Tumgik
#gül kuyusu
evreninkuyusu · 1 year
Text
"Her gece aynı acıyla yaşarsan, bir gece artık o acıyı hissetmemeye başlarsın. Orada olsa bile," dedi Evren.
2 notes · View notes
yagmuralasan · 2 years
Text
Güçsüz parmaklıklar...Ufacık bir çocuk bile o parmaklıkları tutup eğebilir, içinden çıkıp özgürlüğüne kavuşabilirdi ama o bunu yapmıyor, sanki onu tutsak ettiğim parmaklıklar çok güçlüymüş gibi o zayıf parmaklıkları tutarak o parmaklıkların arkasından beni izliyordu.
-BİNNUR ŞAFAK NİGİZ
-İS SERİSİ NEHİR
6 notes · View notes
hislere-yolculuk · 1 year
Text
...
Bir ses olmanı isterdim, bir selam, bir nefes...
'Üşüme' diye seslenmeni isterdim. Bir el olmanı isterdim, bir kol...
'Özledim' deyip sarılmanı...
En karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim.
Kınalı bir bahar gibi, umut ışığı olmanı isterdim hayatıma...
Gelseydin ve yaslasaydım başımı omuzuna, ağlasaydım doya doya... Geçerdi üşümesi yüreğimin, geçerdi üşümesi içimin, kirpiklerimde yağmurlar dumanlanmazdı biliyorum...
Seninle suları yeşil bir ırmağın kıyısında buluşmak, saçlarının kokusundan öpmek, içime çekmek ve serin soluğundan içmek, sana sarılmak, kucaklamak, uçmak isterdim.
Ama nafile, aramızdaki bütün yollar kapalı...
Bütün dallar kesik...
Yokluğun buz gibi soğuk...
Üşüyorum...
Yüreğim de donmuş sanki. Gözlerimde...
Öyle bir üşüme ki, hiç bir şey ısıtmıyor artık. Bütün bedenim uyuşmuş. Ezip geçiyor ruhumu acılar...
Yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi. Kirpikleri kırılan bir zamanın teninde, ağrılı şiirler topluyorum gecelere şimdi...
Bilirim, sevmek ve özlemek bir ateşe dokunmaktır; yakmaktır yüreğini yangınlarda. Ama ben üşüyorum. Yokluğun buz gibi soğuk. Yakacak bir şeyimde yok.
Ağlıyorum, buza dönüşüyor gözyaşlarım. Ağlıyorum, akıp gidiyor gözyaşlarım çağlayanlara. Bakakalıyorum ardından çaresiz.
Ah.! bir el olsan dokunsan alnıma, okşasan saçlarımı bir anne şefkatiyle.. Geçerdi ağrısı başımın, geçerdi biliyorum... Bir gül olsaydın bahçemde, koklasaydım nefes nefes, çekseydim içime derin derin... Bir göz olup baksaydın gözlerime, çekip alsaydın içindeki hüznü...
Ah..! bir bilsen nasıl sevinirdi yüreğim, nasıl sevinirdi dudağımdaki gelincik, kapımdaki akasya...
Susuyorum artık derin derin... Ve sessizce soluyorum bir hazan yaprağı gibi...
11 notes · View notes
Text
babam ne istiyordu bazen hiç anlamazdım.
gül kuyusu - binnur şafak nigiz
0 notes
geceninkaranligi-3 · 2 years
Text
Tumblr media
Yokluğun buz gibi soğuk;
Uzaklardan bir ses olmanı isterdim, bir selam, bir nefes... 'Üşüme' diye seslenmeni isterdim... Bir el olmanı isterdim, bir kol... 'Özledim' deyip sarılmanı... En karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim kınalı bir bahar gibi, umut ışığı olmanı isterdim hayatıma... Gelseydin ve yaslasaydım başımı omuzuna, ağlasaydım doya doya... Geçerdi üşümesi yüreğimin, geçerdi üşümesi bilirim. Kirpiklerimde yağmurlar dumanlanmazdı...
Seninle suları yeşil bir ırmağın kıyısında buluşmak, saçlarının kokusundan öpmek, içime çekmek ve serin soluğundan içmek, sana sarılmak, kucaklamak, uçmak isterdim…
Ama nafile, aramızdaki bütün yollar kapalı... Bütün dallar kesik... Yokluğun buz gibi soğuk... Üşüyorum... Yüreğim de donmuş sanki, gözlerim de... 
Ateşler içinde bedenim... Öyle bir üşüme ki, hiç bir şey ısıtmıyor artık. Bütün uzuvlarım uyuşmuş. Ezip geçiyor ruhumu acılar...
Yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi. Kirpikleri kırılan bir zamanın teninde ağrılı şiirler topluyorum gecelere...
Bilirim, sevmek ve özlemek bir ateşe dokunmaktır; yakmaktır yüreğini yangınlarda. Ama ben üşüyorum. Yokluğun buz gibi soğuk. Yakacak bir şeyimde yok…
Ağlıyorum, buza dönüşüyor gözyaşlarım… Ağlıyorum, akıp gidiyor gözyaşlarım çağlayanlara… Bakakalıyorum ardından çaresiz…
Ah! bir el olsan dokunsan alnıma, okşasan saçlarımı bir anne şefkatiyle.. Geçerdi ağrısı başımın, geçerdi biliyorum... Bir gül olsaydın bahçemde, koklasaydım nefes nefes, çekseydim içime derin derin... Bir göz olup baksaydın gözlerime, çekip alsaydın içindeki hüznü... Ah! bir bilsen nasıl sevinirdi yüreğim, nasıl sevinirdi dudağımdaki gelincik, kapımdaki akasya...
Susuyorum artık derin derin... Ve sessizce soluyorum bir hazan yaprağı gibi... Oysa ne kadar çok hasretim konuşmaya, anlatmaya 
anlaşılmaya... Oysa ne çok istiyorum, tüm bedenimden söküp almanı yalnızlığımı, hicranımı bir tılsımla...
Yüreğim kanrevan, dikenler acımasız, ayaklarım kırık koşamıyorum artık doruklara, menzil uzak...
Gel, yalnızlığıma arkadaş olsun sevgin, umut olsun... Gel ağlayan gözlerimi sil, ki, hesapsızca,sınırsızca, sevsin yüreğim. Bir adımız Aşk, bir adımız hayat olsun...
Gel, yüreğim ol, bedenim ol, her ölümümde yeniden hayat ver. Elim, ayağım, canım ol... Gecem - gündüzüm ol... Ağlayan gözlerim ol ve her damlada yeniden doğur umudu... Yeniden yarat ki, seni ne kadar özlediğimi anlatayım dünyaya, ne kadar çok sevdiğimi...
Önce sen gel sevgilim solmadan resimler, şiirler sislenmeden... Sislenmeden geceler... Sonra ölüm gelsin... Sonra ölüm gelsin...
Yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi....
1 note · View note
yarim · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media
Belki sıkılıp yarıda bırakacaksın ama benim için attığın adımı,babam benim için hiç atmamıştı. Şimdi senin gözlerine uzun uzun nasıl bakarım? Gözlerine bakınca gelen ağlama hissini bilmiyorsun.
6 notes · View notes
itsbangtanswiftie · 3 years
Text
Tumblr media
My babies🌸
1 note · View note
medusa29 · 5 years
Text
Tumblr media
Camları kırık bir evde karakışı geçirebilirken, kırdığın bir insanın kalbinde bir yaz gecesi bile donarak ölebilirsin!
140 notes · View notes
simurguvercinka · 2 years
Text
Şahinin Kopardığı Elmas
l
bir zamanlar hep fotoğraflar çekerdim bütün gün orda burda dolaşıp gemi yolcularını, liman meyhanelerini çan kulelerini, düğün törenlerini, kız kardeşlerimi göğsünde döğmeler olan bir dilenciyi güllerden ve deniz kızlarından sonra el olan ama parmakları olmayan denizi yüz olan gözbebekleri olmayan eski fotoğrafçı dükkanlarında çizgili mayo giymiş kadın fotoğraflarını hep yeniden çekerdim bir saatçi vardı, adı saharyan mıydı ne, onu da istanbul'u ve bu kentin hiç kimsenin bilmediği armasını bir sokak bileyicisini ellerinde bukinalarıyla uçuşan melekleri (eski taş binaların üstünde) ve balkonda üç güvercinin bir sülünü yiyip bitirişini (yani olağanüstü her belgeyi) daha mı neyi o kadar çok şeyi ki, her neyse bir gün bütün bunlar bana ucuz geldi sonra bütün bunlar bana ucuz geldi attım fotoğraf makinamı bir yana vurdum sokaklara kendimi (ara sokaklara, çıkmaz sokaklara, istanbul denizinin mavi bir kapı gibi açılıp kapandığı) ve dolaştım eski bizans meyhanelerini bir bir ağzımda sönmeyen bir sigarayla. nemli küf kokan sütunların dibinde hemen adamlar gördüm, yürekleri gözlerine taşan adamlar boşalan oradan da gözyaşı gibi tam gözyaşı gibi (öyle diyorum, çünkü yasları eksikti, silinmişti kaygıları da, acıları desen, yoktu ki. yani bir gözyaşıydı ki, şahinin boşluktan kopardığı elmas, kaskatı, gene bir elmasla kesilebilen ancak) ne dualar geçerliydi onlar için, ne de dünyayı sanatıyla öğrenen bir gökyüzü işçisinin bilgisi hiçbiri ve anlattımdı efsanesini onlara suya yeni indirilmiş bir teknenin nasıl filizlere boğulduğunu. ve sonra dedimdi, kaynağıdır mutluluğun insan da kuruyup kalsa da bir ağaç gövdesi gibi ve ardımdan kirli bir su birikintisi beni izledi durduydu sanki yıllarca. ey galata rıhtımlı sonbahar, ey gök kuyusu! ölü bir martıyı tekrarlıyordun boyuna ağzında güneşten bir solucanla düşürüp yükseltiyordun onu sen, dişi kent, sense az kalsın dişi bir şiir yazdıracaktın gittikçe azalan yaşıma ayaklarımı denize sallandırarak gözlerimi bir deniz kuşuna doğru uzattıkça tuba ağacından kesilmiş iki dal parçası gibi yazdıracaktın nasıl olsa, yazdıracaktın da...
Tumblr media
ll
anımsıyorum şimdi, bir akdeniz seferinde yapayalnız kalmıştım yıl bin dokuz yüz elli altı aylardan nisandı olsa olsa ne param vardı ne satacak bir şeyim gerçi gemide yatıp kalkıyordum ama takmıştım aklımı bir kere tahtadan bir ren geyiğine gene tahtadan bir truva atına bulmuştum kafayı çoktan ''hey, çocuklar!'' bilen var mı, neresidir truva? demeye kalmadıydı gül yaprağı kemiren birisi taktıydı bir gül yaprağı yakama bir başkası kapıya sürüklediydi beni ve dediydi ''işte, çenenin şurasında truva!'' hani yüzyıl yaşar da insan, nasıl unutmazsa taşın üstünde seğirten bir karıncayı kayan bir yıldızı göz açıp kapayıncaya unutmadım işte bunu da kan içinde kaldıydı ağzım burnum doğrusu dövülmeyi sevmesem de aklımdan geçirmezdim dövmeyi oysa gemiciler icat etmişler derler keyfine döğüşmeyi yalan! ''sandal ağacı gibi olacaksın üzerine inen baltayı kokuna boğacaksın'' ben böyle öğrendimdi üvey babamdan hayal meyal hatırlıyorum gemiye döndüğümü rıhtımda bir iki sarhoş tayfa: ''arkadaş tayfanın sarhoş olmayanı kurumuş dal gibidir gece karşısına çıktı mı uğursuzluk getirir.'' güç halle kaçtımdı oradan da yırtık mavi gömleğimse rüzgarda köpürüyordu denizin bir parçası gibi ve burnumda o yabanıl kan kokusu kan! dedimdi kendi kendime, kan ne zaman çıkmaz ki yüze fırsatı yakalayınca. zamanlar geçti aradan, yıl bin dokuz yüz kırk iki içimi tüketen bir şenlik vardı iskenderiye'de kim bilir, bir başka yerde belki de gece yarısıydı, ellerim çılgınca kanıyordu on parmağımdan akan kan on ayrı renkte içimde yakalanmaktan korkan bir gölge kuşunun nefesi tüyleri kahverengi eflatun boyu elli santimden fazla çırpınıp duruyordu. sözlüğe bakmıştım da daha sonra yani şenlikten kurtulunca, tükenmekten bir gölge kuşu sahiden vardı ben ki gerçekle yiter, düşle ayılırdım hep bu çelişken yaşamım beni hiç bırakmadı sabaha doğru usulca havalandı oradan kaybetti sanki kumarda, var mıydı içimizde kumardan anlayan. ey gülistan sokağı, bir tomar gazete unuttuğum ev yıl bin dokuz yüz otuz üç vurup da kapını çıktım dışarı dönüp arkama bakmadım bile taşıdım aylarca yalnız bağayla kaplanmış bir duvar saatinin ilk tik takını öyle ya, bana sorarsanız terketmeli insan yaşamı ölümü göze almadan ve anlamalı bir ağaç gölgesi gibi durmaktaki sakıncayı gitmek, durmadan gitmek ne ölümünü bilsinler ne yaşadığını
Tumblr media
lll
bir gün bir su birikintisinde tanıdım sakallarımı gözlerimi, o yaman kuşkuyu daha sonra öğrettiler tuba ağacından kesilmiş iki tek dalı bilmem ki, tutmadım hiçbir fırtınanın hesabını ne şiir yazdım gittikçe azalan yaşıma ne de giz diye sakladım umutsuzluk için yazdıklarımı keşfe çıktım doğup büyüdüğüm kenti yeniden tırmandım genelevlerle dallanan sokakları bozuk plakların, eski püskü eşyaların üstünden atladım kağıt oynadım hiç tanımadığım adamlarla zar attım ve imrendim o kuleyi yaptıran adamın işaret parmağına sinemalara girdim (bir filmin ortasında ya da sonunda) oturmadım bile çoğu zaman girdim ve çıktım doğrusu hiçbir şey anlamadımsa yaşamımı anladım öyle hep kesik kesik olan, karışık olan ve utandım galiba sabahları demli çaylardan (ki mavi bir taş sıkıştırırdım dişlerimin arasına hırsımdan denizler, açık denizler daha doğmamış olurdu dünyanın sıcak karnından.) bir sabah da bizans paralarına baktım antikacı dükkanlarında gözyaşı şişelerine, pesüslere baktım tutuldum bir tasvirle kedi gözünden bir heykelciğe onca yıl sonra truva atına tutulduğumdan ama hiç mi hiç gereği yokken bakır bir madalya satın aldım bilmiyorum ne yaptımdı o madalyayı ben ya birine verdimdi ya da bir arsaya fırlattım. bir gün de bir cami avlusunda güvercinleri taşladım gözleri kör bir kadın mısır satıyordu ağlamak istedi ben güvercinleri ürkütünce o an düşünmedimse de sonradan aklıma takıldı gözleri kör bir insan nasıl ağlar diye. son olarak üstünde bir taşın oturdum saatlerce.
Tumblr media
Guy Bourdin
Edip Cansever
2 notes · View notes
mustafasalihbozok · 3 years
Text
Uzaklardan bir ses olmanı isterdim.
bir selam,bir nefes...
"üşüme" diye seslenmeni isterdim...
bir el olmanı isterdim, bir kol..
."özledim" deyip sarılmanı...
en karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim.
Kınalı bir bahar gibi,
umut ışığı olmanı isterdim hayatıma...
gelseydin ve yaslasaydım başımı omuzuna,ağlasaydım doya doya...
geçerdi içimin üşümesi,
kirpiklerimde yağmurlar dumanlanmazdı biliyorum...
Seninle suları yeşil bir ırmağın kıyısında buluşmak.
saçlarının kokusundan öpmek,
içime çekmek ve serin soluğundan içmek,sana sarılmak,kucaklamak, uçmak isterdim...
Ama nafile,aramızda bütün yollar kapalı...
bütün dallar kesik..
Uzaklardan bir ses olmanı isterdim.
bir selam,bir nefes..."
Yoksun işte,
kalbimin kuyusu
en hazin sesle inliyor şimdi.
Kirpikleri kırılan bir zamanın teninde,
ağrılı şiirler topluyorum
gecelere şimdi ...
Bilirim sevmek ve özlemek bir ateşe dokunmaktır: yakmaktır yüreğini yangınlarda.Ama ben üşüyorum yokluğun buz gibi soğuk yakacak bir şeyim yok.
Ağlıyorum buza dönüşüyor göz yaşlarım...ağlıyorum ,akıp gidiyor gözyaşlarım çağlayanlara...baka kalıyorum ardından çağresiz...
Ah! bir el olsan dokunsan alnıma,okşasan saçlarımı bir anne şefkatiyle geçerdi ağrısı başımın geçerdi biliyorum...bir gül olsaydın behçemde,nefes nefes,çekseydim içime derin derin..bir göz olup baksaydın gözlerime,çekip alsaydın içimdeki hüznü...ah! bir bilsen nasıl sevinirdi yüreğim,nasıl sevinirdi dudağımdaki gelinçik,kapımdaki akasya...
Susuyorum artık derin derin... ve sessizce soluyorum bir hazan yaprağı gibi... oysa ne kadar çok hasretim konuşmaya anlatmaya
Anlaşılmaya oysa ne çok istiyorum tüm bedenimden söküp almanın yanlızlığımı,hicranı mı bir tılsımla
Yüreğim kanrevan.dikenler acımasız,ayaklarım kırık koşamıyorum artık doruklara,menzil uzak.
Gel yüreğim ol seher gülüm,her ölümümde bana yeniden hayat ver.Elim ol,ayağım ol,canım ol,gecem gündüzüm ol,ağlayan gözlerim ol her damlada yeniden doğur beni yeniden doğur umudumu.Her öldüğümde yeniden yarat ki,seni ne kadar özlediğimi anlatayım,ne kadar çok sevdiğimi...
Önce sen gel sevgilim solmadan resimler,şiirler sislenmeden islenmeden geceler...
Sonra ölüm gelsin
Yoksun işte,
Kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi.
(Alıntı) 🍁
Tumblr media
11 notes · View notes
ayisigietkisi · 3 years
Text
Toprak , yüryüzü üzerindeki cesetleri örterdi
Bulut , gözyüzünün mezarlığıydı
#gül kuyusu#
5 notes · View notes
evreninkuyusu · 1 year
Text
"Geldin," dedim kuru bir sesle.
"Sana gelirim demiştim, Gül Kuyusu.”
2 notes · View notes
yagmuralasan · 3 years
Text
"Biliyorum bebeğim, üzgünsün. Çok üzgünsün. Seni ilk bulduğumda da çok üzgündün. O kadar üzgündün ki, seni gülümsetmek için üzülmeye hazırdım. Sen gülümse diye ağlardım..."
binnur şafak nigiz
-gül kuyusu🥀
30 notes · View notes
gunebakan077 · 3 years
Text
Evren Kuran - Gül Kuyusu 🌹
Tumblr media
1 note · View note
nesepalamudu · 6 years
Note
Bana şiir önerir misin? Bir sürü olsun ama.
mendilimde kan sesleri/ edip cansever
mazot/ ismet özel
çağrılmayan yakup/ edip cansever
sen türkü yak ben mermi/ ibrahim tenekeci
bedava/ orhan veli
yaşamaya dair/ nâzım hikmet
yaşamak umrumdadır/ ismet özel
düş ve dua/ ibrahim tenekeci
sevgilim hayat/ ismet özel
mırıldanmalar/ ibrahim tenekeci
karanlık duvarlar/ erdem bayazıt
yaşasın ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize/ ah muhsin ünlü
çağır beni/ sohrab sepehri
ömür hanımla güz konuşmaları/ şükrü erbaş
hapiste yatacak olana öğütler/ nâzım hikmet
mektup/ birhan keskin
umutsuzlar parkı/ edip cansever
eski, yeni, ödünç alınmış ve mavi/ haydar ergülen
köşe/ sezai karakoç
palyaço/ (turgut uyar diye geçiyor çoğu yerde ama değil, kimin olduğu bilinmiyor)
belki sana inanırlar/ dilek kartal
sen balık değilsin ki/ oktay rifat
ağrı/ birhan keskin
güneş topla benim için/ ülkü tamer
gülşiir/ ahmet erhan
ah! ben bundan sonra bir karı sevmek başkasını sevmek/ ah muhsin ünlü
sana, bana, vatanıma, ülkemin insanlarına dair/ erdem bayazıt
sebeb-i telif/ ismet özel
yaş değiştirme törenine yetişen öyle bir şiir/ edip cansever
acıyor/ turgut uyar
ben ruhi bey nasılım/ edip cansever
konuşma/ ülkü tamer
suyun ayak sesi/ sohrab sepehri
ne gelir elimizden insan olmaktan başka/ edip cansever
beni yanlışsız sakla/ mevlana idris
resulullahla benim aramdaki farklar/ ah muhsin ünlü
bugün pazar/ nâzım hikmet
çiçekleri sulasan/ edip cansever
geyikli gece/ turgut uyar
aynı adam/ ismet özel
sen git/ lou andreas-salomé
delilirikler/ birhan keskin
bana bir mektup yaz/ dilek kartal
kuş koysunlar yoluna/ nilgün marmara
lili/ sezai karakoç
mıknatıssız pusula/ ah muhsin ünlü
iris'in ölümü/ didem madak
pia/ attilâ ilhan
bir çiçek sergicisi der ki/ edip cansever
lâl, gül, döl/ ah muhsin ünlü
bulmak/ erdem bayazıt
ağıt/ oktay rifat
aşk risalesi/ erdem bayazıt
roman okudum seni düşündüm/ cemal süreya
kalbim dinamit kuyusu/ ahmed arif
deli kızın türküsü/ gülten akın
ruth/ birhan keskin
kırlardan geliyorlar/ turgut uyar
yağmur ve fransızca/ haydar ergülen
şimdiden bir hatırasın/ didem madak
anlar/ borges
gülce/ ömer lütfi mete
böyle bir sevmek/ attilâ ilhan
çocuksun sen/ ahmet telli
yağdıkça/ yılmaz erdoğan
alengirli şiir/ ali lidar
gözleriyle cellat/ attilâ ilhan
şehir/ kavafis
beni güzel hatırla/ orhan veli
kimi sevsem sensin/ attilâ ilhan
kestim kara saçlarımı/ gülten akın
gülüşün eklenir kimliğime/ ahmet telli
ah o gemide ben de olsaydım/ ah muhsin ünlü
ben içeri düştüğümden beri/ nâzım hikmet
hasretinden prangalar eskittim/ ahmed arif
mavi gözlü dev, minnacık kadın ve hanımelleri/ nâzım hikmet
bizim gibi/ orhan veli
siz aşktan ne anlarsınız bayım/ didem madak
-ve yabancı olarak, rainer maria rilke ve walt whitman okumanı tavsiye ederim
şehir dışında olduğum için şiir defterim yanımda değil malesef, o olsa daha da uzayacaktı.
bi de soundcloud hesabıma bakarsan, dinleyebileceğin pek çok şiiri repost yaptım bu güne dek.
bu kadar geçe kaldığı için üzgünüm, ama sözümü tuttum, hepsi birbirinden güzel ve özel. güzel. ve. özel. umarım beklediğine değmiştir, güzel geceler 🌻
235 notes · View notes
matchlessnigiz-blog · 5 years
Text
Oysa en güçlü kadınlar, kırılmış kız çocuklarının gölgesini taşırdı geçmişlerinde.
Gül Kuyusu.
2 notes · View notes