Tumgik
#hınç
turkudostu61 · 2 years
Text
Tumblr media
0 notes
sessizharfler · 4 months
Text
Tumblr media
Bazen gizli saklı yazılmış bir günlük gibi hissedersin kendini. Için hınca hınç doludur ama kimsenin haberi yoktur. Işte öyleyim bu aralar
170 notes · View notes
iyiolamiyorum · 1 year
Text
içimdeki hınç ve nefreti asla kelimelere dökemiyorum ama sana olan sevgim de bastırılmıyor. nasıl olacak bilmiyorum ama bu duygular beni boğuyor.
794 notes · View notes
hacegah · 4 months
Text
Tumblr media
Bazen gizli saklı yazılmış bir günlük gibi hissedersin kendini.
İçin hınca hınç doludur, ama kimsenin haberi yoktur.
İşte öyleyim bu aralar...!
Ezgin KILIÇ
22 notes · View notes
yakazakalb · 6 days
Text
Tumblr media Tumblr media
Söyleyemediğim sözler biriktiriyorum. Hınca hınç dolu içimin bütün odaları. Aynaya bakınca, kimselerin görmediği paramparça bir beni s/aklıyorum içimde. kaç kere daha gökyüzüne bakmam, daha ne kadar yol yürümem gerek. Kaç gülücük onarır kırılmışlığımı?
İçimin bütün odaları hüzün dolu. Ve ben bu hüznü ne yapsam da söküp atamıyorum....
.
18 notes · View notes
unutulmakk · 3 months
Text
Ruhum öyle yaşamdan kopuk, öyle hınca hınç öfke dolu ki bu hayat denen aldatmacaya ; doğduğu andan beri kalbimin ritimleri , normal bir insanın kalp ritimlerinin aksine altmışı geçmiyordu. Nabzım yavaştı, kalbim hevesle atmıyordu. Göğsüme vuruşu gönülsüzdü. Yüz çevirmişti yaşama . Ben öylesine karanlık ve korkutucu bir büyüydüm ki kendi kalbim bile küsmüştü bana. Kendi kalbim bile…Acımıyordu bana. Atmıyordu adamakıllı, belki o bile ben öleyim istiyordu.
10 notes · View notes
denizeyuruyen · 14 days
Text
Tumblr media
Sonunda hınca hınç dolu bu şehirde azıcık nefes alabileceğim dingin bi köşe bulabildim. Kahvemi aldım çıkıp parkta banka kuruldum, cafe'nin gürültüsünden daha iyi.
İstanbul boşaldı, herkes gitti diyenler başka bir uzayda yaşıyor olmalı.
7 notes · View notes
sillagen · 2 months
Text
Eyüp Sultan'da gözüm şişene kadar ağlamış dua etmiştim. Sonra ayrılırken mektubumu emin ellere teslim etmisim rahatlığı ile ayrılmıştım. Bazen yine Eyüp Sultan'a gidip ağlayasım geliyor. Belki yine İstanbul'u görmek gibi rızkım olur. Cuma günüydü ve hınca hınç insan doluydu her yer ama benim de içim doluydu vallahi şakır şukur umursamadan ağladım hemen halimi de arz ettim Allah'a ve hayatımda ilk cuma namazimi kılmak oraya nasip oldu
18 notes · View notes
oluruvar · 4 months
Text
Abuk subuk, hayatı bize zindan eden şeylerin normalleşmesinden çok sıkıldım. İnsanların bağırmalarından, insanların sinirlerini yanlış yerlerden yanlış yöntemlerle çıkartmaya çalışmasından, bir insanın bir insanı önemsiyor gibi davranmasından ama aslında zerrrrre kadar umursamamasından, hislerin önemsizleşmesinden, insanların gözünün dönmüşlüğünden, hayatı ne için yaşadıklarını ya da çocukken en azından kalplerinin nasıl olduğunu unutmalarından çok ama çok sıkıldım. Çok da yoruldum. Ben polyanna değilim. Kimse harika değil, olamaz da, olmamalı da ama çok çok önemli sorunlar var. Paranın ya da onun bunun ötesinde bambaşka sorunlar var. Bu sorunların cehaletle falan bile ilgisi yok. Bu sorunların insan olmanın temelinde bi şeyleri kaybetmemizle ilgisi var. Çok canım sıkılıyor. Çok ağır geliyor. Çok yoruluyorum. Böyle yaşamak istemiyorum. Böyle birine dönüşmek istemiyorum. Çok korkuyorum. Çok kırgınım. Gecenin bilmem kaçında kalbimin resmen beni yumruklamasıyla uyanmak çok canımı sıkıyor. Gün içinde bu düşüncelerden kaçamıyorum. Ailem her şeyi gözüme sokuyor. Bir şeylerin sesini açıyorum duymamak için, gözlerimi başka yere dikiyorum ama başaramıyorum. İnsanlığını yitirmiş, ne için yaşadığını, kendi karakterini ve hislerini unutmuş, gözünü sadece hınç bürümüş insanlarla yaşamak bana çok ağır geliyor. Eskiden durumun bu kadar fecaat olmadığını hatırlamak daha da acı veriyor. Ailemden birinin bana "nasılsın" diye sorduğunda aslında sadece onunla ilgili bi sorun yaşayıp yaşamadığımı sorması, eğer onunla ilgiliyse de haklı çıkmak için daha sorusunu sormadan kendi sebeplerini sıralanmış olması ama aslında yaşamın haklı çıkma yarışı olmaması, bazen insanın sadece... Neyse ya. Bilmiyorum işte bazen çok ağır geliyor, bi de korkuyorum ölmekten
9 notes · View notes
yasamsallik · 1 year
Text
En güzel gün ?
Bugün
En kolay şey ?
Hata yapmak
En büyük engel ?
Korku, endişe
En büyük hata ?
Yılgınlık
Bütün kötülüklerin kaynağı ?
Bencillik
En güzel eğlence ?
Çalışma
En kötü yenilgi ?
Pes etme
En iyi öğretmen ?
Çocuklar
En önde gelen ihtiyaç ?
İletişim
İnsanı en mutlu eden şey ?
Başkalarına faydalı olmak
En büyük muamma ?
Ölüm
En berbat kusur ?
Keyifsizlik, moralsizlik
En tehlikeli kişi?
İki yüzlü, yalancı kişi
En kötü duygu ?
Öfke, hınç
En güzel armağan ?
Bağışlama
En elzem gereksinim ?
Aile ocağı
En kısa yol ?
Emin adım
En hoş duygu ?
İç huzuru
En iyi sığınak, korunma ?
Tebessüm
En iyi çare ?
İyimserlik
Dünyanın en büyük gücü ?
Umut
En gerekli kişiler ?
Anneler ve Babalar
En yüce duygu ?
Sevgi
37 notes · View notes
wehuzunngeldi · 1 year
Text
Ne kadar çok uyuduğunu,ne kadar çok uyumak istediğini farketti.Eskiden uyumaktan nefret ederdi.Uyku,hayatının en değerli anlarını çalardı ondan.Uykuya nasıl hınç duyardı.Şimdiyse hayata diş biliyordu.Hayat iyi değildi,nahoş,acı bir tat bırakıyordu ağzında.Onu korkutan da buydu.Yaşamı özlemeyen bir yaşam,bitmeye yüz tutmuş demekti.
26 notes · View notes
Text
05.04.2024 DARK TRANQUILLITY KONSERİ (BEŞİKTAŞ IF)
Tumblr media
“Dark Tranquillity”, 2024 yılının aylar öncesinden “Sold Out” olan etkinlikler serisi kapsamında önce 4 Nisan Ankara, sonra 5 Nisan günü İstanbul Beşiktaş IF’te konserlerini verdi. İstanbullular olarak konsere bir, bir buçuk saat kala (Aylar öncesinden açıklanan saat 21.00 idi.) IF’in sokağında yerimizi aldık. Garip bir durum vardı, “Sold Out” olan bir konsere göre dışarıda fazla bir yoğunluk yoktu. Bu durumu kapının erken açılmasına bağladık fakat aksine, etkinlik alanını gören camlı bölümün önüne oturduğumuzda alanın içinin de fazla kalabalık olmadığını gördük. Bu insanlar neredeydi? Cevabı; grup sahneye çıktıktan sonra aldık. “DT”nin ilk üç şarkısı boyunca insanlar mekana giriş yapmaya devam etti, içerisi hınca hınç doldu.
Tumblr media
Mekanın nispeten geç dolmasının sebepleri; organizasyonun etkinlik saati, kapı açılış saati gibi bilgileri sosyal medya üzerinden geçmemesi, etkinlik gününün uzun bayram tatili öncesi son mesaiye denk gelmesi, Kadir gecesi günü konserin olması vs. olabilir. Sonuç olarak biz mekana girerken kapıda çok uzun bir kuyruk vardı ve dediğim gibi ilk üç şarkıdan sonra içeride nefes alacak yer kalmamıştı. Halimizden memnunduk, hatta epey memnunduk. Konser tek kelimeyle inanılmazdı. Bu yazıda konserden bahsederken ve “DT”nin inanılmaz performansını överken aynı zamanda muhteşem solistleri Mikael Stanne için ayrı bir parantez açacağım. Mikael; tavırları, güler yüzü, sosyalliği ve sosyal zekası, naifliği ve asla düşmeyen enerjisi ile bu parantezi hatta yazıyı, kocaman sayfaları, belki kitapları hak ediyor!
Tumblr media
Konserin benim nazarımda inişleri ve çıkışları vardı. Hoş bir giriş introsundan sonra (“Iron Man-Black Sabbath”) “Encircled” “Treason Wall” “Hours Passed in Exile” şarkıları başta dediğim gibi ısınma turları olarak geçti. “DT” İstanbul’da verdikleri bir önceki konserlerinden bu yana yeni bir albüm çıkarmadı. (Son olarak “The Last Imagination” isimli güzel bir Single yayınladılar. Önceki ziyaretlerinde 2020 çıkışlı “Moment” albümü ağırlıklı bir “Setlist” izlemişlerdi.
Tumblr media
Benim şahsen çok başarılı bulduğum bu albümden “Phantom Days” şarkısıyla konsere devam ettiler. Seyirci ciddi manada kıpırdanmaya başladı. “Terminus (Where Death Is Most Alive) ve az önce bahsettiğim yeni singleları “The Last Imagination” sonrası çalınan “Atoma” ile seyirci resmen ateşlendi. Artık geriye dönüş yoktu. Nispeten genç Bassçılarının performansı çok iyiydi. Tecrübeli klavyecileri atmosferi canlandırıyordu. (Davul ve klavyenin sesini hafif düşük bulsam da ses genel olarak iyiydi.) Gitaristleri ve Sololarına diyecek hiçbir şeyim yok, kaybolup gittim ama artık İsveçli sevilen dostlarımız “DT”nin enstrüman ekibini çok güzel bir noktaya koyup, Frontman’leri Mikael Stanne’den bahsetme zamanımız geldi çattı!
Biraz alakasız olacak ama sizlere yıllar yıllar önce İş Sanat’ta gittiğim bir “Fado” (Portekiz halk müziği.) konserinden bahsetmek istiyorum. Mariza isimli “Fado” sanatçısı konserin ortasında, uzun enstrümantel bir şarkıda sahneden seyircinin arasına inip herkesin elini tek tek sıkmıştı. (Herkesin!) Oturmalı bir seyirci düzeninde, bütün seyircilerin koltuklarının yanına gidip, gülümseyip onların ellerini sıkmak takdir edersiniz ki epey vakit almıştı. Kimse şikayetçi değildi, inanılmaz duygusal anlardı. Zaten enstrümantel bölüme geçmeden önce bu şarkıyı ve Portekiz ülkesi hakkında ki, Portekizli insanlar, Dünya insanları hakkında ki duygusallığını uzun uzun anlatmıştı. Herkes sakince, tek tek elinin sıkılmasını beklemişti. “Mariza”nın elini sıkarken onun yüzünde gördüğüm duygusallığı, insanlığı, güler yüzü ve naifliği daha önceden birçok defa karşılaştığım ve önceki yazılarımda bahsettiğim “Katatonia” grubundan Jonas Renkse dışında Mikael Stanne’de gördüm. (İsveç alçakgönüllülüğü bu olsa gerek :) Bu adam bir önceki konserleri sonrası “Dorock HMC”ye gidip sabaha kadar bütün insanlarla fotoğraf çektirmiş, muhabbet etmiş, bira içmiş, suratından bir saniye olsun gülümsemesini esirgememişti. Bu konser boyunca ve sonrasında da aynısı oldu. Dünya bir yana Mikael Stanne’in iyi niyet enerjisi bir yana! Sen Çok yaşa!
Tumblr media
“Nothing To One” “The Dark Unbroken” “What Only You Know” ve yine 2020 albümlerinden “Identical To None” ile “DT” ara vermeden tam gaz devam ediyor. Mikael’in bir dakika duracak hali yok, sadece bazen seyircinin aşırı reaksiyonu karşısında nutku tutulup sahneden iniyor, önde ki seyircilerle hoşbeş ediyor, seyirciye inanamaz bakışlar atıp yüzlerine gülümsüyor. Konser boyunca buna benzer birçok görülmeye değer an yaşandı. Bazı şarkılarda arka planda şarkı sözlerinin aşırı iyi görseller eşliğinde verilmesi seyirciyle etkileşimi arttırdı. (Bence daha fazla grubun daha fazla konserde kullanması lazım gerçekten hoş bir detay oluyor.) Başlarda ki görsellerde neredeyse hipnotize oluyordum, zor toparladım.
Tumblr media
“Sold Out” olan bir Metal müzik konserinde bir sürü arkadaşınızı, dostunuzu görüyorsunuz. Bu konserde onlardan biriydi, gerçekten keyifli muhabbetler yapıldı, eskiler yad edildi, abilerimiz, ablalarımız anıldı. (RIP BARON-Çağlan Tekil.) Birçok farklı duygu yaşandı... Konsere dönersek eğer, “Forward Momentum”la birlikte işler artık duygusal bir şekilde sertleşiyor. “Cathode Ray Sunshine” “State Of Trust” “Final Resistance” (Pek severim.) ve “Therein” sonrası grup yoğun alkış kıyamet eşliğinde sahneden kısa süreliğine iniyor. Herkes hep bir ağızdan grubu sahneye geri çağırmak için avazı çıktığı kadar bağırıyor ve nihayet zurnanın ZART! dediği yere geliyoruz…
Tumblr media
Melodiyi duyar duymaz beyninizde atom bombası gibi patlayan, sizi bir anda ayağa kaldıran, “Hassiktir” dedirten şarkılar vardır. Konu “DT” olunca yine birçok şarkı insanın aklına gelir tabi ama bir tanesi vardır ki zannetmiyorum herhangi bir Metal müzik dinleyicisi buna kayıtsız kalabilsin. “Lethe” ile “DT” sahneye dönüyor, ortalık… Pek anlatabileceğim gibi değil... Çakmak çakıp eşlik eden mi dersin? Alkış tutan mı? Kendinden geçen mi? Bağırıp çağıran mı? Bütün bu hezeyanlar geçtikten sonra tabiki yekvücut olup “Lethe” diye hep bir ağızdan grubun efsane şarkısına eşlik ediliyor.
Ne önceki konserde ne de uzun zamandır “DT” bu şarkıyı canlı çalmamıştı ve bu gecenin çalınan tek “Lethe” şarkısı bu olmayacaktı! Kendimizi özel hissediyoruz, “DT” Türkiye’yi, bizde onları gerçekten çok seviyoruz. “Lost To Apathy” tamamda artık “Misery’s Crown”da (Sanırım en sevdiğim “DT” şarkısı olabilir.) iyice dağılıyorum, artık ne olacaksa olsun! İyice kabarmış saçlarım ve koca bedenimle “Headbang” yaparken sanıyorum arkada en az on kişinin manzarasını sahil şeridine dikilen gökdelen gibi kapatmışımdır. Bunun için özür dilerim, yaradılış işte. Mağdur arkadaşlara saygılar, sevgiler.
Tumblr media
Konser bitiyor, bende bitmişim. Saçımı sakalımı toplamam on dakika falan sürmüştür. Dışarıya çıkabildiğimiz zaman biraz daha mekanın restoranında oturuyoruz. Muhabbetler, kritikler, şu konser var, bu albümü dinle vs. Bakıyoruz adamlar içeriden yavaş yavaş çıkıyor. Önceki konserden bol bol fotomuz olsa da fazlası göz çıkarmaz, koştur koştur Mikael’i yakalıyoruz. Tabiki bizi kırmıyor, ayaküstü hoş beş bile ediyoruz. (Arka fonda gülen bir dayı ve Tekel dükkanı manzaralı şahane bir Mikael’li fotoyu koleksiyona ekliyorum.) Ben bu naifliğe tekrardan hayran kaldım. Adam uçakta olsa “abi foto çektireydik” desen, herif uçaktan rahmetli Zeki Müren gibi atlar, seninle fotoyu çekilir sonra uçağa geri biner. O derece… Helal olsun sana Mikael, iyi ki bu Dünya’da senin gibi insanlar var!
Konser bitti, adamlar yorgundur şimdi otele geçerler, haydi bizde dağılalım saçmalığı içerisinde evlere gidiyoruz. Adamlar ne dağılması Dorock HMC’yi dağıtmaya gidiyor! Yetmiyor, Mikael sahnede “Razor INC.” ile birlikte iki tane “DT” şarkısı söylüyor, bunlardan biri “Lethe” oluyor. Ben böyle şey ne duydum, ne gördüm. Sabah olunca evde pişmanlıktan kendimi yedim yedim, duvara attım! Bir önce ki konserleri sonrası da yazının başında dediğim gibi Dorock HMC’de sabaha kadar oturmuşlardı. (Ah benim aptal kafam bok vardı evde.) “Razor INC.” den Başer’in Mikael’le olan sarılma görüntüleri bana teselli oluyor. Bu dostluk, bu anlayış, bu sevgi… Önceki gelişlerinde de şimdi de gözlerimi dolduruyor. Bize harika bir gece yaşatan, emeği geçen herkese çok teşekkürler! Çok yaşa “Dark Tranquillity” çok yaşa “Razor INC.” çok yaşa “Dorock HMC” Nice nice konserlerde Görüşmek üzere!
DOROCK OR DIE!
Tumblr media
3 notes · View notes
huzunluyol · 6 months
Text
Azar azar ölüyoruz,
Hınca hınç yaşıyoruz..h.h
Tumblr media
17 notes · View notes
plaklarim · 1 year
Text
sakın bana ben de sevdim deme. seninki sevgi değil, hınç. hınçla sevilmez. yok haksız tahrik, yok iyi hâl. indire indire bir madalya takmadıkları kalmış sana. her zamanki gibi gereği düşünülmüş de, gereği yapılmamış o mahkemede.
22 notes · View notes
bedrierdem · 8 months
Text
EY ÖZGÜRLÜK…
Fransız şair Paul Eluard bir kadına aşık olur. Kararlıdır, onun için bir şiir yazacaktır.
Paris kafelerinde otururken,
cebinden çıkardığı kağıtlara hep o şiiri yazar. Uzun bir şiir olacaktır bu.
Dörtlüklerden oluşacak
ve şiirin son dizesinde,
o çok sevdiği kadının adı olacaktır.
Bu sırada Naziler Paris’i işgal eder.
İkinci Dünya Savaşı yaşanmaktadır.
Şiiri yazmaya devam eder,
ama bakar ki her yerde baskı,
zulüm,
işkence,
tutuklamalar,
sokaklarda şiddet gören,
öldürülen insanlar!! ..
Çok sevdiği ülkesi ve kenti işgal altındadır.
Şiir biter ama,
son dizeye sevdiği kadının ismini yazmaya gitmez bir türlü eli.
Çok ister ama yazamaz! ..
Onun yerine, o sırada,
aşk’tan daha da tutkuyla istediği şeyi yazar: 'Özgürlük'..
Çok uzun yıllar sonra Zülfü Livaneli bu şiirden çok güzel bir şarkı yapar. “Ey Özgürlük“
Konserlerinde, en çok istenen şarkılardan biridir :
'özgürlük'
Çeviri :Melih Cevdet Anday & Orhan Veli Kanık
EY ÖZGÜRLÜK !
Okulda defterime
Sırama ağaçlara
Yazarım adını
Okunmuş yapraklara
Bembeyaz sayfalara
Yazarım adını
Yaldızlı imgelere
Toplara tüfeklere
Kralların tacına
En güzel gecelere
Günün ak ekmeğine
Yazarım adını
Tarlalara ve ufka
Kuşların kanadına
Gölgede değirmene yazarım
Uyanmış patikaya
Serilip giden yola
Hınca hınç meydanlara adını
Ey özgürlük!
Kapımın eşiğine
Kabıma kacağıma
İçimdeki aleve
Camları oyununa
Uyanık dudaklara
Yazarım adını
Yıkılmış evlerime
Sönmüş fenerlerime
Derdimin duvarına
Arzu duymaz yokluğa
Çırçıplak yalnızlığa
Yazarım adını
Geri gelen sağlığa
Geçen her tehlikeye
Yazarım ben adını,
yazarım
Bir sözün çoşkusuyla
Dönüyorum hayata
Senin için doğmuşum haykırmaya
Ey özgürlük!
PAUL ELUARD
Tumblr media
7 notes · View notes
sirtiminagrilari · 7 days
Text
elinde gerçeklerle, kalbinde inaçla, hınca hınç ilerliyorsun. ilerlemeye çalışıyorsun. bu merdiven çok dikmiş, beni nefes nefese bıraktı diyemiyorsun. zeminden başlamış, göğe tırmanan o merdivenin sonunda, elinde bir demek bembeyaz güllerle bekliyor musun beni, bilemiyorum. çektiğim cefaya değer mi bilmem, çekmesi değerdi diyorum. seni senden değil ondan istiyorum. bir gün yanıbaşımda olursan, doğru kaleye gol atmışım gibi hissedeceğim. bir gün yanımda değil, bir başkasının yanında ve karşımda olursan, doğru takımda olduğumu bileceğim. ben hiçbir şekilde kaybetmeyeceğimi biliyorum. çiçekli bahçeler istiyorum ama dikenleri de heba etmeyeceğim. ilerlerken yaşayacağım. allah'ım sana hiç küsmeyeceğim.
2 notes · View notes