Tumgik
#ailenin özel mülkiyetin ve devletin kökeni
korayaker · 2 years
Text
SİYASET-FELSEFE
Lenin Sol komünizm Lenin Nisan tezleri Lenin Proleter devrim dönek  kautsky Lenin devlet ve devrim Lenin Emperyalizm Lenin Burjuva demokrasisi ve proleterya diktatörlüğü Lenin Ne yapmalı Lenin Materyalizm ve Ampiryokritisizm Lenin Bir Adim Ileri Iki Adim Geri Lenin Din Üzerine Lenin Sosyalizm ve Savaş Marx Engels Komünist manifesto Yahudi Sorunu Alman İdeolojisi Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı Ücretli Emek ve Sermaye Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni Mao Zedong Çelişki Üzerine Uzatmalı Savaş Üzerine Seçme Eserler -ı-ıı-ııı Kızıl Kitap Josef Stalin Diyalektik Materyalizm ve Tarihsel Materyalizm Marksizm, Ulusal Sorun Leninizmin İlkeleri Anarşizmi mi Sosyalizm mi Bolşevik parti Tarihi Muhalefet Üzerine Georgi Dimitrov Faşizme Karşı Birleşik Cephe Leo huberman Sosyalizmin alfabesi Politzer Felsefenin başlangıç ilkeleri Politzer Felsefenin Temel İlkeleri Nikitin Ekonomi politik Maksim Gorki Küçük burjuva ideolojisinin eleştirisi Kalinin Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak Che Guevara Ekonomi ce sosyalist ahlak Paul lafargue Tembellik hakkı A.Şnurov Türkiye proleteryası John Reed Dünyayı Sarsan On Gün Ellen Meiksins Wood Sınıftan Kaçış İbrahim kaypakkaya Seçme eserler Mahir çayan Bütün Yazıları Hikmet kıvılcımlı Türkiyede kapitalizmin gelişimi Emrah cilasun - Mustafa suphi ve yoldaşlarını kim öldürdü Kapitalizm, Arzu ve Kölelik, Frederic Lordon Yeryüzünün Lanetlileri - Frantz Fanon Terry Eagleton Marx Neden Haklıydı Jhon Zerzan Gelecekteki ilkel Paulo Freire Ezilenlerin Pedagojisi Kropotkin- Ekmeğin Fethi Ivan Illich'in Okulsuz Toplum Hüseyin Can Sovyetler ve Kürtler A.Kollontai Komünizm ve Aile N. kruspkaya Halk eğitimi Platon Socratesin Savunması
TOPLUMSAL CİNSİYET
Friedrich EngelsAilenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni Clara Zetkin Kadın Sorunun Üzerine – Clara Zetkin Lenin'in Bütün Dünya Kadınlarına Vasiyetleri Auguste Bebel Kadın ve Sosyalizm Alexandra Kollontai Marksizm ve Cinsel Devrim Alexandra Kollontai Komünizm ve Aile Alexandra Kollontai Bir çok hayat yaşadım Sibel Özbudun Marksizm ve Kadın Emek, Aşk, Aile Sibel Özbudun Küreselleşme , Kadın ve Yeni - Ataerki Ricardo Coler Kadın Krallığı Elisabeth Badinter Biri Ötekidir Shulamith Firestone Cinselliğin Diyalektiği Diana Gittins Aile Sorgulanıyor Simon de beauvoir ikinci cins Valeri solanes -Erkek doğrama cemiyeti Judith Butler- Cinsiyet Belası İnsan Sonrası - Rosi Braidotti | Aşk paradoksu pascal bruckner camila pagtlia-Cinsel Kimlikler
PSİKOLOJİ
Sigmund Freud Totem ve tabu Sigmund Freud uygarlığın huzursuzluğu Sigmund Freud Düşlerin Yorumu Joel Kovel Tarih ve Tin Michel Foucault Deliliğin Tarihi Jean Twenge Ben nesli Rollo May Kendini Arayan İnsan Pascale Chapaux-Morelli İkili İlişkilerde Duygusal Manipülasyon Erich Fromm Sevme Sanatı Eric Fromm- Özgürlükten Kaçış Sahip Olmak ya da Olmak, Erich Fromm Caren Horney Çağın Nevrotik kişiliği Ben ve Biz - Postmodern İnsanın Psikanalizi, Rainer Funk ..
  POSTMODERN FELSEFE
john zerzan- Gelecekteki ilkel Terry Eagleton Postmodernizmin Yanılsamaları Fredric Jameson, Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı Jean Baudrillard Simülakrlar ve Simülasyon Jean Baudrillard Tüketim Toplumu Jean Baudrillard Kötülüğün Şeffaflığı Jean Baudrillard baştan çıkarma üzerine Rainer Funk Ben ve Biz Postmodern İnsanın Psikanalizi - Zygmunt Bauman Akışkan Aşk / İnsan İlişkilerinin Kırılganlığına Dair Zygmunt Bauman  Akışkan Modernite Yaşam Sanatı, Zygmunt Bauman Jean François Lyotard Postmodern Durum Michel Foucault Özne ve İktidar / Seçme Yazılar Michel Foucault Cinselliğin Tarihi Karakter Aşınması - Richard Sennett Kamusal insanın Çöküşü Richart Sennet Guy Debort- Gösteri toplumu Byung-Chul Han-Psikopolitika
VAROLUŞÇU FELSEFE
Arthur Schopenhauer Cinsel Aşkın Metafiziği Arthur Schopenhauer ,Hayatın Anlamı Arthur Schopenhauer İsteme ve Tasarım Olarak Dünya Emil Michel Cioran Çürümenin Kitabı Terry Eagleton Hayatın anlamı Fernando Pessoa Huzursuzluğun Kitabı Ferdinand celine gecenin sonuna yolculuk Jean Paul Sartre Bunaltı Cesare Pavese Yaşama Uğraşı Franz Kafka Dönüşüm Samuel Beckett Godot'yu Beklerken Hermann Hesse Siddhartha Dostoyevski Yeraltından Notlar Dostoyevski Suç Ve ceza Nietzsche Böyle Buyurdu Zerdüşt Nietzsche Ecce homo Nietzsche Decal Candide - Voltaire Albert CamusYabancı Jhon fante toza zor Terry Eagleton Kötülük Üzerine Bir Deneme
ROMAN VE KLASİKLER
Maksim Gorki Ana Maksim Gorki Benim üniversitelerim Dimitrov  Dimov Tütün Kropotkin Ekmeğin Fethi Jack London’ Demir ökçe John Steinbeck Fareler ve İnsanlar Harper Lee Bülbülü Öldürmek Victor Hugo Sefiller Goethe Genç Werther'in Acıları Balzac vadideki zambak Dostoyevski Suç ve Ceza Dostoyevski Kumarbaz Dostoyevski Budala Dostoyevski Ev sahibem Dostoyevski Yeraltından notlar Stefan Zweig Satranç Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu Irvin D. Yalom Nietzsche Ağladığında Lev Tolstoy Anna Karenina Vladimir Bartol Fedailerin Kalesi Alamut Amin Maalouf Doğunun Limanları Harper Lee Bülbülü Öldürmek George Orwel Hayvan Çiftliği Jhon Steinbeck Fareler ve İnsanlar Bir Çöküşün Öyküsü, Stefan Zweig
TÜRK EDEBİYATI
Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna Sabahattin Ali Kuyucaklı yusuf Sabahattin Ali İçimizdeki Şeytan Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur Ahmet Hamdi Tanpınar Saatleri ayarlama enstitüsü Yaşar kemal İnce memed Recaizade Mahmut Ekrem Araba Sevdası Mehmet Rauf Eylül Peyami Safa Yanlızız Peyami Safa Fatih-Harbiye Peyami Safa Dokuzuncu Hariciye koğuşu Peyami Safa Bir teredüdün Romanı Namık Kemal İntibah Orhan Pamuk kırmızı saçlı kadın Yusuf atılgan Aylak adam Ahmet Ümit İstanbul Hatırası Sodom ve Gomore, Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kiralık Konak Kadri Karaosmanoğlu Alemdağda var bir yılan, Sait Faik Abasıyanık Kemal Tahir- Körduman Yakup Kadri Karaosmanoğlu Yaban
Distopya-Ütopya
Aldous Huxley Cesur Yeni Dünya 1984 - George Orwell Hayvan çitfliği  George Orwell Ursula K. Le Guin Mülksüzler Damızlık Kızın Öyküsü - Margaret Atwood
Din Tarih ve Antropoloji-Siyaset
Tanrı'nın Tarihi - Karen Armstrong Ludwig Feuerbach-Hristiyanlığın Özü Marx Engels- Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni Lewis Henry Morgan-Eski toplum Wilhelm Reich- Cinsel ahlakın boy göstermesi Freud totem ve tabu Claude Levi – Strauss  Yapısal Antropoloji Samuel NoahbKramer Tarih Sümerlerle Başlar Samuel noah Kramer Sümer mitolojisi M. İlin-İnsan Nasıl İnsan Oldu Darwin Türlerin kökeni Turan Dursun Din bu Dine Karşı Din - Ali Şerati Ataların Hikayesi Richard Dawkins Sibel özbudun -Antropoloji: Kuramlar, Kuramcilar Lenin Din Üzerine Karl -Marx Yahudilik Üzerine Hayvanlardan Tanrılara - Sapiens , Yuval Noah Harari Deccal - Friedrich Nietzsche Ahlakın Soykütüğü- Friedrich Nietzsche Peter Hopkirk İstanbulun Doğusunda Bitmeyen oyun Hans Lukaks kieser- Iskalanmış Barış İsa'nın Çarmıhtaki Yedi Sözü, İhsan Özbek Martin Van Bruinessen Kürtlük Türklük Alevilik
Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim
Erdoğan Çınar Kayıp Bir Alevi efsanesi
Erdoğan Çınar Aleviliğin Kayıp Bin yılı
Ahmet Taşağıgil Gök Tengrinin Çocukları
Jena Paul Roux. Türklerin Tarihi
Tori Bir Kürt Düşüncesi Yezidilik
İrene Melikoff Uyur idik uyardılar
Hamza Aksüt Aleviler
Jenet Hamilton Aanadoluda Heretik Hareketler
Faik Bulut Dersim Raporları
Mehmet Bayrak Dersim Koçgiri
Mehmet Bayrak Alevilik Kürdoloji Türkoloji Belge.
Sean Martin Katharlar
Yalçın Küçük-Tekelistan
26 notes · View notes
yorgunherakles · 3 years
Text
Tumblr media
32 notes · View notes
ahmetcumhur-blog · 2 years
Text
"Demek ki evlilik akdinde özgürlüğün tam ve genel bir biçimde gerçekleşmesi için, kapitalist üretim ile bu üretimin kurduğu mülkiyet koşullarının ortadan kaldırılmasının, bugün bile eşlerin seçimi üzerinde o kadar büyük bir etkisi bulunan bütün ikincil iktisadi düşünceleri bir yana attırması gerekir. O zaman, karşılıklı aşktan başka hiçbir neden kalmayacaktır."
Tumblr media
Friedrich Engels | Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni
17 notes · View notes
Note
Bütün bu tarihi, sosyalizmi, devrimleri öğrenmek okumak anlamak isteyen biri nereden başlamalı sence? Bir de Muhsin Yazıcıoğlu adını görmek dahi mide bulandırmıyor mu?
Bütünü öğrenmek hemen olacak iş değil tabii ki. Belli bir zaman gerekiyor, buna rağmen bütün kavramı da öğrenmek mümkün mü, bilemedim. Ben şunları bırakayım.
Leo Huberman - Sosyalizmin Alfabesi, Georges Politzer - Felsefenin Başlangıç İlkeleri, Vladimir Lenin - Ne yapmalı?, Karl Marx, Friedrich Engels - Komünist Manifesto, John Reed - Dünyayı Sarsan On Gün, Mahir Çayan - Bütün Yazılar, F. Engels - Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Kerov - İlkel Köleci Feodal Toplum.
Başlangıç olarak bunları önerebilirim.
9 notes · View notes
ibokumus · 5 years
Text
100 Temel Eserden Oluşan bir Öneri Listesi...
1-Yeraltından Notlar - Dostoyevski
2-Cinler - Dostoyevski
3-Karamazof Kardeşler - Dostoyevski
4- Suç ve Ceza - Dostoyevski
5-Siddartha - Hesse
6- Bozkırkurdu - Hesse
7- Klingsor’un Son Yazı - Hesse
8- Minima Moralia - Adorno
9- Sokrates Savunuyor - Platon
10- Faust - Goethe
11- Genç Werther’in Acıları - Goethe
12- İlahi Komedi - Dante
13- Böyle Buyurdu Zerdüşt - Nietzsche
14- Binbirgece Masalları
15- Büyülü Dağ - Thomas Mann
16- Niteliksiz Adam - Musil
17- Özgürlüğün Yolları - Sartre
18- Bulantı - Sartre
19-Yabancı - Camus
20-Madama Bovary - Flaubert
21- Sefiller - Hugo
22- 1984 - Orwell
23- İnce Memed - Yaşar Kemal
24- Uluma - A.Ginsberg
25- Dava - Kafka
26- Şato - Kafka
27-Değişim - Kafka
28- Lolita - Nabokov
29- Ulysses - Joyce
30- Drakula - Bram Stoker
31- Silmarillion - Tolkien
32- Yüzüklerin Efendisi -Tolkien
33- Otomatik Portakal - Burgess
34- Çavdar Tarlasında Çocuklar - Salinger
35- Toza Sor - Fante
36- Fareler ve İnsanlar - Stainbeck
37-Aylak Adam - Atılgan
38- Tatar Çölü - Dino Buzatti
39- Şiirler - Ömer Hayyam
40- Anarşist Etik - Kropotkin
41- İlyada - Homeros
42- Odysseus - Homeros
43- Türlerin Kökeni - Darwin
44- Hamlet - Shakespeare
45- Macbeth - Shakespeare
46- Totem ve Tabu - Freud
47- Cinsiyet ve Psikanaliz - Freud
48- Arthur’un Ölümü - Sir Thomas Malory
49- Mesnevi - Mevlana
50- Oz Büyücüsü - L.F.Baum
51- Çıplak Şölen - Burroughs
52- Amerikada Alabalık Avı - Brautigan
53-Yolda - Kerouac
54- Denizin Çağırışı - Bilbaşar
55- Açlık - Knut Hamsun
56- Seçme Konuşmalar - Konfüçyus
57- Ağır Roman - Kaçan
58- İstanbul Dörtlüsü (Rock’n Roman) - Hikmet Temel Akarsu
59- Tutunamayanlar - Oğuz Atay
60- Ses ve Öfke - Faulkner
61- Antigone - Sophokles
62-Karanlığı Taramak - Philip K. Dick
63-Alis Harikalar Diyarında - L.Caroll
64- Yüzyıllık Yalnızlık - Marquez
65- Savaş ve Barış - Tolstoy
66- Robinson Crusoe - Daniel Daefo
67- Sönmüş Hayaller - Balzac
68- Lady Chatterley’in Aşığı - D.H.Lawrence
69- Tanrı ve Devlet - Bakunin
70- Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni - Engels
71- Oblomov - Gonçarov
72- Azab-ı Mukaddes - Neyzen Tevfik
73- Kırmızı ve Siyah - Stendhal
74- Juliette - Marquis de Sade
75- Martin Eden - Jack London
76- Buzul Çağının Virüsü - Bener
77- Malina - Bachmann
78- Zaman ve Varlık Üzerine - Heidegger
79- Don Kişot - Cervantes
80- Babalar ve Oğullar - Turgenyev
81-Frankestein - Shelley
82- Kayıp Zamanın İzinde - Proust
83- Oliver Twist - Dickens
84 Arzın Merkezine Seyahat - Jules Verne
85-2001 Uzay Macerası – Clarke
86- Zaman Makinası - Wells
87- Dune - Herbert
88- Tractatus - Wittgenstein
89-Yengeç Dönencesi - Miller
90- Kapital - Marx
91- Dövüş Kulübü - Palahniuk
92-İphinegeia Auliste - Euripides
93- Fahrenheit 451 - Bradbury
94- Reading Zindanı Balladı - Wilde
95- Muhteşem Gatsby - Fitzgerald
96- Cesur Yeni Dünya - Huxley
97-Kötülük Çiçekleri - Baudelaire
98- Kırmızı Ot - Boris Vian
99- Maldororun Şarkıları - Lautreamont
100- Gecenin Sonuna Yolculuk - Celine
( eklemek istedikleriniz varsa yoruma ekleyebilirsiniz)
___________arna__________________________
13 notes · View notes
polemik · 5 years
Text
Kadınlar Karl Marx’a ne borçludur?
Kadınlara 8 Mart’ı armağan eden Klara Zetkin, yirmi beş yıl editörlüğünü yaptığı, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin kadınlara seslenmek üzere yayınladığı Die Gleicheit (Özgürlük) gazetesinde 25 Mart 1903’de, yukarıdaki başlığı taşıyan bir yazı yayınlar.  Zetkin yazısında Marx’ın kadın konusuna “hazır reçeteler” le yaklaşmadığını, daha önemli bir şey yaparak söz konusu olguyu anlamak ve keşfetmek için doğru ve şaşmaz bir yöntem olan tarihsel maddecilik anlayışını insanlığa sunduğunu söyler. Kadın sorunu ancak evrensel tarihi gelişmenin akışı içinde, “… toplumsal ilişkiler ve bunların tarihsel gerekliliği ve doğrulanması”nın ışığında anlaşılabilecektir. Komünist Manifesto ve Kapital’de kadınla ilgili bölümleri ve Engels’in “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” adlı eserini yorumlayan ve bu yapıtlardan aktarmalar yapan yazar şu sonuca varır:  Kadın hareketinin Marx’a borçlu olduğu şey, “onun, kendisinden başka hiç kimsenin yapmadığı gibi” sadece kadın cinsini toplumsal kölelikten özgürlüğe, körelmekten güçlü ve uyumlu bir varoluşa yükselten acılı gelişmeye ışık tutmuş olmasından ibaret değildir. Marx, bunun yanında, günümüz toplumunun sınıf çelişkilerini ve bunların köklerini derinlemesine incelemek suretiyle farklı sınıflardan kadınları birbirinden ayıran çıkar farklılıklarını kadınların gözlerinin önüne sermiştir. Zetkin Marx’ın “burjuva ve proleter kadın hareketleri arasındaki ilişkiyi kesip atan kılıcın nasıl kullanılacağını ve proleter kadın hareketinin proletaryanın devrimci sınıf mücadelesiyle olan ayrılmaz bağını da ortaya koyduğunu vurgular.
Günümüzde kadına bakış konusunda etnik ve cinsiyet kaynaklı özelliklerin öne çıkarıldığı yaklaşımlar ilgi görüyor, Zetkin’in ve Marksistlerin sınıf temelli çözümlemeleri ise “ortodoks” ve eskimiş bulunarak bir kenara itiliyor. Bu bağlamda, 19. Yüzyılın en önemli emekçi örgütü olan 1. Enternasyonal’ in kadınların çalışmasına yönelik olumsuz tutumuna rağmen, örgütün beyni sayılan Marx’a atfedilerek devrimcileştiriliyor.
Bu yazıda, yerimiz elverdiği ölçüde, 1. Enternasyonal’in bazı kongrelerinde kadın konusuna dair olumlu- olumsuz bazı yaklaşımlara ve Marx’ın bu konudaki düşüncelerine –özel yaşamından da örnekler vererek- çok kısaca yer vermek istedik.
Marx, Kugelman’a karşı Bayan Kugelman’la elele
Önce Marx’ın yaşamından çarpıcı bir örnekle başlayalım.
1848 devrim hareketlerinde yer almış, yaşamı boyunca Marx’ ın coşkulu bir yandaşı olmuş, Almanya’daki olaylarla ilgili Marx’a çok değerli bilgiler ulaştırmış, Kapital’in tanıtımında da yardımcı olmuş Dr. L. Kugelman, aynı zamanda Enternasyonal üyesi ve örgütün Lozan ve Lahey kongre delegesidir. Marx’ın Kugelman’la uzun yıllar mektuplaştığı bilinir[1]. 5 Aralık 1868 tarihli mektupta, Marx, Alman kadınlarının kocalarından daha devrimci olduklarını ima ederek kapalı bir biçimde onu karısını daha fazla ciddiye alması için uyarır. 1874’de Marx kısa bir tatil için gittiği Karlsbad kentinde Kugelman’la ilişkini keser. Kugelman’ın sınıf mücadelesine dair görüşlerinin bu kesintide rolü olduğu söylenmekte ise de Kugelman’ın karısına karşı davranışları ve onu sürekli olarak eleştirmesinin Marx’ı çok rahatsız ettiği ve bu durumun ilişkinin kesilmesinde rol oynadığı mektuplardan anlaşılmaktadır.  
Marx düşünsel planda Kugelman’ın eşine kocasından çok daha fazla saygı duyar,  Almanya’daki devrim olasılıkları üzerine sıklıkla konuşurlar ve Kapital üzerine tartışırlar. Marx’ın Kugelman’a yazdığı mektuplarda, Bayan Kugelman’ın Kapital’ in son halini mutlaka okumasını istediğini de biliyoruz.                              
Kadınlar 1. Enternasyonal’de
Marx, kuruluşundan başlamak üzere, kadınların Enternasyonal’deki varlıklarını sonuna dek desteklemiş ve onların en üst organlar dahil olmak üzere her kademede çalışmalarından yana olumlu bir tavır sergilemiştir.
1864’de kurulan Enternasyonal, 1865 yılında kadınların da örgüte üye olabilecekleri yönünde karar alır. Marx, hemen Engels’e bir mektup yazar ve İrlandalı bir emekçi olan karısı Lizzy Burns’ un Enternasyonale üye olmasını ister.
Bu ilerici karara rağmen, özellikle ilk yıllarda Fransa’da Prudoncu Enternasyonal liderleri ve onların Genel Konsey’deki temsilcileri, kadınların çalışmasına karşı çıkarlar. 1866 Cenevre Kongresinde saatlerce kadının ücretli emeğinin yasaklanıp yasaklanmaması konusu tartışılır. Fransızlar yasak önerisini desteklerken İngilizler sanayileşme koşullarında bu yasağı bir “delilik” olarak nitelerler. Sadece Antoine Bourdon ile Marksist düşünceye yakın duran Eugene Varlin, kadınların erkeklerle eşit koşullarda çalışmalarını ve herkes için çalışma koşullarının iyileştirilmesi düşüncesini ortaya koyarlar. Buna karşın Prudoncu ekibin ağırlığını koymasıyla birlikte kadının ücretli çalışmasının desteklenmesine dair öneri reddedilir. Sorunun daha derinliğine tartışılabilmesi için bir komisyon kurulur. Görevi, bu konuda 1867 Lozan Kongresi için bir rapor hazırlamaktır.
Örgütün Belçika seksiyonu Lozan Kongresi’ne iki rapor sunar.  Çoğunluğun desteğini alan raporda kadının evine dönmesi çağrısı yapılır ve onun kurtuluşunun ancak çalışan erkeğin kurtuluşuyla mümkün olduğu vurgulanır. Azınlığın desteklediği raporda ise çoğunluk raporu eleştirilir[2] ve kadının çalışmasına dair farklı bir bakış sunulur. Raporda, antik dinlerin çalışmayı bir ceza gibi gördükleri, oysa çalışmanın bir hak olduğunun artık yadsınamayacağı, kadının da bu nedenle çalışma yaşamında erkek gibi çalışma hakkına sahip olması gerektiği vurgulanır. Kadın ancak bu yolla toplumda saygın bir konuma ulaşabilecek ve bağımsızlığını elde edebilecektir. Raporun yazarları, kadınların çalışmasının erkeklerin ücretlerini düşüreceği konusundaki savı da şöyle yanıtlarlar. Ücretlerin düşmesi kapitalist işbölümünün bir sonucudur; eğer işçi sayısının artması ücretleri düşürecekse erkek işçi sayısının artması da aynı sonucu verecektir. Bu olayı engellemenin tek yolu emeğin örgütlenmesine kadının da dahil edilmesidir. İşyerlerinde patron ve formenler kadınları kullanmakta, yetersiz ücretler ve cehalet onları fahişeliğe itmektedir. Kadının çalışmasının işyerindeki ahlak dışı olaylarla hiçbir ilişkisi bulunmamaktadır. Fiziksel gücü azaltan makineler kadının çalışma yaşamını da kolaylaştıracaktır. Analık ve evliliğin iddia edildiği gibi kadının kaderi olmadığı, evli ve çocuklu kadınları ev işlerinden kurtaracak – yemek, temizlik, ütü, çamaşır, dikiş, çocukların okullarda eğitimi gibi- kurumsal düzenlemeler yapıldığı takdirde çalışmalarının önündeki engellerin kaldırılabileceğini vurgularlar. Kadınlar sadece hamileliğin son aylarında ve çocukları üç yaşına gelene dek çalışmayabilecekler ve bu süre içinde özel bir fonla destekleneceklerdir. Kadın istediği takdirde kocasını terk edebilmeli ve iş yaşamına dönebilmelidir. Evlilik ekonomik ve toplumsal bir bağımlılık ilişkisi olmamalıdır. Enternasyonal’in erkek birliklerinin kadınlar arasında da geliştirilmesi ve her iki birliğin el ele vererek herkes için kurtuluşun tek güvencesi olan emeğin özgürlüğü için savaşmaları önerisi ile biter rapor.
Kadının çalışma yaşamına dahil olması ve ev işlerinden kurtarılmasına dair bu raporun içerdiği devrimci önerilerin Ekim Devrimi ile hayat bulduğunu biliyoruz. Ne var ki, Marksizm dışı siyasal akımların birçok üye üzerinde egemen olduğu o dönemlerde Enternasyonal henüz kadınların çalışmasını kabul etme aşamasında değildir.
Bu arada başka bir ilginç gelişme yaşanır. 16 Nisan 1867’de Harriet Law Genel Konsey toplantısına kadın haklarıyla ilgili bir mektup yazar; mektubun okunmasının akabinde Genel Konsey Law’a toplantılarına katılma önerisi götürmeye karar verir. Bu karar, Marx tarafından güçlü bir biçimde desteklenir ve örgüt 24 Haziran 1867’de bayan Harriet Law’u örgütün en üst organı olan Genel Konsey’e seçer. Marx  Kugelman’a heyecanla bu haberi ilettiği 12 Aralık 1868 tarihli mektubunda Amerikan Emek Birliği’nin o tarihlerde yapılan son kongresine de değinir. Kongrede kadının çalışma yaşamında ilişkin konularda büyük gelişme kaydedildiğini ve Birlik’in “emekçi kadınlara tam bir eşitlik içinde” davrandığını büyük bir övgüyle vurgular. Bu açıdan “İngilizler ve onlardan daha kibar olan Fransızlar dar kafalılık ruhuna” sıkışmış durumdadırlar Marx’a göre. Ve ekler;
“Biraz tarih bilgisi olan biri kadın mayası olmadan büyük toplumsal değişimlerin gerçekleşemeyeceğini bilir. Toplumsal gelişme kesin olarak güzel cinsin … toplumsal durumu ile ölçülür”.
Harriet Law Secular Cronicle’ın[3] 1876-79 yılları arasında editörlüğünü yapan bir yazar ve aynı zamanda birçok İngiliz kentinde ateizmi savunan konuşmalarıyla ünlenmiş, aydınlanma mücadelesinin cesur bir savunucusu, olağanüstü bir hatiptir. Ateist ve Marksist düşünceleri nedeniyle İngiliz ana akım feministlerince dışlanan, emekçi sınıftan gelme, aydın bir kadındır. 25 Haziran 1867’de Genel Konsey üyesi olan bu mücadeleci kadın önemli konularda tartışmalara katılır ve 5 yıl boyunca görevini sürdürür[4].
26 Şubat 1868’de Bayan Morgan da Genel Konsey üyeliğine kabul edilir oybirliğiyle. Bir önceki toplantıda da Bayan Huleck Genel Konsey üyesi olmuştur. Her iki kadın da toplantılara düzenli olarak katılırlar.
Marx Elizabeth Dmitrieff’i Enternasyonal temsilcisi olarak Komün’e Gönderiyor
Enternasyonal Marx’ın önerisiyle bir ileri adım daha atar ve Paris Komünü’nde Enternasyonal’i bir kadının temsil etmesi kararını alır.
Aristokrat bir baba ile genç bir Alman hemşirenin evlilik dışı çocuğu olan Dmitrieff, 1870 Aralık ayında bir mektupla Marx’ın Londra’daki evine gelir. Mektup Cenevre’deki devrimci Ruslar tarafından yazılmıştır ve Rusya’da “kendisini dürüstçe ve ciddi olarak devrim davasına adamış” bir arkadaşları olan Eliza Tomanovskaya hakkında bir referans niteliği taşır. Dmitrieff Cenevre ile Marx arasındaki ilişkiyi yürütecek ve işçi birlikleri, İngiltere’nin toplumsal ve politik yaşamı hakkındaki izlenimlerini Cenevre’ye aktaracaktır[5]. 19 yaşındaki genç kızı Marx ve ailesi çok severler. O dönemde sırada Marx Rus kır komününün gelişmesi üzerinde çalışmaktadır. Bu konularda da bilgili olan Dmitrieff Marx’a bilgi ve belge gönderir, kitap önerilerinde bulunur ve yorumlar yapar.
Çok yaşlı bir adamla anlaşmalı bir evlilik yaparak Rusya’yı terk eden genç kız, kadınların üniversite eğitiminin yasaklanmadığı İsviçre’ ye gelmiş, 1868’de Cenevre’de Enternasyonal yetkilisi Ruslarla tanışmış ve birlikte mücadeleye başlamıştır. Buradaki Ruslarla 1. Enternasyonal’in Rus seksiyonunu kurar. “Halkın Davası” dergisinin basımına da yardımcı olur.
Komün haberleri Londra’ya ulaşınca Enternasyonal Genel Konseyi genç kızı Enternasyonal temsilcisi olarak Paris’e gönderir. 29 Mart 1871’de Paris’e ulaşan Dmitrieff, Louise Michel, Andre Leo, Anna Jaklard ile birlikte Komün’de mücadeleye başlar[6]. 11 Nisan’da Kadınlar Birliği’ni kurarlar. İki bin kadının çalıştığı Birlik, kendisine bağlı kadın komiteleri yoluyla barikat kurma, hemşirelik, kantin işleri için gönüllüler toplar, Milli Muhafız üniformaları diker,  onca hengame arasında Paris fabrikalarında kadınların eşit hakları için de çalışmalar yürütür, mücadele eder.  Komiteleri Elizabeth Dmitrieff yönetir.
Kadın Birliği, Kadın Yurttaşlar Grubu imzasıyla bir bildiri yayınlar. Kadınların Komündeki rollerinin yanı sıra geleceğe dair öneriler sunduğu için önemlidir bildiri.
“Eski toplumsal düzende en çok sömürülen emek kadın emeğiydi… İçinde bulunduğumuz, iş olanaklarının çökmesi nedeniyle… yoksulluğun gittikçe arttığı koşullarda bir süre için devrimcileşen kadınların … eski düzenin pasif ya da az çok gerici koşullarına geri döneceklerinden korkmaktayız. Bunun nedeni sürekli mahrumiyettir” diye başlayan bildiride bu geri dönüşün olmaması için bazı acil ve gerekli reformların önerildiğini görürüz. Bunlar arasında her işte iş çeşitliğinin sağlanması, “aynı çıkarları paylaşan ve sermayeye karşı emeğin dünya çapındaki son vuruşunun başarılması için dayanışmaları elzem olan” erkek ve kadın işçiler arası rekabete son verilmesi ve iş saatlerinin azaltılması ve eşit işe eşit ücret talepleri yer alır.  
Tam adı “Paris’i Savunmak ve Yaralılara Yardım için Kadın Birliği” olan kuruluş, işyeri mücadelelerinin dışında kadınlara boşanma hakkı tanınması, meşru-gayrı meşru çocuk ayrımının kaldırılması, erkek ve kız çocuklarının eğitiminde Katolik kilisesinin devre dışı bırakılması, kadınlara -evli olsun ya da olmasın- maaş bağlanması, komünü savunurken ölen ulusal muhafızların ailelerine maaş bağlanması için uğraşır. Dmitrieff kadının çalışması konusundaki önyargıların kaldırılması ve kadın emeğinin toplumsal ve ekonomik değerinin ortaya çıkarılması için uğraşır örgütte.  
Diğer kadınlar gibi barikat savaşlarına katılan, barikatı yöneten Dmitrieff, 24 Nisan 1871’de Genel Konsey’e ve Marx’a bir mektup yollar. Mektuplarını çok zorlukla  gönderebildiğini, çoğunun Londra’ya ulaştırılamadığını, devrime kitlenen Paris halkının kahramanca çarpıştığını ama çok izole edildiklerini anlatır. Kötümserdir ve barikatlarda ölmeye hazırlanmaktadır. Komünün zafere ulaşması durumunda Enternasyonalin siyasal örgütten toplumsal bir örgüte dönüşeceğini düşünmektedir. Almanya dahil tüm ülkelerin toplumsal bir devrimin eşiğinde bulunduğunu kanıtlamak amacıyla yürüttüğü Enternasyonal propagandasının kadınlar tarafından çok olumlu karşılandığını da belirtir[7].
Rusya büyükelçiliği hazırladığı bir raporda Dmitrieff’in Komünün son gününe dek barikatlarda görüldüğü, Komün güçlerine silah dağıttığı, elli isyancı kadının başında çarpıştığı belirtilmiştir. Yaralanan genç kız kendi gibi yaralı olan Komüncü Leo Frankel’i de yanına alarak Fransa’dan çıkmayı başarır ve Rusya’ya döner.
Kadınların Komün’deki mücadeleleri Enternasyonal’i etkiliyor
Lisa Krasotski,Natalya Korsini- Utina, OLga Zinovyeva- Leşatova, Anna VasiliyevnaJaklardve ismini buraya taşıyamadığımız çoğu kadın hem Komün’de çarpışmış hem de Enternasyonal’i örgütlemek için çalışmalar yapmış kadınlardır.Kadın hakları konusunda eşleri ve diğer erkek Enternasyonal üyeleri üzerinde de etkili oldukları açıktır.
Sadece iki aylık iktidarında, kadın erkek işçilere eşit ücret kararını alan Paris Komünü,Fransa’nın ve Enternasyonal’in kadın konusundaki tutumlarını yeniden değerlendirmelerine yol açar. Bu konuda Marx’ın etkisi ve büyük çabası göz ardı edilemez[8].
Komün’ün kanlı bir şekilde bastırılmasından dört ay sonra Londra’da Enternasyonal Konferansı toplanır. Genel Konsey’in şu teklifini Konferansa Marx sunar;
“Konferans, Genel Konsey’in teklifine dayanarak, kadın bölümlerinin kurulmasını tavsiye eder. Şüphesiz, bu karma bölümlerin kurulmasını engellemeyecektir”.
Marx, karma bölümlerin kurulmasından asla vazgeçilmemesi gerektiğini ve sanayide çok sayıda kadının çalıştığı ülkelerde sadece kadınların bulunduğu bölümlerin kurulmasının bir zorunluluktan kaynaklandığını belirtir. Öneri lehinde yaptığı konuşmada, kadınların hayatta çok önemli roller oynadıklarını, fabrikalarda çalıştıklarını, grevlere katıldıklarını, Komün’e katıldıklarını ve çok yararlı olduklarını uzun uzun anlatır. Ona göre “Kadınlar erkeklerden daha şevkli ve heyecanlıdırlar”.
Karar oybirliğiyle kabul edilir.
Bu kısa öyküden çıkabilecek dersler
Zetkin’in haklı olarak işaret ettiği gibi, Marksist yöntem dışında “kadın” sorununun gerçekçi bir analizini yapmak olanaksızdır. Marx ve Engels, ayrı ayrı ve ortaklaşa yazdıkları birçok yapıtta ırk, cins ve sınıf ilişkilerinin çözümlenmesi için çok önemli araçlar sunmuşlardır.  Kapital’deki kapitalist birikime ve değere, kadın ve çocuk emekçilerin sömürüsüne dair analizler paha biçilmez değerdedir. Yukarıda verilen kısa örnekler, Marx’ın özel ve siyasal yaşamında kadınları ne denli ciddiye aldığını göstermekte ve onlara verdiği değeri ortaya koymaktadır.
Enternasyonal’e gelince.
Marx  Enternasyonal’in teorik yapılanmasına da kadına bakışına da olumlu katkılarda bulunmuştur.  Bu arada, erkek emekçilerin “dünün mirası olan birçok kötülüklerin… ve bunların… günümüze taşıdıkları çağdışı toplumsal ve siyasal ilişkilerin altında”[9] ezildikleri ve ideolojik olarak da bunları aşmalarının zaman aldığı görülmektedir. 1. Enternasyonal’de yer alan erkek emekçilerin de bu durumun dışında kalmaları maddenin doğasına aykırıdır. Daha gelişkin bir kadın bakış açısının olgunlaşabilmesi için mücadelenin yükseldiği, Ekim’in yaklaştığı günleri beklemek gerekecektir. Klara Zetkin’in 1910’da 8 Mart’ı emekçi kadınlara armağanı da böyle bir anın habercisidir.
Anlatılan öyküler, kadınların mücadele içinde özgürleştiklerini, kendilerini kanıtladıklarını ve eşitlik yolunda önemli adımlar attıklarını da betimlemektedir. Sadece Komün’de yaşananlar değil, büyük devrimlerde, günümüzde Türkiye ve dünyada sömürü düzenine karşı bayrak kaldıran kadınlar bu olgunun canlı kanıtlarıdırlar.
Kadın ve erkek emekçiler Marx’ın ve Engels’in kavgalarına taşıdığı değerleri unutmayacak.
Serpil Güvenç - soL Haber Portalı 
[1] Mektuplar 1902’de Alman Sosyal Demokrat Partisi yayın organı Neu Zeit’de yayınlandı. Kautsky’nin Marx’ı sansürleyerek yayınladığı mektuplar, daha sonraki yıllarda Lenin’in dikkatini çekti ve 1907’de bir önsöz yazarak yayınlanmasını sağladı. Eser “Kugelman’a Mektuplar” başlığıyla SSCB’de birkaç kez yayınlandı.
[2] Bu rapor Belçika delegesi olan öğretmen Eugene Hins, Paul Eslens ve öğretmen Paul Robin tarafından hazırlanmıştır.
[3] Secular Cronicle’da kadın hakları, ateizm, Qwenci kooperatifleşme ve cumhuriyetçilik konusunda yayınlar yapılmaktadır.  İngiliz Seküler Birliği’nin de kurucusu olan Law, Marx’ın kısa bir resimli biyografisini ve onun George Lowell’ın Enternasyonal Tarihi adlı kitabını konu alan bir eleştirisini gazeteye koymayı başarır. Marx Law’un Genel Konsey’de “ateist popüler hareketi” temsil ettiğini söyler. Marx’la Enternasyonal toplantılarında ara sıra ters düşen Law onun “ABD Ulusal Emek Birliği’ne Çağrı”sını ve 1872’de Engels’le ortaklaşa yazdıkları “Enternasyonal’de Kurmaca Parçalanmalar” adlı broşürünü imzalamaktan geri durmaz.
[4] 17 Ağustos 1869’da Harriet Law Genel Konsey’e Kilise mülkiyet ve gelirlerinin okullara devredilmesine dair bir öneri sunar. Marx’ın da desteklediği öneri kabul edilir. Marx, öneri üzerindeki konuşmasında, okullarda gramer, fiziki bilimler gibi konuların bir dindar Tory ya da özgür düşünceli bir insan tarafından verilmesinin sorun olmadığını ama din konusunda ders vermeleri durumunda bunun farklı sonuçlara yol açabileceğini, bu konunun bayan H. Law gibi öğretmenlerce verilmesinin doğru olduğunu belirtir. (Genel Konsey Toplantı Tutanakları, 10-17 Ağustos 1869)
[5] Galina Serebryakova, Ateşi Çalmak,  Evrensel Basım Yayın, İstanbul, cilt 4, s. 224
[6] Aynı eser, s. 262-3
[7] Aynı eser, s. 282
[8] Komün’ü izleyen yıllarda bu etki somutlanır. Örneğin, 1880 Fransız İşçi Partisi programında Marx ve Jules Guesde’in getirdiği önerilerle kadın erkek eşitliğine dair çok güçlü maddelerin yer alır.
[9] Karl Marx, Kapital, Cilt 1, Sol, Ankara, s. 17
19 notes · View notes
hetesiya · 3 years
Text
Devlet ve sermaye – Michael Heinrich
Tumblr media
Marx, 1850’lerin sonunda kapsamlı bir ekonomi politika eleştirisine giriştiğinde, devlet üzerine bir kitap yazmayı da amaçlamıştı. Marx, toplam altı kitap yazmayı planlamıştı. Bunlar; sermaye, toprak mülkiyeti, ücretli emek, devlet, dış ticaret ve dünya piyasası üzerine olacaktı. İçerik kapsamı açısından bakıldığında Kapital’in üç cildi takriben ilk üç kitabı oluşturuyor. Devlet ile ilgili planlanan kitap yazılmadı; Kapital’de devlete istinaden sadece izole referanslar vardır. Devlet teorisine ilişkin birkaç genel unsur Engels’in ‘Anti-Dühring’ ve özellikle ‘Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni’ gibi geç dönem çalışmalarında bulunabilir. 20. yüzyılda Marksistler arasında devlet teorisi üzerine geniş çaplı bir tartışma yaşansa da, bu tartışmalar devlet anlayışında bir ortaklaşmaya yol açmadı.[1] Biz bu yazıda kompakt bir “Marksist devlet teorisi” sunmaya çalışmayacağız. Daha ziyade, birkaç temel noktayı baz alarak ekonomi politika eleştirisinin arkasında meselenin burjuva devlet teorilerine bir alternatif yaratmaktan ibaret olmadığını vurgulayacağız; asıl mesele politikanın kendisinin eleştirisidir. Bununla belli başlı politikaların eleştirisini değil, daha çok toplumsal biçimler olarak, yani toplumsal bağıntıya aracılık eden belirli kipler olarak devlet ve siyasetin eleştirisini kastediyoruz.
Devlet-yöneten sınıfın bir aracı mı?
Her şeyden önce, Marx ve Engels’in ele aldığı iki nokta, devletle ilgili sonraki teorik tartışmaları önemli ölçüde şekillendirdi: Bunların ilki “altyapı” ve “üstyapı” kavramları idi. ikincisi ise devletin egemen sınıfın bir aracı olarak ele alınışıydı. 1859’da Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’ya yazdığı önsözde Marx toplum hakkındaki genel görüşünü yaklaşık bir buçuk sayfada özetler. Marx, toplumun ekonomik yapısını “hukuki ve siyasal üstyapının üzerinde yükseldiği somut temel” olarak tanımlar ve şu vurguyu yapar: “Ne hukuki ilişkiler ne de siyasi biçimler kendi başlarına ya da insan zihninin sözde genel gelişimi temelinde kavranamazlar, aksine bunlar hayatın maddi koşullarından kaynaklanırlar.” Böylece, Marksistler tarafından sıklıkla, ancak Marx tarafından nadiren kullanılan “altyapı” ve “üstyapı” ifadeleri tartışmaya dahil edildi. Geleneksel Marksizm ve Marksizm-Leninizm’de, bu önsözün veciz ifadeleri, “tarihsel materyalizm”in temel belgelerinden biri olarak kabul edilir. Ekonomik “altyapı”nın esasen politik “üstyapı”yı (devlet, hukuk, ideoloji) belirlediği ve “üstyapı”nın her olgusunun “altyapı”da karşılık gelen bir nedeni olması gerektiği sonucuna sıklıkla varılıyordu. Olguların ekonomik nedenlere bu basit indirgenişine “ekonomizm” denir.
Marksistler arasındaki pek çok tartışma, “altyapı”nın “üstyapı”yı ne ölçüde belirlediği sorusu etrafında dönüyordu. Bu önsözden kesin bilimsel sonuçlar çıkarma girişimlerinde, Marx’ın başlangıçta yalnızca, devleti tüm ekonomik ilişkilerden bağımsız olarak gören, zamanında egemen olan devlet tartışmalarından kaçındığı genellikle gözden kaçırıldı. Aksine Marx, devletin ve hukukun kendi başlarına kavranamayacağını, her zaman ekonomik ilişkilerin arka planıyla incelenmesi gerektiğini vurgular. Bu çerçevede, devlet analizinin aslında nasıl görünmesi gerektiği bile anlaşılamaz.
“Altyapı” ve “üstyapı” terimlerinin ekonomistik yorumu, esasen Engels’in devlet tanımlamasına uyuyordu. Ailenin Kökeni metninin son kısmında Engels devlet hakkında birkaç genel gözlemde bulunur, devletin tüm insan toplumlarında var olmadığını vurgular. Uzlaşmaz çıkarları olan sosyal sınıflar ortaya çıkana kadar [bu olgu gerçekleşmez]. Bu uzlaşmaz çıkarlar toplumu parçalamakla tehdit ettiği vakit sözü geçen toplumun üzerinde duran bir güç gereklidir. Toplumdan çıkan ama giderek onu aşan ve [bağımsızlaşan] bu güç, devlettir. Bununla birlikte, devlet yalnızca görünüşte sınıfların üzerindedir; aslında “devlet aracılığıyla aynı zamanda politik olarak da egemen sınıf haline gelen, ekonomik olarak egemen, en güçlü sınıfın devleti”dir. Engels devleti öncelikli olarak topluma karşı bir güç olarak anlar. Bu, belirli bir toplumda meşru güç kullanımı üzerinde tekele sahip bir kurum olarak devletin genel, kabul görmüş tanımıyla örtüşmektedir: meşru müdafaa halleri dışında hiç kimse polis veya ordu gibi atanmış devlet organları dışında şiddet uygulayamaz. Engels, bu kurumun aynı zamanda yönetici sınıfın bir aracı olduğunu da vurgular – genel oy hakkı olan demokratik bir cumhuriyette bile. Engels’e göre, bu araç çeşitli dolaylı yönetim mekanizmalarına dayanır: “Yetkililerin doğrudan yozlaşması” ve aynı zamanda “hükümet ile borsa arasındaki ittifak” (Ulusal borcun bir sonucu olarak devletin finansal piyasalara giderek daha bağımlı hale gelmesi). Proletarya, “henüz kendini özgürleştirecek kadar olgunlaşmamış” olduğu ve kurulu toplumsal düzeni mümkün olan tek düzen olarak gördüğü sürece, genel oy hakkı bile devletin araçsallaştırılmasını engelleyemez. Proletarya nihayetinde kendisini özgürleştirip sosyalist/komünist bir toplum kurduğunda, Engels’e göre sosyal sınıflar da ortadan kalkacaktır – elbette bir anda değil, tedricen. Devlet ancak sınıfsal bölünme sonucunda toplumun üzerinde duran bir güç olarak ortaya çıktığı için, sosyal sınıflarla birlikte devlet de ortadan kalkacaktır: Devlet, Anti-Dühring’deki meşhur formulasyona göre “ölür”.
Devletin öncelikle ekonomik yönetici sınıfın elinde bir araç olduğu anlayışı, yalnızca çeşitli Marksist tartışmalarda egemen olmakla kalmadı; radikal-demokratik burjuva eleştirmenler, en azından mevcut devleti doğrudan sınıf egemenliğinin bir aracı olarak gördüler. Modern devletlerin iddialarına göre, devlet sosyal sınıflar karşısında tarafsızdır: Zorunlu olan, vatandaşların yasalar önünde eşitliği ve devletin ortak refaha hizmet etme yükümlülüğüdür. Her kim devleti öncelikle sınıf yönetiminin bir aracı olarak tasavvur ederse, genellikle hükümetin fiili faaliyetinin ve devlet organlarının işleyiş şeklinin bu tarafsızlık iddiasına ters düştüğünü kanıtlamaya çalışır. Böyle bir anlayışın belirli bir ampirik inandırıcılığı da vardır. Yasama süreci ve hükümetin siyasi faaliyeti üzerinde, yasal (hatta yasadışı) etkilerini kullanan öncelikle varlıklı veya kapitalist lobi gruplarının yararına olan hukuksal örnekleri her zaman bulunabilir. Bu açıdan sermayenin belli fraksiyonlarının devleti bir araç olarak kullanmaya çalıştığı ve bunu bazen başardığı tartışılmazdır. Asıl soru, bu duruma ilişkin farkındalığın, kişinin modern burjuva devletinin temel özelliklerini zaten kavradığı anlamına gelip gelmediğidir.
Genellikle, nüfusun daha yoksul katmanlarına fayda sağlayan devlet önlemleri vardır. Enstrümantalist bir devlet anlayışının savunucuları, bu tür önlemleri salt tavizler, ezilenleri ve sömürülenleri pasifleştirmenin bir aracı olarak yorumlarlar. Devletin eleştirisi, bu anlayışın savunucuları tarafından öncelikle teşhir olarak anlaşılır. Amaç, devletin tarafsızlığının yalnızca bir yanılsama olduğunu kanıtlamaktır. Devletin bu eleştirisi öncelikle tikel devlet uygulamaları için geçerlidir, ancak sosyal biçimler olarak devlet ve siyaset için geçerli değildir.[2]
Siyasal pratikte, enstrümantalist devlet anlayışı genellikle devletin alternatif bir kullanımı talebine yol açar: Ortak refah iddiası nihayet ciddiye alınmalı ve diğer sınıfların çıkarları daha güçlü bir şekilde dikkate alınmalıdır. Bunun nasıl sağlanabileceği sorusu, çeşitli değerlendirmelere tabidir. “Devrimci” eğilimler, çoğunluğun “gerçek” çıkarına yönelik devlet politikalarının ancak devrimden sonra mümkün olduğunu vurgular. Biraz da bu nedenle, devrimci olmayan dönemlerde devrimci siyasetin tam olarak nasıl görünmesi gerektiği belirsizdir. “Reformist” eğilimler ise kapitalist ilişkiler çerçevesinde farklı bir siyasetin, sınıflar arasında bir uzlaşmanın mümkün olduğuna inanırlar. Buna bağlı olarak, sol partilerin hükümete katılımıyla beraber “daha iyi” politikaların yürürlüğe geçmesi beklenir. Daha sonra, daha radikal reformistler söz konusu hayal kırıklığı yaratan politikaları eleştirir ve onları sol partilerin liderlerinin uzlaşmasına veya “ihanetine” bağlarken, sık sık ortaya çıkan hayal kırıklıkları bazı [daha yumuşak] reformistler tarafından ne yazık ki gerekli bir uzlaşma maliyeti olarak meşrulaştırılır. Ve çoğu zaman işleri “gerçekten” farklı şekilde yapmak için yeni bir parti kurulur. Eleştirilen uzlaşmanın daha yapısal nedenlerinin olabileceği fikri göz ardı edilir.
Burjuva devletinin form belirlenimleri: Kanun hükmü, refah devleti, demokrasi
Devletin “enstrümantalist” anlayışıyla ilgili temel bir sorun vardır: Burjuva öncesi ve burjuva toplumsal ilişkiler arasındaki niteliksel farklılıklar belirsizleşir ve yalnızca toplumun farklı sosyal sınıflara bölünmesi vurgulanır. Devletin analizi, bu sınıfların kendi aralarında ilişki kurdukları ve sınıf ilişkilerini yeniden ürettikleri spesifik biçimle ilgili olmalıdır.[3] Burjuva öncesi toplumlarda ekonomik ve politik yönetim henüz ayrı değildi: köle sahiplerinin ya da feodal beylerin tahakküm ilişkisi, “onların” köleleri ya da serfleri üzerinde kişisel bir iktidar ilişkisiydi ve bu (çağdaş bakış açımıza göre) aynı zamanda bir ekonomik sömürü ilişkisi kadar bir siyasi iktidar ilişkisi de oluşturuyordu.
Burjuva-kapitalist toplumda ekonomik sömürü ve politik yönetim birbirinden ayrılır. Toprak veya üretim araçlarının sahibinin, kendisine siyasi güç veren mülke bağlı adli, polis temelli veya askeri işlevi yoktur. Dolayısıyla ekonomik egemenliğin artık kişisel bir karakteri yoktur; ücretli emekçi, belirli bir kapitaliste bağlı değildir. Burjuva toplumunun bireyleri piyasada birbirleriyle yasal olarak “eşit” ve “özgür” özel mülkiyet sahipleri olarak karşı karşıya gelirler, bazıları yalnızca emek gücüne ve diğerleri üretim araçlarına sahip olsa bile. Marx, Kapital’de alaycı bir tavırla şunları söylüyor: “Sınırları içinde emek-gücü alım satımının gerçekleştiği dolaşım veya meta mübadelesi alanı, gerçekten de, insanın doğuştan sahip bulunduğu hakların tam bir cennetiydi. Burada tek sözü geçen, Özgürlük, Eşitlik, Mülkiyet ve Bentham’dır.[4] Özgürlük! Çünkü bir metanın, örneğin emek gücünün, alıcıları da satıcıları da yalnızca kendi özgür iradelerine bağlıdır. Aralarındaki sözleşmeyi özgür ve hukukça eşit kişiler olarak yaparlar. Sözleşme, içinde iradelerine ortak bir hukuki ifade verdikleri bir sonuçtur. Eşitlik! Çünkü birbirleriyle yalnızca meta sahipleri olarak ilişki kurarlar ve aralarında eş değerde olan şeyleri değiştirirler. Mülkiyet! Çünkü, her biri yalnızca kendisinin olan şey üzerinde tasarrufta bulunur. Bentham! Çünkü her ikisi de yalnızca kendi gemisini kurtarmaya çalışır. Bunları bir araya getiren ve aralarında ilişki kuran biricik güç, onların bencillikleri, özel kazançları ve kişisel çıkarlarıdır.”
Sömürü ve tahakkümün ekonomik ilişkisi, özgür ve eşit sözleşme ortakları arasındaki anlaşma ile oluşturulur ve herhangi bir zamanda feshedilebilir. Sömürülen, kendi sömürüsüne rıza gösterir, çünkü özel mülkiyet toplumunda geçimini güvence altına almak için başka bir olasılığı yoktur. Ücretli emekçi, kişisel olarak belirli bir kapitaliste bağlı değildir, ancak hayatta kalabilmek için emek-gücünü bir kapitaliste satmalıdır. Burjuva toplumundaki üretimle gelişen sınıflar arasındaki tahakküm ilişkisi, burjuva öncesi toplumlardan tamamen farklıdır. Bu nedenle, burjuva toplumunun siyasal biçimi, yani burjuva devleti, kendine has özellikler sergilemektedir.
Burjuva öncesi toplumlarda, insanlar en başta yasal olarak eşitsiz olarak birbirleriyle karşı karşıya geliyorlardı. Haklar ve yükümlülükler, ilgili devlete veya sosyal statüye göre tanımlanıyordu; ekonomik ve siyasi tahakküm ilişkileri doğrudan iç içe geçmişti. Kapitalist toplumsal ilişkilerde, ekonomik sömürünün sürdürülmesi için doğrudan siyasi güç gerekli değildir: toplumun tüm bireylerinin özel mülkiyetin sahipleri gibi davranmasını güvence altına almak için toplumun üzerinde duran bir güç olarak devlet, yeterlidir. Ancak devlet, toplumun tüm üyelerini birbirlerini özel mülk sahibi olarak tanımaya zorlaması gerektiğinden, ayrı ve bağımsız bir güç olmalıdır.
Burjuva devleti, hukukun üstünlüğü ilkesiyle, vatandaşlarına özgür ve eşit özel mülkiyet sahipleri gibi davranır. Tüm vatandaşlar aynı yasalara tabidir ve aynı hak ve yükümlülüklere sahiptir.[5] Devlet, o kişinin önemi ne olursa olsun her vatandaşın özel mülkiyetini korur. Bu savunma öncelikle, vatandaşların birbirlerini özel mülk sahipleri olarak tanımak zorunda olmaları gerçeğinden kaynaklanır: mülkün tahsis edilmesine yalnızca karşılıklı anlaşma ile izin verilir; kural olarak, kişi yalnızca bağış, miras, takas veya satın alma yoluyla mülk edinebilir.
Devlet, aslında, vatandaşları karşısında tarafsız bir örnek olarak hareket eder; bu tarafsızlık hiçbir şekilde sadece bir yanılsama değildir. Aksine, devlet tam da bu tarafsızlık aracılığıyla kapitalist tahakküm ve sömürü ilişkilerinin temellerini güvence altına alır. Mülkiyetin savunulması, kendi emek-güçlerinin ötesinde hiçbir geçerli mülkiyete sahip olmayanların, emek-güçlerini satmaları gerektiği anlamına gelir. Geçim araçlarını sağlayabilmek için sermayeye boyun eğmek zorundadırlar. Bu durum, kapitalist üretim sürecini mümkün kılar ve karşılığında onun önkoşulu olan sınıf ilişkilerini yeniden üretir. Emekçi, üretim sürecinden tam olarak girdiği gibi çıkar. Emekçinin ücreti, öncelikle onun (veya ailesinin) yeniden üretimi için yeterlidir. Kendini yeniden üretebilmek için emek-gücünü yeniden satması gerekir. Kapitalist de üretim sürecinden yine bir kapitalist olarak çıkar: onun yatırdığı sermaye ona bir kârla birlikte geri döner, böylece onu yeniden daha büyük bir çapta ilerletebilir. Dolayısıyla kapitalist üretim süreci sadece meta üretmez; aynı zamanda sermaye ilişkisinin kendisini de yeniden üretir.
Bununla birlikte, sermaye ilişkisinin büyük ölçüde yeniden üretiminin -en azından gelişmiş kapitalist ülkelerde- doğrudan devlet baskısı olmaksızın (devletin gücü her zaman bir tehdit olarak dolaylı olarak mevcuttur) gerçekleşmesi, güncel bir tarihsel gelişmedir. “İlkel birikim” ve “özgür işçi”nin hala “üretilmesi” gerektiğinde işler farklıydı. Marx’ın İngiltere örneğini kullanarak ayrıntılı olarak gösterdiği gibi devlet kapitalist üretimi teşvik etmek ve mümkün kılmak için sürekli ve doğrudan müdahale etmek zorunda kaldı. Devlet bunu önce toprak ağalarının, köylüleri uzun süredir ekip biçtiği topraklardan (koyun yetiştirmek toprak ağaları için daha karlıydı) kovmasını destekleyerek, ardından da yerinden edilmiş ve başıboş insanları kapitalist işyerlerinin katı disiplinine zorlayarak yaptı. Bu, çeşitli hükümetlerin kapitalizmi uygulamak için genel bir plan izlediği anlamına gelmez, çünkü bu tür önlemlerin tamamen farklı nedenleri vardı. Ancak modern kapitalizm, bu şiddet önlemlerinin bir sonucu olarak kendini kurabildi. İşçi sınıfının “eğitim, gelenek ve alışkanlıkla bu üretim tarzının gereklerini apaçık doğal yasalar olarak gören” hale gelmesi biraz zaman aldı.[6] “Kapitalistin işçi üzerindeki egemenliği” için “ekonomik ilişkilerin sessiz zorlaması” ancak o zaman yeterli olur – öyle ki, zorlayıcı devlet gücü yalnızca istisnai durumlarda gerekmelidir. Gelişmiş kapitalist ilişkilerde, sınıf ilişkisinin sürdürülmesi kesin olarak sağlanır çünkü devlet, hukuken vatandaşlarına sosyal sınıflarına bakılmaksızın özgür ve eşit mülk sahipleri olarak muamele eder, mülklerini ve alışverişi korur.[7]
Dahası burjuva devleti, sadece baştan aşağı bir formel çerçeve oluşturulduğu ve güç kullanımı tekeli aracılığıyla bu çerçeveye bağlılığın güvence altına alındığı bir kanun hükmüne indirgenemez. Aynı zamanda, sermaye birikimi için genel maddi koşulları da garanti eder çünkü bu koşullar tek tek sermayeler tarafından kapitalist bir şekilde oluşturulamaz, yeterli kâr sağlanamaz. Farklı tarihsel dönemlerde değişen veya değişen önem taşıyan bu koşullar arasında, [koşullarla] bağdaşan bir altyapının (öncelikle ulaşım ve iletişim), araştırma ve eğitimin yanı sıra merkez bankası aracılığıyla istikrarlı bir para biriminin sağlanması yer almaktadır.[8] Böylece devlet, Engels’in dediği gibi, “toplam ulusal sermayenin ideal kişileşmesi” (ideeller Gesamtkapitalist) olarak hareket eder. Devlet, politikaları aracılığıyla, mümkün olan en kârlı birikimin kapitalist genel çıkarını takip eder. Bu genel çıkar, sermayenin bireysel fraksiyonlarının veya bir kapitalistin özel çıkarlarıyla her zaman örtüşmez, bu nedenle devlet bazen bu özel çıkarlara karşı hareket eder – tam da bu nedenle, belirli sermayelerden bağımsız bir örnek olmalıdır. Elbette, her zaman bireysel sermayeleri kayıran hükümet örnekleri vardır, ancak bu devletin esas özelliklerinden biri değildir. İşte tam da bu nedenle, devleti ve sermayeyi hiçbir şekilde eleştirmeyen burjuva çevrelerinde de bu tür adam kayırma eylemleri bir “skandal” olarak kınanmaktadır.
Kapitalist birikimin temel önkoşulu, ücretli emekçilerin varlığıdır. Yeniden üretimleri, sermaye tarafından ödenen ücretle mümkün kılınır. Münferit bir sermaye için ücret (tıpkı iş sağlığı ve güvenliği önlemleri gibi) rekabet baskısı altında mümkün olan en yüksek karı elde etmek için en aza indirilmesi gereken bir maliyet unsurudur. Sermaye, güçlü sendikalar veya benzeri birlikler şeklinde direnişle karşılaşmazsa, emek gücünün yeniden üretimini engelleyen aşırı uzun çalışma süreleri, sağlıksız ve tehlikeli çalışma koşulları ve açlık ücretleri [cüzi, açlık sınırındaki maaşlar] uygulanacaktır: emek-gücünün yok edilmesine yönelik bu eğilim bu nedenle sermayenin (rekabet tarafından dayatılan) giderek daha fazla değer kazanma eğilimidir. Kapitalist bunu fark edebilir ve hatta pişman olabilir, ancak iflastan kaçınmak istiyorsa, fazla bir şey yapamaz. Sermayenin sömürü nesnesini yok etmemesi için bu nesne zorunlu devlet yasalarıyla korunmalıdır. Yasal işgünü, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin düzenlemeler ve yasal bir asgari ücret (ya da asgari ücret düzeyi olarak işlev gören devlet refah önlemleri) -hepsi ilk olarak işçilerin mücadeleleriyle kazanılmıştır- sermayenin değer kazanma olanaklarını sınırlar ancak bu olanakları uzun vadede güvence altına alır.
Devlet sadece emek gücünün yok edilmesini engellemekle kalmaz; refah devleti biçiminde, yalnızca işçiler ve kapitalistler tarafından müzakere edilen ücret tazminatının bir sonucu olarak mümkün olmadığı sürece kendi yeniden üretimini de garanti eder. Devlet, kapitalist ekonomide maruz kaldığı temel risklere karşı emek-gücünü çeşitli sosyal sigorta poliçeleri aracılığıyla güvence altına alır. Bir kaza veya yaşlılık (sırasıyla kaza sigortası ve emekli maaşı) nedeniyle işgücünü kalıcı olarak satamama ve hastalık veya işsizliğin (sağlık sigortası ve işsizlik sigortasının yanı sıra sosyal yardım [refah]) bir sonucu olarak işgücünü geçici olarak satamama…
Devletin sosyal refah önlemlerinin imkanları, bu önlemlerin sosyal sigorta primleri veya vergilerle finanse edilip edilmediğine bakılmaksızın, sermaye birikimi sürecinden kaynaklanmaktadır. Toplam toplumsal değerin bir kısmı kullanılır, böylece artı değer kütlesi azalır. Kapitalist için bu kesinti, tıpkı yukarıda bahsedilen koruyucu düzenlemeler gibi bir kısıtlama teşkil eder. Bu ölçüde, refah devleti olarak devlet, her bir bireysel sermayenin azami değer kazanma konusundaki doğrudan çıkarlarını ihlal eder ve dolayısıyla karşılığında dirençle karşılaşır. Bu nedenle, devletin sosyal refah önlemlerinin, işçi hareketinin mücadelelerinin bir sonucu olarak ortaya çıkması sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Bu sebeple refah devleti sıklıkla işçi hareketinin bir “başarısı”, işçi sınıfına (onu pasifize etmek için) verilen bir taviz olarak anlaşılır. Gerçekte, ücretli emekçilerin yaşamları, devlet sosyal yardım önlemleri ile onlarsız olduğundan çok daha kolay ve daha güvenlidir. Bununla birlikte, bu tür önlemlerin -zaman zaman iddia edildiği gibi- kapitalizmi aşmanın ilk adımını oluşturan emek güçleri için tek taraflı faydalar olması söz konusu değildir. Aksine, işçilerin varlığı kapitalizmle uyumlu bir şekilde, yani ücretli emekçiler olarak korunur. Bir yandan, -hastalık, kaza veya talep yetersizliği nedeniyle- emeği geçici bir süre için kârlı bir şekilde kullanılamayacak olan işçilerin, hala sermayeye uygun “düzenli” bir durumda tutulması sermayenin çıkarınadır. Öte yandan, devletin sosyal refah önlemleri genellikle emek-gücünün satışına (ya da kişinin emek-gücünü satma isteğine) bağlıdır. İşsizlik sigortası ya da emekli maaşı gibi yardımlar, zaten işçileri disiplinize etmenin bir aracı olarak işlev gören bir korelasyon olan önceki ücrete bağlıdır. Fiziksel ve zihinsel olarak çalışabilecek durumda olan kişiler söz konusu olduğunda, işsizlik sigortasının veya sosyal yardımın ödenmesi de onların emek güçlerini satmak için aktif çabalarına bağlıdır. Durum böyle değilse, yardımların azaltılması veya askıya alınması devlet kurumları tarafından bir disiplin aracı olarak kullanılır. Bu nedenle, refah devletinin yararları, kişiyi emek gücünü satma zorunluluğundan kurtarmaz.
Kapitalist sınıfın elinde bir araç olarak burjuva devlet anlayışının kesin bir kusuru hem birleşik hem de eylemde bulunmaya muktedir bir “yönetici” sınıfın yanı sıra, yalnızca uygulanması için bir araca ihtiyaç duyan açıkça tanımlanmış bir sınıf çıkarını varsaymasıdır. Her iki varsayım da muğlaktır. Kapitalizmdeki “ekonomik yönetici sınıf” çok çeşitli hatta karşıt çıkarları olan kapitalistlerden oluşur. Kapitalist üretim tarzının sürdürülmesinde ortak bir çıkar vardır ancak sistem devrimci bir hareket tarafından tehdit edilmezse bu çıkar “normal” devlet eylemi için bir kılavuz olarak hizmet edemeyecek kadar geneldir. Devletin etkinliğini belirleyen çıkarlar, enstrümentalist anlayışın varsaydığı gibi öylece durup uygulanmayı beklemekte değildir. Aksine bu çıkarlar ilk olarak oluşturulmalıdır.
Sorun ister yasal sistemin somut örgütlenmesi, birikimin maddi koşullarının güvence altına alınması veya refah devleti faydalarının türü ve kapsamı olsun, devletin tüm önlemleri tartışmalıdır [anlaşmazlık mevcuttur]. Kural olarak, her önlem bazı kapitalistler için dezavantajlar (hatta bazen tüm kapitalistler için) ve diğerleri için avantajlar (veya diğerlerinden daha az dezavantaj) getirir. Uzun vadede beklenen -ancak kesin olmayan- avantajlar, ani dezavantajlarla karşı karşıyadır. Genel kapitalist çıkarların neyi içerdiği,  devletin hangi zorluklara tepki vermesi gerektiği ve nasıl olduğu meselesi – bunların sürekli olarak tespit edilmesi gerekir. Devlet politikaları, genel çıkarların ve bunun uygulanmasına yönelik tedbirlerin sürekli olarak saptanmasını varsaymak durumundadır.
Kapitalist genel çıkarı uygulamak için farklı olasılıkların olması oldukça sık görülür. Devlet politikalarının kapitalist ekonominin gerekliliklerinin basit bir şekilde uygulanmasına indirgenmemesi için alternatif stratejiler mümkündür. Bu noktada Marksist çevrelerde sıkça bir devlet önleminin arkasındaki ekonomik amaca yapılan atıf, bir açıklama olarak yetersizdir. Sermayenin münferit fraksiyonları arasındaki güç ilişkileri, kurnaz ittifaklar, devlet aygıtı ve kamu medyasındaki etki ve benzeri faktörler, bireysel önlemlerin ve hatta tüm stratejilerin uygulanması veya önlenmesi için belirleyici öneme sahiptir. Bazen genel kapitalist çıkar için bile zararlı sonuçlar ortaya çıkar. Lobicilik, nüfuz için rekabet vb. kuralların ihlali değil, tam olarak fikir birliği arayışının gerçekleşme şeklidir. Devlet politikaları, sermayenin en önemli fraksiyonları içinde kapitalist genel çıkar konusunda sadece bir fikir birliğini varsaymaz. Bu tür politikaların alt sınıflarla ilgili olarak meşrulaştırılması gerekir; onlardan da belirli bir düzeyde rıza gereklidir. Alt sınıfların, toplumsal pratikleri aracılığıyla kapitalist ilişkilerin yeniden üretimini rahatsız etmemesi ancak o zaman garanti edilir (ve bu tür rahatsızlıklar önce siyasi güdümlü direnişle ortaya çıkmaz). Özellikle alt sınıflar, kendilerinden talep edilen fedakarlıklara rıza göstermeli veya en azından pasif bir şekilde onları kabul etmelidir. Meşruiyetin tesis edilmesi ve işçi ve yurttaşın “disiplinli” davranış biçiminin sürdürülmesi için bu tür politikaları “iyi” olarak “satmak” yeterli değildir; alt sınıfların çıkarları en azından -kapitalizm içindeki çıkarları, yani ücretli emekçiler olarak daha iyi bir varoluşa sahip olma çıkarları- başarılı bir birikimde kapitalist genel çıkara “aşırı” müdahale etmedikleri ölçüde dikkate alınmalıdır. Bu çıkarların güçlü ve ustaca savunulma derecesi, bu nedenle, savunucularının siyasi partiler, devlet aygıtları ve medya üzerinde ne kadar etkisi olduğu konusunda bir rol oynar.
Çeşitli siyasi önlemler ve farklı stratejiler, uzlaşma ve meşruiyetin oluşturulması, çıkarların kapitalizmle tutarlı bir şekilde bütünleştirilmesi – tüm bunlar sadece “yönetici” sınıfı değil aynı zamanda “yönetilen” sınıfı da içerir. Bu süreç devlet kurumlarının içinde ve dışında gerçekleşir: Burjuva kamusal alanının medyasında (televizyon, basın) ve demokratik karar alma kurumlarında (partiler, parlamentolar, komiteler). Tabii ki, devletin politikaları nüfusun çoğunluğuna karşı diktatörce yöntemlerle de dayatılabilir, ancak demokratik kurumların uzun vadede bastırılması ve basın ve düşünce özgürlüğünün kısıtlanması önemli maddi maliyetler getirir (baskı aygıtı meşruiyet zayıfsa daha da kapsamlı olmak zorundadır) ve kapitalist genel çıkarın güvencesini bozar. Askeri diktatörlükler ve benzeri rejimler bu nedenle gelişmiş kapitalist ülkelerde istisnadır.
Kapitalist normlara uygun bir uzlaşmanın yanı sıra meşruiyetin tesis edilmesinin temel prosedürleri, gizli oyla yapılan evrensel serbest seçimlerdir. Bu, nüfusun çoğunluğunun popüler olmayan politikacılara ve partilere karşı oy vermesini ve yenilerini seçmesini sağlar. Yeni hükümet, politikalarının eskisinden farklı olup olmadığına bakılmaksızın, halkın çoğunluğu tarafından “seçildiğini” ve dolayısıyla “istendiğini” bahane ederek eleştirilere karşı ayakta durabilir. Bu “prosedürle meşruiyet”, siyaset biliminin demokrasiyi ele alış biçiminde -kapitalist bağlamı büyük ölçüde ihmal ederek- öne çıkıyor. Halkın siyasetin dayatmalarıyla ilgili memnuniyetsizliğine, sadece düzenli seçimler olasılığıyla zamanlı bir çıkış sunulmasıyla kalınmaz; aynı zamanda [bu memnuniyetsizlik], politikalarının arkasındaki siyasi ve ekonomik sisteme değil, bireysel politikacılara ve partilere kanalize edilir. Buna uygun olarak, burjuva kamusal alanında, bir siyasi sistem, bir hükümetin oylarla iktidardan gidebilmesi için etkili bir olasılık sunduğunda demokratik olarak sayılır.
Solun bazı kesimlerinde karşılaşılan, var olan demokratik kurumları mümkün olan en fazla sayıda konuda oylama yoluyla karar vermesi gereken bir vatandaş idealine karşı ölçen demokrasi idealizasyonu, demokrasinin sosyal ve ekonomik bağlamını da göz ardı eder, tıpkı yukarıda bahsedilen siyaset biliminin ana akımı gibi. Demokratik sistemlerin farklı çeşitlerinin (güçlü başkanlar, güçlü parlamentolar, vb. ile) yanı sıra, nihayetinde uygulanacak “gerçek” bir demokrasi yoktur; kapitalist ilişkilerde, mevcut demokratik sistem zaten “gerçek” demokrasidir (“gerçek” demokrasiyi çoklu, kolayca başlatılan plebisitlerde gören kişi, örneğin İsviçre’ye bakmalı ve bunun büyük değişikliklere yol açıp açmadığını görmelidir). Devlet ve kamusal alan, sıklıkla vurgulandığı gibi, farklı çıkarlar için bir arena oluşturur; demokratik bir sistemde bu oldukça açık bir şekilde görülebilir. Ancak bu arena tarafsız bir oyun alanı değildir. Aksine, bu oyun alanı, tartışmaları ve bunlardan kaynaklanan siyasi pratiği yapısal olarak etkiler. Devlet politikaları hiçbir şekilde tamamen ekonomik koşullar tarafından belirlenmez ama her şeyin mümkün olduğu açık bir süreç de değildir. Bir yandan, sınıf içi ve sınıflar arası çatışmalar ve ayrıca münferit grupların çatışmayı ele almadaki göreli gücü ve yeteneği, vb., farklı gelişmelerin sürekli olarak mümkün olması için önemli bir rol oynar. Öte yandan, siyaset her zaman başarılı birikime yönelik genel kapitalist çıkara uyum sağlamalıdır.
Partiler ve politikacılar, geçmişleri ve değer sistemleri açısından oldukça farklı olabilir; politikalarında, özellikle hükümet olduklarında, genellikle bu genel çıkara yönelirler. Bunun nedeni, sermaye tarafından “rüşvet almaları” ya da başka bir şekilde bağımlı olmaları (gerçi durum böyle de olabilir) değil, daha çok tarafların kendilerini gösterme biçimleri ve hükümetin çalışma koşullarıdır – yönetmeyi hedefleyen sol partilerin bile kaçamadığı süreç ve koşullar.
Cumhurbaşkanı seçilebilmek veya parti olarak çoğunluğu elde edebilmek için çeşitli çıkar ve değer sistemlerinin ele alınması gerekmektedir. Medyada ciddiye alınmak için (tanınmak için vazgeçilmez bir ön koşul), “gerçekçi”, “gerçekleşebilir” önerilerde bulunulmalıdır. Bir parti henüz iktidara gelmeden önce bile, genellikle uzun yıllar boyunca “gerekliliklere”, yani daha büyük bir seçim başarısı elde etmek için kapitalist genel çıkar arayışına giderek daha fazla uyum sağladığı bir siyasi eğitim sürecinden geçer. Bir parti nihayet hükümete girerse, gerekli rızanın sağlanmasında özen göstermek durumundadır. Siyasal “manevra alanı”nın kesin olarak mali olanaklara bağlı olması günümüzde özel bir önem taşımaktadır. Bunlar bir yandan vergi geliri düzeyi, diğer yandan sosyal yardımların daha büyük kalemler arasında yer aldığı harcama düzeyi ile belirlenmektedir. Başarılı bir sermaye birikimi durumunda, vergi gelirleri yüksek, işsizler ve yoksullar için refah harcamaları nispeten düşüktür. Kriz dönemlerinde vergi gelirleri azalır ve sosyal harcamalar artar. Devletin maddi temeli böylece doğrudan sermaye birikimine bağlıdır; hiçbir hükümet bu bağımlılığı aşamaz. Bir hükümet, borçlanma yoluyla manevra için mali alanını artırabilir ancak bu, gelecekteki mali yükü artırır. Ek olarak, bir devlet ancak kredinin geri ödenmesi gereken gelecekteki vergi makbuzları kesin olduğu sürece sorunsuz kredi alabilir ve bu da yine başarılı bir sermaye birikimini gerektirir. Birikim teşviki sadece politikacıların apaçık amacı değildir; “bizim” bundan faydalanabilmemiz için “bizim” ekonomimizin iyi performans göstermesi gerektiği, nüfusun geniş kesimleri arasında kabul görmüş bir düşüncedir.
Başlangıçta yalnızca kapitalistlerin yararına olan “fedakarlıklar”, gelecek daha iyi zamanların beklentisiyle isteyerek karşılanır. Almanya’nın eski Sosyal Demokrat Şansölyesi Helmut Schmidt, bunu 1970’lerde akılda kalıcı bir şekilde formüle etti: “Bugünün kârları, yarının yatırımları ve yarından sonraki günün işleridir.” Eleştiri de genellikle toplumda politikaların dayatılması ve politikaların teşvik edilmesi sonucu değil, beklenen sonuçların gerçekleşmemesi nedeniyle ortaya çıkar. Burada yine kapitalist üretimdeki aktörlerin spontane algılarını yapılandıran fetişizmin önemi görülebilir. Üçlü formülde [Toprak-Emek-Sermaye], kapitalist üretim tarzı, toplumsal üretim sürecinin “doğal bir biçimi” gibi görünmektedir. Kapitalizm, sermaye ve emeğin “doğal” rollerini oynadığı, alternatifi olmayan bir çalışma gibi görünüyor. Eşitsizlik, sömürü ve baskı deneyimi bu nedenle kaçınılmaz olarak bir kapitalizm eleştirisine değil, kapitalizm içindeki koşulların bir eleştirisine yol açar: Bu dağıtımın kapitalist temeli değil ancak “abartılı” talepler veya “haksız” bir servet dağılımı eleştirilir. Emek ve sermaye, toplumsal zenginlik üretiminin eşit derecede gerekli ve dolayısıyla eşit derecede saygı gören taşıyıcıları gibi görünmektedir. Üçlü formülün arka planına karşı, devleti “bütün”le ilgilenen ve sosyal adalet çağrılarının yöneltildiği tarafsız üçüncü bir kerte olarak algılanmasının neden bu kadar makul ve yaygın olduğu anlaşılabilir.
Devletin kapsadığı bu sermaye ve emeğin “bütün”ü, tek tek ülkelerde değişen ölçülerde, ulus olarak, sözde “ortak” bir tarih ve kültür aracılığıyla inşa edilmiş bir “halkın” kaderinin hayali bir topluluğu olarak çağrılır [yardım istenir]. Bu ulusal birlik genellikle ilk olarak “iç” ve “dış” düşmanlardan ayrışmayla sağlanır. Devlet, ulusun siyasi tezahürü olarak ortaya çıkar. Ulusun “refahı” devlet tarafından yurt içinde olduğu kadar yurt dışında da “ulusal çıkar”ın temsili yoluyla gerçekleştirilir. Kapitalist toplumsal ilişkilerde mümkün olan tek ortak refah bu olduğundan, devletin kapitalist genel çıkarı gözettiğinde yaptığı tam olarak budur.
[1] Bu bol katkılardan sadece birkaçını adlandırabiliriz: Lenin’in Devlet ve Devrim’i, Evgeny Pashukanis’in Genel Hukuk Teorisi ve Marksizm’i, Gramsci’nin Hapishane Defterleri, Althusser’in İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları, Johannes Agnoli’nin Der Staat des Kapitals isimli eseri, Nicos Poulantzas’ın Devlet, İktidar, Sosyalizm’i ve Heide Gerstenberger’in Impersonal Power isimli eseri
[2] Genç Marx’ın 1840’ların başlarından kalma yazılarında, norm ile gerçekliği karşıtlaştıran bir devlet eleştirisi ile de karşılaşılır. Böyle bir devlet eleştirisinin yetersizliğinin bir sonucu olarak, Marx, politik ekonomi eleştirisiyle ilgilenmeye başladı. Bu ilk çalışmalar, bu nedenle, politik ekonominin eleştirisi temelinde bir devlet eleştirisi için pek verimli değildir.
[3] Marx, Kapital’de bu noktayı vurgular: “Ödenmemiş artı emeğin doğrudan üreticilerden çekilip alınmasının özel iktisadi biçimi, doğrudan üretimin kendisinden doğan ve kendisi de belirleyici bir öğe olarak onu etkileyen, yönetenler ile yönetilenlerin ilişkisini belirler. Ama, bunun üzerine de, üretim ilişkilerinin kendilerinden doğan iktisadi topluluğun tüm oluşumu, böylece de aynı zamanda onun özel siyasal biçimi yerleşmiştir” (Kapital, 3:692)
[4] Jeremy Bentham (1748-1832), ütiliteryen ilkelere dayalı bir etik sistemi savunan bir İngiliz filozofuydu.
[5] Marx’ın iyi bilinen formülasyonunu takiben, bu ve sonraki ifadelerin yalnızca “ideal ortalamasında” burjuva devlet için geçerli olduğu söylenebilir. Kapitalist üretim tarzının “ideal ortalamasında” (Kapital, 3:726) tasviri, kapitalist toplumun eksiksiz bir analizini sağlamadığı gibi, aynısı devlet için de geçerlidir. Vatandaşların (ve özellikle kadın vatandaşların) tam yasal ve siyasi eşitliğinin uygulanması, bazı eyaletlerde yirminci yüzyılın ikinci yarısına kadar süren ve bir dereceye kadar devam eden bir süreçti. Ayrıca, küresel göç süreçlerinin bir sonucu olarak, bugün devletlerin çoğunda yalnızca yasal olarak eşit vatandaşlar değil, aynı zamanda önemli ölçüde daha az yararlanan veya hiçbir hakkı olmayan yasadışı göçmenlerde olduğu gibi, diğer devletlerin artan sayıda vatandaşı yaşıyor.
[6] Marx’ın geçerken sözünü ettiği bu durum, Michel Foucault’nun Hapishanenin Doğuşu’nun ana temalarından biridir. Bu bağlamda Foucault, geleneksel iktidar anlayışını, çeşitli sosyal sınıfların basitçe sahiplenebileceği bir varlık olarak eleştirir. Buna karşı Foucault, içselleştirilmiş tutum ve davranışlarında her bireye nüfuz eden bir “iktidar mikrofiziği” geliştirir.
[7] Sermaye sürekli olarak yeni bölgeler fethetmek zorunda olduğundan, çağdaş bir örnek verilmesi gerekilirse internet gibi yeni koşullar altında özel mülkiyet ilişkileri sürekli olarak yeniden kurulmalıdır (bkz. Nuss, 2002).
[8] Paranın varlığı devlet eylemlerine dayanmaz; daha ziyade parayı gerektiren metadır. Bununla birlikte, normal kapitalist koşullar altında devlet, paranın belirli somut tezahürünün değerini devlet kurumları aracılığıyla garanti eder.
http://komundergi4.com/devlet-ve-sermaye-michael-heinrich-komun-ceviri/
0 notes
Photo
Tumblr media
Mülkiyet edinmek, tuzlu su içmek misali, içtikçe susatan susadıkça içirten, sonu gelmez bir kanserdir. Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Friedrich Engels
2 notes · View notes
Kendine Doğru Yönelebilen Yıkıcılık, Corona  ve Düşünme Çabası
Bunu yazan kişi bir kez olsun yakınından geçmediği çay tarlasından , çay fabrikasından gelen çayı içti. O çayı mülk etti ve devlete kayıtlı olabildiği için dogalgaz ve elektrik abonesi olabildi. Hiç tanımadığı elektrik ve doğalgaz işçileri sayesinde o çayı yapabildi. Hiçbir inşaatta çalışmadı ve evlerde oturuyor. Çorabını bile yamuk yumuk diker kıçında donu ve sırtında yeleği var. Corona günlerinde evde kalabiliyor, suçludur. Hep başkası sayesinde var ve virüsten korkuyor. Bu korkusunu da ,ben sorun değilim ya yakinimdakilere bulaştırırim diye korkuyorum şeklinde ifade ederek õtelemeye çalışıyor. İnternet çalışanları sayesinde bu yazıyı yazdı, telefon ve laptopun içini açsa müzede gibi hisseder kendini. Tümüyle yabancı olduğu bu dünyada var olduğunun ve var olması gerektiğinin farkına vardi, varlığının gerekçesi Corona virüs. Kendi varlığınin en büyük virüs olduğunu söylüyor.
Verilerin dünyası içindeyiz. İçinde olduğumuz veriler. Büyük verinin bir parçasıyız. Bir ülkenin nüfusu içerisinde sayılıyoruz. Fakat o nüfusun bütününe dair bir aidiyet hissimiz yok. Birileri bizi “millet” “halk” “ulus”; ekranları başındaki milyonlar, endişeli yurttaşlar, facebook kullanıcıları, twitter kullanıcıları olarak kurguluyor. Biz o kurguyu ifade ettiğimizde  kurgunun dışında kalıyoruz. “Halk cahil” dediğimiz anda halkın dışında varsayıyoruz kendimizi. “Halk “ kavramı üzerine boca edilen yığınla anlam ve misyonun hıncını boşaltıyoruz.
 Kavramlar ve kelimelerin dünyası bize yabancı. Bir gizemin içerisindeyiz. Bir rüyada sayıklıyor gibiyiz. Konuşmuyoruz. İnsanın kamusal konuşması; ölümü tepeleme ve ölümü öteleme hissidir.
Her gelen gün; her ileriye gidiş, eski rüyalarımızı özletiyor bize. Geriye doğru sayıklamaya başlıyoruz. Sürekli eski ve güzel günlere, her şeyin daha basit ve karmaşık olmadığı bir geçmişe özlem duyuyoruz. 
Hiçbir konuşma ve ifade etme biçimi, kendine doğru bir yıkıcılık sergilemiyor. Bütün konuşma biçim ve içeriği ölümü tepeleme arzusu ve kendinin altını çizme, kendini egemen kılma çabasıdır. Burada derin bir egemenlik tutkusu ve mülkiyetçilik göze çarpıyor.
Corona günleri başlar başlamaz; sayısız entelektüel; sokağından ve günden bağmsız; kendi mülkiyet ve egemenlik sahaları içerisinde konuşmaya başladı.Gülünçtür.Herkes suya yazı yazıyor. Sokağından ve kendinden habersiz; bütün her şeyi seyre dalan ( ki devrimci anlamının dışında teori- bir seyirdir. bu dünya bir pencere her gelen bakar gider ) bir tarz hakim.
Bu tarz; bazı soruları hiç sormamış besbelli. Örneğin; bugünkü ve geçmiş haliyle insan yaşamı değerli midir ? Bütün ölüm haberlerini; her bir yaşamın acısı ve derinliğin yok sayıp i “rakam” “veri” “azalan ölüm oranı” olarak sunulduğu bir dünyada; insanların da bu duruma rıza gösterdiği bu dünyada insan yaşamı değerli midir ?
Peki;corona’dan kurtulduk diyelim. İnsan yaşayacak mı ? 
Peki; corona’dan önce insan yaşıyor muydu?
Çözüm insanca yaşamak mı ?
Hepsine yanıt hayır.
Kendine yönelmeyen ve kendine doğru bir yıkıcılık sergilemeyen; ölümü tepeleme ve ölümü öteleme isteğini kadim ve kalıcı hale getiren; dinlerin, ailenin, piyasanın, devletlerin, sınırsız egemenlik anlayışının kölesi ve taşıyıcısı olmuş insan yaşamıyordu, yaşamayacak ve insanca yaşadıkça bu felaket sürüp gidecek.
İnsanın insanca yaşadığı dönemde; bütün taziyelerin amacı ölümün olağanlığını vurgulamak, hakikat arayışına yönelebilecek sızılı yürekleri dinginleştirmek ve sıradan hayatta kalmaya razı etmektir. Her taziye evi; bir devlettir. Ölümlerin sebebidir ve ölümü örter. Sus payı verir.Yitip giden insanın anısına hayvan boğazlar ve onu sunar. Hayatta kalmanın yolu; her şeyi nesneleştirmek ve ona hakim olmaktır. Ölümü; ölenin şahsında nesneleştirir ve ölümü de yendiğini düşünür.
Örnekleri çoğaltmak mümkün. İnsan dediğimiz şey; artık mülkiyetin, egemenliğin ve devletin kalesi olmuş, çözülen bir varlıktır. Kim insanı yücelteceğiz, kim insanca yaşayacağız diyorsa; devleti ve mülkiyeti kutsuyordur.
İnsanın kendine yönelmesi; kendi ihtiyaç ve güdülerine yönelmesi, onların kökeni hakkında sorular sormayı unutması, dünyaya seyirlik olarak bakması, her şeyin alıcısı ve her makinanın sadece vidası olmaya gönüllü olması, biriktirmeye, sahip olmaya teşne olması , kendini sistematik inkar içerisinde olması çözümsüzlüğün başlıca sebebidir.
İnsan kendine doğru yıkıcı bir biçimde yönelebilirse; yani insan; insanlıktan çıkabilirse çözüme daha yakın olabilir. Bunu başarmak kolay değil. 
Bunca yazdığın şeyde; işçi sınıfı, ezilen halklar, kadınlar, ezilen cinsel kimlikler, yoksullar, göçmenler yok. Soyut bir “insan” tanımına başvurup oradan sallamışsın denilebilir. İnsan olarak düşünmek; dilsel, cinsel ve sınıfsal ayrımları/yarıkların üzerinden atlamayı sağlayabilir mi, diye sorulabilir. Doğrudur. da.
Fakat; yaşamadığımız için bu soru anlamsızdır. Suya para verdiğim için güvenlidir diyerek plastik şişede satın alıyorum. Sivil devlet(halk), devlet ve özel mülkiyetin duygusu ile duygudaşım.
Kısa çöp uzun çöpten hakkın alacak diyorum. Ezilmeye ve sömürüye hayır diyorum.Yılda 50 milyar hayvan sistematik olarak katlediliyor, ben sağlığım için daha fazla et yemeliyim diyorum.
Pirincin ve buğdayın öyküsünü okurum; pirinç ve buğday tarlasında çalışmışlığım yok.İnsanlığın göçer ve tarım dönemlerine ait birikimini yiyorum ve farkında değilim.
Ölümü unutmuş gibi yaşıyorum.Ölüme karşı sığındıklarımla; devletimle,ailemle,partimle,dinimle yaşıyorum; ölümü öteliyorum.Anlamlı ve kalıcı bir yaşamı sonsuzlukla biriktirmek yerine mülkiyetçilikle kutsuyorum. Ölüyorum.Hala belayım.Mezar taşım var.Ne tam ölebiliyorum ne de tam yaşayabiliyorum. Eskaza bir “yıkıcı” olsam; beni de kutsayıp “devlet dini” için vaftiz edecekler.MARKSİZM-LENİNİZM.İZM’LER.Kim daha dindar diyerek, tefsire girişecekler.
Doğadan bir haberim. Doğa kutsal ve yüce. Devleti öldürsem doğayı kutsuyorum. Bu sefer de doğayı kutsal yapıyorum.
Ben insan olarak; muhalif veya iktidar yanlısı; hep kutsal ve dokunulmaz bir konum arıyorum.Ben egemen olmak ve varlığımı sürdürmek istiyorum. Benim yıkcılığım hep kendimden dışarı doğrudur..Kendime doğru yıkıcı olabilirsem ne mutlu.Çözüm insanlıktan çıkmakta.
Hayvanın bilinci yok, keser yerim. Doğanın doğurganlığı var tecavüz ederim. Kadın namusumdur sever döverim. İnsan dediğin üremeli; ya erkek ya kadınsın ya da kara toprağın derim; sevgiyi üremeye hapsederim. Kendimden dışarı doğru zulmün irinini akıtırım.
COVİD 19 YOLDAŞ BU GİDİŞE DUR DEDİ.Duyan olmadı. Biliyor ve görüyoruz, “evrensel” siyaset felsefecilerinin evrenselliği 5-6 ülke filanmış. Hindistan, Çin, Afrika,L.Amerika pek umurları değilmiş. Orta Doğu gündemde olduğu için biraz ilgili gibilermiş o kadar. Orayı da kendi epistemik sınırları içerisinde algılamışlar.
COVİD 19 YOLDAŞ BU GİDİŞE DUR DEDİ.Emperyalizm kağıttan kaplanmış. Hatta emperyalizm kağıttan maskeymiş.Solunum cihazı yetersizliğiymiş.Ölüm televizyonlarda; Orta Doğulu insanın öldüğü gibi trajik ve bize uzak değilmiş.
Nasıl olur.Nasıl olur da aniden bir virüs yüzünden ölebilirim ? İnsanca yaşamak; daha fazla egemenlik ve daha fazla mülk istediğin için. Bunu temel arzu ve temel politik motivasyon yaparak muhalif olanı devletleştirdiğin için.Senin insanca yaşadığın binalarda milyonlarca “işçi-insan” kanı olduğu için. Erkeğin siki etrafında bir dünya kurduğun için. Hep hızlandığın ve hep seyre daldığın için.Yaşamın bir işgal olduğu için.Ve işgalciler her zaman kaybedeceği için.
Bu dünya bir pencere her gelen bakan gidiyor. COVİD 19 YOLDAŞ arayabilene hakikat vadediyor.
0 notes
aforizmm · 7 years
Text
Okunacak kitaplar
1 A. Colleoni Amerikan Emperyalizmi Tarihi 2 A. Hitti Siyasi Ve Kültürel İslam 3 A. Dilipak Körfez Savaşı 4 A. Dilipak Coğrafi Keşiflerin İçyüzü 5 A. M. Goichon İbni Sina Fels. Ve Ortaçağ Avrupasındaki Etkileri 6 A. W. F. Blunt Batı Medeniyetinin Temelleri 7 Abdurrahman Qasımlo İran Kürdistanı 8 Afşar Timuçin Düşünce Tarihi 1-2-3 Ciltler 9 Ahmed Rıza Batı'nın Politik Ahlaksızlığı 10 Ahmet Arslan İlkçağ Felsefesi Tarihi 1-2-3-4-5 Ciltler 11 Ahmet Arslan İslam Felsefesi 12 Ahmet Cevizci Felsefe Sözlüğü 13 Ahmet Cevizci Felsefeye Griş 14 Ahmet Çelebi İslamde Eğitim-Öğretim Tarihi 15 Altan Tan Kürtler 17 Ahmet Raif Endülüs Yok Edilişin Öyküsü 18 Ahmet Refik Altınay Haçlılar:1095-1291 19 Ahmet Ümit Kukla 20 Alaattin Bilgi 1917 Sovyet Devrimi 1-2 Ciltler 21 Alaeddin Şenel Siyasal Düşünceler Tarihi 22 Alaeddin Şenel Kemirgenlerden Sömürgenlere İnsanlık Tarihi 23 Alaeddin Şenel Eski Yunan'da Siyasal Düşünüş 24 Alain De Libera Ortaçağ Felsefesi 25 Alan G. Jamieson İman Ve Kılıç:Hıristiyan-Müslüman Çatışması 26 Alex Haley Malcolm X 27 Alfred Adler Çocuk Eğitimi 28 Ali Bulaç Ortadoğu Gerçeği 29 Ali Narçın A'dan Z'ye Asur 30 Ali Şeriati Kendini Devrimci Yetiştirmek 31 Alia İzzetbegoviç İslami Yeniden Doğuşun Sorunları 32 Alia İzzetbegoviç Özgürlüğe Kaçışım 33 Alia İzzetbegoviç Tarihe Tanıklığım 34 Alia İzzetbegoviç Konuşmalar 35 Alia İzzetbegoviç Bosna Mucizesi 36 Alia İzzetbegoviç Doğu Batı Arasındaki İslam 37 Altan Tan Kürt Sorunu 38 Amin Maolouf Semerkand 39 Amin Maolouf Afrikalı Leo 40 Amin Maolouf Arapların Gözünden Haçlı Seferleri 41 Andre Mıquel İslam Ve Medeniyeti I. Cilt 42 Andre Mıquel İslam Ve Medeniyeti Iı. Cilt 43 Anthony Strano Batılı Zihin İçin Doğulu Düşünceler 44 Arif Arslan İlkçağ Felsefe Tarihi 1-2-3-4-5 Ciltler 45 Aristo Retorik 46 Aristo Metafizik 47 Aristo Atinanlıların Devleti 48 Aristo İkinci Analitikler(Çözümlemeler) 49 Arnold J. Toynbee Dünya Batı Ve İslam 50 Aron Goryeviç Ortaçağ Avrupasında Birey 51 Arthur Conte Diktatörler Yüzyılı 52 Arthur Schopenhauer Üniversiteler Ve Felsefe 53 Atalay Yörükoğlu Çocuk Ruh Sağlığı 54 Atalay Yörükoğlu Değişen Toplumda Aile Ve Çocuk 55 Atalay Yörükoğlu Gençlik Çağı 56 Auguste Bebel Kadın Ve Sosyalizm 57 Auguste Bebel Hz. Muhammed Ve Arap Kültürü 58 Balachandra Rajan, Elizabeth Sauer Emperyalizmin Yedi Rengi 59 Balzac Köylüler 60 Beatrice Andre Salvini Babil 61 Bediüzzaman Said-İ Nursi Risaeli Nur Kulliyatı 62 Bernarad Levis Ortadoğu 63 Bernard Levis Müslümanların Avrupa'yı Keşfi 64 Bernard Lewis İslam Tarihi Kültür Ve Med. 4 Cilt 65 Bernard Lewis Uygarlık Tarihinde Araplar 66 Bernard Lewis Haşişiler Ortaçağ İslam Dün. Terör. Ve Siyaset 67 Bertrand Russel İktidar 68 Bertrand Russel İnsanlığın Yarını 69 Bertrand Russel Aylaklığa Övgü 70 Bertrand Russel Batı Felsefesi Tarihi 1-2-3 Ciltler 71 Bertrand Russel Din İle Bilim 72 Bertrand Russel Bilimin Din Üzerindeki Etkisi 73 Bertrand Russel İlimden Beklediklerimiz 74 C.C.W. Taylor Sokrates: Düşüncenin Ustaları 75 Cabiri Kur'an'a Giriş 76 Carl Brockelmann İslam Ulusları Ve Devletleri Tarihi 77 Carlos Devrimci İslam 78 Cemil Meriç Bu Ülke 79 Cemil Meriç Mağaradakiler 80 Cemil Meriç Umrandan Uygarlığa 81 Cemil Meriç Sosyoloji Notları 82 Cemil Meriç Işık Doğudan Gelir 83 Cemil Meriç Bir Dünyanın Eşiğinde 84 Chalmers Johnson Amerikan Emperyalizminin Sonbaharı 85 Charles Tilly Avrupa'da Devrimler 86 Christophe Charle Üniversitelerin Tarihi 87 Claude Cahen Haçlı Seferleri Zamanında Doğu Batı 88 Claudia Katz 21. Yüzyılda Emperyalizm 89 Corci Zeydan İslam Uyg. Tarihi (1-2-3 Ciltler) 90 Çiçero Dostluk Üzerine 91 D. N. Mac Kenzie Kürtler Ve Kürdistan 92 Dalai Lama Kendimizle Barışmak 93 Danielle Jacquart Bilimde Arapların Altın Çağı 94 David E. Stannard Amerika'nın Soykırım Tarihi 95 David Harvey Yeni Emperyalizm 96 David Nıcolle Birinci Haçlı Seferi 97 David Schultz Siyasi Düşünce Tarihi 98 David Thomson Siaysi Düşünce Tarihi 99 Demir Küçüksydın&Ertuğrul Kürkçü Büyük Ortadoğu Projesi 100 Desmond Stewart Batılı Gözüyle İslam Kültür Ve Medeniyeti 101 Diognes Laertios Ünlü Filozofların Yaşamları Ve Öğretileri 102 E. A. Wallıs Budge Mısır'da Ölüm Sonrası Fikri 103 E.A. Walls Budge Antik Mısır Edebiyatı 104 Ebul Hasan El Eşari İlk Dönem İslam Mezhepleri 105 Edgar T. A. Wigram İnsanlığın Beşiği: Kürdistan'da Yaşam 106 Edouard Jeauneau Ortaçağ Felsefesi 107 Edward W. Said Kültür Ve Emperyalizm 108 Eflatun Phaidon 109 Eflatun Mektuplar 110 Eflatun Küçük Hippias 111 Eflatun Lysis 112 Eflatun Kriton 113 Eflatun Symposion 114 Eflatun Sokrates'in Savunması 115 Eflatun Şölen&Lysis 116 Efrem İsa Yusif Süryani Tercüman Ve Filozofları 117 Egon Friedell Mısır Ve Antik Yakındoğu'nun Kültür Tarihi 118 Einstein Fikirler Ve Tercihler 119 Einstein Dünyamıza Bakış 120 Ekrem Cemil Paşa Kısa Kürdistan Tarihi 121 Ekrem Memiş Eski Çağ Medeniyetleri Tarihi 122 Ellen Kay Trimberg Tepeden İnmeci Devrimler:Japonya-Türkiye-Mısır-Peru 123 Engels Doğanın Diyalektiği 124 Engels Ailenin Özel Mülkiyetin Ve Devletin Kökeni 125 Engels Anti-Dühring 126 Engels Ütopik Sosyalizm Ve Bilimsel Sosyalizm 127 Engels Ludwig Feuerbach Ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu 128 Engels Tarihte Zorun Rolü 129 Engels Köylüler Savaşı 130 Engels Almanya'da Devrim Ve Karşı-Devrim 131 Engels İngiltere'de Emekçi Sınıfın Durumu 132 Engels Komünizmin İlkeleri 133 Engels Hakiki Sosyalistler 134 Engels Konut Sorunu 135 Eric J. Hobsbawm Fransız Devrimine Bakış 136 Ernesto Che Guevara Küba Emperyalizmi Yargılıyor 137 Ernst Bloch Rönesans Felsefesi 138 Ernst Von Aster İlk Ve Ortaçağ Felsefesi 139 Ernst Von Aster Fransız İhtilalinin Siyasi Ve İçtimai Fikirleri 140 Ersin Gürdoğan Hicaz'dan Endülüse 141 Erwin I. J. Rosenthal Ortaçağ'da İslam Siyaset Düşüncesi 142 Etienne Gilson Ortaçağda Felsefe-Patristik Başlangıçtan 143 Etienne Gilson Ortaçağ Felsefesinin Ruhu 144 Euripides Troyalı Kadınlar 145 Faik Bulut Dersim Raporları 146 Fikret Başkaya Sömürgecilik, Emperyalizm, Küreselleşme 147 Fikret Başkaya Azgelişmişliğin Sürekliliği 148 Fikret Başkaya Değişim Halindeki Dünya Sistemi 149 Fikret Başkaya Çığırından Çıkmış Dünya 150 Fikret Başkaya Milliyetçilik Yurtseverlik Ve Sol 151 Fikret Başkaya Küreselleşmenin Karanlık Bilançocu 152 Fikret Başkaya Paradigmanın İflası 153 Fikret Başkaya Resmi Tarih Tartışmaları 1-2-3 154 Fikret Başkaya Sosyalizmin Geleceği 155 Francis Bacon Denemeler 156 Francis Bacon Aforizmalar 157 Francis Bacon Yeni Atlantis 158 Frank Füredi Emperyalizmin Yeni İdeolojisi 159 Frank Thılly Felsefenin Öyküsü 160 Friedric Jameson Milliyetçilik, Sömürgecilik Ve Yazın 161 Friedrich Williams Ege Medeniyetleri Tarihi 162 Fuad Köprülü İslam Medeniyeti Tarihi 163 Fuat Sezgin Tanınmayan Büyük Çağ 164 Fuat Sezgin Bilim Tarihi Sohbetleri 165 Fuat Sezgin İslamda Bilim Ve Teknik (5 Cilt) 166 Fuat Sezgin İslam Kültür Dünyasının Bilimler Tarihindeki Yeri 167 Füruzan Kınal Eski Mezopotamya Tarihi 168 Galina Serebryakova Fransız Devriminde Kadınlar 169 Gandhi Bir Özyaşam Öyküsü 170 George Makdisi Ortaçağda Yüksek Öğretim-İslam Ve Hıristiyan 171 Georges Dubi Ortaçağ İnsanları Ve Kültürü 172 Georges Lestien İki Dünya Savaşı 173 Georgi Dimitrow Faşizme Karşı Birleşik Cephe 174 Gilles Kepel Cihat: İslamcılığın Yükselişi Ve Gerileyişi 175 Goethe Faust 176 Graham E. Fuller Kuşatılanlar İslam Ve Batının Jeopolitiği 177 H. A. Namiku Haçlı Seferleri 178 H. J. Störing İlkçağ Felsefesi 179 H. Magdoff Sömürgecilikten Günümüze Emperyalizm 180 Halil Cibran Ermiş 181 Halil Cibran Asi Ruhlar 182 Halil Cibran Kırık Kanatlar 183 Halil Cibran Kum Ve Köpük 184 Halil Cibran Gönül Sırları 185 Halil Cibran Dost Mektupları 186 Halil İnalcık Osmanlı Toplam 12 Cilt 187 Halis Ayhan-Taha Akyol-Hilmi Yavuz İslam Düşüncesinde Yeni Arayışlar 1-2 188 Halit Ertuğrul Düzceli Mehmet 189 Hammalawa Saddhatissa Budha 190 Hans J. Störing İlkçağ Felsefesi Hint-Çin-Yunan 191 Harpal Brar Ortadoğu Ve Emperyalizm 192 Harry K. Wells Emperyalizmin Felsefesi 193 Hasan El Benna&Mevdudi&S.Kutup İslamda Cihad 194 Hasan Karaköse Ortaçağ Tarihi Ve Uygarlığı 195 Haydar Akın Ortaçağ Avrupasında Cadılar Ve Cadı Avı 196 Hayreddin Karaman İslam Hukuk Tarihi 197 Hayri Kırbaşoğlu Eskimez Yeni 198 Hegel Karalama Defterinden Aforizmalar 199 Hegel Doğa Felsefesi 200 Hegel Hukuk Felsefesinin Prensipleri 201 Hegel Tarih Felsefesi 202 Heiddeger Varlık Ve Zaman 203 Helmut Uhlig Sümerler: Tarihin Başlangıcında Bir Halk 204 Henri Bergson Metafiziğe Giriş 205 Henri Bergson Ahlakın Ve Dinin İlk İki Kaynağı 206 Henri Pirenne Ortaçağ Avrupasının Eko. Ve Sosyal Tarihi 207 Henry Charles Lea İspanya Müslümanları Ve Hıristiyanlaştırmaları 208 Henry Cobin İslam Felsefesi Tarihi I-Iı Cilt 209 Henry Corbin İslam Felsefesi Tarihi I-Iı Cilt 210 Herakleitos Fragmanlar 211 Herakleitos Kırık Taşlar 212 Hilmi Yavuz İslam'ın Zihin Tarihi 213 Hilmi Yavuz Felsefe Yazıları 214 Hilmi Yavuz Denemeler 215 Hilmi Yavuz Kültür Üzerine 216 Hilmi Yavuz Felsefe Üzerine 217 Hilmi Yavuz Türkiye'nin Zihin Tarihi 218 Hilmi Ziya Ülken Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi 219 Hitler Kavgam 220 Horst Klengel Kral Hammurabi Ve Babil Günlüğü 221 Hurşid Ahmed&Ramazan El Buti&Mevdudi Azgın Medeniyet 222 Hüseyin Uslu Başlangıçtan Günümüze İslam Müesseseleri Tarihi 223 Işın Demirkent Haçlı Seferleri 224 İbn Kayyim El Cevziyye Kalbin İlacı 225 İbn Tufeyl Hayy Bin Yakzan 226 İbni Batuta Seyahatname 227 İbni Cübeyr Endülüsten Kutsal Topraklara 228 İbni Haldun Mukaddime 229 İbni Rüşd Siyasete Dair 230 İbni Rüşd Din-Felsefe Tartışmaları 231 İbni Rüşd Metafizik Şerhi 232 İbni Rüşd Tutarsızlığın Tutarsızlığı 233 İbni Rüşd Psikoloji Şerhi 234 İbni Rüşd Bidayet'ül Müctehid 1-2-3-4 Ciltler 235 İbni Rüşd Fasl'ül Makal 236 İbrahim Sarmış Tasavvuf Ve İslam 237 İbrahim Sarmış Rivayet Kültürü Ve Yanlış Din Anlayışı 238 İhsan Eliaçık İslamın Yenilikçileri 239 İhsan Eliaçık Adalet Devleti 240 İhsan Eliaçık İslam'ın Yenilikçileri 1-2 241 İhsan Süreyya Sırma Ah Endülüs 242 İlker Özünlü Endülüs 243 İmam Gazali Tehafüt'ul Felasife 244 İmmanuel Kant Pratik Usun Eleştirisi 245 İmmanuel Kant Ethica: Etik Üzerine Dersler 246 İmmanuel Kant Yaşamın Anlamı 247 İmmanuel Kant Saf Aklın Sınırları Dahilinde Din 248 İmmanuel Kant Eğitim Üzerine 249 İmmanuel Kant Fragmanlar 250 İmmanuel Kant Fikir Mimarları 251 İsaac Asimov Bilim Ve Buluşlar Tarihi 252 İsmail Beşikçi Bütün Eserleri 253 İsmail Beşikçi Resmi Tarih Tartışmaları 1-2-3-4-5 254 İsmail Beşikçi Chp Programı 255 İsmail Beşikçi Devletlerarası Sömürge: Kürdistan 256 İsmail Hakkı İzmirli İslam'da Felsefe Akımları 257 İsmail Hami Danişmend Batı Kaynaklarına Göre İslam Medeniyeti 258 İsmet Kayaoğlu İslam Kurumları Tarihi 259 J. M. Roberts Dünya Tarihi 1-2 Ciltler 260 Jack Goody Avrupa'da İslam Damgası 261 Jacques Attalı 1492 (Kitabın Adı Budur) 262 Jacquesle Goff Ortaçağ Batı Uygarlığı 263 Jawaharlal Nehru Kızıma Mektuplar 264 Jean Brun Platon Ve Akademya 265 Jean Brun Stoa Felsefesi 266 Jean Cristophone Grance Kurtlar İmparatorluğu 267 Jean Jacques Rousseau Toplum Sözleşmesi 268 Jean Jacques Rousseau İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı 269 Jean Jacques Rousseau Emile 270 Jean Paul Dumont Antik Felsefe 271 Jean Paul Sartre Hepimiz Katiliz: Sömürgecilik Bir Sistemdir 272 Jean Paul Sartre Denemeler 273 Jeremy Robinson Nabız 274 Joan Oates Babil 275 Johan Huizinga Ortaçağ'ın Günbatımı 276 John Bellamy Foster Emperyalizmin Yeniden Keşfi 277 John M. Hobson Batı Medeniyetinin Doğulu Kökenleri 278 John Tomlinson Kültürel Emperyalizm 279 Jostein Gearder Sofinin Dünyası 280 Karl Vorlander Felsefe Tarihi 281 Kemal Aytaç Avrupa Eğitim Tarihi 282 Kemal Mazhar Ahmed 1. Dünya Savaşında Kürdistan 283 Kemalettin Köroğlu Eski Mezopotamya Tarihi 284 Kenan Akın Cezayir'de Fransız Vahşeti 285 Kenan Çetin Selçuklu Medeniyeti 286 Kenan Çetiner Selçuklu Medeniyeti Tarihi 287 Kenan Yakuboğlu Osmanlı Medrese Eğitimi Ve Felsefesi 288 Kindi (Çeviren Mahmut Kaya) Felsefi Risaleler 289 Knud Holmboe Çöle İnen Faşizm 290 Konfüçyüs Erdemin Ardından Git 291 Konfüçyüs Sanduka Yazıtları 292 Konfüçyüs Konuşmalar 293 Ksenophone Onbinlerin Dönüşü 294 Ksenophone Kyros'un Eğitimi 295 Ksenophone Sokrates'ten Anılar 296 Lao Tzu Öğretiler 297 Lao Tzu Tao Te Ching Yol Ve Erdemin Kitabı 298 Leslie Lipson Uygarlığın Ahlaki Bunalımları 299 Lev Troçki İhanete Uğrayan Devrim 300 Lev Troçki Çarpıtılan Devrim 301 Lev Troçki Stalin 302 Lev Troçki Stalinizme Karşı Bolşevizm 303 Lissner İvan Uygarlık Tarihi 304 M. Asım Köksal İslam Tarihi 18 Cilt Bir Arada 305 M. Emin Zeki Beg Kürt Ve Kürdistan Ünlüleri 306 M. İvanoviç Kalinin Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak 307 M. K. Ghandi Bhagavad Gita:Gandhi'ye Göre 308 M. Kalman Belge Ve Tanıklarıyla Dersim 309 M. M. Şerif Klasik İslam Filozofları 310 M. Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim 311 Macit Fahri İslam Felsefesi Tarihi 312 Mahmut Baksi Kürdistan Tarihinde Kamişlo Katliamı 313 Mahmut Kaya İslam Filozoflarından Felsefe Metinleri 314 Mahmut Kaya Kindi Felsefesi Risaleler 315 Maksim Gorki Küçük Burjuva İdeolojisi 316 Maria Rosa Menocal Dünyanın İncisi Endülüs Modeli 317 Mark R. Cohen Haç Ve Hilal Altında Ortaçağ'da Yahudiler 318 Marks Fransa'da İç Savaş 319 Marks Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi 320 Marks 1844 Elyazmaları 321 Marks Felsefenin Sefaleti 322 Marks Yabancılaşma 323 Marks Demokritos Ve Epikurs'un Doğa Felsefeleri 324 Marks Yahudi Sorunu 325 Marks&Engels Kutsal Aile 326 Marks&Engels Alman İdeolojisi Feuerbach 327 Marks&Engels Komünist Manifesto Ve Komünizmin İlkeleri 328 Marks&Engels Gotha Ve Erfurt Programlarının Eleştirisi 329 Marks&Engels Kapitalizm Öncesi Ekonomi Biçimleri 330 Marks&Engels Felsefe Metinleri 331 Marks&Engels Anarşizm Üzerine 332 Marks&Engels Sömürgecilik Üzerine 333 Marks&Engels Din Üzerine 334 Marks&Engels Nüfus Üzerine 335 Marks&Engels Doğu Sorunu 336 Marks&Engels Seçme Yazışmalar 1 337 Marks&Engels Seçme Yazışmalar 2 338 Marks&Engels Yazın Ve Sanat Üzerine 339 Marks&Engels Sürgündeki Büyük Adamlar 340 Marshall G. S. Hudgson Dünya Tarihinde İslam 341 Mehmet Altan Kürt Sorununu İnsanileştirmek 342 Mehmet Altan Darbelerin Ekonomisi 343 Mehmet Altan Esir Çocuklar Cehennemi 344 Mehmet Altan Kürtler Şeytan Soyundan Mı? 345 Mehmet Altan Kent Dindarlığı 346 Mehmet Altan Kıbrıs Diye Bir Ada 347 Mehmet Altan Marksist Liberal 348 Mehmet Altan Milliyetçilik Ve Çeteler 349 Mehmet Altan Sarayı Yıkalım 350 Mehmet Altan& Mehmet Aydın Küreselleşme İslam Dünyası Ve Türkiye 351 Mehmet Aydın Müslümanların Hıristiyanlara Karşı Yazdığı Reddiyeler 352 Mehmet Aydın Din Felsefesi 353 Mehmet Özdemir Endülüs Müslümanları Medeniyet Tarihi 354 Mehmet Özdemir Endülüs Müslümanları İlim Ve Kültür Tarihi 355 Melik Safi Duyar Konsantrasyonun Gücü 356 Mesut Barzani Barzani Ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi 1-2-3-4 357 Mevdudi Kur'anda Dört Terim 358 Mevdudi İslam'da Siyasi Sistem 359 Mevdudi Hilafet Ve Saltanat 360 Mevdudi İslam'ın Geleceği Ve Öğrenciler 361 Mıchel Beaud Kapitalizm Tarihi 362 Miray Güneş Yüzyıllık Yalnızlık 363 Montaigne Denemeler 1-2-3-4 364 Muhammed Abduh Hz. Ali'nin Mektup Ve Emirnameleri 365 Muhammed El Behiy İslami Düşüncede Oryantalist Etki 366 Muhammed Esad Mekkeye Giden Yol 367 Muhammed Hamidullah İslam Tarihine Giriş 368 Muhammed Hamidullah İlk İslam Devleti 369 Muhammed Hamidullah İslam'ın Doğuşu 370 Muhammed Hamidullah Hz. Peygamber'in Savaşları 371 Muhammed Hamidullah İmam-I Azam Ve Eseri 372 Muhammed Hamidullah İslam Anayasa Hukuku 373 Muhammed Hamidullah İslam'da Devlet İdaresi 374 Muhammed Hamidullah Kur'an-I Kerim Tarihi 375 Muhammed İkbal Mektuplar 376 Muhammed İkbal İslam Felsefesine Bir Katkı 377 Muhammed İkbal Yansımalar 378 Muhammed İkbal Kulluk Kitabı 379 Muhammed Tarakçı St. Thomas Aquınas 380 Muhyiddin Arabi Tasavvuf Makamı 381 Musollini Faşizm-Faşit Devlet 382 Mustafa Demirci Beytül Hikme 383 Mustafa İslamoğlu Hac Risalesi 384 Mustafa İslamoğlu Hayatın Yeniden İnşası 385 Mustafa İslamoğlu Alemlerin Rabbi Alah 386 Mustafa İslamoğlu Efendim 387 Mustafa İslamoğlu Şafak Yazıları 388 Mustafa İslamoğlu Yürek Devleti 389 Mustafa İslamoğlu Ne Yapmalı 390 Mustafa İslamoğlu İman 391 Mustafa Kutlu Siyasi Tarih Üzerine Konuşmalar 392 Necip Fazıl Çöle İnen Nur 393 Niall Ferguson Uygarlık: Batı Ve Ötekiler 394 Nietzsche Deccal Hristiyan Karşıtı 395 Nils Gilje Felsefe Tarihi 396 Noam Chomsky Yaşamla Ölüm Arasında Gazze 397 Noam Chomsky Dil Ve Zihin 398 Noam Chomsky Hayaller Ve Umutlar 399 Noam Chomsky Kriz, Kapitalizm, İsyan 400 Noam Chomsky Doğa Ve Dil Üzerine 401 Noam Chomsky İktidarı Anlamak 402 Noam Chomsky Demokrasi Ve Eğitim 403 Noam Chomsky Postmodernizm Ve Rasyonalite 404 Noam Chomsky Müdahaleler 405 Noam Chomsky Postmodernizm Ve Sol 406 Noam Chomsky Tehlikeli Güç Abd'nin Dış Siyaseti Ve Ortadoğu 407 Noam Chomsky Entellektüellerin Sorumluluğu 408 Noam Chomsky İnsan Doğası: İktidara Karşı Adalet 409 Noam Chomsky Terörizm Kültürü 410 Noam Chomsky Sömürgeciliktem Küreselleşmeye 411 Noam Chomsky Dünya Düzeni: Eskisi Yenisi 412 Noam Chomsky Medya Halka Nasıl Evet Dedirtir 413 Noam Chomsky Yeni Askeri Hümanizm 414 Noam Chomsky Yeni Dünya Düzeninde Gerçekler Ve Yalanlar 415 Noam Chomsky Onbir Eylül 416 Noam Chomsky Halıkn Sırtından Kazanç 417 Noam Chomsky Terörizm Efsanesi 418 Noam Chomsky Korsanlar Ve İmparatorlar 419 Norman Davies Avrupa Tarihi 420 Nyogen Senzaki Budizm Ve Zen 421 Oğuz Atay Bir Bilim Adamının Romanı 422 Oğuz Atay Tutunamayanlar 423 Oliver Abel& Şerif Mardin Avrupa'da Etik, Din Ve Laiklik 424 Oliver Leaman Ortaçağ İslam Felsefesine Giriş 425 Orhan Hançerlioğlu Düşünce Tarihi 426 P. M. Holt Haçlılar Çağı:11.Yüzyıldan 1517'ye 427 Papper Açık Toplum Ve Düşünceleri 428 Pascal Düşünceler 429 Patricia Crone Ortaçağ İslam Dünyasında Siyasi Düşünce 430 Peter Kingsley Antik Fels. Gizem Büyü 431 Peter Willey Alamut Kalesi 432 Philip G. Altbach Sömürgecilik Ve Eğitim 433 Philip Hitti İslam Tarihinin Mimarları 434 Philip Hitti Siyasal Ve Kültürel İslam Tarihi 435 Pierre Chaunu Aydınlanma Çağı Avrupa Uygarlığı 436 Pierre Hadot İlkçada Felsefe Nedir 437 Plutarks İsis Ve Osiris 438 R. Thevenin Kızılderili Tarih Ve Gelenekleri 439 R.Dozy İslam Tarihi 440 Rahmi Maltaş Sümerlerden Günümüze Eğitim 441 Raimondo Luraghi Sömürgecilik Tarihi 442 Ramazan El Buti Müslümanların Gerilemesinden Kimler Sorumlu 443 Ramm Dass Aydınlamaya Giden Yol 444 Regine Pernoud Burjuvazi 445 Reinhardt Dozy İslam Tarihi 446 Rick Riordan Percy Jackson Ve Şimşek Hırsızı 447 Robert Aldrich Emperyal Çağ 448 Robert Hammond Farabi Felsefesi Ve Ortaçağ Düşüncesine Etkisi 449 Robert İrwin Oryantalistler Ve Düşmanları 450 Robert Mantran İslam'ın Yayılış Tarihi 451 Robert Zimmer Felsefe Portakalı 452 Roger Garaudy İnsanlığın Medeniyet Destanı 453 Rom Harre Felsefenin Bin Yılı 454 Rowls Bir Adalet Kuramı 455 Rudolph Peters İslam Ve Sömürgecilik 456 S. Hüseyin Nasr İslam Felsefesi Tarihi 1-2-3 457 Salih Suruç Siyer 458 Samuel A Weems Ermenistan: Terörist Hıristiyan Ülkenin Sırları 459 Selehattin Sert Mezopotamyadan Avrupaya Büyük Uyg. Doğuşu 460 Sempozyum Bildirileri Endülüs'ten İspanya'ya 461 Seneca Ruh Dinginliği Üzerine 462 Seneca Ahlaki Mektuplar 463 Server Tanilli Yüzyılların Gerçeği Ve Mirası: Doğu-Yunan-Roma 464 Seyyid Hüseyin Nasr Üç Müslüman Bilge 465 Seyyid Kutup İslam'ın Hareket Metodu 466 Sezai Karakoç İnsanlığın Dirilişi 467 Sezai Karakoç Yitik Cennet 468 Sigrid Hunke Batı'yı Aydınlatan Doğu Güneşi 469 Slavoj Zizek 1968 (Kitabın Adı Budur) 470 Slavoj Zizek Bir İdea Olarak Komünizm 471 Slavoj Zizek Komünist Ufuk 472 Slavoj Zizek İdeolojinin Aile Miti 473 Slavoj Zizek Lenin Üzerine 474 Slavoj Zizek Stalinizm 475 Sovakin Çağdaş Sosyoloji Teorileri 476 Stephen Biesty Antik Dünya Mısır Roma Yunan 477 Sun Tzu Savaş Sanatı 478 Susan Tamara Yüreğinin Götürdüğü Yere Git 479 Suut Kemal Yetkin Estetik Doktrinler 480 Suut Kemal Yetkin Edebiyat Üzerine Denemeler 481 Şakir Gözütok İlk Dönem İslam Eğitim Tarihi 482 Şawki Ebu Halil İslam Ve Dünya Medeniyetleri Tarihi 483 Şerefhan Şerefname 484 Şerif Mardin Türkiye'de Din Ve Siyaset 485 Şerif Mardin Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 486 Şerif Mardin Türkiye, İslam Ve Sekülerizm 487 Şerif Mardin Din Ve İdeoloji 1-2-3 488 Şerif Mardin Dünya, İslamiyet Ve Demokrasi 489 T.J. De Boer İslam'da Felsefe Tarihi 490 T.W. Rhys Davids Eski Hindistanda Budizm 491 Taha Akyol Ama Hangi Atatürk 492 Taha Akyol Bilim Ve Yanılgı 493 Taha Akyol Osmanlıda Ve İranda Mezhep Ve Devlet 494 Taha Akyol Gelenek Ve Türk Aydını 495 Taha Akyol Haricilik Ve Şia 496 Thomas Merton Gandhi Ve Şiddet Dışı Direniş 497 Toktamış Ateş Üniversiteler Bitmeyen Şarkı 498 Tolstoy Diriliş 499 Tori Kürtlerin İlkçağ Tarihi 500 Ulrıch Im Hof Avrupa'da Aydınlanma 501 V. Lenin Halkın Dostları Kimlerdir 502 V. Lenin Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi 503 V. Lenin Ulusların Kaderlerını Tayın Hakkı 504 V. Lenin Ne Yapmalı? 505 V. Lenin Bir Adım İleri İki Adım Geri 506 V. Lenin İki Taktik 507 V. Lenin Materyalizm Ve Ampiryokritisizm 508 V. Lenin Emperyalizm - Kapitalizmin En Yüksek Aşaması 509 V. Lenin Ekim Devrimi Dosyası 510 V. Lenin Nisan Tezleri Ve Ekim Devrimi 511 V. Lenin Sol Komünizm 512 V. Lenin Sosyalizm Ve Savaş 513 V. Lenin Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı 514 V. Lenin Ulusal Sorun Ve Ulusal Kurtuluş Savaşları 515 V. Lenin Emperyalist Ekonomizm 516 V. Lenin Tarımda Kapitalizm 517 V. Lenin İşçi Sınıfı Ve Köylülük 518 V. Lenin Marx Engels Marksizm 519 V. Lenin Komün Dersleri 520 V. Lenin Gençlik Üzerine 521 V. Lenin Burjuva Demokrasisi Ve Proletarya Diktatörlüğü 522 V. Lenin Tasfiyecilik Üzerine 523 V. Lenin Sosyalizm Ve Anarşizm 524 V. Lenin Proleter Devrim Ve Dönek Kautsky 525 Vasilij Barthold İslam Medeniyeti Tarihi 526 Verner Sombart Burjuva 527 Victor Hugo Deniz İşçileri 528 W. Montgomery Watt Endülüs Tarihi 529 W. Montgomery Watt İslam Avrupa'da 530 W. T. Jones Batı Felsefesi Tarihi Ortaçağ Düşüncesi 531 Walter H. Pater Rönesans 532 Walther Kranz Antik Felsefe-Metinler Ve Açıklamalar 533 Washington İrwing Elhamra Endülüs'ün Yaşayan Efsanesi 534 Wilhelm Capelle Sokrates'ten Önce Felsefe 535 Wilhelm Reich Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı 536 Will Durant İslam Medeniyeti 537 William Thomas Jones Batı Felsefesi Tarihi 538 Y. Nuri Öztürk Batı Sömürgeciliği Ve İslam Dünyası 539 Y. Nuri Öztürk Tasavvufun Ruhu Ve Tarikatlar 540 Yalçın Kaya Rönesans Ve Felsefesi 541 Yusuf Kardavi İslam Ve Laiklik Tarihi Hesaplaşma 542 Zeynel Abidin Kızılyaprak Irak Kürdistanı Ve Etkileri 543 Ziya Gökalp Türk Medeniyeti Tarihi. İslamiyetten Evvel 544 Ziya Kazıcı İslam Kültür Ve Medeniyeti 545 Ziya Paşa Endülüs Tarihi 546 Albert Camus Denemeler Ve Bir Alman Dosta Mektuplar 547 Francis Bacon Denemeler 548 Salah Birsel Denemeler 549 Altay Gündüz Mezopotamya Ve Eski Mısır 550 Dozy İslam Medeniyeti 551 Montgomary Watt İslam Avrupa’da
3 notes · View notes
wepicy · 4 years
Text
Friedrich Engels - Ailenin, Özel Mülkiyetin Ve Devletin Kökeni Kitabından 12 Adet Kitap Alıntılarını Sizler Için Derledik
Friedrich Engels – Ailenin, Özel Mülkiyetin Ve Devletin Kökeni Kitabından 12 Adet Kitap Alıntılarını Sizler Için Derledik
“Mülkiyet edinmek, tuzlu su içmek misali, içtikçe susatan susadıkça içirten, sonu gelmez bir kanserdir.” Friedrich Engels – Ailenin, Özel Mülkiyetin Ve Devletin Kökeni
“… Devlet, eski gentilice örgütlenmeye göre, ilkin uyruklarının toprağa göre dağıtılmasıyla belirlenir. …” Friedrich Engels – Ailenin Özel Mülkiyetin Ve Devletin Kökeni
“Famulus ev kölesi demektir ve familia, bir adama…
View On WordPress
0 notes
korayaker · 1 year
Text
SİYASET Lenin Sol komünizm Lenin Nisan tezleri Lenin Proleter devrim dönek kuattscki Lenin devlet ve devrim Lenin Emperyalizm Lenin Burjuva demokrasisi ve proleterya diktatörlüğü Lenin Ne yapmalı Lenin Materyalizm ve Ampiryokritisizm Lenin Bir Adim Ileri Iki Adim Geri Lenin Din Üzerine Lenin Ssosyalizm ve Savaş Marx Engels Komünist manifesto Yahudi Sorunu Alman İdeolojisi Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı Ücretli Emek ve Sermaye Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni Konut Sorunu Mao Zedong Çelişki Üzerine Uzatmalı Savaş Üzerine Seçme Eserler -ı-ıı-ııı Kızıl Kitap Josef Stalin Diyalektik Materyalizm ve Tarihsel Materyalizm Marksizm, Ulusal Sorun Leninizmin İlkeleri Anarşizmi mi Sosyalizm mi Bolşevik parti Tarihi Muhalefet Üzerine Georgi Dimitrov Faşizme Karşı Birleşik Cephe Leo huberman Sosyalizmin alfabesi Politzer Felsefenin başlangıç ilkeleri Politzer Felsefenin Temel İlkeleri Nikitin Ekonomi politik Maksim Gorki Küçük burjuva ideolojisinin eleştirisi Kalinin Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak Che Guevara Ekonomi ce sosyalist ahlak Paul lafargue Tembellik hakkı A.Şnurov Türkiye proleteryası John Reed Dünyayı Sarsan On Gün Ellen Meiksins Wood Sınıftan Kaçış İbrahim kaypakkaya Seçme eserler Mahir çayan Bütün Yazıları Hikmet kıvılcımlı Türkiyede kapitalizmin gelişimi Emrah cilasun - Mustafa suphi ve yoldaşlarını kim öldürdü Kapitalizm, Arzu ve Kölelik, Frederic Lordon Yeryüzünün Lanetlileri - Frantz Fanon Terry Eagleton Marx Neden Haklıydı Jhon Zerzan Gelecekteki ilkel Paulo Freire Ezilenlerin Pedagojisi Kropotkin- Ekmeğin Fethi Ivan Illich'in Okulsuz Toplum Hüseyin Can Sosvyetler ve Kürtler A.Kollontai Komünizm ve Aile N. kruspkaya Halk eğitimi Platon Socratesin Savunması Arthur Schopenhauer- Eristik Diyalektik
TOPLUMSAL CİNSİYET
Friedrich EngelsAilenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni Clara Zetkin Kadın Sorunun Üzerine – Clara Zetkin Lenin'in Bütün Dünya Kadınlarına Vasiyetleri Auguste Bebel Kadın ve Sosyalizm Alexandra Kollontai Marksizm ve Cinsel Devrim Alexandra Kollontai Komünizm ve Aile Alexandra Kollontai Bir çok hayat yaşadım Sibel Özbudun Marksizm ve Kadın Emek, Aşk, Aile Sibel Özbudun Küreselleşme , Kadın ve Yeni - Ataerki Ricardo Coler Kadın Krallığı Elisabeth Badinter Biri Ötekidir Shulamith Firestone Cinselliğin Diyalektiği Diana Gittins Aile Sorgulanıyor Simon de beauvoir ikinci cins Valeri solanes -Erkek doğrama cemiyeti Judith Butler- Cinsiyet Belası
PSİKOLOJİ
Sigmund Freud Totem ve tabu Sigmund Freud uygarlığın huzursuzluğu Sigmund Freud Düşlerin Yorumu Joel Kovel Tarih ve Tin Michel Foucault Deliliğin Tarihi Jean Twenge Ben nesli Rollo May Kendini Arayan İnsan Pascale Chapaux-Morelli İkili İlişkilerde Duygusal Manipülasyon Erich Fromm Sevme Sanatı Eric Fromm- Özgürlükten Kaçış Caren Horney Çağın Nevrotik kişiliği  POSTMODERN FELSEFE john zerzan- Gelecekteki ilkel Terry Eagleton Postmodernizmin Yanılsamaları Fredric Jameson, Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı Jean Baudrillard Simülakrlar ve Simülasyon Jean Baudrillard Tüketim Toplumu Jean Baudrillard Kötülüğün Şeffaflığı Jean Baudrillard baştan çıkarma üzerine Jean Baudrillard Neden herşey hala yok olup gitmedi Rainer Funk Ben ve Biz Postmodern İnsanın Psikanalizi - Zygmunt Bauman Akışkan Aşk / İnsan İlişkilerinin Kırılganlığına Dair Zygmunt Bauman  Akışkan Modernite Jean François Lyotard Postmodern Durum Michel Foucault Özne ve İktidar / Seçme Yazılar Michel Foucault Cinselliğin Tarihi Karakter Aşınması - Richard Sennett Kamusal insanın Çöküşü Richart Sennet Guy Debort- Gösteri toplumu
VAROLUŞÇU FELSEFE
Arthur Schopenhauer Cinsel Aşkın Metafiziği Arthur Schopenhauer ,Hayatın Anlamı Arthur Schopenhauer İsteme ve Tasarım Olarak Dünya Emil Michel Cioran Çürümenin Kitabı Terry Eagleton Hayatın anlamı Fernando Pessoa Huzursuzluğun Kitabı Ferdinand celine gecenin sonuna yolculuk Jean Paul Sartre Bunaltı Cesare Pavese Yaşama Uğraşı Franz Kafka Dönüşüm Samuel Beckett Godot'yu Beklerken Hermann Hesse Siddhartha Dostoyevski Yeraltından Notlar Dostoyevski Suç Ve ceza Nietzsche Böyle Buyurdu Zerdüşt Nietzsche Ecce homo Nietzsche Decal Candide - Voltaire Albert CamusYabancı Jhon fante toza zor Terry Eagleton Kötülük Üzerine Bir Deneme
ROMAN VE KLASİKLER
Maksim Gorki Ana Maksim Gorki Benim üniversitelerim Dimitır Dimov Tütün Kropotkin Ekmeğin Fethi Jack London’ Demir ökçe John Steinbeck Fareler ve İnsanlar Harper Lee Bülbülü Öldürmek Victor Hugo Sefiller Goethe Genç Werther'in Acıları Balzac vadideki zambak Dostoyevski Suç ve Ceza Dostoyevski Kumarbaz Dostoyevski Budala Dostoyevski Ev sahibem Dostoyevski Yeraltından notlar Stefan Zweig Satranç Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu Irvin D. Yalom Nietzsche Ağladığında Lev Tolstoy Anna Karenina Vladimir Bartol Fedailerin Kalesi Alamut Amin Maalouf Doğunun Limanları Harper Lee Bülbülü Öldürmek George Orwel Hayvan Çiftliği Jhon Steinbeck Fareler ve İnsanlar
Türk Edebiyatı
Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna Sabahattin Ali Kuyucaklı yusuf Sabahattin Ali İçimizdeki Şeytan Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur Ahmet Hamdi Tanpınar Saatleri ayarlama enstitüsü Yaşar kemal İnce memed Recaizade Mahmut Ekrem Araba Sevdası Mehmet Rauf Eylül Peyami Safa Yanlızız Peyami Safa Fatih-Harbiye Peyami Safa Dokuzuncu Hariciye koğuşu Peyami Safa Bir teredüdün Romanı Namık Kemal İntibah Orhan Pamuk Orhan pamuk kırmızı saçlı kadın Yusuf atılgan Aylak adam Ahmet Ümit İstanbul Hatırası Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kiralık Konak
Yakup Kadri Karaosmanoğlu Yaban
Distopya-Ütopya
Aldous Huxley Cesur Yeni Dünya 1984 - George Orwell Ursula K. Le Guin Mülksüzler Damızlık Kızın Öyküsü
Din Tarih ve Antropoloji
Tanrı'nın Tarihi - Karen Armstrong
Ludwig Feuerbach-Hristiyanlığın Özü Marx Engels- Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni Lewis Henry Morgan-Eski toplum Wilhelm Reich- Cinsel ahlakın boy göstermesi Freud totem ve tabu Claude Levi – Strauss  Yapısal Antropoloji Samuel NoahbKramer Tarih Sümerlerle Başlar Samuel noah Kramer Sümer mitolojisi M. İlin-İnsan Nasıl İnsan Oldu Darwin Türlerin kökeni Turan Dursun Din bu Dine Karşı Din - Ali Şerati Ataların Hikayesi Richard Dawkins Sibel özbudun -Antropoloji: Kuramlar, Kuramcilar Lenin Din Üzerine Karl -Marx Yahudilik Üzerine Hayvanlardan Tanrılara - Sapiens , Yuval Noah Harari Deccal - Friedrich Nietzsche Ahlakın Soykütüğü- Friedrich Nietzsche Peter Hopkirk İstanbulun Doğusunda Bitmeyen oyun Hans Lukaks kieser- Iskalanmış Barış
Martin Van Bruinessen Kürtlük Türklük Alevilik
Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim
Erdoğan Çınar Kayıp Bir Alevi efsanesi
Erdoğan Çınar Aleviliğin Kayıp Bin yılı
Ahmet Taşağıgil Gök Tengrinin Çocukları
Jena Paul Roux. Türklerin Tarihi
Tori Bir Kürt Düşüncesi Yezidilik
İrene Melikoff Uyur idik uyardılar
Hamza Aksüt Aleviler
Jean Hamilton Aanadoluda Heretik Hareketler
Faik Bulut Dersim Raporları
Mehmet Bayrak Dersim Koçgiri
Mehmet Bayrak Alevilik Kürdoloji Türkoloji Belge.
Hakkı Naşit Uluğ Dersim Medeniyete Açılıyor
4 notes · View notes
yorgunherakles · 3 years
Quote
insanlığın tanrı diye yücelttiği özsel varlık, onun şimdiye kadar bilmediği kendinin özüdür. bu özsel süreç insanın kendi kendisinin içini boşaltma eylemidir.
engels - die lage engalnds
46 notes · View notes
kitapindiroku · 7 years
Text
Eski Toplum Kitabı pdf indir pdf indir
Eski Toplum Evrimci budunbilimin kurucusu sayılan Lewis Henry Morgan, hukuk öğreniminin ardından Amerika kıtasındaki yerli halklara karşı yapılan haksızlıklara karşı çıkmıştır. Morgan 1851-1877 yılları arasında Kızılderililerin arasında yaşamış, yaptığı gözlemleri ve araştırmaları kitaplarına konu etmiş ve antropolojinin simge adlarından biri haline gelmiştir. Eski Toplum yapıtıyla Friedrich Engels’e de esin kaynağı olmuş; Engels bu eserle Charles Darwin’in Türlerin Kökeni ’ni kıyaslayarak Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni adlı yapıtını oluşturmuştur.
Morgan, Kızılderililer arasında geçirdiği otuz yıllık deneyimi neticesinde insanlığın yabanıllık, barbarlık ve uygarlık aşamalarından geçtiğini öne sürer ve bu savını sadece Amerika yerlileri ile sınırlamayarak, dünya üzerindeki tüm ilk toplumlarda da aynı aşamaların yaşandığını örnekler. Morgan’a göre insanlık köken olarak tek ve birdir; ayrı yerlerde, ayrı zamanlarda, aynı yollardan geçmiş; aynı süreçleri tamamlayarak uygarlığın/gelişmenin benzer aşamalarına varmıştır.
Budunbilim konusunda en önemli kaynaklardan biri olarak gösterilen Eski Toplum, günümüz toplum şekillerine ve toplumsal örgütlenmelerine nasıl ulaştığımızı, bugünden sonra da değişimin aynı şekilde devam edip bizleri başka bir aşamaya taşıyacağını geniş çaplı araştırmalarla ortaya koyuyor.
“Budunbilimin kurucusu Lewis Henry Morgan’ın yüz yılı aşan bir süreçten sonra da, günümüzde geçerliliğini sürdüren birçok görüşü, değerlendirmesi vardır. Morgan’ı eleştirenlerin, zamanın karşısında Morgan kadar başarılı olup olamayacaklarını ve bugün kendilerinin yaptığı çalışmaların hangi insani değerlere hizmet ettiğini düşünmelerinde yarar vardır.”
Ünsal Oskay
  Eski Toplum Kitabı pdf indir pdf indir oku
0 notes
Text
Tumblr media
Clara Zetkin’in anısına - N. Krupskaya
İnsanlığın kurtuluş mücadelesinin Almanya topraklarındaki yılmayan savaşçılarından Clara Zetkin’in aramızdan ayrılışının 82. yılı. Tüm yaşamını devrim ve sosyalizm mücadelesine adamış komünist bir kadın olarak hayata veda eden Clara Zetkin’in ölüm yıldönümü vesilesiyle Nadejda Krupskaya’nın Zetkin için kaleme aldığı yazıyı yayınlıyoruz:
"Clara Zetkin öldü. Yayınlanan pek çok mükemmel makale onun yaşam yoluna, bir devrimcinin yoluna, inanmış bir Marksist-Leninistin yoluna ışık tutuyor. Bu makale ve konuşmalarda sevgi ve saygı çınlıyor. Ben burada onun çalışmasının gazetelerde pek fazla değinilmeyen yanlarına ışık tutacağım.
Marx ve Engels’in öğretilerini özümledi
Clara 1857’de Almanya’da (Sachsen) doğdu; babası bir köy öğretmeniydi. O köyde büyüdü ve köy yaşamını yakından tanıdı. O sıralarda Sachsen’de tekstil sanayii hızla gelişiyordu; işçiler (kadın ve erkek dokumacılar) henüz köy yaşamına sıkıca bağlı idiler. Clara, köylülerin ve işçilerin durumunu salt kitaplardan değil, yaşamın kendisinden öğrendi. Bunun daha sonra ona çok yararı oldu; o, köylülere ve kadın ve erkek işçilerin en geri katmanlarına ulaşmayı beceren ender kişilerden biri oldu.
Clara öğretmen olmaya karar verdi, Leipzig’e gitti ve orada kız öğretmen okuluna girdi. Orada Karl Marx ve Friedrich Engels’in öğretileriyle yüzyüze geldi; işçi toplantılarına gitmeye başladı ve Partinin çalışmalarını tanıdı. Ondokuz yaşında okulu bitirdiğinde, fabrikatör kızlarına ders vermek zorunda kaldı, köy öğretmeni olmak ona kısmet olmadı. 1878’de Almanya’da Sosyalist Yasa (Anti-Sosyalist Yasa Ç.N.) yürürlüğe girdi; sosyal-demokrat parti illegal konuma düştü ve koğuşturmalar başladı. Bir çok sosyal-demokrat Almanya’yı terketmek zorunda kaldı. Bunların içinde Rus göçmeni bir işçi olan, Clara’nın arkadaşı Üssip Zetkin de vardı. Clara da ülkeyi terketti, Zetkin’in karısı oldu ve 12 yıl -önce İsviçre’de, sonra Fransa’da- göçmen olarak yaşadı. Göçmenliğin tüm zorluklarını tanıdı, çok çile çekti; kocası öldü, kendisi iki çocukla çok zor bir durumda kaldı. Bütün bunlara rağmen göçmenlik sırasında çok şey öğrendi ve Marx ve Engels’in öğretilerini mükemmel bir şekilde özümledi.
Emekçi kadınların kurtuluşuna adanan bütün bir yaşam
Göçmenlikle çeşitli sosyalist partilerin çalışmalarını gözlemleme olanağı buldu; bu onun siyasi ufkunu genişletti ve onu özellikle uluslararası işçi hareketinin görevlerine yakınlaştırdı. Clara kelimenin gerçek anlamıyla bir enternasyonalistti. O, uluslararası ölçekte kadınlar arasındaki çalışmayı da yönetiyor, zamanının büyük bölümünü buna ayırıyordu. 1889’da II. Enternasyonal’in I. Kongresi’nde, kadınların politik yaşama katılma hakkına kavuşmalarının gerekliliği üzerine mükemmel bir konuşma yaptı.
Clara Zetkin tüm yaşamını emekçi kadınların kurtuluşuna, kadın işçilerin işçi sınıfı davası uğrunda mücadeleye katılmalarına adadı. Clara bu sorunu bir Marksist olarak ele aldı; bu sorunu işçi sınıfının kurtuluşu mücadelesiyle, sosyalizm mücadelesiyle sıkı bağ içerisinde gördü. Clara Zetkin, kadınların hak eşitliği sorununu sınıf mücadelesinden, köylü ve işçi kadınların yaşam ve çalışma koşullarından kopuk bir sorun olarak gören feministlere karşı sürekli mücadele verdi. Clara, yalnızca sosyalizmin işçi ve köylü kadınları tümüyle kurtarabileceğini açıkladı. Ve tam da bu yüzden kadın işçiler Sosyalizm için savaşanların saflarına katılmalıydılar.
Yalnızca sosyalist devrim kadının kişiliğini özgürleştirebilir
Clara sosyalizmi kaba bir şekilde kavramadı; onu bütün yönleriyle derinlemesine inceledi. Ocak 1889’da bir açık öğrenci toplantısında “Kafa Proleterleri, Kadın Sorunu ve Sosyalizm” üzerine verdiği konferans son derece ilginçtir. Bu konferansta, gelişen kapitalizm koşullarında burjuva ve proleter ailenin çökmesinin sebeplerini gözler önüne serdi. O, burjuvaziye ve entelektüel çevrelere özgü kadın hareketi tipini inceledi; bu hareketin yanlış yolda yürümesinin nedenlerini tahlil etti; burjuva bilim adamlarının (Rusya ve Amerika hariç) kadın hareketine düşman tavırlarının nereden kaynaklandığını açıkladı. O, yalnızca sosyalist devrimin kadınlara her yönlü gelişmeyi ve anneliği toplumsal faaliyet ve mesleki çalışma ile birleştirme olanağını sağlayabileceği; yalnızca sosyalist devrimin kadının kişiliğini özgürleştirebileceği ve tamamiyle gelişmesinin olanağını sağlayabileceği üzerinde durdu.
“Emekçi kitlelerin ekonomik bakımdan sömürüsünü ve özgürlükten yoksun oluşunu ortadan kaldıran, böylece her bireye cinsinin en özgür şekilde gelişmesinin, en yüksek kültürün ve en yüksek mutluluğun güvencesini veren sosyal devrim,”
Böyle bir devrim, toplumun kültürel yaşantısının parlak dönemi için gerekli bir önkoşuldur.
Clara, aydın proletaryayı, öğretmenleri, yazarları, doktorları, sanatçıları proleter sınıfıyla birleşmeye, proleter hareketin saflarına girmeye çağırdı.
Bu yazının ilginç olmaması mümkün değildi. Clara, Friedrich Engels’in mücadele arkadaşı idi. Engels ise, kadının kurtuluşunun; onun işçi sınıfı hareketine, sosyalizm uğruna mücadeleye çekilmesinin ateşli savunucusuydu. O henüz yirmi yaşında bir genç iken şöyle yazmıştı:
“Ama, biz yeni’nin çocuklarının onunla birlikte ayakta durduğu ya da düştüğü düşünceler eğer gerçek ise, o zaman kadın kalbinin modern aklın düşünce çiçekleri uğruna -şimdi babaların mutaassıp inançları uğruna çarptığı gibi- sıcak sıcak çarpacağı dönem uzak değildir. Ve ancak genç kuşak bunu ana sütüyle özümsediğinde yeninin zaferi kapıyı çalacaktır!”
Engels’in “İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu”, “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” adlı eserleri, işçi kadınların durumunu ve kadınların kurtuluşunun yolunu aydınlatıyor.
“Kadınların Karl Marx’a Borçlu Oldukları Şey”
1923’te “Kadın Komünist”in 12. sayısında, Clara Zetkin’in redaksiyonu altında çıkan Alman gazetesi “Eşitlik”ten alınan, Clara Zetkin’in "Kadınların Karl Marx’a Borçlu Oldukları Şey” adlı fevkalade bir makalesi vardır.
“Materyalist tarih anlayışı ile”, diye yazıyor Clara Zetkin, “gerçi o bize kadınlar sorununda hazır reçeteler bırakmadı, ama daha iyisini, onu araştırmak ve kavramak için doğru ve isabetli yöntemi verdi. İlk kez materyalist tarih anlayışı bize, kadın sorununu genel tarihi gelişmenin akışı içinde, genel sosyal bağıntılar ışığında, onun tarihi olarak koşullanmışlığı ve meşruluğu içinde açık bir şekilde anlamamızı, onun itici ve taşıyıcı güçlerini, bunların erişmek istedikleri amaçları, ortaya atılan sorunların ancak hangi koşullar altında çözülebileceğini anlamamızı sağladı.”
Ve devamla:
“Burjuva hanımlarıyla proleter kadınları sözümona birleştiren "yüce kızkardeşlik” üzerine sevgi gevezelikleri, materyalist tarih anlayışının havasında, renk renk parlayan sabun köpükleri gibi patladılar. Marx proleter ve burjuva kadın hareketini birbirinden ayıran kılıcı döktü ve nasıl kullanılacağını öğretti; ama o aynı zamanda, birincisini sosyalist işçi hareketiyle kopmaz şekilde birleştiren, proletaryanın sınıf mücadelesine bağlayan anlayışlar zincirini de oluşturdu. Böylelikle o, mücadelemize berraklığı ve ululuğu, hedefimizin yüceliğini verdi. “Kapital”de, kadınların çalışması, işçi kadınların durumu ve işçileri koruma yasalarının gerekçeleri üzerine paha biçilmez bir olgu, anlayış ve ilham zenginliği vardır. Bu, güncel taleplerimiz uğruna mücadelemiz için olduğu kadar, gelecekteki sosyalist hedef için de tükenmeyecek bir zihinsel cephaneliktir. Marx bize, proleter kadınların savaşma yeteneklerinin artmasında acil bir gereklilik olan küçük güncel çalışmalara gereken değeri vermemizi öğretiyor. Ama o bizi aynı zamanda proletaryanın iktidarı ele geçirme büyük devrimci mücadelesini sağlam ve uzak görüşlü bir şekilde değerlendirme bilincine çıkartıyor. Bu olmaksızın, sosyalist toplum ve kadın cinsinin kurtuluşu parlak bir rüya olarak kalacaktır. O, bizi öncelikle, günlük çalışmaya önem ve değer veren şeyin yüce amacımız olduğu inancı ile dolduruyor. O, böylelikle hareketimizin büyük ilkesel özünün tek tek olayların, görev ve başarıların kalabalığından zarar görmesini engelliyor ve yıpratıcı günlük çalışma içinde, ötesinde yeni bir çağın şafağının sökecek olduğu geniş tarihsel ufku kaybetmememizi sağlıyor. O, devrimci düşüncenin ustası olduğu kadar, devrimci mücadelenin de önderi olarak kalacaktır; onunla aynı cephede savaşmak, proleter kadın hareketinin görev ve gururu, mutluluğu ve şanıdır.”
Bu makale Clara’nın Marksistliğini en isabetli bir şekilde karakterize ediyor. Clara Zetkin’in “Günümüzde Kadın İşçi ve Kadın Sorunu” adlı broşürü herkesçe bilinmektedir. Orada “Çocukların Eğitimi ve Kadın” bölümünde söyledikleri, Marx, Engels ve Lenin’in bu konuda düşündükleri ve yazdıklarıyla uyum içindedir.
8 Mart’ın Uluslararası Kadınlar Günü olarak kabulü
Clara Zetkin’in uluslararası kadın hareketi için kazanımları büyüktür. Clara 1892’de “Kadın İşçi” adlı gazetenin yazı kurulu yöneticiliğini üstlendi. Kadınlar arasında ajitasyon ve propaganda için parti komisyonlarının oluşturulması da aynı döneme rastlar. Alman hükümeti bu komisyonları 1895’te yasakladı; bu komisyonlar ancak 1907’de yeniden canlandırıldı. Parlak bir konuşmacı ve örgütleyici olan Clara Zetkin, işçi kadınları sosyal-demokrat işçi hareketine çekmek için muazzam bir çalışma yaptı. 1907’de II.Enternasyonal’in VII. Kongresi ile birlikte ilk sosyalist kadın konferansı da toplandı. Alman sosyal-demokrasisi içerisinde kadın parti üyelerinin sayısı 1907 yılında sadece 10.000 iken bu sayı 1913 yılında 150.000’e ulaştı. Aynı hızda olmamakla birlikte, diğer ülkelerde de kadınlar arasındaki çalışma gelişme kaydetti. 1910’da Kopenhag’da, her yıl 8 Mart’ın Uluslararası Kadınlar Günü olarak kutlanması kararının alındığı İkinci Uluslararası Kadınlar Konferansı toplandı.
“Kafaları ve yürekleriyle” komünizmden yana...
Clara Zetkin, II. Enternasyonal’in sol kanadındandı ve her türden oportünizme karşı enerjik mücadele yürüttü. Savaş çıktığında Rosa Lüksemburg, Karl Liebknecht ve Franz Mehring ile birlikte emperyalist soygun savaşına karşı enerjik bir şekilde mücadele verdi. 1915’de Uluslararası Kadınlar Konferansını örgütledi ve onun adına savaşa karşı bir manifesto yayınladı. Bundan dolayı tutuklanıp hapse atıldı. Ekim Devriminde Clara Zetkin’in tüm sempatisi Sovyet iktidarından yanaydı. 27 Haziran 1918’de üçüncü bir kişiyle Lenin’e bir mektup göndererek, kendisi, Mehring, Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht’in "kafaları ve yürekleriyle” komünizmden yana olduklarını açıkladı. Bu dönemden itibaren Clara bir komünist, ve Sovyetler ülkesi de onun ikinci vatanı oldu. Sovyetler Birliği’ni ilk kez 1920 sonbaharında ziyaret etti. Her köşeden işçi ve ve köylü kadın delegeleri, milli azınlıkların kadın delegeleri onun yanına akın ettiler. Clara büyük bir arzuyla, kabaran devrimin etkilerini özümledi. Almanya’ya döndüğünde "Rote Fahne”de şunları yazdı:
"Kapitalizm tarafından kendisinin çarmıha gerilmesine hâlâ izin veren, açılan yaralardan kanayan, kültürel seviyesi yüksek bir proletaryanın olduğu bir ülkeden gelen kişi rüya görüyor sanır ama, gördüğü gerçektir. Gerçek, gözlerinde devrimci tutkunun ve sınırsız fedakârlığın Promete kıvılcımları parlayan, devrimci iradeleri "Enternasyonal”in ritmleriyle gürleyen sayısız binlerce kadın ve erkek proleterde cisimleşiyor. İnsanlıklarını kapitalist sömürü ve kölelik tarafından daha fazla çiğnetmek istemeyen proletarya kitleleri Rusya’da Kasım Devriminin yaşayan itici güçleriydi. Bedeni ve ruhu öldüren kapitalizmin geri gelmesine hisleri, düşünceleri, iradeleriyle ihtirasla başkaldıran; bu geri dönüşe her ne pahasına olursa olsun, -şimdiye kadar görülmemiş zorlukların altında ve binlerce fedakarlık ve bizzat yaşam pahasına- karşı koymaya kararlı proleter kitleler! Sovyet iktidarına can veren ve onu ayakta tutan güç işte bu proleter kitlelerdir.”
Rus proletaryasının tamamı, komünist Sovyet iktidarının üssü ve taşıyıcısıdır. Haklarından yoksun bırakılmış Almanya proletaryasının ve tüm dünya proletaryasının bu proletaryadan öğrenebileceği çok şey vardır. Clara "Kızıl Bayrak”taki makalesini "Rus proletaryası kılıç ve kepçeyle felsefe yapıyor” diye bitiriyor. Komintern’in III. Kongresinde Clara Zetkin Yürütme Komitesi üyeliğine seçildi ve ölümüne kadar öyle kaldı.
Zafer konusunda bir an bile şüpheye düşmedi
1920’den itibaren, SBKP Merkez Komitesi tarafından, kadınlar arasındaki çalışmaya ayrılan "Kadın Komünist” adlı gazete çıkarıldı. Clara bu gazetenin 10 yıllık yayın döneminde buna da katıldı. Bu gazetenin 3. yıldönümü vesilesiyle sıcak selamlar gönderdi. Bütün ülkelerin proleter kadınları ve en ileri kadın savaşçıları adına gönderilen bu mesaj öylesine coşkuludur ki, bugün aradan 10 yıl geçtikten sonra bile, okurken duygulanmamak elde değil.
Clara Zetkin, Gerçek Üyelerinden biri olduğu Komünist Akademisi’nin çalışmalarıyla da ilgilendi. Kadın hareketinin incelenmesi bölümünü yönetti. Yoğun devrimci çalışmasına, yaşına ve hastalığına rağmen, o burada da kadın hareketinin sorunlarının bilimsel araştırılmasını doğrudan ya da mektupla yönetmeye zaman ayırdı.
Clara tüm hayallerinin gerçekleşmesini, bütün toplumsal yaşamı ve insani ilişkileri değiştiren devrimci sosyalist inşada görüyordu. O, mücadelenin henüz bitmediğini, devam edeceğini, korkunç zorlukların henüz önde durduğunu görüyordu ama, zafer konusunda bir an bile şüpheye düşmedi.
Adı geçen mesajın yazılmasının üzerinden 10 yıl geçti. Bu yıllar Clara’nın kendini çetin devrimci mücadeleye tümüyle adadığı yıllar idi. Köylüler arasındaki kolektifleştirme hareketini nasıl da selamlamıştı! 1931’de tamamıyla bozulmuş bir sağlıkla SSCB’ne geldiğinde, ilk talebi Orta Asya kolhozlarına gitmek oldu. O, geçtiğimiz yıl, her zamanki cesaretliliğiyle, tutuklanma ve hatta faşistler tarafından katledilme tehlikesinin bilincinde olmasına rağmen, Reichstag’ın açılışı için Almanya’ya gitmek üzere son gücünü toparladı.
"(Meclisin en yaşlı üyesi olma sıfatıyla-ÇN) Yaş başkanı olarak Sovyet Almanya’nın ilk Sovyet kongresinin açılışını yapma mutluluğunu tatmayı umut ediyorum” sözleriyle Reichstag’ın açılış konuşmasını bitirdi. Umutları gerçekleşmedi ama, o son dakikaya kadar, son nefesine kadar nöbeti tuttu.
Sevgili Clara, senin örneğin Komünizm davasının tüm savaşçılarını coşkuyla doldurmalı. Senin örneğin bilinçli erkek ve kadın işçileri, bilinçli erkek ve kadın kolhozcuları coşkuyla dolduruyor. Biz daha ciddi, daha iyi, daha tam bir örgütlenme ile çalışacağız; nöbeti devredeceğimiz bütün ülkelerin komünist gençlik birliklerine yardım edeceğiz; çocuklarımızı, komünizmin inşasını sonuna kadar götürecek savaşçılar olarak eğiteceğiz!
1933"
(Clara Zetkin, Kadın Sorunu Üzerine Seçme Yazılar, İnter yayınları, 3. Basım, s. 187-195. / Kızıl Bayrak)
9 notes · View notes
pdfdunyasi · 7 years
Text
Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni
Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni
Materyalist anlayışa göre, tarihte, egemen etken, sonunda, maddî yaşamın üretimi ve yeniden-üretimidir. Ama bu üretim, ikili bir özlüğe sahiptir. Bir yandan, yaşam araçlarının, beslenmeye, giyinmeye, barınmaya yarayan nesnelerin, ve bunların gerektirdiği aletlerin üretimi; öbür yandan bizzat insanların-üretimi, türün üremesi. Belirli bir tarihsel dönem ve belirli bir ülkedeki insanların içinde…
View On WordPress
0 notes