Mahrem; nikahı bize haram olan, yanlarına dış kıyafet dediğimiz ferace yâhut çarşaf-ı şerîfsiz çıkabileceğimiz, muhabbet edebileceğimiz, aynı ortamda birlikte oturabileceğimiz, birlikte yemek yiyebileceğimiz, hiçbir sûrette evlenemeyeceğimiz kişilerdir.
Namahrem ise; nikahı bize helal olan, yanlarına ferace yâhut çarşaf-ı şerîfsiz çıkamayacağımız, aynı ortamda birlikte oturamayacağımız, muhabbet edemeyeceğimiz, birlikte yemek yiyemeyeceğimiz, evlenebileceğimiz kişilerdir.
Kaynak: Kur'ân-ı Kerîm, Nûr, 31 - Nisâ, 23
Allah'ın hükmünü kabul etmemekten Allah'a sığınalım. Nefsimize ağır gelip uygulamamak başka bir şey, bu devirde bu ne yobazlık minvalde bir zihniyete sâhib olmak ise bambaşka bir şey. İlkinde kişi haram işlediğinden dolayı günahkâr olur, diğerinde Allah'ın âyetini inkar ettiği için kâfir.
Şöyle bir durup düşünelim: 1400 sene önce inen hükümlerin el ân geçerli olmadığını veya olmayacağını Allah hâşâ bildiremez miydi? Âhir zamanda yaşıyoruz diye, Allah'ın âyetleri mi değişti? Bilmediğimiz hükümler mi geldi? Allah aynı Allah, Kur'ân aynı Kur'ân?
Bundan sebep âhir zaman ümmetinin az bir ameline çok müjde var diye buyrulmuştur.
Cabir (radıyallahu anh)'dan şöyle rivayet edilmiştir;
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki: "Ne fasık ne de mücahir (günahı açıktan işleyen) kimse için söylenen gıybet sayılmaz. Mücahir olan hariç, bütün ümmetim affa mazhar olmuştur." [Rezin ilavesidir. Buhari'de ikinci kısım mevcuttur. Edeb, 60]
Müslim, Zühd 52, (2990)
Açıklama :
1- Rezîn merhumun ilavesi olan bu rivayetin kaynağı bulunmamıştır. Ancak hadisin ikinci kısmı yani "...mücahir olan dışında bütün ümmetin affa mazhar olacağını" beyan eden cümle Müslim ve Buhârî'de gelmiştir.
2- Mücâhir, günahını açığa vuran, Allah'ın örttüğü günahını söyleyerek açan kimsedir. Sadedinde olduğumuz rivayetin Buhârî'deki varyasyonu mücâhereyi açıklar: "Mücâhere (günahı aleni işlemek)den biri şudur: "Kişi gece (haram) bir amelde bulunur, sonra sabah olur, Allah onu örtmüştür (kimse bilmez) ama o der ki: "Ey filan bu gece ben şunu şunu yaptım." Bazan da (gündüz günah işlemiştir) akşam olur, Rabbi onu örtmüştür, (kimse bilmez) ertesi sabah, kendi lehine Allah'ın örtmüş olduğunu açar."
3- Hadis, işlenen günahların setrini emretmektedir. Yani her ne kadar yasak da olsa, günahtan kaçınmak mümkün olmayabilir. Öyleyse mü'min şu veya bu şekilde, bilerek veya bilmeyerek bir günah işleyecek olsa, ona düşen, tevbe etmek ve bu günahını kimseye söylememektir. Rasulullah, günahını sıkılmadan herkese söylenen veya herkesin gözü önünde çekinmeden günah işleyen kimselerin İlahî aftan istifade edemeyeceklerini haber veriyor. İslâm aleyhine yapılan sistemli ve ısrarlı organize propogandalar sonucu, dinin yasakladığı haramları işlemek bir marifet, bir ilericilikmiş havası hakim olunca, kendini bilmeyen sefih ve beyinsiz takım, içki, kumar, zina, rüşvet, aldatma, kaytarma gibi pek çok çirkefliklerini, bir marifet işlemişcesine herkesin yanında anlatır veya alenen işler. Bu durum, cemiyette "kötülüğe kötü demek, günahı günah bilmek" marifetini de yok edeceği, hatta pek çok zayıf kimselere teşvik olacağı için çok kötü bir gelişmedir, pek ciddi içtimâî bir marazdır. Bu dereceye ulaşan kötülükten dönüş de zor olur. Nehy-i ani'lmünker de yapılamaz. Onun için Rasulullah kötülüğü aleni yapan veya gizli yapsa bile ilan eden kimselerin durumlarının ciddiyetini duyurmak için "onların affedilmeyeceklerini" söylemiştir. Bir parça Allah ve âhiret inancı olana, bu tehdid-i nebevi çok şey söyler.
İbn Battâ el-Ukberi der ki:
"Günahı açıktan yapmada Allah ve Rasulünün ve sâlih mü'minlerin haklarını hafif görme vardır. Ayrıca bunda mücâhirlerin bir nevi inadı yatar. Örtmede ise istihfaftan selamet vardır. Çünkü günah, sahibini alçaltır. Keza örtmede -eğer haddi gerektiren bir günahsa- hadd cezasından kurtuluş; taziri gerektiriyorsa ta'zir cezasından kurtuluş vardır. Allah'ın hakkına tam riayet edildiği takdirde, Ekremu'l-Ekremîn olan ve rahmeti gazabını aşan Rabb Teâlâ onu dünyada örttüğü için ahirette de rüsvay etmez. Günahını açığa vuran, bütün bunlardan mahrum kalır."
İmam Nevevî'nin zikrettiğine göre "fıskını veya bid'atini açıktan yapan kimsenin aleni olan günahları ile gıybeti câizdir; aleni olmayan günahları sebebiyle gıybeti câiz değildir.
Geçmiş bir kara delik , her şeyi içine çeken , geleceği yok eden. Bir günahkâr var kara deliğin içinde , yanında günahı. Günahkârlar günahlarını omuzlarında taşır her daim. O da omzunda taşıyor ancak omzunda taşıdığının farkında değil, göz göze gelmiyor , görmüyor onu. Görse , kıyamet kopacak farkında değil. Her günahkârın bir kurbanı vardır ; ya kendisidir ya da seçtiği bahtsız kişi. Günahkâr, kendi eli ile çizdiği resmin sonunda ölecek , günah ise ömrünün sonuna dek işkence çekecek . Bende bir bahtsızım , kaderimde günahkârın işkencesi var biliyorum . Her masum birilerinin günahının bedelini öder.
şimdi sizinle okuduğum ve çok hoşuma giden bir yazıyı paylaşacağım;
hazreti ömer efendimiz bir gün medine mahallelerinden birini dolaşırken bir delikanlı ile karşılaşır. delikanlı elbisesinin altında içki şişesi taşımaktadır. hazreti ömer efendimiz "delikanlı, elbisenin altında ne var?" diye sorar. delikanlı az kalsın içki diye cevap verecekti ki o anda içinden şöyle dua etti "Allah'ım beni ömer'in karşısına rezil etme, lütfen etme, ayıbımı gözünden sakla, bundan sonra bir daha içki içmeyeceğim." arkasından "elbisemin altında taşıdığım sirke şişesidir." diye cevap verir. buraya bi' antrparantez açmak istiyorum; hazreti ömer heybetini bir kez daha yüreklerimizin ritmindeki hızla hissettik mi? peki bu heybeti nereden geliyor dersiniz? evvvet, doğru cevap! hazreti ömer efendimizin yüreğinde öyle bir Allah korkusu mevcut idi ki, sirayeti hep bu minval üzreydi. delikanlının bu sözü üzerine hazreti ömer efendimiz "göreyim" der. delikanlı elbisesini kaldırır, hazreti ömer efendimiz bakar, gerçekten içki, sirke olmuştur. demek ki; içki sirkeye dönüşmüştür. kul, korkusu ile tövbe ettiği için samimiyetinden dolayı Allah onun içkisini sirkeye değiştireceğini görüyoruz. böyle olunca kötülüğe batmış bir günahkâr dönülmez bir tövbe ederek işlediği kötülüklerden vazgeçecek olsa mevlâ teâlâ hazretlerimiz onun günah içkisini ibadet sirkesine dönüştürecektir. bir daha dönmemek üzre edilecek istiğfar pek mühim dostlarım, kendimizi böylesine muazzam bir kapıdan esirgemeyelim.
Mûsâ aleyhisselâm zamanında şiddetli bir kuraklık ve kıtlık oldu. İnsanlar, Hz. Mûsâ’ya gelip dua etmesini istediler.
Mûsâ (a.s.), İsrâîloğullarının tamamını topladı, hep beraber bir sahrâya çıktılar. O vakit sayıları yetmiş bin yahut daha fazla idi. Hz. Mûsâ, “Yâ Rabbi! Bize yağmur yağdır, rahmetini üzerimize yay. Aramızdaki süt emen çocuklar, otlayan hayvanlar, beli bükülmüş ihtiyarlar hürmetine bize merhamet eyle!” diye dua etti. Lâkin yağmur yağmadı.
Mûsâ (a.s.) tekrar şöyle niyâz eyledi: “Yâ Rabbi! Eğer indindeki derecem azaldı ise, âhir zaman peygamberi Muhammed aleyhisselâm hürmetine bize yağmur ihsân eyle.” Mûsâ aleyhisselâm’ın bu duası üzerine Allâhü Teâlâ şöyle vahyetti: “Senin derecen, benim indimde hiç eksilmez. Sen, mümtâz kullarımdansın. Lâkin aranızda kırk yıldır devamlı bana isyan eden bir kul vardır. İnsanlara seslen, o kimse aranızdan uzaklaşsın. Zira, yağmurdan onun sebebiyle mahrum olmaktasınız.” Bunun üzerine Hazret-i Mûsâ kalktı ve “Ey kırk senedir Allâhü Teâlâ’ya isyan eden âsî kul! Aramızdan çık, zira senin yüzünden yağmurdan mahrum kaldık.” buyurdu. O günahkâr, sağa sola baktı. Kimsenin ayrılmadığını görünce, seslenilen kişinin kendisi olduğunu anladı. İşlediği günahlardan pişman bir hâlde boynunu büküp, şöyle niyâz etti: “Yâ Rabbi! Sana kırk yıl isyan ettim, bana mühlet verdin. Şimdi tevbe ediyorum. İtaatkâr olarak sana yöneldim. Beni kabul eyle!” Sözlerini henüz bitirmişti ki semâda bir bulut göründü ve bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. Mûsâ aleyhisselâm bunun sebebini Cenâb-ı Hak’tan suâl edince, “Ey Mûsâ! Sizden yağmuru kesmeme sebep olan aynı kişi vesilesiyle size yağmur ihsan ettim.” buyuruldu. Hazret-i Mûsâ: “Yâ Rabbi! O tevbekâr kulu bana gösteriver!” dedi. Allâhü Teâlâ şöyle vahyetti: “Ey Mûsâ! O kul, bana isyan ederken onu rezil etmemiştim. Şimdi bana itaat ederken mi onu rezil edeyim?”
Rabbim affedicisin affı seversin bizleri af eyle .Bizlere ölmeden önce tövbeyi öldükten sonra cennetiyle cemalini nasıp eyle .Ümmeti Muhammedi selamete çıkar Allahim 🤲