Tumgik
#gerçek hikayeler
bilemiyorum-altann · 1 year
Text
Bölüm:3 Demet!
(Not: Bu gerçek hikayenin sonunu mutlaka okuyun!)
Demet! Bu girizgaha, ah ulan Demet! diyerek başlamak istiyorum. Hayatımın en güzel yerinde hayatıma girip en olmayacak zamanında hayatımdan çıkan, beni hayatın tersinde bırakan ve geri kalan hayatımın yol haritasını, farkında olmadan geleceğime işleyen yegane kadına bir ‘ah’ çekmeden başlamak olmaz.
Yıllar yıllar önce, memleketimin güzel havasını, arkadaşların hasını ve yaralı aşkım irem’i (bkz. Bölüm:2 İrem) geride bırakıp biraz buruk ve tedirgin biraz da heyecanlı bir şekilde tuttum üniversitenin yolunu. Üniversiteyi zar zor kazandım ama fena üniversite de değildi, ülkenin en büyük ilk on beş üniversitesinden biri, kampüsü vs. çok geniş ve imkanları gayet iyi. Bu yüzden keyfim biraz yerinde ama yeni bir hayata başlarken neyle karşılaşacağını bilememenin belirsizliği de üzerimde. İnsanlara kolay alışabilen hızlı iletişim kurup samimi olabilen bir insan değilim. Bu yüzden arkadaş konularında ilk başlarda sorunlar yaşadım. Ancak sınıfıma çabuk alıştım. Genelde temiz yüzlü insanlar vardı. Memleketçilik burada da işe yaradı ve yeni hemşerilerimle tanıştım. (Bunlardan bir tanesi hala hayatımda olan sevdiğim dostlarımdan biridir.) İnsanlarla tanıştıkça, kaynaştıkça, üniversitenin yolunu yordamını öğrendikçe daha çok sevmeye başladım. Ama canımı sıkan bir detay vardı. Yurt!. Yurdumu hiç sevmiyordum. En az bir sene dayanmam lazımdı ama nasıl dayanacağımı bilemiyordum. Askeri bir düzen vardı ve ben en özgür olmamız gereken yerde askeri düzende yaşamak istemiyordum. Yaklaşık 2-3 ay sonra dikey geçişle biri geldi odamıza. Hem de hemşerim çıktı. Çok sıcakkanlı olgun, yaşı benden biraz daha büyük ama birçok konuda ortak noktamız olan kaliteli bir insandı. Ve bu arkadaş sayesinde yurt benim için biraz daha çekilir olmuştu.
Gel zaman git zaman, alıştım artık okula ve insanlara, bir parçam olmaya başlamıştı bu şehir. Sınıfıma ilk adım attığımda göz göze geldiğim biri vardı, adı Merve!. Merve benim yaralarımdan biridir, uzatmayacağım ama merveden bahsetmeden geçmem ona haksızlık olur. Merve oralı biriydi, bu yüzden ailesi, arkadaşları bir düzeni vardı, bizim gibi serkeş yaşamıyordu. Ona yaklaşırken hep daha dikkatli, itidalli davranırdım. Fiziksel olarak bembeyaz bir ten, tel tel dökülen ve asla kabarmam diyen bebek saçlar, yanakları doğal pembe, ela göz, çok kibar tavırlar ve dişil bir enerjisi vardı yani aurası çok farklıydı. İnsanın kol kanat geresi, alıp içine sokası geliyordu. Bir arkadaş grubumuz oluşmuştu ve merve de arada gelip giderdi bu gruba. Kimse anlamamıştı ona farklı gözle baktığımı ama bir gün kendim aptal gibi açık etmiştim: Bir gün sabah ilk derse gireceğiz, kapının önünde sigara içiyoruz, merve ve arkadaşı geldi, mervenin arkadaşı yani arife ayça, “arkadaşlar bakın bakalım merve de ne değişiklik var dedi” herkes baktı kimse anlamadı, oysa ki ben daha uzaktayken anlamıştım. Saçlarının ucundan yaklaşık 1-1.5 cm kestirmiş kırıklar düzelmiş ve saç uçları eşitlenmişti. ‘Saçlarını ucundan kestirmiş, kırıkları aldırmış’ diyiverdim. Herkes şok oldu ve merve artık ona nasıl baktığımı biliyordu. Biliyordu bilmesine ama uzun süre benim cesaretsizliğim yüzünden arkadaş olarak hatta iyi bir arkadaş olarak ilişkimiz sürdü. Merve’nin Süleyman diye eski bir erkek arkadaşı vardı anladığım kadarıyla da sürüncemedeydi yani her an Süleyman geri dönebilir, merve elimden kaçabilirdi. Merve hikayesi burada kalsın sonra geri döneceğiz.
Sınıfımda Selin diye sevdiğim bir dostum vardı, arkadaş grubumuz birdi ve aynı yurttaydık. Bu yüzden sürekli birlikteydik, e haliyle grup halinde fotoğraflarımız da vardı. Bir gün Selin sırıta sırıta geldi yanıma. N’oldu dedim niye sırıtıyorsun? iibf-Kamu yönetiminde bir arkadaş var senin fotoğrafını görmüş-beğenmiş görüşmek ister misin diye soruyor. Baktım fotoğraflarına, hoş bir kıza benziyordu, yakından tanımak istedim ve görüşmeyi kabul ettim. O günü hiç unutamıyorum: Daha vakit var diye en sevdiğim dostum hemşerim Umut’la en sevdiğimiz kafeye gidip o gelene kadar kahve sigara yapalım dedik. Biraz heyecanlıyım tabi, umut sakin ol falan diyor hissettirme diyor, ki ben öyle heyecanlanacak biri değilimdir umut bunu bilir o yüzden şaşırıyor. Ama içimde garip bir his var tarif edemediğim, bu da heyecan yaratıyor bende. Neyse mesaj geldi “5 dk’ya oradayım.” Umut dedim kız geliyor, sen kalk. Umut gitti, ben bir sigara daha yaktım. Sigarayı tam söndürürken sokağın başından, üstünde beyaz ceket, içinde koyu renk bir bluz, altında beyaz bir keten ve ayağında beyaz bir converse olan 1.70 cm boylarında bir kız saçlarını savurakak döndü. İşte Demet geliyordu, hayatıma ne yapacağından habersiz, kendinden emin bir şekilde hayatıma dahil olmaya geliyordu. Geldi masaya, güler yüzle kocaman bir merhaba dedi, elimi sıktı ve karşıma oturdu. Bıcır bıcırdı. Çok mu güzeldi, hayır, sadece güzeldi. Çok mu alımlıydı hayır, sadece biraz çekiciydi. Ama inanılmaz bir enerjisi vardı, yaydığı enerji kafedeki herkesi etkileyecek güçteydi ve bu beni de çok etkiledi. Yıllardır tanışıyormuşuz gibi uzun uzun konuştuk, gülüştük. Sonra ben çağırmadan umut geldi, yeterlan konuştuğunuz sıkıldım napıyonuz dedi ve oturdu masaya.(Umut çok fırlama, pozitif enerjisi yüksek ve çok sempatik biridir. Bunu da yeri gelmişken söyleyim.) Umut da masaya dahil olunca kahkalar arttı hepimizin enerjisi birbirine geçmişti. Öğlen buluşmuştuk ama hava kararmıştı neredeyse. Kalktık, demet yurda dönecekti, onu bıraktık. Dönüşte umutlara içmeye geçecektik, umut bana sevimli sevimli bakıp, olur bu iş kankaaaa! dedi. Evet ben de hissetmiştim, bu iş olacaktı.
Bu arada demetle konuşmadan birkaç gün öncesine dair merve ile ilgili bir durumu açıklamam gerekiyor. Bu kısımdan size bahsetmedim ama biz son zamanlarda merveyle çok daha yakınlaşmıştık sürekli mesajlaşıyor, sabah beraber gidiyor akşam beraber çıkıyorduk, birbirimizden sürekli haberdardık. Sevgili değildik, açılmaya o cesaret edemiyor ben de cesaret edemiyordum. Zaten Süleyman faktörü vardı, arada adı geçince bozuluyordum. Sonra bir Cuma akşamı dersten çıkıyoruz merveyi arıyorum açmıyor, etrafa bakıyorum yok. Umut da hadi gidelim deyip duruyor. Tamam dedim hadi gidelim. Tam giderken arkadan mahire seslendi sınıftan arkadaş, imalı imalı ‘bekleme dedi Süleyman geldi onla gidecek.’ başımdan kaynar sular döküldü. Rengim attı, bir sigara yaktım otobüse doğru giderken, o sırada merveyi bir arabaya binerken gördüm. İçinde genç biri vardı, süleymandı galiba. Beni görmedi, bastılar gittiler, bizde arabanın tozuna bakakaldık. Eve giderken 8 tane bira aldım, bir pakette sigara. Sabaha kadar içtim. Geceye doğru merve aradı, mesaj attı vs. ama dönmedim. İlişki açısından bitmişti benim için. Arkadaş olarak kalırmıydık, sonra duruma bakacaktım artık. Sonraki günler geldi gitti bir şeyler açıklamaya çalıştı ama istemedim. Hep susturdum. Ona sadece, merve dedim ben seni her şeyden önce insan olarak çok seviyorum saçma bir beklentiye girdim, bu benim hatam, bundan sonra iyi bir arkadaşım olarak hayatımda olmanı isterim dedim. Kısık bir sesle ‘saçma değildi’ dedi, duymazlıktan geldim. Sonra uzun yıllar hatta askere gidene kadar merve benim dostum, sırdaşım olarak kaldı. Süleymanla çok mutlu değildi ama aile baskısıyla ilişkisi devam ediyordu. Ona alışkanlığı vardı ama beni sevdiğinden yıllar içinde emin olmuştum. Yani beklentim saçma değildi sadece zamansızdı. Askerden sonrada izini kaybettim, istanbul’da hemşirelik okuyordu ama bulamadım, umarım mutludur, çünkü o da hayatıma çok güzel şeyler kattı.
Dönelim Demet’e. Biz o akşam dahil konuşmaya başladık. Adını koymaya gerek yoktu, 3-4 gün sonra ne olduğumuz artık belliydi, tutulmuştuk birbirimize ve ben İrem’den sonra ilk defa bu kadar iyi hissediyordum kendimi. Umutla demet de çok iyi kanka olmuşlardı, arada Sami de gelirdi ve biz dördümüz ((bazen saminin sevgilisi Tuğçe (hemşerim) de katılırdı. ) çok iyi ortamlar yarattık, çok şey yaşadık, bunları yazmaya kalksam, 2-3 cilt gideri var. Her şey iyi gidiyordu, artık o benim bir parçamdı bundan kuşku yoktu. En zor zamanlarımızda da en iyi zamanlarımızda da hep birlikteydik. Memleketlere gitme zamanı geldiğinde de kopmadık, hatta birkaç sefer bizim memlekete geldi, bizim evde kaldı ailemle tanıştı ve o bizimkileri, bizimkilerde onu çok sevdi. Hatta bir gün onu yolcu edip eve döndüğümde masamın kenarına iliştirilmiş, birbirine yapıştırılarak uzun bir kağıt elde edilmiş olan bir blok notlar bütünü gördüm. Demet kağıt bulamayınca bana bu şekilde mektup yazmıştı. Mektupta kısaca çok iyi bir ailem olduğunu, çok şanslı olduğumu ve beni çok sevdiğinden bahsetmişti. O yaz da bitti, biz okula geri döndük. Kaldığımız yerden, daha ayakları yere sağlam basarak ve de daha ciddiyetle devam ettik. Bir ara aynı evde yaşadık, kedi aldık, mutluyduk yani ama size bir faktörden bahsetmem gerekiyor. Demet dobra biriydi. Hadi yapalım’cı insanlar vardır ya, o da öyleydi. Anı yaşamayı severdi. Ama ben öyle değildim, daha ihtiyatlı bir tarzım vardı. Zaman zaman Demet’in bundan sıkılacağını ve benden uzaklaşacağını düşünüyordum ve de korkuyordum. Ama beni öyle seviyordu ki bunu o kadar güzel belli ediyordu ki sonra bu kaygılarım hemen kayboluyordu.
Benim okulum bitmek üzereydi demetin daha 1 senesi vardı. Şüphesiz aklım orada kalacaktı. İkimiz de çok hüzünlüydük. Benim canımdan can gidiyordu ama hemen yeni planlar yapıp birlikte olmanın yollarını ve geleceğe dair yol haritası çizmeye çalışıyordum. Nitekim memlekete döndüm ve kpss’ye hazırlanmaya başladım. İyi hazırlanıp, kazanıp demeti de çalıştığım memlekete çekmenin yollarına bakmalıydım. İyi bir hırsla başladım çalışmaya. Demetle de fena gitmiyordu. Ama sonra uzaklık sancıları baş göstermeye başladı. Demet farklılaşıyordu. Hissediyorum. Değişiyordu. Bir de olaya geniş açıdan bakarsak durum şöyleydi; demet üniversite hayatına devam eden, özgür, yiyip içip eğlenen biriyken, ben; evin içinde gece gündüz ders çalışan bir ezik olmuştum. Kadınlar güçlü erkeklerden hoşlanır. Ve ben gücümü ezikliğe bırakmıştım.
Aradan 5 ay geçmişti, kavgalarımız sıklaşmıştı ama burnumda tütüyordu, dayanamadım, içimdeki şüphelerle bastım gittim yanına. Gittim ama benim özlemimin yarısını göremedim onda. Bir şeyler saklıyor gibiydi ama çokta iyi oyuncuydu durumu toparlıyordu hemen. Ben birkaç gün kaldım yanında, içimden bir ses bir daha onu göremeyeceksin diyordu. Çok iyi geçmemişti tatilimiz. Gitmeden birkaç saat önce çekti beni odasına götürdü, bir süre seviştik ve ben o sevişmenin son sevişme olduğunu anladım, bu yüzden çekebildiğim kadar çektim kokusunu içime.
İçimde şüphelerle döndüm memlekete. Aynı çalışma temposuna devam ettim. Demetle de konuşma sıklığımız azalmıştı. Ama ben derse odaklandım ve çalışmayı bırakmadım. Sonra sık kavga etmeye başladık. Şehir değiştirmeye başladı ve haber vermez oldu. Bir şeyler saklıyordu ama sormaya korkuyordum. Gerçekler korktuğum gibi çıkarsa hem ruhsal olarak kendimi kaybederdim hem de sınavı. Biz öyle ya da böyle sınav haftasına geldik. Sınava 3 gün kalmıştı, arıyorum açmıyor, mesaj atıyorum dönmüyordu. O gün beni adeta çıldırtmıştı. Merak ediyorum, şüpheleniyorum, aklımdan binbir türlü şey geçiyordu. En son kuzeninin yanına geçmişti o kadarını biliyorum. Kuzenini de tanımadığım için numarası bende yoktu. Derken yatma saatine yakın aradı. Hemen nerdesin, napıyorsun, niye haber vermiyorsun diye sıraladım. Karşımdaki ses o kadar isteksiz ve yabancıydı ki duyacaklarım beni korkutuyordu. Ondan bir açıklama beklerken, “artık bitsin, bu böyle gitmeyecek” dedi. Tamam dedim ama bana nedenini söyle buna hakkım var neden diye bağırdım. “Konuşmak istemiyorum kendine iyi bak” dedi ve kapattı. Telefonun ekranına bakakaldım. Yıkılmıştım. Tarif edilemez bir acıydı bu. Kendimi yerden yere atmak, içimde ne var ne yok sökmek, yakmak, yıkmak istiyordum. Aklımdan bir çok şey geçiyordu ama ihanet ettiğinden emindim. Fakat yine de bunu duymalıydım. Kuzenime gidiyorum durumu da muhtemelen yalandı. O gün bir daha aramadım. Aklımda o geceye dair kalan en net şey galiba hayatımda ağladığım en uzun gecenin bu gece olacağıydı.
Sabah uyandım. Hayatımın sınavına 2 gün kaldı ama ben bende değilim. Aslında çok iyi puanlar alıyordum, muhtemelen istediğim şehre yerleşebilirdim. Ancak bu durum her şeyi değiştirdi. Mental olarak mahvolmuşken sınavdan iyi puan almam mümkün değildi. (Ah be demet, sınava 3 gün kala yapılacak iş miydi bu! Şu yaptığınla hayatımla oynadın, sen bu kadar kötü değildin!..) Etrafımdakiler durumumu farkediyor ama sormuyorlardı. Sınav gecesi düşünmekten, ağlamaktan kendimi alamadım. Sabah uykusuz bir şekilde 6 ya doğru kalktım yataktan, masamın başına geçtim. Bir kağıt bir de kalem alıp Demet’in asla göremeyeceği uzun bir veda mektubu yazdım. Elveda dedim, kendi kendime, elveda…
Sınavım haliyle çok iyi geçmemişti. Düşünsenize, sınava giren kaç kişi sabaha kadar ağlayıp, sabahın ilk ışıklarında onu terk eden eski sevgilisine veda mektubu yazmıştır. Bu yüzden pek umudum yoktu. Ama istediğim şehirleri olmasa da bazı şehirleri kazanacak kadar puan alacağımın da farkındaydım. Nitekim de öyle oldu.
Sınavdan sonra, büyük bir boşluğa düştüm. Gece gündüz çalıştığım sınavla birlikte Demet de yoktu artık. Sağolsun arkadaşlarım hiç yalnız bırakmadı beni. Sigaram ve Alkolüm de. Bir de vefalı dostum olan gitarım. Evet, beni en iyi tedavi eden şeylerden biri de müzikti. Gitar benim bir parçam gibidir. Sınav zamanı biraz ayrı kaldık ama şimdi yine şarkı çalacağız, söyleyeceğiz ve söz yazıp beste yapacağız. Bu acıyı atmam lazımdı. Bunun en iyi tedavilerinden biri de yazmak ve gitar çalmaktı. Ben bu ikisini birleştirip beste yapıyordum. Uzun yıllardır beste yapıyorum zaten. Bu acıyı da ancak besteyle içimden atabilirdim. En azından bu benim için bir feryat biçimiydi. En iyi bestelerimi Demet’in sayesinde yaptım diyebilirim. Sağolsun öyle bir acı bıraktı ki en iyi besteler en acı hikeyelerden geliyordu sonuçta. Arkadaşlarım çok içince onu aramamdan korkuyordu. Biliyorsunuz ki ihanetini kulaklarımla duyamamıştım o gün. Ve yarım kalmışlık vardı. Hesap soramadım henüz. Yüzüne doğru haykıramadım. Bunlar içimde kalmamalıydı. Ama aramakta istemiyordum, yeltenince de arkadaşlarım alıyordu telefonu elimden.
Bir şarkı yazmıştım. Çok beğenildi. Diğer arkadaşlarım da müzikle uğraştığı için, gel bunu kayıt altına alalım, yayınlayalım hem uğraş olur hem de insanlar dinler dedi. Olur dedim. Bir yandan içiyor bir yandan prova yapıyorduk. Yaklaşık 10 saatin sonunda kayıt çıkmıştı. Güzel de olmuştu. İçime sindi. Yayınladık. Hala da vardır youtube’ da arada açar dinlerim. (kimliğim ortaya çıkmasın diye şarkının ismini veremiyorum.) O akşam kafaya koymuştum, arayacaktım Demet’i. Arkadaşlar sigaraya çıkınca kaptım telefonu ve son defa aradım. Uyuyordu, uyandı. Sesi şaşkın geliyordu. Müsait misin 3 dk ayır bana bir daha sesimi duymayacaksın dedim. Tamam dedi. Öncelikle sınava 3 gün kala bunu yaptığın için seni hiç affetmeyeceğim dedim. Ama bu geçti artık, sana tek bir şey soracağım dedim, beni aldattın mı? “ Evet, hayatımda başka biri var” dedi. Bu kadar soğukkanlı söylemesini beklemiyordum. Bilsem de ondan duymak yaramı deşmek gibi oldu. Bunu duyunca çılgına döndüm tabi ve o sinirle ağzıma geleni saydım, seni hiç affetmeyeceğim, bana yaşattığını misliyle yaşa, iki yakan bir araya gelmesin, bu yaptıkların çoluğundan çocuğundan çıksın, minvalinde ağır laflar ettim ve suratına kapattım, dakikalarca ağladım. Ve işte o an yeni bir hayata başlamam gerektiğini anlamıştım. Demet o dakika bitmişti, yeni hayatıma merhaba deyip, önüme bakmalıydım artık.
Yıllarca asla ama asla bir daha Demet’e ulaşmaya çalışmadım. Kimseye de sormadım. Unuttuğum için değil. Acısı baki kaldı kalmasına ama ona ulaşarak artık kendime ihanet edemezdim. Bu sosyal medya olayları çoğalınca bile adını arattırıp hiç bakmadım. Ama bundan yaklaşık 6 ay önce (sene şu an 2023)  arkadaşım Tuğçe’nin (saminin sevgilisi olan, şimdi evliler) paylaştığı fotoğrafın altındaki yorumlarda tesadüfen bunun adını gördüm. Merak bu ya girdim baktım. Bi enterasan oldum ne yalan söyleyim. Duygusal anlamda değil ama sanki öldü sandığım bir arkadaşımın yaşadığını öğrenmiş gibi oldum. Tam bir instagram anne’si olmuş. Memleketi olan Kayseri’de yaşıyor,8 aylık bir erkek bebeği, Doçent bir kocası var. Kendisi de besyo’dan doktora yapmış daha yeni. Güzel, huzurlu ve mutlu bir aile tablosu gördüm. Sevindim onun adına, gerçekten. Sonra sayfayı kapatıp, hayatıma döndüm.
Dönelim günümüze. 6 Şubat 2023’te peş peşe 7’nin üzerinde deprem oldu. Yaklaşık 10 il etkilendi ve bu illerden biri de benim memleketim. Ben orada yaşamıyorum ama ailem orada, bu yüzden kalbim orda attı uzunca bir süre. Neyse ki herkes iyi. Depremin olduğu hafta hepimiz çok duygusalız, üzüntülüyüz ne yapabiliriz nasıl faydamız olur diye uğraşıyoruz. Bunlarla uğraşırken sosyal medyadan bir mesaj geldi. Baktım “ Demetxxxx sana mesaj göndermek istiyor” yazıyor. Kabul ettim. Bir baktım tam 10 sene sonra demet bana uzun bir mesaj yazmıştı. Ben depremden dolayı iyi misin diye soracak heralde diye düşünürken o bambaşka bir şey yazmıştı. “merhaba, sana uzun uzun yazmak istemiyorum ama çok müşkül durumdayım, senden sadece bir şey isteyeceğim, sen bana o ayrıldığımız gün çok ağır laflar söylemiştin bu benim hiç aklımdan çıkmadı ve çocuğum doğduğundan beride bunu düşünüyorum, lütfen bana hakkını helal et, bunu duymaya çok ihtiyacım var lütfen helal et” diye bitirmişti yazıyı. Ben de ona, demet dedim merhaba, artık her şey geçmişte kaldı, biz düşman değiliz, yolu yolumdan geçmiş birisin, ne olursa olsun senin kötülüğünü isteyecek biri değilim, sinirle söylemiş olduğum ağır sözler olabilir ancak bunu içten söylemeyeceğimi ve kötü biri olmadığımı sen bilirsin. Umarım çocuğun iyidir, bu her şeyden önemli ve yapabileceğim bir şey varsa lütfen söyle, yapmaktan sakınmam. Duymak istediğini sona sakladım, eğer içini rahatlatacaksa hakkım sana helaldir, dedim ve gönderdim. Cevap geldi:“Senin iyi biri olduğunu biliyorum, teşekkür ederim bunu duymam lazımdı, oğlum hasta doğdu, kucağıma almam zaman aldı, depremde çok korktuk evde çocukla yalnızdım ve şu an dahi salondan mutfağa geçmeye korkuyorum, yıllardır söylediklerini düşünüyorum ve beni kırmadığın için sana çok teşekkür ediyorum” dedi ve bitirdi. Etkilenmiştim. Çünkü bebek/çocuk söz konusu olunca bende akan sular durur. Üzülmüştüm. Umarım çocuğun için her şey daha iyi olur demekle yetindim. Bir daha da konuşmadık.
Yaşadıklarının benim ah’larım yüzünden olduğunu düşünmesi, çocuğunun durumunu da buna bağlaması ne kadar acı. Beni hiç tanımamış. Ve manevi olarak sığınacak bir kurtuluş ararken taa 10 sene önceki “bana” kadar gelmiş. Garip hissettim kendimi, iyi olsun herkes özelliklede çocuklar…
Hatırlarsanız sınava 3 gün kala beni terk ettiğinde bunun acı faturasını yaşayacağımı söylemiştim. Öyle de oldu. Atandım atanmasına ama O 3 gün yüzünden ne istediğim yere gidebildim, ne aileme yakın olabildim ne de arkadaşlarıma. Bu 3 gün benim ömrüme bedel oldu. Çünkü ben bu şehirden bir daha kurtulamayacağım. Aidiyetlerime bir daha kavuşamayacağım. Sevdiklerimin en kötü anına da en iyi anına da en son ben tanık olacağım. Uzakta, yalnız ve çaresiz kalacağım. Öyleyim zaten, yıllar içinde aidiyetimi kaybediyor, herkes ve her şeyden uzak kalıyorum. Bedeli ağır oldu yani o 3 günün. Neyse, yapacak bir şey yok artık başkaları iyi olmaya, mutlu yaşamaya devam etsin, ben mutsuzluğa alışkınım…
Yazar notu: Bunları yazmak benim için hiç kolay olmuyor, anılarım depreşiyor, zaman zaman üzülüyor ve derin duygulara girip sık sık ara veriyorum. Bu yüzden bir yazının bitmesi aylar sürebiliyor. Atladığım detaylar illa ki var ama gerçeğin ham hali işte bu başımdan geçenlerdir. Herkese okuduğu için teşekkür ediyor, mutlu hayatlar diliyorum.
#bilemiyorumaltan 09.03.2023
3 notes · View notes
siyahkellebek11 · 2 years
Text
4 notes · View notes
oscar-888 · 6 months
Text
Hayat çok kısa her şeyin tadına bakmak için.
Life is to short to taste everything
1 note · View note
filmizle48 · 6 months
Video
Cinlerle Evlenen Kadın | #cin #korkuhikayeleri
0 notes
grizaman · 2 years
Text
Bir şeyi çok iyi biliyorum ve unutmuyorum,
Kendime tekrarlıyorum sürekli,
Bir hikayenin başını çok önemseyip kafaya takma diyorum,çünkü biliyorum bir hikayenin başı değil sonu önemli gözümde...
1 note · View note
cuneytyardimci · 1 month
Text
Tarihin En Büyük Pandemisi ve İlk Biyolojik Silah
İnsanlık birçok defa bulaşıcı hastalıklar ve salgınlarla sınanmıştır; ancak tarihin en büyük pandemisi kuşkusuz Kara Veba salgınıdır. Kara Ölüm adı da verilen bu hastalık, aynı zamanda kayıtlara tarihteki ilk biyolojik silah kullanımı olarak geçer!!!
TARİHİN EN BÜYÜK PANDEMİSİVEİLK BİYOLOJİK SİLAH Bir önceki yazıda “Tamı tamına 217 kere COVID-19 aşısı olan adam” ‘dan bahsetmiştim; hemen ardından eski paylaşımlarımdan biri olan “Dünyanın En Büyük Pandemisi Kara Veba ve İlk Biyolojik Silah” başlıklı yazı konu bütünlüğü sağlayacaktır. İnsanlık birçok defa bulaşıcı hastalıklar ve salgınlarla sınanmıştır;  Ancak tarihin en büyük pandemisi…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
paranormalhaber · 1 year
Link
0 notes
dusuncekatalogu · 2 years
Text
Blank Room Soup Olaylarının Gerçek Yüzü Ortaya Çıktı: Korkunç Değil İğrenç!
Blank Room Soup videosuna elbet denk gelmişsinizdir. Bu görüntülerin gerçek mi yoksa uydurmaca mı olduğunu düşünüyorsan ilginç gerçeklerle karşılaşacaksın.
Blank Room Soup, yıllardır halkı etkileyen bir viral YouTube videosu. Freaky Soup Guy olarak da bilinen bu videonun gerçek tarihi, izleyicilerden büyük ilgi görüyor. Birçok tahmin ve söylenti var. Ayrıca, birçok YouTuber, çok fazla görüş almak için geçmişten bu hikayeyi gündeme getirmeyi sever. İnternette bu konuda birçok ilginç video bulabilirsiniz. Bazıları gerçek korkuya veya sadece hoş…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
lanausee44 · 8 months
Text
Yaşam sadece teorik anlamda yüklediğimiz onca şey değil Çehov parayla insanların hikayesini satın alırmış yaşam hikayeler kadar ne gerçek nede kurgusal hani yolculuğun bittiği bir yer var işte orası yaşam...
91 notes · View notes
sutusevin · 6 months
Text
Benim için bütün oyunlar,romanlar,hikayeler herkesin anladığından başka bir anlam taşıyor.
Bütün hayat,bütün insanlık bu kitaplarda anlatıldı, bitirildi.
Yeni bir şey yaşamak,yeni bir kitap tanımak oluyor benim için.
Kitaplarla ve onların yazarlarıyla birlikte yaşıyorum.
Önsözlerle yaşıyorum.
Hiçbir yazar şaşırtmıyor beni:
Çünkü hayatlarını sonuna kadar biliyorum.
Gerçek dediğiniz dünyada ise kimin ne yapacağı belli değil.
Hergün şaşırtıyorlar beni.
Yazarlarımla yaşamak daha kolay.
Tutunamayanlar/Oğuz Atay
46 notes · View notes
surlar · 8 months
Text
Kalbim açık bir kitap, hikayem tarafından yırtılmış. Onlara dersini aldığını söyle. Her seferinde öğreneceksin. Tamamlanmayı eksiklikte ararsın. Saman bir eve sığındın ve sonra fırtına geldiğinde çıplak ve yalnızdın - Açığa çıktın. Yıllarını yutkunarak geçirdin, ama sadece havaydı ve seni neden boş bıraktığını merak ettin. Sana hikayeler anlattılar ve sen onlara inandın. Ve yine de hikayeyi gerçek kılmak için her şeyi verirdin. Bırak gitsin, daha iyi bir hikaye var.
22 notes · View notes
bazenmahir · 2 months
Text
Gökyüzü mavi renginde,
Rüzgar eser daldan dala,
Yapraklar fısıldar geçmişi,
Sessizce, derinliklerde.
İhtiyarlar ateş başında toplanır.
Gökyüzüne bakar, yıldızlara...
Hikayeler anlatır geçmişten,
Yazının icadından önce,
Gerçek sözlerle, doğrudan,
Kalpten gelen seslerle.
Orhun'da yazılmış, mısırda çizilmiş,
Tabletlere kazınmış değil,
Toprakta, gökyüzünde saklı,
Geçmişin izleri, doğanın kucağında.
Ve çocuklar, buğday başakları arasında,
Koşar, oyunlar oynar, özgürce...
Geleceğin tohumları,
Kök salar toprağa, bilmeden.
Denizin üstünde balık tutan balıkçılar,
Umudu yakalamak istercesine,
Ağlarını sererler sonsuz maviliklere,
Rüyalarıyla yarışır, dalga dalga...
Tumblr media
10 notes · View notes
cuneytyardimci · 2 months
Text
Ludwig Karl Friedrich Detroit 'den Nazım Hikmet'e Uzanan Kader
Kahramanları Ludwig Karl Friedrich Detroit, Mehmet Ali Paşa ve Nazım Hikmet olan bir Kız Kulesi hikayesi, hatta daha doğru bir ifade ile Kız Kulesi masalı paylaşacağım bu yazıda...
LUDWIG KARL FRIEDRICH DETROIT, MEHMET ALİ PAŞA, KIZ KULESİ,VE NAZIM HİKMET DÖRTLEMESİ Kahramanları Ludwig Karl Friedrich Detroit, Mehmet Ali Paşa ve Nazım Hikmet olan bir Kız Kulesi hikayesi, hatta daha doğru bir ifade ile Kız Kulesi masalı paylaşacağım bu yazıda… İlk olarak Sunay Akın’ın İstanbul’un Nazım Planı kitabından okudum bu inanmakta güçlük çektiğim tesadüfler silsilesini… Ludwig Karl…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
gercekhikayem · 1 year
Text
adresine bakmazsanız yeni hikaye var mı kim bilecek?
27 notes · View notes
harfzen · 29 days
Text
2 notes · View notes
sessizbiri62 · 3 months
Text
Ferhat, gri beton duvarların arasında sıkışmış bir şehirde yaşıyordu. Gökyüzüne açılan penceresinden baksa da, kalbi bir türlü özgürlüğü bulamamıştı. Günlerini gri ofis duvarları arasında geçirir, yüzleri birbirine benzeyen insanlar arasında kaybolurdu. Bir gün, sıradanlıktan sıkılmış bir şekilde Özleme sordu: "Özlem, hayatın anlamı nedir? Neden herkes birbirine benziyor, ama birbirini anlamıyor ?" Özlem, gülümsedi ve derin bir nefes aldı. "Ferhat, insanlar dışarıdan benzer görünebilir, ama içlerindeki hikayeler farklıdır. Anlamak için görmekten öteye geçmeli ve insanların derinliklerine inmeliyiz." Bu sözler Ferhat'ın içinde bir şimşek gibi çaktı. Bir sabah, işe gitmek yerine kendi dünyasını keşfetmeye karar verdi. Gri kıyafetlerini bir kenara bırakıp renkli bir dünya yaratmaya başladı. Şehrin kalabalığından uzaklaştı, doğaya yöneldi. Bir gün, eski bir kitapçının köşesinde, yıllarca unutulmuş bir kitap buldu. Kitap, ona yeni bir bakış açısı kazandırdı. İnsanların içindeki derinlikleri keşfetmenin yolunun, farklı hikayeleri anlamaktan geçtiğini anladı. Ferhat, kendi hikayesini yazmaya başladı. Farklı insanları dinledi, onların sevinçlerini ve acılarını paylaştı. Şehirdeki monotonluktan uzaklaştıkça, kendisiyle barıştı. Renkli bir tablo gibi, çeşitli yaşamların ve duyguların bir araya geldiği bir dünya inşa etti. Özlem, Ferhat'ın bu değişimini fark etti. "Ferhat, senin içindeki renkleri keşfetmek, başkalarınınkini anlamaktan geçer. Herkesin farklı bir hikayesi var, ve sen bu hikayeleri dinledikçe, gerçek anlamı bulacaksın." Ve öyle oldu. Ferhat, kendisi gibi sıkışmış insanlara ilham oldu. Herkes kendi özgünlüğünü keşfetmeye başladı, şehir renklenmeye başladı. Gri duvarlar, renkli duvarlara dönüştü.
Ferhat, özgünlüğün ve anlayışın şehrine liderlik etti. Artık herkes birbirini anlıyordu, çünkü herkes kendi hikayesini yaşamış, birbirini anlamak için çaba sarf etmişti. Şehir, monotonluktan kurtularak gerçek bir topluluk haline gelmişti. Ve Ferhat, sadece kendi özgünlüğünü keşfetmekle kalmamış, aynı zamanda başkalarının da içindeki renkleri görmelerine yardım etmişti. Gri şehir, onun liderliğinde bir keşif ve anlayış merkezi haline gelmişti
6 notes · View notes