı! neden bahsettiğimizin ne önemi var? hem neden bahsedebiliriz ki biz? bahsettiklerimizin ne kadar ötesine geçebiliriz? mesele şu; biz bir şeyden bahsederken, bir şeyden bahsettiğimizin her daim farkındayız! susup, sadece birbirimize baksak? ve bu sıra gözlerimiz dahi konuşmasa… sanki o vakit, gerçek bir suskunluk koyabiliriz aramıza. başımıza ne geldiyse, hep konuştuklarımızdan! tabi bir de anladıklarımız var. oysa ne varsa, konuşamadıklarımızda. ne varsa, işte o anlamadıklarımız var ya, hepsi onlar! oraya gitmenin bir yolunu bulmalıyız. konuşmadan ve anlamadan, insan neyin farkında olabilir ki? ey senin farkında olmamla başlayan maceram, bana borç ver biraz. ey sırrın bir işe yaramadığı açıklık. ey sen ve ey sen olmayan ve ey sen olmakla olmamak arasında salınan! bütün yazmadıklarım beni bulsun, böylece yazmayabilirim. sana dönünce lunaparkta bir çocuğun ölümünü seyreder gibiyim azizem. ben artık biraz uyumalıyım. biraz kiraz yemeliyim ve ey su içmek, beni boşver! ölmek gibi sevmek… asıl bu eksik aramızda.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
9 notes · View notes
se-a-ser · 5 days
Text
kulaklık alırken
kablolu mu kablosuz mu? (kablosuz)
kablosuz kulaklıklarda ses gecikmesi olabilir. müzik ve video'da sorun olmasa da oyunlarda latency değeri düşük olan tercih edilmeli
kablosuz kulaklıklar daha hızlı veri göndermek için sıkıştırma yaptıklarından dolayı ses kalitesi kötü olabilirdi ama bunlar geride kaldı. günümüzde bunu bahane kablolu kullanmak komik olur
kulak içi mi kulak üstü (kulak üstü)
duyu algımız kulağımızla birlikte bir bütün oluyor. mesela sesin arkadan geldiğini mucizevi bir şekilde bu sayede anlıyoruz
bas kalitesi teknolojik verilerin hepsi bir tarafa hoparlör ve kabin büyüklüğüyle orantılı olduğundan kulak içiyle bu mümkün değil
tiz sislerin direkt kulak içine gönderilmesi keyifsiz ve zararlı. zaten kulak bir yerden sonra kendini korumaya alıp berraklığı azaltıyor
orta sesler pek sevilmese de hoparlörlerin en zorlandığı sesler. bu da yine kulak içinde olursa zararlı, vertigoya kadar gider
ANC/Aktif Gürültü Önleme olsun mu? (olsun tabi)
bu müthiş bir teknoloji gürültünün oluşturduğu frekansın tersini üreterek sıfırlıyor
bazı ANC modelleri gürültü olarak algılanacak frekansı yok ediyor. bunlar da kısmen iş görür ama asıl mevzu bu değil
asıl mevzu gürültüyü algılayıp anında tersini oluşturanlar. anında oluşturamazsa biz zaten sesi duymuş oluyoruz. tahmin edeceğiniz gibi çok zor bir işlem ve bunlar daha pahalı tabi. bunlar Dinamik ANC vb. isimle geçiyor
marka
teknoloji ürünlerinin raf ömrü çok az olduğu için 3~5 ay arayla aynı ürün ufak model ismi değişikliklerile tekrar piyasaya veriliyor. yani sevdiğiniz bir ürünün geçen seneki modelini çok uyguna alabilirsiniz
Xiaomi, Huawei başta olmak üzere Çin markaları fiyat/performans çok iyiler
15 notes · View notes
unutulanlars · 1 year
Text
Yalnızsın. Yürümekte olduğun yol yalnızca senin. Yola dahil olanlar oluyor, yoldan çıkanlar oluyor, yolda sorun çıkaranlar oluyor ama hepsi geçiyor, gidiyor. O yolda sen kalıyorsun. Sevincinle, kederinle, kahkahalarınla, göz yaşlarınla: yalnızca sen.
55 notes · View notes
girifit · 8 months
Text
dur durak bilmiyor zaman. ben de ayak uyduramıyorum hiçbir şeye. günler geçiyor. saatler su misali akıyor. ben bir gömleğin iliklenmeyi unutulmuş düğmesiyim. tüm düzeni ben alaşağı ediyorum. düzen benim ayaklarım altında eziliyor. ben çekilen fotoğrafta silik çıkan kişiyim. güzeller arasındaki çirkin, iyiler arasındaki kötü. hepsi benim. bir yanan mum misali yanıyorum, eriyorum, azalıyorum ve bitiyorum. dağınık odamda bul beni. karmaşamdan tanı. adım attığım her sokak ağlayışlarımı taşıyor. ama artık tek bir damla akmıyor gözlerimden. dudaklarım titremiyor. bedenim sızlanmıyor sarılmak için. sen ağla. ben güleceğim. sen sızlan. ben kahkaha atacağım. acım ve yaralarım. ben onlarla bir oldum. şimdi sus ve git. dağınık ruha sahip birisini kurtaramazsın. zihninde sesleri olan birisini anlayamazsın. sen beni göremezsin. sen bana artık tek bir adım dâhi atamazsın. uçurumda olan birisiyim ben. uçmaya aşık ama yapamaz işte. umut her yerden bir bok bulur.
31 notes · View notes
ertan2618 · 15 days
Text
Tumblr media
BİZ NE ZAMAN MI KAYBETTİK ?
"Bandıra bandıra ye beni hiç doyamazsın tadıma" adlı rezil şarkıyı normal görünce başladık kaybetmeye...
"Karabiberim vur kadehlere, hadi içelim, içelim her gece" rezaletiyle neşelenince,
"Hani o muallayı sandala atıp..." diye o ahlaksız nakaratları mırıldanınca,
"tanrı unutmuş olsa da" diye haykıran, kafirlik nedeni şarkılar ile hüzünlenince ve gözümüzün içine baka baka bu şarkıları seslendirenleri normal görünce başladık tükenmeye.
Biraz eskiden başladık bilerek.
Daha eskiye gidip yeşilçam filmelerine uzansak, sadece 'recep, şaban ve ramazan' desek, galiba anlaşılır bilinçaltımızın ne halde olduğu.
Hâlâ büyük bir keyifle izliyor oluşumuzu,
Hâlâ gülüyor oluşumuzu nereye koyalım ?..
Bugüne gelsek peki, normalleşen, rahatsız etmeyen, nostaljileşen, vazgeçilmezleşen o kadar çok bulaşık var ki;
Diziler, şarkılar, programlar, sosyal medya hesapları, reelsler...
Hepsi kutsal saydıklarımızı umursamadan çiğneyip geçiyor bir şekilde.
Takip ederek, izleyerek, onlarla gülüp onlarla hüzünlenerek aslında biz çiğniyoruz kendi kutsallarımızı.
Bize ait ne kadar kavram varsa, ne kadar kıymet varsa içi boşaltılırken çekirdek çitlemiş, patlamış mısır yemiş, keyiflenmişiz üstüne...
Biraz dikkatle, biraz yakından, biraz hakikat penceresinden baksak, göreceğiz gönlümüze sızan, bağıra bağıra ya da mırıldanarak eşlik ettiğimiz şarkıların, şarkıcıların ve diğer şeylerin bize nasıl kastettiğini!..
Oturup kendi dizlerimizi dövelim önce !
Çünkü, hepsi bizim eserimiz !
Hepsini büyüten biziz !..
Bugün Gazze'ye yeterince üzülemeyen,
Doğu Türkistan'la yeterince dertlenemeyen,
Mekke'yi Medine'yi olması gerektiği gibi umursamayan,
Kendi dertsizliğiyle keyiflenen kalplerimizin, akıllarımızın, ruhlarımızın katili biziz.
Bizi vuran yine biziz !
Huzeyfe
ALINTIDIR..
13 notes · View notes
mirzablogg · 16 days
Text
Tumblr media
BİZ NE ZAMAN MI KAYBETTİK ?
"Bandıra bandıra ye beni hiç doyamazsın tadıma" adlı rezil şarkıyı normal görünce başladık kaybetmeye...
"Karabiberim vur kadehlere, hadi içelim, içelim her gece" rezaletiyle neşelenince,
"Hani o muallayı sandala atıp..." diye o ahlaksız nakaratları mırıldanınca,
"tanrı unutmuş olsa da" diye haykıran, kafirlik nedeni şarkılar ile hüzünlenince ve gözümüzün içine baka baka bu şarkıları seslendirenleri normal görünce başladık tükenmeye.
Biraz eskiden başladık bilerek.
Daha eskiye gidip yeşilçam filmelerine uzansak, sadece 'recep, şaban ve ramazan' desek, galiba anlaşılır bilinçaltımızın ne halde olduğu.
Hâlâ büyük bir keyifle izliyor oluşumuzu,
Hâlâ gülüyor oluşumuzu nereye koyalım ?..
Bugüne gelsek peki, normalleşen, rahatsız etmeyen, nostaljileşen, vazgeçilmezleşen o kadar çok bulaşık var ki;
Diziler, şarkılar, programlar, sosyal medya hesapları, reelsler...
Hepsi kutsal saydıklarımızı umursamadan çiğneyip geçiyor bir şekilde.
Takip ederek, izleyerek, onlarla gülüp onlarla hüzünlenerek aslında biz çiğniyoruz kendi kutsallarımızı.
Bize ait ne kadar kavram varsa, ne kadar kıymet varsa içi boşaltılırken çekirdek çitlemiş, patlamış mısır yemiş, keyiflenmişiz üstüne...
Biraz dikkatle, biraz yakından, biraz hakikat penceresinden baksak, göreceğiz gönlümüze sızan, bağıra bağıra ya da mırıldanarak eşlik ettiğimiz şarkıların, şarkıcıların ve diğer şeylerin bize nasıl kastettiğini!..
Oturup kendi dizlerimizi dövelim önce !
Çünkü, hepsi bizim eserimiz !
Hepsini büyüten biziz !..
Bugün Gazze'ye yeterince üzülemeyen,
Doğu Türkistan'la yeterince dertlenemeyen,
Mekke'yi Medine'yi olması gerektiği gibi umursamayan,
Kendi dertsizliğiyle keyiflenen kalplerimizin, akıllarımızın, ruhlarımızın katili biziz.
Bizi vuran yine biziz !
19 notes · View notes
bilinmezzlik · 3 months
Text
İnsanlar ne kadar garip yahu. Birine bir şey söylüyorum kendi penceresinden bakıyor, başka birine birşeyler söylüyorum o da öyle. Arada nadir bu çocuk bir şeyler söylüyor haklılık payı olabilir bakış açısıyla bakıyorlar, o an hayret ediyorum işte kaldı mı böyle insanlar diye. Mesele şu mesela bir olay oldu diyelim bende olan bir şeyi / sıkıntıyı söyledim , o sıkıntıyı örtmek için kendi siyasi düşüncesinden tutta etkilendiği akımlardan , düşüncelerden örnek veriyor. Ulan zaten ben sıkıntı yarıştırmıyorum ki ,e senin dediğinde sıkıntı olabilir yani konumuz bu mu şimdi oluyor. Başka birine birşey söylüyorum o anki ruh haliyle cevap veriyor. Aslında tek duymak istediğim şey evet böyle birşey de var ama ben şuan iyi bi modda değilim o yüzden bunu düşünemeyeceğim gibisinden cümleler yani. Birine bi derdimi anlatırım, kendi derdiyle yarıştırır alooo burdayım ben kendimi anlatıyorum şuan. Ya gerçekten o kadar çok örnek sayabilirim ki. Hangi partiyi tutuyorsan tut hepsi beşer sonuçta hepsi hata, kusur, yanlış içeriyor. Bi yanlış başka bi yanlışla mı örtüşecek illa. Tamam tuttuğum parti böyle yanlışlar içerisinde diyebilirsin mesela, babanızın oğlu sanki partiler. Oy zamanı gelir oyunu verirsin kim görüyor sanki seni , bak çözümü de basit. Yeterki yanlış giden bişey varsa savunma yani. Gerçekten düzgün bir iletişim kurulmuyor, ya da ben kuramıyorum. Nereye gidersem gideyim her yerde insanlar aynı. Sevilen biri mesela bi yanlış yapsın hemen savunma moduna geçiyor insanlar. Bu aileden biri de olsa yanlış yanlıştır sonuçta. O an yanlışını konuşmak istemeyebilirsin bu anlaşılır ama gelipte sırf senin sevgini kazanmış diye de savunma yani. Ya düzgünce konuyu kapat , yada yanlışı örtbas etme. Gerçekten o kadar sıkıldım ki insanlardan ve anlayışsızlıklardan. Biri mesela bana bi yanlışımı söylese kendime çeki düzen veririm. Bu uyarıcı bi mesajdır. Yine üslupla alakalı bir durum ama genelde insanlar ters anlayabiliyor bu durumu. Halbuki ben göz göre göre alenen yapılan yanlışı düzgün üslupla söylüyorum ki niyetim o kişinin doğruya ulaşması. Ama gel gör ki sende şöylesin, böyle yapıyorsun vs yanıtını alıyorum. Ben neyi düşünüyorum millet neyi düşünüyor. Gerçekten ne kadar az insanla muhatap olunursa o kadar iyi. Oh be dolmuşum.
12 notes · View notes