Tumgik
#cumartesi anneleri
insanzee · 7 months
Text
Tumblr media
Cumartesi annelerine saygıyla🙏🕊️
21 notes · View notes
eylem-er · 26 days
Text
Bazen bahar gelir ama birisi eksiktir.!!
Tumblr media
12 notes · View notes
perrpperrok · 2 years
Text
Tumblr media
Kayıp..
12 notes · View notes
seslimeram · 2 years
Text
Can Kırığı...
Tumblr media
Bir plansızlık silsilesinde memleket sündürülüp, çekiştirilip duruyor. Konu, mesel, mevzu her ne olursa olsun didaktik tekrarla ve fazlasıyla ezberden okunan replikler zikredilirken, var olan eğrelti düzlem daha da onarılmaz yaralara gebe kılınıyor. Her şey alt üst ediliyor. Her durumda hayat mefhumu bu plansız programsız tahayyüllerin insafına terk ediliyor iş bu raddede. Muktedir ve tayfasının suna geldiği ülke şablonunun her nasıl biçimsizlikleri ihtiva var ettiği hallerle ortaya saçılıyor. Değme çürümüşlüğün dolaylarında sunula gelen her yeni yönelim bu kuralsız, kaidesiz, bostan korkuluğu ülkenin halini göstere geliyor. O değme çürümüşlüğün her gün yeniden var edildiği bir sahne binası sürekli kılınıyor bütün plansızlıkla birlikte. Her gün bir başka düşman arayarak, var ederek onu hedef kılarak bir hınç kampanyası, bir linç kumpanyası tanzim ederek ama her gün plansız / kaidesiz bir hal ve istemle biyopolitik bir tahakkümü var ederek ülkenin yenisi güncelleniyor. Düzen, daimi hallerini, yersiz, alakasız, süreğen addedilmiş maniple hallerle var ediyor artık.
Memleket plansızlığın sularında ilerlerken, her gün daha dibi boylarken, ilerleyen bir hal, seyrüsefere haizdir artık. Cerahat, cürüm ve cinai bir tahakküm silsilesi arasında her gün bir deney sahası kılınarak bir yönetim var edilendir. Yeni ülke nedir? Cerahat ufkunda o cürmün koynunda her günü daha ağır yaralarla donatılan bir menzilin her neresidir yeni? Her an yeniden, her gün daimi bir istemle kurulan / güncellenen tahakküm hallerinin yanı başında var edilenlerle kime ne ülkesi bırakılmıştır ki yenisi olsun, yeniliği kalabilsin. Ol eskinin suların, devamlı eksiltmelerin bağrında koşa duran bir zeminde, cürmü, cerahati ve bitimsiz bir tahakküm etme hallerinin yekununda ezberler ile birlikte hayatın dönüşüm bahsi yıkıma çıkartılır. Plansızlık içinde bir gelecek tezahürü aralıksız zikredilirken hayat ediminin alt üst edilmesinde çoktan ikinci, üçüncü etaplara geçilir.
Bianet’ten aktaralım: “Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Daimi Raportörü Nacho Sánchez Amor, bugün (24 Eylül) İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi'ne Cumartesi Anneleri/İnsanları ile dayanışma ziyaretinde bulundu.
Sánchez Amor, Cumartesi Anneleri/İnsanları'nın adalet arayışlarının 913. hafta buluşmasının ardından açıklama yaptı.
AP Türkiye Raportörü Sánchez Amor, şöyle konuştu:
"Bu korku neden? Anayasa askıya mı alındı?"
"Cumartesi Anneleri'yle bir araya gelmek ve hem kendi tam desteğimi, hem Avrupa Parlamentosu'nun tam desteğini belirtmek üzere İstanbul'da, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi'ndeyim.
"Cumartesi Anneleri anayasal haklarını kullanıyor, gözaltında kayıpların akıbetini öğrenmek için uzun yıllardır mücadele veriyorlar. Sadece hakikat talep eden bu insanlardan yetkililer niye korkuyor, topluma tehdit olarak nasıl değerlendiriyor, anlamakta güçlük çekiyorum.
"Cumartesi Anneleri yıllarca Galatasaray Meydanı'nda toplandı. Çarşamba günü olanları takip ettik. Türk yargısı kendisine bir kez daha kara bir leke sürdü. Sadece anayasal haklarını kullanan bu insanlarla ilgili sorun nedir, bu korku neden?
"Türk Anayasası geçen hafta aniden askıya mı alındı? Bu denli güçlü bir devlet ve yargı, başka bir şey değil, bilgi talep eden normal insanlara, sade vatandaşlara nasıl böyle davranabilir, anlamıyorum.
"Olabilecek en barışçıl şekilde eylem yapan bu insanlardan bir tür korku duyuyor sanırım yetkililer. Eleştiriye yönelik bu tür bir engelleme, bazen diğer yurttaşlara da bir mesaj içerir.
"Haklarınız var, anayasanız var"
"Benim ise Türk vatandaşlarına mesajım şu: Haklarınız var, aynı Cumartesi Anneleri gibi. Ve onlar bu haklarını tutarlı bir şekilde savunuyorlar. Siz de aynısını yapmalısınız.
"Haklarınız var. Anayasanız var. Haklarınızı kullanma hakkınız var, aynı uzun yıllar boyunca, toplumun tamamının saygısını kazanarak Cumartesi Anneleri'nin yaptığı gibi. Kimse onları teröristlerle yan yana düşünemez. Türkiye'de terörist olarak yaftalanmak çok kolay.
"Cumartesi Anneleri bilgi talep eden sade vatandaşlardan oluşuyor. Hakları var, bu hakları kullanıyorlar ve ben Türkiye'de yargının bu hakları koruduğunu bilmek isterim, yetkililerin yarattığı korkuyu koruduğunu değil. Teşekkür ederim."
Sánchez Amor da Twitter hesabından bir mesaj paylaşarak "Cumartesi Anneleri'ne bu zor durumlarında tüm dayanışmasını ilettiğini" yazdı: Cumartesi Anneleri/İnsanları'nın yargılandığı davanın 21 Eylül'deki duruşması öncesi yapılmak istenen basın açıklaması polisçe engellenmiş, hak savunucuları, parti ve sendika yöneticileri ile avukatların aralarında olduğu en az 10 kişi gözaltına alınmıştı.”
Bütünüyle plansızlığın vardığı zeminde, çalakalem bir biçimde, hayat hakkının savunusu karşısında zorbalığını konuşturur devlet. Üniformalı, takım elbiseli tiplemelerin muhatap aldıkları bir hak arama mücadelesini aralıksız yıllar yıldır zora koşturmanın kime ne gibi bir faydası olacaktır ki sahiden? Cumartesi Anneleri / İnsanları’nın var ettiği, ortalıklarda açıktan sorduğu, kayıplarının akıbetleri bu ülkenin derdi değil midir? Yıllardır sürdürülen o mücadeleye ancak birileri işaret ettiğinde, böylesi üst düzey temsiller ziyaret ettiğinde, sözü ortaya çıkartıldığı vakit akla gelmesi de bu ülkenin utancı değil midir? 1980’den bu yana binlerce insanın kayıp addedildiği bir zeminde, hakikatin meselini anlamak, aslında olan bitenin can yakıcı haline merhem olabilmenin yolu neden hala tıkalıdır. Nasıl olur ki böyle bir cendere düzeneğini, kayıp akıbetlerine karşıtlığı bunca kolayca var edebilir bir ülke, Hiç mi vicdan kalmamıştır sahi ama sahiden de? Ümidi çalınmasın diyerek sözünü var eden, sorgulayan, hakkını arayan Cumartesi Anneleri / İnsanlarının var ettiği tahayyül karşısında leke çalmalar son bulacak mıdır? Yanıt var mıdır?
Artı Gerçek’ten aktaralım: “Bakü Eğitim Müşaviri olarak atanan Ali Rıza Altunel’in hakaret içerikli paylaşımlarda bulunduğu ortaya çıktı. AKP’yi öven çok sayıda mesaj paylaşan Altunel’in, başkaları tarafından yapılan ve kendi hesabından paylaştığı gönderiler arasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik “Erdoğan’ın açılış yaptığı makaslar, Kılıçdaroğlu’nun beyin hücresinden daha fazla”, Millet İttifakı’na yönelik “zillet”, “Avrupa’dan yüzde 70 ‘reis’ oyu ile sizi yönetecekleri yine biz belirleyeceğiz çünkü siz malsınız” gibi sözler de yer alıyor.
Cumhuriyet’in haberine göre Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından atanan Altunel, 20 Eylül’de sosyal medya hesabından Bakü Eğitim Müşaviri olarak görevlendirildiğini duyurdu. Açıklamasında yazım yanlışı yapan Altunel’in paylaşımına çok sayıda yurttaş tepki gösterdi. Altunel’in yazım yanlışının yanı sıra başkaları tarafından yapılan ve kendi hesabından paylaştığı gönderiler de dikkat çekti. AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı öven paylaşımların da arasında bulunduğu içeriklerin bazıları şöyle:
“-Sende bu yürek, bizde bu sevda oldukça değil 6’lı, 6 milyon 666 bin 666’lı masa olsa fark etmez, ezer geçeriz.
-‘6 Plus’ masanın hangi konularda ittifak kurduğuna karar vermesi lazım. Türkiye bugün barış diplomasisinin merkezi olma noktasında çok büyük adımlar atarken bu başarıları sırf iktidar olma uğruna küçümseyecek bir yaklaşımda mı ittifak ettiniz?
-Kendini rezil ettin, ülkesinin tarihini bilmeyen Bay Kemal.
-Gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içerisinde olan birisi varsa o da sensin. Sen önce kendi geçmişini bir sorgula. Haddini bil Tunç Soyer.
-Zillette çarşı pazar karıştı gibi görünse de külliyen yalan. ‘İp’ de en az CHP kadar ‘HDPKK’ ile işbirliği içinde çünkü bunu bile bile ittifaka dahil oldular.
-Çatır çatar çatlatacağız sizi. Avrupa’dan yüzde 70 ‘reis’ oyu ile sizi yönetecekleri yine biz belirleyeceğiz çünkü siz malsınız, mal. İyi ile kötüyü ayıracak kapasite yok sizde.
-Milletin kucağına oturanlar imam hatiplilere sapık diyor. ‘LPG’lileri’ savunanlar İslam’ı öğreten vakıflara ahlaksız diyor. Yönettikleri belediyelerde çalanlar, rüşvet almadan iş yapmayanlar AK Partililere hırsız diyor. Tıpkı atalarımızın dediği gibi kişi kendinden bilir işi.
-Fatih Tezcan tutuklanınca ‘yaşasın bağımsız Türk yargısı’, Gülşen tutuklanınca ‘sarayın yargısı’. Hadi oradan.
-110 sene önce koca bir imparatorluğu yıkan İttihat Terakki ne ise bugünkü altılı masa da odur.
-Erdoğan’ın açılış yaptığı makaslar, Kılıçdaroğlu’nun beyin hücresinden daha fazla.”
Bütünüyle ters köşelerde ilerleyen bir Türkiye siyaseti pratiği olarak nefretin aralıksız bir halde yeniden paylaşımı söz konusu edilir. Çizgisiz, kuralsız, kaidesiz nasıl olsa karışan da görüşen de yok denilerek bir seçim heyulası içinde olabildiğince yalın bir halde kinin pazarlamasına devam olunuyor. Bu ülkeye ne anlatırsanız, neyi işaret ederseniz edin illa ki küfür, illa ki kıyamet, illa ki nefretle mesh edilmesi gereken bir yönelim yeniden ve bir biçimde daima var ediliyor. Ali Rıza Altunel Türkiye’nin şimdisinin de bir ön izlemesini var eden bir örnek olduğu muhakkaktır. Tek başına doğrudan bir yıldırı halini, “kolektif” bir nefret şablonunu sahiplenerek, plansız hiç programsız bir sallama hürriyetini elinde tutarak makam mevkisine yükselir. Cerahatin elinden çıkagelen her istemle hayatın her ne hallere konulduğu afakiyken, dümdüz siyasi jargonlar, hep ezber naralar, nakaratlarla her dem aynı pundu bulundu mu zikredilen tehdit ve tahakküm halleriyle bir kere daha eksik gedik ülke görünür kılınır. Tek elden, tek bir örnek dahi var edilmiş olan yarım yamalak hali bildirir.
Cerahat noksansız bir hale evrilip mükemmele taşınırken, oluşturulan cürüm ilintili yapılandırmalarla durmak yok ol yola devam seçeneğinin tam da müşterek bahislerin yerle yeksan edilmesinin ta kendisini barındırdığı artık eksiksiz açığa düşer. Düşürülür. Biteviye bir masal, binbir farklı tezahür ile anlam okumalar meydana saçılırken var olan döngü bizatihi yıkımın kılınır. Ne öyle ne böyle, ne şurada durup, ne burada biteceğine dair tek bir emare bırakmayan, kendini sürekli güncelleyen, tetikleyen bir devlet aklının zaruri bir biçimde eyledikleri plansız, programsız geleceğin çalınmasına da vesile teşkil eder. Planın programın harap viran edilebildiği bir zeminde de zaten hayatın un ufak edile gelen bir mesele dönüşümü kesintisizdir. Bugünün ülkesinde, her anına denk düşen her bir hamleyle muktedir bunu var etmeye devam eder. Geleceğini karanlıklara rehin ederek, şimdisini topyekun sınırlandırıp, kuşatarak, her güne bir cerahati lebalep doldurarak ama öyle ama böyle aralıksız bir halde bu sarmalla yaşama pratiği alt üst olunur, olunmuştur.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel: Cumartesi Anneleri / İnsanları - Rezan ATAŞ – Evrensel
0 notes
asezg1n · 2 years
Text
www.goldroomshop.com
Tumblr media
0 notes
zamanla · 16 days
Text
Kardeşim şehir dışında ve haftasonu gelecek annem 5 dakikada bir cumartesi ne yemek yapıyım diye soruyo bu erko anneleri yüzünden ne çektik be
5 notes · View notes
duygu-larr · 6 months
Text
''Bir kuş..
Kuş olduğunu unutur!
Unutmaz!
Anne olduğunu...
Anneler unutmaz!
Evlatlarını...''
Tumblr media
Cumartesi Anneleri.
8 notes · View notes
mire-bilikan · 6 days
Text
Tumblr media
Hangi dilde ağıtlar yaksam,
Hangi ana'nın çığlığında anlatsam..
Bu gün günlerden,
"Cumartesi anneleri…
4 notes · View notes
tnj-36 · 2 years
Text
Cumartesi Anneleri
Dayîkên Şemîyê
Tumblr media
11 notes · View notes
bedrierdem · 2 years
Text
Çok duygusal ve bir o kadar da anlamlı bir öykü.
ANLAMI VARMI DIR YİTİRDİKTEN SONRA!
Seksen yaşındayım ve geçen yıl, yetmiş sekiz yaşında ölen eşim, son nefesini vermeye yakın, “var mı bir isteğin?” diye sorduğumda, kedilerden nefret eden bana dedi ki, “lütfen kedimize iyi bak…” Evimizdeki kedinin, eşimin değil, ikimizin de kedisi olduğunu, evladımız olduğunu daha yeni anlayabildim. Meğer bir kedide eşimin kokusunu, sevgisini, şefkatini duyumsayabiliyormuşum ben…
Bugün sekseninci doğum günüm ve eşime bir mektup yazdım. Bir özür, bir vefa, bir veda mektubu belki de. Eşim herkesi can bildiği için, yüreği herkese açık olduğu için, bu mektubu sizinle paylaşmamı isterdi diye düşünüyorum.
Canım,
Elli iki yıllık evliliğimizde beni hep çok sevdin, bana sabırlı ve incelikli davrandın. Sana çok teşekkür ediyorum bir tanem.
Düğünümüzü anımsıyorum. Davetliler arasında olmayan Çingene çocuklar, sahneye çıkıp bizimle bir dans ettiklerinde çok kızmıştım ve sen bana demiştin ki, “ah, ne güzel bir düğün bu; çocuklar ne güzel dans ediyorlar…”
İkimiz de Alevi değiliz ve sen birçok Aleviyle komşuluk ettin, dostluk kurdun. Seni çok incittim böyle yaptığın için. Geçen hafta ilk kez bir Alevi deyişi ezberledim. Ne kadar yaşarım daha bilmiyorum ama sana söz veriyorum, neyim varsa Alevi canlarla da paylaşacağım ; aşımı, suyumu, yüreğimi…
“Bana bisiklet alır mısın?” demiştin otuzuncu doğum gününde. “El alem ne der, hem ayıp bu yaşında bisiklete binmen!” diye bağırmıştım. Ağlamıştın ve ben gözyaşlarını görmezden gelmiştim. İki ay önce, ilk kez bisiklete bindim ve kapımızın önünde bir bisiklet var şimdi…
Çocuğumuz olmadı ve kontrollerde bununla ilgili sağlık sorununun benden kaynaklandığı anlaşıldı. Beni bir kez olsun incitmedin ve dedin ki, “yetiştirme yurdundan bir çocuğumuz olsun, o çocuk ikimizin de can`ı olsun…” Seninle günlerce konuşmamıştım…
Cumartesi Anneleri`yle ilgili her haberi gözlerin dolarak takip ederdin ve ben onların terörist anneleri olduğundan öyle emindim ki. “Devlet diliyle konuşman reva mıdır, can dilidir bize yaraşan” dediğinde, seni cahillikle suçlamıştım…
Ağrılı hastalıklarında bile gülümseyendin sen; bense nezle olduğumda bile suratını asan. Yorgan döşek yattığım zamanlarda, çorba pişirememeyi sana, hiç dert etmedim…
Kırklı yaşlardaydık, bir Anneler Günü`nde dedin ki bana, “annemi çok özlüyorum… “ Daha çocukken yitirmişsin anneni ve verdiğim cevaptan bu yaşımda utanabildim daha. “mekanı cennet olsun!” Sana sımsıkı sarılamamak öyle acıtıyor ki şimdi içimi…
“Canım, gökyüzü yıldız dolu, gelsene” diye beni balkona çağırmıştın ben futbol maçı seyrederken. “Asıl yıldızlar bizim takımda; vur lan, vursana be, puu şerefsiz!” diye bağrışımı ve “senin yüzünden golü kaçırdık!” deyişimi anımsadım şimdi. Seni çok yalnız bıraktım ben…
İşaret dili öğrenmek isteyişini yadırgadım, “ne konuşulur ki sağır biriyle” dediğimde bana ilk kez acıyarak baktığını duyumsadım. Saatlerce sohbet edebildiğin sağır-dilsiz bir arkadaşın olmuştu ve ben çok şaşırmıştım…
“Beraber bir kitap okuyalım mı?” demiştin bir gün; Sabahattin Ali`nin bir öykü kitabını göstermiştin “Bir öyküyü sen bana oku, bir öyküyü ben sana okuyayım” dediğinde gülümseyerek, “saçmalama, oku istediğin kitabı; sana karışıyor muyum hiç?” dedim ve bana ilk kez sitem ettin. “Çok şey mi istedim, bir öykü bile okumuyorsun bana…”
Canım,
Üç ay önce kanser hastası olduğumu öğrendim. Kanser hastası olduğumu öğrendiğim günden beri, şimdiye dek kanser hastası olanlara verdiğim tepkileri düşündüm. “Allah yardımcıları olsun” dedim en çok. Hiçbir kanser hastasıyla empati yapmadım; sen de dahil… Hiçbir kanser hastasının elini tutmadım; sen de dahil… Kemoterapi sonraları saçları dökülen sen, benden ıhlamurlu şampuan istemiştin saç dökülmesine iyi geliyor diye. İçimden, “boşuna para veriyorum kozmetikçiye” demiştim satın alırken. Ah, budala ben… Hayata bağlılığını ve hayata bağlı olmam gerektiğini anlamam için kanser tedavisi görmem gerekiyormuş illaki…
Masal kitapları aldım bugün ve öykü kitapları. Yetiştirme yurtlarına gideceğim, hastanelere ve huzurevlerine. Kimsesiz çocuklara masallar okuyacağım, ağrısı sızısı olanlara Sabahattin Ali öyküleri ve belki de son demlerini yaşayanlara Sait Faik pasajları…
Bugün sekseninci doğum günüm ve kocan olup da eşin olamayan beni bağışlaman en güzel hediye olacaktır bana bir tanem. İçini ferah tut olur mu; kedimize iyi bakıyorum ve ona senin şiir defterinden şiirler okuyorum gece yarıları…
Bu satırlarda benden ekleme olsun ..
Bir insanı susturmayın susarsa bitmişsinizdir o insanda gözden gönülden cıkarmıştır sizi.. Anlayama dinlemeye calışın terslemeyin küfretmeyin binbir parcaya bölüp kırmayın kanatlarını ..her şeyini size adamış sadakatini emeğini vermiş hayat şartları ne olursa olsun hayatınızdaki insanın sadakatini heba etmeyin sırtından vurmayın bir gün o susturduğunuz binbir parçaya böldüğünüz gittiğinde sonradan anlasanızda değerini kıymeti yok susup adım atan geriye adım atmaz bir daha Ve ölümde var unutmayın.!
Ergün ALTAN
Tumblr media
17 notes · View notes
yuksekovahaber · 1 month
Text
Cumartesi Anneleri: Gözaltında kaybedilen kadınları unutmayacağız!
http://dlvr.it/T3qtxM
0 notes
theheartofmuses · 5 months
Text
Bi yerde cumartesi anneleri, dersimli kemal muhabbetleri varsa ordan hayır çıkmaz
0 notes
dalaz3456 · 9 months
Photo
Tumblr media
(Cumartesi Anneleri, AYM kararına rağmen yine gözaltına alındı! gönderdi)
0 notes
seslimeram · 2 years
Text
Hayat Yalanın Kılınırken...
Tumblr media
Doğrunun yitirildiği yerde hayat yalanların kılınır. Masallar anlatılmaya devam olunurken gündelik yaşam pratiği zehirlenirken her gün her şey biraz daha eksiltilirken yalan tutulan dayanak kılınır. Doğru kalmamıştır. Topyekun yerine ikame olunanlar ile bariz bir yanlış silsilesi demirbaş kılınır. Düzenin onu var eden kesimlerin, aklın, norm ve normatif ve ol pratiklerinin bozuk plak gibi tekrarla dönüştürüldüğü yerde hakikat çürümenin kılınandır. Hakikat dönüştürüldükçe yalandan medet yükseltildikçe beklentiyle orantılı bir biçimde o mefhum bu sathı mahallin her gününde daha belirgin kılınır. Baş amir ve tek adam idaresi ve yönetiminin bodoslama sunduğu her şeyin bunca afaki yalanlarla kesişimi yeni ülkenin halini de istikametini de belirginleştirir. Her şey bariz bir fasit döngüde yıkılmaya alenen yüz tutar. Hemen her gün yapılan doğrudan müdahalelerle beraber gündelik yaşam pratiği bozguna uğratılır. Hayat felç olunurken cürümler yalan ve tahakkümle yön bulanlar yeni, yepyeni istikametleri günceller. Her güncelleme apayrı yaralara / kesiklere çıkarken. Her teşebbüs apayrı eksiltmeleri doğururken. Her yeni ülke söylemi benzersiz, dipsiz olagelen bir kuyuyu var ederken üstelik!
Yalanların düze çıktığı, ortaya çıkan kepazeliğin üstünü örtmek için daha benzersiz daha da içinden çıkılamayacak yalanların var edilebildiği / anıldığı / bildirildiği bir zeminin ta kendisidir o çukur / kuyu. Yaşam erdeminin yerle yeksan olunduğu yerde, muktedirin tüm o iktidar pratiğini muhafaza edebilmek için savunduğu / var ettiği şeylerin yekununda bu yaralar yalanların nasıl bir istemle yıkıcılığa kavuştuğunu da bildirir. Öyle ya da böyle ve veya şöyle değil doğrudan bir beş yıllık süreci daha kendilerinin kılabilmek için hemen her türden fecaatin altına imzasını atabilecek bir iradeyi görünür kılar bu yalanlar silsilesi. Internet, sosyal medya düzenlemesi nam yapılandırmanın hemen öncesinde gazetecilere yönelik saldırganlık, gözaltı furyasının Bakur Kürdistan’ında var ettiği cerahat bu hallere bir örnektir. 16 insanın tutsak edildiği bir zeminde, suç işleri kolluğunun, “gizli tanıklara” dayanarak ne olduğu belirsiz / muğlak kılarak bir kural tanımazlık örneği sergilediği saha, yer gerçekken hakikati kim görecektir? Örgütsel doküman diye, gazetecilerin kameraları ve lensleri, bilgisayarları, yıllar öncesinde katledilmiş başka gazetecilerin resimleri ve çok eskinin arşiv gazete ciltlerinin paylaşıldığı yerde olmakta olan cürmün farkına varabilmek nasıl söz konusu olacaktır. Ol interneti maniple etme, suskunlaştırma hedefinin yasalaşma yolunda ilerlenen güncellikte asıl derdin Kürd ve öteki halkların hakkaniyetsizce haklarına karşı saldırılardan bihaber kılınması olduğu hakikatini hangi yalan örtebilir ki sahi ama sahiden? Yalanlar her yeri kuşatırken hakikatten meseli kim / nasıl her ne şekil, biçimde açacaktır?
Ruken Tuncel’in Bianet’teki haberini aktaralım: “Cumartesi Anneleri/ İnsanları adalet arayışlarının 899. haftasında 29. yıl önce gözaltında alınıp işkence yapılarak öldürülen gazeteci Ferhat Tepe için adalet istedi
Haftanın açıklamasını gazeteci Reyhan Hacıoğlu, yaptı. Konuşmasına iki önce Diyarbakır’da tutuklanan 16 gazeteciyi hatırlatarak başlayan Hacıoğlu, “Devletin medyayı itibarsızlaştırma, gazetecileri hedef gösterme ve cezalandırma geleneği artarak devam ediyor. Daha iki gün önce yine gazetecilik suç sayıldı ve 16 gazeteci tutuklandı. Basın özgürlüğü, yalnızca gazeteciler için değil, aslında halkın haber alma hakkı içindir” dedi.
"Faili meçhul olarak gömüldü"
Hacıoğlu, daha sonra 19 yaşında Özgür Gündem gazetesi Bitlis muhabirliği yapan Ferhat Tepe’nin hikayesini paylaştı: “Ferhat, 28 Temmuz 1993 tarihinde Bitlis şehir merkezinde silahlı telsizli 3 kişi tarafından kaçırıldı. Ailenin ve gazetesinin ısrarlı başvuruları karşısında devletin ilgili tüm kurumları onun gözaltına alınmadığını söyledi.
"Arayışını sürdüren ailesi ve gazetesi Ferhat'ın ağır işkence görmüş bedenine 13 gün sonra 'meçhul kişi' olarak gömüldüğü Elazığ Kimsesizler Mezarlığı’nda ulaştı.
"AİHM Türkiye mahkum etti"
"Ferhat Tepe’yi Diyarbakır Jandarma Alay Komutanlığında işkenceli sorguda gördüğünü açıklayan 14 tanık vardı ama iç hukukta yürütülen soruşturmadan hiçbir sonuç elde edilemedi.
"Bunun üzerine aile AHİM'e başvurdu. AİHM, Ferhat Tepe soruşturmasında 'şaşırtıcı eksiklikler' olduğu tespitini yaptı. AİHM, gerekli bilgi, belge ve tanıklara ulaşımı sağlamadığı ve etkin bir cezai soruşturma yapmadığı için Türkiye’yi mahkum etti.
"AYM hak ihlali kararı verdi"
"Ailenin son olarak başvurduğu Anayasa Mahkemesi ise 16 Haziran 2016 tarihli kararında Ferhat Tepe dosyasında savcılığın olayı aydınlatacak işlem yapmadığını, delillerin toplanması konusunda gerekli özenin göstermediğini, soruşturmanın sürüncemede bırakıldığını kaydederek ‘etkili soruşturma yapılmadığı’ gerekçesiyle hak ihlali kararı verdi.
“Ancak AYM zamanaşımını gerekçe göstererek dosyanın yeniden açılmasını engelledi. Kısacası AİHM’in ifadesiyle, 'etkili bir soruşturma yürütme hususunda bilinçli olarak gösterilen yargısal direnç' bugüne kadar devam etti.
"Cezasızlığa son verin"
“Ferhat’ın kaybedilişinin 29. yılında bir kez daha hatırlatıyoruz: Kamusal alanı suçtan arındırmak cezasızlık politikalarına son vermekle mümkündür. Devlet aktörlerinin keyfî ve hukuka aykırı şiddetini mahkûm etmeyen yargı sistemi kayıp yakınlarının ve toplumun adalet beklentisini karşılayamaz.
“Kaç yıl geçerse geçsin Ferhat Tepe için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan, 200 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz.”
Bütünüyle yolun / yordamın nasıl eksik gedik kılındığının meselesidir bir kere daha ulu orta sergilenen. Ferhat Tepe’nin doksanların karanlığında Kürd illerinde katledilmiş ve hiçbir zaman katilleri ele verilmemiş olagelen yıkıcı / yok edici süreçte canı çalınan bir temsil olduğunu Batı Türkiye’nin yüzde kaçı haberdardır. Yalanların yekunda sadece ve sadece daha fazla / daha ağır yıkımlara zemin / olanak olarak savunulduğu sunulduğu bir yerde bunca açık / afaki tanıklığa rağmen hesap verme mekanizması neden bunca zaman dilimine / geçen onca yıla rağmen var edilememiştir. Çürüten düzlemin katliamcılığının, hayata dair, hayattan olduğu gibi haberdar edenlerin binbir türlü badireye rağmen burada şu sathı mahalli anlatmaya / sorgulamaya çalıştığı yerde Ferhat Tepe’nin kurbanlığına dair en ufak bir hesap mekanizması işleyecek midir? Etle tırnak gibi olunduğu zikredilen Kürd’ün hakkını / yaşamsal olan hakkaniyeti, yüzleşme ve adalet çağrılarını görmek için daha hangi badireler, daha hangi zamanaşımı tehditlerine rehin davaların sorgulanmasına hacet vardır. Görünen köy de mi kılavuz istiyor! Anayasa Mahkemesi ve tanıklıklar afaki kılınan bir kırıma dair ses verirken, karara imza atarken yalanlarla örselenip görülmezliğe rehin edilmiş olan kaç yıkım böyle örtbas olunacaktır, sahi ama sahiden?
BirGün Gazetesine bağlanalım: “İktidarın yaklaşan seçimler öncesinde TBMM Başkanlığı’na sunduğu yeni sansür düzenlemesine “şerh düşen” muhalefet, Anayasa’ya aykırı düzenlemenin geri çekilmesi gerektiğini bildirdi. Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) iptal kararı vermesi ihtimaline dikkat çeken muhalefet, milletvekillerinin, basın örgütlerinin ve konunun birinci derece muhatabı hukukçuların itiraz ve önerilerinin dikkate alınması gerektiğini kaydetti. Muhalefet, kanun teklifinin yaklaşan seçimler öncesinde hazırlanmış olması gerektiğini de vurguladı.
Düzenleme Saray'ın Rolünü Arttıracak
Gazetecilerin soyut gerekçelerle en az üç yıl hapiste kalmasına yol açacak, sosyal medya ağlarının erişimlerini tamamen engelleme yetkisi verecek ve basın kartları konusunda Saray’ın rolünü artıracak düzenlemeye karşı muhalefet şerhi hazırlayan CHP, “Anayasa’ya aykırılık” vurgusu yaptı. TBMM Adalet Komisyonu’nun CHP’li üyelerince kaleme alınan şerhte, “Gazetecilere hapis cezası öngören düzenleme başta olmak üzere, kanun teklifi, ifade özgürlüğü sınırlarındaki alanlara müdahale içermektedir” denildi. Gazetecilerin sansür ve otosansür ile karşı karşıya kalacağını bildiren CHP Milletvekilleri, “Düşünce ve ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğüne baskı uygulanmasına meşruluk kazandırılacaktır ki bunun da her an toplumsal bir kaosu tetiklemesi kaçınılmazdır. Basın mensuplarında oto sansüre neden olacağı, bunun da kanaat oluşturulması yönünde ikame edilemez bir konuma sahip olan basının görevini yapamamasına yol açacağı nettir” ifadelerini kullandı.
Özgürlük Ortamı Yok Ediliyor
TBMM Adalet Komisyonu’nun HDP’li Milletvekilleri tarafından hazırlanan muhalefet şerhinde ise iktidarın var olan sınırlı özgürlükleri yok etmek için çaba gösterdiği ifade edildi. HDP Milletvekilleri, “Sansür ve susturma yasası” olarak tanımladıkları kanun teklifine karşı çıktı: “Konserler yasak, gösteriler yasak, toplumun yaşam tarzına müdahale var, bu hususlara itirazlara karşı bu kanun teklifi gündemde. HDP’yi kapatma, Kobani Kumpas Davasına karşı yükselen itirazları baskılamak için bu kanun gündemde. Cemaatlere ait vakıf ve derneklere aktarılan kaynakların sorgulanması ve bu konularda haber yapılmasının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Bu yönüyle bir sansür ve susturma yasasıdır. AB ve İngiltere gibi ülkelerde sosyal medya platformlarına yaklaşım geleneksel medyaya yaklaşım gibi ele alınarak devlet ve bürokrasinin mümkün olduğu kadar dışında kaldığı yöntemler kullanılmaya çabalanmış, ifade özgürlüğünü kısıtlamayacak ama kişisel güvenliği sağlayacak tedbirler alınmaya çalışılmaktadır. Türkiye’de ise AKP hükümetleri ve AKP-MHP hükümetinin medyaya yaklaşımı her dönem özgürlükleri kısıtlamak üzerine olmuştur. Geleneksel medyanın önce sahiplik yapısını kendi yandaş sermayesi lehine değiştirerek ve ardından el koymalar ve kapatmalarla basının özgürlük alanını ortadan kaldırmayı amaçlamıştır.”
Özgürlük, demokrasi, hürriyet konularında naralar atılırken, asıl varılmak istenen tek tip, tek ses, tek renk, tek doğrultuda yürüyen bir istikamet olduğu bir kere daha sökün eder. O düzenleme nam kanun koyucunun var edeceği yegane şeyin çok daha kalıcı bir biçimde bu sahnede sözün önünü kesmek adına olduğu yinelenir. İletişim işleri başkanlığı, bilişim teknolojileri kurumu, saray, kurmay partiler vesairenin itirazları ve bunca açıktan süreğen kılınan bodoslama propagandaya rağmen hakikatin bir yerlerden sızıyor olmasına itirazı, tahammülsüzlüğü bu yasa tasarısı ile var etmeye uğraşır muktedir. Alışılageldik olan tüm o yalanlarla, handiyse her günü apayrı yıkımlara rehin edilen bir ülkede her şeyin ama her bir şeyin yolunda gittiği sanrısı var edilir. İtirazlar ya algı operasyonudur ya dış mihraklar oyunu. Bunlar tutmazsa içimizdeki hainlerden girilip repertuvara ezan, bayrak, vatandan çıkarak oluşturulan tekillik, düşmez, inmez, bölünmezle ayrıştırılmaya def edilmeye bir hışım çalışılır. İşin özü ezcümle tahakküm tahayyül edilenin ötesine geçerken tek bir ama tek bir itiraz var edilmesin istenir. Batı’da ekonomik yıkım, düzenin var ettiği çürüme, ol Bakur Kürdistan’ında sınır ötesinde var edilen düşük yo��unluklu savaşların yansıları hiç bitmeyen bir ötekileştirme ve yeniden ekonomik bozgun faaliyetleri gibi nicesinin var ettiği yaralar konuşulmasın diye bir yasa çıka gelir. Bütünüyle gazeteciliği, basın emekçisi ya da sıradan yurttaşı namümkün kılabilmenin zemini yoklanır. İyi de hangi yalan, hangi tantana bunca çürümeyi saklayabilir ki sahiden?
Doğrunun zayi edildiği yerde yalanlar hayatı kuşatmıştır çoktan. Bütünüyle her anlamda, her yerde, her şekilde o cerahatin üstüne eklenmiş yepyeni cürümlerle yalanlara tutunarak bir yol / yön tayinine girişilir. Bir ülkenin dünü neydiyse, şimdi yeni, yeni, yepyeni denile geleninin de aynı, hep aynı olduğu kanıtlanır. Yasalar teferruat addedilirken, sorgulama hal ve istemi imkansız kılınmak isteniyor. Cerahat bir sicime dönüşürken buna da alışırsınız diye çıkageliyor bir devletli. Devletin yenisi, dününde var edilmiş katran karası hallerin hamisi / yolcusu / takipçisi olarak konu her ne olursa olsun doğrunun değil açıkça tersi / betin / eğrinin düzlemine meyil ediyor. Bütünüyle her anlamda doğru yerine ikame edilmiş yalanlarla kendini güncelliyor. Duraksanmadan icra edilen, sabitlenmeye hala ve hala devam olunan ön almalar, yönlendirmeler ve bitimsiz çürütme istemiyle birlikte bir menzildeki hayat mefhumu alt üst ediliyor. Bir sahnenin yıkımına devam deniliyor hemen her hamleyle birlikte. Bunca afaki olanın karşısında suskunluğa demirlemiş bir ülkenin / bir yurttaş profilinin hakikati iç kıyıcı değil midir?
Görsel: 2010 Sansür’e Sansür Yürüyüşünden... v/Bianet
1 note · View note
apsny-news · 1 year
Text
“31 yıldır soruyoruz Nezir Acar nerede?”
Cumartesi Anneleri/İnsanları, gözaltında kaybedilen ve öldürülen yakınları için sürdükleri adalet mücadelesinin 940’ıncı haftasında Mardin Dargeçit’te kaybedilen Nezir Acar’ı sordular. Haftanın açıklamasını Nezir Acar’ın yeğeni Hatice Acar yaptı. Hatice Acar,  amcası Nezir Acar’ın 8 Nisan 1992’de hayvan almak için gittiği Mardin’in Dargeçit ilçesinde gözaltına alındığını ve kendisinden bir daha…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
almanyalilar · 1 year
Text
0 notes