Tumgik
#alıntı fotoğraflar
Text
gidenler fotoğraflarda kalır, fotoğraflarsa kalanlarda.
148 notes · View notes
infitahiezhar · 2 years
Text
Tumblr media
Şahidiyim, hüznün*
479 notes · View notes
tarumarimm · 5 months
Text
Tumblr media
37 notes · View notes
yeryuzugokyuzu · 5 months
Text
Tumblr media
. . .
12 notes · View notes
deniz-gibi · 21 days
Text
Tumblr media
Tumblr media
2 notes · View notes
kitabinsonu · 1 year
Text
Papatyalara dönük yüzüm
Hatırlatıyor geçmişimdeki hüzün
Bugünümün içindeki dün
Umut aşılıyor bana günbegün
11 notes · View notes
Text
Elinde kuşlarla gelip ağlayan çocuk,
Seni kaybettim!..
Sen ki bir çizgi kadar inceydin...
Tumblr media Tumblr media
5 notes · View notes
iptila-e · 1 year
Text
Tumblr media
“-Ayrılmak biraz ölmektir.”
2 notes · View notes
yantekerlek · 2 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
az önceki postun linkinden alıntı fotoğraflar
7 notes · View notes
bedrierdem · 10 months
Text
***Biraz uzun ama, oldukça ilginç tespitler içeren bir yazı!
İki genç kız annesiyim, kızlarım bana sık sık soruyorlar;
“Anne siz daha önce nasıl yaşadınız?
Teknoloji yok
İnternet yok
Bilgisayar yok
TV de bir şey yok
Doğru dürüst oyuncak yok,
Cep telefonu yok”...😅
Bende cevap veriyorum;
"Çok güzel yaşadık 😊sizin neslin bugün yaşadığı gibi değil, aslını yaşadık"
Biz, 1950-1980 arasında doğan insanlar Tanrının sevgili kullarıyız...çünkü biz;
💗 Okuldan sonra akşama kadar sokakta oynardık. Sokaklar güvenliydi. Hiç televizyon izlemezdik.
💗Okullar yarım gündü ve herkes devlet okuluna giderdi.Simdiki gibi ödevlere boğulmazdık .Oyun için bolca vaktimiz olurdu.
💗 İnternet arkadaşlarıyla değil gerçek arkadaşlarla oynardık..
💗 Susadığımız zaman,şişelenmiş su değil, musluk suyu içerdik.
💗 Aynı bardağı dört arkadaşla paylaştığımız halde hastalanmazdık.
💗 Her gün çok pilav -makarna vs. yediğimiz halde hiçbir zaman kilo almadık.Meyveyi de ağaçtan yerdik😊
💗 Annemiz ve babamız bizi sağlıklı tutmak için hiçbir zaman ek gıda takviyeleri, vitaminler vermezlerdi.Zaten pek hasta da olmazdık
💗 Kendi oyuncaklarımızı kendimiz yaratır ve onlarla oynardık.Cünkü çok fazla oyuncağımız yoktu ama gazoz kapağı ve çakıl taşlarıyla oynamak şimdiki pahalı teknolojik oyuncaklarla oynamaktan daha zevkliydi.Kiymet bilmeyi de böyle öğrendik.
💗 Ailemiz zengin değildi. Bize mal mülk değil, sevgi verdiler.
💗 Cep telefonlarımız, DVD'lerimiz, oyun istasyonumuz, XBox'ımız, video oyunlarımız, kişisel bilgisayarlarımız, internet sohbetimiz olmadı - ama bizim" gerçek "arkadaşlarımız vardı.
💗 Arkadaşımızın evini davet olmadan istediğimizde ziyaret eder ve onlarla birlikte eğlenerek yemek yerdik.
💗 Senin dünyandan çok farklı olarak bütün akrabalarla iç içe yaşar, aramızda sıkı bağlar olurdu.
💗 Çektiğimiz fotoğraflar siyah beyazdı ama renkli anılarla dolu idi.
💗 Biz kendine has, anlayışlı bir nesiliz, çünkü biz ebeveynlerinin söylediğini dinleyen son nesiliz.
Ayrıca, çocuklarını dinleyen ve dikkate alan ilk nesiliz.
Ve sizler yaşındayken asla var olmayan bir teknolojiyi nasıl kullanacağınız konusunda size yardımcı olabilecek kadar zeki olan da biziz 😊
SINIRLI sayıda üretildik... Bu yüzden;
Bizden keyf alın,
Bizden öğrenin,
Hazine biziz,
Dünyadan yok olmadan önce ...
Her şeyi ve herkesi sevin..
💗Sevgiyle kalın...💙
Alıntı
17 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 9 months
Text
Tumblr media
O bir Afrikalı’ydı,
Kongo'lu bir gençti.
Boyu 1.49,
46 kiloydu..
23 yaşında, evli, bir çocukluydu.
Güler yüzlü, hayat dolu bir insandı.
Adı Oto Benga’ydı..
Kendi dilinde manasi “Dost” demekti.
Bir gün nehirde balık avlarken yakaladılar onu. Yakalayan Amerikalı Samuel P. Verner’di. Boynundan ve ayaklarından zincire vuruldu. Yük taşısın diye sadece ellerini özgür bıraktılar.
Kırbaçlar altında saatlerce yol yürüttüler. Sonra onlarca soydaşıyla birlikte bir geminin makina bölümüne konuldu. Zifiri karanlıkta, haftalar süren bir yolculuk sonrası New York’ta gün ışığıyla buluştu. Soydaşlarından ayırıp bir kafese koydular kendisini. Bir depoya hapsettiler. Günlerce orada tutuldu. Hergün önüne bir kuru somun attılar. Tarih 9 Eylül 1906’ydı.
Oto Benga, Amerika kıtasına ayak basan ve adına 'insan' dedikleri bu mahlukun bu kadar gaddar, bu kadar acımasız, bu kadar zalim olduğunu bilmiyordu. Onun vatanında aslanlar, aç timsahlar ve yırtıcı hayvanlar bile bu derece vahşi değildi.
New York Bronx Hayvanat Bahçesi’nde o gün görülmemiş bir kalabalık vardı. Hayvanat Bahçesi hasılat rekoru kırıyordu. Nedeni New York Times Gazetesi’nde çıkan bir haberdi. Şöyle yazıyordu. “Vahşi adam Bronx’da maymunlarla aynı kafesi paylaşıyor. İnsanın ilk ataları ile bir arada. Bakıcısı bazen serbest bırakıyor. Eylül ayı boyunca akşamüstleri ziyaret edilebilir.”Gazete haberine bir de not eklemişti. “Bazı kesimler bu olaya tepki gösterse de, bilim adamları Benga’nın insan olarak değerlendirilemeyeceği kanaatindedir."
Oto Benga’yı önce hortumla yıkadılar. Sonra hayvanat bahçesinde içinde ağaçlar olan geniş bir kafesin içine koydular. Kucağına Dohong adlı yavru orangutanı verdiler. Gazeteciler fotoğraflarını çekerken, binlerce insan merakla kendisini izledi. Oto Benga da onları. Yüzünde garip bir ifade vardı. Hüzün ve kin. Yavru orangutan korkudan sımsıkı ona sarılmıştı..
Hergün saatlerce poz verdiler. Bir hafta içinde ziyaret edenlerin sayısı 250 bini geçti. Bazıları kafese kemik atıyordu. Oto Benga sinirlenip, sivri dişlerini gösterince, “Cannibal, cannibal” (Yamyam yamyam) diye tempo tutuyorlardı. Gazeteler “Benga bir yamyamdır” diye yazıyordu.
Oto Benga’ya yapılan bu zulme, çoğu Hıristiyan olan New York halkından kimse ses çıkarmadı. Ne politikacılar, ne bilim adamları, ne gazeteciler, ne aydınlar. Yüreklerin kulakları sağırdı. Bronx Hayvanat Bahçesi Oto Benga’yı serbest bıraktı. Pantalon, ceket giydirdiler. Ayak işlerinde çalıştırdılar. Tarih 20 Mart 1916 idi..
Eşinden, çocuğundan, soydaşlarından binlerce kilometre uzakla olan Oto Benga, çaldığı bir silahla kendisini kalbinden vurarak intihar etti. Çünkü ölüm onun için özgürlüktü. Öldüğünde henüz 32 yaşındaydı. Bronx Hayvanat Bahçesi zamanla Oto Benga ile ilgili tüm kayıtları sildi. Ancak gazete haberleri ve fotoğraflar gerçeği gizleyemiyordu. Hayvanat Bahçesi yetkilileri, tepkiler artınca “Dünyanın her yerinde yapılıyor, biz niye yapmayalım?” dediler..
Söyledikleri doğruydu. O yıllarda uygar medeni denilen Avrupa’nın bir çok yerinde aynı vahşet sergileniyordu, Londra, Paris, Berlin, Brüksel, Stuttgard, Barcelona, Milan, Hamburg gibi metropollerde kafes içinde Afrikadan kaçırılan insanlar sergileniyoru, diğer insanların eğlencesiydi. Bu vahşet öylesine bir gelir kapısı olmuştu ki, “Hayvanat Bahçeleri”nin yerini, “İnsan Bahçeleri” almıştı. 1960’lara kadar binlerce insan kafeslerde hayvanlar gibi sergilendi. Çığlıkları yeri, göğü inletti. Ama modern insanlar. kör ve sağırdı..
Bugün dünyaya ÇAĞDAŞLIK, MEDENİYET ve İNSAN HAKLARI NUTUKLARI ATAN ALÇAKLAR, DÜN İNSANLARI KÖLE DİYE SATANLARIN, BUGÜN PETROL İÇİN IRAK ve SURİYELİLERİN ÜZERİNE BOMBA YAĞDIRANLARIN TA KENDİLERİ...
Mehmet Akif ne güzel demiş,"MEDENİYET DEDİĞİN TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVAR"
Batılılar bugünkü Şatafatlı hayatı sömürdükleri mazlumların kanlarına, ALTIN ve ELMAS madenlerini çalıp açlıktan öldürdükleri, KÖLE YAPIP sattıkları AFRİKALI ÇOCUKLARA BORÇLULAR...
Alıntı
İyiki cehhennem var ve zalimler için yaşasın cehennem...
Gökhan Karaman
...........
He was an African,
He was a young man from Congo.
His height is 1.49,
It was 46 kilos.
He was 23 years old, married, with one child.
He was a smiling and lively person.
His name was Oto Benga.
In his native language, it meant "Friend".
One day they caught him fishing in the river. The catcher was the American Samuel P. Verner. He was chained around his neck and feet. They just left their hands free to carry the load.
They walked for hours under the whips. Then he was put in the engine compartment of a ship with dozens of his kinsmen. After weeks of travel in total darkness, he met the light of day in New York. They separated him from his kin and put him in a cage. They were imprisoned in a warehouse. He was held there for days. They threw a dry loaf in front of him every day. The date was September 9, 1906.
Oto Benga did not know that this creature that set foot on the American continent and called 'human' was so cruel, so cruel, so cruel. In his homeland, even lions, hungry crocodiles, and predators were not so wild.
There was an unprecedented crowd that day at the New York Bronx Zoo. The Zoo was breaking records. The reason was an article in the New York Times Newspaper. It read like this. “The wild man shares a cage with the monkeys in the Bronx. together with the first ancestors of man. The caregiver sometimes lets it loose. It can be visited in the afternoons throughout September.” He added a note to the newspaper article. "Although some groups reacted to this event, scientists are of the opinion that Benga cannot be considered as a human."
They first washed Oto Benga with a hose. Then they put them in a large cage with trees in the zoo. They gave him a baby orangutan named Dohong. Thousands of people watched him curiously as the journalists took their pictures. Oto Benga also has them. He had a strange expression on his face. Sadness and hatred. The baby orangutan hugged him tightly in fear.
They posed for hours every day. Within a week, the number of visitors exceeded 250 thousand. Some were throwing bones into the cage. When Oto Benga got angry and showed his fangs, they were chanting "Cannibal, cannibal" (Cannibal cannibal). “Benga is a cannibal,” the newspapers wrote.
The people of New York, most of whom are Christians, did not speak out against this persecution of Oto Benga. Neither politicians, nor scientists, nor journalists, nor intellectuals. Hearts were deaf. The Bronx Zoo has released Auto Benga. They wore pants and jackets. They did legwork. The date was March 20, 1916.
Oto Benga, who was thousands of kilometers away from his wife, children and relatives, committed suicide by shooting himself in the heart with a stolen gun. Because death was freedom for him. He was only 32 when he died. Over time, the Bronx Zoo deleted all records related to Auto Benga. But newspaper reports and photographs could not hide the truth. When the reactions increased, the zoo officials said, "It is done all over the world, why shouldn't we do it?" they said..
What they said was true. In those years, the same brutality was exhibited in many parts of Europe, which was called civilized, in metropolitan cities such as London, Paris, Berlin, Brussels, Stuttgard, Barcelona, Milan, Hamburg, people smuggled out of Africa in cages were exhibited, it was other people's entertainment. This brutality became such a source of income that the "Zoos" were replaced by "Human Gardens". Until the 1960s, thousands of people were displayed as animals in cages. His screams made the sky and earth groan. But modern people. was blind and deaf.
Today, the scoundrels who are lecturing the world on CONTEMPORARY, CIVILIZATION and HUMAN RIGHTS, THEY ARE THEY THINGS WHO SELL PEOPLE AS SLAVE IN THE YEARS, AND TODAY TAKE A BOM ON IRAQ AND SYRIANS FOR OIL FOR OIL...
How well Mehmet Akif said, "CIVILIZATION IS THE ONE TOO LEFT MONSTER"
Westerners owe today's pompous life to the blood of the oppressed, to the blood of the oppressed, to the AFRICAN CHILDREN they stole the GOLD and DIAMOND mines, killed them with hunger, made them slaves and sold them...
Quotation
Good thing there is hell and long live hell for the oppressors...
Gokhan Karaman
17 notes · View notes
tarumarimm · 1 year
Text
“𝘉𝘢𝘩𝘢𝘳,
𝘣𝘪𝘳 𝘪𝘯𝘴𝘢𝘯𝘭𝘢
𝘨𝘦𝘭𝘦𝘣𝘪𝘭𝘪𝘳 𝘪𝘯𝘴𝘢𝘯𝘢.”
Tumblr media Tumblr media
136 notes · View notes
yeryuzugokyuzu · 1 year
Text
Tumblr media
. . .
Said Yavuz · Üşüyen Eller Divanı
23 notes · View notes
visalilall · 2 years
Note
Alıntı?
"biliyoruz ki bütün acılar geçer, fotoğraflar sararır. yara kabuk tutar, kapanır. sokakta mevsimi fark edersin, aynada kendini. önce belirli belirsiz, sonra gamzene kadar gülersin. kuşlar konar dallarına. kırıldığın yerden çiçek açarsın; bütün acılar bir gün geçer ya da alışırsın... "
26 notes · View notes
kitabinsonu · 2 years
Text
Her siyahın içindeki beyaz gibi, kötülük de iyiliğin içindeydi.
27 notes · View notes
aynodndr · 2 years
Text
Tumblr media
Ben sana;
"Gel beraber mükemmel bir çift olalım,
hiç ayrılmayalım, herkes bizi kıskansın." demiyorum ki..!
Gel diyorum beraber insanları boşvererek şarkı söyleyelim diyorum.
Dört dörtlük söyleyelim de demiyorum ki..! Bilmediğimiz yerleri sallarız Allah ne verdiyse.
Ben sana gel beraber yemek yapalım, mükemmel kekler pişirelim demiyorum ki..!
Mahvedelim yemeği de mutfağı da.
Ama yiyelim yine de biz yaptık diye.
Sonra gel harika bir hayatımız olsun demiyorum ki..!
Kavga edelim, küselim.
Aşkı kuvvetlendiren tatlı kırgınlıklar değil midir zaten..?
Sıkıcı bir beraberlik olmasın.
Kavga da olsun arada,
Beraber kitapta okuyalım.
Kültürlü iki çift olalım demiyorum ki ben sana..!
Gel diyorum, beğendiğimiz kitapları alalım kültürlü olmak mı..?
Boşver.
Zevkimize uygun okuyalım.
Sadece beraber okuyalım diyorum.
Sonra ben sana numaradan korku filmi izleyelim böylece sana sarılabileyim, romantik olur demiyorum ki..!
Gel diyorum, ya komik bir film izleyelim kahkahalarla eğlenelim.
Yada hüzünlü bir filmle göz yaşlarına boğulalım.
İçimizden nasıl geliyorsa yani.
Sonra ben sana romantik akşam yemekleri yiyelim, sana çiçekler alınca, öp beni demiyorum ki..!
Gel diyorum, söyleyelim bir çiğ köfte, yiyelim beraber.
Sonra ben sana aç romantik bir müzik dans edelim beraber demiyorum ki..!
Gel diyorum; açalım bir hip-hop kopalım beraber.
Sonra ben sana gel sinemaya gidelim, güzel filmler izleyelim, gezelim beraber demiyorum ki..!
Gel diyorum, al formaları maça gidelim, bağıralım avazımız çıktığı kadar.
Sonra ben sana karda güzel fotoğraflar çektirelim, kıskandıralım insanları demiyorum ki..!
Gel diyorum al şu kar topunu fırlatalım beraber birbirimize çocuklar gibi eğlenelim diyorum.
Sonra diyorum gezelim kaykayla,
basketbol maçı yapalım beraber.
Ben demiyorum ki sana; Mükemmel bir çift olalım, kusursuz, harika anlaşalım.
Ben sana mükemmel bir kadın ol demiyorum ki..!
Ben diyorum ki sana;
gel benimle hayatını yaşa.
Kimsen O ol, değiştirme kendini,
doğal olalım.
Ne istiyorsak onu yapalım.
Gel diyorum bak, söylüyorum.
Gel; boşverelim insanları, keyfimize bakalım, mutlu olalım..!
Yani kısaca,
Şems-i Tebrizi haztetlerinin dediği gibi;
"Sen ol da; ister yâr' ol, ister ' yara ';
Lütfun da başım üstüne, kahrın da..! ❤️
—Alıntı
20 notes · View notes