Tumgik
#felsefi yazılar
yorgunherakles · 1 year
Text
sadece ruhumuzu veremediğimiz şeyleri yitiririz.
christa wolf - kassandra
51 notes · View notes
maidurak · 9 days
Text
Bırakabildiğin an özgürsün demiş buddha. Bırakmak mutluluğu öğretir insana. Bırakmayı gözlemledim bu aralar. Öyleki derine işlemiş bir tutunma haliydi deneyimlediğim. Bırakabilirim dedim ve denedim. Denemekten kim ölmüş?
İzledim tepkilerimi. Bir anksiyete tuttu içimi. Bir sıkıntı bastı mideden yukarı. Onu da izledim. Dedim bakalım ne olcak? Ne oldu biliyor musun? Hiçbirşey. Kendi kendine geçti gitti. Sonrasında huzur kaldı geriye. Yaşadığım anda mutlu oluverdim. Buddha haklıymış. Denedim gördüm.
Aşırı önem arz eden herşey bırakılabilir. En kötü bırakma eylemi denenebilir. Zor değil. Küçük bir cesaret atışı, tatlı bir akışına bırakma hali. Bir bakmışsın olmaya başlamış. Vücut tepkiler verir.
"Geri al şunu, napıyorsun sen? Kendine gel." gibisinden söylemler işitirsin duygularından. Ama onlarda gelir geçer. Sonra bakmışsın giden gitmiş ama gittiği yere konulabilir istenirse. Biliyorsun. Farkındasın. Sadece o açılan boşluğa bakıyorsun. Ve oraya huzur sızdığını görüyorsun. Bu da anlamı yaratıyor.
Anlam izlemekten doğuyor, huzura izin veriyor izleme hali. Dahil olmamak deniyor buna. Tanık olmak deniyor. Olan biteni TV izler gibi izleme hali. Anksiyete bile önemini yitiriyor. Bırakmaya direnilen şeyin öneminin acısı bir bakıma anksiyete. Önem vermekte acı veriyormuş insana meğer.
Acı sadece negatif yorumladıklarımız değil. Bize pozitif görünenlerde acıya güç verebiliyor. Sırlarla doluyum. Kendimi görmek güzel hissettirdi.
Falan filan bir not daha işte... ;)
Tumblr media
2 notes · View notes
platics · 1 year
Text
Mitolojiktanrilar - Pro+
Mitolojiktanrilar.com sitesi insanlara oldukça çok faydalı bilgiler sunan ve bu bilgileri sunarak insanın genel kültürünü artırmayı amaçlayan kullanışlı bir internet sitesidir. Site 7’den 70’e herkesin kullanımı için uygun olmaktadır. Felsefi düşüncenin özellikleri hakkında bilgi edinmek isteyen okuyucular sitenin felsefe bölümüne giderek bilgi edinebilirler. Bunun yanı sıra bu site okuyucusuna genel kültür hakkındaki yazılar ve makaleler, tarih hakkında bilgiler, İskandinav mitolojisi tanrıları hakkında bilgiler sunar.
Yunan mitolojisi tanrıları hakkında tüm merak edilenler de site içerisinde yer alıyor. Siteye Kratos kimdir ya da başka bir ifade ile Kratos mitoloji yazdığınızda karşınıza doğru açıklamalar çıkacaktır; ‘Kratos Yunan mitolojisinde en güçlü tanrıdır. Yunan Tanrısı Kratos hakkında anlatılan her hikaye neredeyse birbiri ile çelişmektedir’. Zeus (gökyüzü ve hava tanrısı), Poseidon (denizler tanrısı), Demeter (tarım ve bereket tanrısı), Dionisos (şarap, üzüm ve eğlence tanrısı), Artemis (okçuluk, avcılık, bakirelik tanrısı) gibi Yunan mitolojisi tanrıları hakkında daha detaylı bilgi almak isteyenler siteyi daha yakından inceleyebilir ve kendilerini geliştirebilirler.
2K notes · View notes
duhanbozkurt · 1 year
Note
Neden böyle yazılar yazıyorsun
Tecrübe/bilgi aktarıyorum kötü mü :d
Ben güzele güzel demem benim olmadıkça
Ulan ne kadar şaçma diyorum, diyorsun kadın güzel düz mantık düşünüyorsun benim olsada güzel olmasada güzel, doğru ama altında yatan derin felsefi düşünce şu, orada edebiyat yapmamış felsefe yapmış güzele güzel demem benim olmadıkça benim kadınım olmadıkça yok hükmünde Sadece böyle bir çiçek gibi sanat eseri gibi dışarıda duruyor Herkesin herkesin baktığı bir sanat eseri benim değilse bana ait değilse Onun bir geçerliliği yok, benim olunca Onun değeri artıyor değerli yüksek değer iyi bir erkekle birlikte olmadığınız sürece emin olun güzelliğinizin hiçbir değeri yok 0, niye biliyor musunuz Çünkü kadının en büyük değeri güzelliğidir gençliğidir. Ekonomik olarakda anlatıyorum kadının en büyük değeri güzelliğidir gençliğidir tabi onunla birlikte olaraktan, sen onu somut birşeye çeviremediysen o soyut bir kavram olarak kalır, hisse senetlerindede böyle hisseyi paraya çevirmediğin an o sadece soyut bir kavram abi benim mesela hisse var diyorsun 100 lira sen onu sattığın zaman zaman 100 lira, satmadığın veya satmadığın an şak diye düşebilir ama yüsselebilirde belki değeri ama sattığın an somut birşeye dönüşüyor bir anda değeri değişebilir güzellikte öyle bişey aslında, sen o güzelliğinle ne yapıyorsun? Gerçekten de birşeye çevirebiliyor musun?
2. Olarak iyi bir ilişkiye çevirebilir iyi bir adamı elde edebilir güzelliği ile evet erkekler güzel kadınları sever bu kadar basit isterler sen ama kadın olarak ona çeviremediğin sürece hiçbir değeri yok. Onun için felsefi olarak belki bak ben güzele güzel demem benim olmadıkça bir anlamı yok çünkü soyut birşey den somut birşeye çevirmemiş.
2 notes · View notes
benimpencerelerim · 1 year
Text
BUTUN KARDESLERIM
@aiseozlem@p_pireze
Bencil bir sevgi anlayışı gibi geliyor bana da. Dediğiniz gibi, modern dönem ifrat derecede çarpık bireyselleşmenin getirdiği yalnızlık problemine, istismara dönüşen yapay bir çözüm olarak sonunda patolojik çıktılar vermeye başladı EZBER, ÖNYARGI,TOPTANCILIK.
FELSEFESİZ DİNDARLIK bu kadar oluyor maalesef. Alel acele yaptığım bir analiz zinciri burada
https://twitter.com/kadirgulec06/status/1595903499635671043?s=20&t=DQJUcqL6_RfVHsir0uColg
Ayşe Hanım İRİ, ŞATAFATLI ama SIĞ ve KOF cümleleler kuruyor, üstünkörü gözlemleriyle TÜMEVARIM yapıyor..
[
Zaman gazetesinde Ali Bulaç hayatı/davranışları/eylemleri (teoremleri) Kuran'a (aksiyomlara) dayandıran yazılar yazardı. Ben Kuran'ı okumadım ama Müslümanlar'ın hariçten gazel okumayın itirazlarını da problemli buluyorum. Felsefe ve Bilim Felsefesiyle epey haşır neşir oldum. 
Kuran'ı ve dini anlamak/yorumlamak için ciddi bir felsefi birikime sahip olmak gerekiyor. Dindarlarda da bu yok, çoğunda diyelim. Bence müslüman/solcu, İYİ İNSAN olmalıdır. Sosyal demokrat eğiilimli biri olarak bu konulara hep bu açıdan baktım ama dindarlar için de geçerli bence.
Ateist bir Müslüman olarak bütün canlıların eşit haklara sahip olduğunu düşünüyorum. ÖMÜR her canlı için evrenin paha biçilemez HAZİNESİDİR.
https://at.tumblr.com/benimpencerelerim/yetenek-topluma-aittir/hkx3bagpbehx
Bu denemedeki TOPLUM/insan yerine BÜTÜN CANLILAR/Tür konulabilir.
https://benimpencerelerim.tumblr.com/post/670843158997893120/butun-ogullarim
burada da oğul/canlı 
https://benimpencerelerim.tumblr.com/post/670847196534652928/hangi-sol
https://benimpencerelerim.tumblr.com/post/670847242690805760/neden-sol
Sol bakış açısıyla her canlı
1. ANLAMLI 1.1 Temel ihtiyaçlar(beslenme, cinsellik) 1.2 Sevilme (değerli hissetme) 1.3 Sevgi, annelik, eş, çocuk 1.3 İş, amaç 2. OTANTİK 2.1 Kediye kuşla dost zorlaması olmamalı(bu istismar) YAŞAMALI benimpencerelerim.tumblr.com/post/670841643226873856/hayatin-anlami
sol/müslümanlık anlayışıma göre insanların/canlıların anlamlı ve otantik yaşaması için özveride bulunmak gerekir. evcil hayvanların insanlarla birlikte yaşamaları her zaman istismara girmez ama dişi bir kediyi anne olmadan kısırlaştırmak anlamı azaltır
Irvin Yalom'un DİN ve PSİKİYATRİ makalesi dinin hayata anlam katma yollarını da anlatıyor. Kabaca 1. AMAÇ sağlaması 2. GÖZLENMENİN anlam katması(eşlerini kaybedenlerin düştüğü anlamsızlık duygusu) 3. https://benimpencerelerim.tumblr.com/post/670843609194676224/din-ve-tutarlilik
]
Zavallı köpek kardeşimizi hunharca öldüren kardeşimiz İMAM HATİP mezunuymuş. Bu insanlardaki BİAT-İTAAT kültür ve zihniyeti malumumuz. ATÜT+DİA sürecine bağlıyordum. Şahap Eraslan'ın yazı dizisi var bir de bir derlemesi şöyle https://at.tumblr.com/benimpencerelerim/itaat-kulturu/tu1e5t96v0wd 
köpeği katleden kişinin tipine laf ediyorlar. Daha fazla konuşmak istemiyorum. Ha sadece bu cani kardeşimizden ibaret değil bu cahil, ezberci dindar kitlesi. Bu mürekkep yalamış özgüven dağı kibirli şahsın da onlardan pek farkı yok. https://twitter.com/yenisafakwriter/status/1596083008095883264 Evcil Hayvan-(orta sınıf)insan ilişkisini,sağlıklı, aklı başında bir insan-insan ilişkisiyle KIYASLIYORLAR. Ama evcil hayvanın(KEDİ,KÖPEK) gereksinimleri, güdüleriyle insanınki arasında farklar var. Kendi insan-insan ilişkimizi hayvan-insan ilişkisine GİYDİRMEK(PROJEKSİYON) HATA 
Dindarlar işlerine geldiği/gelmediği zaman FITRATA sığınıyorlar. Ben de evcil hayvanların gereksinimlerinin FITRATA(güdüler) bağlı olduğunu düşünüyorum. O yüzden insanlar arasında olduğunda İSTİSMAR olacak olan insan-hayvan ilişkisi hayvan için ANLAMLI, DOYURUCU HAYAT sağlıyor. 
Ayşe Hanım'ı kısa bir süredir takip ediyorum. Bence ASIL İSTİSMAR, küçücük çocukların, gençlerin başörtüsü, din, kuran, vs ile FORMATLANMASI, ROL MODELLERİNİN KOPYALARINA dönüştürülmeleri. elveda OTATNTİKLİK. Ayşe Hanım ve diğer dindarlar bu konularda ne düşünüyor merak ediyorum. 
Ayşe Hanım'ın PATOLOJİK çıktıları SADECE insanların evcil hayvanları istismarı seviyesine varan sevgilerinin yarattığı yargısı da demagojiye varan bir ÖNYARGI. PÇ=f(istismar, biat-itaat-şeklidindarBireyler, ...) biatİtaatŞekliDindarBireyler=g(diniEğitim, KuranKursları, Aile...) 
AYRICA ANLAMLI HAYAT ENDEKSİ = ANLAM SEVİYESİ*Bu seviyedeki HAYAT SÜRESİ (kabaca) Hayvanların ÖZGÜR ve yarı VAHŞİ ÇOK KISA Bir hayatı bu değerin oldukça KÜÇÜK kalmasına neden olabilir. ASIL İHTİYAÇLARININ BUNLAR olduğunu varsaysak bile BÖYLE. Ayşe Hanım, DONANIMLI, VİCDANLI  KÜLTÜRLÜ, BİLGİLİ bir insan izlenimi veriyor ama EZBERCİ, ÖNYARGILI, DOGMATİK de aynı zamanda ve ANALİZ yapmadan ya da SIĞ ve EKSİK analizlerle vardığı SONUÇLAR DEMAGOJİYLE sonuçlanıyor. Tabii bu özellikler sadece Ayşe Hanım'da değil hemen hepimizde az çok bulunuyor Eğitim DİA'sı Köpek kardeşimizi öldüren cani kardeşimizi GÜNAH KEÇİSİ ilan etti hayvanseverler. Bu da SIĞ ve YÜZEYSEL bir değerlendirme. Bu CANİ kardeşimiz de bir KURBAN. Bu dini eğitim, kuran kursları, tarikatlar, Diyanet Başkanı, Besleme PRAVDA, eğitim DİA'sının mimarı KEMALİSTLER, vs. bu kardeşimizi FORMATLAYAN; SAĞLAM bir EĞİTİM ve AHLAK bilgisinden, zihniyetinden, kültüründen, ANALİTİK BECERİLERDEN MAHRUM bırakan BÜTÜN böyle olağanüstü bir aktörler, kurumlar, vs kompleksi  ASIL SUÇLUDUR. yani HEPİMİZ. 
Aynı şeyi bu insanların bir alt kümesi olan CEMAAT SEMPATİZANLARI için de yazmıştım. Burada: https://benimpencerelerim.tumblr.com/post/670843158997893120/butun-ogullarim Bütün hayvanlar, insanlar(Türk, Kürt, dindar, seküler, alevi, vs) kardeşimizdir. Ama biz PARAMPARÇA bir TOPLULUKLAR FEDERASYONUYUZ. 
Temel konularda hiçbir grup, hiçbir birey öncelikli, ayrıcalıklı değildir, olmamalıdır. Hayvanlar, insanlar, dindarlar, sekülerler, Türkler, Kürtler, kadınlar, erkekler, eşcinseller, varsıllar, yoksullar, vs hepsi eşittir, eşit haklara sahip olmalıdır. ÖMÜR evrenin en kıymetli ve paha biçilemez HAZİNESİDİR. Kabaca anlamlı Hayat Seviyesi*Ömür Uzunluğuna denk olan ANLAMLI HAYAT büyüklüğünü AZAMİLEŞTİRMEK her bireyin, her insanın, her canlının HAKKIDIR. Bir gruba ya da bireye ÖNCELİK VERMEK, AYRICALIK TANIMAK diğerlerinin HAKKINI YEMEK demektir.
Bir Müslüman, yalan söylemez. Yalanın, karşısındakini aldatmak ve aldatmanın bir ‘hak’ sorunu olduğunu bilir. Kul hakkıyla gitmek istemez, huzura.
Dolayısıyla bir Müslüman, hak yemez. Başkasının hakkına tecavüz etmez. Yaşamının her anında, her alanında. En önemsiz görünen yerde dahi. En basit, en düşünülmeyen yerde. Örneğin kırmızı ışıkta. Yalnızca bir kural olduğu için değil, aynı zamanda, bekleyen diğer araç sürücülerinin hakkını gözetmek zorunda olduğunu düşündüğü için, bekler.
Herhangi bir ‘kuyruk’ta, öne geçmeye çalışmaz ki diğerinin, çok önem verdiği ‘kötü’ bakış ve düşüncesiyle karşılaşmasın. Adil olsun. Adalet duygusunun kendisine verdiği değer nedeniyle, adil olmayı ister. Bir gün bana da gerekir çıkarcılığıyla koşmaz, adalet peşinde.
Adaletsizlikle karşılaştığında da, yine, inatla doğru olanı, doğru bildiğini savunur. İlkesini savunurken, ‘Ne derler?’ kaygısı gütmez çünkü. Kimin ne dediğiyle değil, zedelenecek çıkarını kolladığından değil, ‘hak’ duygusunu yitirmemek için, davranır.
https://www.diken.com.tr/hicbiri-gercek-musluman-degilse-gercegi-nerede/
0 notes
habata-eu · 1 year
Text
SAMSATLI LUKO
BÖLÜM
Herkese Merhabalar;
Bugün sizlere ülkemizde az bilinen ancak sahip olduğu niteliklerle çok daha fazla bir ünü hak eden bir yazardan bir düşünürden bir hicivciden bahsedeceğim. Bu kişi  Lukianos. Namı diğer Samasotalı Lukianos. Samasota bugün Adıyaman ili sınırlarında bulunan Samsat ilçesidir.  Madem ki Lukianos Adıyamanlı bir hemşehrimiz, ben de onun ismini gelenek olduğu üzere kısaltarak kullanacağım ve luko diyeceğim. Malum Adıyaman'da Abuzer 'apo', Muzaffer'e 'Muzo', İbrahim'e 'İbo' şeklinde hitap edilir o zaman bu çeşit bir kısaltma yapmakta bir beis görmüyorum. Neyse konumuza dönersek hemşerimiz Luko Komagene krallığı içerisinde milattan sonra 125 yılında, orta halli işçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Samsat o zamanlar köklü bir Süryani yerleşim merkezi idi. Luko Samsat'ın yerlisiydi ana dili süryaniceydi. Bir süre heykeltıraş dayısının yanında çalıştı sonra Yunan dili ve kültürünü öğrendi özellikle Homeros ve Platon'un eserleri üzerine çalıştı. Şimdi bu bilgilere bakarak Yunanlı komşularım hiç böbürlenmesin çünkü yazdığı eserler ve söylediği sözlerle Yunanlı fiozoflara, Yunan tanrılarına ve hakim Yunan ideolojisi ne öyle bir giydirdi ki eminim birçok Helenli komşu Samsatlı luko'nun hiçbir zaman helence öğrenmemiş olmasını temenni etmiş olsa yeridir.
Gençliğinde Antakya'ya gidip avukatlık yapan Lukianos, ( ki burada bir parantez açarak, bu nedenle Antakyalıların da Lukianos a sahip çıktığını belirtelim kapa parantez) daha sonra Atina'ya gitmiş orada hitabet eğitimi almıştır. Hitap etme eğitimi ile donanan kahramanımız sofist olmuştur. Sofistlik dediğimiz olay bir çeşit stand up. Cem Yılmaz abinin Helen versiyonu. Köy köy köy kasaba kasaba şehir şehir gezerek felsefe öğretiyor, bunun karşılığında da cukkasını alıyor heybesini dolduruyordu. Ancak Luko abimiz sofist olmasından mütevellit kuşkuculğu ilke edinmişti. Kuşkuculuk doğal olarak bizim Lukoya eleştirel bir tarz katıyordu. Tahminim bu eleştirel düşünce yan etki olarak Lukianos un diline vurmuş, sivri dilini bir kırbaç gibi dönemin entelektüellerinin sırtına sırtına vurmuştur. Daha sonra İtalya ve Galya'ya gitti. Bbir göz hastalığı için Roma'ya gitmiştir.( yine aç parantez sanıyorum içme suyundan kaynaklı Adıyaman'da görme problemleri yaygındır Hatta halk arasında 'Malatyanın keli Adıyaman'ın körü meşhurdur' diye bir laf da dolaşır. kapa parantez)
.Neyse efendim lafı daha fazla uzatmadan Roma'da Platoncu filozof Nigrinos ile tanıştığından bahsedelim. 2 yüzyılın ikinci yarısında Atina'ya yerleşti sofistliği bıraktı . Tam Yunanlı kardeşlerimiz kurtulduk diyecekken bu kez eline kalemini aldı. Kalemi de dilinden daha az sivri değil de tabii ki. Helen entelektüel yaşamı hakkında eleştirel nükteli yazılar yazdı.
Eleştirel nükteli dediysek o kadar da hafife almayın. Helenlerin gurur duyduğu ne kadar filozof, bugün Avrupa'nın birçok kültürel sanatsal dünyasını besleyen ne kadar mitolojik paganizmi,  yani Helenlilerin ne kadar gurur duyduğu şey varsa yerden yere vurdu. Tabii ortam çok hoşgörülü olduğu için bu eleştirileri dostça karşılanıyordu. Hoşgörü  içerisinde güllük gülistan yaşayıp gidiyordu. Şaka şaka günün felsefi akımlarını eleştirdiği için acayip düşman kazanmıştı. Bu kadar çok düşman kazanınca doğal olarak iş bulmakta ve para kazanmakta sıkıntı yaşamaya başladı. Geçim sıkıntısı çekince bu sefer yine bavulunu topladı rotasını Mısır'a çevirdi. Mısır'a gidince orada da yine devlet hizmetinde çeşitli görevler aldı. 192'de milattan sonra 67 yaşında hayatını kaybettiğini sanıyoruz. Ancak ölümünün Atina'da mı yoksa İskenderiye'de mi olduğunu kesin olarak bilemiyoruz. Kısaca hemşerimiz Lukianosun hayatına göz attık.
Ancak Lukianosu bu kadar değerli kılan bu kadar özel kılan şey az önce bahsettiğimiz hayat hikayesiyle pek de anlaşılamaz. Lukianosu özel kılan şey yaklaşık 83 adet yazmış olduğu eserdir. Başlıca eserleri tanrıların konuşmaları, deniz konuşmaları, ahirete varış, öbür dünyada konuşmalar, gerçek bir hikaye, tarih nasıl yazılmalı olarak bilinir. Gerçek bir hikaye adlı eserinde 50 yiğit adamın hikayesini anlatır ve günümüzde pek çokları bunun insanlık tarihini ilk bilim kurgu eseri olduğunu düşünür. İkinci bölümde buluşmak üzere esen kalın.
BÖLÜM
Herkese merhabalar
1. Bolumde Samsatlı luko'nun hayatını özet geçmiştik. Ve eserlerini incelemeden Lukoyu yeterince anlayamayız diyerek sözlerimizi en tatlı yerinde kesmiş idik. Lukianos un günümüze ulaşan 83 eseri varmış. Ancak bunların az bir kısmı Türkçe'ye çevrilmiş durumda. Elimde Nurullah Ataçın 1944 yılında Fransızca dan çevirdiği tanrıların konuşmaları ve  Emre poyraz'dan Yunanca aslından çevirdiği iki kitabı var sadece. Bunların her ikisi de son derece kolay okunan anlatıma akıcı kitaplar özellikle Nurullah ataç'ın çevirisini keyifli okudum zaten Nurullah Hatay'da Adana ve Maraş kökenli benim gibi rukiyan olsun hemşehrisi sayılır. Kitabın arka kapağında da bir yazar ancak bu kadar kendine yakın bir çevirmen bulabilir ifadesi var ben de kitabı okuduktan sonra bu ifadeye katıldım. Bu programda bu kitapları hakkında biraz spoiler verebilirim, ama okuyacak olanların keyfini kaçıracak düzeyde olacağını sanmıyorum. Önce gerçek bir hikaye isimli eserinden Bahsedeceğim. Bu hikayeyi okurken daha ilk sayfalarda aklıma Zafer Algoz abimiz geldi. Onun YouTube kafa TV de anlattığı Anadolu Zırtçılarını ki( muhakkak izlemediyseniz izlemelisiniz.  ) Anadolu Zırtçıları meddah mı desem ortaoyuncu mu desem tiyatro karakteri tadında adamlar. Bu adamlar genelde kahvehanelerde atla hayale gelmedik yalan hikayeler anlatırlar. Yani zırt atarlar. Yine o kahvelerde bu zırtçılara inanmaya atma recep din kardeşiyiz diyen bazı şüpheci muhalif dinleyiciler de olur bir kısmı da inanmış gibi yapıp zırtçıları gazlarlar. Niye anlattım bütün o Yunan efsaneleri, bütün o homeros'un hikayeleri bana bu kahvehanelerdeki zırtçıları hatırlattı. Lukiuyanus ise sanki biraz arka taraftan seslenen atma Recep din kardeşiyiz diyen vatandaşa benziyor.
Rukiyeanos'un gerçek bir hikaye isimli eseri başlangıçta homerin odise yasına benzer.  Kitabın devamında ise aklı hayale gelmedik zırtlar atar. Kitabın adı gerçek bir hikayedir elbette ki bu bir ironidir kitap baştan sona gerçek olmayan şeylerle doludur kitapta tek bir gerçek ifade geçer o da en başlarda kitaptaki her şeyin bir yalan olduğu söylediği kısımdır şöyle der "ne anlatacak doğru düzgün bir hikayen var ne de şaşırtıcı maceralarım ama benim yalanım diğerlerinden daha dürüst zira gerçek olmayan şeyler anlattığım halde en azından bir yalancı olduğunu söyleyerek dürüst davranıyorum itiraf etmeliyim ki ne gördüğüm ne de yaşadığım ne de duyup öğrendiğim şeyler hakkında yazıyorum bu yazılanlar ne olması mümkün ne de olabilecek şeyler Bu sebeple hiç kimse yazdıklarıma inanmamali" yine yine hikayesine başlamadan önce bütün yazacaklarının ciddi bir şekilde alaya almaksızın efsanevi şeyler ve masalsı hikayeler anlatan eski şairlerin tarihçilerin ve filozofların öykülerinin birer parodisi olduğunu söyler.
Ve hikaye cebelitarık'tan uygun bir rüzgarla batıdaki okyanusa doğru denize açılmıştı diyerek başlar.  çok fazla spoiler vermeyeceğim ama önce bir adaya uğrarlar o Ada zaten tam anlamıyla bir Alice harikalar diyarıdır. Şöyle devam eder öğleye doğru daha henüz Ada gözle görünüyorken aniden bir kasırga patladı gemiyi hızla çevirmeye başladı ve birden bire yaklaşık 300 stadyum kadar yukarı kaldırdı ve bir daha asla bizi denize indirmedi gemiyle gökyüzünde savrulurken aniden bir rüzgar daha sert bir şekilde yelkenlerimizi doldurdu 7 gün 7 gece boyunca havada seyahat ettik 8 gün ise havadaki boşlukta küre şeklinde ve ışık saçan adaya benzer harika bir ülke görduk der. Evet tahmin ettiğiniz gibi bu ışık saçan adaya benzeyen harika ülke aydır. Burada bir parantez açayım bu bir aya yolculuk hikayesi olarak düşünülüp birçokları gerçek bir hikaye eserini ilk bilim kurgu olarak niteler. Yani bizler luko kadar olmasak da kendi çapımızda şüpheciyiz. O yüzden sanki bana bu bilim kurgu yemiş gibi gelmiyor sadece hikayede bir aya yolculuk üyesinin olmazsa bana göre hikayeyi bir bilim kurgu haline getirmez çünkü bilim kurgularda bilim ve teknoloji unsurlarını kullanarak geçmişi ya da geleceğin kurgulanması olarak tanımlanır bana göre de lukianosun gerçek bir hikayesinde böyle bir bilimsel veya teknolojik bir unsur yok o yüzden tarihin ilk bilim kurgu yazarı sıfatına ben rukiyanos için uygun görmedim. Yine de bu aya yolculuk fikrinin ileride jules verne ya da George lucas'ın Star warsını etkilemiş olabilir onun takdirini de siz değerli dinleyicilerime bırakıyorum parantezi kapatalım.
Emre poyraz'ın çevirisi gerçek bir hikayeyi şimdilik bir kenara koyuyorum okumanızı tavsiye edebilirim tabii ki.
Ve elimdeki diğer kitabı bakıyorum samsatlı lucianos tanrıların konuşmaları çeviren Nurullah ataç ben sözünü de Tahsin güzel yazmış
Kitabın kapağında şöyle der yeryüzünde bıraktığın bütün o mutluluğunu valilerini yığın yığın altınlarını wabinonda sanatapan ulusları koca koca fillerini bütün o görkemini debdebeni anımsamıyor musun bunları anımsayınca da buraya gelmiş olmaya nasıl katlanıyorsun ne o ne için ağlıyorsun deli misin talihin kayalarına güveninmeyeceğini hepsinin de geçiverdiğini sana o akıllı uslu aristotel öğretmedi mi
. Evet daha kitabın kapağını açmadı aristotel ise giydiriyor. Malum malumunuz üzere akılcılığın temellerini atan bir filozof kendisi. Okuyucuyu dinleyici insanları bütün Yunan tanrılarına karşı aristo'yu referans alarak akılcılığa davet ediyor.
Tanrıların konuşmaları acaba Yunan Tanrım var gerçek olsaydı kendi aralarında gündelik hayatta nasıl konuşurlardı sorusunun bir cevabı gibi sanki ilk önce promethius'ta Zeus konuşuyor zincire bağlıdır durumundan şikayet eder sal beni derz yoksa Zeus beter ol der prometrius da ona çok önemli bir bilgiye rüşvet olarak verir ve bu sayede kurtulur daha sonra erus da Zeus konuşur zeus'ta Hermes konuşur zeus'ta ganimedes konuşur ganimedes malumunuz küçük bir çocuk çobandır Zeus tarafından kaçırılmıştır. Her Ayaz Zeus konuşuyor her zeus'a kadın erkek hayvan çocuk ayırmadan sürekli uçkurunun peşinde koşuyorsun diye serzenişte bulunur. Bu arada yine 18 yaş altı dinleyicimiz olur ihtimaline karşın zeus'un hikayelerini daha fazla derinleştirmiyoruz.
Samsatlı Luko hakkında benim sözlerim bu kadar. Umarım keyifle dinediniz. Herkese selamlar ve saygılar sunarım efendim.
1 note · View note
cinaraslan · 2 years
Text
📗Peter Nikitiç Tkaçev ( Pyotr Tkaçev ) 29 HAZİRAN 1844 - 4 OCAK 1886📌
Rus yazar, eleştirmen ve devrimci
Gelecek kuşağı etkileyecek birçok devrim ilkesini formülize etti; Vladimir Lenin tarafından da benimsenmiştir. Kimileri onun için “İlk Bolşevik” der. Bazı kimseler ise, Tkaçev’in önemini küçümsemiş; Lenin’in fikirlerinin orijinalitesini, yani Lenin’e ait olduklarını savunmuştur.
Genel olarak Tkaçev’in benimsediği düşüncenin, Lenin’in politik-felsefi gelişimini ve “devrimin öncü müfrezesi” fikrini etkilediği söylenebilir. Çok açık olmamakla birlikte bu Leninist terim, Tkaçev tarafından irdelendi. O daha çok; o dönemde popüler olan köylü-tabanlı devrim anlayışından uzak bir biçimde, yalnızca devrimcilerin ayaklanıp hükûmeti komployla devirmesini söylüyordu. Tkaçev, Neçayev’in fikirlerinin takipçisi olan gizli ve disiplinli bir devrimci partinin de destekçisiydi. Aynı zamanda, Fransız devrimcisi August Blanqui ve onun fikirlerinden de (Blanquizm) etkilenmişti. Ona göre, propagandayla çaba harcamak devrimci partinin ilkesi olamazdı, hükümeti darbeyle devirmek ve siyasal erke zorla el koymak başlıca fikirleriydi. O sıralar, halkı devrimden önce eğitmek fikirlerine daha sıcak bakan Pyotr Lavrov, Tkaçev’in ve benzeri devrimcilerin bu suikastçi fikirlerini reddediyordu.
Tkaçev, Rusya’nın Sivistov köyünde doğdu. 1861’de St. Petersburg Üniversitesi’ne başladı ve bu dönemde şiddet içeren öğrenci protestolarında rol aldı. 11 Ekim 1861’de, ayaklanma sırasında tutuklandı. Tkaçev tutukluluğu sırasında, büyük ihtimalle diğer mahkûmların aracılığıyla radikal Rus politik-felsefe anlayışıyla ilgili bulundu.
Yanıltıcı bir tanımlama olarak, her nasılsa, Tkaçev’i Marksist bir doktrinci olarak niteleyenler olmuştur. Tarihçi Andrjez Walicki; Tkaçev’in benimsediği ekonomik determinizm’in, Karl Marx ve Friedrich Engels’in tarihsel materyalizminden büyük farklar taşıdığını kanıtlamaya çalışmıştır.
Tkaçev’e özgü bu “ekonomik materyalizm”, Marksizm ile örtüşmüyordu; bu anlayış, bazen Marksizm’den bazen de utilitaryanizmden (yararcılık) esintiler taşıyan, insanın bireysel hareketlerinde ekonomik güdülenime çok fazla önem veren eklektik bir kavrayıştı.
Tkachev çok erken yazmaya başladı. "Zaman" ve "Epoch" (1862 - 1864) dergilerinde yayınlandı. 1863 ve 1864'te P. D. Boborykin's Library for Reading'de de yer aldı; Tkachev'in ilk "istatistiksel çalışmaları" (suç ve ceza, yoksulluk ve hayırseverlik) buraya yerleştirildi. 1865'in sonunda G. E. Blagosvetlov ile anlaşarak Rusça Word'de ve ardından onun yerini alan Delo'da yazmaya başladı. Öğrenciler arasında devrimci propaganda için hapsedildi (1862 Kasım - Ocak 1863, Kasım 1864 - Şubat 1865, Nisan - Haziran 1866), sürekli polis gözetimi altındaydı. Ishutinsk çevresi, Ruble Derneği, Smorgon Komünü faaliyetlerine katıldı. 1868-69'da St. Petersburg'daki öğrenci kargaşası sırasında, S. G. Nechaev ile birlikte radikal bir azınlığa liderlik etti. 1869 baharında tekrar tutuklandı ve Temmuz 1871'de St. Petersburg Adalet Divanı tarafından 1 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı. Cezasını çektikten sonra, anavatanına, Aralık 1873'te Çaykovluların yardımıyla yurt dışına kaçtığı Sivtsovo'ya sürgün edildi.
Tkaçev, Rus gazeteciliğinin aşırı sol kanadında çok önemli bir figürdü. Edebiyatta "altmışların" fikirlerini takip etti ve hayatının sonuna kadar onlara sadık kaldı. Rus Word ve Delo'daki diğer meslektaşlarından, doğa bilimlerine hiçbir zaman büyük bir ilgi duymadığı için ayrıldı; düşüncesi her zaman kamusal sorular alanında dönüyordu. Nüfus istatistikleri ve ekonomik istatistikler üzerine kapsamlı yazılar yazdı.
Tumblr media
1 note · View note
siyah-kugu19 · 3 years
Text
Yalnızlık nedir?
Kafka: Mutluluktur.
Schopenhauer: Özgürlüktür.
Wirginia Woolf: Sevmektir.
Huxley: Farklıysan yalnızlığa mahkumsun.
S. Plath: Kendi içinde yuvarlanmaktır.
Marguez: Başkalarıdır.
Dostoyevski: Her şeyin farkında olmaktır.
Sizce yalnızlık nedir?
🌿
Tumblr media
140 notes · View notes
osadecebiri · 4 years
Text
Korku Üzerine
Şunu söyleyebilirim ki hepimiz bir şeyden korkuyoruz ve bazen insan çok şeyden de korkabilir. Hepimiz küçükken korkmadık mı? Her birimiz yaş farkıyla çok şeyden korktuk ve halen de korkuyoruz. Örnekleri sayacak olursak; başaramamaktan korkuyoruz, sevdiklerimizi kaybetmekten korkuyoruz, çok sevdiğimiz kişilerden zarar görmekten korkuyoruz, ölmekten ve başımıza bir şey geleceğinden korkuyoruz ama bunları sadece anlık yaşıyoruz, duruma ve zamana göre bir olay üzerinden bu korkuyu ruhumuzun derinliklerine kadar hissediyoruz.
Ben çok korkak büyüdüm, karanlıktan korkardım sürekli ışıkları yakardım ve yaş arttıkça bu korku genişledi, farklı anlamlar oluşturmaya başladı, insanlardan korkmaya başladım ve insanlarla konuşmaktan çekiniyordum, arkadaşım olmuyordu. Okul döneminde yaşadığım problemlerin büyük kısmını şu an korkumdan dolayı olduğunu görebiliyorum, elbette tüm her şeyi korkuya yüklemek gerekmez ama korkunun neler oluşturacağını burada farklı bir bakış açısıyla ifade edeceğim; korku sürekli üzerinizde olan bir kara bulut gibidir. Olumsuzluklar ile beslenir. Beklentiler ile şekillenir ve elbette en büyük dostu öfkedir.
Korku üzerine düşünüldüğünde insanların büyük bir kısmı özgüven eksikliğine bağlar; geri kalan kısmı psikolojik olmak üzere nesnel korkularda vardır bunlar fobiler olarak sınıflandırılmıştır; örümcek görünce ondan kaçmaya çalıştığımız ve üzerimizde ise büyük olasılıkla gösterdiğimiz tepkisel refleks gibi, size bunlardan bahsetmeyeceğim. Bir farklı açıdan bakıldığında korku aslında ihtiyacımız olan bir şeydir. Bardağın her zaman dolu tarafına bakanlardan mısınız? Ben öyleyim.
Korkuyorsanız bu iyi bir şey. Bu hayatı dolu yaşıyorsunuz demektir, ama bu korku sizin hayatınızı yönetmesin; sizin kimliğinizi değiştirmesin; siz bu korkuyu yönetin ve onu çiçeğe dönüştürün; korkularınızı açıkça ifade edin ve paylaşın böylelikle olgunlaşsın onu saklarsanız içinizde büyümeye devam edecek ve sizi öfkelendirecektir. Öfkeli kişilerin çoğu neden öfkeli olduğunda düşündüğümüz de, içinde biriktirdikleri korkular olamaz mı? Kendilerini iyice ifade edemedikleri için, içindeki korkuyu dışarı akıtırlar ve şiddeti kullanırlar. Cinayetler, tecavüzler, baş kaldırmalar hatta terörün büyük nedenleri bile korkudan doğar ve öfkeye dönüşür. Nasıl mı?
Hepimiz biliyoruz ki bu hayatı hak ettiğimiz gibi yaşamıyoruz, hep adaletsizlik dolaşıyor ortalıkta. Biri şunu yaşarken, biri şunu yaşıyor ve insan korkuyor; eğer yaşadıklarımızı iyice anlatabiliyorsak ve gösterebiliyorsak özgürleşiyoruz aslında; kimse bilerek kötü birisi olmak istemez, kimse annenin karnından katil, tecavüzcü, hırsız ya da herhangi kötü insan olarak doğmaz, insan bunu öğrenir, böyle kişiler bu yönlere gelebilmesi için bile çaba harcar, korkularından beslenirler. Bir korku filminde beklenilmesi gereken her şey olumsuzluk yönündedir, eğer bir korku filmi izlediğinizde orada romantizm beklemezsiniz, oradaki kişiler sizi gündelik hayatta yapabileceğiz şeyleri göstermeyecek olumsuz şeyler gösterecek. Derine indiğimiz zaman aslında her şeyin bir şeyden oluştuğuna ve doğduğuna bakabiliriz. Korku insanı olgunlaştıran bir şey; kontrol edildiğinde ve bir çiçeğe dönüştüğünde 'korkma her şey iyi olacak' ya da 'korkak birisi olma' gibi cümleler söyleyebilirsiniz.
7 Nisan 2020
13 notes · View notes
paradoksalpunk · 4 years
Text
Tumblr media
"Bu dünya için kendini paralaman gülünç", diyen Kafka her şeyi özetlemiş aslında. Bu kadar bıkkın ve yılgın olmamızın nedeni belki de dünyayı haddinden fazla ciddiye almamızdır.
4 notes · View notes
ruhsecen · 4 years
Text
herkesi affediyorum da..
zaman tüm hızıyla gelip geçerken... beynimde hangi odaya kilitlemişsem kendimi... hayatın ellerimden kayıp gittiğini farkedememişim..
Günler gelmiş geçmiş... insanlar tek tük gitmiş.. seyretmişim sessizce..
Artık hiç bir şeyden emin değilim mesela... ne yönden bakarsam bakayım bütün yollar bana çıkıyor eninde sonunda.. suçlu hissediyorum.. Herkesi affediyorum da kendimi bir türlü affedemiyorum..
ruh seçen..
3 notes · View notes
yorgunherakles · 1 year
Text
aile artık “huzur”un geleneksel atmosferi, himayenin arandığı bir ortam değildir, yalnızca başka “tımarhaneye” gitmemek için vardır .
ulus baker - kanaatlerden imajlara - duygular sosyolojisine doğru
33 notes · View notes
maidurak · 1 year
Text
Aklıma hep şu soru geliyor. Bir insan tanımadığı birini sevebilir mi? Mazisi olmadığı, ilk kez gördüğü birini sevebilir mi?
Bence sevebilir. Çünkü bu zihinsel bir kavramsallaştırma değil. Bu daha meta, daha ruhani bir konsept. Evet. Bu gerçekten sevme halidir. Sevmekle birleşme halidir.
Tanımadığın insanı hatırlamıyordun. Sonra onu hatırladın varlığında. Ve sevdin. Hepsi bu. Zihinsel kavramlar bu sevgiyi unutturdu ama varlığındaki bağlantı hiç kopmadı. Hep vardı. Sadece onu kullanmayı öğrenmek gerekiyordu. Biraz onu okşamak gerekiyordu hatırlamak için.
Yaradan yarattığını her şekilde koşul aramadan seviyorsa, sevginin her tonuna bürünüp kendini onda gerçekleştirebiliyorsa insanda sevebilir. Varlığında hissedebilir diğerlerini. Kalpteki sıcaklıkta birleşir onlarla.
Ben deyip kendinden ayırmadan, ben deyip varlığında gören, hatırlayan bir algı. Sonsuzluk içindeki sonluluk gibi. Bize bittiği öğretilen ama aslında bitmeyen bir devinim hali.
Kaybedilen bir şey yoktu sevgili, biz başından beri kazananlardık... Sadece bunu hatırlayamıyorduk hepsi bu.
Tumblr media
11 notes · View notes
ozgurkiz256-blog · 5 years
Text
Just do it, tomorrow
1 note · View note
yurekbali · 3 years
Text
Tumblr media
- Fenerli misin, kardeşim? - Eyvallah Fener’deniz!.. - Galatasaraylı mısın, monşer? - Natürelman!.. - Ben, iki gözüm ne “Eyvallah” Fener'denim, ne de “natürelman” Galatasaray’dan... Ne yalan söyleyeyim, kardeşim, Taksim Stadyumu’nun eşiğini geçmemişim hani!.. Kumar oynamam, at yarışına meraklı değilim, horoz dövüşünden anlamam!.. İster sinema olsun, ister atletizm, yıldızların tercüme-i hâlini ezbere bilmem, anacığım... Bütün bu işlerin cahiliyim ama, bu son günlerde, kanım biraz Fenerlilere kaynıyor gibi... Galatasaray’ı alt etmişler, diye değil alimallah!.. Bilakis be, iki gözüm... Bu işe biraz kızıyorum bile! Demokrasiya devrinde her sene Fener’in şampiyon olması doğru mu ya? Hem sonra, efendim, mağluba yardım, şanımızdandır. Malum a! Fener’e kanımın kaynamaya başlaması başka sebepten... Son yaptığım içtimai, felsefi, harsi, kozmografî tetkikat neticesinde, anladım ki, Fener, İstanbul, Kadıköy, filan semtlerinin mümessilidir... Galatasaray Beyoğlu, Şişli semtlerinde taraftar sahibidir... Fener’in kaptanı Sirkeci’de dükkân açmış... Galatasaray’ınki Beyoğlu’nda. Ben iki gözüm, spordan anlamam ama, şimdi neden, Fener’in taraftarı, Galatasaray’ın balosu, müsameresi çoktur bunu anladım işte. Sporda da olsa, halka dayanalım vatandaşlar!.. Halka, kapılarımızı geniş açalım iki gözüm! (Yeni Gün, 3.4.1931) Tercüme-i hâl: yaşam öyküsü; İçtimai: toplumsal; Harsi: kültürel; Kozmografî: gökbilimsel. - Nâzım Hikmet, Fenerbahçe, Galatasaray’a Dair (Yazılar (1924-1934) / Yazılar 2) * * * “Futbolda eski kurdum. Fenerbahçe’nin forvetleri mahallede kaydırak oynıyan birer piç kurusuyken ben en ağır hafbekleri yere vururdum. Futbolda eski kurdum. Santırdan alınca pası çakarım Hoooooooooooooooooooooop! 5 numro top açık ağzından girer golkipin karnına. Bana mahsustur bu vuruş, futbol potinlerim kurşunkalemimden öğrendi bu zanaatı! O kurşunkalemim ki 9 deliğinizden vücudunuza her tıktığı mısra işkembenizde taş. Şairiz be! Şairiz dedik ya be arkadaş...” (1923) - Nâzım Hikmet, Şair (835 Satır / Şiirler 1) - Görsel: Ekin Başak Akgül (Nâzım Hikmet)
20 notes · View notes
perrpperrok · 3 years
Text
Tumblr media
Sıkılmadan okunan. Bir kitap.
Her sayfayı şeninin bir gününe ayırmış yazar.
Her sayfada o günün tarihi ile alakalı , hem tarih bilgisi içeren hem de felsefi içerikle mesaj veren yazılar var.
Örneğin 16 Aralık
Yoksullukla savaşın: Rakamları makyajlayın
Birkaç yıl boyunca büyük dezenformasyon araçları davul zurna çalarak yoksulluğa karşı savaşta kazanılan zaferleri kutladılar. Dediklerine göre yoksulluk yıldan yıla geriliyordu.
2007 yılında bugüne kadar bu böyle devam etti. Ta ki, Dünya Bankası uzmanları, Uluslararası Para Fonu ve bazı Birleşmiş Milletler organlarının işbirliğiyle dünya halklarının alım gücü tablolarını güncelleyene kadar. Uzmanlar, International Comparaison Program’ın çok kısıtlı bir çevreye ulaşan bir raporunda, daha önceki ölçümlerindeki bazı verileri düzelttiler. Diğer minik hatalarının yanı sıra yoksulların sayısının uluslararası istatistiklerde belirtilenden beş yüz milyon fazla olduğunu keşfettiler. Onlar, yani yoksullar bunu zaten biliyorlardı
10 notes · View notes