1- Birileri çok susamış 🐝💦 zaten pastör pipetinden su içmenin de ayrı bir keyfi olsa gerek 😅🫶
2- Misss gibi kokan leylaklara konan kelebeklerde benim gibi bahara aşık bence 😍🌸🌷💜🩷🪻🦋
3- Birileri tarafından sevilmek çok güzel bu bazı şeyleri doğru yaptığınızı gösteriyor, mezun bir öğrencim elinde şebboy çiçekleri ile ziyaretime gelmiş 🥰🫂 o kadar güzel kokuyor ki tüm lab çiçek bahçesi gibi koktu ama ben daha mutlu 🥹💞🥼
Oysaki ne acıydı insanı olgunlaştıran ne de yaşadıklarıydı. İnsanı olgunlaştıran içinde tuttuğu, tuttuğunu bile fark etmediği anlatamadıklarıydı. Konuşamadığı, söyleyemediği belli edemediği her şeydi. Bastırdığı yerinde yaşayamadığı her duyguydu. İçine içine akıttığı göz yaşlarıydı. Her şeye rağmen yüzüne bir maske takıp da "İyiyim ben" diyip gülümsemesiydi. İşte insanı olgunlaştıran buydu. Ama bilinmez ki fazla olgunluk da bitirir. Yıkar geçer kafayı yedirtir. Bu yüzden bazen de çocuklaşmak gerekir, ağlamayı güçsüzlük görmemek gerekir. Bazen "Ben iyiyim" değilde. "Bende insanım canım acıyor, kötüyüm". Demek gerekir. Bazen birileri tarafından dinlenmek gerekir. İşte o zaman olgunluk adı altındaki acılarımızi bir kenara bırakıp yalnızca kendimiz olmamız gerekir...
Cemal Süreya; hayat kısa, kuşlar uçuyor diye uyarıyor. Hayatın kısa olduğundan kuşların uçtuğundan haberdar olmayan insanlar ise kısa ömürlerinde sürekli zulmü artıracak yöntemlerin oyuncağı olmaktan kurtulamıyor.
ŞAİR Sezai Karakoç’un meşhur "Mona Roza" şiirinde, Türk edebiyatının en mahrem akrostişi gizlidir. (Belki bilmeyenler hala vardır.)
Şiirin her kıtasının başındaki harfleri yan yana getirdiğinizde "Muazzez Akkayam" çıkar.
Karakoç, 1950’de Mülkiye’de öğrenciyken yazmıştır bu şiiri. Ancak aşkına karşılık bulamayan Karakoç 2002 yılına kadar hiç yayınlamamıştır, ve hiç evlenmemiştir.
Bu efsane şiir, bir aşk acısının yürek burkan sesidir.
Şöyle başlar:
"Mona Roza siyah güller ak güller / Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak / Kanadı kırık kuş merhamet ister / Ah senin yüzünden kana batacak / Mona roza siyah güller ak güller."
Muazzez Hanım’ın Mülkiye’de okurken "pingpong şampiyonu" olduğunu öğrenince...
Hemen aklıma okul arkadaşı Sezai Karakoç’un "Ping-Pong Masası" adlı başka bir şiiri geldi.
Şiiri bulup okudum...
Şu dizelere dikkat kesildim:
"Ha Sezai ha ping-pong masası / Ha ping-pong masası ha boş tüfek / Bir el işareti eyvallah ve tak tak / Gözlerin ne kadar güzel ne kadar iyi / Ne kadar güzel ne kadar sıcak / Tak tak tak tak tak."
Gözümün önüne şöyle bir görüntü geldi:
Onurlu Ergani çocuğu Sezai, uzak bir köşeden Muazzez’in pingpong oynamasını izlemektedir. Muazzez topa şımarık bir edayla vurdukça "Ha Sezai ha ping-pong masası" diye içlenmektedir.
Ne dokunaklı değil mi?
Hadi girin internete ve bu çok eski devirlere aitmiş gibi gözüken dokunaklı aşka nüfuz etmek için "Mona Roza" şiirini bulup okuyun.
Bir büyük aşkın hatırına...
Bir parça kederlenip aşka olan imanınızı tazeleyin...
Bazen hayat çok kısa olabilir. Yıllarca yanında bildiğin insanlar hiç beklemediğin bir anda gidebilir. Bir de yeni tanıştığın fakat varlığına çok çabuk alıştığın insanlar olabilir. Ve onlarda aniden gidebilir. Ölüm... Sevdiklerimizi birbirinden ayırmaya gücü yetebilecek tek şey. O yüzden sevin, sevdiğinizi belli edin. Ölümün ne zaman geleceği belli olmaz. O zaman geldiğinde pişman olabilirsiniz. Çünkü artık batan bir güneşi durduramazsınız...
Bu hayatta kime değer verirsek verelim hiç bir zaman karşılığını geri alamayacağız. Bu değişmiyor. Kim olduğu farketmez; arkadaş hatta abla, abi ya da kardeşiniz . İnsanoğlu bu . Siz değer verirsiniz o ise değer vermemeye, değersizlere o kadar alışmıştır ki bunun değerini bile bilemez . Düşünün şu hayatta gerçekten, bak gerçekten benim verdiğim değeri ciddi anlamda bana geri veriyor dediğiniz bir oldu mu ya da var mı ? Bir dakikanızı ayırın ve düşünün çünkü o bir dakika büyük kararlar almanızı sağlıyor. Belki istisnalar vardır hayatta ama herkesin hayatında değil. Sadece 1 dakika hayatınızı değiştirmeniz için yeterli olucak . Sadece düşünün.