Tumgik
#felake
ilmiyyat1453 · 26 days
Text
Felâk Sûresi’nin son âyeti: “Bir de hased ettiği vakit hasetçinin şerrinden…”
Hüseyin bin Fadl der ki:
“Bu sûrede birçok kötülük zikredilmesine rağmen hasedle bitirilmiştir. Çünkü hased, huyların en çirkinidir.”
es-Sa’lebî, el-Keşf ve’l-Beyân
61 notes · View notes
thetisming · 3 months
Text
caring about people is insane. like yeah actually i would die for you no matter how much we make fun of each other and youre so important to me and i love all our weird inside jokes and i love the little group that we've formed together. now let's never speak of this moment again
57 notes · View notes
sanribitti · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media
“ben ağaran sabahın rabbine sığınırım.”
66 notes · View notes
Text
Having a lot of feelings about elf names lately. Mostly about Finrod’s siblings calling him by his mother-name, Ingoldo (according to Tolkien gateway, this was mentioned in the Shibboleth of Fëanor somewhere, iirc). Like, it means the Noldo. One eminent among the kindred. Just. His siblings looked up to him and adored him so much— 
93 notes · View notes
delitay · 9 months
Text
undefined
unknown
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
De ki: ben, karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran Rabbe sığınırım,
Yarattığı şeylerin şerrinden,
Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden,
Düğümlere üfleyenlerin şerrinden,
Ve hased ettiği zaman hasedçinin şerrinden. (Allah’a sığınırım).
10 notes · View notes
okyanusunkiyisinda · 1 year
Text
Çok güzel şeyler oldu ama yazmayacağım sonra herşey yerle bir oluyo
14 notes · View notes
mavilipetunya · 7 months
Text
Geçenlerde burada bir paylaşım okumuştum o kadar doğru ve haklıydıki. İnstagramda bir şeyler paylaşınca değen nazardan bahsediyordu. Gerçekten bu çok sinirimi bozmaya başladı artık. İnsanların güzel olan her şeye hasetle çekememezlikle bakmasını içim almıyor artık
6 notes · View notes
yalnzardc · 1 year
Text
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ ( ۱) مِنْ شَرِ مَا خَلَقَ (۲) وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ (۳) وَمِنْ شَرِ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ (٤) وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ (٥)
Felak sr.
Safvetüt Tefasir: Felak süresi Mekke'de inmiş olup sûrede kullara, yaratıklarının ve karardığı zaman gecenin şerrinden Allah'ın himayesine girmeleri, yücelik ve saltanatına sığınmaları öğretilmektedir. Çünkü gece ruhlar yalnızlık hisseder, kötü ve ahlaksız kimseler etrafa yayılırlar. Sûre aynı zamanda bütün kıskanç büyücülerden de Allah'a sığınmayı öğretir. Bu sûre, Rasulullah (s.a.v.)'ın, nefsini Allah'ın korumasına havale ettiği "Muavvizeteyn" denilen iki sûreden biridir.
1.Ey Peygamber! De ki, geceyi yaran ve karanlığı dağıtan sabahın Rabbine sığınırım. İbn Abbas şöyle der: Felak, sabah demektir. Nitekim Yüce Allah, "Sabahı yaran" buyurmuştur. Arap darb-ı meselleri arasında O, sabah aydınlığından daha açıktır," sözü vardır. Tefsirciler şöyle der: Sığınma vakti olarak sabahın tahsis edilmesinin sebebi şudur: Gece karanlığından sonra sabah aydınlığının yayılması, sıkıntıdan sonra rahatlığın gelmesine benzer. İnsan, nasıl sabahın doğmasını beklerse, korku içinde olan kimse de başarının gelmesini öyle bekler...
2. İnsan , cin, hayvan ve haşere gibi bütün yaratıkların ve Allah'ın yarattığı bütün eziyet vericilerin şerrinden Allah'a sığınırım.
3. Karanlık ve zifiri karanlik haline geldiginde gecenin şerrinden Allah'a sığınırım. Çünkü gece karardığında insan ve cinlerin kötüleri etrafa yayılır. Bunun içindir ki Araplar şu darb-ı meseli söylemişlerdir: " Gece, şerri en iyi gizleyen şeydir". Fahreddin Râzi şöyle der: Geceleyin yırtıcı hayvanlar inlerinden, haşereler yerlerinden çıktığı, hırsız ve soyguncular hücuma geçtiği, yangınlar olduğu, yardım imkanı az olduğu için, gecenin şerrinden Allah'a sığınmak emredildi."
4. İpliklerde düğüm yapıp üfleyen büyücülerin şerrinden de Allah'a sığınırım. Bu büyücüler, sihirleriyle Allah'ın kullarına zarar vermek ve karı kocayı birbirinden ayırmak için bunu yaparlar: "Oysa büyücüler, Allah'ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler" Ebu Hayyan şöyle der: Muavvizeteyn sürelerinin inmesinin sebebi Lebid b. A'sam olayıdır. Lebid, tarak, saç, erkek çiçek kapçığı, üzerine onbir düğüm atılmış ve iğnelerle dikilmiş iplerle Hz. Peygamber (s.a.v.)'e büyü yapmıştı. Bunun üzerine Muavvizeteyn sûreleri indirildi. Rasulullah (s.a.v.) her ayeti okuduğunda bir düğüm çözüldü ve kendisinde bir hafiflik hissetti Nihayet son düğmü çözülünce, zincirden kurtulmuş gibi ayağa kalktı."
5. Başkasının nimetinin elinden çıkmasını isteyen ve Allah'ın kendisi için ayırdığı rızka razı olmayan hasetçinin şerrinden de Allah'a sığınınm.
Celaleyn T : Medine devrinde nâzil olup, 5 Âyet-i kerîmedir.
Lebid adındaki bir yahûdi, Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) e onbir düğümlü bir yay kirişi üzerinde büyü yapınca, bu ve bundan sonraki sûre inmiştir. Bunun üzerine Allahü teâlâ bu büyü olayını ve büyünün yerini Peygamberimize bildirir. Büyü (materyali) huzuruna getirilince bu iki sureyi okumakla emredilir. Bunlardan her âyet okunduğunda bir düğüm çözüldü ve kendisinde bir hafiflik hissetti. Nihayet bütün düğümler çözülünce bir bağdan çözülmüş gibi ayağa kalktı.
1- (Ey Resûlüm,) de ki: Sabahın Rabbine (karanlığı yarıp tan yerini ağartan Rabb[im]e) sığınırım,
2 - (Canlı ve cansız olarak) yarattığı şeylerin şerrinden,
3 - (Ay kaybolup) karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden,
4-"(Büyü yapmak için ipliklere bağladıkları) düğümlere üfüren (büyücü kadın nefes)lerin şerrinden,
5 - Hased(ini belli) ettiği zaman hasetçinin şerrinden (Rabbim sana sığınırım. Ey Allah’ım, her türlü şerden beni koru!).
De ki: “Yarattığı mükellef olan olmayan canlıların, zehir ve saire gibi cansız şeylerin şerrinden, bastırdığı vakit karanlığın gecenin yahut kaybolduğu zaman Ay'ın şerrinden, uydurdukları bir şeyle tükürüksüz üfleyip iplere bağladıkları düğümlere üfleyen ismi geçen Lebid'in kızları gibi, büyücü ve üfürükçü kadınların şerrinden. Keşşaf sâhibi Zemahşerî'ye göre, tükürükle üflemek sihirdir. Ve hased ettiği hasedini belli edip, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e hased eden Yahûdilerden bahsi geçen Lebid gibi hasedinin gereğini yaptığı vakit hasedçinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım. Üçünü de içine alan“yarattıklarının şerrinden“ âyetinden sonra bu üç âyetin zikredilmesi bunların şerrinin çok kötü olmasından ileri gelmektedir.
Taberi T : Mekke'de nazil olmuştur. 5 âyettir.
Kullara mahlukatın ve karardığı zaman gecenin şerrinden Allah'ın himayesine girmelerini, yücelik ve saltanatina soğınmalarını öğretir. Çünkü gece rûhlar yalnızlık hisseder, kötü ve ahlaksız kimseler etrafa yayılırlar. Sûre aynı zamanda bütün kıskançlardan ve büyücülerden de Allah'a sığınmayı bildirir.
Bu sûre, "Muavvizeteyn" denilen iki sûreden birincisidir.
De ki: "Tan yerinin Rabbine sığınırım": Ey Muhammed de ki: Sabahı yarıp ortaya çıkaran Rabbe sığınırım. "Yarattıklarının şerrinden": Her şeyin kötülüğünden O'na sığınırım.
"Bastırdığı zaman, karanlığın şerrinden": Karanlığıyla hücuma geçen karanlık her şeyin kötülüğünden de Rabbime sığınırım.
"Düğümlere üfürenlerin şerrinden": Muska yaparken ipliklerdeki düğümlere üfleyen kadın büyücülerin şerrinden Allah'a sığınırım.
"Hased ettiğinde, hased edenlerin şerrinden": Başkasını çekemeyip, büyü yapan veya ona kötülük ulaştırmak isteyen her hasedçinin şerrinden de Allah'a sığınırım.
Beydavi T : Mekke'de yahut Medîne'de inmiştir. 5 âyettir.
1- (De ki: Sığınırım sabahın Rabbine) felak yarılan şeydir, yani yarılıp da ayrılan demektir, o da feal veznindedir, ism-i mef’ul manasınadır ki, mümkün olan şeylerin hepsini içine alır. Çünkü Allahü teâlâ yokluk karanlığını ondan eşyayı var etmekle yardı, özellikle bir asıldan çıkanları Meselâ pınarlar, yağmurlar, bitkiler ve evlâtlar gibi.
Felak örf icabı sabaha hâs bir durumdur, bunun içindir ki, öyle tefsir edilmiştir. Özellikle sabahın seçilmesi onda hâl değişmesi, gecenin vahşetinin nûr sevinciyle yer değiştirmesi ve kıyâmet gününün başlangıcını andırmasından dolayıdır ve şunu da akla getirmektedir ki, gecenin karanlığını bu âlemin üzerinden kaldırmaya gücü yetenin, korktuğu şeyden kendine sığınanı korumaya da gücü yeter.
Rabb lâfzı burada Allahü teâlâ’nın diğer isimlerinden daha etkilidir, çünkü zararlı şeylerden korumak terbiyenin (Rabliğin) ta kendisidir.
2 -"Yarattığı şeylerin şerrinden” sığınılacak şeylerden özellikle yaratma âleminin seçilmesi, şerrin onda odaklanmasındandır; çünkü emir âleminin hepsi hayırdır. Halk âleminin bazı şerri seçime tâbi olup da kişide kalanı ve diğerine geçeni de vardır, doğal olanı da vardır, Meselâ ateşin yakması, zehirin helâk etmesi gibi.
3 - (Gecenin şerrinden) karanlığı koyulaştığı zaman gecenin şerrinden, bu da "gecenin karanlığına kadar” (İsra: 78) deyiminden gelmektedir. Ğasak maddesinin aslı dolmaktır, ğasakatil aynü denir ki, göz yaşla dolmaktır. Akmak manasına da denilmiştir. Gasakul leyl karanlığının dökülmesi (boşalması), ğasakul ayn de gözyaşının akmasıdır.
(Karardığı zaman) karanlığı her şeyin içine girdiği zaman. Özellikle gecenin seçilmesi, zararın onda çok olup def’inin zor olmasındandır. Bunun içindir ki, gece helâki en iyi gizleyendir, denilmiştir.
Şöyle de denilmiştir: Ğâsik'tan maksat aydır, çünkü o tutulur, ışığı gider, kararması da tutulmaya başlamasıdır.
4 - "Düğümlere üfüren kadınların şerrinden” büyü yapan, ipliklere üfüren ve onların üzerinde nefes eden nefislerin veyahut büyü yapan kadınların şerrinden demektir.
Nefs (peltek se ile) maddesi hafif tükrükle üfürmektir. Özellikle bu deyimin seçilmesi şunun içindir; çünkü bir Yahûdî, sallallahü aleyhi ve sellem Efendimiz'i bir ok yayına on bir düğüm çalarak büyüledi ve onu da bir kuyuda gizledi. Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem hastalandı, bunun üzerine Muavvizetan sûreleri indi. Cebrâîl aleyhisselâm ona büyünün yerini haber verdi. O da Hazret-i Ali'yi gönderdi. O da onu getirdi, Efendimiz de bu iki sureyi onların üzerine okudu. Her âyeti okudukça bir düğüm çözüldü ve kendinde biraz hafiflik hissetti. Bu, kâfirlerin, o büyülenmiştir, sözlerinin doğru olduğunu göstermez. Çünkü onlar sihir vasıtasıyla onun deli olduğunu murat etmişlerdir.
Şöyle de denilmiştir: Düğümlere üfürmekten maksat, kadınların erkeklerin kararlarını bozmalarıdır. Bu da düğüme hafif tükürmekle üfürerek yumuşatıp çözümünü kolaylaştırmak işinden istiare edilmiştir.
En-neffâsâti diyerek mâ'rife kılması bu şekilde bütün üfürenlerin kötü olduğunu göstermek içindir; ğâsık ve hâsid ise öyle değildir (hepsi kötü değildir).
5 - "Haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden” hasedini açığa vurup gereğini uyguladığı zaman demektir. Çünkü daha öncesi, haset edilene zarar vermez; bilâkis kendisinde kalır, çünkü karşı tarafın sevinmesiyle üzülür. Özellikle bu üçün seçilmesi şunun içindir; çünkü insanın hatta hayvanın başkasına zarar vermesinde asıl olan bunlardır.
Ğâsık'tan nurdan ve benzeri şeylerden boş olanı murat etmek de câizdir, Meselâ kuvvetler gibi, neffasat'tan da bitkileri murat etmek gibi. Çünkü bitkilerin kuvveti onların uzunluk, en ve derinliklerine etki eder, sanki üç düğüm çalmış gibi olur.
Hased edenden de hayvanı murat etmek de câizdir; çünkü o da genellikle başkasına zarar vermek için yanındaki şeyi kıskanarak yapar. Belki de bunların (cansızların, bitkilerin ve hayvanların) ayrı olarak zikredilmesi, bunların zarara yakın sebepler olmasındandır.
Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Bana iki sûre indirildi ki, daha onların benzeri indirilmemiştir. Sen o ikisinden Allah katında daha sevimli ve onu daha çok râzı edici iki sûre okuyamazsın, bunlar da Muavvizeteyn (Felak ve Nâs) sûreleridir.
Ömer Nasuhi Bilmen T : Bu mübarek süre "El-Fil" sûresinden sonra Medine-i Münevvere'de nazil ommuştur. Beş ayet-i kerimeyi içermektedir. Felakın Rab'bine, yani: Mahlukatı tertip ve tanzim eden kuvvetin ezeli sahibi olan Yüce Yaratıcı'ya sığınmayı emrettiği için kendisine böyle "Felak" süresi adı verilmiştir. Ve böyle bir sığınmayı emrettiği için kendisine "Muavize sığındıncı süresi ismi de verilmiştir. Cenab-ı Hakkın Kainatın Yaratıcısı olduğunu ve her hususta onun yegâne varlığına sığınmanın lüzumunu bildirdiği için İhlas Süresi ile aralarında büyük bir irtibat vardır.
1. Bu mübarek sûre, ne gibi zararlı şeylerin şerrinden Kerem Sahibi Yaratıcı'nın korunması himayesine sığınılacağını beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Ey Peygamberlerin en şereflisi!. Dua ve niyazda bulunarak (De ki: Felâkın) yani: Saban vaktinin veyahut yaratılıp vücude getirilmiş olan şeylerin (Rab'bine) Yüce Yaratıcısına, (iltica ederim.) sığınırım.
Evet.. O âlemlerin Rabbi'ne sığınmalıdır ki: Sabah vakitlerini meydana getirerek gecelerin karanlığını gideriyor. Yeryüzünü yararak ondan nice ürünleri meydana getiriyor, dağları parçalıyarak onlardan nice gözleri, nehirleri, madenleri meydana çıkarıyor. Bulutları darmadağın ederek onlardan yağmurları yağdırıyor, validelerin rahmlerini bir infilaka uğratarak onlardan nice çocukları türetiyor. İşte bu kadar harikaları, eserleri yaratan, istifade alanına sunan bir Ezeli Yaratıcı'nın, bir Kerem Sahibi Mabûd'un koruma ve himayesine sığınmak, biz kulları için şüphe yok ki: Bir selâmet ve saadet vesilesidir.
"Avz" laze, sığınmak, ilticada bulunmak manâsınadır. "Felak" da sabah vakti ve mutlaka yaratmak, yarıp vücude getirmek demektir.
2. Evet.. O Yüce Yaratıcı'nın (Yaratmış olduğu şeylerin şerrinden..) bütün insanlar ve cinlerin, bütün bu tabiat âlemindeki şeylerin, zümrelerin kötü telkinlerinden, zararlı tesirlerinden emin bir hâlde bulunmak için o Hikmet Sahibi Yaratıcı'ya sığınmalı, onun himaseyine girilmelidir.
Aslında o Hikmet Sahibi Yaratıcı'nın her yarattığı şey, bir hikmet ve faydaya dayalıdır. Onun yaratması, asla boş yere değildir. Fakat yaratılan şeylerin bir nice faideleri, lüzumları olduğu gibi bir kısmının da bir hikmet gereği olarak zararları vardır. Bu hâl, bu imtihan âlemin gereklerindendir. Artık bizim vazifemiz de menfaatli olan şeylerden meşru surette istifadeye çalışmaktır. zararlı olan şeylerden de kaçınarak Allah'ın himayesine sığınmaktır.
3. (Ve) Özellikle de ki: Gâsik'in, yani (gecenin) o karanlık vaktin (şerrinden karanlığı çöküp ortalığı kapladığı zaman...) her tarafı karanlık içinde bırakarak dehşet saçıcı bir vaziyet aldığı vakit alemlerin rabbine sığınırım. Çünki, o vaziyet; pek korkunçtur, hayat sahiplerinin bir nevi hayattan mahrum kalmaları zamanı demektir.
"Gasik" karanlıkla karışık gece demektir.
"Vekab" de girmek ve gaib bulunmak mânâsınadır ve karanlığı her şeyi kaplayan şeyden ibarettir.
Şöyle de deniliyor ki: "Gasik"den maksat, bedr hâlinde bulunan aydır. "Vekab" de ayın tutulması, kararıp kalması veya güneşten ışık alamayarak safhasının ay nihayetindeki üç gecede bir durgun tarzda bulunmasıdır. Sihirbazlar, çoğu kere bu zamanda büyülerini yaparlarmış.
4. (Ve) Ey Yüce Resûl!. Niye de ki: (düğümlere) İpliklere (üfleyen) sihr yapmak isteyen büyücülerin, o gibi kötü, müfsit (lerin şerrinden..) Allah-u Teala'ya sığınırım.
"Neffâsât" üfürmekte bulunan nefisler veya kadınlar demektir. "Ukad" de ukdeier yâni, düğümler manâsınadır.
5. (Ve) Ey Yüce Peygamber!. Şöyle de ki: (Haset ettiği zaman haset edenin şerrinden..) de merhametli Yaratıcı'ya sığınırım.
"Hasid'den maksar" başkasının nimetine karşı kıskanç bir vaziyet alan, o nimetin yok olmasını arzu eden, o hususta elinden gelen zararlı çareleri sözle veya fiille başvurmak isteyen alçak tabiatlı şahıs demektir. İşte vücutları bütün insanlık alemi için zararlı olan öyle kimselerden daima Cenab-ı Hak'ka sığınmalıdır. O Kerim Yaratıcı'nın himayesine mazhar olar, insanlar, o gibi zararlı şeylerden korunmuş olurlar.
Bu sûre-i celilenin iniş sebebi hakkında deniliyor ki: "Lebid Binil'Asam" adında bir yahudi, Yüce Peygamberimiz hakkında onbir düğümlü bir şey üzerine bir sihir yapmış. o şeyi bir kuyunun dibindeki bir taşın altına gömmüş idi. Hz. Peygamber'in bu yüzden rahatsız, hasta olmasını arzu ediyordu. Fakat Cibril-i Emin gelmiş, bu sûre-i celileyi getirmiş, o sihr hâdisesini haber vermişti. Resûl-i Ekrem Sallallah-ü Aleyhi Vesellem de Hz. Ali ile Hz. Talha Radiyallâh-ü Teâlâ Anhüma'yı göndererek o sihir eserini o kuyudan çıkartmıştır. Maamafih bu husustaki rivayetler, birer Ahad haber kabilindendir, onlar, itikad hususunda kesin bir delil olamazlar. Biz ancak şuna inanıyoruz ki: Cenab-ı Hak, Yüce Peygamberini düşmanlarının bu gibi fenă suikastlerinden korumuştur. O Yüce Resûlüne "sihirlenmiş" diyenleri reddetmekte ve kınamaktadır. Esasen hangi bir din düşmanı, bir sihir yapmış olabilir. Fakat Cenab- Hak, o sihrin tesirini gidermiş, ondan Pegyamberini korumuştur. Artık O Allah Peygamberi, sihirlenmiş olmaz. Çünkü; Peygamberlerin zekiliği, gafletten korunmaları, tam bir akıl ve doğrulukla vasıflanmaları vaciptir. Artık yapılan bir sihirden dolayı Yüce Peygameber'in aklen, fikren bir arızaya uğraması düşünülemez. İşte Peygamber Efendimizin istiaze ile, Allah-ü Teala'ya sığınmakla emredilmiş olması da onun o sayede sihirbazların sihirlerinin tesirinden korunmuş olduğuna bir delildir. Ve Cenab-ı Hak, O Yüce Peygamber'ini koruyacağını da (Arap) (...Allah seni insanlardan koruyacaktır... Mâide, 5/67) âyet-i kerimesi ile va'd buyurmuştur. Artık şüphe yok ki: O Resûl-i Ekrem'in sihirbazların sihirlerinden de himaye buyurmuştur. Onların boş yere yapmış oldukları sihirlerinden O Yüce Peygamber'in haberdar olması, bir mucize mahiyetindedir ki: O gizlice yapılmış şeyleri bilip iptal ettirmiştir. Velhasıl: Resûl-i Ekrem'in sihirden dolayı ruhen eziyet gördüğüne dair rivayetleri, güzelce aratıran müfessirler, kabul etmemektedirler. Bu hususa dair Tefsîr-i Kebirde, Essiracül'münir'de, Tefsirül'meragi'de ve Tefsîrül'vazih'de güzelce açıklamalar vardır. Velhasıl: Biz müslümanlar için lazımdır ki: Her hususta Cenab-ı Hakk'a sığınalım, her muvaffakiyeti ancak ondan bekliyelim, niyaz edelim.
"Allah'a sığın, Hak'ka sarıl, emrine râm ol" "Mahfuz olayım dersen eğer cümle beladan"
İbn Kesîr T : Mekki bir süre olup beş ayettir.
Ukbe b. Âmir'den rivayet edilen bir hadiste Peygamber (a.s) kendisine şöyle buyurmuştur: "Daha önce benzeri görülmeyip bu gece indirilen ayetleri gördünmü
İmam Ahmed'in rivayet ettiğine göre Ukbe b. Amir şöyle demiştir: "Şu geçitlerden birinde Peygamberimize kılavuzluk ederken bana; 'Ey Ukbe binmez misin? dedi. Ben de eğer binmezsen ona karşı gelmiş olmaktan korktum. Peygamber (a.s) bineğinden indi ve ben kısa bir süre bineğe bindim. Daha sonra da o bindi. Ardından şöyle dedi: 'Ey Ukbe! İnsanların okuduğu en hayırlı iki süreyi sana öğreteyim mi? Ben de; 'Elbette ey Allah'ın Resûlü' dedim. Bunun üzerine bana Felak ve Nâs sûrelerini okuttu. Daha sonra kamet getirildi ve namaza kalkıldı. Peygamber (a.s) öne geçti ve namazı bu sürelerle kıldırdı. Sonra benim yanıma uğradı ve şöyle buyurdu: 'Nasıl buldun Ey Ukbe! Her yattığında ve kalktığında bunları oku.
Aişe annemizin rivayet etmiş olduğu; Peygamberimizin (a.s) İhlas, Felak ve Nas sürelerini okuyup ellerine üflediği ve elini başına, yüzüne ve elinin ulaştığı yerlere sürdüğü hadisi daha önce geçmişti. İmâm Malik'in Aişe annemizden rivayet ettiğine göre Peygamber (a.s) rahatsızlandığında kendisine Muavvizeteyn okurdu. Onun hastalığı iyici ağırlaştığında ben Muavvizat'ı (İhlas-Felak-Nas) okur, bu sürelerin bereketini umarak elimle Peygamber'e (a.s) meshederdim.
Ebû Said'den rivayet edildiğine göre Peygamber (a.s) cinlerin ve insanların nazarından Allah'a sığınızdı. Kendisine Muavvizetan (Felak-Nas) süreleri nazil olunca bunları okumaya başladı ve önceden sığınmak için okuduğu şeyleri bıraktı.
İbn Abbas, 'Felak' kelimesinin sabah anlamına geldiğini söylemiştir. İbn Cerir şöyle demiştir: Burada geçen 'Felak' kelimesi şu ayette ki kullanıldığı anlamındadır: O, sabahı aydınlatandır ve İbn Abbas şöyle demiştir: "Felak'; Allah'ın yarattıklarıdır. Allah, Peygamberine, tüm yarattıklarından sığınmasını emretmektedir." K'ab el-Ahbar şöyle dermiştir: "Felak, Cehennem'de bulunan bir evdir. Açıldığında bütün Cehennemlikler onun hararetinden dolayı haykırırlar." İbn Cerir şöyle demiştir: "En doğru görüş: Felak keli mesinin; sabahın aydınlığı anlamında olmasıdır." Bize göre de doğru olan budur ki Buhârî de bu görüşü tercih etmiştir. Yarattığı şeylerin şerrinden yani tüm mahlukatın şerrinden. Hasan-ı Basri şöyle demiştir: Cehennem, iblis ve onun soyu da Allah'ın yarattıklarındandır. (yani yarattıklarından Allah'a sığınılınca bunları da kapsar) Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden Mücahid; 'Gásik kelimesiyle gecenin, 'Izå vekab' cümlesiylede güneşin batmasının kastedildiğini söylemiştir. Hasan ve Katade, 'Gasik kelimesinin; karanlığı çöken gece anlamında olduğunu belirtmektedirler. Zühri ise, bunun, batan güneş olduğunu ileri sürmektedir. Atiyye ve Katâde'den nakledildiğine göre; 'Iza vekab'; gittiği zaman gecedir. Ebu Hureyre ise bunun yıldız olduğunu söylemiştir. İbn Cerir şöyle demiştir: Bir başkaları da bunun Ay olduğunu söylemektedirler. Aişe annemiz şöyle demiştir: "Allah Resûlü elim den tuttu ve doğduğu zaman bana Ay'ı gösterdi ve şöyle dedi: 'Doğduğu vakit bu Gasik'in şerinden (Ay'dan) Allah'a sığın." Nesai'nin rivayetinde lafu: "Bunun şerinden Allah'a sığın. Bu doğduğu vakit Ay'dir." İlk görüşü savunanlar şöyle demişlerdir. Bu rivayetler bizim görüşlerimizle çelişmemektedir. Çünkü Ay, gecenin alametidir ve onun varlığı ancak gecede olmaktadır. Aynı şekilde yıldızlar da ancak gecede ışık verebilmektedirler. Böylece bu rivayet bizim görüşümüze sonuç itibariyle dönmektedir. En doğrusunu Allah bilir. Ve düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden Mücahid ve İkrime bunlardan kastedilenin sihirbaz kadınlar olduğunu söylemişlerdir. Mücahid şöyle demiştir. Bu sihirbaz kadınlar rukye yapıp düğümlere üfürdüklerinde Allah'a sığınılır. Bir hadiste şöyle geçmektedir: Cebrail Peygamberimize geliyor ve 'Rahatsız mı oldun?' diyor. Peygamber (a.s) da 'Evet' diye cevap veriyor. Bunun üzerine Cebrail şöyle diyor: Sana eziyet veren tüm hastalıklara rukye yapacağım ve tüm hasetçilerin ve nazarın şerrinden Allah seni şifaya kavuşturacak. Bu hadise Peygamberimize sihir yapıldığındaki rahatsızlığı olabilir. Sonrasında Allah onu afiyete kavuşturdu ve başlarında Yahudilerin olduğu sihirbazların hilelerini geri çevirdi. Onların helak olmalarına da bu kumuş oldukları tuzağı sebep kıldı.
Buhari, Sahih'inde, Tıb' başlığı altında Âişe annemizden şu hadisi rivayet etmiştir: "Peygamber'e (a.s) sihir yapıldı. Öyle ki; Peygamber'in (a.s) kadınlarının yanına gittiği ancak onlarla beraber olamadığı görülürdü. Süfyân, bu sihrin en şiddetli olanıdır demiştir. Peygamber (a.s) bu olanlardan sonra şöyle buyurmuştur. "Ey Aişe! Allah'ın senin cevap aradığın konuda beni imtihan ettiği bana bildirildi. İki adam benim yanıma geldiler ve biri baş diğeri ayakucuma oturdular. Başucumda oturan diğerine; 'Bu adamın nesi var?' dedi. O da: 'Büyülenmiş' dedi. Kim büyülemiş onu?' dedi başucumdaki. Diğeri; Münafik olan, Yahudilerle sözleşmeli olan ve Beni Züreyk'ten olan Lebid b. A'sam'dır' dedi. Öteki; 'Ne ile büyü yapmış?' dedi. Diğeri; Tarak ve taranırken düşen saç ile' dedi. Öteki; 'Nerede büyü yapılan malzeme' dedi. Diğeri de; 'Zirvan kuyusunun dibindeki taşın altında' dedi. Aişe annemiz anlatıyor: Peygamber (a.s) kuyuya geldi ve büyü yapılan tarağı çıkardı ve şöyle dedi: "Bu bana gösterilen kuyudur. Onun suyu kına yakılmış gibiydi ve hurmalıklan şeytan başı gibiydi.' Tarak çıkartıldı ve ben şöyle dedim: Rukye yapmayacak mısın? (Yani bu sihirden kurtulmak için rukye yapmayacak mısın?) Peygamber (as.) da şöyle buyurdular: 'Allah bana şifa vermiştir ve ben insanlardan birine şer olarak tesir etmekten çekiniyorum.
Ruhul Beyan T :  Medine devrinde nazil olmuştur, 5 âyettir.
1 - De ki: 'Ben ağaran sabahın Rabbine sığınırım. ”Felak" sabah demektir. Çünkü geceyi kendisinden ayırmakta, üzerindeki gece karanlığını gidererek belirginleşmektedir. Çünkü ”felak", ayırmak manasına da gelir. Ata sözünde şöyle denir: ”O, sabahın felak'ından daha açıktır." Ayrıca ”felak", yaratmak anlamına da gelir. Çünkü bütün yaratıklar Allah'ın ilminde sabit fakat yokluk karanlığıyla örtülü idiler. Allahü teâlâ  ise, yapına ve yaratma nuruyla karanlıkları dağıttı. Sığınmanın, felak'a izafe edilen Rabbin adıyla olmasında cömertçe bir vaad vardır. Çünkü Rab, sakınanı, sakındığı şeyden korumakta ve kurtarmaktadır. Ayrıca bunda, Allah'a sığınma kapısını çalarak gayret ve özen göstermeye teşvik de vardır.
2- Yarattığı şeylerin şerrinden... Haşerat, yırtıcı hayvanlar, cin ve insanlardan ne varsa yarattıklarının hepsinin şerrinden. Buradaki şer, ister bedenî, isterse başka olsun bütün serleri ve zararları kapsamaktadır. Şerrin yaratılanlara nisbet edilmesi, sırf halk (yaratıklar) âlemine has olması itibariyledir. Çünkü bu âlem, zıt unsurların karışımından oluşmakta, varlık ve yokluğa maruz zıt durumların etkileşimine dayanmaktadır.
Âlem-i emir (mâna âlemi) ise, sırf hayırdır. Şer şaibelerinden tamamen uzaktır. Allah şerri yaratmaz diyen Mutezileye mensup bazıları, şerri, izafet şeklinde değil, tenvinli ”min şenin ”şeklinde okudu. ”Mâ halaka"daki ”mâ" yı da olumsuzluk manasına aldı. Buna göre mana şöyle olur: ”Bir serden ki, Allah o şerri yaratmadı." Bu kıraat reddedilmiştir. Ve bâtıl bir mezhebe dayanmaktadır. Zira Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: ” Allah her şeyi yaratandır." (Zümer: 62)
3 - Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden... Karanlığı yoğun ve içice olan gecenin şerrinden. Bu hâl, şafağın kaybolmasından sonra meydana gelir. Kamusta şöyle dendi: ”Ğasak, gecenin ilk karanlığıdır, 'ğase-ka'l-leylû'; 'karanlığı arttı' anlamındadır. 'Gâsık', karanlık gece demektir."
Gecenin şerrinden sığınmanın, karanlığın basmasıyla kayıtlanması, kötülüklerin karanlıkta daha çok ortaya çıkması ve sakınmanın da daha zor olmasından ötürüdür. Bundan dolayı dendi ki: ” Geceler serlere gebedir yani şerri gizler. ” Çünkü gece karardığı zaman zulüm artar, yardım azalır.
Sözün kısası, geceleyin azgın takımı ortaya dökülür. Haşerat, zararlılar ve cinlerin ifritleri meydana çıkar. Onun için Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gecenin başında yolculuğa çıkmayı yasakladı. Kapların ağızlarının örtülmesini, kapıların kilitlenmesini, su kırbalarının (kaplarının) ağızlarının bağlanmasını, çocukların evlere alınmasını emretti. Bütün bunlar belâ ve musibetlerden sakınmak içindir.
Ayrıca denildi ki: ”Gâsık, dolunay haline gelen ay demektir. Onun vukûbu (kararması) ise, tutulmasıdır. Zira Hazret-i Âişe (radıyallahü anh) şöyle dedi: 'Rasûlüllah elimi tutup ayı gösterdi ve: 'Bunun şerrinden Allah'a sığın. Çünkü o, karardığı zaman ğâsıktır.'
4 - Ve düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden... ”Nefes" ile neflıa birbirine benzer. Tedavi kastıyla okumada tükrüksüz üflemeye denir. Eğer üflemede tükrük olursa buna ”Tefi" denir. Nefesçiler (üfleyiciler) den maksat, bu işi sanat haline getirenlerdir. ”Ukad," ukdenin çoğuludur. Ukde ise, sihirbazın, yay kirişi, ip veya saç üzerine bağladığı düğümdür. Oraya lifler ve okur. Ayetin mânası şöyledir: İpler üzerine düğümler yapıp üzerlerine üfleyen sihirbaz kadınların şerrinden.
İbn Abbas ve Hazret-i Âişe şöyle rivayet ettiler: ”Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Yahudi bir hizmetçisi vardı. Yanında Rasûlüllah'ın tarağından dişler vardı. Bunları Yahudilere verdi. Onlarda bu dişlerle Rasûlüllah'a sihir yaptılar. Bu işi, Yahudi Lebîd b. A'sam ve kızları üstlendi. Bu kızlar düğümleri üflemede mahirdiler. Yahudi hizmetçi bu sihri Eris kuyusuna gömdü. Cebrail (aleyhisselâm) Felak ve Nâs sûrelerini indirdi ve bu sihrin yerini ve kimin yaptığını Rasûlüllah'a haber verdi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Ali, Zübeyr ve Ammâr'ı gönderdi. Kuyunun suyunu boşalttılar. Kına suyu gibi olmuştu. Sonra kapak taşını kaldırdılar. Bu, kuyunun dibine konan bir taştı. Altından sihir yapılan tarağın dişlerini çıkardılar. Bunlarla beraber bir de yay kirişi vardı. O kirişte iğnelerle tesbit edilmiş on bir düğüm vardı. Alıp onu Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e getirdiler. O da düğümler üzerine muavvizeteyni (Felak ve Nas sûrelerini ) okumaya başladı. Her bir âyet okuduğunda bir düğüm çözülüyor ve Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hafiflik buluyordu. İki sûrenin okunması bitince son düğümde çözüldü. Rasûlüllah sanki bağından çözülmüş gibi ayağa kalktı. Cebrail de şu duayı okumaya başladı: Allah'ın adıyla sana okuyorum. Allah sana şifa versin. Sana eziyet veren her şeyden, kasetçiden ve gözden seni korusun, şifa versin.
Bilmiş ol ki, Mûtezîlî'lere göre sihir hayalden ibarettir ve aslı astarı yoktur. Ehl-i Sünnet âlimlerinin çoğunluğuna göre ise, sihrin aslı ve tesiri vardır. Bundan ötürü şeriat sihri büyük günahlardan saymıştır. Nitekim Cenab-ı Hak şöyle buyurdu: ”...Sihirle karı koca arasını ayırıyorlardı..." (Bakara: 102) Mûtezîle zikredilen rivayetin sahih olmadığını ve sihrin Rasûlüllah'a tesir etmediğini ileri sürdüler ve şöyle dediler: Bunun doğruluğu aklen nasıl mümkün olabilir ki, Hak teâlâ şöyle buyurmuştur: ”...Allah seni insanlardan korur..."(Mâide: 67) ”...Sihirbaz nereden gelirse gelsin, başarı gösteremez." (Tâhâ: 69) Sihri caiz görmek, peygamberliği zedelemeye yol açar. Zaten kâfirler de Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i büyülenmiş diye ayıplıyorlardı. Şayet bahsedilen olay doğru olsa idi kâfirler, iddialarında haklı olurlardı. Bu durumda Rasûlüllah töhmet altında kalmış olur ki, bu da caiz değildir.
Buna karşılık Ehl-i sünnet şöyle dedi: Olayın doğruluğu kâfirlerin, Muhammed büyülenmiştir sözlerinde haklı olduğunu gerektirmez. Çünkü onlar Hazret-i Peygamberin büyülenmiş olmasından onun deliliğini kastediyorlardı. Yani ”sihir sebebiyle aklı gitmiştir, babalarının dinini bundan ötürü ter ketti," diyorlardı. Fakat Rasûlüllah'ın bedeninde acı duyması manasında büyülendiğini hiç kimse inkâr etmez. Sözün özü şudur: Cenab-ı Hak Hazret-i Peygambere, aklı ve peygamberliğiyle ilgili olarak ne cin, ne insan, ne de bir şeytan asla musallat etmemiştir. Fakat bedenî ve insanî cihetiyle onun zarar görmesi yadırganacak bir şey değildir. Sinirin ona tesiri, peygamberliği cihetinden değildir. İnsan olması yönünden sadece bedenine yöneliktir.
Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) insan olduğu için diğer insanların maruz kaldıkları sıhhat, hastalık, ölüm, yeme, içme ve abdest bozma gibi şeylere o da maruz kalmaktadır. Beşer olması yönüyle sihrin O'na tesiri peygamberliğine zarar vermez. Peygamberliğe yönelik bir işte sihrin tesiri olsa o takdirde zarar verir. Böyle bir tesir de yoktur. Nasıl olabilir ki, Allah O'nu herhangi bir kimsenin peygamberliğe yönelik bir konuda zarar vermesinden korumuştur. Diğer taraftan Uhud harbinde dişinin kırılması ”Allah seni insanlardan korur" (Maide: 67) âyetinde belirtilen koruma teminatına zıt değildir.
Keşfu'l Esrar’da şöyle dendi: ”Sihrin Hazret-i Peygambere tesir etmesinin hikmeti nedir? Allah, tuzak kuranın tuzağını niye boşa çıkarmamıştır? Onu niçin iptal etmemiştir? denirse, biz de şöyle cevap veririz: Aslında bu, Rasûlüllah'ın doğruluğuna, Mucizelerin gerçekliğine ve kendisine sihirbazlık ve kâhinlik isnad edenlerin yalancılığına delâlet eder. Çünkü sihirbazın sihri Rasûlüllah'a tesir etmiş, öyleki bazı şeyleri karıştırmış, bir çeşit acı hissetmiştir. Halbuki Hazret-i Peygamber sihir bilmiyordu. Rabbine duâ etti, sonra yine duâ etti. Rabbi de O'nun duasını kabul ederek durumunu açıkladı. Şayet olağanüstü olaylar şeklinde mucizelerle ortaya çıkan şeyler, Rasûlüllah'ın düşmanlarının iddia ettikleri gibi sihir kabilinden olsaydı, sihrin tesiriyle durum kendisine karışık gelmez, Allah'a duâ yerine sıkıntıyı kendi kendine savmaya kalkardı. Allah'a harndolsun ki, bu durum O'nun peygamberliğine en büyük delillerdendir."
Hazret-i Âişe (radıyallahü anh)'den şöyle rivayet edilmiştir: ”Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) uykuda iken yahutta uyku ile uyanıklık arasında iken O'na iki melek geldi, Birisi başı ucuna diğeri ise iki ayağı yanına oturdu. Ayak ucundaki melek, başı ucundakine seslendi: ”Bu uyuyan zatın şikâyeti nedir?" Başı ucundaki: 'Sihirdir' dedi. Öteki: 'Peki sihri kim yaptı?' deyince başı ucundaki: 'Yahudi Lebıb b. A'sanı' dedi. Ayak ucundaki melek: 'Peki sihri nereye koydu?' dedi. Öteki melek: 'Filân kuyunun dibine' deyince bu sefer 'bunun ilâcı nedir?' diye sordu. Başı ucundaki melek: 'Bu kuyuya gidilecek, suyu boşaltılacak ve inşallah iyileşecektir,' dedi. Hazret-i Peygamber uyandı. Zaten söylediklerini anlamıştı. Bunun üzerine, daha önce de belirtildiği gibi Hazret-i Ali'yi gönderdi."
Yine Hazret-i Âişe (radıyallahü anh)'den şöyle rivayet edilmiştir:"Rasûlüllah, vücudunda herhangi bir rahatsızlık hissedince sağ eli içine İhlâs ve muavvizeteyn sûrelerini okur ve eliyle ağrıyan yerini sıvazlardı."
5 - Ve haset ettiği zaman hasetçinin şerrinden.' Yani içindeki kıskançlığı dışa vurunca ve haset edilen kimseye zarar vermek için söz ve davranış olarak gerekenleri yapınca.
"Haset;" lâyık olan kimseden nimetin gitmesini istemektir. Bu nimet ister dînî olsun isterse dünyevî. Mü'min gıpta, münafık ise haset eder. Haset tehlikeli bir hastalıktır. Ateşin, odunu yeyip bitirdiği gibi iyilikleri yer bitirir.
Gökyüzünde Allah'a karşı işlenen ilk günah, İblis'in Hazret-i Âdem'e haset etmesidir ki, bu yüzden Allah O'nu cennetten kovdu ve taşlanmış bir şeytan oldu. Yeryüzünde işlenen ilk günah ise, Kabil'in. Hâbil'e haset edip öldürmesidir.
Hüseyin b. Fazl şöyle dedi: ”Allah bu sûrede serleri zikretti ve son olarak da hasedi söyledi. İbn Abbas'ın da dediği gibi böylece hasedin en kötü huylardan olduğunu göstermek istedi."
6 notes · View notes
hattatismailtuluce · 1 year
Photo
Tumblr media
İhlas , felak ve nas sureleri. 75cm boyunda sülüs çalışma. Bilgi için özel mesaj atabilirsiniz. #ihlas #ihlassuresi #felak #felaksuresi #nas #nassuresi #kuran #quran #kısasureler #hat #hattat #hatsanatı #hatsanatiaski #sülüs #tuluth #art #sanat #artoftheday #sanatatölyesi #arabiccalligraphy #islamiccalligraphy #ottoman #osmanlı #istanbul #türkiye #hattatismailtuluce #emaneteserler #hilyeişerif #الله #محمد (Kütahya) https://www.instagram.com/p/CpvJCSnMyo8/?igshid=NGJjMDIxMWI=
1 note · View note
riprefi · 2 years
Text
Tumblr media
Kerem ve süper kombini
7 notes · View notes
ferdikorkmaztr · 2 years
Video
Felak Suresi Dinle #kuranikerim #kuranıkerim #kuran #namaz #kadirgecesi #islamivideo #dinivideolar
2 notes · View notes
liliyaar · 9 months
Text
üzerimde büyü lanet falan bir şey var, hissediyorum
0 notes
muslumanincenneti · 1 year
Photo
Tumblr media
1457. Hz.Abdullah ibni Hubeyb (R.A.) şöyle demiştir: Rasûlullah (S.A.V.) bana şöyle buyurdu: "Akşam ve sabah kul huvallahu ehad ile Nas ve Felak surelerini üçer sefer oku. Bunlar her türlü fenalık ve sana gelebilecek zararlara karşı sana yeter." (Ebu Davud, Edeb, 101) #islam #hadis #hzmuhammed #hzmuhammedsav #buhari #muslim #peygamber #peygamberefendimiz #peygamberimiz #kuran #ihlas #felak #nas #sabah #akşam #koruma https://www.instagram.com/p/CjW90wajYFc/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
akgezercom · 1 year
Text
Panik Ataklar Hayatınızı Nasıl Etkileyebilir? - akgezer blog
Panik Ataklar Hayatınızı Nasıl Etkileyebilir? – akgezer blog
Panik ataklar yayılmaya devam eden sessiz bir salgındır. Bunların etkisi genellikle stres ve uygun şekilde işlenmemiş olaylarla daha da kötüleşir. Çünkü bizim toplumumuzda böyle şeylere vakit yok. Ne yazık ki, giderek daha normal hale geliyorlar. Ve çoğu zaman çok geç tedavi edilirler. Aslında çoğu, artık işlev göremeyecek duruma gelene kadar terapiye girmez. Semptomlar terleme, düzensiz kalp…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
islamicwallartus · 2 years
Text
Surah Al Nas - Al Felak - Ayatul Kursi Set of 3 Wooden Arcrylic Quran, Islamic Wall Art, Islamic Home Gift, Islamic Decor, Muslim Wall Art
0 notes
turkudostu61 · 2 years
Text
Tumblr media
0 notes