Bulunduğum çağdan midem bulanıyor. Olumlama yapmaya çalışıyorum her seferinde. Hayvanlar var, ağaçlar, şu koca gökyüzü, denizler, çiçekler, iç açan doğa, karşılaştığım bebekler ile göz göze geliş andaki içimi kaplayan his, küçük çocukların kahkahası, annemin tebessümü, iş hayatında karşılaştığım teyze/amcaların anlattığı hikayeler onların derdine sorun bulduğum an omzuma hafif dokunmaları ve iyi dilekler de bulunmaları, sevdiğim insanların iyi hissettiği anlar. Aslında çok bir olayı yok yaşamın. Küçücük dokunuşlar ile baş döndürcü anlar yaşanılabilir insan doğası gereği. Fakat öyle bir an geliyor ki kusasım içimden atasım geliyor buraya ait ne varsa içimde. Katledilen onca can, bilinçsiz yapılan onca işlem, ölümün kucağına bilerek bırakılan onca masum, hayvanlara yapılan muamele, doğaya verilen zarar, sevdiklerimizin yitimi, ayrılıklar, insanların sevgi anlayışının hiçliği, çocukluğun sınırlanıp doğduğun an da olgunlaşmak zorunda bırakılmak, düşüncesizlik, birbirini kovalayan ilişki sarmalı.. Gözümüzün önünde yok oluyoruz. Ses çıkarıyoruz ama kulaklar sağır. Gösteriyoruz gözler kör. Görmek ve duymamak için tonlarca bahane ve insan. Her gün daha güzel olacak diye kalktığımız sabahlarımıza güneş doğmaz oldu, bu son olsun diye düşünüp yattığımız geceler ise kabus. İnsansal hislerimizi bastırmaktan hiçbir duyguyu gerçek anlamda anlayamaz olduk. Geçmişimizi, geleceğimizi özellikle bu anımızı sınırlar olduk. Korkunç. Bu çağa, hiçbir yere ait hissedememek korkunç. Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek. Bu sözü içimden kötü hissettiğimde, kan dondurucu haberler gördüğümde, kendi yaşamıma dair bir olumsuzluk yaşadığımda, sevdiklerim iyi hissetmediğinde, her ne kadar bu zamanlar da tekrar etsem de bu çağa inancım yok benim. Bu çağın insanlarının yaptıkları, düşündükleri, yazdıklarını gördükçe olmayan inancım daha da dibe çöküyor. Geçer mi? Geçmeyecek. Daha kötü olacak mıyız? Bu gidişle evet. Ürkütücü bir geleceği, yarın değil sadece bir dakika sonrası için bile tetikte bekler oldum. Bu çağın insanı değilim desem de bu çağın içinde nefes aldığım için bile utanıyorum.
3 notes
·
View notes
Geceye bi çılgınlık bıraktım veee
Emir'e yazdımmm
Mutlu muyum? Sayılır
Umutlu muyum? Pek sayılmaz
Umutlu olmayı ister miydim? Köpek gibi
Peki çocuk samimi geldi mi? Hayır
Ama ben mal olduğum için samimi olduğuna kendimi inandıracak mıyım? Tabii ki de kocaman bir
EVET
Her neyse, bugün bir düşüncesizlik edip Tumblr profilimi instagramda açık ettim.
Ama kimsenin önemseyip açıp okuyacağını düşünmüyorum.
Bu yüzden içim rahat.
Ama bu yazıları okumaması gereken bazı insanlar var olduğu müddetçe hep bire tereddütle kalacağım.
Eski sevgilimin yeni sevgilisinin en yakın arkadaşı Emir'den hoşlanıyor.
Aynı zamanda eski sevgilimin eski sevgilisi de Emir'den hoşlanıyor.
Yani kısaca ben bu çocuktan vazgeçsem çok iyi olacak.
Şans seviyem kürdistanın varlığı ile aynı düzeyde
Kısacası boku yedim, saygılar
1 note
·
View note
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
اِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّٰهِ لِلَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السُّٓوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِنْ قَر۪يبٍ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَتُوبُ اللّٰهُ عَلَيْهِمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا حَك۪يمًا
Nisa sr 17. Ayet
Safvetüt Tefasir: Allah'ın kabul edeceğim" diye söz verdiği tevbe, bilmeyerek bir masiyet işleyip de bunun çirkinliğini ve sonucunun kötülüğünü anladıktan sonra pişman olan ve ölmeden çabucak tevbe eden kimselerin tevbesidir iste Allah bunlanrın tevbesini kabul eder. Allah, yarattıklarını pek iyi bilir, koyduğu kanunlarda hikmeti vardır.
Celaleyn T : Allahü teâlâ'nın üzerine olan tevbe fazlı keremi ile kendi nefsine, onun kabulünü yazdığı tevbe, o kimseler içindir ki, cehaletle -hâldir. Rablerine âsi oldukları sırada câhil oldukları hâlde - bir kötülük, günah işlerler de az bir zaman sonra -ki, o gargara hâline daha gelmemişken- tevbekâr olurlar. İşte onlar için Allahü teâlâ tevbeyi kabul eder. Ve Allahü teâlâ mahlûkâtını ziyade bilicidir. Onları yaratışında da hikmet sâhibidir.
Taberi T : Allah'a karşı şu kimselerin tevbesi makbuldur ki; cahillikle bir kötülük yapıp hemen ardından tevbe ederler. Allah'a inanmış olmakla birlikte cahillik edip günah işleyen, sonra da - ölmeden önce- tez davranıp tevbe eden kimselerin evet işte Allah onların tevbesini kabul eder: Bunların tevbesi makbuldür. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir: Kendisine yönelip tevbe eden kullarını bilir. İşini ve idaresini hikmetle, yerli yerinde yapandır.
Beydavi T : Allah katında tevbe ancak bilmeden kötülük edip sonra da çarçabuk tevbe edenler içindir. İşte Allah onların tevbelerini kabul eder. Allah çok iyi bilen ve hikmet sâhibidir.
"Tevbe ancak Allah'ın üzerinedir” yani tevbenin kabulü tevbe eden tevbe ettiği takdirde kabul edeceğine dâir va'di gereği Allah'ın üzerine vâcip kılınmış gibidir.
"Bilmeden kötülük edenler içindir” onu beyinsizce yapanlar içindir. Çünkü günahı irtikâp etmek beyinsizlik ve cahilliktir. Bunun içindir ki: Allah'a isyan eden cahildir, cahilliğinden dönünceye kadar öyledir, denilmiştir.
"Sonra da çarçabuk tevbe edenler içindir” yakın zamanda yani ölüm gelmeden önce demektir. Çünkü Allahü teâlâ: "Nihayet birine ölüm geldiği zaman” (Nisa: 19) buyurmuştur. Efendimiz de: Şüphesiz Allah, kulunun tevbesini kabul eder, can boğaza gelmeden önce, buyurmuştur. Ona, yakın demesi hayat süresinin kısa olmasındandır, çünkü Allahü teâlâ "De ki: Dünya zevki azdır” (Nisa: 77) buyurmuştur.
Ya da kalplerine onun sevgisi sızıp da karakter hâline gelmeden ve dönmesi zorlaşmadan demektir.
"Min karibin"deki min edâtı cüz ve dilim göstermek içindir, yani yakın bir zaman diliminde demektir ki, o da onlara ölüm baskısı gelmeden ya da kötülük onlara süslü hâle gelmeden önce demektir,
"İşte Allah onların tevbelerini kabul eder” daha önce "tevbe ancak Allah'ın üzerinedir” (Nisa: 17) ayetiyle kendi üzerine yazdığı ve va'dettiği sözü yerine getireceğine dâir yeni bir vaattir.
"Allah çok iyi bilendir” onların tevbedeki ihdaslarını bilir "hikmet sâhibidir” hikmet sâhibi de tevbe edeni cezalandırmaz.
Ömer Nasuhi Bilmen T : Bu mübarek âyetler, tövbelerin ne vakte kadar kabul edileceğini ve kimlerin pek elem verici azaba uğrayacaklarını şöylece göstermektedir. Kabul edilecek (tövbe Allah katında o kimseler içindir ki) onlar insanlık hali (bir cehaletle) bir akılsızlık sebebiyle, düşüncesizlik âkibeti yüzünden (bir kötülüğü) gayrimeşru bir hareketi (işlerler de az sonra) ölüm hastalığından, ölüm sarhoşluğu halinden evvel, yani: Daha ölüm halinde bulunmayıp âhiret ile ilgili hadiseler gözlerinin önünde görünmeden (tövbekâr olurlar) yapmış oldukları kötü fiillerin meşru olmadıklarını bilip pişmanlık gösterir, Allah'ın affını dilerler (İşte onlar için Allah Teâlâ) yaptıkları (tövbeyi kabul buyurur.) Onları bağışlar. (ve Allah Teâlâ alîmdir,) kullarının bütün hallerini ve tövbe edip etmediklerini hakkıyla bilir ve (hikmet sahi- bidir) bütün hükümleri hikmet ve menfaat esasına dayanmaktadır. Bu gibi kimselerin tövbelerini bilip kabul buyurması da bir hikmet gereğidir.
İbn Kesîr T : Ayetin manası şudur: Allah (Celle Celalühü) cehaletinden dolayı bir günah işleyip daha sonra can boğaza dayanmadan önce ondan tevbe eden kimsenin tevbesini mutlaka kabul eder.
Mücahid şöyle demiştir: Allah'a karşı ister hataen ister kasten isyan eden kimse o günahtan tamamen sıyrılıncaya kadar cahildir. Katâde şöyle demiştir: Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve sellem)'in ashabı şöyle diyordu: "Kulun yapmış olduğu bütün günahlar cehalettir."
İbn Abbas "sonra tez elden tevbe edenler" ayeti hakkında şöyle demiştir: Tez elden maksat ölüm meleği ile karşılaşıncaya kadar olan vakittir. Dahhak'a göre de ölümden önce olan bütün tevbeler tez eldendir. Katâde ve Süddî'ye göre ise sağlıklı iken yapılan tevbe kastedilmiştir. Hasan Basri de "sonra tez elden tevbe edenler" ayetini can boğaza dayanmadan önce şeklinde tefsir etmiştir.
Bu konudaki hadisler şunlardır:
Ahmed b. Hanbel'in İbn Ömer'den rivâyet ettiğine göre Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Hiç şüphesiz Allah (Celle Celalühü) can boğaza dayanmadıkça kulunun tevbesini kabul eder."
Başka bir hadis; İbn Merdûyeh'in Abdullah b. Ömer'den rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir: Ben Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve sellem)'in şöyle buyurduğunu işittim: "Ölümünden bir ay evvel tevbe eden hiçbir mümin kul yoktur ki Allah onun tevbesini kabul etmesin. Bundan daha yakın ölümünden bir gün ve bir saat öncesinden Allah kulun tevbe ettiğini ve ihlasını bilirse tevbesini yine kabul eder."
Başka bir hadis; Ebû Davud et-Teyalisi'nin Abdullah b. Ömer'den rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir: Kim ölmeden bir yıl önce tevbe ederse onun tevbesi kabul edilir. Kim ölmeden bir ay önce tevbe ederse tevbesi kabul edi- lir. Kim ölmeden bir Cuma önce tevbe ederse tevbesi kabul edilir. Kim den bir gün önce tevbe ederse tevbesi kabul edilir. Kim ölmeden bir saat önce tevbe ederse tevbesi kabul edilir. Ben ona şöyle dedim: «Ancak Allah (Celle Celalühü) "Allah'ın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tez elden tevbe edenlerin tevbesidir" buyuruyor.» Bunun üzerine şöyle dedi: Ben size söylediğim bu sözü/hadisi Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den işittim.
Başka bir hadis; Ebû Bekir b. Merdûyeh Ebû Hureyre'den şöyle rivâyet etmiştir: Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah (Celle Celalühü) kulunun tevbesini can çekişmedikçe kabul eder."
Ruhul Beyan T : Allah katında makbul olan tevbe, yani kabul edilebilecek nitelikte olan tevbe, ancak bilmeyerek küçük veya büyük kötülük işleyip akabinde hemen tevbe edenlerin tevbesidir.
Allahü teâlâ'nın, verdiği sözün gereği olarak kulun tevbesini kabul etmesi için, kulun da yaptığı günaha tevbe etmesi gerekir. Bu tevbe, hem büyük günahlar, hem de küçükleri için geçerlidir. Bilmeyerek yapılan günahtan kasıt, kişi bir eylemin günah olduğunu bilir, fakat gafletinden ve beyinsizliğinden dolayı o günahı işlerse, işte buna tevbe etmesi gerekir. Yoksa, yapılan eylemin günah olduğunu bilmemesi kastedilmem iştir. Sonucu düşünmeden yapılan bir eylemin hemen arkasından yapılması gerekli olan tev bedir. İşte insan, lıiç düşünmeden, suç olduğunu bildiği bir eylemi işler ve hemen arkasından, ölmeden önce tevbe ederse, Allah da onların tevbesini kabul eder. Allah, yaratıklarının tevbesindeki samimiyeti çok iyi bilendir ve sanatında hikmet sahibidir. Hikmet sahibi olan Allah, tevbe edene ceza vermez. Onun için mümin, günah işlediği zaman, tevbe ve istiğfarda bulunup, mülkün sahibi ve tevbeleri kabul edip, mümini bağışlayan Allah'a yönelmeli O'na koşmalıdır. Hazret-i Peygamber buyurur ki: ” Kulun canı çıkmadığı sürece, Allah kulunun tevbesini kabul eder. İşte o andan sonra, kişinin varacağı yer belirlenmiştir. Ne iman, ne de inkâr fayda vermez artık.
Burada ”karîb" (yakın) kelimesi yer almaktadır. Bunun anlamı, ”ölmeden önce." dir. (Bu sebeple bu kelimeyi ”hemen" kelimesiyle Türkçeleştirdik.) Buna, yakın ismi verilmesinin sebebi, dünya hayatının yakın, yani kısa oluşundandır. Allahü teâlâ, ”...Dünya hayatı (geçimi) azdır..." (Nisa: 77) buyurur. Dünya hayatı böyle kısa ve az olunca bir ferdin ömrünün ne kadar olduğunu sanırsın?
Allahü teâlâ: ”Fakat azâbımızı gördükleri zaman, imanları onlara fayda vermeyecektir" (Mü'min: 85) buyurur. Onun için insanın, can boğaza gelmeden ve ölümle karşılaşmadan önce tevbe etmesi gerekir. Bu durum ise, ”akabinde hemen tevbe ederler"in izahıdır. Bu vakte kadar yapılan tevbe geçerlidir. Çünkü yalvarma kalıcıdır. Pişman olmak ve kötü eylemlerde bulunmamaya karar vermek de geçerlidir.
Tevbe etmek, müminlere farzdır ve dört şartı vardır: Kalple pişmanlık duymak, davranışlarla kötülükleri terketmek, buna benzer bir kötülüğü bir daha işlememeye karar vermek, bunları yapmış olmaktan dolayı, Allah'tan utanmak ve başkasından değil, yalnızca Ondan korkmaktır.
Hasan Basrî'nin, ”istiğfarımızın bile, istiğfara ihtiyacı vardır" sözü konusunda, Kurtûbî: ” Bu söz, kendi zamanı için geçerliydi. Ya şimdi yaşasaydı acaba nasıl düşünürdü? İnsanlar görürsünüz, zulme dalmışlar, zulme karşı ihtirastan kurtulamaz hale gelmişler. Ellerinde tesbih var. Günahlarına tevbe ettiği zannedilir. Halbuki, alay edip, dalga geçiyorlar. Allah'ın âyetlerini alaya alandan daha zalim kim olabilir?" der.
Gerçekten pişmanlık duymak gerekir. Biliniz ki, Allahü teâlâ bir kula hayır dileyince, o kulu kendisi için seçer ve kalbinde bir lamba (ışık) meydana getirir. Böylece, hakla bâtılı birbirinden ayırır, nefsinde olan ayıpları görür. Dünyayı ve dünyadaki basit şeyleri terkederek, dünyanın yularını bırakır.
4 notes
·
View notes