Tumgik
#gizemli
aranyhidsblog · 8 months
Text
Ne gizemli hayatlar var, hiç tahmin etmediğimiz kişiler kim bilir neler yaşadı.
14 notes · View notes
chikabianca · 7 months
Text
Evlendiği kadın diye düşündü. Helen gittikten sonra hayatına devam etmek daha kolaydı değil mi?
8nci bölümden alıntı.
Tumblr media
4 notes · View notes
izmirinegesiyim1 · 2 years
Text
Gece yatarken onu düşünmek💜>>>>>>
29 notes · View notes
Text
Yanlış bilinen doğrular...
Sana yıldızları anlatsam bana ayı sorarsın, sana gezegenleri anlatsam bana güneşi sorarsın. Çünkü sen hep sana göre en güzelini, en güçlüsünü ve en belirgin olanını istersin. Bi' kerede ardına bakıp; sana göre en çirkinini, en zayıfını ve en gizemli olanını bulmaya çalışsan? Belki de senin yanlış diye nitelendirdiğin anahtar seni doğru kapıya götürür...
2 notes · View notes
yasiyoruz-sonucta · 1 year
Text
Bir insan düşünün, hakkında hiçbir şey bilmediği birini seven bir insan...
Sahi; bir insan, hakkında hiçbir şey bilmediği birine karşı duygular besleyebilir miydi?
2 notes · View notes
werhat · 1 year
Text
Tumblr media
6 notes · View notes
freeesoull · 1 year
Text
Manita yaptım 😎
6 notes · View notes
shahinelected · 20 days
Text
Bu dünya hayatı bir simülasyon! Biz hepimiz uykudayız, gerçek dünya ise tamamen başka! Bu dünya bir Matrix olayı! Ama elbet bir gün uyanıcaz! Önemli olan, kimin nasıl biri olarak uyanacağı!
#shahinelected #simülasyon #dünya #hayat #uyumak #uyanış #matrix #gizemli #gerçekler
1 note · View note
bilgeposts-blog · 7 months
Text
Tumblr media
0 notes
romeonunjulietiyim · 8 months
Text
Anlaşılmamayı hiç istemedim. Hayatımda ya da benliğimde 'gizem' olmasa da olurdu. Açık bir kitap olabilirdim. Herkesin okuyabildiği ve yalnızca beğenenlerin o kitaba sahip olabileceği. Bilinmez bir labirent olmayı hiç istemedim.
0 notes
medya-press · 8 months
Text
0 notes
boztasemin · 8 months
Text
Tumblr media
0 notes
chikabianca · 9 months
Text
Veranda da bir hayal...
Bölüm 6 yüklendi.
3 notes · View notes
enjoy-your-life61 · 1 year
Text
DENİZDEKİ GİZEM
Önder Yener: Uyuşturucu bağımlısıydım. Artık hayatım bitme noktasına gelmişti. Annem, babam tedavim için hep bir çıkar yolu arıyordu, akrabalarımdan tutun, komşularımıza kadar herkes benim için uğraşıyordu. 1 senelik tedavi süreci yoğun geçti fakat sonrasın da her şey geçti, zorlu tedavi süreçleri, psikolojik sıkıntılar hepsini geride bırakıp yeni bir yaşama adımımı attım. Yeni yaşam dediysem de yepyeni bir sayfa değil artık ailemden uzaklaşacaktım ve gemici olan amcamla beraber açık denizlere açılacaktım, ülke ülke gezecektim artık mesleğimi uzak yerlerde sürdürecektim. Gemicilik aslına bakılırsa kolay gibi görünüyor fakat Somalili, Kenyalı, Nijeryalı deniz teröristleri, geceleri denizde gördüklerim, denizin dibine yaptığımız dalışlar, gördüklerimiz gemiciliğin hangi seviyesi artık bilmiyorum.
         Bu olayların içine ilk girişim rahmetli Sefer dedem sayesinde olmuştu. Uyuşturucudan kurtulduğum ilk aylar İstanbul’dan uzaklaşmam gerektiğini söylüyordu ve uzaklaşmak için en iyi yerin amcamın yanı olduğunu babama, anneme, babaanneme sürekli söyleyip duruyordu. Bu fikir babamın da aklına yatmış olacak ki bir gün dinlenme uykusuna yattığım vakit babam yanıma geldi. Uyumadığımı görünce:
 “Önder, amcanın yanına gideceksin ve artık onunla beraber denize açılacaksın. Hem aklımız sende kalmaz hem de senin için fazlasıyla hava değişikliği olur.” Dedi.
         Aslına bakılırsa bu fikir kafama hiç yatmamıştı fakat tedavi sürecinde benimle birlikte ağlayan, benimle birlikte acı çeken babamın dediği yapmazsam vicdanım rahat etmezdi.
“Tamam baba amcam için bir sıkıntı yoksa benim içinde bir sıkıntı olmaz, daha iyi olur.” Dedim. 
         O gece amcam gemi ile seyahate çıkacakmış ve babamlar bunu biliyordu. Bunu bana bugün söylemelerinin nedeni akşam amcam ile geç olmadan beni onunla göndermekmiş.  O gün saat 18:00 civarı amcam bize geldi. Dedem, babam ve amcam bu konuyu konuştular. Beni gemiye göndermek istediklerini, hava değişiminin benim için daha iyi olacağını vs. söylediler. Bu teklif amcamın da işine gelmişti. Gemide bir amele çalıştıracaktı. Amcam kabul etti. Daha sonra amcamla biraz konuştum bana gemiciliğin zor yönlerini, kolay taraflarını, risklerini anlattı. Birkaç takım kısa giysi almamı, üzerime biraz da para almamı söyledi. Her şeyi dediği gibi ayarladım.
         O gece saat 20:00 civarı çaylar içildi, yemekler yenildi. 21:00 civarı amcam benim omuzuma elini atarak:
“Haydi ahali bize müsaade. 1 ay sonra geri getiririm emanetinizi.” Dedi ailece güldük.
         Annemin gözleri dolmuştu. Herkesle vedalaştım, sarıldım. İçimde kötü hisler vardı, fakat gülüyordum. O gece amcamla beraber evimden çıktım. Son kez evime baktım ve artık yeni bir macera olan deniz macerasına ilk adımımı amcamla beraber atmıştım. Henüz 18 yaşındaydım.
         Gece vakti amcamla beraber limana gittim. Limana geldiğimiz de herkes amcama yaşından dolayı mıdır bilmem, aşırı şekilde saygı gösteriyorlardı ve “Reis” diye hitap ediyorlardı.
         Önce geminin kenarında denize sıfır olan bir yolda arka bagajı açık Hyundai h100 modelli bir arabanın arkasına konulan sandalyelerden birine oturduk. Etrafımızda 8-9 kişi vardı. Yemek yiyiyorlardı. Amcam ortama dönerek “yeni yol arkadaşımız” dedi ve beni gösterdi. Herkes bana bakarak “ooo hoş geldin, hayırlı olsun” falan filan diyerek konuşmalarına devam ettiler. Aslına bakılırsa samimi insanlar değillerdi fakat yola çıktığımız zaman anlayacaktık kimin ne olduğunu.
         Saatler epey geçti ve amcam bana dönüp:
“Hadi Önder gemi hareket edecek, binelim.” Dedi.
         Amcamla beraber gemiye bindik. Gemiye bakılırsa gemi epey büyüktü. Zaten gemi yük gemisiydi. Üzerinde bir sürü yük vardı. Kat kat konulan demirden kutular vardı ve geminin uzunluk boyu yaklaşık 50-60M civarıydı.          Gemi arkadaşlarımıza gelirsek;  
Rıfat: 16 yaşında bir çocuktu. Kaya abinin oğluydu ve genelde amelelik yapıyor, getir götür işleri yapıyordu. Boyu kısa ve zayıftı. 
Kaya Abi: Esprili, samimi, iyi bir insandı. Kaptanla arası çok iyiydi. Genelde gemide verilen paraları Kaya abi dağıtırdı. 
Engin Abi: Genç, denize aşık bir abiydi. Denizciliğe yabancı kadınları ayarlamak için adım atmıştı fakat bir zaman sonra çok sıkılmıştı ve sürekli durduğumuz yerlerde dalış yapar midye toplardı ve çok sakar biriydi. Çok kez ölümden döndü. 
Sefa Dayı: Hayatını denizciliğe vermiş 60-65 yaşlarında bir dayıydı. Denizcilikle ilgili her şeyi çok iyi bilirdi fakat bu dayı hayatını denizciliğe vermesine rağmen yüzme bilmiyordu. Değişik bir adamdı. Gece anlattığı komik hikayeleri hala unutamıyorum. 
Sadık abi: Adı gibi çok sadık bir insandı. Belki de gemide ki en sessiz, sakin, vurdum duymaz insandı. Fakat çok iyi yüzer, çok hızlı yüzer ayriyeten çok iyi silah kullanırdı. Sürekli rakı içerdi ve ağzından sigara hiç düşmezdi. 
Amcam Selim: Tam bir gavattı. Evli olmasına rağmen duraklarda yabancı kadınlarla ilişkiye girer, kadınlara para vermez ve kaçardı. Denizde ki amacı, duraklarda olta atmak ve para kazanmaktı. Fakat herkese çok iyi davranırdı ve herkes amcamı çok severdi. 
         Birde gemiye aldığımız silahlı güvenlikler var.
Hüseyin abi ve Mert Abi: Bunlarda kafa adamlardı. Genç oldukları için makara arası muhabbetleri iyi gidiyordu. 
Birde Kaptan Mümin abi: Tam bir kalın baş. Çok sert görünümlü, sert bakışlı fakat çok korkak bir insandı. Denizcilikle, gemicilikle ilgili her şeyi çok iyi bilirdi ve herkes tarafından sevilirdi.
         İnanın bana böyle güzel insanlarla, böyle değişik olaylar yaşayacağım hiç mi hiç aklıma gelmezdi. 
         Amcam, gemiye girdiğimizde:
“Ben, bizimkilerin yanına gideceğim. Hemen şu sağ taraftan girince bir oda var, orada olacağım. Bir sıkıntın olursa yanıma gel” dedi.
“Tamam amca” dedim.
         Amcam tam giderken Rıfat’ı gördü ve Rıfat’a el hareketiyle “gel buraya” yaptı. Rıfat, amcamın yanına gelince:
“Bak Önder, benim yeğen sana emanet kaybolmasın buralarda” dedi.
Rıfat’ta: “Yaşıtım zaten iyi arkadaş oluruz ben yanındayım sıkıntı yok reis, sen gidebilirsin.” Dedi.
         Amcam göz kırptı ve gitti.
“Hoş geldin Önder, ben Rıfat. Burda çalışan bir abinin oğluyum” dedi.
         Rıfat’ı biraz süzdüm. Açıkçası mal ve saf birine benziyordu.
“Eyvallah Rıfat bende Önder. Biliyorsun zaten amcamla geldim kafa dağıtmak için.”
         Rıfat yüzüme baktı: “Kafa dağıtmak için yanlış yeri seçmişsin” dedi.
“Niyekine?” dedim.
         Tekrar yüzüme baktı, yere doğru çömeldi, cebinden bir çakmak ve sigara çıkardı.
“Sağ tarafa doğru bak biri gelirse haber ver” dedi.
“Tamam” deyince başladı anlatmaya.
“Oğlum, bu gemi belalı bir gemi gibi. En musibet işler hep bu geminin başına gelir. Her seferinde şu denizde bir olay yaşıyoruz. Yani burası sana sıkıntıdan başka bir şey vermez” dedi.
         Yahu denizde ne olabilirdi?
“Aman boşver. Geldik artık, yapacak bir şey yok. Daha önce hiç belalı bir olay yaşadınız mı?” dedim.
         Açıkçası söyledikleri beni bir nebzede olsun korkutmuştu.
“Ooo, oğlum geçen sefer seyahatte neler oldu neler… Bak, tam saat 04:00 civarı denizden garip sesler geliyordu. Ses her gelişinde dalgalar çoğalıyordu. Kaptan Mümin abi gemiyi durdurdu ve Sadık abi denize daldı. O gece çok kargaşalar oldu fakat bana anlatmıyorlar.” Dedi.
“Yapma ya.” Dedim ve tam soru sormaya devam edecektim ki, birinin bize doğru geldiğini gördüm.  Hızlı şekilde “Rıfat sigarayı at” dedim. Rıfat sigarayı ayağının altına alıp bastı ve ayağa kalktı. Hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya devam ettik.
         Artık gemi hareket etmişti. Hareket ederken suyun “şırrrrr, şırrrrr” sesini duyabiliyordum ve gökyüzünde koskoca bir ay vardı ve o ay geceyi tamı tamına apaydınlık etmişti.
         Bu Rıfat’ın anlattıklarından bir şeyler çıkarmaya çalışıyordum fakat bir sonuca varamıyordum. Bakalım her şeyi zaman gösterecekti.          ilk ROTA Bangladeş.
“Neyse Rıfat benim uyumam gerek ben nerede yatabilirim?” dedim.
“Her yerde” diye cevap verdi.
“Ne diyon la” dedim.
“Kardeşim yat bir kenara seyret gökyüzünü zaten uyursun” dedi ve güldü.
         Daha önce hiç tahtada yatmamıştım. Dediği gibi yaptım ve tahtaya uzandım. Rıfat güldü ve “gel yav gel” dedi ve amcamın tarif ettiği odayı tekrar tarif etti ve:
 “Oraya git orada yataklar var” dedi.
         Odaya gittiğimde amcamın horultu seslerini duyuyordum ve amcamla beraber 3 kişi daha orada uyuyordu. Bende hemen boş bir yatak gördüm, oraya uzandım. 
         Saat 3 gibi fısıltıların sesine uyandım.
         Sürekli fısıltılar geliyordu. Sanki biri, biriyle tartışır gibi sesler vardı. Hemen yattığım yataktan doğruldum fakat etraf çok karanlıktı ve göz gözü görmüyordu. Sadece cam niyetine kullanılan boşluklardan giren ay ışığı tek aydınlıktı.
         Yatağımdan doğruldum ve fısıltıların geldiği yere doğru tedirgince yürümeye başladım. Fısıltılar ben adım attıkça çoğalıyordu ve tam kapı eşiğinden sesler geliyordu. Nihayet kapı eşiğine vardım ve bir anda kapıdan ani şekilde çıktım. Etrafıma baktım fakat hiçbir şey yoktu. Kapıların yanında kutular vardı. Onların arkasına önüne baktım fakat ne fısıltı kalmıştı ne de başka bir şey.
“Allah Allah delirdim mi? Ne yaptım?” dedim kendi kendime.
         Tam arkamı döndüğüm anda gür bir ses bana seslendi: “Önder” diye. Boşta bulundum ve sıçradığım gibi hemen arkamı döndüm.
         Karşımda iki adam vardı,.
         Bunlar Kaptan Mümin ve Sadık abiydi.
“Buyur abi.” dedim.
“Neden uyumadın?” dedi.
         Mümin abiye dönerek “uyku tutmadı” dedim.
         Sadık abiye baktığım zaman Sadık abi titriyordu.
“Abi sesler sizden mi geliyordu?” dedim.
“Evet biz konuşuyorduk.” dedi.
“Tamamdır abi ben gideyim yatayım o zaman.” dedim ve yattığım yere doğru geri gittim.
         Garip insanlardı ve şüphe uyandırıyorlardı. O gece yattığım zaman değişik rüyalar görüyordum. Sanki gemiciliğe değil de sürgüne gelmiş gibiydim. 
         Ertesi sabah Rıfat tarafından hayvani şekilde uyandırıldım. Biri koluma sertçe vuruyordu. Tek gözümü açtım.
“Ne oluyor lan” dedim ve Rıfat’a baktım.
“Oğlum kalk ulan kalk. Sonraki durakta deniz teröristleri varmış haber geldi.” Dedi.
“Ne diyon lan” dedim. “Eee şimdi ne olacak?”
“Hüseyin abi ve Mert abi önlem alacakmış da kötü şeyler olabilir.” Dedi.
         Bu da neydi şimdi? Direk hızlıca amcamın yanına gittim fakat gemide bir kargaşa vardı, amcamı bulamadım. Nihayetinde etrafa koştum, kaçtım ve amcamı buldum. Amcamla Engin abim geminin burnuna geçmiş gidiş yönergesini süzüyordu,
“Amca amca” dedim. “Rıfat bana bir şeyler söyledi korsanlar varmış, saldıracakmış.” 
Amcam yüzüme baktı güldü:
“Yok be oğlum büyük bir mesele olmaz merak etme. Sen git geminin kenarlarından uzak dur” dedi.
“Tamam” dedim ve geldiğim yere tekrar döndüm.
Rıfat sürekli her şey çok kötü olacak, öleceğiz tarzında içimi karartıyordu fakat ben sadece bekliyordum.
Yaklaşık 10 dakika sonra büyük bir patlama sesiyle sıçradım ve sarsıldım. Bir anda ortalık aşırı şekilde kargaşa olmuştu. “kaç kaç”, “yat yat” seslerinden birbirimizi duyamaz hale gelmiştik. Rıfat direk elimden tuttu ve beni bir boşluğa götürdü. Etrafımızda demirden kutular vardı ve bizim için en iyi saklanma yerinin burası olduğunu söyledi.
Ya biz nasıl bir yere düşmüştük.
Bir anda silah sesleri devam etmeye başladı ve silah sesleri karşılıklı olarak edilen ateşlerdi. Rıfat’a döndüm:
“Rıfat çok merak ediyorum denizde ne oluyor bakalım mı?” dedim.
Rıfat bana dönerek: “oğlum bir yerine mermi gelirse senin için çok kötü olur.” Dedi.
“Yahu bir şey olmaz hadi gidelim bakalım.” Dedim.
Anlayacağınız kendi çapımda bir nevi aksiyon arıyordum. Rıfat’la beraber yavaş yavaş geminin kıçına doğru yürüdük. Yavaşça ve eğilir vaziyette yürüyorduk.
Geminin tam kıçına geldik ve kafamızı yavaşça çıkarmaya yeltenirken “Rıfaaaaaaaaattt!” diye sert bir ses geldi. Bu ses Rıfat’ın babası Kaya abiye aitti.
“Ulan neye bakıyorsunuz yatın lan yere” diye avazı çıktığı kadar bağırıyordu.
Bu sesi duyduğu anda Rıfat yere yattı fakat ben denize bakmak için bir adım daha attım. Karşımda gördüklerim epey saçmaydı. Bir botta 4-5 zenci ellerinde ak-47 silahlar, kocaman yük gemisine ateş açıyordu “ulan bunun için mi bu kadar önlem alındı bu kadar korkuttular” dedim içimden ve olduğum yere yattım sadece bekledim. Fakat nerden bilebilirdim ki gideceğimiz rotada bunların bir gemisi olduğunu ve gemilerimizin burun buruna geleceğini? O gün birkaç taciz ateşiyle günü bitirdik fakat ben korkuyordum. Bu konu hakkında amcamla konuşmak istedim;
“Amca bu ilk defamı oluyor ben çok korktum” dedim.
Amcam bana bakarak güldü:
“Oğlum bu ilk değil, her seferinde ada seferleri kıyısında sürekli karşılaştığımız insanlar. Bunların asıl amacı para ve haraç alıp silah temin etmek gibi şeyler, yani sıkıntı yok.” Dedi.
2. Geceye girecektik fakat ilk günden böyle değişik bir olay yaşamak beni biraz tedirgin etmişti. O gece saat 02:00 civarı bir limana yaklaşacaktık ve bir gece orada geçirecektik. Neyse limana yaklaştık Kaptan Mümin abi herkesin inmesini ve çevreye yayılıp alışveriş yapmasını falan söyledi. Ben amcamla konuştum yaklaştığımız limanın ortamının nasıl olduğunu sordum.
“Buralarda rahat gezebilirsin istersen.” Dedi amcam. Eğlenmene bak fakat başını belaya koyma aman diyim. Bak uyuşturucu falan bunları aklına sakın sokma, takıl keyfine bak. Burada hayat gece başlar. Bir şey olursa ararsın beni.”
Amcama “tamam” dedim ve gemiden indik.
Gözüm Rıfat’ı arıyordu, aslında Rıfat’ta beni arıyordu. Uzaktan Rıfat’ı gördüm. Etrafına doğru bakınıyordu. Beni görünce yanıma geldi.
“Heh bende seni arıyordum.” Dedi.
“Neden” diye sorunca
“Dostum almam gereken şeyler var tek gitmek istemedim” dedi.
“Tamam o zaman Rıfat gidelim ne alacaksın” dedim. 
“Boşver o bende kalsın sen gelicen mi benimle” dedi.
“Gelirim” dedim ve amcama el sallayıp Rıfat’la uzaklaşmaya başladık.
Rıfat buralara daha öncede gelmiş olacak ki, buraları çok iyi biliyordu sanki. Evinde gibi karış karış sokakları ezberlemişti. Bana baktı ve devam etti.
“Bak Önder aramızda kalsın ama ben uyuşturucu madde alıcam.” dedi.
“Neeee? Ne diyorsun oğlum sen” dedim.
Rıfat’ın yaşı küçüktü ve böyle bir şey yapması uyuşturucudan yeni kurtuluş olan kendimin vicdanını acıtmıştı.
“Bağımlı mısın oğlum sen?” dedim.
“Evet kardeşim” dedi.
“Ulan sen gerizekalımısın. Hayatınla oynuyorsun. Ben bile zor kurtardım kendimi.” dedim.
Rıfat sinirli ve asabi şekilde bana baktı:
“Yav bir git işine be. Sanki sana alıyorum. Ben kendime zarar veriyorum seni ilgilendirmez” dedi.
Rıfat’a acınası bir gözle baktım.
“O halde ben geri dönüyorum. Sen burda ne halt yiyorsan ye” dedim.
Rıfat bana baktı.
“Gidersen ölürsün.” dedi.
Ulan bu Rıfat’ın amacı neydi?
“Pardon, anlamadım? Az önce ölür müsün dedin sen? Peki nedenmiş?” diye sordum.
“Artık alışveriş bölgesine geldik. Buraya girdim mi bir şey almadan çıkamazsın.” dedi.
Bir bu eksikti. Şimdi ne halt yiyecektim. Bu Rıfat’ın yolu karanlıktı ve sinirimi epey bozmuştu. Şu an tek isteğim nefsime yenilip uyuşturucu içmek ve o huzuru tekrar yaşamaktı fakat belli etmiyordum. “iyi” dedim. “iyi”. Rıfat bir boşluğa gelince “pame” diye bağırdı. Hala ses yoktu. “Pameeee” diye tekrar bağırdı ve bir karavanın ışığı yandı. Karavanın içeresinden yaşlı, zenci bir adam çıktı.
“Rifot oooo dostüüm nee haber” dedi.
Rıfat Pameye doğru bakarak:
“Her zaman ki” dedi ve göz kırptı.
Öğrendiğim kadar bu Pame denilen kişi eskiden deniz yoluyla uyuşturucu taşıyan bir adammış, geç öğrendim. Her neyse Pame gözüyle onay işareti yaptıktan sonra karavana girdi ve siyah bir poşetle etrafını süzerek kapıdan çıkıp yanımıza doğru yürüdü. “Al rifot” dedi ve Rıfat hızlı şekilde 250 Euro Pameye uzattı. Pame parayı alınca “bay bay” dedi ve tekrar karavanına doğru yürüdü. Açık söyleyim o otun kokusunu o kadar çok özlemiştim ki, artık kalbim hızlıca atmaya başladı. Pame tam giderken arkasından bağırdım “Pamee”. Pame arkasını döndü “neee” dedi.
“Rıfat şu adama söylesene bana da 100 euroluk versin” dedim.
Rıfat benim bu isteğim karşısında şaşırmıştı Pameye yaklaşıp kulağına bir şey söyledi ve Pame karavana tekrardan girdi ve çıktığında elinde küçük eczane poşeti boylarında bir siyah poşet vardı o poşeti bana doğru attı ve ben yakaladım. 100 euroyu Pameye verdim ve “Hadi Rıfat gidelim.” Dedim. Rıfat şaşkındı yüzüme bakıp “neden, nasıl ya” falan bir şeyler söyledi.
Pamenin verdiği poşeti arka cebime koydum, sıkıca sarmaladım. Rıfat’a dönüp: “Bunu sakın kimseye anlatma” dedim.
Fakat içimde suçluluk duygusu vardı. Garip anam, garip babam beni bu illetten kurtulmam için buraya göndermişti ve ben ilk fırsatta onları yok saymıştım.
Her neyse o gece 2 saat sokaklarda takıldıktan sonra gemiye geri dönmüştük. Gemiye döndüğümüz gece tekrardan yol için hareketlendik. O günden sonra uyuşturucu maddeleri gece vakitleri herkes uyuduktan sonra Rıfat’la beraber kullanıyorduk. Bir kez aşçıya yakalanır gibi olduk fakat yakalanmadık. O günden sonra tahmini olarak 15-18 gün civarı hiçbir sıkıntı olmadı ve yolumuza  devam ediyorduk.
Bölüm 3
Yolumuza tam teşkilat devam ederken suyun üzerlerinde pislik artığa benzer kalıntılar vardı. Bu pislik insan pisliği değil de daha çok hayvan pisliğine benziyordu. İlk başta şaşırmıştık fakat kaptan Mümin abi Sadık abiye dönerek:
 “Sadık, buraya dalış yapabilir misin” dedi.
Sadık çaresiz bakıyordu “Mümin abi ben buraya dalamam: Görmüyor musun? burayı pislik götürüyor.” Dedi.
Fakat Mümin abi burada bir terslik olduğunu düşünüyordu. Mümin abi, amcama dönerek:
“Reis, burada bir sıkıntı var ama ne?” dedi.
Amcam kaptana döndü ve kulağına doğru fısıldayarak konuşmaya başladı. Sessizce konuşuyorlardı. Biraz konuştuktan sonra amcam, sadık abi ve mümin abi bir odaya girdiler. Yaklaşık 10 dakika geçtikten sonra Rıfat yanıma geldi:
“Sadık abiler dalış yapacakmış. Sen yüzmek istiyor musun?” dedi.
Açıkçası çok iyi yüzemiyordum fakat dalış konusunda iyiydim, suyun altında kalabiliyordum ve bende dalmak istiyordum.
“Rıfat, dalmam da bir mahsur olur mu?” dedim.
“Oğlum ben ne bileyim, sor sadık abiye onunla dal” dedi.
“Tamam” dedim ve amcamların konuştuğu odaya doğru gittim ve bir anda odaya daldım.
Herkes bir anda yüzünü bana çevirdi. Amcam bana baktı
“Ne oldu lan” dedi.
“Amca, galiba dalışa girecekmişsiniz ben de dalmak istiyorum.” Dedim. Amcam bana baktı:
“Sen dalabiliyor musun, iyi yüzüyor musun?” dedi.
Ben de: “Ooo, amca çok iyi yüzerim vs.” bir şeyler geveledim ve izin aldım. Bende dalacaktım.
Mümin abi dalmamam konusunda amcama telkinler veriyordu fakat ben dalmak istiyordum. Her neyse, geminin merdiven altında bir deposu vardı, çeşitli dalış aletleri oradaydı. Rıfat beni oraya götürdü ve istediğim her aleti alabileceğimi söyledi. Tüp falan yoktu. O kadar modern bir gemi değildi. Can yeleklerinin, balonların, deniz gözlüklerinin vs. olduğu bir depoydu.
Biz Rıfat’la depoya girdiğimiz anda Rıfat bana dönerek:
“Önder, nefesin yeter mi?” dedi.
“Bir şey olmaz” dedim ve onu tersler gibi konuştum.
Ben aletleri alırken, eşya deposuna Sadık abi geldi bana dönerek:
“Önder, dalacağım yer biraz tehlikeli keyfi dalmıyorum haberin olsun. Suyun üzerinde pislikler var. Altında neler var bilmiyorum. Bak, iyi düşün. Yine de kabul ediyor musun dalmayı? Bak, başına bir şey gelirse benden değil ona göre.” Dedi.
Amcamın da üzerine sorumluluk binmiş olacak ki yanıma geldi:
“Dalmasan mı oğlum, güveniyor musun kendine?” dedi.
“Yapma be amca güvenmiyor musun bana?” dedim.
“Tabi ki güveniyorum. Eh, madem öyle iyi bakalım.” dedi ve gitti.
Üzerimize siyah bir elbise giydik. Elbiseyi giydiğim anda sıcaklık hissettim. Elbisenin içi aşırı sıcaktı. Gözümüze gözlük taktık ve elimize bantlarla sarılmış, poşetle sarılmış şeffaf bir el feneri aldık. Her alet hazırdı. Sadık abi hazırdı, bende hazırdım. Geminin sağ tarafına doğru yürüdük. Sadık abi bana baktı:
“Haydi bakalım Önderim” dedi.
Bir anda “Şaapppppp” diye suya atladı. Arkasından benimde dalmam gerekiyordu fakat o deniz beni hiç çekmiyordu, bana çok negatif geliyordu. Fakat “Bismillah” dedim ve suya atladım.
Denizin içine “foşş” diye daldık. Denize daldığımız anda sadece karanlıkları görebiliyordum ve birkaç metre uzağımda parlayan bir fener vardı. Fenere doğru yüzmeye başladım. Her yüzüşümde daha aydınlık oluyordu ve Sadık abiyle yan yana kaldım. Elimi “ne bakıyon birader” dermiş gibi salladım “ne yapacağız?” demek için. Sadık abi tek parmağıyla bana yukarıyı gösterdi, ağzını gösterdi ve gemiyi gösterdi. Yaklaşık 4-5 kez bu hareketi yaptı fakat ben bir şey anlamadım. Sonra Sadık abi yavaş yavaş yüzeye doğru çıkmaya başladı. Bende onun peşinden yüzeye doğru çıkmaya başladım.
Yüzeye çıktığımızda: “Oğlum mümine haber verelim tüp yollasın” dedi.
“Sadık abi tüp yokmuş” dedim.
“Hadi be ordan.” dedi ve “Selim”, “selim” diye bağırmaya başladı. 3-4 kez bağırdıktan sonra Amcam güverteye doğru çıktı:
“Hayırdır ne oldu?” dedi.
“Mümine söyleyin odasında ki tüpü yollasın” dedi Sadık abi. 4-5 dakika bekledikten sonra haber gelmedi ve gelen giden yoktu. Sadık abi bana baktı:
“Neyse Önderim, yapacak bir şey yok. Derin nefes al dibe dalacağız. Tutabilirsin değil mi nefesini” dedi.
“Tutarım abi” dedim.
“Hadi” dedi.
Son kez derin bir nefes aldık ve suyun içerisine girdik. Suyun içerisine girerken ağzımdan nefes vermem gerekirken heyecan yapıp burnumdan nefes verdim ve bir anda nefessiz kaldım. Kendimi sıktım fakat 4-5 saniye dayanamadım ve daldığım gibi var gücümle yüzeye çıkmaya başladım. Yüzeye çıktım derin bir nefes aldım ve tekrar daldım, Sadık abi beni görmemiş ve derine doğru dalmaya devam ediyordu. Ben karanlıklar içinde el fenerini takip ediyordum. Denizin çok dibine girmeden Sadık abi beni fark etmiş olacak ki nefes tazelemek için bana doğru geri yüzmeye başladı. Yani aslına bakılırsa Sadık abiyle ben bir şey beceremiyordum ve bize tüp lazımdı. Tekrardan 5-6 metre ilerimizde olan gemiye doğru yüzmeye başladık.
Sadık abi gemiye doğru çıkmaya başladı. Yan tarafta ki merdivenlerden gemiye çıkıyordu. Bende denizde onu bekliyordum. Karanlıktı ve el feneri Sadık abideydi. O, gemiye doğru çıkınca gemiye atladı ve artık gözden kayboldu. Yaklaşık 5-6 dakika beklemeden sonra kimse gelmedi. Bende gemiye çıkmak için hareketlendim. Gemiye doğru yüzdüm ve merdivenlerden yukarıya doğru çıkmaya başladım. Tam merdivenden çıkarken merdivenlerden inen sadık abiyi gördüm.
“Nereye lan?” dedi.
“Eee, abi seni bekledim gelmedin bende yukarıya geliyordum.” dedim.
“İn, in oğlum” dedi ve tekrar denize inmeye başladık. Denize indiğimizde Sadık abinin elinde bir tüp ve sırtında bir tüp vardı. Tüpe bağlı bir fener vardı. Artık her şey daha güzel olacaktı. Sadık abinin bana vermiş olduğu çanta şeklindeki tüpü sırtıma taktım ve ucunu ağzıma dayadım. Sadık abi eliyle 1-2-3 hareketi yaptı ve derinliklere doğru dalmaya başladık. Etrafımı net şekilde görüyordum. Sadık abiyle ben yaklaşık 30 dakikalık bir tüple var gücümüzle dalıyorduk.
Etrafımızda çok fazla dağılmış pislik vardı. Pislikler her yanda uçuşuyordu. Bayağı bir dalış sonrası kaya gibi bir yere geldik. Denizin en dibinde büyük kayalar vardı ve gariptir ki küçük bir yolcu gemisi vardı. Yani anlayacağınız bu pisliğin nerden geldiğini çözemedik fakat haberimiz yokken bir gemi kalıntısı bulmuştuk.
Sadık abi bana baktı yukarı işareti yaptı ve 2 dakikalık bir yüzüş sonrası yüzeye çıktık. Sadık abi şaşkındı.
“Oğlum gördün mü lan? Gördün mü?” diyordu.
“Sadık abi bu kadar büyütme alt tarafı bir kalıntı” dedim.
Sadık abi yüzüme baktı ve avuç içiyle alnıma sert şekilde vurdu.
“Ulan görmedin mi?” dedi.
“Neyi abi?” dedim.
“Geminin içinde insanlar vardı gördün mü?” dedi.
“Hahhaha abi çıldırdın mı sen?”
Fakat Sadık abi titriyordu “çabuk gemiye çıkalım, çabuk” diyordu.
Alelacele şekilde gemiye doğru çıktık. Gemiye atladığımız anda Sadık abinin eli, ayağı deli gibi titriyordu. Amcam görünce Sadığa sert şekilde tokat attı.
“Önder ne oldu lan” dedi.
“Vallahi amca bir şeyler söylüyordu fakat ben anlamadım. Denizin altında insanlar falan gördüğünü söylüyordu.” dedim.
Bir anda çevredekiler gülmeye başladı fakat mümin abi hızlıca koştu. Sadığa yaklaşıp:
“Dağılın dağılın” dedi. 
Mümin abi elini Sadığın başına koydu ve dua okumaya başladı. Sadığa baktı: “Ne gördün anlat oğlum” dedi.
Sadık titreyen sesiyle anlatmaya başladı.
Sesi titriyordu. “Mümin abi. Önderle dibe girdiğimizde bir gemi kalıntısı gördük… Bak, Allah seni inandırsın gemide insanlar vardı. Gemide 4 kişi vardı. Güvertede oturuyordu ve yanlarında ayakta 2-3 kişi vardı. Gemi kalabalıktı ve kısık sesli konuşan insanlar vardı. Abi yemin ediyorum gördüm.” Diyordu.
Kimse buna inanmıyordu. Bir anda Mümin abi bana döndü:
“Önder sen ne gördün?” dedi.
“Abi vallaha ben bir şey görmedim. Sadece gemi gördüm. Gemi parçalanmış, kayaya girmiş. İçi falan yosun tutmuştu. Bir anda Sadık abi heyecan yaptı, yukarı çıktık.” Dedim.
Bunları söylediğim anda Engin abi, Sadık abiyi soydu ve üzerindeki dalış kıyafetlerini kendisi giydi.
“Önder sen benimle gel, beni o yere götür” dedi.
Mümin abi Engin abiye baktı ve “Enginim seni bir okuyayım” dedi ve elini alnına koydu dua okumaya başladı. Mümin abi duasını bitirince:
“Hadi Önder” dedi ve gemi merdivenine doğru yürümeye başladı.
Amcam yanıma geldi:
“Önder, dikkat et oğlum. Bu Engin pis yüzer. Bak sakar bir insandır.” Dedi.
“Sıkıntı yok amca.” dedim ve Engin abiyle suya dalış yaptık.
Daha ilk dalar dalmaz ayağım da bir ağırlık hissettim. Lan ne oluyoruz tarzı etrafımı süzerken alttan fark ettim ki Engin abi beni dibe doğru çekiyordu. Yaklaşık bir 10 saniye boyunca Engin abi beni dibe kadar çekti ve denizin 3-4 metre altına kadar daldık.
Engin abi eliyle “nerede” işareti yaptı. Bende “gel” işareti yaparak sol tarafa doğru yüzmeye başladım. Engin abi peşimden geliyordu.
4-5 dakikalık bir yüzme sonrası gemiyi seçebiliyordum. Elimle “burası” işareti yaptım ve gemiyi işaret ettim. Engin abi bir anda beni itekledi ve önüme geçti, gemiye doğru yüzmeye başladı. Engin abinin beni iteklemesiyle beraber yan tarafta ki küçük kaya parçalarına kolumu vurdum. O kadar çok acıdı ki abartı gibi gelse de canım çok acımıştı.
Neyse, kafamı yere eğdim. Kolumu tutuyordum. 15-20 saniye cenin pozisyonunda durduktan sonra kafamı bir kaldırayım Engin abiye bir bakayım dedim. “Bismillahirrahmanirrahim”. Etrafımda engin abi yok fakat 15-20 tane insan var. Gözlerim sanki bana yalan söylüyor. Ciddi ciddi denizin altında eski tip kıyafetli 20 kişiye yakın kişi vardı.
Bir anda kalbim hızlıca atmaya başladı ve yüzeye hızlıca yüzmeye başladım. Ben yüzüyordum, gemide ki insanlar beni seyrediyordu. Ciddi ciddi suyun altında ki gemide ki insanlar bana bakıyordu. Ölecekmişim gibi hissettim. Arkama hiç bakmadım. Engin abiyi falan komple aklımdan sildim ve var gücümle yukarıya doğru çıkmaya başladım.
Denizin yüzeyine geldiğimde Amcamlara ait olan gemi yoktu. Etrafıma baktım. Yüzeyde ne Mümin abiler vardı, ne Rıfat vardı ne de gemi vardı. Neler oluyordu böyle? Ne yapacaktım ben? Bu denizde kalırsam çıldırabilirdim. Artık son çare gökyüzüne baktım. O kadar çok korkmuştum ki, orada denizin en dibine tüpsüz dalıp intihar etmeyi bile düşündüm. Ne yapacağımı bilmiyordum. Gemi yoktu.
Bölüm 4
Kıyı çok uzaktı ve kıyıya gidersem yorgun düşüp boğulabilirdim. Ne olacağından bi haber bekliyordum ve denize sırt üstü uzanmıştım. Sadece çok güzel bir tatildeymişim gibi hayaller kuruyordum fakat delirecek gibiydim. Orada gördüklerim beni çok etkilemişti.
Yaklaşık 2 saat denizin üzerinde kaldım. Ayak parmaklarım, ellerim buruş buruş olmak değil bumburuşuk olmuştu resmen.
2 saat geçti ve denizin diğer yanından kırmızı ateş figürleri geliyordu “haaa” dedim kesin beni arıyorlar. Sesli şekilde denizin tam ortasında “amcaaaaaa, engin abiii, kaya abiiii, kaptan, rıfatttt, heyyyy” diye bağırıp duruyordum. Nihayet bana doğru biri yüzmeye başlamıştı. Sadece kulaç sesleri duyuyordum. Bana doğru gelen biri vardı. Bir anda kendimi güvende hissettim ve bana gelen kişiye doğru baktım. Bana doğru yüzen kişi Kaptan Mümin abiydi:
“Oğlum iyi misin?” dedi.
“Abiiii” dedim.
“Tamam oğlum geldim” dedi ve beni sürüklemeye başladı. Beni 50 metre falan civarı sürükleyerek götürdü. Nihayetinde gemiye çıktım ve gemiye beni yatırdılar.
Amcam çok korkmuştu, belli oluyordu. Sadık abi biraz kendine gelmişti.
“Ne gördün, ne oldu” dedi.
“Abi sana yemin ederim denizin altında batmış olan gemide insanları gördüm.” dedim.
“Ahhhh bee… Şimdi anlıyorsun beni değil mi?” dedi.
“Anlıyorum abi” dedim.
Amcam sert şekilde:
“Engin… Engin nerde?” dedi.
Amcama baktım. “bilmiyorum” dedim.
Kaptan, mümin abi üzerine bir havlu almış.
“Oğlum, Engin’i nasıl bilmiyorsun? Seninleydi” dedi.
“Abi, en son gemide insanları gördüm. Korkuyla yukarıya doğru yüzdüm. Engin abi gemiye girmeye çalışıyordu.” dedim.
Sefa Dayı beni biraz süzdü.
“Gitti garibim. Çoktan boğulmuştur” dedi.
Mümin abi, Sefa dayıya sert şekilde baktı.
“Bu kadar vurdum duymaz olma. Engin bilir işini.” dedi ve amcama dönüp: “Ne yapacağız şimdi Selim” dedi.
Amcam çaresizce bakıyordu.
Rıfat söze girdi. “Babam dalacakmış şimdi” dedi ve babasına: “Baba, ne olursun dalma. Bak vallaha ben çok korkuyorum. Ya sana bir şey olursa?” dedi.
Kaya abi söylenilenleri duymazmış gibi “bişey olmaz bişey olmaz” dedi ve bir sigara yaktı.
Herkes sadece düşünüyordu. Ne tuhaf bir geceydi. Önce Sadık abi deniz altında insanları görmüştü, sonra ben görmüştüm, sonra engin abi kaybolmuştu. Şimdide çaresiz şekilde oturduk ve bekliyorduk. Herkes Mümin abinin diline bakıyordu fakat Mümin abi bizden daha çok düşünüyordu.
Mümin abi odasına gitti ve yanımıza geldiğinde elinde bir telsiz vardı. Amcam Mümin abiye dönüp: “Ne yapacaksın?” dedi.
Mümin abi: “En yakın merkezi arayıp araştırma gemisi isteyeceğim.” dedi. Sefa abi “En iyisi bu olur. Hadi, Mümin ulaş merkeze” dedi.
Mümin abi telsizi bir frekansa ayarladı ve devam etti. “Merkez ben 162761 kodlu Yük gemisi kaptanıyım, şu an 143,297 koordinatları arasında Bangladeş seferini yapmaktayım. Fakat değişik olaylar yaşadık. Şu an bir çalışanım kayıp. Hemen yardım gemisi talep ediyorum.” dedi.
15 saniyelik bir sessizlik sonucu limandan telsize cevap geldi.
“Anlaşılmadı, koordinatlar yasaklı bölge koordinatları” dedi.
Mümin abi şaşkındı. “Şu an ölümün kıyısında olan bir çalışanım var ve siz yasaklı bölge deyip gelmeyecek misiniz?” dedi.
Limandan tekrar cevap geldi. “Maalesef size yardımcı olamayacağız.”
Mümin abi telsizi kapattı ve “Bir bu eksikti.” dedi. Ne yapmalıydık, bilmiyoruz.
Kaya abi telsizi Mümin abiden istedi. Kaya eline telsizi alınca tekrardan limana bağlandı. “Merkez 162761 kodundan ben Kaya. Karadelen şirketinin çalışanıyım.”
Liman direk cevap verdi. “Evet dinliyorum efendim.”
Kaya abinin eski çalıştığı yer çok lüks bir şirket olduğundan dolayı onu önemsemişlerdi.
“Şu an 143,297 koordinatları üzerinde açıkta kalmış bulunmaktayız. Hemen yardım göndereceksiniz yoksa ben limanınıza Türkiye’den sağlam birini yollayacağım.” dedi.
Liman bunu duyunca: “Kaya bey, yasaklı bölge giriş iznimiz yok. Siz oraya nasıl girdiniz?” dedi.
Kaya abi: “Bizim rotamız ve seferimizin yönergeleri bu koordinatlar üzerinden geçiyor. Bakın, saat geceye geliyor. 1 saat içinde bu bölgeye yardım gemisi gelecek.” Dedi.
Liman: “Anlaşıldı, gönderiyorum.” Dedi ve telsiz frekanslarını kesti.
Kaya abi gururlanmış gibi: “Bu kendini bilmezlerle böyle konuşacaksın. İnsanlıktan anlamaz bunlar.” dedi.
Mümin abi: “Hay senden Allah razı olsun fakat Enginden haber yok. Yardımı beklersek, çocuk boğulduysa can verir fakat biri girerse, çıkartırsa Engin’i kurtarma ihtimalimiz var.” dedi.
Ben hemen söze atladım. “Mümin abi istersen ben tekrardan dalabilirim.” dedim.
Mümin abi bana baktı. “Yok yok, sen kal. Bu sefer Kaya dalacak.” Dedi.
Rıfat bunu duyunca vicdan yapmış olacak ki: “Mümin abi. Babam dalmasın lütfen, korkuyorum” deyip vicdan yapıyordu.
Mümin abi Rıfat’a sert şekilde baktı ve ellerini dudaklarına götürerek “sus” işareti yaptı.
Mümin abi konuşmasına devam etti: “Sefa abi, sen havaya doğru 2-3 tane havai fişek at. Eğer Engin buralardaysa gelir. Eğer dipteyse 5 dakika sonra Kaya dalışa geçecek.” dedi ve beklemeye başladık.
Bekledik, bekledik 5 dakika geçti fakat hiçbir hareket kıpırdanma yoktu. Kaya abi üzerinde ki tişörtü çıkarttı.
“Ben giriyorum mümin.” dedi.
Amcam kaya abiye bakarak: “Tüp falan alsaydın.” dedi.
“Ulan Selim. Ben kaç yıllık denizciyim. Denizde adam bırakmadım. İlk kez denizde adam bıraktım, ona da teknolojik aletlerle mi dalacağım. Engin’im orada boğulduysa onunla beraber bende orada boğulurum.” Dedi ve bir anda “foşşş” diye merdivenleri kullanmadan geminin üzerinden denize atladı.
Fakat Kaya abi denize atladı da denizin altında ki yıkık geminin nerede olduğunu bilmiyordu. Sadece beni buldukları yerin altında olduğunu söylemiştik o kadar.
Kaya abi açılmıştı iyice. Bizden uzaklaşıyordu ve gözden kayboldu. Rıfat yanıma geldi kulağıma eğildi:
“Eğer senin yüzünden benim babama bir şey olursa senin hayatını bitiririm.” dedi.
Zaten moralim bozuktu bir anda: “Git sen pisliğinle oyna şerefsiz.” deyip Rıfat’a vurmaya başladım. Rıfat zayıf ve çelimsiz olduğu için altımda kalmıştı ve etrafımız kalabalıktı fakat 4-5 yumruk rahat vurmuştum. Rıfat bana sadece 1 kez vurabilmişti ve Rıfat’ın yüzü, gözü kan olmuştu bir anda. Bizim dalaştığımızı görenler üzerimize doğru koştular. Güvenlik Mert abi bizi ayırdı. Mert abi bize sesli şekilde haykırdı: “Ne ulan sizin derdiniz” diye.
“Mert abi, babasına bir şey olursa diye gelmiş beni tehdit ediyor. Çoluk çocukla uğraşıyoruz abi” dedim.
Mert abi bana sağlam bir tokat attı. “Lan şerefsiz. Çocuğun babasıdır, çocuk korkuyor” dedi.
Ah orada bir kargaşa oldu. Mert abinin bana vurduğunu gören amcamın bir gelişi vardı ki, amcam yanımıza bir geldi Mert abiye bir tokat attı… Yani ben amcamı hiç öyle görmemiştim. “Lan şerefsiz, benim emanetime nasıl olurda vurursun sen.” dedi ve tekrardan Mert abiye vurdu. Mert abi amcama orada vursaydı amcamın suyunu çıkartabilirdi fakat yaşından olsa gerek hiç hareket dahi etmedi.
Amcam Mert abiyi epey sağlam şekilde dövmüştü. Bunun suçlusu bendim fakat Mert abi adı gibi mertti, sakin kalmıştı. Aslına bakılırsa herkes haklıydı çünkü hepimiz çok telaşlıydık ve paranormal olaylara şahit oluyorduk. Herkes patlayacak birini arıyordu. Ben Rıfat’a, amcam Mert abiye patlamıştı.
Biraz Mert abiden bahsedeyim. Saçları falan baya şekilli, yüzü gözü uyumlu ve yakışıklı biriydi. 18 yaşında bir kız kaçırmış ve evlenmişti. Bakması gereken bir ailesi yoktu fakat bakması gereken bir karısı vardı. Her şeye tamam derdi ve gemilerde günlük, gecelik silahlı bekçilik yapardı. Fakir ve garibandı fakat çok saygılı bir insandı.
Neyse, herkes birbiriyle kin dolu gibiydi. Gereksiz tartışmalar yaşanmıştı ve ellerimiz kollarımız bağlıydı. Nihayet uzaktan hatta çok uzaktan bir gemi bizim gemimize doğru yaklaşıyordu fakat gemi resmi olmayan bir gemiye benziyordu. Sanki limandan değil de rastgele bir gemi gönderilmişte bir olaya bakıp gidicem dermiş gibi bir gemiydi. Gemi bize epey yaklaştı, yaklaştı ve resmen gemiyle burun buruna geldik. Bizim gemimiz duruyordu. Onlarda gemiyi tam gemi burunları değecek şekilde durdurdular. Gemiden biri çıktı ve “Kaptan” diye bağırmaya başladı. Mümin abi bunu duyunca diğer gemiye doğru yaklaştı ve bağırarak “buyur” dedi.
“Kaptan, bak 100 metre ileride 2 kişi denizin yüzeyinde baygın şekilde yatıyor. Biz giremedik. Sizlerden biri mi? Buraya en yakın ışık sizdiniz ve bende size haber etmeye geldim.” dedi.
Bir an şaşkınlıkla kalakaldık. Bu da neydi? Büyük ihtimal o kişiler Engin abi ve Kaya abiydi.
Rıfat ağlamaya başladı “Babamm, babam” diyordu.
Mümin abi: “Eyvallah reis.” dedi ve bir anda kaptan odasına doğru koşmaya başladı.
Artık hareket etmeye başlamıştık. Hızlı şekilde 100 metreyi aşıp bir an önce Engin abiyi ve Kaya abiyi kurtarmalıydık. Başladık hareket etmeye fakat saat epey geç olmuş, göz gözü görmüyordu.
Sefa dayı geminin burnunda, Hüseyin abi geminin kıçında etrafa fener tutup denize bakıyordu. Yaklaşık 7-8 dakika yavaş şekilde yol aldıktan sonra Hüseyin abinin bağırışlarıyla durduk. “hoppppppp, hopppppp” diye bağırıyordu fakat Kaptan Mümin abi dalmış olacak ki Hüseyin abi: “hopp hopp” dese bile yolumuza devam ediyorduk. Bir anda Hüseyin abi şiddetli şekilde bağırdı.
“Ulan üstünden geçtin adamların, hoppppppppppppp Mümin, Kaptannnnn durrrr.” Diye bağırıyordu. Hüseyin abiyi duyan herkes bağırmaya başladı. Kaptan durrr! Gibisinden ve nihayet Mümin abi bizi duyup durdu, kaptan odasından çıktı ve:
“Ne oldu lan?” dedi.
Rıfat çığlık atıyordu: “Babammmmmm! Babammm! Geminin altında kaldı ezdin onları.” dedi.
Mümin abi “Ne diyorsun lan” dedi ve telaşlı şekilde direk üstünü çıkartıp soğuk suya bir anda atladı.
Mümin abinin arkasından Hüseyin abi de atladı ve arkasından Rıfat atladı. Rıfat yüzme bilmiyordu fakat atlamıştı. Herkes suya daldı ve geminin altına doğru girmeye başladılar. Onlar giriyor, bizde gemiden sarkıp onları izliyorduk. Nihayet suyun altından ilk çıkan Mümin abi olmuştu. Mümin abiye feneri doğrulttuk. Bir elinde Engin abi diğer elinde Kaya abi vardı.
Bölüm 5
Feneri denize doğru tutuyorduk. Mümin abi yüzeyde, Hüseyin abi yüzeyde, Engin abi ve Kaya abi baygın şekilde yüzeydeydi fakat Rıfat görünürde yoktu. Bir anda Rıfat’ın yokluğunu fark edince:
”Mümin abi Rıfat, Rıfat yok” diye bağırdım.
Mümin abi bana bakıp merdivenleri işaret etti. Merdivenlere bakınca Rıfat’ın merdivenlere sarıldığını ve oradan denizden çıkarılanları izlediğini gördüm ve derin bir oh çektim. Birkaç dakika sonra herkes geminin güvertesindeydi. Tüm ekip tekrardan beraberdi. Kaya abinin nabzı atıyordu fakat Engin abinin nabzı çok yavaş atıyordu. Sanki 1 saniye atıyor 3 saniye atmıyor gibiydi. Bir şeyler yapmalıydık fakat yapamıyorduk. Galiba Engin abiyi kaybedecektik.
O sıra size yaşadığım o duyguları anlatayım. Herkesin eli ayağı birbirine karışmış gibiydi. Hava kapkaranlık ve tek aydınlık dolunay. Ah böyle gözyaşın gelir gibi oluyor fakat gelmiyor. Öyle bir duyguydu.
Mümin abi bize baktı.
“Herkes gitsin uyusun. Yarın yeni bir güne uyanacağız. Bir gönüllü Engin’in yanında kalsın. Rıfat’ta babası Kayayla beraber kalsın.” dedi.
Ben bunu duyunca Engin abinin kaybolmasının sebebinin ben olduğumu düşündüğüm için:
“Ben engin abiyle kalırım.” dedim.
“Tamam” dediler ve herkes odalarına çekildi.
Engin abiyi bir battaniyeyle serdim, üzerine bir yorgan attım ve geminin güvertesinde Engin abinin başında oturuyordum. Arada sırada nabzını bakıyordum fakat durumu kötü gibiydi. O gece kötüydü.
O gece sabah 05:00 da Engin abi gözlerini açtı. “Önderrr” dedi.
“Abi… Uyandın demek. Abim benim” dedim ve Engin abiyi öptüm.
“Önder beni dinle.” Dedi. Sesi çok kötüydü. “Onlar halâ gemide. Oraya gidin. Geminin 3. Kapısından girin. Onların hepsi orada.” dedi ve gözlerini geri kapattı.
Bu neydi şimdi? Nabzına baktım, nabzı yoktu. Ciddi ciddi Engin abinin nabzı yoktu ve kalbi atmıyordu. O gece Engin abim kollarımda can verdi. Son sözleri de bu oldu. Yarın olduğunda o gemiye ben gidecektim ve 3. Kapıdan ben girecektim. Tüm sırrı öğrenecektim. Bunun ne olduğunu ben çözecektim. Aklıma koydum. O gece herkese haber verdim ve sabaha kadar ağladım. Ağlarken uyumuşum. Uyandığımda Hava aydınlıktı ve bugün bence büyük bir gündü.
Ertesi gün uyandığımda gözyaşlarım gözlerimde kurumuştu ve başım ağrıyordu. Ağzım 2-3 gündür yemek yememişim gibi iğrenç kokuyordu. Uyandığımda etrafıma baktım, kimsecikler yoktu ve bir kıyıdaydık. Birkaç saat sonra yanıma Rıfat geldi.
“Önder, o gece için özür dilerim. Kusura bakma, babam için korktum. Sana o yüzden vurdum.” dedi ve bana sarıldı.
Bende Rıfat’a sarıldım ve beraber ağladık. Rıfat’a sordum.
“Rıfat, neden kıyıdayız? Yani dün kıyıya falan çok uzaktık. Bugün nasıl kıyıdayız?” dedim.
Rıfat yüzüme baktı. “Ne dününden bahsediyorsun anlat bakayım?” dedi.
“Rıfat, dalga geçme. Dün Engin abiyi kaybettiğimiz gece” dedim.
“Ahh benim Önder kardeşim. 2 gündür baygınsın ve uyanmıyorsun. Sürekli nabzını kontrol ediyoruz fakat normaldin. Kimse uyandırılmanı istemedi” dedi.
 “Ne diyorsun oğlum sen? Benim yapmam gereken şeyler var.” dedim.
Rıfat bana baktı. “Ulan deniz ortasında yapacak neyin olabilir?” dedi.
Bir anda doğruldum ve gemiden çıktım ve deniz kenarına atladım. Etrafıma bakıyordum. Amcamı arıyordum ve amcamı gördüm. Amcama doğru giderken amcamda beni görmüş olacak ki güneş gözlüklerini çıkardı ve beni süzdü.
 “Önderr” dedi ve bana doğru gelmeye başladı.
Yanıma geldiğinde: “Korkuttun be oğlum.” dedi.
“Amca beni boşver, biz nereye geldik?” dedim.
“Görmüyor musun oğlum? İstanbul’a geldik. Çok kötü şeyler yaşadık, artık evine gidip dinlenme vakti.” dedi.
Amcama sinirli şekilde bakıp: “Amca, ben hiçbir yere gitmeyeceğim. Burada yarım bırakılmış bir işim var.” dedim.
Amcam bana baktı ve “Denizin ortasında yarım kalmış ne işin olabilir oğlum?” dedi.
Amcama tekrar baktım ve “Mümin abi nerede?” dedim.
Amcam bana dönüp: “Oğlum, o evine gitti. Bizde evimize gideceğiz.” dedi.
Amcama tekrar sinirli şekilde bakıp: “Beni Mümin abinin evine götür.” dedim.
Amcam benden bıkmış olacak ki: “Eee, bokunu çıkartıyorsun Önder. Adam akıllı otur işte. Hadi eve gidicez.” dedi.
Amcam bana karşı kolay kolay sinirlenmezdi fakat sinirlenmişti. Ama bir kere kafam takılmıştı. Her ne olursa olsun Engin abinin ölmeden önce söylediği yere mutlaka gitmeliydim ve o gemiye girmeliydim.
Amcama bakıp: “İyi, beni evime götür o zaman.” dedim.
Amcam arkadaşlarına: “Hadi eyvallah.” dedi ve benimle beraber arabasının olduğu otoparka doğru gitmeye başladık.
Yolun tam yarısında aklıma bir fikir geldi. O gemiye gidecektim ve o sulara dalacak, o enkaz geminin 3. Kapısından girecektim. Aklıma bir plan geldi.
“Aaa, amca ben kıyafetlerimi gemide unuttum. Gidip onları alacağım.” dedim ve arkamı döndüm. Tam o sırada amcam kolumu tuttu ve “Kıyafetleri, giysileri bize ait olan eşyaları ben dün bagaja yükledim.” dedi.
“Yahu amca, biz dün denizde değil miydik? Engin abiyi kaybetmedik mi?” dedim.
Amcam bana baktı: “Oğlum, sen 2 güne yakındır baygınsın. Arada sırada yarı baygın su içip geri yatıyordun. Sen günleri iyice karıştırmışsın. Gecen gündüzün karışmış senin” dedi.
Hiçbir şey söylemedim. Gemiye gidemedik, büyük ihtimal eve gidiyorduk. Bir çıkar yolu bulup tekrardan o gemiye gitmeliydim veya Mümin abiye ulaşıp ona her şeyi anlatmalıydım. Amcamın otoparktaki arabasına gittik ve bindik. Tüm yaşadıklarım bir şerit gibi gözümün önünden geçiyordu fakat Engin abinin son sözleri hiç aklımdan çıkmıyordu.
Kafamda bir plan kurmuştum. Eve gittiğimde benden yaşça büyük kuzenim Selman’la beraber tekrardan gemi işlerine girmeye çalışacaktık ve tekrardan Bangladeş gemisiyle bir şeyler ayarlayıp tekrar açılma fırsatı yakalayacaktık. Yani şimdilik düşüncem buydu. Tabi çok maceralı ve çok amatörce gibi görünüyor. Bu planı nasıl hayata geçirecektim bilmiyordum fakat bir şey yapacaktım. Eve gittiğimde annem ve babam beni çok iyi karşıladı. Çok özlemişlerdi. Amcam yaşadıklarımı anlatmamam konusunda beni tembih etmişti zaten anlatmayacaktım. Gemiden geldim 1 yıl boyunca hiçbir şekilde amcamla görüşmedim. İçine kapanık bir insan oldum. Uyuşturucudan kurtulmuştum fakat ot gibi bir yaşamım vardı. 1 yıl boyunca bazen rüyamda Engin abiyi görüyordum. Rüyamda beni elimden tutup o enkaza sürüklüyordu ve kapısına gelince “bak burası” diyordu ve uyanıyordum. Nihayet 1 yıl sonra amcamla konuştum o da çok korkmuştu ve hava değişimi için farklı bir ülkeye gitmişti. Yani bende olayları unutmuştum, o da.
Bölüm 6
Bir sabah amcam bize gelmiş ve babama: “Önder’le konuşmak istiyorum.” demiş. Bunu bana babam söyleyince: “Allah Allah” dedim. Acaba amcam 1 yıl sonra neden benle konuşmak ister ki? “Gelsin bakalım.” dedim. Bir akşam üzeri amcam bize geldi ve babama, anneme: “Önder’le özel konuşacağım denizcilik hakkında” dedi.
Amcamla beraber odama gittik. “Eee, amca anlat.” dedim.
“Oğlum, Mümin abin vefat etti fakat vefat etmeden önce hep şöyle demiş: “Selimin yeğeni Önder’e gidin. Size Engin’den duyduklarını anlatsın.” Son günlerde sürekli bu lafları söylemiş oğlum. Bir şey biliyorsan anlat bana.” dedi.
 O an şok olmuştum. Yani söylemek ve söylememek arasında kaldım fakat söyleyecektim.
Amcama yaşadığım her şeyi tek tek anlattım.
“Bak amca, o gece Engin abi ölmeden evvel bana o enkaza gitmemi ve geminin 3. Kapısından içeriye girmemi söyledi. Onlar orada tarzında bir şeyler söyledi. Bende biraz korktum ve bu işlere sizi bulaştırmak istemedim. Kendim halledebileceğimi düşündüm fakat bayılmışım, baygınlık geçirmişim. Uyandığımda Türkiye’ye dönmüştük. Yani bir nevi oraya gitmek nasip olmadı.” Dedim.
Amcam bana baktı düşündü, düşündü.
“Bak oğlum, hemen hazırlan. Bu gece enkazın oraya gidiyoruz.” dedi.
“Ne?” Nasıl olacak bu? Amca bu gece kimle gideceğiz.” Dedim.
Amcam bana bakıp: “Araştırma timiyle beraber gideceğiz.” dedi.
Sanki büyük bir hedefim varmış gibi, hedefime az süre kalmış gibi mutlu olmuştum “tamam amca” dedim.
O gece amcam annem ve babamla konuşup beni gemiye götüreceğini 2 veya 3 günlük işimiz olduğunu söyledi. Annem ve babam gidebileceğimi ve mahsurun olmadığını söyledi. O gece saat 01:00 da yaklaşık 14 kişilik bir ekiple tekrardan o sulara açıldık. Gece o kadar negatif enerji veriyordu ki anlatamam.
Amcama dönüp: “Amca, benim biraz uyumam gerek. Nerede uyuyabilirim?” dedim.
Amcam bana modern gemide, modern bir odayı işaret etti “git orada uyu” dedi. “Peki” deyip gidip, uyudum.
Rüyamda Engin abi ve Mümin abiyi gördüm. Rüyam şu şekildeydi: Önce Mümin abi yanıma geliyordu daha sonra arkasından Engin abi geliyordu: İkisi de aynı ağızdan, “oraya giden herkes ölecek sakın gitme” diyordu. Bu rüyayı görürken amcam tarafından uyandırıldım.
“Önder, Önder hadi uyan. O geceki koordinatlara vardık.” dedi.
Yahu 14 günde gittiğimiz yolu nasıl 4 saatte gelmiştik hala anlamıyordum. Amcama dönüp: “tamam amca” dedim ve yatağımdan kalktım.
Dışarıya çıktığımda gemide herkes beni bekliyordu. 4 kişi benimle beraber dalacaktı. Herkes deniz elbiselerini giymişti ve amcam deniz elbiselerimi bana giydiriyordu. Dalış tüpleri vs her şey hazırdı. Büyük bir ses geldi. “3-2-1 hopppp.” Diye ve 5’imiz yani 4 uzman dalgıç ve ben, denizin serin sularına kendimizi bıraktık. Yaklaşık 1 yıl sonra tekrardan buraya gelmiştik ve bu enkazı bulmak epey zor olacaktı. Ben denize dalamadım. Ne kadar denediysem de suyun dibine giremiyordum. Uzman dalgıçlar bunu anlamış olacak ki o gece beni Engin abinin tuttuğu gibi bacağımdan tutarak çektiler ve denizin 10 metre altına soktular.
Evet sonunda denize dalabilmiştim ve elimle sağ tarafı işaret ederek “oraya” işareti yaptım. Ben en önde, arkamda 4 uzman dalgıç yol alıyorduk.
Yavaş yavaş çevremi tanımaya başlamıştım. Kayaları, taşları hatırlıyordum. Çeşit çeşit balık önümüzden geçiyordu ve nihayetinde enkazı bulmuştuk. Enkazı gördüğüm anda içimin irkildiğini hissettim. “işte burası” dedim ve gemiye doğru yüzmeye başladık.
Geminin güvertesine geldik. Yıkık dökük bir gemiydi ve kaç yıllık olduğu belirsiz gemi belki de senelerdir oradaydı. Yüzdük yüzdük ve geminin içine girdik. Ben daha fazla devam edemedim ve bir başka dalgıcın önden gitmesi gerektiğini söyledim. Nihayet geminin sağ taraftan 3. Kapısının dibine gelmiştik. Kapı hafif aralıktı ve ilk olarak bir dalgıç kapıyı araladı ve içeriye girdi. Ben sadece seyrediyordum ve dalgıç odaya girdiği gibi bir anda odadan çıktı ve arkadaşlarına “gidin” şeklinde bir işaret yaptı ve onunla beraber giden 3 dalgıçla, 4 dalgıç yukarıya doğru yüzmeye başladı. Giderken beni de tutup götürmeye çalıştılar fakat ben onlarla gitmedim elleriyle telaşlı şekilde “gel gel” işareti yapıyorlardı fakat ben gitmiyordum. Nihayet dalgıçlar gözden kayboldu ve ben o gemide 3. Kapının önünde tek başıma kaldım. Ve yavaşça kapıyı araladım. Ve içeriye gördüm. Ve gördüklerim karşısında şok olmuştum.
O odada gördüğüm şeyler ürperticiydi. Karşımda benim cansız bedenim vardı ve yerde yatıyordu. Duvara doğru bakan 2 adam vardı ve onlara doğru yaklaştım. Yüzlerini bana döndüklerinde Engin abi ve Mümin abi olduklarını gördüm. İkisi de bana gülümsüyordu ve el sallıyordu. O an bir cesaret geldi bana ve hiç korkmadım. Mümin abinin yanına gittim onu yanağından öptüm. Engin abinin yanına gittim onu da bir yanağından öptüm ve yerde yatan cansız boğulmuş bedenime baktım. Biraz seyrettikten sonra içimden “ben gidiyorum kendinize iyi bakın.” dedim. Sanki kalbimin içinden bir ses “sende kendine iyi bak Önderim” dedi ve karşımda ki 3 siluet kayboldu. Onlar kaybolunca bende yavaşça denizin altında ağlayarak yüzeye çıktım.
Gördüklerimi, yaşadıklarımı kime anlattıysam kimse bana inanmadı. Bana inanan tek bir kişi vardı o da o odaya giren ilk dalgıçtı. Herkes benim uyuşturucu bağımlısı olduğum için hayal gördüğümü falan düşünerek kimse bana inanmadı. O günden sonra Engin abi ve Mümin abiyi ne rüyam da, ne de hayalimde hiç görmedim. Yüzlerini dahi o günden sonra unuttum. Bu deniz bana çok şey öğretti. O günden sonra hiçbir şekilde denize girmedim ve hala da deniz görünce tüylerim diken diken olur.
0 notes
Dün İlhan İrem'in sitesine girdim ve ana sayfada şu yazıya rastladım:
"Dünyevi yolcuğunu tamamlayan İlhan İrem’in kainata uğurlanış yolculuğu... Dünyevi yolculuğundan uğurlanışı ve cennet bahçesine yolculuk..."
Ne kadar derin ve anlamlı değil mi? Tabi her şey gibi bu da anlayana...
Tıpkı Barış Manço gibi İlhan İrem'in de kliplerini her izlediğimde, şarkılarını her dinlediğimde, görünenin gösterilenin ötesinde, sözlerinde müziğinde, farklı derin ve gizemli anlamlar taşıdığını düşünürdüm, öyle hayal eder, bizlere anlatılan anlatılmak istenen çok farklı şeyler olduğunu hissederdim ama anlayamazdım, şimdiye kadar da zahmet edip derinlemesine hiç araştırmadım...
Neden acaba bu güzel insanlar, bu güzel ruhlar hep öldükten sonra kıymete biniyorlar, değer görüyorlar hiç düşündünüz mü? Belki de bu dünyadaki insanların gözleri, onlar görevlerini tamamlayıp bu dünyadan ayrıldıktan sonra açılıyordur kim bilir...
#İlhanİrem #Sevecen #Sevecenler #İrembağı #Spiritüel #Spiritüalizm #Kozmik #Evrensel #Sevgi #Işık #Barış #Mistik #Mistisizm #Ezoterik #Ezoterizm #Okült #Okültizm #DünyaDışı #Ufo #Ufoloji #Parapsikoloji #Ruhçuluk #Bilgelik #Sufizm #Tasavvuf #Metafizik #Derin #Bilinç 
0 notes
Text
Hayat şeytan tuzakları ile örülü bir ağdır. Bu tuzakları geçince hayat sınavını kazanırsın,geçemezsen yok olup gidersin.Bu yüzden her alanda herkesle yarışırsın,yavrularına yemek getirmeden dönemeyen dişi kuşlara benzetirim insanları.Ne pahasına olursa olsun o yemeği bulmalısın,çünkü senin felaketin demek ardından geleceklerin de felaketi demektir.
Tumblr media
0 notes