Tumgik
#ayıp olmasın diye yaşamak
Text
Acılı Fon
Acının dirhem köylüsüyüm ben, kalbime saplı bir hançerin kiracısıyım. Bir vakitler mutluydum, acıdan önce; onu duru, korkusuz severken. Ateş düştü, gönlümün soylu cesaretine. İnsanlar görüyorum, sevdikleriyle mutlular; onu görüyorum, sevdiğiyle mutlu, onu kaybetmekten korktuğu kadar beni kaybetmekten korkmadı.
Gerçekti, tutkuydu, yıllara meydan okuyan bir keşkeydi. Ölümden önceki en gerçek durağım olmasını istediğimdi, gücü tükenen umutlarımın nevresimini değiştirdi bu gece, yaşamak. Artık aynı acıda uyuyup, aynı acıya uyanmamı istemiyor. Kaç ömürde bin tükeniş olacak? Hiçbir vakit gelmeyecek olan birinin adresini unuttuğu bir sevmekken, kaç sokakta bin aşk kapısının önünde o beklenecek?
Bütün köşelere yıkım emri verdi aşk. Sırf onu beklemek bana ziyan olmasın diye; her isteğimiz mümkün olmuyor hayatta. Onu, ben onu... Ne fark eder ki sevmek? Masrafın dünden unutuluş, bugünden yok oluş, gelecekten hiçbir vakit hatırlanmayış olduktan sonra? Aşktı. Gidişinin girdabından tanıdım onu; o, aşktı, kalbimde. Gerçek olan, koşulsuz olandı, mutlu edendi, mutlu etmesini beklediğimdi. Şimdi gözümdeki incilerin kolyelere selamı var, artık gözlerimde can bulmak istemiyorlar, bir zincirin ayıp olmasın diye tüketmekten imtina ettiği aşklara koparcasına zincirlerde yaşamak istiyorlar. Gözümün incileri...
O, sevdiğim, çok sevdiğim... Günahımın namuslu kışı, baharımın yaprak döken umudu; o, sevdiğim... Bir başkasının gözlerinde aşk, bir başkasının kokusunda yaşamak o, şimdi... Biliyorum, tükendi bu aşkın kıblesi. Allah kabul etmiyor duaların hiçbirini. Niyetim sevilmek âmininde kabul buyurmuyor kalbimi...
Hıdırellezin dilek kapsüllerine girmiş o, içip içip iyileşmek istiyorum; kalbim iyileşsin, o, mümkün dünyamın samimi aşkı olsun. Bir başkasının, bir başkasıyım cami avlusuna terk edilmiş kalbimle. Bir olamadık, şükür izmaritleri sigaraların kül renginde kalbime alev oldu.
Ben... Onu... Sus! Söyleme kalbim... Bir daha sakın söyleme. O, bir başkasının ellerinde mutlu...
Merhaba, acılı aşkım; gözlerimin incileri yaz'a kalmadan güneşi bahara eren samimiyet olur, zannedersem. Kalbim, kıştan kopmaz ama; arada gülmek gerek. Bir daha sevme, hiç kimseyi sevme; kalbim.
Utan da söyleme. Sevmek, sana hiç yaramadı.
Bak! Kanamanı kim durduruyor şimdi? Günah köylüsünün muhtarısın üstelik. Yaftalanmış namus belalarına seni katık ediyorlar dünden, en bencil, en göze çarpan, en günahkar sen...
Ağlayarak solumak, herdem havayı; katil dünlerin, yaralı bugünlerine ders olmadı bir türlü. Aşk, dediler, yaşamalısın, orada, burada, her yerde, ne vakit bir daha yaşayacaksın? Tek, onu istedi kalbim. Boşa kürekti. Sonunda atladım sandaldan, dibine vurdum yalnız denizin; kurtarmaya gelmedi. Öldüm, o son nefeste, gördüm, başkasının kollarında varışın en acı mutluluğuydu. Öldüm, o son görüşte, gördüm; kurtarmaya gelmedi.
Gemiler kalktı içimden, el sallayarak aşka.
Ölümün ceketini giydirdim sevdaya...
Ben, onu...
Son arzunun son cayırı saydım.
Ben yandım, o, külümü bizden en uzağa attı.
Ait olmamak için her defasında bana.
Külümün kül tablaları geçti içimden, gemiler düşmanı; ben, onu...
Sus, dinleme kendini kalbim.
Sana rastlamak bir mutluluktu, sende ölmek ise şahane bir yok oluştu diyeceksen ona; söyleme.
O, bir başkasında kepenklerini açtı yaşamın.
Sana her yer ölümün beş harfi, sus, dinleme kendini.
İyi ölümler kalbim. Kurtarmaya gelmez.
Güzel bir yaşamaktı onda öldüğüm.
Şimdi günahkar satırların bir vicdan yeri kaldı.
Haydi, onu da süpürün...
Dilara AKSOY
18 notes · View notes
musfika-hanim · 1 year
Note
Sadece 25 lira yardımda bulunmam ayıp olur mu ya çok param yok ama bir yardimim dokunsun isterim
sizin az dediğiniz o meblağın Allah katındaki karşılığı kimbilir neye bedel 🥺 estağfirullah, hayrın azı çoğu olmaz ki. önemli olan bir yüreğe dokunabilmek, bu hassasiyeti içsel olarak yaşamak. inanın çoğu bağış yapanlar bursundan beş on demeyip yardım etmek, vesile olup destek olmak isteyen öğrenciler. bir söz vardır ya "az veren candan çok veren maldan" diye teşbihte hata olmasın. rabbim hayırla dokunmak istediğimiz her ecrin sevabını artırsın ve bizi daima vesile kılsın sevgili kardeşim.
Allah için yapılan bir bağışın dünyadaki miktarı ve karşılığı önemsiz. önemli olan sizdeki azı paylaşma duygusu. rabbim razı olsun 🌼
4 notes · View notes
icselpatlamalar · 1 year
Text
Benim Derdim
Ben sıkıldım. Kendimden. ondan bundan. Hayattan. Boş bir hayattan sıkıldım. Acı çekmemek için onla bunla fake arkadaşlık yapıp her gördüğüm insanı alttan almamaktan sıkıldım. 
Aslında sikimde olmayan ve sadece kullanmak istediğim insanları ayıp olmasın diye dinliyor gibi yapıp kafamda başka şeyler kurmaktan sıkıldım.
Aslında gerçekte kim olduğumu ortaya koymaktan korkmaktan sıkıldım.
Herkesin benden “uslu” olmamı beklemesinden sıkıldım. Ben deli dolu yaşamak isterken neden orospularla aynı kefedeyim ki banane amık.
benim derdim asla normal biir olamicam ama normal olmak istedikçede kaçasım geliyor.
Benim derim ben ben olamıyor.
Her iyilik yaptığımda pişmak olmaktan yoruldum.
Her iyiliğin beş saniye geçmesinden sıkıldım.
Her çığılığımın boşa gitmesindne sıkıldım.
Her tanıştığım insandan kaçmak için bahanne üretmekten sıkıldım.
Hayatımı yerine sokmak kavramındna sıkıldım.
Savaşmaktan mücadleeden sıkıldım.
Ben bu hayattan sıkıldım ve artık fake sikik bir hayattansa aksiyonlu bir hayat istiyorum.
Ben artık sikko hayattan ve basit bir kaşar hayatına uyamamaktan dolayı kendime kızmayı yada problem analizi yapmaktan sıkıldım. 
Artık IDGAF ya.
Bune abi ben hayatımı yaşıyorum sosyal norm kölesi miyim amık?
Curse bu belkide, kimse bana yardım edemez çünkü o çizgiyi aştım. O uyanma seviyesini çok çok çok geçtim ve geri dönüş yok artık.
Sıçtım bu kadar bilinçlenerek. Sikiyim.
Problem asla diğerleri gibi olamicam why bother try to fit in with shit you know alreayd stinks and fake? Why not go above?
Why be so petty with where you are right now and be contempt with survival when you can have the best? Why try to be one of them when they envy you?
Why dim whe you can shine better than anyone that ever walekd on this earth?
Why you hate urself so much that you rather be safe than sorry for trying to be better than who you are?
Answer isnt relying on dogmatic spiritual bs. Answer is keep moving foward. And you hate that because you rather be angry at people than change your world around because you know you dont have the courage to be better...
You know you deserve to be abondened because you have been a bad person for your whole life because you just dont listen before its too late.
You blame for everyone leaving you even tho you wanted to leave because you were already alone by yourself.
Batu senin problemin ne bir güzel güçlü hayat yaşayacak kadar aksiyonlu olman nede bok gibi biri olmak için yeterince eziksin. Bordelrine buydu işte. Hep arada kalmışlıksın. Ne uçabiliyor ne ayakları yerde. Bir uçar bir düşer. Sürekli gerginsin çünkü ikisinede izin vermiyorsun.
Ne ölcek nede yaşayacak kadar özgüvenin var. Yoksun. Snein derdin bu işte.
Ne güzel nede çirkin. Hep arada bir queer teorisin. Ödleksin.
Hani eskişehire gidecektin?
Ne sağ ne oslsun. Sen ortasın. Ortada kaldın ve kimse yok açıkçası.
Promblem ne tarot ne diğer insanlar kimse sana gerçeklik ve hayat ne söyleyemiyor. Herkes elinden gelenin en iyisini yapıyor. Bazıları mutlu hikayelerle, bazıları değil. Bazıları ezik bazıları g��çlü sonra terk döner döner geçer gider.
Problem. Hayat aslında baya zor ve ne aşki öfke, başarı, nefret, gelişme, büyüme, order, chaos
hiçbir anlamı yok.
Bizler mutluluk hormonu sayesinde hayatta kalmayı anlam sanmışız. Hayatımız buna adamışız. Hayatta kalmaya. Hayatta asla kalamazsın çünkü hayat yoktur. Sadece bir an varsındır sonra yoksundur ve uçup gidersin. Hayat bir andır ve o an yoktur artık.
Hayat sıkıcı sürekli tetikleyiic yoksa.
0 notes
iamsimurg · 3 years
Text
Dün ona hoşçakal diyişimin üstünden 10 gün geçti, bu on günde hayatımı arkadaşlarımla ve istemediğim ortamlarda bulunmayarak geçirdim. Önceden insanlara ayıp olmasın kimse kırılmasın diyeuğraşırdım şimdi ise isteklerimi ve kendi doğrularımı daha rahat bir şekilde ifade ediyorum eğer huzursuz bir süreç yaşamak isteseydim toksik olan ilişkime devam ederdim diye düşünüyorum. Onunla ilgili iyi hiç bir şey hissetmiyorum. İçimdeki sevgi yerini gerçeklere bırakmış anlayabiliyorum. Gerçekler ise bir saniye bile aklımdan iyi bir şekilde geçmesini hak ettirmeyecek cinsten. İki yıl boyunca nasıl bunları görmemek için emek vermişim bilmiyorum ama hala mutlu değilim fakat içim rahat.
1 note · View note
mavigibisiir · 4 years
Text
Kendime. 31.08.2020
Doğdun ve hayat başladı. Yanında annen ile baban hep vardı. Yabancılara bir türlü alışamadın, nereye gitsen konuşmadın. Bazı zamanlar yetmedi, vücudun ortadayken ellerinle yüzünü sakladın. Geniş ailen seni hep el üstünde tuttu. İstemediğin kadar ilgi gördün. Biraz büyüdün, okula başladın. Okuldan nefret ettin. Her gün sabah annene işkence çektirdin. Okulda kimseyle konuşmadın. Arkadaş olmak için kimsenin yanına yanaşmadın, birileri yanına geldi ve seninle arkadaş oldu.
Para sıkıntısı hiç çekmedin. Ayağındaki nike ayakkabılar hiç eksik olmadı. Buzdolabını hiç boş görmedin. Kurslardan kurslara yazdırdılar, sen yine istemedin. Aşık oldun, olmayacak yaşta kendine dert buldun. Tabii ki söylemedin, bir müddet saklı kaldı içinde. Sonra bir arkadaşın söylemişti sevdiğine. Yine birileri halletmişti senin yapman gerekeni. Utangaçlığın ve korkuların onu senden alıkoyuyordu. Ne yanına gidebiliyordun ne de doğru düzgün konuşabiliyordun. Daha önce kendi isteğinle birinin yanına gitmediğin için onun gelmesini bekledin hep, o da gelmedi. İlk kez birisi umrundaydı, ilk kez biriyle arkadaş olmak istedin ve ilk kez kendini düzeltmek için hamleler yaptın. Derdini yazarak anlatmaya çalıştın, anladın ki yazmak, konuşmaktan daha kolaydı senin için. Ama sonuçta o gelmedi ve sen de bir türü gidemedin.
Zorla ve istemeyerek gittin liseye. Yine konuşmadın kimseyle ve birileri yine gelip seninle arkadaş oldu. Şans eseri sınıfta kalmadan okulu bitirdin. Anaokuluyla beraber on üç sene okudun ve sonra üniversite dediler. Artık yetti dedin, gitmedin. Ailen de bıkmıştı artık, bir şey demediler. Olmadık yaşta sevdiğin kişi, hala kalbindeydi. Onu üzmemek için kendine yalanlar uydurdun. Daha sonra sildin her yerden. Unuttum dedin, yok dedin, bitti dedin. Yıllarca insanlardan kaçtın. Haftanın ortalama 5 günü hep evde kaldın. Bilgisayar ve internet olmasaydı dünyadan haberin olmayacaktı. İnsanlar hala farkında değil ama sen, internet sayesinde bilgine bilgi kattın. Bilgilerinden asla tatmin olmadın. Hep eksik hissettin ve hiçbir zaman bir işe başlamadın. Yalnız kaldın, çokça düşündün. Düşününce karardın. Diplomalılara baktın, onlardan üstünüm dedin. Ama asla onlar gibi hayata atılmadın veya atılamadın. Neden olduğunu düşündün bulamadın. Rahat yaşamaktan mı diye düşündün ve uzun süre ailenden para istemedin. İstediklerini almadın. Kıyafetlerini yenilemedin. Hiç bir farklılık olmadı, yine aynıydın. Hayallerin vardı, para kazanman lazımdı. Biraz kazanmak sana göre değildi. Ya çok olsundu ya da olmasındı, arada kalmak istemedin. Sonra yine düşündün, “hayallerim, satın alınabilir şeyler olmamalı” dedin. Bu yüzden paradan nefret ettin. İstesen çok para kazanabilirdin, arkan sağlamdı ama vazgeçtin. İnsanlar, insanlara paraları ya da diplomaları kadar saygı gösteriyordu, farkettin. Hepsine güzel bir küfür ettin. İnsanlarla konuşmuyor olman onları tanımadığın anlamına gelmiyordu, biliyordun. Çünkü onlar konuşurken, sen izliyordun. Başkasının yanında kendini asla yüceltmedin, aferin. Ama kendini anlatamadığın için belki de onlara göre boş bir tenekeydin. Fotoğraflar çekip paylaştın, asla umrunda olmayan insanları takip ettin. Fotoğraflarını beğendin, onlar da seninkileri beğendi. Kimileri mesaj attı, konuşmadın, engelledin. Çünkü sadece fotoğraf beğenilerek tatmin olmak nasılmış deneyim etmek istedin. Tıpkı düşündüğün gibiydi, rezillik ve kepazelik. Sonra çoğunu sildin, geri kalanına da ayıp olmasın dedin.
Ve şimdi, kendini düzeltmek için çabalıyorsun. Çünkü olmak istediğin kişi bu değil. Çok şey olmak istemiştin, müzisyen, ressam, yazar, şair ve hatta milyoner bile. İçinde sakladıklarını bir bir çıkarıyorsun. Ne olacağını bilmiyorsun, bilinmezlik rahatsız ediyor. Asla çözemediğin, yaşamak denen şeyi yapmaya çalışıyorsun. Kimseye bir şey söyleyemiyorsun, korkuyorsun. Yıllardır konuşmadığın ama sana ilham ve güç veren kalbindeki birini ortaya çıkarıyorsun. O da anlamıyor, sanki kendinde suç buluyor. Halbuki alakası yok, bilmiyor. Onu kıskanmadın, imrendin. Çünkü güçlü ve iyi birisi. Yanındakileri kıskandın, çünkü onun yanındaydılar. Anlamayışı ya da anlatamayışın sorun değildi, sorun, gitmesiydi. Bir gariptir ki aslında gitmemiş gibi. Sadece görünmez olmuş gibiydi.
Ve artık bir yerden başlaman gerek. İşleri rayına sokman gerek. Raylar tamam ama treni nasıl çalıştıracağını bilmiyorsun. Hatta trene nasıl bineceğini de. Yine düşünüyorsun işte, düşünmeyi bırakıp artık başlaman gerek.
4 notes · View notes
karamelaspagetti · 4 years
Text
bazı günler yalnızlığımın doruk noktalarında iken bir ışık hüzmesi içerisinde gök yüzüne doğru süzülmeyi ne kadar çok hayal ettiğimi bilemezsiniz sabaha karşı saat 2:30da yazmaya başladığım bu metin bir intihar notu değildir sadece beynimin içerisinde dolaşan sesleri biraz daha olsa az duyduğum için yazıyorum imla kurallarına veya yazım kurallarına uyduğum veyahut uyacağım söylenemez şu anda umrumda olan son şey onlar çünkü bazen sadece akçıp gitme isteği bile son bulurken beynimin içerisindeki ait olamama hissi beni çok rahatsız ediyor herkes bir yerlere aitmiş gibi davranırken ben ise bu galakside boşlukta süzülüyormuş gibiyim kendimi ne sağcı ne solcu ne koyu ne açık ne erkek ne kadın ne insan ne hayvan ne öyle ne böyle diye adlandıramıyor ve yanlız kalıyorum yanlızlığı sevmediğimden değil sadece insanların yanında sahte davranmaktan kendimi bir arkadaş grubuna dahil edememekten birisine ait olamamaktan yoruldum hayatı sağa sola savrularak yaşamak çok zor arkadaşlar zevk alarak yaptığınız şeylerin gün geçtikçe zevk vermiyor oluşu hiç bir şeyden tat alamıyor oluşunuz bir noktada çok yorucu oluyor geceleri beyninizin içinde yankılanan yapayanlızsın hissiyatı cabası adam akıllı uyuyamadığınız geceler hiç bir arkadaşın yok ayıp olmasın diye yanlarına alıyorlar seni düşünceleri her şey üstüste gelince katlanamıyor uyuyamıyor yemek bile yiyemiyorsunuz defalarca intihar eylemini gerçekleştirmek isteyip ölümü kendime yakıştıramadığım için tamamlayamamış olmam beni egoist ve narsist bir insan yapıyor aynı zamanda geçmişim yüzünden bir ilişkide dikiş tutturamıyor oluşum başma buyruk oluşum ve rahat oluşum da bunları etkiliyor aslında ilişki kavramında öyle çok bir beklentim yok sevsin yanımda olsun yanımda uyusun uyansın yeter kavga vs bunlar artık çok yoruyor hayatıma yeni insan almak istemiuyorum kim uğraşacak amk yeni birisi ile tanış konuş anlaş soru sor nasıl biri olduğunu anla vakit geçir çok zor artık herşeyin milisaniyelik olduğu dünyada tüketim çağında düzgün emek vermek isteyen karşısındaki insaa saygısı kalmamış tek derdi parası olan bir erkekle birlikte olmak isteyen kadınlardan sıkıldım bir de o var anonim olmanın en güzel yanlarından bir tanesi de bu kimse sana kim olduğunu veya adını sormuyor herkes anonim takılıyor ve istediğini yapmakta özgürsün mesela hep sevdiğim kızın şu anda yanımda olmasını istedim ama o şu anda mışıl mışıl evinde uyuyor ben ise ankara soğuğunda intihar düşüncelerimden kurtulmak için bunu yazıyorum hayatımın son üç ayı benim için o kadar zor geçti ki anlatamam size aslında hala geçmiş sayılmaz hala zorlukları var hala daha can sıkıcı olmaya devam ediyor değer verdiğin insandan aynı tepkileri alamayınca daha da bir rahatsız oluyor ve üzülüyorum tek istediği sevmek ve sevilmek olan benim bu denli acı çekiyor olmamda sanırsam benim lanetim veya cehennemim bilemiyorum altan hiç bilemiyorum sigaram yok gece daha da beter bir hal almaya başladı çünkü param yok ve sigaram bitti ama daha dolu bir şişe şarabım var sigara bulmam lazım allah kahretsin açık market bile yok olsa ne yazar ki param yok sokaktan geçen insanlardan istesem saat 2:42 kimsecikler yok sokakta uyumam lazım yarın yeni bir gün güüüüyaaaaaaaaaaaaaa
1 note · View note
izemx · 5 years
Text
Yazmak, insanın kendini gözden geçirmek istemesiyle başlar. Anlatırken fark edemediği, anlattıktan yıllar sonra sadece bir kısmını hatırlayacağı ya da hiçbir zaman hatırlayamacağı cümleleri bir sayfaya sıkıştırıp bu cümlelere geri dönüp baktığında, neler söylediğini neler hissettiğini, her yaş başlangıcının ve sonucunun, her insanın gelişinin ve gidişinin kendisinde yarattığı etkiyi, attığı adıma kadar hatırlatır insana. Unutmak ve hatırlamak tek başına kaderdir. Kayıt altına alındığında ve çok sonra insan kendisini, kendi karşısına oturtup konuştuğunda tüm yaşanılanlar deneysel bir ürün haline gelir ve o zaman hayatlarımız ufak bir laboratuvara dönüşür. Yazmak, yaşamınızın periyodik tablosudur. İnsanları nereye koyacağınızı, nasıl sıralayacağınızı hatırlatır size.  Kim samimiyetini daha iyi iletmiş, kim daha kararlı, kim daha yararlı...  Soldan sağa, yukardan aşağıya, dünden bugüne hepsini tek bir çerçeveye sığdırabilirsiniz.
Şimdi geriye dönüp baktığımda görüyorum ki her şeyin çok dışındayım. Akan hayatın, başlayan ilişkilerin, sosyalleşen insanların, yapmak istenilen kariyerlerin, unutulmak istenilen insanların, başarmanın, yok olmanın, kırılmanın, gönül almanın, yok etmenin, var saymanın... Hepsinin çok dışındayım. Hiçbir şey ve hiç kimse bir köpekle saatler boyunca oturmanın verdiği samimiyeti ve huzuru vermiyor. Yaptıklarına göz yumarak aralarına karışmak, sana iyi hissettirmiyor. Aksine; birilerini, seni daha kolay kandırabilecekleri konusunda daha da fazla yüreklendiriyor. “Kendin olmanın” mucizesine inanamayıp her şeyin altında çok şey arayan “kendi olamamış” insanların ithamları ve cümleleri altında boğuluyoruz. Artık yaşamak için organik bağlara değil de sadece endüstriyel bağlara ihtiyacımız olduğunu, bireysellikten uzak en az çift kişilik bir hayatın sadece kendisine birçok anlamda yetemeyen insanların Pollyanna masalı yazmak için uydurduğu bir placebo olduğunu anlamak artık çok da zor olmasa gerek. Zedenlemiş ve güvenden uzak evlilik hayatları, samimiyetten uzak kurulan arkadaşlıklar, çıktığı kabuğu unutup sizi yaftalayan insanlar, yerin metrelerce dibinden yapılan ukalalıklar... Kimseyi bir hayatı olduğu için suçlamıyorum ama bilişsellikten uzak daha iyi bir hayat anlayışı bana sadece Firdevs Yöreoğlu hırsını anlatıyor. Daha açık olayım mı, çöpsüz üzüm, kabuksuz elma, çok konuşmayan portakal istiyorum, açık açık. Ayıp olmasın, diye kurulan diyaloglar değil. Çünkü eğer gerçekten herhangi birinize ihtiyacım olsaydı çoktan ölmüş olurdum değil mi? Karşılığı olmayan cümlelerinize, sırf havada kalmasın diye verdiğim cevaplar için bile pişmanım. Şey, pardon ama siz bu hayatta yaptığınız hiçbir şeyden pişman değildiniz di mi? Mükemmelliğinizi unutmuşum. Lütfen götünüze sokun.
Bir gün, gerçekten Andy Warhol haklı çıkarsa ve bir şekilde ünlü olursam, bu konuyu tekrar konuşalım. 
7 notes · View notes
thecatcherintheryec · 4 years
Text
3 Things I Hate
Aslında başlığımız 3 Musketeers olacaktı. Net algılansın artık, her şey açık olsun istedim. Lafı gevelememizin bir anlamı olduğunu düşünmüyorum.
1. Sıradan olmak
Tabi ki herkes gibi bende bir insanım. Yalnız insan olmanın özelinde, insanı değerli ve farklı kılan karakteristik yapılar olduğunu düşünür, sıradan olmaktan nefret ederim. Yapılan her işte bir imza, farklılık arayışı içerisinde bulurum kendimi. Karşımdaki insana bunu belirtir, anladığını düşünürüm. Ama sen ne yaparsan yap farketmeyecek, senin önemli gördüğün bir şeyi unutacak, onda görmeni istediğin şeyi takmayacak, sen susacaksın zaman geçecek ve sonunda sana isminle değil de ‘çocuk’ kelimesini kullanarak seslenecekler. Ne kadar nefretlik bir şey değil mi?
 ..... ‘ da iyi çocuktu, çocuğa da ayıp olmasın diyecekler. 
Ben bir bireyim. Her insan gibi benim de kendime özgü bir çok özelliğim ve en basiti bir ismim var. Ergün. Bu isim benim için değerli. Dünya üzerinde ki herkesin bir ismi var. Kimse çocuk ya da kız değil. Hayatı boyunca kadın a kız ya da bayan diyenlerden haz etmeyecek insanlar, ömrünü yıllarca da paylaşsa arkasından çocuk diyecek. Çok basit bir kelime. Üzücü,kırıcı ve de bitirici.
2. Yanlış anlaşılma korkusu
Anlatmak istediğini bildikten sonra neden takar insan? Bazı soruların cevaplarını biliyorum ama aktaramıyorum. Ben ortada bir şey kalmasın, öyle söylenip geçsin, sonra da böyle demiştik ne farkeder ki diyemedim. Kelimeler çok önemliydi. Benim için önemsemenin temelinde geliyor ve de yanlış anlaşılsın istemiyordum. Noktası virgülü ahenk içinde olsun, söylenenler net anlaşılsın istedim. Gel gör ki yoldan geçene böyle yaklaşsan seni gayet algılayabiliyor. Konu en yakınına gelince, insan yormuş olmanın çaresizliğine kapılıyor. Senin ne yapmak istediğin değil, ne yaptığın konuşuluyor. Çok garip bir ironi var burada. Ne anlatmak istediğini anlayan ben kelimeye takılırken, yine aynı şekilde ortada bir yanlış kalmasın diye düzeltirken, senin niyetini bilen kişi sana takılıyor. Aslında iki kişi de aynı şeyleri istiyor ve birbirlerine çok yakınlar uzlaşmakta. Ama zincirden bir dişli çıkardın mı, kilometlerce uzunlukta da olsa o zincir 1cm lik bir şeyden bağlayamıyorsun. Düştü mü içine bir karamsarlık, tahammülsüzlük, batıyor abi, batıyor...
Anlamıyor muyum? Evet anlıyorum. Hak vermiyor muyum? Evet veriyorum. E abi ne diyorsun o zaman ne yapmak lazım?
Sevmek lazım canım arkadaşım, sevmek lazım.
3. Belirsizlik
“En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir” demişler. Bir karar verildiyse saygı duymak lazım. Sorgulamayı bırakmak, iyiliği dilemek lazım. Elinden geleni yapmak, yüreğini dizginlemek lazım. İçime düşen sıcaklığı bastıramasamda, zorlamayla ya da bencilce bir hareket yapacakta bir insan değilim. 
Ama sonunda, yapabileceğim bir şey aramaktan vazgeçmek zorundayım. Neden mi? “Bir umuttur yaşamak” demişler. Ama arkadaşım, umut bir ihtimale dayalıdır. Sonucunda ne olacağını bilemezsin. İnsan iyisini de kötüsünü de düşünürken, ne olacağını bilemezken, hayatına nasıl yön verebilir? 
*******************************************************************************************
Elinden geleni yapıp tevekkül demeli ve susmalı. “Ya adam gibi ya da çek git" derler. Adam olduğumuzu da çekip gitmeyi de bir ihtimale dayalı olarak ucu açık bırakmanın anlamı yok. Ortaya koyabileceğim tek bir şey var, gerisine lüzum görmüyorum. ‘Sevgim’
İçimde var oldukça beni koruyacak, yaşatacak ve bana sırtına dönmeyecek hiç bir zaman..
                                                                                                                                                                                                                                                   EC
#EC
0 notes
lightoflunaa · 5 years
Photo
Tumblr media
Bu ülkede konuşul-a-mayanlar: Seks. Cinsellik.Cinsel tercihler. Adet döngüsü. Cinsel sağlık. Kadın hastalıkları. Kadın olayları. Kadın. 🔴 Yüksek sesle telaffuz etmesi yasak, ayıp kelimeler/cümleler: Sevmek, sevişmek, seks yapmak, regl olmak, korunmak, rahim,vajina, vajinismus, sağlıklı cinsellik.. 🔴 Kadın gibi #kadın Ol’mak. 🔴 Gerçeklerin, Ol’anın, Öz’ün, kadının vahşi ve doğal doğasının bastırıldığı, susturulduğu,cezalandırıldığı HER AN olanlar/olmaya devam edenler: Hakaret, sözlü/yazılı/fiziksel #şiddet , Taciz,zorbalık, tecavüz, kadın cinayetleri. Ölüm. #eminebulut ⚫️ Bugün hala konuşulmak zorunda kalınanlar: - Kadın hakları,cinsiyetçilik,kadın/erkek eşitliği,kadına şiddet. - Pozitif ayrımcılık. - Kadın şöyle olur,anne dediğin böyle,kadının/eşin görevi bilmem ne,evlenilecek/eğlenilecek.. Kadının ne olması gerektiği(!).. 🔴 Dayak yiyip, tacize hatta tecavüze uğrayıp yuvası yıkılmasın/daha kötüsü! olmasın diye sesini çıkaramayanlar,canına kıyanlar, Kadın gibi görünmenin/seksi olmanın “ayıp,basitlik, ne olduğu belli(!)” olduğundan, ciddi duran,erkek gibi davranmak zorunda bırakılan, dişil Öz’ünü yok sayan, Sevgisiz ve korku ile büyümüş, ve bu duruma tutunmayı seçen varlıklar ile muhatap olmak, iç içe yaşamak zorunda olan biz, Kadınlar. 🔴 Artık yeter! Susma.KONUŞ. Gerçeğini, Öz’ünü. Korkma,ANLAT hikayeni. Fark et. Anla: Değerlisin.Biriciksin. YAŞA. Bu hayat senin.Beden senin. Kadın olmak, Ol’duğun gibi görünmek, konuşmak yasak değil, Sevmek, sevdiğinle bir olmak,sevişmek,bu kavramları dile getirmek ayıp değil. Bu sensin.Senin gerçeğin. Kendini, gerçeğini sev, ona SAHİP ÇIK.Artık susma.KONUŞ. 🔴 Toplum bir domino taşı dalgası gibidir.Sen kendini kararlılıkla sevip,Öz’üne saygıyla tutunursan, işte bu güç o zaman senden dünyaya yayılacak,tüm zamanlara doğru tabuları yıkmaya başlayacak. Önce kendinden sorumlusun. Unutma.Çekirdekten kabuğa. Senden dünyaya,evrene. 🔊💜 Niyetim: Sevgi imparatorluğu. Kalbindeki sevginin korkularına üstün geldiği insanlar, Sevgi ile, özel ama BİR Ol’duğunun bilinciyle,özgürce yetiştirilen kız/erkek çocukları, Kadın,erkek,eşcinsel,trans vs. yerine, İNSAN’a ve ÖZ’e saygı duyulan bir DÜNYA. 🌱🌱 Yeter ki artık susma,konuş. 🌬#lightoflunaa https://www.instagram.com/p/B1i0f9PgSse/?igshid=m7lgkgk8cjn9
0 notes
Text
Yıldızsız
Hep yalan, hep yavan, hep terli avucunda direnen yanlış kalemler gibi duruyor sensiz yaşamak. Hangi direnişine sen koysam, öteki isteyişine ben katıyor cümleler. Keşke senin bende fazlalığının olduğu gibi benim sende iz buluşlarım olsaydı. Göz kapaklarına yerleşebilseydim meselâ; terliğinin altında gönül izinle bastığın bir yuvada misafir koltuğunda da olsa oturan olsaydım.
Gökyüzünde hayaller asılırken gecene, kaydığını sandığımız yıldızların Göktaş'ı olduğunu öğrendim. Bir hayal kırıklığı daha vurdu beni. Dilek diliyordum, seni istiyordum bir yıldızın parıltılı gözlerinden; karanlığı unuttursun diye aklıma, seni istiyordum.
Hülyalara dalma, yaşam tozunda el emeği göz nuru anılarım olacak; dilerim. Yıldızsız, hatıra defterime düştüğüm notların sen girdabınca.
Güldüm; ayıp olmasın diye aşka. Sen ve ben klarnetinde Hüsnü bile şenlendirmiyordu ki bizi aşkta...
Dilara AKSOY
16 notes · View notes
tracesoftherainbow · 7 years
Text
ilk durak neresiydi? nerden başlamıştık?
nasıl başlayacağınızı bilmediğiniz şeylerin sonu sizi hiç bilmediğiniz yerlere götürür. bi bilinmezlik içinde yaşamak hiç başlayamamaktan daha mı iyi bilmiyorum. ya da artık neyin iyi neyin kötü olduğunu bilmediğim bir noktada sadece olması gereken neyse olsun diye bekliyorum. ben birkaç söz yazarım birinin acısına dokunur, birinin kaçışına. birinin mutluluğuna yol açar, biri yüzleşmekten korktuğu için okumaktan bile kaçar. nasıl başlayacağımı hiç bilmiyordum, nereye gider bilmiyorum. belki birine umut olur, belki de biri hayal kırıklığını çekip çıkarır içinden. ben bilmiyorum. kimbilir?
sanırım herkesin hayatında bir “bilmiyorum” dönemi mevcut. oldukça kızgınım, bazen kırgın, ara ara bir şeylerden kaçma istekli. kime konuşmak istiyorum ya da kime sonsuza kadar susmak. anlatmak istediğim bi şeyler var ama kime, neden? öyle bi yerdeyim ki sabaha kadar konuşsam bir kişi bile anlamaz, sussam kendime yazık.
senden başlıyorum. sen biliyorsun kendini. ben miyim acaba diye düşünen herkese burası ve ben değilimdir diyen hiç kimseye. uzun zaman sonra ne yazabilirsin ki isteyerek gittiğin veya seni zorla gönderen yere? nasılsın?
hayatında sağına soluna çarptığım yerler nasıl, iyileştiler mi? hayatımda sağına soluna çarptığın her şeyi attım bir kenara. başlamaktan korktuğun için hep yarım bıraktıkların nasıl? giderken geride bıraktıklarından aynı kalır sandığın her şeyin birer birer değişmesi, değişirken bir yandan yok olup gitmesi nasıl? sen nasılsın bütün bunlar olurken?
iyiyim diyebildin mi, her şey yolunda diyebildin mi kendine bilmiyorum. ben çoğu kez diyemedim. iyiyim sanarken birinin öylece sırf yolda karşılaştığımızda ayıp olmasın diye sorduğu basit bi “nasılsın” sorusuna takılıp kalınca sorguladım hayatımdaki her şeyi, yolunda gitmeyen hiçbir şeyi ve her düşündüğümde boğazıma oturup kalan bir şeyi.
çok düşününce kaybolunur. çok kaybolunca kendini bulamazsın. kendini bulamadığın yer aslında tam olarak kendinle baş başa kaldığın yer. çık bakalım işin içinden çıkabilecek misin? bu zamana kadar tutmaya çalıştığın şeyler başına yıkılmaz mı sandın? bu enkazın altından kalkabilecek misin?
başla bi yerden. mesela bugüne kadar kendine bile söyleyemediklerinden yola çık. onca zaman gidememek diyerek kendini kandırdığın şeyin aslında gidememek değil de gitmek istememek olduğunu anlat kendine. her güzel şeyde onun payı var sanarken hayatının neden o kadar batağa saplanmış olduğunu hiç düşünmedin dimi? iyice güçlendiği yerden usulca kopmak mıydı yoksa inceldiği yerden tak diye mi? belki de hiç bağlanmamıştınız, ne dersin? bilmiyorsun değil mi? ama ben biliyorum. verdiğin değeri görememenin de bi sınırı var. usulca beklerken verdiğin değerin zerresini göremeyeceğini anladığın yerdesin, burası vazgeçiş eşiği. usul usul beklediğin yerden usul usul kalk şimdi.
kendine konuşa konuşa bitirir insan kendini, biraz da onlara anlatmak ister misin? dinleyen olmasın bırak, elbet birinin kulağına çalınacak. söyle içinde kalanları. her an incinme kaygısıyla yaşamanın zorluğundan bahset. bir şeylere yeniden başlama hevesini tam buldum derken içinde sıkışan o hisleri, bir türlü kurtulamadığın o daralmayı anlat.
noldu? sanki çok şey anlatmışsın gibi hissederken aslında tek bir cümle bile kuramadığını fark ettin değil mi? sabaha kadar konuşsan yoluna girmeyeceğini bildiğin şeyler, seni kendi kendine konuşturacak, her konuşmanda içten içe yiyip bitirecek seni. gizlice damarlarında dolanan bi hastalık gibi aynı. alış buna.
alış çünkü nasıl geçer bilmiyorum. kapını çalan her şeyi ve herkesi kolların bağlı beklediğin, öylece kafanı eğip karşıladığın yer burası. burası senin kabullenme eşiğin.
sen, kendinden kaçan herkessin. sen, kendinden kaçamayan hiç kimsesin. kaçmaya çalışırken yakalandığın kendine söyle; ilkleri geçtik, burası son durak.
1 note · View note
yazdikdaneoldu · 7 years
Photo
Tumblr media
Teşekkür ederim @donayakcay :) #Repost @donayakcay with @repostapp ・・・ "İnanıyor musun söylediklerine Yakup? Köydeki evin kokusundan nefret ederdin. Misafirlere ayıp olmasın diye bunu güzel bir anı diye anlatıyorsun şimdi. Bıraktığın gibi değil Yakup, terk ettiğin gibi her şey. Beğenmediğin divan, sert olduğu için babaannene söylendiğin yorgan, dedenin yaptığı ve oynamaya bir kere bile tenezzül etmediğin topaç. . . . Baban, annen öldükten sonra seninle yaşamak istedi. Onu istemedin Yakup. Köye dönmedi, onu köye gitmeye sen mecbur bıraktın Yakup. Burada doğdu ama yanında ölmek istemişti Yakup." . . Yıllar yıllar önce YM Dergisi'nde bir yazısı ile hayranı olup, kitabının çıktığını öğrenince kendi kitabım çıkmış gibi sevindiğim bir güzel Caner Almaz ve onun ilk Öykü kitabı. Ve benim yenilenen ve yinelenen hayranlığım.🎈 #kırgınanlatıcı #caneralmaz
3 notes · View notes
kiinkayra · 6 years
Text
Ben gerçekten gitmek isteyip istemediğime karar verene kadar kendimi yolda bulmuştum. Gidilecekti, gülünecekti, eğlenilecekti. Buna ihtiyacım olduğuna yine ben değil peşinden sürüklendiğim D. karar vermişti. Şans ya, şehir dışından aslında pek de sevmediğimiz ama ayıp olmasın diye seviyormuş taklidi yaptığımız eski bir arkadaşımız gelmiş. Hani bazı insanları sık sık görüşecek kadar önemsemezsin ya, öyle. Hem onunla görüşülecek hem de kafalar dağıtılacak diye konuşuldu. Bu konuşmaya ben dahil miydim hatırlamıyorum.
O günlerde kendimi, rüzgarda uçuşup bir türlü yere düşmek bilmeyen, şu hepinizin bildiği meşhur poşet gibi hissediyor oluşumdan, bu uçma halinin sonlanmasını bekleyip duruyordum. Kamera düşüşümü çekmeyecekti tabi. Ben de kalkıp kamera arkasını kimsenin gözüne sokma niyetinde değildim.  Evden çıkarken mavi çiçekli elbisemi giydim. Pozitif görünüyor, negatif düşünüyordum.
Ağustos ortalarındaydık. En çok kayıp verdiğim ay. Kendimi en çok kaybettiğim ay. Bu ayın benim için başlangıcıyla sonu arasında yıllar var. Şimdi ağustos ayının her bir gününü nasıl aylarca yaşadığımı anlatmak isterdim. Ama ağlarım diye korkuyorum. Ağlamayı sevmediğimi biliyorsun.
Yol boyunca kafamda yine bir ağustos akşamında yaşamıma koyduğum keskin kurallar vardı. Neyi nasıl yapmam gerektiği, kime nasıl davranacağım, nasıl konuşacağım hepsi planlı. İnsan ilişkilerimi dondurmuş, yüzeyde kalıp asla derine inmemeye karar vermiştim. Bu şekilde yıllar geçmiş, bu alışkanlık haline gelip bana kuvvetli bir duygunun varlığını unutturmuştu. Ne yaşayacağımın ve ne yaşamayacağımın kararını ben veririm diye kendimi kandırdığım zamanlardı. Çok uzun bir süre de kanmaya devam etmiştim.
Gidildi, buluşuldu, gülündü, eski arkadaş kucaklandı. Her şey olması gerektiği gibi gidiyordu. Kafalar dağılıyormuş gibi eğleniyorduk. Akşam olduğunda dönmek istememe rağmen, eski arkadaşın, eski bir arkadaşını bekleyeceğini öğrendik. D. yalnız kalmaması adına onunla beklemeyi teklif ettiği için de yoldan rastgele bir mekan seçmek için yürümeye başladık. O gelecekti, biz gidecektik.Normalde defalarca önünden geçsem bile dönüp, burada oturayım, demeyeceğim bir yerde durduk. Hayat durdu. Orada her şey durdu.
Yüzeyde kalmaya çalıştım inan ki.
Geldiğinde, belki de dünyanın en saçma yerinde, yol kenarında, oturduğu küçücük yere sığmaya çalışırken, içime sığdıramadığım gülüşüyle gözlerimin içine baktı ve varlığıyla bana meydan okudu. inan ki, yüzeyde kalmaya çalıştım.O geldi, biz gidemedik.
Zaten sonra hep bir yerlere gittik de bir türlü birbirimizden gidemedik.
Günü, kalabalık ve gürültülü bir gece izledi. Eski arkadaşımız gitmiş, ama O kalmıştı. Girdiğimiz yerde müziğin sesinden birbirimizi duyamadığımız için sevinmiştim. Başka bir şeyle kafamı meşgul etmeliyim diye düşündüğüm için etrafımdaki insanlara odaklanıp, kafamdaki gülüşü atmaya çalıştım. Ben ona ne kadar bakmamaya çalışırsam o bana o kadar çok baktı. Ne kadar uzaklaşırsam o kadar yakınlaştı. Ne kadar basitleştirmeye çalıştımsa o kadar zorlaştırdı. Beni kendisine kitledi ve akışına bıraktı.
Zaten sonra birbirimizle zıtlaşmayı bırakamadığımız için birbirimizi bıraktık.
Yanlış bir kararın dansıyla sonlandı gece ve ben elimde eliyle uzun bir yol yürüdüm. Yenilmiştim ama O çok güzel gülüyordu. Elimde saçı bir park bankında güneş doğana kadar uyuttum onu. Yenilmiştim ama yine de O uyurken ne kadar güzel güldüğünü sokak köpeklerine anlatıyordum.
Sonraysa, bana gülmeyi bırakıp başkalarına gülmeye başladı.
Bir ağustos gecesiydi, beni kendisini sevmeye zorladığı için onu affetmeyeceğim onlarca ağustos gecesini yaşamak zorunda kaldım. Beni, kendimle yaptığım anlaşmayı bozmaya zorladığı için ağustostan taşan pişmanlıklarımla boğulmak zorunda kaldım.
Şimdi sana önümüzdeki ağustosta neden buradan gitmek istediğimi anlatmak isterdim ama ağlarım diye korkuyorum. Ağlamayı sevmem biliyorsun. Alıntı: ‘kuytumda’
0 notes
istandistmag · 6 years
Text
Kalben “Her Şeyi Annemi Gururlandırmak İçin Yaptım”
Hergün farklı olan birileri ile karşılaşmıyoruz. Ya da gerçek. Kendini sorgulayan. Marazlarıyla barışmaya çalışırken, itiraf etmekten de kaçınmayan. Kalben ile ilk karşılaşmamız değildi. Daha önce alıp, verdiğimiz selamlarımız olmuştu ama hadi şöyle bir konuşalım, nereden geldin, nereye gidiyorsun şeklinde sohbetleşememiştik. Bu sefer uzun uzun konuştuk. Annesini anlattı. Kayıplarını. Hayatından akıp, gidenleri. Pişmanlıklarını. Sonra yeniden nasıl gün ışığının, perdenin arasından gözünü delercesine uyandırdığını. Tek tek tanımasa da, yaşam enerjisini aldığı kalabalıktaki yüzleri… Şehirlerini… Kadınlığını… Gitarını… Kısacası çok şey konuştuk, arada da bize şahane bir spagetti yaptı. Tam Kalben usulü… Acısı, baharatı, soğanı, sarımsağı bol. Biz spagettilerimizi çoktan mideye indirdik. Bize afiyet, size de iyi okumalar olsun…
Nasıl bir ailede doğdun?
Rahmetli annem müzisyen olmak isteyip, resim öğretmeni olmuş. Babam da müzisyen olmak isteyip, asker olmuş. Onların zamanında sanat üzerinden var olmak ne yazık ki çok zormuş. Ama ikisi de bana ceketini satıp, boya kalemi, resim defteri, müzik aleti alabilen insanlardı. Müziği çocukluğumdan beri hep seviyordum ama müzikten önce yazı yazmayı sevdim. Şuan yazdıklarımla, müziği biraraya getirebildiğim bir dünyam var ve çok mutluyum. Geriye dönüp baktığımda; annemle babam belki birbirlerini değil, belki dünyayı değil ama beni çok sevmişler ve kendilerince benim için yapabilecekleri her şeyi yapmışlar. Annem bana 8 yaşımdayken bir klavye almış. Babamla gitmişiz, ikinci el gitar almışız. Benim bu enstrümanlarla, özgürce vakit geçirmeme izin vermişler. Bunu çok kıymetli buluyorum. Anne-babalar çocuklarının yeteneklerini keşfetmesine izin versinler. Bu çok önemli.
Müzik hayatına çok erken girmiş ama sen yolunu geç çizdin. Adeta kulağını tersten tutmuşsun.
Evet, ne güzel söyledin. Ben kulağımı düz tutacağıma tersten tuttum. Öyle birisi olduğumu artık kabul ettim.
Bilkent’te okudun. Sonrasında aslında hiç ait olmadığın iş dünyasında birçok farklı pozisyonda çalıştın. Neden yolunu böyle çizdin? Hayatta kalma kaygısı mı, yolunu bulamamak mı, doğru tesadüflerin o zamanlar seni bulamaması mı? Hayatında müzik olamadan yaşamak seni rahatsız etmiyor muydu?
Annemi kaybedeli 12 yıl oldu. Annem benim başarılı olmamın ilk sebebiydi. Liseyi birincilikle bitirmemin, iyi bir okula burslu girmemin, iyi notlar almamın. Çünkü ben hep, annemi gururlandırmak isterdim. Ama annem hasta olup, sonra da rahmetli olunca gururlandırmak isteyeceğim biri kalmadı. Babamı çok severim ama babamı gururlandırmak gibi bir derdim olmamıştı. Yani babam da benim gibi biraz özgürlüğüne düşkün bir adamdır. Başarıyı işle, notla, parayla, meslekle falan ölçen bir adam değildir. Beceremez, bilmez. Annem gidince doğal olarak benim başarıyla özdeşleştirdiğim her şey değişti ve biraz serserilik, biraz özgürlük, biraz kendimi tanımak, biraz dünyayı tanımak, biraz onca yıl boyunca kitaplarda bulduğum karakterleri gerçek hayatta bulmak gibi bir yolun içine girdim. Bana yol gösteren de olmadı. Gösteren olsaydı da dinlemezdim. Üzerimde artık öyle bir asilik vardı. Çünkü onca yıl bir kontrol kulen olmuş. Annemden sonra galiba hayata böyle açıldım. Açıldığım her yer de çok iyi ve olumlu yerler olmadı. Hayatın daha karanlık ve daha zor taraflarıyla da tanıştım. Bir okulu bitirdim ama okulu bitirdiğimde o işi yapmak istemediğimi biliyordum, yani diplomat olmayacaktım, bunu çok iyi biliyordum. Çünkü bürokratik davranmak politik olarak doğru şeyleri söylemek ama inanmadığın değerleri savunmak bana göre değildi. O yaşta da bunu biliyordum. Gittim, annemin hatırasına, “yadigârlar” üzerine bir yüksek lisans tezi yazdım. Sonra baktım Ankara’da iş yok, düzenli para kazanıp evimin kirasını faturasını ödeyemeyeceğim. Kalktım mecburen 22 milyon insan gibi ben de İstanbul’a geldim. İstanbul’da da çok saldırgan, çok insanı korkutan, çok evine kapatan, çok belirli semtlere hapis eden bir hayat vardı. Yedinci yılımdayım hala öyle olduğunu düşünüyorum. Ne yazık ki, hala saldırgan, hala korkutucu, hala bizi birbirimizden ayırıyor, hala çok ciddi sınıf farkları var. Hala kimi nerde bulabileceğini çok iyi biliyorsun ve bu beni rahatsız ediyor. Yani herkesin bir arada bulunabildiği bir şehir değil İstanbul. Olsun ama hepimiz burada çalışıyoruz, ekmek paramızın peşindeyiz diyip, öyle bir şekilde avunmaya çalışıyorum. Ama İstanbul’da güzel insanlar da tanıdım. Hayatla ilgili çok fazla şey öğrendim ve burada ilk defa müzik gelip beni aldı. Buradan önce müzik beni gelip almamıştı. Hep müzik yapıyordum, hep müziği çok seviyordum ama beni 10 yıl tanıyıp da kendime ait bestelerimin olduğunu bilmeyen dostlarım vardı mesela, saklıyordum.
Müzik ne kadar hayatındaydı?
Evde kendi başıma gitar çalıyordum. Bir arkadaşımı çok seviyorsam, ‘hadi gel sana gitar çalacağım’ diyordum. Bir arkadaş grubu çok hoşuma gidiyorsa, onların yanında gitar çalabiliyordum. Bir arkadaşım kafe açıyordu, senin kafende gelip, çalacağım diyordum.
Gönlün isterse yani?
Gönlüm isterse. Yani kesinlikle bunu yapabiliyorum diye bunu yaptığım bir hayatım yoktu ama en sonunda, bir siyasi parti yerel seçim kampanyasını yaparken tanıştığım çok tatlı bir iş arkadaşım var, şimdi görüşmüyoruz ama ona hakikaten çok teşekkür ederim. Bana işte o ev konserleri zincirlerinden bahsetti. SOFAR’ın Türkiye’ye geldiğini biliyordum ama nasıl başvuruyorsun, ne yapıyorsun, nasıl gidiyorsun haberim yoktu. Tamam başvuruyorum dedim ve şarkılarımı organizatöre attım. Hemen buyur, çal dedi, ben de tamam dedim. Gittim, çaldım.
Çaldığın ev ve aslında tüm hikayenin değiştiği evi biraz tasvir eder misin?
Galata’da bir ev. Dünya Bankası’nda çalışan, yabancı bir kıza, Dünya Bankası o evi kiralamış. Sen burada otur demiş, faturalarınızı da biz ödüyoruz demiş. Ben de böyle karalar bağlamış halde, bir arkadaşımın 10 metrekarelik odasında yaşadığım bir hayattan çıkıp, Galata’da o deniz gören eve gidiyorum. Kendim için değişik bir şeyin içerisine giriyorum, anarşist bir ruhum var. O evin penceresinden bakıyorum ve vay be diyorum. Kalben, senin için böyle bir hayat da olabilirdi ama şuan bambaşka bir yerdesin. Başka bir şey tercih ettin. Yani özgürlük namına, belki de aptallık yaptın dedim.
Bu duygularla mı çalın, SOFAR’da hepimizin seni keşfettiği o şarkıyı…
Gerçekten öyle çaldım. Onun tatlı hüznüyle çaldım. İlk kez deniz gören bir evde dururken elimde gitarımla başka bir hayatın ihtimali var dedim. Mutlu olabilirdin ve olmadın. Sert birisi oldun, katı birisi oldun, yaralı birisi olmayı tercih ettin. Çalıştın, ellerinin nasır tutmasını tercih ettin ama dedim böyle yumuşak birisi de olabilirdin. Böyle bir kurumda da çalışabilirdin, sana da böyle bir olanaklar sunulabilirdi… Sen de öyle okullarda okumuştun, sen de öyle not ortalamalarıyla mezun olmuştun ama sen gittin itliği, kopukluğu tercih ettin. Onun tatlı hissiyatıyla çaldım galiba o gün ve o şarkıların hepsi de benimdi… Bir yandan da çok da mutluydum çünkü insanın kendi içinden gelen şeyleri söylemesi ve onları dinleyen 70 tane kafaya bakıyor olması çok güzel bir şey. Benim için çok güzel bir deneyimdi. Sonra Ankara’da da çaldım, orada da “Saçlar” çıktı. Sonra da zaten dünyada en çok izlenilen SOFAR videosu oldu. O videodan sonra ben tek başıma konserler vermeye başladım.
Gerçek adın mı Kalben?
Evet, gerçek adım. Annem beni kalben çok istemiş.
Kalbin mi aklın mı daha ön planda?
Kesinlikle kalbim ya. Bunu bu yaşta da inkar edersem, çok ayıp olur. Aklım nerede bilmiyorum da bazen.
Hayatını değiştirecek şeyin müzik olduğunu biliyor muydun?
Kalbim kırıkken, ben o şarkıyı yazarken hiç kimse bilmiyordu ama oda biliyordu. Gitar biliyordu, ben biliyordum. Sonra dışarı çıkıp yürüyordum. Artık özgürdüm yani. O şarkıyı yapmış oluyordum, iyileşiyordum, kimsenin haberi olmuyordu ki. Bu kadar kalabalık bir kitleye, 100 binlerce kişiye şarkılar söyleyeceğimi bilmiyordum ama müziğin beni iyileştirdiğini, müziğin bana iyi gelen şey olduğunu, benim en iyi arkadaşım olduğunu hep biliyordum.
Peki, bu kadar büyük bir kalabalığı hayal ediyor muydun?
Çok gariptir onu hiç müzikle hayal etmemiştim. Yazar olurum, bir şey yazarım insanları inanılmaz etkilerim falan diye düşünmüşümdür çocukluğumdan beri. Neden bilmiyorum annem ve babam galiba edebiyata çok saygı duydukları için olabilir. Herhalde hep onlara yaranmak içindi. Hiç aklımda müzikle insanları etkilemek gibi bir şey yoktu.
Neyini tamir etmek istiyorsun?
Bazen çok karamsar olabiliyorum. Dünyada kötü, korkunç, kaba, kırılmış, dökülmüş olan şeylerin ne yazık ki beni ele geçirmesine izin veriyorum. Bundan kurtulabilmeyi çok isterdim. Buna hayır diyebilmeyi çok isterdim. Beni mahvetmesine izin veriyorum ve bunu en yakınımda ki insanlara da yansıtıyorum. Beni o mahvolmuş halde görüyorlar ve ben buna çok üzülüyorum.
Sosyal medya, ana akım medyada yer almayan, magazinde görmediğimiz ama herkesin tanıdığı, yaptıkları takip edilen bir ünlü türü yarattı. Sen de o isimlerden birisin aslında… Bu konuda neler söylemek istersin?
Evet, güzel oldu. Sosyal medya bizi hiç giremeyeceğimiz bir dünyanın içine soktu. Aslında alternatif müziklerin underground olması hüzün verici. Birilerini 10 bin kişi izlesin, birilerini 100 bin kişi ama hiç kimseyi yerin altına sokmayalım. Birileri alternatif olmasın. Popüler müzik değişmek zorunda. Rapçiler, hip hopçular, şarkı sözünü kendi yazanlar, şarkı sözlerinde uyak aramayanlar, alt yapı kullanmak yerine enstrüman kullananlar, caz vs. hepsi buarada, artık bundan kaçamayız.
Eli kalem de tutan birisin. Elinde gitarınla, hızlıca kabul edildin. Dışarıya çıkıp, kendine bakabiliyor musun? Günümüz müzik anlayışında kendini ve yaptığın müziği nasıl anlatırsın?
İnsanların artık, çok fazla maddi olanakları olmadan da, sadece kendi bilgisayarlarıyla, enstrümanlarıyla müzik yapabildikleri bir yerde olmak beni mutlu ediyor. Çünkü çok fazla müzisyenin hakkı o şekilde yenmiş ve çok fazla müzisyen ne yazık ki müziğini maddi imkanlar yüzünden feda etmek ve bambaşka bir yola sapmak zorunda kalmış. Şimdi biz böyle bir neslin müzisyenleriysek, bir şey feda etmeden müzik yapabiliyoruz. Feda etmek zorunda kalırsak da mahkemelik olmayı kabul ediyoruz. Bizlerin öyle bir korkusu yok. Kandırılırsak da, dolandırılırsak da bunu kısa zamanda öğrenip buna hayır demeyi öğrendik. Tamam abi orada mahkeme var, görüşürüz diyebiliyoruz. Bu çok büyük özgürlük. Ben kendi müziğimi icra ediyorum, kendi sözümü kendi hikayemi anlatıyorum. Ve bunu dinleyen, bunu hisseden artık yalnız olmadan anlayan insanlarla birlikteyim. Bir kere o insanlarla kurduğumuz imkan senin ailenden değerli mi mesela, senin kontratın, senin plak şirketin hayır dostum değil yani bunu bilmemiz lazım. Bildiğimiz içinde bence çok fazla rahat ve şanslı bir yerdeyiz. Bu hikayeler dilden dile de aktarılacak. Mesela ben bu hikayeleri yazacağım. Birileri bunları bilsin diye yazacağım. Onun ötesinde kendime baktığım zaman da çok sade, içimden gelen müziği yapabildiğim için kendimi mutlu hissedeceğim. İnsanlara da her zaman böyle sen yalnız değilsin diyebilirsem ne mutlu bana.
Biraz da sana ilham veren şehirlerden konuşalım. Ankara’ dan İstanbul’a geldin. Çoğu insan için olduğu gibi Ankara benim için de fazla gri…
Evet, öyle. Herkes herkesi tanır, sıkıcıdır biraz. Ama Ankara’da bir arkadaş gurubun olursa, hayatın değişir. Ankara’da bir evde oturursun, bir evden başka bir eve gidersin hayatın değişir. Ankara’da ergenliğe dair acı çektim, annemi kaybettim, üniversiteyi bitirdim, yüksek lisansımı yaptım, bir sürü işe girdim çıktım. İlk paramı da Ankara’da kazandım, ilk paramı da Ankara’da kaybettim, ilk kez Ankara’da dolandırıldım. İlklerim çoktur yani bunun gibi bir sürüsünü sayabilirim. Ankara bana çok şey katmıştır.
O zaman gelelim İstanbul’a. İlk nasıl selamlaştınız?
Köprüsü’nden ne zaman geçsem, hala bana selam eder. İstanbul renkli. Sabah çıkıp, akşama kadar bedavadan yapabileceği bir sürü şey var. Burada ruhunu doyurabilirsin. Vaktin varsa bir kültür biriktirirsin. Tabii koştururken bunları yapacak halin kalırsa…
Senin kaldı mı?
Benim hep var. Hiç yoktu ama şimdi o baskıdan kurtuldum. Çünkü müziğe ilk girdiğiniz zaman; üzerinizde bir sürü yük oluyor, bir sürü erkek çullanıyor. Çünkü burası erkeklerin dünyası. Kendimi çok güçlü zannediyordum ama o kadar güçlü değildim. Şimdi içimdeki dişi gücün ne olabileceğini anlıyorum. Benim fikirlerime hayır diyen birisine, hayır abi, asıl sana hayır diyebiliyorum. O yüzden İstanbul’u da şimdi daha iyi anlayabiliyorum. İstanbul da bir kadın. Ben başta İstanbul’u erkek sanıyordum ama şimdi dişi bir şehir olduğunu daha net görebiliyorum.
Sen dümdüz bir kadınsın. Süsü olmayan, sade. Neden?
Annemden dolayı. Annem bilmezdi süs püs işlerini. Parmağında çevirmeyi, bazı işleri yatak odasında halletmeyi bilmezdi. Benimle uyurdu zaten. Benim aşkımdı, babamın değil. Annemden yemek yapmayı, kitap okumayı, müzik dinlemeyi öğrendim. Ama mini elbiseleri çok severim. Sadece en sevdiklerim beni elbise ile görür. Bazen içimden gelir, elbisemi giyerim, makyajımı yaparım, hazırlanır, çıkarım. Güzel olanımı sadece birilerinin görmesi kıymetli, herkesin görmesi değil. Tabii herkese göstermeyi tercih edene de saygım var.
Bugün gördük ki mutfakta hayli iyisin. Yemek yapar mısın?
Daha yeni lazanya yaptım. Arkadaşlarıma söz vermiştim, sen mi yapacaksın diye benimle dalga geçmişlerdi ama yedikten sonra dalga geçemediler. Yaprak da sarıyorum, lazanya da yapıyorum, bütün zeytinyağlıları da yaparım, meze de yaparım. Çok yoğun bir süreçten geçtim ama şimdi haftada en azından 1 kere yemek yapmaya özen gösteriyorum. En severek yaptığım yemekler, hamur işleri ve zeytinyağlılar. Izgara et yapmayı da çok severim. Tavuklu nohut yemeğim de meşhurdur. Yemek yapmayı seviyorsanız lütfen buna vakit ayırmanın bir yolunu bulun çünkü çok iyileştirici bir tarafı var.
Müzisyenlerin çoğu yemek yapmayı seviyor galiba. Müzisyen arkadaşlarımın hepsi iyi yemek yapıyorlar.
Çünkü yorucu bir hayatın içinde seni dinlendiren ve iyileştiren bir şey arıyorsun, yemek gerçekten dinlendiren bir şey.
Sen biraz koloni halinde yaşamayı sevenlerdensin galiba…
Çok. Benim hayatımdaki en büyük hayalim; çok büyük bir toprak alıp, o topraklarda sevdiğim insanlarla bir arada yaşamak. Müzik workshopları, sanat workshopları yapabileceğimiz, gök kubbeden güneşin girdiği bir alan inşa etmek en büyük hayalim.
The post Kalben “Her Şeyi Annemi Gururlandırmak İçin Yaptım” appeared first on Şehri Keşfet & Explore the City.
from WordPress https://istandist.com/kalben-her-seyi-annemi-gururlandirmak-icin-yaptim/
0 notes
gizli-bolge · 6 years
Quote
Merhaba bayım. Günlerden bir gün bugün. Sizinle karşılaştığım andan beri, bir tuhafım sanki. Gülüşüm, üzülüşüm. Bir tuhaflık var bende bayım. Bazen daha anlamlı ve bazen bomboş bir algı kaplıyor sizi düşünürken. Kara deliğin içine düşmüş gibiyim bayım. Adınız bana arka arkaya sigaralar içirtiyor. Sorumlusunuz bayım, ciğerlerime doluyorsunuz, bilirim sizinkine gökyüzü dolar. Sizi gördüğümde bir şey oluyor bayım, anlatmak istediğim ama sanki hep yanlış kelimeler seçtiğim bir şey. Yanınızda bazen çığlık çığlığa bağırmak istiyorum, sadece bağırmak. Bayım sizde bir şey unutmuş gibiyim hep, geri dönmek için nedenler arıyor sorumlu yerlerim. Pardon Bayım , Yanınıza oturmak istiyorum sadece. Yemin ediyorum bir tek ses bile çıkarmayacağım. Bayım gülmeyin öyle, öyle gülerseniz siz Ölmek denen şey dolar ceketimin ceplerine. Siz iyisi mi kimseye gülmeyin öyle. Kokunuz bayım, kokunuz.. Parfümünüzün reveransı beni adeta size doğru çekiyor. Biraz sinse sanki tenime , iğfal edecek benliğimi. Bir parça daha yaklaşsam size , Ayıp olmaz değil mi maziye? Yapmayın, içmeyin işte o kahveyi öyle Şeker olup içine düşesim geliyor bayım, Dudaklarım kahve sıcağı olup, dudaklarınıza uzanmak istiyor. Boğazınızdan sıyrılıp, kalbinize kaçasım geliyor. Elimi sarıp boynunuza, dudağınızın üzerindeki o çizgide dans edesim geliyor. Neler diyorum ben bayım!? Varlığınızdan çekiniyorum bazen bayım, Yokluğunuzsa yaşadığım en büyük utanç gibi. Her şey olun ama yok olmayın bayım. Yoksunluk en aciz duaların edildiği boşluktur, Siz bayım, varlıkların içinde hiçliklere gömmeyin beni, Belki kurtarmazsanız, boğulurum. Ürkeksiniz bayım, Size dokunduğumda bunu söylüyor teniniz, tenime Çok fazla konuşmamamızın nedeni işte bu bayım, Teniniz ile tenim, öyle şeyler anlatıyorlar ki birbirlerine, Biliyorsunuz işte bayım, saatlerce anlatabilecek kadar aslında. Biliyorsunuz beni. Sakallarınızı kıskanıyorum bayım, Yüzünüzün en güzel yerinde, çene çukurunuzda uyumak istiyorum. Gülerseniz düşerim biliyorum, sakallarınıza tutunmak istiyorum. Öyle böyle değil bayım, Bildiğiniz gibi değil. Bayım siz kapıyı kapatırken, Tüm şehir üstüme devrilecek gibi oluyor, Koca bir yıkıntıdan çıkıyorum defalarca. Bir şey daha var bayım, Gözleriniz gözlerime değdiğinde, Gelmiş geçmiş en güzel şarkıyı söyleyecek gibi oluyorum. Söylemek demeyelim buna biz, Siz bana güldüğünüzde bayım, ağzım Ağzım gelmiş geçmiş en güzel şarkıyı kusacak gibi oluyor. Bayım öyle meraklıyım ki biten çayınızı doldurmaya, Midenize gidecek yemeklerin tuzunu belirlemeye Bayım iyice saçmalıyorum ama, saçınızı şampuanlamak istemem; ne tür bir manyak olduğumu mu kanıtlıyor? Sadece bir tuhafım bayım. Tutsam birden elinizi, hiç ummadığınız bir anda, Sımsıkı, Tüm sandallar batacak gibi, Sahipsiz kalmış tüm kediler gibi, Bir öpücüğünüz için kilometreleri aşacak daimi bir özlem var içimde, Gitmem gereken yerler var bayım, Sesiniz tarafından çağrılmadığım anlarda bile, Sanki hep size gelecekmişim gibi hissettiriyor adresiniz beni. Sizinle uyumak diye bir şey var bayım, O kadar rahatım ki ellerim ayaklarım nerede olacaklarını biliyorlar Uykuya daldığınızda yavaşlayan nefesiniz, Beni huzurlu kılıyor bayım, Rüya görmek yerine, sizi görmeyi tercih ederim. Sizinle uyanmak diye de bir şey var bayım, Bir elim kalbinizde, bir elim elinizi tutuyor, İşte o an bayım, tam o an ölmek istiyorum. İlmek ilmek, ölmek istiyorum. Ederim ne kadar sizde bayım, Olurumu hiç düşündünüz de hesapladınız mı? İlişkilerin matematiğini çözemem ben bayım, Sizle beni topluyorum, sonuç istemiyorum Bir tek topluyorum bayım, Ve bazen sizi kaşındırmasın uyurken diye, saçlarımı da topluyorum. Hani gıdıklanıyorsunuz ya bayım, Kahkahalar atmak istiyorum tüm İstanbul'a Gülüyor diyorum, gülüyooor! Siz hep gülün bayım. Bir kerecik daha gülersiniz değil mi bana? Aksi halde ağlamak eylemi inkar edemeyeceğim şartlar koşar bana. Tebessümlerimizi bir kumbarada biriktirelim bayım, En kötü anlarda hiç olmadı onları çıkarır kullanırız, Ne siz kızarsınız bana, ne ben büzerim dudaklarımı, Ne zaman gitmek isteseniz bayım, gelişinizi hatırlasanız Gitmemenize bahaneler bulmak için yaşayabilirim. Bayım sizinle şarap içmeyi sevmemin nedenleri var, Bir değil bayım, bin sarhoşluğa bedeldir ellerinizle dudağımı silmeniz Ölmek yerine yaşamak istiyorum bayım o an, Sizi yaşamak. Ellerinizi öpmek, öpmek, öpmek. Sizi kafama dikmek istiyorum bayım, Söz veriyorum bir damlanızı akıtmam ağzımdan. Dudağınızın kırmızısı yaklaşıyor ya hani dudağıma, Kalbimin bpm'ine bir şey oluyor bayım. Sizin dışınızda hiçbir etkiye, tepki vermeyen o kalbime bir şey oluyor. Kırmızı bayım, ikimiz gibi. Bayım kaydıraktan kayarken tanıdım sizi ben, Yatağınızın boşluğuna düştüğümde sizi uyandırmaktan korktuğumu farkettiğim an da anladım size hiç kıyamadığımı, Uyumadan önce ışığı kapadığınızda karanlıktan suratınızı göremediğimde anladım yüzünüzü ne kadar özlediğimi, Kapınızda beklerken anladım bayım, siz yokken üşüyormuşum ben, Hatırlar mısınız bayım, ilk gün- sahilde oturduğumuz o ilk gün, daha soğuktu. Üşümemiştim sizin yanınızda bu denli, siz içimi ısıtıyormuşsunuz bayım. Kapınızda titreyerek bir paket sigara içtiğimde anladım. Omzunuza kafamı saniyesinde yerleştirip, en rahat yeri bulduğumda anladım bayım, altı yastıkla uyurken, omzunuzdan başka bir şeye ihtiyacım olmadığını anladığımda oldu olan. Ben sizi gülüşünüzden tanırım bayım, Mimiklerinizin her git-geline perdeler açar kapatırım. Alkışlar tutarım en önden. Ben size hep yenileceğimi ilk günden anlamıştım zaten bayım Tavlada beni yendiğinizde biliyordum, defalarca yenilecektim size. Aldım sizi koltuğumun altına bayım, korkmadan Çılgın gibi, deli gibi mütemadiyen yenilecektim size her seferinde. Pişmanlık teğet bile geçmedi bayım. Tıpkı bana dediğiniz gibi, korkmadım size aşık olmaktan. Bayım şarap içip gökyüzünü izlerken takıldı benim gözüm gülüşünüze, Aramızda yirmi santim varken elleriniz geldi dudağıma bir yudum şarabı silmek için, O an bayım, o an tanıdım ben sizi. Bu yüzden işte bayım, Normal şeyler beklemeyin benden, tuhafım bu sıralar ben. Kaç kadının sahnesine çıktınız bilemem bayım, Kaç perde oynadınız, İnişleriniz nasıl oldu bilemem, Alkışlar mı aldınız, yuhlandınız mı Bilemem bayım. Bilmek dahi istemem bayım. Tüm İstanbulun perdelerini çekelim üzerimize, Güneşin zerresi değmesin teniniz ile tenime Bayım sizin sesinizden başka tek bir ses olmasın, Ve eminim gülüşünüz beni güneşin en sıcak halinden daha fazla aydınlatır. Kapatın radyoyu bayım, sarılayım gırtlağınıza Bir şarkı seçin, bağıra-çağıra suratıma Küfreder gibi söyleyin bana.
0 notes
mrsuykucusblog-blog · 7 years
Text
Bazen işler içinden çıkılmaz hale gelir. Birini sevmek,birinden vazgeçmek, birine güvenmek hepsi sonunda sizde bir yaraya sebep olur. Bir anda kendinizi her şeyden uzaklaşmış bulursunuz. Önceden sevdiğiniz şeyler artık sizde hissizliğe dönüşür, tepki veremez hale gelirsiniz. Binlerce şey düşünüp ağzınıdan zar zor 1 cümle çıkması ne kadar zor oysa ki sizinde söyleyecek şeyleriniz var ama hiç bir şey söyleyemiyorsunuz. Belki bunu seviyorsunuzdur ama ben asla bunu seven insanlardan olamadım. Hep mızmız, uyuşuk, soğuk biri olarak görüldüm arkadaşlarım ve ailem tarafından. Onlara söylemek istediğim o kadar çok şey vardı ki.. ama ben sadece hiçbir şey olmamış gibi gülmeyi tercih ettim. Bu bir süre sonra içinizi kemirir artık zorla gülemez hale gelirsiniz. İnsanların söylediği en ufak bir şeye bile alınırsınız ve onu kafanızda büyütürsünüz tabii ki yine söyleyemezsiniz kimseye.. Bir şeyler yazmayı denersiniz olmaz. Bi kaç film izlersiniz belki içiyorsanız sigara içersiniz. Bunların hepsi o anki duyguları bastırmak için yapılan şeylerdir hiçbiri sizi sonsuza kadar rahatlatmaz. Saatlerdir uyumaya çalışıp kafamdaki seslerden dolayı gözlerimi dolu dolu açıyorum. Bazen yaşamak istemiyorum; bazen gerçekten ölmek istiyorum.. Ama bunda da beni suçlarlar diye korkuyorum.. Ne zaman birine bir fikrimi söylemeye çalışsam hep sus diyorlar ya da ayıp olmasın diye dinleyip sonunda ‘saçmalama’ ‘yok artık mal mısın’ gibi tepkiler alıyorum sonrada gelip neden sende bir şeyler söylemiyorsun diyorlar. Hepsi yeni bir fikir adı altında kendilerine hak vermemizi bekliyorlar. Gerçekten farklı fikir umurlarında bile değil. Şuan bunları yazıp kendimi rahatlatmaya çalışıyorum çünkü bu gecenin sonu ya sabaha kadar ağlamak, ya da… İnsanların beni yanlış anlamalarından bıktım, beni dışlamalarından, benimle dalga geçmelerinden gerçekten bıktım. ‘Bu yaşta ne derdi’  böyle tepkisi alırım diye kimseye bir şey anlatamamaktan bıktım. Etrafımda beni dinleyebilecek olan bir sürü kişi var ama beni anlayabilecek tek bir kişi bile yok çünkü kimseye kendimi tam olarak ifade edemiyorum. Yalnız olmak istiyorum, ama birileri beni düşünsün istiyorum gibi gibi.. Tek istediğim hayatımda bir şeylerin iyi gitmesi,iyi geceler
0 notes