SİYASET-FELSEFE
Lenin Sol komünizm
Lenin Nisan tezleri
Lenin Proleter devrim dönek kautsky
Lenin devlet ve devrim
Lenin Emperyalizm
Lenin Burjuva demokrasisi ve proleterya diktatörlüğü
Lenin Ne yapmalı
Lenin Materyalizm ve Ampiryokritisizm
Lenin Bir Adim Ileri Iki Adim Geri
Lenin Din Üzerine
Lenin Sosyalizm ve Savaş
Marx Engels
Komünist manifesto
Yahudi Sorunu
Alman İdeolojisi
Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı
Ücretli Emek ve Sermaye
Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni
Mao Zedong
Çelişki Üzerine
Uzatmalı Savaş Üzerine
Seçme Eserler -ı-ıı-ııı
Kızıl Kitap
Josef Stalin
Diyalektik Materyalizm ve Tarihsel Materyalizm
Marksizm, Ulusal Sorun
Leninizmin İlkeleri
Anarşizmi mi Sosyalizm mi
Bolşevik parti Tarihi
Muhalefet Üzerine
Georgi Dimitrov Faşizme Karşı Birleşik Cephe
Leo huberman Sosyalizmin alfabesi
Politzer Felsefenin başlangıç ilkeleri
Politzer Felsefenin Temel İlkeleri
Nikitin Ekonomi politik
Maksim Gorki Küçük burjuva ideolojisinin eleştirisi
Kalinin Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak
Che Guevara Ekonomi ce sosyalist ahlak
Paul lafargue Tembellik hakkı
A.Şnurov Türkiye proleteryası
John Reed Dünyayı Sarsan On Gün
Ellen Meiksins Wood Sınıftan Kaçış
İbrahim kaypakkaya Seçme eserler
Mahir çayan Bütün Yazıları
Hikmet kıvılcımlı Türkiyede kapitalizmin gelişimi
Emrah cilasun - Mustafa suphi ve yoldaşlarını kim öldürdü
Kapitalizm, Arzu ve Kölelik, Frederic Lordon
Yeryüzünün Lanetlileri - Frantz Fanon
Terry Eagleton Marx Neden Haklıydı
Jhon Zerzan Gelecekteki ilkel
Paulo Freire Ezilenlerin Pedagojisi
Kropotkin- Ekmeğin Fethi
Ivan Illich'in Okulsuz Toplum
Hüseyin Can Sovyetler ve Kürtler
A.Kollontai Komünizm ve Aile
N. kruspkaya Halk eğitimi
Platon Socratesin Savunması
TOPLUMSAL CİNSİYET
Friedrich EngelsAilenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni
Clara Zetkin Kadın Sorunun Üzerine –
Clara Zetkin Lenin'in Bütün Dünya Kadınlarına Vasiyetleri
Auguste Bebel Kadın ve Sosyalizm
Alexandra Kollontai Marksizm ve Cinsel Devrim
Alexandra Kollontai Komünizm ve Aile
Alexandra Kollontai Bir çok hayat yaşadım
Sibel Özbudun Marksizm ve Kadın Emek, Aşk, Aile
Sibel Özbudun Küreselleşme , Kadın ve Yeni - Ataerki
Ricardo Coler Kadın Krallığı
Elisabeth Badinter Biri Ötekidir
Shulamith Firestone Cinselliğin Diyalektiği
Diana Gittins Aile Sorgulanıyor
Simon de beauvoir ikinci cins
Valeri solanes -Erkek doğrama cemiyeti
Judith Butler- Cinsiyet Belası
İnsan Sonrası - Rosi Braidotti |
Aşk paradoksu pascal bruckner
camila pagtlia-Cinsel Kimlikler
PSİKOLOJİ
Sigmund Freud Totem ve tabu
Sigmund Freud uygarlığın huzursuzluğu
Sigmund Freud Düşlerin Yorumu
Joel Kovel Tarih ve Tin
Michel Foucault Deliliğin Tarihi
Jean Twenge Ben nesli
Rollo May Kendini Arayan İnsan
Pascale Chapaux-Morelli İkili İlişkilerde Duygusal Manipülasyon
Erich Fromm Sevme Sanatı
Eric Fromm- Özgürlükten Kaçış
Sahip Olmak ya da Olmak, Erich Fromm
Caren Horney Çağın Nevrotik kişiliği
Ben ve Biz - Postmodern İnsanın Psikanalizi, Rainer Funk ..
POSTMODERN FELSEFE
john zerzan- Gelecekteki ilkel
Terry Eagleton Postmodernizmin Yanılsamaları
Fredric Jameson, Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı
Jean Baudrillard Simülakrlar ve Simülasyon
Jean Baudrillard Tüketim Toplumu
Jean Baudrillard Kötülüğün Şeffaflığı
Jean Baudrillard baştan çıkarma üzerine
Rainer Funk Ben ve Biz Postmodern İnsanın Psikanalizi -
Zygmunt Bauman Akışkan Aşk / İnsan İlişkilerinin Kırılganlığına Dair
Zygmunt Bauman Akışkan Modernite
Yaşam Sanatı, Zygmunt Bauman
Jean François Lyotard Postmodern Durum
Michel Foucault Özne ve İktidar / Seçme Yazılar
Michel Foucault Cinselliğin Tarihi
Karakter Aşınması - Richard Sennett
Kamusal insanın Çöküşü Richart Sennet
Guy Debort- Gösteri toplumu
Byung-Chul Han-Psikopolitika
VAROLUŞÇU FELSEFE
Arthur Schopenhauer Cinsel Aşkın Metafiziği
Arthur Schopenhauer ,Hayatın Anlamı
Arthur Schopenhauer İsteme ve Tasarım Olarak Dünya
Emil Michel Cioran Çürümenin Kitabı
Terry Eagleton Hayatın anlamı
Fernando Pessoa Huzursuzluğun Kitabı
Ferdinand celine gecenin sonuna yolculuk
Jean Paul Sartre Bunaltı
Cesare Pavese Yaşama Uğraşı
Franz Kafka Dönüşüm
Samuel Beckett Godot'yu Beklerken
Hermann Hesse Siddhartha
Dostoyevski Yeraltından Notlar
Dostoyevski Suç Ve ceza
Nietzsche Böyle Buyurdu Zerdüşt
Nietzsche Ecce homo
Nietzsche Decal
Candide - Voltaire
Albert CamusYabancı
Jhon fante toza zor
Terry Eagleton Kötülük Üzerine Bir Deneme
ROMAN VE KLASİKLER
Maksim Gorki Ana
Maksim Gorki Benim üniversitelerim
Dimitrov Dimov Tütün
Kropotkin Ekmeğin Fethi
Jack London’ Demir ökçe
John Steinbeck Fareler ve İnsanlar
Harper Lee Bülbülü Öldürmek
Victor Hugo Sefiller
Goethe Genç Werther'in Acıları
Balzac vadideki zambak
Dostoyevski Suç ve Ceza
Dostoyevski Kumarbaz
Dostoyevski Budala
Dostoyevski Ev sahibem
Dostoyevski Yeraltından notlar
Stefan Zweig Satranç
Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Irvin D. Yalom Nietzsche Ağladığında
Lev Tolstoy Anna Karenina
Vladimir Bartol Fedailerin Kalesi Alamut
Amin Maalouf Doğunun Limanları
Harper Lee Bülbülü Öldürmek
George Orwel Hayvan Çiftliği
Jhon Steinbeck Fareler ve İnsanlar
Bir Çöküşün Öyküsü, Stefan Zweig
TÜRK EDEBİYATI
Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna
Sabahattin Ali Kuyucaklı yusuf
Sabahattin Ali İçimizdeki Şeytan
Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur
Ahmet Hamdi Tanpınar Saatleri ayarlama enstitüsü
Yaşar kemal İnce memed
Recaizade Mahmut Ekrem Araba Sevdası
Mehmet Rauf Eylül
Peyami Safa Yanlızız
Peyami Safa Fatih-Harbiye
Peyami Safa Dokuzuncu Hariciye koğuşu
Peyami Safa Bir teredüdün Romanı
Namık Kemal İntibah
Orhan Pamuk kırmızı saçlı kadın
Yusuf atılgan Aylak adam
Ahmet Ümit İstanbul Hatırası
Sodom ve Gomore, Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Kiralık Konak Kadri Karaosmanoğlu
Alemdağda var bir yılan, Sait Faik Abasıyanık
Kemal Tahir- Körduman
Yakup Kadri Karaosmanoğlu Yaban
Distopya-Ütopya
Aldous Huxley Cesur Yeni Dünya
1984 - George Orwell
Hayvan çitfliği George Orwell
Ursula K. Le Guin Mülksüzler
Damızlık Kızın Öyküsü - Margaret Atwood
Din Tarih ve Antropoloji-Siyaset
Tanrı'nın Tarihi - Karen Armstrong
Ludwig Feuerbach-Hristiyanlığın Özü
Marx Engels- Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni
Lewis Henry Morgan-Eski toplum
Wilhelm Reich- Cinsel ahlakın boy göstermesi
Freud totem ve tabu
Claude Levi – Strauss Yapısal Antropoloji
Samuel NoahbKramer Tarih Sümerlerle Başlar
Samuel noah Kramer Sümer mitolojisi
M. İlin-İnsan Nasıl İnsan Oldu
Darwin Türlerin kökeni
Turan Dursun Din bu
Dine Karşı Din - Ali Şerati
Ataların Hikayesi Richard Dawkins
Sibel özbudun -Antropoloji: Kuramlar, Kuramcilar
Lenin Din Üzerine
Karl -Marx Yahudilik Üzerine
Hayvanlardan Tanrılara - Sapiens , Yuval Noah Harari
Deccal - Friedrich Nietzsche
Ahlakın Soykütüğü- Friedrich Nietzsche
Peter Hopkirk İstanbulun Doğusunda Bitmeyen oyun
Hans Lukaks kieser- Iskalanmış Barış
İsa'nın Çarmıhtaki Yedi Sözü, İhsan Özbek
Martin Van Bruinessen Kürtlük Türklük Alevilik
Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim
Erdoğan Çınar Kayıp Bir Alevi efsanesi
Erdoğan Çınar Aleviliğin Kayıp Bin yılı
Ahmet Taşağıgil Gök Tengrinin Çocukları
Jena Paul Roux. Türklerin Tarihi
Tori Bir Kürt Düşüncesi Yezidilik
İrene Melikoff Uyur idik uyardılar
Hamza Aksüt Aleviler
Jenet Hamilton Aanadoluda Heretik Hareketler
Faik Bulut Dersim Raporları
Mehmet Bayrak Dersim Koçgiri
Mehmet Bayrak Alevilik Kürdoloji Türkoloji Belge.
Sean Martin Katharlar
Yalçın Küçük-Tekelistan
26 notes
·
View notes
32 notes
·
View notes
"Demek ki evlilik akdinde özgürlüğün tam ve genel bir biçimde gerçekleşmesi için, kapitalist üretim ile bu üretimin kurduğu mülkiyet koşullarının ortadan kaldırılmasının, bugün bile eşlerin seçimi üzerinde o kadar büyük bir etkisi bulunan bütün ikincil iktisadi düşünceleri bir yana attırması gerekir. O zaman, karşılıklı aşktan başka hiçbir neden kalmayacaktır."
Friedrich Engels | Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni
17 notes
·
View notes
Bütün bu tarihi, sosyalizmi, devrimleri öğrenmek okumak anlamak isteyen biri nereden başlamalı sence? Bir de Muhsin Yazıcıoğlu adını görmek dahi mide bulandırmıyor mu?
Bütünü öğrenmek hemen olacak iş değil tabii ki. Belli bir zaman gerekiyor, buna rağmen bütün kavramı da öğrenmek mümkün mü, bilemedim. Ben şunları bırakayım.
Leo Huberman - Sosyalizmin Alfabesi, Georges Politzer - Felsefenin Başlangıç İlkeleri, Vladimir Lenin - Ne yapmalı?, Karl Marx, Friedrich Engels - Komünist Manifesto, John Reed - Dünyayı Sarsan On Gün, Mahir Çayan - Bütün Yazılar, F. Engels - Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Kerov - İlkel Köleci Feodal Toplum.
Başlangıç olarak bunları önerebilirim.
9 notes
·
View notes
100 Temel Eserden Oluşan bir Öneri Listesi...
1-Yeraltından Notlar - Dostoyevski
2-Cinler - Dostoyevski
3-Karamazof Kardeşler - Dostoyevski
4- Suç ve Ceza - Dostoyevski
5-Siddartha - Hesse
6- Bozkırkurdu - Hesse
7- Klingsor’un Son Yazı - Hesse
8- Minima Moralia - Adorno
9- Sokrates Savunuyor - Platon
10- Faust - Goethe
11- Genç Werther’in Acıları - Goethe
12- İlahi Komedi - Dante
13- Böyle Buyurdu Zerdüşt - Nietzsche
14- Binbirgece Masalları
15- Büyülü Dağ - Thomas Mann
16- Niteliksiz Adam - Musil
17- Özgürlüğün Yolları - Sartre
18- Bulantı - Sartre
19-Yabancı - Camus
20-Madama Bovary - Flaubert
21- Sefiller - Hugo
22- 1984 - Orwell
23- İnce Memed - Yaşar Kemal
24- Uluma - A.Ginsberg
25- Dava - Kafka
26- Şato - Kafka
27-Değişim - Kafka
28- Lolita - Nabokov
29- Ulysses - Joyce
30- Drakula - Bram Stoker
31- Silmarillion - Tolkien
32- Yüzüklerin Efendisi -Tolkien
33- Otomatik Portakal - Burgess
34- Çavdar Tarlasında Çocuklar - Salinger
35- Toza Sor - Fante
36- Fareler ve İnsanlar - Stainbeck
37-Aylak Adam - Atılgan
38- Tatar Çölü - Dino Buzatti
39- Şiirler - Ömer Hayyam
40- Anarşist Etik - Kropotkin
41- İlyada - Homeros
42- Odysseus - Homeros
43- Türlerin Kökeni - Darwin
44- Hamlet - Shakespeare
45- Macbeth - Shakespeare
46- Totem ve Tabu - Freud
47- Cinsiyet ve Psikanaliz - Freud
48- Arthur’un Ölümü - Sir Thomas Malory
49- Mesnevi - Mevlana
50- Oz Büyücüsü - L.F.Baum
51- Çıplak Şölen - Burroughs
52- Amerikada Alabalık Avı - Brautigan
53-Yolda - Kerouac
54- Denizin Çağırışı - Bilbaşar
55- Açlık - Knut Hamsun
56- Seçme Konuşmalar - Konfüçyus
57- Ağır Roman - Kaçan
58- İstanbul Dörtlüsü (Rock’n Roman) - Hikmet Temel Akarsu
59- Tutunamayanlar - Oğuz Atay
60- Ses ve Öfke - Faulkner
61- Antigone - Sophokles
62-Karanlığı Taramak - Philip K. Dick
63-Alis Harikalar Diyarında - L.Caroll
64- Yüzyıllık Yalnızlık - Marquez
65- Savaş ve Barış - Tolstoy
66- Robinson Crusoe - Daniel Daefo
67- Sönmüş Hayaller - Balzac
68- Lady Chatterley’in Aşığı - D.H.Lawrence
69- Tanrı ve Devlet - Bakunin
70- Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni - Engels
71- Oblomov - Gonçarov
72- Azab-ı Mukaddes - Neyzen Tevfik
73- Kırmızı ve Siyah - Stendhal
74- Juliette - Marquis de Sade
75- Martin Eden - Jack London
76- Buzul Çağının Virüsü - Bener
77- Malina - Bachmann
78- Zaman ve Varlık Üzerine - Heidegger
79- Don Kişot - Cervantes
80- Babalar ve Oğullar - Turgenyev
81-Frankestein - Shelley
82- Kayıp Zamanın İzinde - Proust
83- Oliver Twist - Dickens
84 Arzın Merkezine Seyahat - Jules Verne
85-2001 Uzay Macerası – Clarke
86- Zaman Makinası - Wells
87- Dune - Herbert
88- Tractatus - Wittgenstein
89-Yengeç Dönencesi - Miller
90- Kapital - Marx
91- Dövüş Kulübü - Palahniuk
92-İphinegeia Auliste - Euripides
93- Fahrenheit 451 - Bradbury
94- Reading Zindanı Balladı - Wilde
95- Muhteşem Gatsby - Fitzgerald
96- Cesur Yeni Dünya - Huxley
97-Kötülük Çiçekleri - Baudelaire
98- Kırmızı Ot - Boris Vian
99- Maldororun Şarkıları - Lautreamont
100- Gecenin Sonuna Yolculuk - Celine
( eklemek istedikleriniz varsa yoruma ekleyebilirsiniz)
___________arna__________________________
13 notes
·
View notes
Kadınlar Karl Marx’a ne borçludur?
Kadınlara 8 Mart’ı armağan eden Klara Zetkin, yirmi beş yıl editörlüğünü yaptığı, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin kadınlara seslenmek üzere yayınladığı Die Gleicheit (Özgürlük) gazetesinde 25 Mart 1903’de, yukarıdaki başlığı taşıyan bir yazı yayınlar. Zetkin yazısında Marx’ın kadın konusuna “hazır reçeteler” le yaklaşmadığını, daha önemli bir şey yaparak söz konusu olguyu anlamak ve keşfetmek için doğru ve şaşmaz bir yöntem olan tarihsel maddecilik anlayışını insanlığa sunduğunu söyler. Kadın sorunu ancak evrensel tarihi gelişmenin akışı içinde, “… toplumsal ilişkiler ve bunların tarihsel gerekliliği ve doğrulanması”nın ışığında anlaşılabilecektir. Komünist Manifesto ve Kapital’de kadınla ilgili bölümleri ve Engels’in “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” adlı eserini yorumlayan ve bu yapıtlardan aktarmalar yapan yazar şu sonuca varır: Kadın hareketinin Marx’a borçlu olduğu şey, “onun, kendisinden başka hiç kimsenin yapmadığı gibi” sadece kadın cinsini toplumsal kölelikten özgürlüğe, körelmekten güçlü ve uyumlu bir varoluşa yükselten acılı gelişmeye ışık tutmuş olmasından ibaret değildir. Marx, bunun yanında, günümüz toplumunun sınıf çelişkilerini ve bunların köklerini derinlemesine incelemek suretiyle farklı sınıflardan kadınları birbirinden ayıran çıkar farklılıklarını kadınların gözlerinin önüne sermiştir. Zetkin Marx’ın “burjuva ve proleter kadın hareketleri arasındaki ilişkiyi kesip atan kılıcın nasıl kullanılacağını ve proleter kadın hareketinin proletaryanın devrimci sınıf mücadelesiyle olan ayrılmaz bağını da ortaya koyduğunu vurgular.
Günümüzde kadına bakış konusunda etnik ve cinsiyet kaynaklı özelliklerin öne çıkarıldığı yaklaşımlar ilgi görüyor, Zetkin’in ve Marksistlerin sınıf temelli çözümlemeleri ise “ortodoks” ve eskimiş bulunarak bir kenara itiliyor. Bu bağlamda, 19. Yüzyılın en önemli emekçi örgütü olan 1. Enternasyonal’ in kadınların çalışmasına yönelik olumsuz tutumuna rağmen, örgütün beyni sayılan Marx’a atfedilerek devrimcileştiriliyor.
Bu yazıda, yerimiz elverdiği ölçüde, 1. Enternasyonal’in bazı kongrelerinde kadın konusuna dair olumlu- olumsuz bazı yaklaşımlara ve Marx’ın bu konudaki düşüncelerine –özel yaşamından da örnekler vererek- çok kısaca yer vermek istedik.
Marx, Kugelman’a karşı Bayan Kugelman’la elele
Önce Marx’ın yaşamından çarpıcı bir örnekle başlayalım.
1848 devrim hareketlerinde yer almış, yaşamı boyunca Marx’ ın coşkulu bir yandaşı olmuş, Almanya’daki olaylarla ilgili Marx’a çok değerli bilgiler ulaştırmış, Kapital’in tanıtımında da yardımcı olmuş Dr. L. Kugelman, aynı zamanda Enternasyonal üyesi ve örgütün Lozan ve Lahey kongre delegesidir. Marx’ın Kugelman’la uzun yıllar mektuplaştığı bilinir[1]. 5 Aralık 1868 tarihli mektupta, Marx, Alman kadınlarının kocalarından daha devrimci olduklarını ima ederek kapalı bir biçimde onu karısını daha fazla ciddiye alması için uyarır. 1874’de Marx kısa bir tatil için gittiği Karlsbad kentinde Kugelman’la ilişkini keser. Kugelman’ın sınıf mücadelesine dair görüşlerinin bu kesintide rolü olduğu söylenmekte ise de Kugelman’ın karısına karşı davranışları ve onu sürekli olarak eleştirmesinin Marx’ı çok rahatsız ettiği ve bu durumun ilişkinin kesilmesinde rol oynadığı mektuplardan anlaşılmaktadır.
Marx düşünsel planda Kugelman’ın eşine kocasından çok daha fazla saygı duyar, Almanya’daki devrim olasılıkları üzerine sıklıkla konuşurlar ve Kapital üzerine tartışırlar. Marx’ın Kugelman’a yazdığı mektuplarda, Bayan Kugelman’ın Kapital’ in son halini mutlaka okumasını istediğini de biliyoruz.
Kadınlar 1. Enternasyonal’de
Marx, kuruluşundan başlamak üzere, kadınların Enternasyonal’deki varlıklarını sonuna dek desteklemiş ve onların en üst organlar dahil olmak üzere her kademede çalışmalarından yana olumlu bir tavır sergilemiştir.
1864’de kurulan Enternasyonal, 1865 yılında kadınların da örgüte üye olabilecekleri yönünde karar alır. Marx, hemen Engels’e bir mektup yazar ve İrlandalı bir emekçi olan karısı Lizzy Burns’ un Enternasyonale üye olmasını ister.
Bu ilerici karara rağmen, özellikle ilk yıllarda Fransa’da Prudoncu Enternasyonal liderleri ve onların Genel Konsey’deki temsilcileri, kadınların çalışmasına karşı çıkarlar. 1866 Cenevre Kongresinde saatlerce kadının ücretli emeğinin yasaklanıp yasaklanmaması konusu tartışılır. Fransızlar yasak önerisini desteklerken İngilizler sanayileşme koşullarında bu yasağı bir “delilik” olarak nitelerler. Sadece Antoine Bourdon ile Marksist düşünceye yakın duran Eugene Varlin, kadınların erkeklerle eşit koşullarda çalışmalarını ve herkes için çalışma koşullarının iyileştirilmesi düşüncesini ortaya koyarlar. Buna karşın Prudoncu ekibin ağırlığını koymasıyla birlikte kadının ücretli çalışmasının desteklenmesine dair öneri reddedilir. Sorunun daha derinliğine tartışılabilmesi için bir komisyon kurulur. Görevi, bu konuda 1867 Lozan Kongresi için bir rapor hazırlamaktır.
Örgütün Belçika seksiyonu Lozan Kongresi’ne iki rapor sunar. Çoğunluğun desteğini alan raporda kadının evine dönmesi çağrısı yapılır ve onun kurtuluşunun ancak çalışan erkeğin kurtuluşuyla mümkün olduğu vurgulanır. Azınlığın desteklediği raporda ise çoğunluk raporu eleştirilir[2] ve kadının çalışmasına dair farklı bir bakış sunulur. Raporda, antik dinlerin çalışmayı bir ceza gibi gördükleri, oysa çalışmanın bir hak olduğunun artık yadsınamayacağı, kadının da bu nedenle çalışma yaşamında erkek gibi çalışma hakkına sahip olması gerektiği vurgulanır. Kadın ancak bu yolla toplumda saygın bir konuma ulaşabilecek ve bağımsızlığını elde edebilecektir. Raporun yazarları, kadınların çalışmasının erkeklerin ücretlerini düşüreceği konusundaki savı da şöyle yanıtlarlar. Ücretlerin düşmesi kapitalist işbölümünün bir sonucudur; eğer işçi sayısının artması ücretleri düşürecekse erkek işçi sayısının artması da aynı sonucu verecektir. Bu olayı engellemenin tek yolu emeğin örgütlenmesine kadının da dahil edilmesidir. İşyerlerinde patron ve formenler kadınları kullanmakta, yetersiz ücretler ve cehalet onları fahişeliğe itmektedir. Kadının çalışmasının işyerindeki ahlak dışı olaylarla hiçbir ilişkisi bulunmamaktadır. Fiziksel gücü azaltan makineler kadının çalışma yaşamını da kolaylaştıracaktır. Analık ve evliliğin iddia edildiği gibi kadının kaderi olmadığı, evli ve çocuklu kadınları ev işlerinden kurtaracak – yemek, temizlik, ütü, çamaşır, dikiş, çocukların okullarda eğitimi gibi- kurumsal düzenlemeler yapıldığı takdirde çalışmalarının önündeki engellerin kaldırılabileceğini vurgularlar. Kadınlar sadece hamileliğin son aylarında ve çocukları üç yaşına gelene dek çalışmayabilecekler ve bu süre içinde özel bir fonla destekleneceklerdir. Kadın istediği takdirde kocasını terk edebilmeli ve iş yaşamına dönebilmelidir. Evlilik ekonomik ve toplumsal bir bağımlılık ilişkisi olmamalıdır. Enternasyonal’in erkek birliklerinin kadınlar arasında da geliştirilmesi ve her iki birliğin el ele vererek herkes için kurtuluşun tek güvencesi olan emeğin özgürlüğü için savaşmaları önerisi ile biter rapor.
Kadının çalışma yaşamına dahil olması ve ev işlerinden kurtarılmasına dair bu raporun içerdiği devrimci önerilerin Ekim Devrimi ile hayat bulduğunu biliyoruz. Ne var ki, Marksizm dışı siyasal akımların birçok üye üzerinde egemen olduğu o dönemlerde Enternasyonal henüz kadınların çalışmasını kabul etme aşamasında değildir.
Bu arada başka bir ilginç gelişme yaşanır. 16 Nisan 1867’de Harriet Law Genel Konsey toplantısına kadın haklarıyla ilgili bir mektup yazar; mektubun okunmasının akabinde Genel Konsey Law’a toplantılarına katılma önerisi götürmeye karar verir. Bu karar, Marx tarafından güçlü bir biçimde desteklenir ve örgüt 24 Haziran 1867’de bayan Harriet Law’u örgütün en üst organı olan Genel Konsey’e seçer. Marx Kugelman’a heyecanla bu haberi ilettiği 12 Aralık 1868 tarihli mektubunda Amerikan Emek Birliği’nin o tarihlerde yapılan son kongresine de değinir. Kongrede kadının çalışma yaşamında ilişkin konularda büyük gelişme kaydedildiğini ve Birlik’in “emekçi kadınlara tam bir eşitlik içinde” davrandığını büyük bir övgüyle vurgular. Bu açıdan “İngilizler ve onlardan daha kibar olan Fransızlar dar kafalılık ruhuna” sıkışmış durumdadırlar Marx’a göre. Ve ekler;
“Biraz tarih bilgisi olan biri kadın mayası olmadan büyük toplumsal değişimlerin gerçekleşemeyeceğini bilir. Toplumsal gelişme kesin olarak güzel cinsin … toplumsal durumu ile ölçülür”.
Harriet Law Secular Cronicle’ın[3] 1876-79 yılları arasında editörlüğünü yapan bir yazar ve aynı zamanda birçok İngiliz kentinde ateizmi savunan konuşmalarıyla ünlenmiş, aydınlanma mücadelesinin cesur bir savunucusu, olağanüstü bir hatiptir. Ateist ve Marksist düşünceleri nedeniyle İngiliz ana akım feministlerince dışlanan, emekçi sınıftan gelme, aydın bir kadındır. 25 Haziran 1867’de Genel Konsey üyesi olan bu mücadeleci kadın önemli konularda tartışmalara katılır ve 5 yıl boyunca görevini sürdürür[4].
26 Şubat 1868’de Bayan Morgan da Genel Konsey üyeliğine kabul edilir oybirliğiyle. Bir önceki toplantıda da Bayan Huleck Genel Konsey üyesi olmuştur. Her iki kadın da toplantılara düzenli olarak katılırlar.
Marx Elizabeth Dmitrieff’i Enternasyonal temsilcisi olarak Komün’e Gönderiyor
Enternasyonal Marx’ın önerisiyle bir ileri adım daha atar ve Paris Komünü’nde Enternasyonal’i bir kadının temsil etmesi kararını alır.
Aristokrat bir baba ile genç bir Alman hemşirenin evlilik dışı çocuğu olan Dmitrieff, 1870 Aralık ayında bir mektupla Marx’ın Londra’daki evine gelir. Mektup Cenevre’deki devrimci Ruslar tarafından yazılmıştır ve Rusya’da “kendisini dürüstçe ve ciddi olarak devrim davasına adamış” bir arkadaşları olan Eliza Tomanovskaya hakkında bir referans niteliği taşır. Dmitrieff Cenevre ile Marx arasındaki ilişkiyi yürütecek ve işçi birlikleri, İngiltere’nin toplumsal ve politik yaşamı hakkındaki izlenimlerini Cenevre’ye aktaracaktır[5]. 19 yaşındaki genç kızı Marx ve ailesi çok severler. O dönemde sırada Marx Rus kır komününün gelişmesi üzerinde çalışmaktadır. Bu konularda da bilgili olan Dmitrieff Marx’a bilgi ve belge gönderir, kitap önerilerinde bulunur ve yorumlar yapar.
Çok yaşlı bir adamla anlaşmalı bir evlilik yaparak Rusya’yı terk eden genç kız, kadınların üniversite eğitiminin yasaklanmadığı İsviçre’ ye gelmiş, 1868’de Cenevre’de Enternasyonal yetkilisi Ruslarla tanışmış ve birlikte mücadeleye başlamıştır. Buradaki Ruslarla 1. Enternasyonal’in Rus seksiyonunu kurar. “Halkın Davası” dergisinin basımına da yardımcı olur.
Komün haberleri Londra’ya ulaşınca Enternasyonal Genel Konseyi genç kızı Enternasyonal temsilcisi olarak Paris’e gönderir. 29 Mart 1871’de Paris’e ulaşan Dmitrieff, Louise Michel, Andre Leo, Anna Jaklard ile birlikte Komün’de mücadeleye başlar[6]. 11 Nisan’da Kadınlar Birliği’ni kurarlar. İki bin kadının çalıştığı Birlik, kendisine bağlı kadın komiteleri yoluyla barikat kurma, hemşirelik, kantin işleri için gönüllüler toplar, Milli Muhafız üniformaları diker, onca hengame arasında Paris fabrikalarında kadınların eşit hakları için de çalışmalar yürütür, mücadele eder. Komiteleri Elizabeth Dmitrieff yönetir.
Kadın Birliği, Kadın Yurttaşlar Grubu imzasıyla bir bildiri yayınlar. Kadınların Komündeki rollerinin yanı sıra geleceğe dair öneriler sunduğu için önemlidir bildiri.
“Eski toplumsal düzende en çok sömürülen emek kadın emeğiydi… İçinde bulunduğumuz, iş olanaklarının çökmesi nedeniyle… yoksulluğun gittikçe arttığı koşullarda bir süre için devrimcileşen kadınların … eski düzenin pasif ya da az çok gerici koşullarına geri döneceklerinden korkmaktayız. Bunun nedeni sürekli mahrumiyettir” diye başlayan bildiride bu geri dönüşün olmaması için bazı acil ve gerekli reformların önerildiğini görürüz. Bunlar arasında her işte iş çeşitliğinin sağlanması, “aynı çıkarları paylaşan ve sermayeye karşı emeğin dünya çapındaki son vuruşunun başarılması için dayanışmaları elzem olan” erkek ve kadın işçiler arası rekabete son verilmesi ve iş saatlerinin azaltılması ve eşit işe eşit ücret talepleri yer alır.
Tam adı “Paris’i Savunmak ve Yaralılara Yardım için Kadın Birliği” olan kuruluş, işyeri mücadelelerinin dışında kadınlara boşanma hakkı tanınması, meşru-gayrı meşru çocuk ayrımının kaldırılması, erkek ve kız çocuklarının eğitiminde Katolik kilisesinin devre dışı bırakılması, kadınlara -evli olsun ya da olmasın- maaş bağlanması, komünü savunurken ölen ulusal muhafızların ailelerine maaş bağlanması için uğraşır. Dmitrieff kadının çalışması konusundaki önyargıların kaldırılması ve kadın emeğinin toplumsal ve ekonomik değerinin ortaya çıkarılması için uğraşır örgütte.
Diğer kadınlar gibi barikat savaşlarına katılan, barikatı yöneten Dmitrieff, 24 Nisan 1871’de Genel Konsey’e ve Marx’a bir mektup yollar. Mektuplarını çok zorlukla gönderebildiğini, çoğunun Londra’ya ulaştırılamadığını, devrime kitlenen Paris halkının kahramanca çarpıştığını ama çok izole edildiklerini anlatır. Kötümserdir ve barikatlarda ölmeye hazırlanmaktadır. Komünün zafere ulaşması durumunda Enternasyonalin siyasal örgütten toplumsal bir örgüte dönüşeceğini düşünmektedir. Almanya dahil tüm ülkelerin toplumsal bir devrimin eşiğinde bulunduğunu kanıtlamak amacıyla yürüttüğü Enternasyonal propagandasının kadınlar tarafından çok olumlu karşılandığını da belirtir[7].
Rusya büyükelçiliği hazırladığı bir raporda Dmitrieff’in Komünün son gününe dek barikatlarda görüldüğü, Komün güçlerine silah dağıttığı, elli isyancı kadının başında çarpıştığı belirtilmiştir. Yaralanan genç kız kendi gibi yaralı olan Komüncü Leo Frankel’i de yanına alarak Fransa’dan çıkmayı başarır ve Rusya’ya döner.
Kadınların Komün’deki mücadeleleri Enternasyonal’i etkiliyor
Lisa Krasotski,Natalya Korsini- Utina, OLga Zinovyeva- Leşatova, Anna VasiliyevnaJaklardve ismini buraya taşıyamadığımız çoğu kadın hem Komün’de çarpışmış hem de Enternasyonal’i örgütlemek için çalışmalar yapmış kadınlardır.Kadın hakları konusunda eşleri ve diğer erkek Enternasyonal üyeleri üzerinde de etkili oldukları açıktır.
Sadece iki aylık iktidarında, kadın erkek işçilere eşit ücret kararını alan Paris Komünü,Fransa’nın ve Enternasyonal’in kadın konusundaki tutumlarını yeniden değerlendirmelerine yol açar. Bu konuda Marx’ın etkisi ve büyük çabası göz ardı edilemez[8].
Komün’ün kanlı bir şekilde bastırılmasından dört ay sonra Londra’da Enternasyonal Konferansı toplanır. Genel Konsey’in şu teklifini Konferansa Marx sunar;
“Konferans, Genel Konsey’in teklifine dayanarak, kadın bölümlerinin kurulmasını tavsiye eder. Şüphesiz, bu karma bölümlerin kurulmasını engellemeyecektir”.
Marx, karma bölümlerin kurulmasından asla vazgeçilmemesi gerektiğini ve sanayide çok sayıda kadının çalıştığı ülkelerde sadece kadınların bulunduğu bölümlerin kurulmasının bir zorunluluktan kaynaklandığını belirtir. Öneri lehinde yaptığı konuşmada, kadınların hayatta çok önemli roller oynadıklarını, fabrikalarda çalıştıklarını, grevlere katıldıklarını, Komün’e katıldıklarını ve çok yararlı olduklarını uzun uzun anlatır. Ona göre “Kadınlar erkeklerden daha şevkli ve heyecanlıdırlar”.
Karar oybirliğiyle kabul edilir.
Bu kısa öyküden çıkabilecek dersler
Zetkin’in haklı olarak işaret ettiği gibi, Marksist yöntem dışında “kadın” sorununun gerçekçi bir analizini yapmak olanaksızdır. Marx ve Engels, ayrı ayrı ve ortaklaşa yazdıkları birçok yapıtta ırk, cins ve sınıf ilişkilerinin çözümlenmesi için çok önemli araçlar sunmuşlardır. Kapital’deki kapitalist birikime ve değere, kadın ve çocuk emekçilerin sömürüsüne dair analizler paha biçilmez değerdedir. Yukarıda verilen kısa örnekler, Marx’ın özel ve siyasal yaşamında kadınları ne denli ciddiye aldığını göstermekte ve onlara verdiği değeri ortaya koymaktadır.
Enternasyonal’e gelince.
Marx Enternasyonal’in teorik yapılanmasına da kadına bakışına da olumlu katkılarda bulunmuştur. Bu arada, erkek emekçilerin “dünün mirası olan birçok kötülüklerin… ve bunların… günümüze taşıdıkları çağdışı toplumsal ve siyasal ilişkilerin altında”[9] ezildikleri ve ideolojik olarak da bunları aşmalarının zaman aldığı görülmektedir. 1. Enternasyonal’de yer alan erkek emekçilerin de bu durumun dışında kalmaları maddenin doğasına aykırıdır. Daha gelişkin bir kadın bakış açısının olgunlaşabilmesi için mücadelenin yükseldiği, Ekim’in yaklaştığı günleri beklemek gerekecektir. Klara Zetkin’in 1910’da 8 Mart’ı emekçi kadınlara armağanı da böyle bir anın habercisidir.
Anlatılan öyküler, kadınların mücadele içinde özgürleştiklerini, kendilerini kanıtladıklarını ve eşitlik yolunda önemli adımlar attıklarını da betimlemektedir. Sadece Komün’de yaşananlar değil, büyük devrimlerde, günümüzde Türkiye ve dünyada sömürü düzenine karşı bayrak kaldıran kadınlar bu olgunun canlı kanıtlarıdırlar.
Kadın ve erkek emekçiler Marx’ın ve Engels’in kavgalarına taşıdığı değerleri unutmayacak.
Serpil Güvenç - soL Haber Portalı
[1] Mektuplar 1902’de Alman Sosyal Demokrat Partisi yayın organı Neu Zeit’de yayınlandı. Kautsky’nin Marx’ı sansürleyerek yayınladığı mektuplar, daha sonraki yıllarda Lenin’in dikkatini çekti ve 1907’de bir önsöz yazarak yayınlanmasını sağladı. Eser “Kugelman’a Mektuplar” başlığıyla SSCB’de birkaç kez yayınlandı.
[2] Bu rapor Belçika delegesi olan öğretmen Eugene Hins, Paul Eslens ve öğretmen Paul Robin tarafından hazırlanmıştır.
[3] Secular Cronicle’da kadın hakları, ateizm, Qwenci kooperatifleşme ve cumhuriyetçilik konusunda yayınlar yapılmaktadır. İngiliz Seküler Birliği’nin de kurucusu olan Law, Marx’ın kısa bir resimli biyografisini ve onun George Lowell’ın Enternasyonal Tarihi adlı kitabını konu alan bir eleştirisini gazeteye koymayı başarır. Marx Law’un Genel Konsey’de “ateist popüler hareketi” temsil ettiğini söyler. Marx’la Enternasyonal toplantılarında ara sıra ters düşen Law onun “ABD Ulusal Emek Birliği’ne Çağrı”sını ve 1872’de Engels’le ortaklaşa yazdıkları “Enternasyonal’de Kurmaca Parçalanmalar” adlı broşürünü imzalamaktan geri durmaz.
[4] 17 Ağustos 1869’da Harriet Law Genel Konsey’e Kilise mülkiyet ve gelirlerinin okullara devredilmesine dair bir öneri sunar. Marx’ın da desteklediği öneri kabul edilir. Marx, öneri üzerindeki konuşmasında, okullarda gramer, fiziki bilimler gibi konuların bir dindar Tory ya da özgür düşünceli bir insan tarafından verilmesinin sorun olmadığını ama din konusunda ders vermeleri durumunda bunun farklı sonuçlara yol açabileceğini, bu konunun bayan H. Law gibi öğretmenlerce verilmesinin doğru olduğunu belirtir. (Genel Konsey Toplantı Tutanakları, 10-17 Ağustos 1869)
[5] Galina Serebryakova, Ateşi Çalmak, Evrensel Basım Yayın, İstanbul, cilt 4, s. 224
[6] Aynı eser, s. 262-3
[7] Aynı eser, s. 282
[8] Komün’ü izleyen yıllarda bu etki somutlanır. Örneğin, 1880 Fransız İşçi Partisi programında Marx ve Jules Guesde’in getirdiği önerilerle kadın erkek eşitliğine dair çok güçlü maddelerin yer alır.
[9] Karl Marx, Kapital, Cilt 1, Sol, Ankara, s. 17
19 notes
·
View notes
Devlet ve sermaye – Michael Heinrich
Marx, 1850’lerin sonunda kapsamlı bir ekonomi politika eleştirisine giriştiğinde, devlet üzerine bir kitap yazmayı da amaçlamıştı. Marx, toplam altı kitap yazmayı planlamıştı. Bunlar; sermaye, toprak mülkiyeti, ücretli emek, devlet, dış ticaret ve dünya piyasası üzerine olacaktı. İçerik kapsamı açısından bakıldığında Kapital’in üç cildi takriben ilk üç kitabı oluşturuyor. Devlet ile ilgili planlanan kitap yazılmadı; Kapital’de devlete istinaden sadece izole referanslar vardır. Devlet teorisine ilişkin birkaç genel unsur Engels’in ‘Anti-Dühring’ ve özellikle ‘Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni’ gibi geç dönem çalışmalarında bulunabilir. 20. yüzyılda Marksistler arasında devlet teorisi üzerine geniş çaplı bir tartışma yaşansa da, bu tartışmalar devlet anlayışında bir ortaklaşmaya yol açmadı.[1] Biz bu yazıda kompakt bir “Marksist devlet teorisi” sunmaya çalışmayacağız. Daha ziyade, birkaç temel noktayı baz alarak ekonomi politika eleştirisinin arkasında meselenin burjuva devlet teorilerine bir alternatif yaratmaktan ibaret olmadığını vurgulayacağız; asıl mesele politikanın kendisinin eleştirisidir. Bununla belli başlı politikaların eleştirisini değil, daha çok toplumsal biçimler olarak, yani toplumsal bağıntıya aracılık eden belirli kipler olarak devlet ve siyasetin eleştirisini kastediyoruz.
Devlet-yöneten sınıfın bir aracı mı?
Her şeyden önce, Marx ve Engels’in ele aldığı iki nokta, devletle ilgili sonraki teorik tartışmaları önemli ölçüde şekillendirdi: Bunların ilki “altyapı” ve “üstyapı” kavramları idi. ikincisi ise devletin egemen sınıfın bir aracı olarak ele alınışıydı. 1859’da Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’ya yazdığı önsözde Marx toplum hakkındaki genel görüşünü yaklaşık bir buçuk sayfada özetler. Marx, toplumun ekonomik yapısını “hukuki ve siyasal üstyapının üzerinde yükseldiği somut temel” olarak tanımlar ve şu vurguyu yapar: “Ne hukuki ilişkiler ne de siyasi biçimler kendi başlarına ya da insan zihninin sözde genel gelişimi temelinde kavranamazlar, aksine bunlar hayatın maddi koşullarından kaynaklanırlar.” Böylece, Marksistler tarafından sıklıkla, ancak Marx tarafından nadiren kullanılan “altyapı” ve “üstyapı” ifadeleri tartışmaya dahil edildi. Geleneksel Marksizm ve Marksizm-Leninizm’de, bu önsözün veciz ifadeleri, “tarihsel materyalizm”in temel belgelerinden biri olarak kabul edilir. Ekonomik “altyapı”nın esasen politik “üstyapı”yı (devlet, hukuk, ideoloji) belirlediği ve “üstyapı”nın her olgusunun “altyapı”da karşılık gelen bir nedeni olması gerektiği sonucuna sıklıkla varılıyordu. Olguların ekonomik nedenlere bu basit indirgenişine “ekonomizm” denir.
Marksistler arasındaki pek çok tartışma, “altyapı”nın “üstyapı”yı ne ölçüde belirlediği sorusu etrafında dönüyordu. Bu önsözden kesin bilimsel sonuçlar çıkarma girişimlerinde, Marx’ın başlangıçta yalnızca, devleti tüm ekonomik ilişkilerden bağımsız olarak gören, zamanında egemen olan devlet tartışmalarından kaçındığı genellikle gözden kaçırıldı. Aksine Marx, devletin ve hukukun kendi başlarına kavranamayacağını, her zaman ekonomik ilişkilerin arka planıyla incelenmesi gerektiğini vurgular. Bu çerçevede, devlet analizinin aslında nasıl görünmesi gerektiği bile anlaşılamaz.
“Altyapı” ve “üstyapı” terimlerinin ekonomistik yorumu, esasen Engels’in devlet tanımlamasına uyuyordu. Ailenin Kökeni metninin son kısmında Engels devlet hakkında birkaç genel gözlemde bulunur, devletin tüm insan toplumlarında var olmadığını vurgular. Uzlaşmaz çıkarları olan sosyal sınıflar ortaya çıkana kadar [bu olgu gerçekleşmez]. Bu uzlaşmaz çıkarlar toplumu parçalamakla tehdit ettiği vakit sözü geçen toplumun üzerinde duran bir güç gereklidir. Toplumdan çıkan ama giderek onu aşan ve [bağımsızlaşan] bu güç, devlettir. Bununla birlikte, devlet yalnızca görünüşte sınıfların üzerindedir; aslında “devlet aracılığıyla aynı zamanda politik olarak da egemen sınıf haline gelen, ekonomik olarak egemen, en güçlü sınıfın devleti”dir. Engels devleti öncelikli olarak topluma karşı bir güç olarak anlar. Bu, belirli bir toplumda meşru güç kullanımı üzerinde tekele sahip bir kurum olarak devletin genel, kabul görmüş tanımıyla örtüşmektedir: meşru müdafaa halleri dışında hiç kimse polis veya ordu gibi atanmış devlet organları dışında şiddet uygulayamaz. Engels, bu kurumun aynı zamanda yönetici sınıfın bir aracı olduğunu da vurgular – genel oy hakkı olan demokratik bir cumhuriyette bile. Engels’e göre, bu araç çeşitli dolaylı yönetim mekanizmalarına dayanır: “Yetkililerin doğrudan yozlaşması” ve aynı zamanda “hükümet ile borsa arasındaki ittifak” (Ulusal borcun bir sonucu olarak devletin finansal piyasalara giderek daha bağımlı hale gelmesi). Proletarya, “henüz kendini özgürleştirecek kadar olgunlaşmamış” olduğu ve kurulu toplumsal düzeni mümkün olan tek düzen olarak gördüğü sürece, genel oy hakkı bile devletin araçsallaştırılmasını engelleyemez. Proletarya nihayetinde kendisini özgürleştirip sosyalist/komünist bir toplum kurduğunda, Engels’e göre sosyal sınıflar da ortadan kalkacaktır – elbette bir anda değil, tedricen. Devlet ancak sınıfsal bölünme sonucunda toplumun üzerinde duran bir güç olarak ortaya çıktığı için, sosyal sınıflarla birlikte devlet de ortadan kalkacaktır: Devlet, Anti-Dühring’deki meşhur formulasyona göre “ölür”.
Devletin öncelikle ekonomik yönetici sınıfın elinde bir araç olduğu anlayışı, yalnızca çeşitli Marksist tartışmalarda egemen olmakla kalmadı; radikal-demokratik burjuva eleştirmenler, en azından mevcut devleti doğrudan sınıf egemenliğinin bir aracı olarak gördüler. Modern devletlerin iddialarına göre, devlet sosyal sınıflar karşısında tarafsızdır: Zorunlu olan, vatandaşların yasalar önünde eşitliği ve devletin ortak refaha hizmet etme yükümlülüğüdür. Her kim devleti öncelikle sınıf yönetiminin bir aracı olarak tasavvur ederse, genellikle hükümetin fiili faaliyetinin ve devlet organlarının işleyiş şeklinin bu tarafsızlık iddiasına ters düştüğünü kanıtlamaya çalışır. Böyle bir anlayışın belirli bir ampirik inandırıcılığı da vardır. Yasama süreci ve hükümetin siyasi faaliyeti üzerinde, yasal (hatta yasadışı) etkilerini kullanan öncelikle varlıklı veya kapitalist lobi gruplarının yararına olan hukuksal örnekleri her zaman bulunabilir. Bu açıdan sermayenin belli fraksiyonlarının devleti bir araç olarak kullanmaya çalıştığı ve bunu bazen başardığı tartışılmazdır. Asıl soru, bu duruma ilişkin farkındalığın, kişinin modern burjuva devletinin temel özelliklerini zaten kavradığı anlamına gelip gelmediğidir.
Genellikle, nüfusun daha yoksul katmanlarına fayda sağlayan devlet önlemleri vardır. Enstrümantalist bir devlet anlayışının savunucuları, bu tür önlemleri salt tavizler, ezilenleri ve sömürülenleri pasifleştirmenin bir aracı olarak yorumlarlar. Devletin eleştirisi, bu anlayışın savunucuları tarafından öncelikle teşhir olarak anlaşılır. Amaç, devletin tarafsızlığının yalnızca bir yanılsama olduğunu kanıtlamaktır. Devletin bu eleştirisi öncelikle tikel devlet uygulamaları için geçerlidir, ancak sosyal biçimler olarak devlet ve siyaset için geçerli değildir.[2]
Siyasal pratikte, enstrümantalist devlet anlayışı genellikle devletin alternatif bir kullanımı talebine yol açar: Ortak refah iddiası nihayet ciddiye alınmalı ve diğer sınıfların çıkarları daha güçlü bir şekilde dikkate alınmalıdır. Bunun nasıl sağlanabileceği sorusu, çeşitli değerlendirmelere tabidir. “Devrimci” eğilimler, çoğunluğun “gerçek” çıkarına yönelik devlet politikalarının ancak devrimden sonra mümkün olduğunu vurgular. Biraz da bu nedenle, devrimci olmayan dönemlerde devrimci siyasetin tam olarak nasıl görünmesi gerektiği belirsizdir. “Reformist” eğilimler ise kapitalist ilişkiler çerçevesinde farklı bir siyasetin, sınıflar arasında bir uzlaşmanın mümkün olduğuna inanırlar. Buna bağlı olarak, sol partilerin hükümete katılımıyla beraber “daha iyi” politikaların yürürlüğe geçmesi beklenir. Daha sonra, daha radikal reformistler söz konusu hayal kırıklığı yaratan politikaları eleştirir ve onları sol partilerin liderlerinin uzlaşmasına veya “ihanetine” bağlarken, sık sık ortaya çıkan hayal kırıklıkları bazı [daha yumuşak] reformistler tarafından ne yazık ki gerekli bir uzlaşma maliyeti olarak meşrulaştırılır. Ve çoğu zaman işleri “gerçekten” farklı şekilde yapmak için yeni bir parti kurulur. Eleştirilen uzlaşmanın daha yapısal nedenlerinin olabileceği fikri göz ardı edilir.
Burjuva devletinin form belirlenimleri: Kanun hükmü, refah devleti, demokrasi
Devletin “enstrümantalist” anlayışıyla ilgili temel bir sorun vardır: Burjuva öncesi ve burjuva toplumsal ilişkiler arasındaki niteliksel farklılıklar belirsizleşir ve yalnızca toplumun farklı sosyal sınıflara bölünmesi vurgulanır. Devletin analizi, bu sınıfların kendi aralarında ilişki kurdukları ve sınıf ilişkilerini yeniden ürettikleri spesifik biçimle ilgili olmalıdır.[3] Burjuva öncesi toplumlarda ekonomik ve politik yönetim henüz ayrı değildi: köle sahiplerinin ya da feodal beylerin tahakküm ilişkisi, “onların” köleleri ya da serfleri üzerinde kişisel bir iktidar ilişkisiydi ve bu (çağdaş bakış açımıza göre) aynı zamanda bir ekonomik sömürü ilişkisi kadar bir siyasi iktidar ilişkisi de oluşturuyordu.
Burjuva-kapitalist toplumda ekonomik sömürü ve politik yönetim birbirinden ayrılır. Toprak veya üretim araçlarının sahibinin, kendisine siyasi güç veren mülke bağlı adli, polis temelli veya askeri işlevi yoktur. Dolayısıyla ekonomik egemenliğin artık kişisel bir karakteri yoktur; ücretli emekçi, belirli bir kapitaliste bağlı değildir. Burjuva toplumunun bireyleri piyasada birbirleriyle yasal olarak “eşit” ve “özgür” özel mülkiyet sahipleri olarak karşı karşıya gelirler, bazıları yalnızca emek gücüne ve diğerleri üretim araçlarına sahip olsa bile. Marx, Kapital’de alaycı bir tavırla şunları söylüyor: “Sınırları içinde emek-gücü alım satımının gerçekleştiği dolaşım veya meta mübadelesi alanı, gerçekten de, insanın doğuştan sahip bulunduğu hakların tam bir cennetiydi. Burada tek sözü geçen, Özgürlük, Eşitlik, Mülkiyet ve Bentham’dır.[4] Özgürlük! Çünkü bir metanın, örneğin emek gücünün, alıcıları da satıcıları da yalnızca kendi özgür iradelerine bağlıdır. Aralarındaki sözleşmeyi özgür ve hukukça eşit kişiler olarak yaparlar. Sözleşme, içinde iradelerine ortak bir hukuki ifade verdikleri bir sonuçtur. Eşitlik! Çünkü birbirleriyle yalnızca meta sahipleri olarak ilişki kurarlar ve aralarında eş değerde olan şeyleri değiştirirler. Mülkiyet! Çünkü, her biri yalnızca kendisinin olan şey üzerinde tasarrufta bulunur. Bentham! Çünkü her ikisi de yalnızca kendi gemisini kurtarmaya çalışır. Bunları bir araya getiren ve aralarında ilişki kuran biricik güç, onların bencillikleri, özel kazançları ve kişisel çıkarlarıdır.”
Sömürü ve tahakkümün ekonomik ilişkisi, özgür ve eşit sözleşme ortakları arasındaki anlaşma ile oluşturulur ve herhangi bir zamanda feshedilebilir. Sömürülen, kendi sömürüsüne rıza gösterir, çünkü özel mülkiyet toplumunda geçimini güvence altına almak için başka bir olasılığı yoktur. Ücretli emekçi, kişisel olarak belirli bir kapitaliste bağlı değildir, ancak hayatta kalabilmek için emek-gücünü bir kapitaliste satmalıdır. Burjuva toplumundaki üretimle gelişen sınıflar arasındaki tahakküm ilişkisi, burjuva öncesi toplumlardan tamamen farklıdır. Bu nedenle, burjuva toplumunun siyasal biçimi, yani burjuva devleti, kendine has özellikler sergilemektedir.
Burjuva öncesi toplumlarda, insanlar en başta yasal olarak eşitsiz olarak birbirleriyle karşı karşıya geliyorlardı. Haklar ve yükümlülükler, ilgili devlete veya sosyal statüye göre tanımlanıyordu; ekonomik ve siyasi tahakküm ilişkileri doğrudan iç içe geçmişti. Kapitalist toplumsal ilişkilerde, ekonomik sömürünün sürdürülmesi için doğrudan siyasi güç gerekli değildir: toplumun tüm bireylerinin özel mülkiyetin sahipleri gibi davranmasını güvence altına almak için toplumun üzerinde duran bir güç olarak devlet, yeterlidir. Ancak devlet, toplumun tüm üyelerini birbirlerini özel mülk sahibi olarak tanımaya zorlaması gerektiğinden, ayrı ve bağımsız bir güç olmalıdır.
Burjuva devleti, hukukun üstünlüğü ilkesiyle, vatandaşlarına özgür ve eşit özel mülkiyet sahipleri gibi davranır. Tüm vatandaşlar aynı yasalara tabidir ve aynı hak ve yükümlülüklere sahiptir.[5] Devlet, o kişinin önemi ne olursa olsun her vatandaşın özel mülkiyetini korur. Bu savunma öncelikle, vatandaşların birbirlerini özel mülk sahipleri olarak tanımak zorunda olmaları gerçeğinden kaynaklanır: mülkün tahsis edilmesine yalnızca karşılıklı anlaşma ile izin verilir; kural olarak, kişi yalnızca bağış, miras, takas veya satın alma yoluyla mülk edinebilir.
Devlet, aslında, vatandaşları karşısında tarafsız bir örnek olarak hareket eder; bu tarafsızlık hiçbir şekilde sadece bir yanılsama değildir. Aksine, devlet tam da bu tarafsızlık aracılığıyla kapitalist tahakküm ve sömürü ilişkilerinin temellerini güvence altına alır. Mülkiyetin savunulması, kendi emek-güçlerinin ötesinde hiçbir geçerli mülkiyete sahip olmayanların, emek-güçlerini satmaları gerektiği anlamına gelir. Geçim araçlarını sağlayabilmek için sermayeye boyun eğmek zorundadırlar. Bu durum, kapitalist üretim sürecini mümkün kılar ve karşılığında onun önkoşulu olan sınıf ilişkilerini yeniden üretir. Emekçi, üretim sürecinden tam olarak girdiği gibi çıkar. Emekçinin ücreti, öncelikle onun (veya ailesinin) yeniden üretimi için yeterlidir. Kendini yeniden üretebilmek için emek-gücünü yeniden satması gerekir. Kapitalist de üretim sürecinden yine bir kapitalist olarak çıkar: onun yatırdığı sermaye ona bir kârla birlikte geri döner, böylece onu yeniden daha büyük bir çapta ilerletebilir. Dolayısıyla kapitalist üretim süreci sadece meta üretmez; aynı zamanda sermaye ilişkisinin kendisini de yeniden üretir.
Bununla birlikte, sermaye ilişkisinin büyük ölçüde yeniden üretiminin -en azından gelişmiş kapitalist ülkelerde- doğrudan devlet baskısı olmaksızın (devletin gücü her zaman bir tehdit olarak dolaylı olarak mevcuttur) gerçekleşmesi, güncel bir tarihsel gelişmedir. “İlkel birikim” ve “özgür işçi”nin hala “üretilmesi” gerektiğinde işler farklıydı. Marx’ın İngiltere örneğini kullanarak ayrıntılı olarak gösterdiği gibi devlet kapitalist üretimi teşvik etmek ve mümkün kılmak için sürekli ve doğrudan müdahale etmek zorunda kaldı. Devlet bunu önce toprak ağalarının, köylüleri uzun süredir ekip biçtiği topraklardan (koyun yetiştirmek toprak ağaları için daha karlıydı) kovmasını destekleyerek, ardından da yerinden edilmiş ve başıboş insanları kapitalist işyerlerinin katı disiplinine zorlayarak yaptı. Bu, çeşitli hükümetlerin kapitalizmi uygulamak için genel bir plan izlediği anlamına gelmez, çünkü bu tür önlemlerin tamamen farklı nedenleri vardı. Ancak modern kapitalizm, bu şiddet önlemlerinin bir sonucu olarak kendini kurabildi. İşçi sınıfının “eğitim, gelenek ve alışkanlıkla bu üretim tarzının gereklerini apaçık doğal yasalar olarak gören” hale gelmesi biraz zaman aldı.[6] “Kapitalistin işçi üzerindeki egemenliği” için “ekonomik ilişkilerin sessiz zorlaması” ancak o zaman yeterli olur – öyle ki, zorlayıcı devlet gücü yalnızca istisnai durumlarda gerekmelidir. Gelişmiş kapitalist ilişkilerde, sınıf ilişkisinin sürdürülmesi kesin olarak sağlanır çünkü devlet, hukuken vatandaşlarına sosyal sınıflarına bakılmaksızın özgür ve eşit mülk sahipleri olarak muamele eder, mülklerini ve alışverişi korur.[7]
Dahası burjuva devleti, sadece baştan aşağı bir formel çerçeve oluşturulduğu ve güç kullanımı tekeli aracılığıyla bu çerçeveye bağlılığın güvence altına alındığı bir kanun hükmüne indirgenemez. Aynı zamanda, sermaye birikimi için genel maddi koşulları da garanti eder çünkü bu koşullar tek tek sermayeler tarafından kapitalist bir şekilde oluşturulamaz, yeterli kâr sağlanamaz. Farklı tarihsel dönemlerde değişen veya değişen önem taşıyan bu koşullar arasında, [koşullarla] bağdaşan bir altyapının (öncelikle ulaşım ve iletişim), araştırma ve eğitimin yanı sıra merkez bankası aracılığıyla istikrarlı bir para biriminin sağlanması yer almaktadır.[8] Böylece devlet, Engels’in dediği gibi, “toplam ulusal sermayenin ideal kişileşmesi” (ideeller Gesamtkapitalist) olarak hareket eder. Devlet, politikaları aracılığıyla, mümkün olan en kârlı birikimin kapitalist genel çıkarını takip eder. Bu genel çıkar, sermayenin bireysel fraksiyonlarının veya bir kapitalistin özel çıkarlarıyla her zaman örtüşmez, bu nedenle devlet bazen bu özel çıkarlara karşı hareket eder – tam da bu nedenle, belirli sermayelerden bağımsız bir örnek olmalıdır. Elbette, her zaman bireysel sermayeleri kayıran hükümet örnekleri vardır, ancak bu devletin esas özelliklerinden biri değildir. İşte tam da bu nedenle, devleti ve sermayeyi hiçbir şekilde eleştirmeyen burjuva çevrelerinde de bu tür adam kayırma eylemleri bir “skandal” olarak kınanmaktadır.
Kapitalist birikimin temel önkoşulu, ücretli emekçilerin varlığıdır. Yeniden üretimleri, sermaye tarafından ödenen ücretle mümkün kılınır. Münferit bir sermaye için ücret (tıpkı iş sağlığı ve güvenliği önlemleri gibi) rekabet baskısı altında mümkün olan en yüksek karı elde etmek için en aza indirilmesi gereken bir maliyet unsurudur. Sermaye, güçlü sendikalar veya benzeri birlikler şeklinde direnişle karşılaşmazsa, emek gücünün yeniden üretimini engelleyen aşırı uzun çalışma süreleri, sağlıksız ve tehlikeli çalışma koşulları ve açlık ücretleri [cüzi, açlık sınırındaki maaşlar] uygulanacaktır: emek-gücünün yok edilmesine yönelik bu eğilim bu nedenle sermayenin (rekabet tarafından dayatılan) giderek daha fazla değer kazanma eğilimidir. Kapitalist bunu fark edebilir ve hatta pişman olabilir, ancak iflastan kaçınmak istiyorsa, fazla bir şey yapamaz. Sermayenin sömürü nesnesini yok etmemesi için bu nesne zorunlu devlet yasalarıyla korunmalıdır. Yasal işgünü, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin düzenlemeler ve yasal bir asgari ücret (ya da asgari ücret düzeyi olarak işlev gören devlet refah önlemleri) -hepsi ilk olarak işçilerin mücadeleleriyle kazanılmıştır- sermayenin değer kazanma olanaklarını sınırlar ancak bu olanakları uzun vadede güvence altına alır.
Devlet sadece emek gücünün yok edilmesini engellemekle kalmaz; refah devleti biçiminde, yalnızca işçiler ve kapitalistler tarafından müzakere edilen ücret tazminatının bir sonucu olarak mümkün olmadığı sürece kendi yeniden üretimini de garanti eder. Devlet, kapitalist ekonomide maruz kaldığı temel risklere karşı emek-gücünü çeşitli sosyal sigorta poliçeleri aracılığıyla güvence altına alır. Bir kaza veya yaşlılık (sırasıyla kaza sigortası ve emekli maaşı) nedeniyle işgücünü kalıcı olarak satamama ve hastalık veya işsizliğin (sağlık sigortası ve işsizlik sigortasının yanı sıra sosyal yardım [refah]) bir sonucu olarak işgücünü geçici olarak satamama…
Devletin sosyal refah önlemlerinin imkanları, bu önlemlerin sosyal sigorta primleri veya vergilerle finanse edilip edilmediğine bakılmaksızın, sermaye birikimi sürecinden kaynaklanmaktadır. Toplam toplumsal değerin bir kısmı kullanılır, böylece artı değer kütlesi azalır. Kapitalist için bu kesinti, tıpkı yukarıda bahsedilen koruyucu düzenlemeler gibi bir kısıtlama teşkil eder. Bu ölçüde, refah devleti olarak devlet, her bir bireysel sermayenin azami değer kazanma konusundaki doğrudan çıkarlarını ihlal eder ve dolayısıyla karşılığında dirençle karşılaşır. Bu nedenle, devletin sosyal refah önlemlerinin, işçi hareketinin mücadelelerinin bir sonucu olarak ortaya çıkması sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Bu sebeple refah devleti sıklıkla işçi hareketinin bir “başarısı”, işçi sınıfına (onu pasifize etmek için) verilen bir taviz olarak anlaşılır. Gerçekte, ücretli emekçilerin yaşamları, devlet sosyal yardım önlemleri ile onlarsız olduğundan çok daha kolay ve daha güvenlidir. Bununla birlikte, bu tür önlemlerin -zaman zaman iddia edildiği gibi- kapitalizmi aşmanın ilk adımını oluşturan emek güçleri için tek taraflı faydalar olması söz konusu değildir. Aksine, işçilerin varlığı kapitalizmle uyumlu bir şekilde, yani ücretli emekçiler olarak korunur. Bir yandan, -hastalık, kaza veya talep yetersizliği nedeniyle- emeği geçici bir süre için kârlı bir şekilde kullanılamayacak olan işçilerin, hala sermayeye uygun “düzenli” bir durumda tutulması sermayenin çıkarınadır. Öte yandan, devletin sosyal refah önlemleri genellikle emek-gücünün satışına (ya da kişinin emek-gücünü satma isteğine) bağlıdır. İşsizlik sigortası ya da emekli maaşı gibi yardımlar, zaten işçileri disiplinize etmenin bir aracı olarak işlev gören bir korelasyon olan önceki ücrete bağlıdır. Fiziksel ve zihinsel olarak çalışabilecek durumda olan kişiler söz konusu olduğunda, işsizlik sigortasının veya sosyal yardımın ödenmesi de onların emek güçlerini satmak için aktif çabalarına bağlıdır. Durum böyle değilse, yardımların azaltılması veya askıya alınması devlet kurumları tarafından bir disiplin aracı olarak kullanılır. Bu nedenle, refah devletinin yararları, kişiyi emek gücünü satma zorunluluğundan kurtarmaz.
Kapitalist sınıfın elinde bir araç olarak burjuva devlet anlayışının kesin bir kusuru hem birleşik hem de eylemde bulunmaya muktedir bir “yönetici” sınıfın yanı sıra, yalnızca uygulanması için bir araca ihtiyaç duyan açıkça tanımlanmış bir sınıf çıkarını varsaymasıdır. Her iki varsayım da muğlaktır. Kapitalizmdeki “ekonomik yönetici sınıf” çok çeşitli hatta karşıt çıkarları olan kapitalistlerden oluşur. Kapitalist üretim tarzının sürdürülmesinde ortak bir çıkar vardır ancak sistem devrimci bir hareket tarafından tehdit edilmezse bu çıkar “normal” devlet eylemi için bir kılavuz olarak hizmet edemeyecek kadar geneldir. Devletin etkinliğini belirleyen çıkarlar, enstrümentalist anlayışın varsaydığı gibi öylece durup uygulanmayı beklemekte değildir. Aksine bu çıkarlar ilk olarak oluşturulmalıdır.
Sorun ister yasal sistemin somut örgütlenmesi, birikimin maddi koşullarının güvence altına alınması veya refah devleti faydalarının türü ve kapsamı olsun, devletin tüm önlemleri tartışmalıdır [anlaşmazlık mevcuttur]. Kural olarak, her önlem bazı kapitalistler için dezavantajlar (hatta bazen tüm kapitalistler için) ve diğerleri için avantajlar (veya diğerlerinden daha az dezavantaj) getirir. Uzun vadede beklenen -ancak kesin olmayan- avantajlar, ani dezavantajlarla karşı karşıyadır. Genel kapitalist çıkarların neyi içerdiği, devletin hangi zorluklara tepki vermesi gerektiği ve nasıl olduğu meselesi – bunların sürekli olarak tespit edilmesi gerekir. Devlet politikaları, genel çıkarların ve bunun uygulanmasına yönelik tedbirlerin sürekli olarak saptanmasını varsaymak durumundadır.
Kapitalist genel çıkarı uygulamak için farklı olasılıkların olması oldukça sık görülür. Devlet politikalarının kapitalist ekonominin gerekliliklerinin basit bir şekilde uygulanmasına indirgenmemesi için alternatif stratejiler mümkündür. Bu noktada Marksist çevrelerde sıkça bir devlet önleminin arkasındaki ekonomik amaca yapılan atıf, bir açıklama olarak yetersizdir. Sermayenin münferit fraksiyonları arasındaki güç ilişkileri, kurnaz ittifaklar, devlet aygıtı ve kamu medyasındaki etki ve benzeri faktörler, bireysel önlemlerin ve hatta tüm stratejilerin uygulanması veya önlenmesi için belirleyici öneme sahiptir. Bazen genel kapitalist çıkar için bile zararlı sonuçlar ortaya çıkar. Lobicilik, nüfuz için rekabet vb. kuralların ihlali değil, tam olarak fikir birliği arayışının gerçekleşme şeklidir. Devlet politikaları, sermayenin en önemli fraksiyonları içinde kapitalist genel çıkar konusunda sadece bir fikir birliğini varsaymaz. Bu tür politikaların alt sınıflarla ilgili olarak meşrulaştırılması gerekir; onlardan da belirli bir düzeyde rıza gereklidir. Alt sınıfların, toplumsal pratikleri aracılığıyla kapitalist ilişkilerin yeniden üretimini rahatsız etmemesi ancak o zaman garanti edilir (ve bu tür rahatsızlıklar önce siyasi güdümlü direnişle ortaya çıkmaz). Özellikle alt sınıflar, kendilerinden talep edilen fedakarlıklara rıza göstermeli veya en azından pasif bir şekilde onları kabul etmelidir. Meşruiyetin tesis edilmesi ve işçi ve yurttaşın “disiplinli” davranış biçiminin sürdürülmesi için bu tür politikaları “iyi” olarak “satmak” yeterli değildir; alt sınıfların çıkarları en azından -kapitalizm içindeki çıkarları, yani ücretli emekçiler olarak daha iyi bir varoluşa sahip olma çıkarları- başarılı bir birikimde kapitalist genel çıkara “aşırı” müdahale etmedikleri ölçüde dikkate alınmalıdır. Bu çıkarların güçlü ve ustaca savunulma derecesi, bu nedenle, savunucularının siyasi partiler, devlet aygıtları ve medya üzerinde ne kadar etkisi olduğu konusunda bir rol oynar.
Çeşitli siyasi önlemler ve farklı stratejiler, uzlaşma ve meşruiyetin oluşturulması, çıkarların kapitalizmle tutarlı bir şekilde bütünleştirilmesi – tüm bunlar sadece “yönetici” sınıfı değil aynı zamanda “yönetilen” sınıfı da içerir. Bu süreç devlet kurumlarının içinde ve dışında gerçekleşir: Burjuva kamusal alanının medyasında (televizyon, basın) ve demokratik karar alma kurumlarında (partiler, parlamentolar, komiteler). Tabii ki, devletin politikaları nüfusun çoğunluğuna karşı diktatörce yöntemlerle de dayatılabilir, ancak demokratik kurumların uzun vadede bastırılması ve basın ve düşünce özgürlüğünün kısıtlanması önemli maddi maliyetler getirir (baskı aygıtı meşruiyet zayıfsa daha da kapsamlı olmak zorundadır) ve kapitalist genel çıkarın güvencesini bozar. Askeri diktatörlükler ve benzeri rejimler bu nedenle gelişmiş kapitalist ülkelerde istisnadır.
Kapitalist normlara uygun bir uzlaşmanın yanı sıra meşruiyetin tesis edilmesinin temel prosedürleri, gizli oyla yapılan evrensel serbest seçimlerdir. Bu, nüfusun çoğunluğunun popüler olmayan politikacılara ve partilere karşı oy vermesini ve yenilerini seçmesini sağlar. Yeni hükümet, politikalarının eskisinden farklı olup olmadığına bakılmaksızın, halkın çoğunluğu tarafından “seçildiğini” ve dolayısıyla “istendiğini” bahane ederek eleştirilere karşı ayakta durabilir. Bu “prosedürle meşruiyet”, siyaset biliminin demokrasiyi ele alış biçiminde -kapitalist bağlamı büyük ölçüde ihmal ederek- öne çıkıyor. Halkın siyasetin dayatmalarıyla ilgili memnuniyetsizliğine, sadece düzenli seçimler olasılığıyla zamanlı bir çıkış sunulmasıyla kalınmaz; aynı zamanda [bu memnuniyetsizlik], politikalarının arkasındaki siyasi ve ekonomik sisteme değil, bireysel politikacılara ve partilere kanalize edilir. Buna uygun olarak, burjuva kamusal alanında, bir siyasi sistem, bir hükümetin oylarla iktidardan gidebilmesi için etkili bir olasılık sunduğunda demokratik olarak sayılır.
Solun bazı kesimlerinde karşılaşılan, var olan demokratik kurumları mümkün olan en fazla sayıda konuda oylama yoluyla karar vermesi gereken bir vatandaş idealine karşı ölçen demokrasi idealizasyonu, demokrasinin sosyal ve ekonomik bağlamını da göz ardı eder, tıpkı yukarıda bahsedilen siyaset biliminin ana akımı gibi. Demokratik sistemlerin farklı çeşitlerinin (güçlü başkanlar, güçlü parlamentolar, vb. ile) yanı sıra, nihayetinde uygulanacak “gerçek” bir demokrasi yoktur; kapitalist ilişkilerde, mevcut demokratik sistem zaten “gerçek” demokrasidir (“gerçek” demokrasiyi çoklu, kolayca başlatılan plebisitlerde gören kişi, örneğin İsviçre’ye bakmalı ve bunun büyük değişikliklere yol açıp açmadığını görmelidir). Devlet ve kamusal alan, sıklıkla vurgulandığı gibi, farklı çıkarlar için bir arena oluşturur; demokratik bir sistemde bu oldukça açık bir şekilde görülebilir. Ancak bu arena tarafsız bir oyun alanı değildir. Aksine, bu oyun alanı, tartışmaları ve bunlardan kaynaklanan siyasi pratiği yapısal olarak etkiler. Devlet politikaları hiçbir şekilde tamamen ekonomik koşullar tarafından belirlenmez ama her şeyin mümkün olduğu açık bir süreç de değildir. Bir yandan, sınıf içi ve sınıflar arası çatışmalar ve ayrıca münferit grupların çatışmayı ele almadaki göreli gücü ve yeteneği, vb., farklı gelişmelerin sürekli olarak mümkün olması için önemli bir rol oynar. Öte yandan, siyaset her zaman başarılı birikime yönelik genel kapitalist çıkara uyum sağlamalıdır.
Partiler ve politikacılar, geçmişleri ve değer sistemleri açısından oldukça farklı olabilir; politikalarında, özellikle hükümet olduklarında, genellikle bu genel çıkara yönelirler. Bunun nedeni, sermaye tarafından “rüşvet almaları” ya da başka bir şekilde bağımlı olmaları (gerçi durum böyle de olabilir) değil, daha çok tarafların kendilerini gösterme biçimleri ve hükümetin çalışma koşullarıdır – yönetmeyi hedefleyen sol partilerin bile kaçamadığı süreç ve koşullar.
Cumhurbaşkanı seçilebilmek veya parti olarak çoğunluğu elde edebilmek için çeşitli çıkar ve değer sistemlerinin ele alınması gerekmektedir. Medyada ciddiye alınmak için (tanınmak için vazgeçilmez bir ön koşul), “gerçekçi”, “gerçekleşebilir” önerilerde bulunulmalıdır. Bir parti henüz iktidara gelmeden önce bile, genellikle uzun yıllar boyunca “gerekliliklere”, yani daha büyük bir seçim başarısı elde etmek için kapitalist genel çıkar arayışına giderek daha fazla uyum sağladığı bir siyasi eğitim sürecinden geçer. Bir parti nihayet hükümete girerse, gerekli rızanın sağlanmasında özen göstermek durumundadır. Siyasal “manevra alanı”nın kesin olarak mali olanaklara bağlı olması günümüzde özel bir önem taşımaktadır. Bunlar bir yandan vergi geliri düzeyi, diğer yandan sosyal yardımların daha büyük kalemler arasında yer aldığı harcama düzeyi ile belirlenmektedir. Başarılı bir sermaye birikimi durumunda, vergi gelirleri yüksek, işsizler ve yoksullar için refah harcamaları nispeten düşüktür. Kriz dönemlerinde vergi gelirleri azalır ve sosyal harcamalar artar. Devletin maddi temeli böylece doğrudan sermaye birikimine bağlıdır; hiçbir hükümet bu bağımlılığı aşamaz. Bir hükümet, borçlanma yoluyla manevra için mali alanını artırabilir ancak bu, gelecekteki mali yükü artırır. Ek olarak, bir devlet ancak kredinin geri ödenmesi gereken gelecekteki vergi makbuzları kesin olduğu sürece sorunsuz kredi alabilir ve bu da yine başarılı bir sermaye birikimini gerektirir. Birikim teşviki sadece politikacıların apaçık amacı değildir; “bizim” bundan faydalanabilmemiz için “bizim” ekonomimizin iyi performans göstermesi gerektiği, nüfusun geniş kesimleri arasında kabul görmüş bir düşüncedir.
Başlangıçta yalnızca kapitalistlerin yararına olan “fedakarlıklar”, gelecek daha iyi zamanların beklentisiyle isteyerek karşılanır. Almanya’nın eski Sosyal Demokrat Şansölyesi Helmut Schmidt, bunu 1970’lerde akılda kalıcı bir şekilde formüle etti: “Bugünün kârları, yarının yatırımları ve yarından sonraki günün işleridir.” Eleştiri de genellikle toplumda politikaların dayatılması ve politikaların teşvik edilmesi sonucu değil, beklenen sonuçların gerçekleşmemesi nedeniyle ortaya çıkar. Burada yine kapitalist üretimdeki aktörlerin spontane algılarını yapılandıran fetişizmin önemi görülebilir. Üçlü formülde [Toprak-Emek-Sermaye], kapitalist üretim tarzı, toplumsal üretim sürecinin “doğal bir biçimi” gibi görünmektedir. Kapitalizm, sermaye ve emeğin “doğal” rollerini oynadığı, alternatifi olmayan bir çalışma gibi görünüyor. Eşitsizlik, sömürü ve baskı deneyimi bu nedenle kaçınılmaz olarak bir kapitalizm eleştirisine değil, kapitalizm içindeki koşulların bir eleştirisine yol açar: Bu dağıtımın kapitalist temeli değil ancak “abartılı” talepler veya “haksız” bir servet dağılımı eleştirilir. Emek ve sermaye, toplumsal zenginlik üretiminin eşit derecede gerekli ve dolayısıyla eşit derecede saygı gören taşıyıcıları gibi görünmektedir. Üçlü formülün arka planına karşı, devleti “bütün”le ilgilenen ve sosyal adalet çağrılarının yöneltildiği tarafsız üçüncü bir kerte olarak algılanmasının neden bu kadar makul ve yaygın olduğu anlaşılabilir.
Devletin kapsadığı bu sermaye ve emeğin “bütün”ü, tek tek ülkelerde değişen ölçülerde, ulus olarak, sözde “ortak” bir tarih ve kültür aracılığıyla inşa edilmiş bir “halkın” kaderinin hayali bir topluluğu olarak çağrılır [yardım istenir]. Bu ulusal birlik genellikle ilk olarak “iç” ve “dış” düşmanlardan ayrışmayla sağlanır. Devlet, ulusun siyasi tezahürü olarak ortaya çıkar. Ulusun “refahı” devlet tarafından yurt içinde olduğu kadar yurt dışında da “ulusal çıkar”ın temsili yoluyla gerçekleştirilir. Kapitalist toplumsal ilişkilerde mümkün olan tek ortak refah bu olduğundan, devletin kapitalist genel çıkarı gözettiğinde yaptığı tam olarak budur.
[1] Bu bol katkılardan sadece birkaçını adlandırabiliriz: Lenin’in Devlet ve Devrim’i, Evgeny Pashukanis’in Genel Hukuk Teorisi ve Marksizm’i, Gramsci’nin Hapishane Defterleri, Althusser’in İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları, Johannes Agnoli’nin Der Staat des Kapitals isimli eseri, Nicos Poulantzas’ın Devlet, İktidar, Sosyalizm’i ve Heide Gerstenberger’in Impersonal Power isimli eseri
[2] Genç Marx’ın 1840’ların başlarından kalma yazılarında, norm ile gerçekliği karşıtlaştıran bir devlet eleştirisi ile de karşılaşılır. Böyle bir devlet eleştirisinin yetersizliğinin bir sonucu olarak, Marx, politik ekonomi eleştirisiyle ilgilenmeye başladı. Bu ilk çalışmalar, bu nedenle, politik ekonominin eleştirisi temelinde bir devlet eleştirisi için pek verimli değildir.
[3] Marx, Kapital’de bu noktayı vurgular: “Ödenmemiş artı emeğin doğrudan üreticilerden çekilip alınmasının özel iktisadi biçimi, doğrudan üretimin kendisinden doğan ve kendisi de belirleyici bir öğe olarak onu etkileyen, yönetenler ile yönetilenlerin ilişkisini belirler. Ama, bunun üzerine de, üretim ilişkilerinin kendilerinden doğan iktisadi topluluğun tüm oluşumu, böylece de aynı zamanda onun özel siyasal biçimi yerleşmiştir” (Kapital, 3:692)
[4] Jeremy Bentham (1748-1832), ütiliteryen ilkelere dayalı bir etik sistemi savunan bir İngiliz filozofuydu.
[5] Marx’ın iyi bilinen formülasyonunu takiben, bu ve sonraki ifadelerin yalnızca “ideal ortalamasında” burjuva devlet için geçerli olduğu söylenebilir. Kapitalist üretim tarzının “ideal ortalamasında” (Kapital, 3:726) tasviri, kapitalist toplumun eksiksiz bir analizini sağlamadığı gibi, aynısı devlet için de geçerlidir. Vatandaşların (ve özellikle kadın vatandaşların) tam yasal ve siyasi eşitliğinin uygulanması, bazı eyaletlerde yirminci yüzyılın ikinci yarısına kadar süren ve bir dereceye kadar devam eden bir süreçti. Ayrıca, küresel göç süreçlerinin bir sonucu olarak, bugün devletlerin çoğunda yalnızca yasal olarak eşit vatandaşlar değil, aynı zamanda önemli ölçüde daha az yararlanan veya hiçbir hakkı olmayan yasadışı göçmenlerde olduğu gibi, diğer devletlerin artan sayıda vatandaşı yaşıyor.
[6] Marx’ın geçerken sözünü ettiği bu durum, Michel Foucault’nun Hapishanenin Doğuşu’nun ana temalarından biridir. Bu bağlamda Foucault, geleneksel iktidar anlayışını, çeşitli sosyal sınıfların basitçe sahiplenebileceği bir varlık olarak eleştirir. Buna karşı Foucault, içselleştirilmiş tutum ve davranışlarında her bireye nüfuz eden bir “iktidar mikrofiziği” geliştirir.
[7] Sermaye sürekli olarak yeni bölgeler fethetmek zorunda olduğundan, çağdaş bir örnek verilmesi gerekilirse internet gibi yeni koşullar altında özel mülkiyet ilişkileri sürekli olarak yeniden kurulmalıdır (bkz. Nuss, 2002).
[8] Paranın varlığı devlet eylemlerine dayanmaz; daha ziyade parayı gerektiren metadır. Bununla birlikte, normal kapitalist koşullar altında devlet, paranın belirli somut tezahürünün değerini devlet kurumları aracılığıyla garanti eder.
http://komundergi4.com/devlet-ve-sermaye-michael-heinrich-komun-ceviri/
0 notes
Mülkiyet edinmek, tuzlu su içmek misali, içtikçe susatan susadıkça içirten, sonu gelmez bir kanserdir. Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, Friedrich Engels
2 notes
·
View notes
Kendine Doğru Yönelebilen Yıkıcılık, Corona ve Düşünme Çabası
Bunu yazan kişi bir kez olsun yakınından geçmediği çay tarlasından , çay fabrikasından gelen çayı içti. O çayı mülk etti ve devlete kayıtlı olabildiği için dogalgaz ve elektrik abonesi olabildi. Hiç tanımadığı elektrik ve doğalgaz işçileri sayesinde o çayı yapabildi. Hiçbir inşaatta çalışmadı ve evlerde oturuyor. Çorabını bile yamuk yumuk diker kıçında donu ve sırtında yeleği var. Corona günlerinde evde kalabiliyor, suçludur. Hep başkası sayesinde var ve virüsten korkuyor. Bu korkusunu da ,ben sorun değilim ya yakinimdakilere bulaştırırim diye korkuyorum şeklinde ifade ederek õtelemeye çalışıyor. İnternet çalışanları sayesinde bu yazıyı yazdı, telefon ve laptopun içini açsa müzede gibi hisseder kendini. Tümüyle yabancı olduğu bu dünyada var olduğunun ve var olması gerektiğinin farkına vardi, varlığının gerekçesi Corona virüs. Kendi varlığınin en büyük virüs olduğunu söylüyor.
Verilerin dünyası içindeyiz. İçinde olduğumuz veriler. Büyük verinin bir parçasıyız. Bir ülkenin nüfusu içerisinde sayılıyoruz. Fakat o nüfusun bütününe dair bir aidiyet hissimiz yok. Birileri bizi “millet” “halk” “ulus”; ekranları başındaki milyonlar, endişeli yurttaşlar, facebook kullanıcıları, twitter kullanıcıları olarak kurguluyor. Biz o kurguyu ifade ettiğimizde kurgunun dışında kalıyoruz. “Halk cahil” dediğimiz anda halkın dışında varsayıyoruz kendimizi. “Halk “ kavramı üzerine boca edilen yığınla anlam ve misyonun hıncını boşaltıyoruz.
Kavramlar ve kelimelerin dünyası bize yabancı. Bir gizemin içerisindeyiz. Bir rüyada sayıklıyor gibiyiz. Konuşmuyoruz. İnsanın kamusal konuşması; ölümü tepeleme ve ölümü öteleme hissidir.
Her gelen gün; her ileriye gidiş, eski rüyalarımızı özletiyor bize. Geriye doğru sayıklamaya başlıyoruz. Sürekli eski ve güzel günlere, her şeyin daha basit ve karmaşık olmadığı bir geçmişe özlem duyuyoruz.
Hiçbir konuşma ve ifade etme biçimi, kendine doğru bir yıkıcılık sergilemiyor. Bütün konuşma biçim ve içeriği ölümü tepeleme arzusu ve kendinin altını çizme, kendini egemen kılma çabasıdır. Burada derin bir egemenlik tutkusu ve mülkiyetçilik göze çarpıyor.
Corona günleri başlar başlamaz; sayısız entelektüel; sokağından ve günden bağmsız; kendi mülkiyet ve egemenlik sahaları içerisinde konuşmaya başladı.Gülünçtür.Herkes suya yazı yazıyor. Sokağından ve kendinden habersiz; bütün her şeyi seyre dalan ( ki devrimci anlamının dışında teori- bir seyirdir. bu dünya bir pencere her gelen bakar gider ) bir tarz hakim.
Bu tarz; bazı soruları hiç sormamış besbelli. Örneğin; bugünkü ve geçmiş haliyle insan yaşamı değerli midir ? Bütün ölüm haberlerini; her bir yaşamın acısı ve derinliğin yok sayıp i “rakam” “veri” “azalan ölüm oranı” olarak sunulduğu bir dünyada; insanların da bu duruma rıza gösterdiği bu dünyada insan yaşamı değerli midir ?
Peki;corona’dan kurtulduk diyelim. İnsan yaşayacak mı ?
Peki; corona’dan önce insan yaşıyor muydu?
Çözüm insanca yaşamak mı ?
Hepsine yanıt hayır.
Kendine yönelmeyen ve kendine doğru bir yıkıcılık sergilemeyen; ölümü tepeleme ve ölümü öteleme isteğini kadim ve kalıcı hale getiren; dinlerin, ailenin, piyasanın, devletlerin, sınırsız egemenlik anlayışının kölesi ve taşıyıcısı olmuş insan yaşamıyordu, yaşamayacak ve insanca yaşadıkça bu felaket sürüp gidecek.
İnsanın insanca yaşadığı dönemde; bütün taziyelerin amacı ölümün olağanlığını vurgulamak, hakikat arayışına yönelebilecek sızılı yürekleri dinginleştirmek ve sıradan hayatta kalmaya razı etmektir. Her taziye evi; bir devlettir. Ölümlerin sebebidir ve ölümü örter. Sus payı verir.Yitip giden insanın anısına hayvan boğazlar ve onu sunar. Hayatta kalmanın yolu; her şeyi nesneleştirmek ve ona hakim olmaktır. Ölümü; ölenin şahsında nesneleştirir ve ölümü de yendiğini düşünür.
Örnekleri çoğaltmak mümkün. İnsan dediğimiz şey; artık mülkiyetin, egemenliğin ve devletin kalesi olmuş, çözülen bir varlıktır. Kim insanı yücelteceğiz, kim insanca yaşayacağız diyorsa; devleti ve mülkiyeti kutsuyordur.
İnsanın kendine yönelmesi; kendi ihtiyaç ve güdülerine yönelmesi, onların kökeni hakkında sorular sormayı unutması, dünyaya seyirlik olarak bakması, her şeyin alıcısı ve her makinanın sadece vidası olmaya gönüllü olması, biriktirmeye, sahip olmaya teşne olması , kendini sistematik inkar içerisinde olması çözümsüzlüğün başlıca sebebidir.
İnsan kendine doğru yıkıcı bir biçimde yönelebilirse; yani insan; insanlıktan çıkabilirse çözüme daha yakın olabilir. Bunu başarmak kolay değil.
Bunca yazdığın şeyde; işçi sınıfı, ezilen halklar, kadınlar, ezilen cinsel kimlikler, yoksullar, göçmenler yok. Soyut bir “insan” tanımına başvurup oradan sallamışsın denilebilir. İnsan olarak düşünmek; dilsel, cinsel ve sınıfsal ayrımları/yarıkların üzerinden atlamayı sağlayabilir mi, diye sorulabilir. Doğrudur. da.
Fakat; yaşamadığımız için bu soru anlamsızdır. Suya para verdiğim için güvenlidir diyerek plastik şişede satın alıyorum. Sivil devlet(halk), devlet ve özel mülkiyetin duygusu ile duygudaşım.
Kısa çöp uzun çöpten hakkın alacak diyorum. Ezilmeye ve sömürüye hayır diyorum.Yılda 50 milyar hayvan sistematik olarak katlediliyor, ben sağlığım için daha fazla et yemeliyim diyorum.
Pirincin ve buğdayın öyküsünü okurum; pirinç ve buğday tarlasında çalışmışlığım yok.İnsanlığın göçer ve tarım dönemlerine ait birikimini yiyorum ve farkında değilim.
Ölümü unutmuş gibi yaşıyorum.Ölüme karşı sığındıklarımla; devletimle,ailemle,partimle,dinimle yaşıyorum; ölümü öteliyorum.Anlamlı ve kalıcı bir yaşamı sonsuzlukla biriktirmek yerine mülkiyetçilikle kutsuyorum. Ölüyorum.Hala belayım.Mezar taşım var.Ne tam ölebiliyorum ne de tam yaşayabiliyorum. Eskaza bir “yıkıcı” olsam; beni de kutsayıp “devlet dini” için vaftiz edecekler.MARKSİZM-LENİNİZM.İZM’LER.Kim daha dindar diyerek, tefsire girişecekler.
Doğadan bir haberim. Doğa kutsal ve yüce. Devleti öldürsem doğayı kutsuyorum. Bu sefer de doğayı kutsal yapıyorum.
Ben insan olarak; muhalif veya iktidar yanlısı; hep kutsal ve dokunulmaz bir konum arıyorum.Ben egemen olmak ve varlığımı sürdürmek istiyorum. Benim yıkcılığım hep kendimden dışarı doğrudur..Kendime doğru yıkıcı olabilirsem ne mutlu.Çözüm insanlıktan çıkmakta.
Hayvanın bilinci yok, keser yerim. Doğanın doğurganlığı var tecavüz ederim. Kadın namusumdur sever döverim. İnsan dediğin üremeli; ya erkek ya kadınsın ya da kara toprağın derim; sevgiyi üremeye hapsederim. Kendimden dışarı doğru zulmün irinini akıtırım.
COVİD 19 YOLDAŞ BU GİDİŞE DUR DEDİ.Duyan olmadı. Biliyor ve görüyoruz, “evrensel” siyaset felsefecilerinin evrenselliği 5-6 ülke filanmış. Hindistan, Çin, Afrika,L.Amerika pek umurları değilmiş. Orta Doğu gündemde olduğu için biraz ilgili gibilermiş o kadar. Orayı da kendi epistemik sınırları içerisinde algılamışlar.
COVİD 19 YOLDAŞ BU GİDİŞE DUR DEDİ.Emperyalizm kağıttan kaplanmış. Hatta emperyalizm kağıttan maskeymiş.Solunum cihazı yetersizliğiymiş.Ölüm televizyonlarda; Orta Doğulu insanın öldüğü gibi trajik ve bize uzak değilmiş.
Nasıl olur.Nasıl olur da aniden bir virüs yüzünden ölebilirim ? İnsanca yaşamak; daha fazla egemenlik ve daha fazla mülk istediğin için. Bunu temel arzu ve temel politik motivasyon yaparak muhalif olanı devletleştirdiğin için.Senin insanca yaşadığın binalarda milyonlarca “işçi-insan” kanı olduğu için. Erkeğin siki etrafında bir dünya kurduğun için. Hep hızlandığın ve hep seyre daldığın için.Yaşamın bir işgal olduğu için.Ve işgalciler her zaman kaybedeceği için.
Bu dünya bir pencere her gelen bakan gidiyor. COVİD 19 YOLDAŞ arayabilene hakikat vadediyor.
0 notes
Okunacak kitaplar
1 A. Colleoni Amerikan Emperyalizmi Tarihi
2 A. Hitti Siyasi Ve Kültürel İslam
3 A. Dilipak Körfez Savaşı
4 A. Dilipak Coğrafi Keşiflerin İçyüzü
5 A. M. Goichon İbni Sina Fels. Ve Ortaçağ Avrupasındaki Etkileri
6 A. W. F. Blunt Batı Medeniyetinin Temelleri
7 Abdurrahman Qasımlo İran Kürdistanı
8 Afşar Timuçin Düşünce Tarihi 1-2-3 Ciltler
9 Ahmed Rıza Batı'nın Politik Ahlaksızlığı
10 Ahmet Arslan İlkçağ Felsefesi Tarihi 1-2-3-4-5 Ciltler
11 Ahmet Arslan İslam Felsefesi
12 Ahmet Cevizci Felsefe Sözlüğü
13 Ahmet Cevizci Felsefeye Griş
14 Ahmet Çelebi İslamde Eğitim-Öğretim Tarihi
15 Altan Tan Kürtler
17 Ahmet Raif Endülüs Yok Edilişin Öyküsü
18 Ahmet Refik Altınay Haçlılar:1095-1291
19 Ahmet Ümit Kukla
20 Alaattin Bilgi 1917 Sovyet Devrimi 1-2 Ciltler
21 Alaeddin Şenel Siyasal Düşünceler Tarihi
22 Alaeddin Şenel Kemirgenlerden Sömürgenlere İnsanlık Tarihi
23 Alaeddin Şenel Eski Yunan'da Siyasal Düşünüş
24 Alain De Libera Ortaçağ Felsefesi
25 Alan G. Jamieson İman Ve Kılıç:Hıristiyan-Müslüman Çatışması
26 Alex Haley Malcolm X
27 Alfred Adler Çocuk Eğitimi
28 Ali Bulaç Ortadoğu Gerçeği
29 Ali Narçın A'dan Z'ye Asur
30 Ali Şeriati Kendini Devrimci Yetiştirmek
31 Alia İzzetbegoviç İslami Yeniden Doğuşun Sorunları
32 Alia İzzetbegoviç Özgürlüğe Kaçışım
33 Alia İzzetbegoviç Tarihe Tanıklığım
34 Alia İzzetbegoviç Konuşmalar
35 Alia İzzetbegoviç Bosna Mucizesi
36 Alia İzzetbegoviç Doğu Batı Arasındaki İslam
37 Altan Tan Kürt Sorunu
38 Amin Maolouf Semerkand
39 Amin Maolouf Afrikalı Leo
40 Amin Maolouf Arapların Gözünden Haçlı Seferleri
41 Andre Mıquel İslam Ve Medeniyeti I. Cilt
42 Andre Mıquel İslam Ve Medeniyeti Iı. Cilt
43 Anthony Strano Batılı Zihin İçin Doğulu Düşünceler
44 Arif Arslan İlkçağ Felsefe Tarihi 1-2-3-4-5 Ciltler
45 Aristo Retorik
46 Aristo Metafizik
47 Aristo Atinanlıların Devleti
48 Aristo İkinci Analitikler(Çözümlemeler)
49 Arnold J. Toynbee Dünya Batı Ve İslam
50 Aron Goryeviç Ortaçağ Avrupasında Birey
51 Arthur Conte Diktatörler Yüzyılı
52 Arthur Schopenhauer Üniversiteler Ve Felsefe
53 Atalay Yörükoğlu Çocuk Ruh Sağlığı
54 Atalay Yörükoğlu Değişen Toplumda Aile Ve Çocuk
55 Atalay Yörükoğlu Gençlik Çağı
56 Auguste Bebel Kadın Ve Sosyalizm
57 Auguste Bebel Hz. Muhammed Ve Arap Kültürü
58 Balachandra Rajan, Elizabeth Sauer Emperyalizmin Yedi Rengi
59 Balzac Köylüler
60 Beatrice Andre Salvini Babil
61 Bediüzzaman Said-İ Nursi Risaeli Nur Kulliyatı
62 Bernarad Levis Ortadoğu
63 Bernard Levis Müslümanların Avrupa'yı Keşfi
64 Bernard Lewis İslam Tarihi Kültür Ve Med. 4 Cilt
65 Bernard Lewis Uygarlık Tarihinde Araplar
66 Bernard Lewis Haşişiler Ortaçağ İslam Dün. Terör. Ve Siyaset
67 Bertrand Russel İktidar
68 Bertrand Russel İnsanlığın Yarını
69 Bertrand Russel Aylaklığa Övgü
70 Bertrand Russel Batı Felsefesi Tarihi 1-2-3 Ciltler
71 Bertrand Russel Din İle Bilim
72 Bertrand Russel Bilimin Din Üzerindeki Etkisi
73 Bertrand Russel İlimden Beklediklerimiz
74 C.C.W. Taylor Sokrates: Düşüncenin Ustaları
75 Cabiri Kur'an'a Giriş
76 Carl Brockelmann İslam Ulusları Ve Devletleri Tarihi
77 Carlos Devrimci İslam
78 Cemil Meriç Bu Ülke
79 Cemil Meriç Mağaradakiler
80 Cemil Meriç Umrandan Uygarlığa
81 Cemil Meriç Sosyoloji Notları
82 Cemil Meriç Işık Doğudan Gelir
83 Cemil Meriç Bir Dünyanın Eşiğinde
84 Chalmers Johnson Amerikan Emperyalizminin Sonbaharı
85 Charles Tilly Avrupa'da Devrimler
86 Christophe Charle Üniversitelerin Tarihi
87 Claude Cahen Haçlı Seferleri Zamanında Doğu Batı
88 Claudia Katz 21. Yüzyılda Emperyalizm
89 Corci Zeydan İslam Uyg. Tarihi (1-2-3 Ciltler)
90 Çiçero Dostluk Üzerine
91 D. N. Mac Kenzie Kürtler Ve Kürdistan
92 Dalai Lama Kendimizle Barışmak
93 Danielle Jacquart Bilimde Arapların Altın Çağı
94 David E. Stannard Amerika'nın Soykırım Tarihi
95 David Harvey Yeni Emperyalizm
96 David Nıcolle Birinci Haçlı Seferi
97 David Schultz Siyasi Düşünce Tarihi
98 David Thomson Siaysi Düşünce Tarihi
99 Demir Küçüksydın&Ertuğrul Kürkçü Büyük Ortadoğu Projesi
100 Desmond Stewart Batılı Gözüyle İslam Kültür Ve Medeniyeti
101 Diognes Laertios Ünlü Filozofların Yaşamları Ve Öğretileri
102 E. A. Wallıs Budge Mısır'da Ölüm Sonrası Fikri
103 E.A. Walls Budge Antik Mısır Edebiyatı
104 Ebul Hasan El Eşari İlk Dönem İslam Mezhepleri
105 Edgar T. A. Wigram İnsanlığın Beşiği: Kürdistan'da Yaşam
106 Edouard Jeauneau Ortaçağ Felsefesi
107 Edward W. Said Kültür Ve Emperyalizm
108 Eflatun Phaidon
109 Eflatun Mektuplar
110 Eflatun Küçük Hippias
111 Eflatun Lysis
112 Eflatun Kriton
113 Eflatun Symposion
114 Eflatun Sokrates'in Savunması
115 Eflatun Şölen&Lysis
116 Efrem İsa Yusif Süryani Tercüman Ve Filozofları
117 Egon Friedell Mısır Ve Antik Yakındoğu'nun Kültür Tarihi
118 Einstein Fikirler Ve Tercihler
119 Einstein Dünyamıza Bakış
120 Ekrem Cemil Paşa Kısa Kürdistan Tarihi
121 Ekrem Memiş Eski Çağ Medeniyetleri Tarihi
122 Ellen Kay Trimberg Tepeden İnmeci Devrimler:Japonya-Türkiye-Mısır-Peru
123 Engels Doğanın Diyalektiği
124 Engels Ailenin Özel Mülkiyetin Ve Devletin Kökeni
125 Engels Anti-Dühring
126 Engels Ütopik Sosyalizm Ve Bilimsel Sosyalizm
127 Engels Ludwig Feuerbach Ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu
128 Engels Tarihte Zorun Rolü
129 Engels Köylüler Savaşı
130 Engels Almanya'da Devrim Ve Karşı-Devrim
131 Engels İngiltere'de Emekçi Sınıfın Durumu
132 Engels Komünizmin İlkeleri
133 Engels Hakiki Sosyalistler
134 Engels Konut Sorunu
135 Eric J. Hobsbawm Fransız Devrimine Bakış
136 Ernesto Che Guevara Küba Emperyalizmi Yargılıyor
137 Ernst Bloch Rönesans Felsefesi
138 Ernst Von Aster İlk Ve Ortaçağ Felsefesi
139 Ernst Von Aster Fransız İhtilalinin Siyasi Ve İçtimai Fikirleri
140 Ersin Gürdoğan Hicaz'dan Endülüse
141 Erwin I. J. Rosenthal Ortaçağ'da İslam Siyaset Düşüncesi
142 Etienne Gilson Ortaçağda Felsefe-Patristik Başlangıçtan
143 Etienne Gilson Ortaçağ Felsefesinin Ruhu
144 Euripides Troyalı Kadınlar
145 Faik Bulut Dersim Raporları
146 Fikret Başkaya Sömürgecilik, Emperyalizm, Küreselleşme
147 Fikret Başkaya Azgelişmişliğin Sürekliliği
148 Fikret Başkaya Değişim Halindeki Dünya Sistemi
149 Fikret Başkaya Çığırından Çıkmış Dünya
150 Fikret Başkaya Milliyetçilik Yurtseverlik Ve Sol
151 Fikret Başkaya Küreselleşmenin Karanlık Bilançocu
152 Fikret Başkaya Paradigmanın İflası
153 Fikret Başkaya Resmi Tarih Tartışmaları 1-2-3
154 Fikret Başkaya Sosyalizmin Geleceği
155 Francis Bacon Denemeler
156 Francis Bacon Aforizmalar
157 Francis Bacon Yeni Atlantis
158 Frank Füredi Emperyalizmin Yeni İdeolojisi
159 Frank Thılly Felsefenin Öyküsü
160 Friedric Jameson Milliyetçilik, Sömürgecilik Ve Yazın
161 Friedrich Williams Ege Medeniyetleri Tarihi
162 Fuad Köprülü İslam Medeniyeti Tarihi
163 Fuat Sezgin Tanınmayan Büyük Çağ
164 Fuat Sezgin Bilim Tarihi Sohbetleri
165 Fuat Sezgin İslamda Bilim Ve Teknik (5 Cilt)
166 Fuat Sezgin İslam Kültür Dünyasının Bilimler Tarihindeki Yeri
167 Füruzan Kınal Eski Mezopotamya Tarihi
168 Galina Serebryakova Fransız Devriminde Kadınlar
169 Gandhi Bir Özyaşam Öyküsü
170 George Makdisi Ortaçağda Yüksek Öğretim-İslam Ve Hıristiyan
171 Georges Dubi Ortaçağ İnsanları Ve Kültürü
172 Georges Lestien İki Dünya Savaşı
173 Georgi Dimitrow Faşizme Karşı Birleşik Cephe
174 Gilles Kepel Cihat: İslamcılığın Yükselişi Ve Gerileyişi
175 Goethe Faust
176 Graham E. Fuller Kuşatılanlar İslam Ve Batının Jeopolitiği
177 H. A. Namiku Haçlı Seferleri
178 H. J. Störing İlkçağ Felsefesi
179 H. Magdoff Sömürgecilikten Günümüze Emperyalizm
180 Halil Cibran Ermiş
181 Halil Cibran Asi Ruhlar
182 Halil Cibran Kırık Kanatlar
183 Halil Cibran Kum Ve Köpük
184 Halil Cibran Gönül Sırları
185 Halil Cibran Dost Mektupları
186 Halil İnalcık Osmanlı Toplam 12 Cilt
187 Halis Ayhan-Taha Akyol-Hilmi Yavuz İslam Düşüncesinde Yeni Arayışlar 1-2
188 Halit Ertuğrul Düzceli Mehmet
189 Hammalawa Saddhatissa Budha
190 Hans J. Störing İlkçağ Felsefesi Hint-Çin-Yunan
191 Harpal Brar Ortadoğu Ve Emperyalizm
192 Harry K. Wells Emperyalizmin Felsefesi
193 Hasan El Benna&Mevdudi&S.Kutup İslamda Cihad
194 Hasan Karaköse Ortaçağ Tarihi Ve Uygarlığı
195 Haydar Akın Ortaçağ Avrupasında Cadılar Ve Cadı Avı
196 Hayreddin Karaman İslam Hukuk Tarihi
197 Hayri Kırbaşoğlu Eskimez Yeni
198 Hegel Karalama Defterinden Aforizmalar
199 Hegel Doğa Felsefesi
200 Hegel Hukuk Felsefesinin Prensipleri
201 Hegel Tarih Felsefesi
202 Heiddeger Varlık Ve Zaman
203 Helmut Uhlig Sümerler: Tarihin Başlangıcında Bir Halk
204 Henri Bergson Metafiziğe Giriş
205 Henri Bergson Ahlakın Ve Dinin İlk İki Kaynağı
206 Henri Pirenne Ortaçağ Avrupasının Eko. Ve Sosyal Tarihi
207 Henry Charles Lea İspanya Müslümanları Ve Hıristiyanlaştırmaları
208 Henry Cobin İslam Felsefesi Tarihi I-Iı Cilt
209 Henry Corbin İslam Felsefesi Tarihi I-Iı Cilt
210 Herakleitos Fragmanlar
211 Herakleitos Kırık Taşlar
212 Hilmi Yavuz İslam'ın Zihin Tarihi
213 Hilmi Yavuz Felsefe Yazıları
214 Hilmi Yavuz Denemeler
215 Hilmi Yavuz Kültür Üzerine
216 Hilmi Yavuz Felsefe Üzerine
217 Hilmi Yavuz Türkiye'nin Zihin Tarihi
218 Hilmi Ziya Ülken Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi
219 Hitler Kavgam
220 Horst Klengel Kral Hammurabi Ve Babil Günlüğü
221 Hurşid Ahmed&Ramazan El Buti&Mevdudi Azgın Medeniyet
222 Hüseyin Uslu Başlangıçtan Günümüze İslam Müesseseleri Tarihi
223 Işın Demirkent Haçlı Seferleri
224 İbn Kayyim El Cevziyye Kalbin İlacı
225 İbn Tufeyl Hayy Bin Yakzan
226 İbni Batuta Seyahatname
227 İbni Cübeyr Endülüsten Kutsal Topraklara
228 İbni Haldun Mukaddime
229 İbni Rüşd Siyasete Dair
230 İbni Rüşd Din-Felsefe Tartışmaları
231 İbni Rüşd Metafizik Şerhi
232 İbni Rüşd Tutarsızlığın Tutarsızlığı
233 İbni Rüşd Psikoloji Şerhi
234 İbni Rüşd Bidayet'ül Müctehid 1-2-3-4 Ciltler
235 İbni Rüşd Fasl'ül Makal
236 İbrahim Sarmış Tasavvuf Ve İslam
237 İbrahim Sarmış Rivayet Kültürü Ve Yanlış Din Anlayışı
238 İhsan Eliaçık İslamın Yenilikçileri
239 İhsan Eliaçık Adalet Devleti
240 İhsan Eliaçık İslam'ın Yenilikçileri 1-2
241 İhsan Süreyya Sırma Ah Endülüs
242 İlker Özünlü Endülüs
243 İmam Gazali Tehafüt'ul Felasife
244 İmmanuel Kant Pratik Usun Eleştirisi
245 İmmanuel Kant Ethica: Etik Üzerine Dersler
246 İmmanuel Kant Yaşamın Anlamı
247 İmmanuel Kant Saf Aklın Sınırları Dahilinde Din
248 İmmanuel Kant Eğitim Üzerine
249 İmmanuel Kant Fragmanlar
250 İmmanuel Kant Fikir Mimarları
251 İsaac Asimov Bilim Ve Buluşlar Tarihi
252 İsmail Beşikçi Bütün Eserleri
253 İsmail Beşikçi Resmi Tarih Tartışmaları 1-2-3-4-5
254 İsmail Beşikçi Chp Programı
255 İsmail Beşikçi Devletlerarası Sömürge: Kürdistan
256 İsmail Hakkı İzmirli İslam'da Felsefe Akımları
257 İsmail Hami Danişmend Batı Kaynaklarına Göre İslam Medeniyeti
258 İsmet Kayaoğlu İslam Kurumları Tarihi
259 J. M. Roberts Dünya Tarihi 1-2 Ciltler
260 Jack Goody Avrupa'da İslam Damgası
261 Jacques Attalı 1492 (Kitabın Adı Budur)
262 Jacquesle Goff Ortaçağ Batı Uygarlığı
263 Jawaharlal Nehru Kızıma Mektuplar
264 Jean Brun Platon Ve Akademya
265 Jean Brun Stoa Felsefesi
266 Jean Cristophone Grance Kurtlar İmparatorluğu
267 Jean Jacques Rousseau Toplum Sözleşmesi
268 Jean Jacques Rousseau İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı
269 Jean Jacques Rousseau Emile
270 Jean Paul Dumont Antik Felsefe
271 Jean Paul Sartre Hepimiz Katiliz: Sömürgecilik Bir Sistemdir
272 Jean Paul Sartre Denemeler
273 Jeremy Robinson Nabız
274 Joan Oates Babil
275 Johan Huizinga Ortaçağ'ın Günbatımı
276 John Bellamy Foster Emperyalizmin Yeniden Keşfi
277 John M. Hobson Batı Medeniyetinin Doğulu Kökenleri
278 John Tomlinson Kültürel Emperyalizm
279 Jostein Gearder Sofinin Dünyası
280 Karl Vorlander Felsefe Tarihi
281 Kemal Aytaç Avrupa Eğitim Tarihi
282 Kemal Mazhar Ahmed 1. Dünya Savaşında Kürdistan
283 Kemalettin Köroğlu Eski Mezopotamya Tarihi
284 Kenan Akın Cezayir'de Fransız Vahşeti
285 Kenan Çetin Selçuklu Medeniyeti
286 Kenan Çetiner Selçuklu Medeniyeti Tarihi
287 Kenan Yakuboğlu Osmanlı Medrese Eğitimi Ve Felsefesi
288 Kindi (Çeviren Mahmut Kaya) Felsefi Risaleler
289 Knud Holmboe Çöle İnen Faşizm
290 Konfüçyüs Erdemin Ardından Git
291 Konfüçyüs Sanduka Yazıtları
292 Konfüçyüs Konuşmalar
293 Ksenophone Onbinlerin Dönüşü
294 Ksenophone Kyros'un Eğitimi
295 Ksenophone Sokrates'ten Anılar
296 Lao Tzu Öğretiler
297 Lao Tzu Tao Te Ching Yol Ve Erdemin Kitabı
298 Leslie Lipson Uygarlığın Ahlaki Bunalımları
299 Lev Troçki İhanete Uğrayan Devrim
300 Lev Troçki Çarpıtılan Devrim
301 Lev Troçki Stalin
302 Lev Troçki Stalinizme Karşı Bolşevizm
303 Lissner İvan Uygarlık Tarihi
304 M. Asım Köksal İslam Tarihi 18 Cilt Bir Arada
305 M. Emin Zeki Beg Kürt Ve Kürdistan Ünlüleri
306 M. İvanoviç Kalinin Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak
307 M. K. Ghandi Bhagavad Gita:Gandhi'ye Göre
308 M. Kalman Belge Ve Tanıklarıyla Dersim
309 M. M. Şerif Klasik İslam Filozofları
310 M. Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim
311 Macit Fahri İslam Felsefesi Tarihi
312 Mahmut Baksi Kürdistan Tarihinde Kamişlo Katliamı
313 Mahmut Kaya İslam Filozoflarından Felsefe Metinleri
314 Mahmut Kaya Kindi Felsefesi Risaleler
315 Maksim Gorki Küçük Burjuva İdeolojisi
316 Maria Rosa Menocal Dünyanın İncisi Endülüs Modeli
317 Mark R. Cohen Haç Ve Hilal Altında Ortaçağ'da Yahudiler
318 Marks Fransa'da İç Savaş
319 Marks Hegel'in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi
320 Marks 1844 Elyazmaları
321 Marks Felsefenin Sefaleti
322 Marks Yabancılaşma
323 Marks Demokritos Ve Epikurs'un Doğa Felsefeleri
324 Marks Yahudi Sorunu
325 Marks&Engels Kutsal Aile
326 Marks&Engels Alman İdeolojisi Feuerbach
327 Marks&Engels Komünist Manifesto Ve Komünizmin İlkeleri
328 Marks&Engels Gotha Ve Erfurt Programlarının Eleştirisi
329 Marks&Engels Kapitalizm Öncesi Ekonomi Biçimleri
330 Marks&Engels Felsefe Metinleri
331 Marks&Engels Anarşizm Üzerine
332 Marks&Engels Sömürgecilik Üzerine
333 Marks&Engels Din Üzerine
334 Marks&Engels Nüfus Üzerine
335 Marks&Engels Doğu Sorunu
336 Marks&Engels Seçme Yazışmalar 1
337 Marks&Engels Seçme Yazışmalar 2
338 Marks&Engels Yazın Ve Sanat Üzerine
339 Marks&Engels Sürgündeki Büyük Adamlar
340 Marshall G. S. Hudgson Dünya Tarihinde İslam
341 Mehmet Altan Kürt Sorununu İnsanileştirmek
342 Mehmet Altan Darbelerin Ekonomisi
343 Mehmet Altan Esir Çocuklar Cehennemi
344 Mehmet Altan Kürtler Şeytan Soyundan Mı?
345 Mehmet Altan Kent Dindarlığı
346 Mehmet Altan Kıbrıs Diye Bir Ada
347 Mehmet Altan Marksist Liberal
348 Mehmet Altan Milliyetçilik Ve Çeteler
349 Mehmet Altan Sarayı Yıkalım
350 Mehmet Altan& Mehmet Aydın Küreselleşme İslam Dünyası Ve Türkiye
351 Mehmet Aydın Müslümanların Hıristiyanlara Karşı Yazdığı Reddiyeler
352 Mehmet Aydın Din Felsefesi
353 Mehmet Özdemir Endülüs Müslümanları Medeniyet Tarihi
354 Mehmet Özdemir Endülüs Müslümanları İlim Ve Kültür Tarihi
355 Melik Safi Duyar Konsantrasyonun Gücü
356 Mesut Barzani Barzani Ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi 1-2-3-4
357 Mevdudi Kur'anda Dört Terim
358 Mevdudi İslam'da Siyasi Sistem
359 Mevdudi Hilafet Ve Saltanat
360 Mevdudi İslam'ın Geleceği Ve Öğrenciler
361 Mıchel Beaud Kapitalizm Tarihi
362 Miray Güneş Yüzyıllık Yalnızlık
363 Montaigne Denemeler 1-2-3-4
364 Muhammed Abduh Hz. Ali'nin Mektup Ve Emirnameleri
365 Muhammed El Behiy İslami Düşüncede Oryantalist Etki
366 Muhammed Esad Mekkeye Giden Yol
367 Muhammed Hamidullah İslam Tarihine Giriş
368 Muhammed Hamidullah İlk İslam Devleti
369 Muhammed Hamidullah İslam'ın Doğuşu
370 Muhammed Hamidullah Hz. Peygamber'in Savaşları
371 Muhammed Hamidullah İmam-I Azam Ve Eseri
372 Muhammed Hamidullah İslam Anayasa Hukuku
373 Muhammed Hamidullah İslam'da Devlet İdaresi
374 Muhammed Hamidullah Kur'an-I Kerim Tarihi
375 Muhammed İkbal Mektuplar
376 Muhammed İkbal İslam Felsefesine Bir Katkı
377 Muhammed İkbal Yansımalar
378 Muhammed İkbal Kulluk Kitabı
379 Muhammed Tarakçı St. Thomas Aquınas
380 Muhyiddin Arabi Tasavvuf Makamı
381 Musollini Faşizm-Faşit Devlet
382 Mustafa Demirci Beytül Hikme
383 Mustafa İslamoğlu Hac Risalesi
384 Mustafa İslamoğlu Hayatın Yeniden İnşası
385 Mustafa İslamoğlu Alemlerin Rabbi Alah
386 Mustafa İslamoğlu Efendim
387 Mustafa İslamoğlu Şafak Yazıları
388 Mustafa İslamoğlu Yürek Devleti
389 Mustafa İslamoğlu Ne Yapmalı
390 Mustafa İslamoğlu İman
391 Mustafa Kutlu Siyasi Tarih Üzerine Konuşmalar
392 Necip Fazıl Çöle İnen Nur
393 Niall Ferguson Uygarlık: Batı Ve Ötekiler
394 Nietzsche Deccal Hristiyan Karşıtı
395 Nils Gilje Felsefe Tarihi
396 Noam Chomsky Yaşamla Ölüm Arasında Gazze
397 Noam Chomsky Dil Ve Zihin
398 Noam Chomsky Hayaller Ve Umutlar
399 Noam Chomsky Kriz, Kapitalizm, İsyan
400 Noam Chomsky Doğa Ve Dil Üzerine
401 Noam Chomsky İktidarı Anlamak
402 Noam Chomsky Demokrasi Ve Eğitim
403 Noam Chomsky Postmodernizm Ve Rasyonalite
404 Noam Chomsky Müdahaleler
405 Noam Chomsky Postmodernizm Ve Sol
406 Noam Chomsky Tehlikeli Güç Abd'nin Dış Siyaseti Ve Ortadoğu
407 Noam Chomsky Entellektüellerin Sorumluluğu
408 Noam Chomsky İnsan Doğası: İktidara Karşı Adalet
409 Noam Chomsky Terörizm Kültürü
410 Noam Chomsky Sömürgeciliktem Küreselleşmeye
411 Noam Chomsky Dünya Düzeni: Eskisi Yenisi
412 Noam Chomsky Medya Halka Nasıl Evet Dedirtir
413 Noam Chomsky Yeni Askeri Hümanizm
414 Noam Chomsky Yeni Dünya Düzeninde Gerçekler Ve Yalanlar
415 Noam Chomsky Onbir Eylül
416 Noam Chomsky Halıkn Sırtından Kazanç
417 Noam Chomsky Terörizm Efsanesi
418 Noam Chomsky Korsanlar Ve İmparatorlar
419 Norman Davies Avrupa Tarihi
420 Nyogen Senzaki Budizm Ve Zen
421 Oğuz Atay Bir Bilim Adamının Romanı
422 Oğuz Atay Tutunamayanlar
423 Oliver Abel& Şerif Mardin Avrupa'da Etik, Din Ve Laiklik
424 Oliver Leaman Ortaçağ İslam Felsefesine Giriş
425 Orhan Hançerlioğlu Düşünce Tarihi
426 P. M. Holt Haçlılar Çağı:11.Yüzyıldan 1517'ye
427 Papper Açık Toplum Ve Düşünceleri
428 Pascal Düşünceler
429 Patricia Crone Ortaçağ İslam Dünyasında Siyasi Düşünce
430 Peter Kingsley Antik Fels. Gizem Büyü
431 Peter Willey Alamut Kalesi
432 Philip G. Altbach Sömürgecilik Ve Eğitim
433 Philip Hitti İslam Tarihinin Mimarları
434 Philip Hitti Siyasal Ve Kültürel İslam Tarihi
435 Pierre Chaunu Aydınlanma Çağı Avrupa Uygarlığı
436 Pierre Hadot İlkçada Felsefe Nedir
437 Plutarks İsis Ve Osiris
438 R. Thevenin Kızılderili Tarih Ve Gelenekleri
439 R.Dozy İslam Tarihi
440 Rahmi Maltaş Sümerlerden Günümüze Eğitim
441 Raimondo Luraghi Sömürgecilik Tarihi
442 Ramazan El Buti Müslümanların Gerilemesinden Kimler Sorumlu
443 Ramm Dass Aydınlamaya Giden Yol
444 Regine Pernoud Burjuvazi
445 Reinhardt Dozy İslam Tarihi
446 Rick Riordan Percy Jackson Ve Şimşek Hırsızı
447 Robert Aldrich Emperyal Çağ
448 Robert Hammond Farabi Felsefesi Ve Ortaçağ Düşüncesine Etkisi
449 Robert İrwin Oryantalistler Ve Düşmanları
450 Robert Mantran İslam'ın Yayılış Tarihi
451 Robert Zimmer Felsefe Portakalı
452 Roger Garaudy İnsanlığın Medeniyet Destanı
453 Rom Harre Felsefenin Bin Yılı
454 Rowls Bir Adalet Kuramı
455 Rudolph Peters İslam Ve Sömürgecilik
456 S. Hüseyin Nasr İslam Felsefesi Tarihi 1-2-3
457 Salih Suruç Siyer
458 Samuel A Weems Ermenistan: Terörist Hıristiyan Ülkenin Sırları
459 Selehattin Sert Mezopotamyadan Avrupaya Büyük Uyg. Doğuşu
460 Sempozyum Bildirileri Endülüs'ten İspanya'ya
461 Seneca Ruh Dinginliği Üzerine
462 Seneca Ahlaki Mektuplar
463 Server Tanilli Yüzyılların Gerçeği Ve Mirası: Doğu-Yunan-Roma
464 Seyyid Hüseyin Nasr Üç Müslüman Bilge
465 Seyyid Kutup İslam'ın Hareket Metodu
466 Sezai Karakoç İnsanlığın Dirilişi
467 Sezai Karakoç Yitik Cennet
468 Sigrid Hunke Batı'yı Aydınlatan Doğu Güneşi
469 Slavoj Zizek 1968 (Kitabın Adı Budur)
470 Slavoj Zizek Bir İdea Olarak Komünizm
471 Slavoj Zizek Komünist Ufuk
472 Slavoj Zizek İdeolojinin Aile Miti
473 Slavoj Zizek Lenin Üzerine
474 Slavoj Zizek Stalinizm
475 Sovakin Çağdaş Sosyoloji Teorileri
476 Stephen Biesty Antik Dünya Mısır Roma Yunan
477 Sun Tzu Savaş Sanatı
478 Susan Tamara Yüreğinin Götürdüğü Yere Git
479 Suut Kemal Yetkin Estetik Doktrinler
480 Suut Kemal Yetkin Edebiyat Üzerine Denemeler
481 Şakir Gözütok İlk Dönem İslam Eğitim Tarihi
482 Şawki Ebu Halil İslam Ve Dünya Medeniyetleri Tarihi
483 Şerefhan Şerefname
484 Şerif Mardin Türkiye'de Din Ve Siyaset
485 Şerif Mardin Jön Türklerin Siyasi Fikirleri
486 Şerif Mardin Türkiye, İslam Ve Sekülerizm
487 Şerif Mardin Din Ve İdeoloji 1-2-3
488 Şerif Mardin Dünya, İslamiyet Ve Demokrasi
489 T.J. De Boer İslam'da Felsefe Tarihi
490 T.W. Rhys Davids Eski Hindistanda Budizm
491 Taha Akyol Ama Hangi Atatürk
492 Taha Akyol Bilim Ve Yanılgı
493 Taha Akyol Osmanlıda Ve İranda Mezhep Ve Devlet
494 Taha Akyol Gelenek Ve Türk Aydını
495 Taha Akyol Haricilik Ve Şia
496 Thomas Merton Gandhi Ve Şiddet Dışı Direniş
497 Toktamış Ateş Üniversiteler Bitmeyen Şarkı
498 Tolstoy Diriliş
499 Tori Kürtlerin İlkçağ Tarihi
500 Ulrıch Im Hof Avrupa'da Aydınlanma
501 V. Lenin Halkın Dostları Kimlerdir
502 V. Lenin Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi
503 V. Lenin Ulusların Kaderlerını Tayın Hakkı
504 V. Lenin Ne Yapmalı?
505 V. Lenin Bir Adım İleri İki Adım Geri
506 V. Lenin İki Taktik
507 V. Lenin Materyalizm Ve Ampiryokritisizm
508 V. Lenin Emperyalizm - Kapitalizmin En Yüksek Aşaması
509 V. Lenin Ekim Devrimi Dosyası
510 V. Lenin Nisan Tezleri Ve Ekim Devrimi
511 V. Lenin Sol Komünizm
512 V. Lenin Sosyalizm Ve Savaş
513 V. Lenin Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı
514 V. Lenin Ulusal Sorun Ve Ulusal Kurtuluş Savaşları
515 V. Lenin Emperyalist Ekonomizm
516 V. Lenin Tarımda Kapitalizm
517 V. Lenin İşçi Sınıfı Ve Köylülük
518 V. Lenin Marx Engels Marksizm
519 V. Lenin Komün Dersleri
520 V. Lenin Gençlik Üzerine
521 V. Lenin Burjuva Demokrasisi Ve Proletarya Diktatörlüğü
522 V. Lenin Tasfiyecilik Üzerine
523 V. Lenin Sosyalizm Ve Anarşizm
524 V. Lenin Proleter Devrim Ve Dönek Kautsky
525 Vasilij Barthold İslam Medeniyeti Tarihi
526 Verner Sombart Burjuva
527 Victor Hugo Deniz İşçileri
528 W. Montgomery Watt Endülüs Tarihi
529 W. Montgomery Watt İslam Avrupa'da
530 W. T. Jones Batı Felsefesi Tarihi Ortaçağ Düşüncesi
531 Walter H. Pater Rönesans
532 Walther Kranz Antik Felsefe-Metinler Ve Açıklamalar
533 Washington İrwing Elhamra Endülüs'ün Yaşayan Efsanesi
534 Wilhelm Capelle Sokrates'ten Önce Felsefe
535 Wilhelm Reich Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı
536 Will Durant İslam Medeniyeti
537 William Thomas Jones Batı Felsefesi Tarihi
538 Y. Nuri Öztürk Batı Sömürgeciliği Ve İslam Dünyası
539 Y. Nuri Öztürk Tasavvufun Ruhu Ve Tarikatlar
540 Yalçın Kaya Rönesans Ve Felsefesi
541 Yusuf Kardavi İslam Ve Laiklik Tarihi Hesaplaşma
542 Zeynel Abidin Kızılyaprak Irak Kürdistanı Ve Etkileri
543 Ziya Gökalp Türk Medeniyeti Tarihi. İslamiyetten Evvel
544 Ziya Kazıcı İslam Kültür Ve Medeniyeti
545 Ziya Paşa Endülüs Tarihi
546 Albert Camus Denemeler Ve Bir Alman Dosta Mektuplar
547 Francis Bacon Denemeler
548 Salah Birsel Denemeler
549 Altay Gündüz Mezopotamya Ve Eski Mısır
550 Dozy İslam Medeniyeti
551 Montgomary Watt İslam Avrupa’da
3 notes
·
View notes
Friedrich Engels - Ailenin, Özel Mülkiyetin Ve Devletin Kökeni Kitabından 12 Adet Kitap Alıntılarını Sizler Için Derledik
Friedrich Engels – Ailenin, Özel Mülkiyetin Ve Devletin Kökeni Kitabından 12 Adet Kitap Alıntılarını Sizler Için Derledik
“Mülkiyet edinmek, tuzlu su içmek misali, içtikçe susatan susadıkça içirten, sonu gelmez bir kanserdir.”
Friedrich Engels – Ailenin, Özel Mülkiyetin Ve Devletin Kökeni
“… Devlet, eski gentilice örgütlenmeye göre, ilkin uyruklarının toprağa göre dağıtılmasıyla belirlenir. …”
Friedrich Engels – Ailenin Özel Mülkiyetin Ve Devletin Kökeni
“Famulus ev kölesi demektir ve familia, bir adama…
View On WordPress
0 notes
SİYASET
Lenin Sol komünizm
Lenin Nisan tezleri
Lenin Proleter devrim dönek kuattscki
Lenin devlet ve devrim
Lenin Emperyalizm
Lenin Burjuva demokrasisi ve proleterya diktatörlüğü
Lenin Ne yapmalı
Lenin Materyalizm ve Ampiryokritisizm
Lenin Bir Adim Ileri Iki Adim Geri
Lenin Din Üzerine
Lenin Ssosyalizm ve Savaş
Marx Engels
Komünist manifesto
Yahudi Sorunu
Alman İdeolojisi
Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı
Ücretli Emek ve Sermaye
Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni
Konut Sorunu
Mao Zedong
Çelişki Üzerine
Uzatmalı Savaş Üzerine
Seçme Eserler -ı-ıı-ııı
Kızıl Kitap
Josef Stalin
Diyalektik Materyalizm ve Tarihsel Materyalizm
Marksizm, Ulusal Sorun
Leninizmin İlkeleri
Anarşizmi mi Sosyalizm mi
Bolşevik parti Tarihi
Muhalefet Üzerine
Georgi Dimitrov Faşizme Karşı Birleşik Cephe
Leo huberman Sosyalizmin alfabesi
Politzer Felsefenin başlangıç ilkeleri
Politzer Felsefenin Temel İlkeleri
Nikitin Ekonomi politik
Maksim Gorki Küçük burjuva ideolojisinin eleştirisi
Kalinin Devrimci Eğitim Devrimci Ahlak
Che Guevara Ekonomi ce sosyalist ahlak
Paul lafargue Tembellik hakkı
A.Şnurov Türkiye proleteryası
John Reed Dünyayı Sarsan On Gün
Ellen Meiksins Wood Sınıftan Kaçış
İbrahim kaypakkaya Seçme eserler
Mahir çayan Bütün Yazıları
Hikmet kıvılcımlı Türkiyede kapitalizmin gelişimi
Emrah cilasun - Mustafa suphi ve yoldaşlarını kim öldürdü
Kapitalizm, Arzu ve Kölelik, Frederic Lordon
Yeryüzünün Lanetlileri - Frantz Fanon
Terry Eagleton Marx Neden Haklıydı
Jhon Zerzan Gelecekteki ilkel
Paulo Freire Ezilenlerin Pedagojisi
Kropotkin- Ekmeğin Fethi
Ivan Illich'in Okulsuz Toplum
Hüseyin Can Sosvyetler ve Kürtler
A.Kollontai Komünizm ve Aile
N. kruspkaya Halk eğitimi
Platon Socratesin Savunması
Arthur Schopenhauer- Eristik Diyalektik
TOPLUMSAL CİNSİYET
Friedrich EngelsAilenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni
Clara Zetkin Kadın Sorunun Üzerine –
Clara Zetkin Lenin'in Bütün Dünya Kadınlarına Vasiyetleri
Auguste Bebel Kadın ve Sosyalizm
Alexandra Kollontai Marksizm ve Cinsel Devrim
Alexandra Kollontai Komünizm ve Aile
Alexandra Kollontai Bir çok hayat yaşadım
Sibel Özbudun Marksizm ve Kadın Emek, Aşk, Aile
Sibel Özbudun Küreselleşme , Kadın ve Yeni - Ataerki
Ricardo Coler Kadın Krallığı
Elisabeth Badinter Biri Ötekidir
Shulamith Firestone Cinselliğin Diyalektiği
Diana Gittins Aile Sorgulanıyor
Simon de beauvoir ikinci cins
Valeri solanes -Erkek doğrama cemiyeti
Judith Butler- Cinsiyet Belası
PSİKOLOJİ
Sigmund Freud Totem ve tabu
Sigmund Freud uygarlığın huzursuzluğu
Sigmund Freud Düşlerin Yorumu
Joel Kovel Tarih ve Tin
Michel Foucault Deliliğin Tarihi
Jean Twenge Ben nesli
Rollo May Kendini Arayan İnsan
Pascale Chapaux-Morelli İkili İlişkilerde Duygusal Manipülasyon
Erich Fromm Sevme Sanatı
Eric Fromm- Özgürlükten Kaçış
Caren Horney Çağın Nevrotik kişiliği
POSTMODERN FELSEFE
john zerzan- Gelecekteki ilkel
Terry Eagleton Postmodernizmin Yanılsamaları
Fredric Jameson, Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı
Jean Baudrillard Simülakrlar ve Simülasyon
Jean Baudrillard Tüketim Toplumu
Jean Baudrillard Kötülüğün Şeffaflığı
Jean Baudrillard baştan çıkarma üzerine
Jean Baudrillard Neden herşey hala yok olup gitmedi
Rainer Funk Ben ve Biz Postmodern İnsanın Psikanalizi -
Zygmunt Bauman Akışkan Aşk / İnsan İlişkilerinin Kırılganlığına Dair
Zygmunt Bauman Akışkan Modernite
Jean François Lyotard Postmodern Durum
Michel Foucault Özne ve İktidar / Seçme Yazılar
Michel Foucault Cinselliğin Tarihi
Karakter Aşınması - Richard Sennett
Kamusal insanın Çöküşü Richart Sennet
Guy Debort- Gösteri toplumu
VAROLUŞÇU FELSEFE
Arthur Schopenhauer Cinsel Aşkın Metafiziği
Arthur Schopenhauer ,Hayatın Anlamı
Arthur Schopenhauer İsteme ve Tasarım Olarak Dünya
Emil Michel Cioran Çürümenin Kitabı
Terry Eagleton Hayatın anlamı
Fernando Pessoa Huzursuzluğun Kitabı
Ferdinand celine gecenin sonuna yolculuk
Jean Paul Sartre Bunaltı
Cesare Pavese Yaşama Uğraşı
Franz Kafka Dönüşüm
Samuel Beckett Godot'yu Beklerken
Hermann Hesse Siddhartha
Dostoyevski Yeraltından Notlar
Dostoyevski Suç Ve ceza
Nietzsche Böyle Buyurdu Zerdüşt
Nietzsche Ecce homo
Nietzsche Decal
Candide - Voltaire
Albert CamusYabancı
Jhon fante toza zor
Terry Eagleton Kötülük Üzerine Bir Deneme
ROMAN VE KLASİKLER
Maksim Gorki Ana
Maksim Gorki Benim üniversitelerim
Dimitır Dimov Tütün
Kropotkin Ekmeğin Fethi
Jack London’ Demir ökçe
John Steinbeck Fareler ve İnsanlar
Harper Lee Bülbülü Öldürmek
Victor Hugo Sefiller
Goethe Genç Werther'in Acıları
Balzac vadideki zambak
Dostoyevski Suç ve Ceza
Dostoyevski Kumarbaz
Dostoyevski Budala
Dostoyevski Ev sahibem
Dostoyevski Yeraltından notlar
Stefan Zweig Satranç
Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Irvin D. Yalom Nietzsche Ağladığında
Lev Tolstoy Anna Karenina
Vladimir Bartol Fedailerin Kalesi Alamut
Amin Maalouf Doğunun Limanları
Harper Lee Bülbülü Öldürmek
George Orwel Hayvan Çiftliği
Jhon Steinbeck Fareler ve İnsanlar
Türk Edebiyatı
Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna
Sabahattin Ali Kuyucaklı yusuf
Sabahattin Ali İçimizdeki Şeytan
Ahmet Hamdi Tanpınar Huzur
Ahmet Hamdi Tanpınar Saatleri ayarlama enstitüsü
Yaşar kemal İnce memed
Recaizade Mahmut Ekrem Araba Sevdası
Mehmet Rauf Eylül
Peyami Safa Yanlızız
Peyami Safa Fatih-Harbiye
Peyami Safa Dokuzuncu Hariciye koğuşu
Peyami Safa Bir teredüdün Romanı
Namık Kemal İntibah
Orhan Pamuk Orhan pamuk kırmızı saçlı kadın
Yusuf atılgan Aylak adam
Ahmet Ümit İstanbul Hatırası
Yakup Kadri Karaosmanoğlu Kiralık Konak
Yakup Kadri Karaosmanoğlu Yaban
Distopya-Ütopya
Aldous Huxley Cesur Yeni Dünya
1984 - George Orwell
Ursula K. Le Guin Mülksüzler
Damızlık Kızın Öyküsü
Din Tarih ve Antropoloji
Tanrı'nın Tarihi - Karen Armstrong
Ludwig Feuerbach-Hristiyanlığın Özü
Marx Engels- Ailenin ve özel mülkiyetin kökeni
Lewis Henry Morgan-Eski toplum
Wilhelm Reich- Cinsel ahlakın boy göstermesi
Freud totem ve tabu
Claude Levi – Strauss Yapısal Antropoloji
Samuel NoahbKramer Tarih Sümerlerle Başlar
Samuel noah Kramer Sümer mitolojisi
M. İlin-İnsan Nasıl İnsan Oldu
Darwin Türlerin kökeni
Turan Dursun Din bu
Dine Karşı Din - Ali Şerati
Ataların Hikayesi Richard Dawkins
Sibel özbudun -Antropoloji: Kuramlar, Kuramcilar
Lenin Din Üzerine
Karl -Marx Yahudilik Üzerine
Hayvanlardan Tanrılara - Sapiens , Yuval Noah Harari
Deccal - Friedrich Nietzsche
Ahlakın Soykütüğü- Friedrich Nietzsche
Peter Hopkirk İstanbulun Doğusunda Bitmeyen oyun
Hans Lukaks kieser- Iskalanmış Barış
Martin Van Bruinessen Kürtlük Türklük Alevilik
Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim
Erdoğan Çınar Kayıp Bir Alevi efsanesi
Erdoğan Çınar Aleviliğin Kayıp Bin yılı
Ahmet Taşağıgil Gök Tengrinin Çocukları
Jena Paul Roux. Türklerin Tarihi
Tori Bir Kürt Düşüncesi Yezidilik
İrene Melikoff Uyur idik uyardılar
Hamza Aksüt Aleviler
Jean Hamilton Aanadoluda Heretik Hareketler
Faik Bulut Dersim Raporları
Mehmet Bayrak Dersim Koçgiri
Mehmet Bayrak Alevilik Kürdoloji Türkoloji Belge.
Hakkı Naşit Uluğ Dersim Medeniyete Açılıyor
4 notes
·
View notes
insanlığın tanrı diye yücelttiği özsel varlık, onun şimdiye kadar bilmediği kendinin özüdür. bu özsel süreç insanın kendi kendisinin içini boşaltma eylemidir.
engels - die lage engalnds
46 notes
·
View notes
Eski Toplum Kitabı pdf indir pdf indir
Eski Toplum
Evrimci budunbilimin kurucusu sayılan Lewis Henry Morgan, hukuk öğreniminin ardından Amerika kıtasındaki yerli halklara karşı yapılan haksızlıklara karşı çıkmıştır. Morgan 1851-1877 yılları arasında Kızılderililerin arasında yaşamış, yaptığı gözlemleri ve araştırmaları kitaplarına konu etmiş ve antropolojinin simge adlarından biri haline gelmiştir. Eski Toplum yapıtıyla Friedrich Engels’e de esin kaynağı olmuş; Engels bu eserle Charles Darwin’in Türlerin Kökeni ’ni kıyaslayarak Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni adlı yapıtını oluşturmuştur.
Morgan, Kızılderililer arasında geçirdiği otuz yıllık deneyimi neticesinde insanlığın yabanıllık, barbarlık ve uygarlık aşamalarından geçtiğini öne sürer ve bu savını sadece Amerika yerlileri ile sınırlamayarak, dünya üzerindeki tüm ilk toplumlarda da aynı aşamaların yaşandığını örnekler. Morgan’a göre insanlık köken olarak tek ve birdir; ayrı yerlerde, ayrı zamanlarda, aynı yollardan geçmiş; aynı süreçleri tamamlayarak uygarlığın/gelişmenin benzer aşamalarına varmıştır.
Budunbilim konusunda en önemli kaynaklardan biri olarak gösterilen Eski Toplum, günümüz toplum şekillerine ve toplumsal örgütlenmelerine nasıl ulaştığımızı, bugünden sonra da değişimin aynı şekilde devam edip bizleri başka bir aşamaya taşıyacağını geniş çaplı araştırmalarla ortaya koyuyor.
“Budunbilimin kurucusu Lewis Henry Morgan’ın yüz yılı aşan bir süreçten sonra da, günümüzde geçerliliğini sürdüren birçok görüşü, değerlendirmesi vardır. Morgan’ı eleştirenlerin, zamanın karşısında Morgan kadar başarılı olup olamayacaklarını ve bugün kendilerinin yaptığı çalışmaların hangi insani değerlere hizmet ettiğini düşünmelerinde yarar vardır.”
Ünsal Oskay
Eski Toplum Kitabı pdf indir pdf indir oku
0 notes
Clara Zetkin’in anısına - N. Krupskaya
İnsanlığın kurtuluş mücadelesinin Almanya topraklarındaki yılmayan savaşçılarından Clara Zetkin’in aramızdan ayrılışının 82. yılı. Tüm yaşamını devrim ve sosyalizm mücadelesine adamış komünist bir kadın olarak hayata veda eden Clara Zetkin’in ölüm yıldönümü vesilesiyle Nadejda Krupskaya’nın Zetkin için kaleme aldığı yazıyı yayınlıyoruz:
"Clara Zetkin öldü. Yayınlanan pek çok mükemmel makale onun yaşam yoluna, bir devrimcinin yoluna, inanmış bir Marksist-Leninistin yoluna ışık tutuyor. Bu makale ve konuşmalarda sevgi ve saygı çınlıyor. Ben burada onun çalışmasının gazetelerde pek fazla değinilmeyen yanlarına ışık tutacağım.
Marx ve Engels’in öğretilerini özümledi
Clara 1857’de Almanya’da (Sachsen) doğdu; babası bir köy öğretmeniydi. O köyde büyüdü ve köy yaşamını yakından tanıdı. O sıralarda Sachsen’de tekstil sanayii hızla gelişiyordu; işçiler (kadın ve erkek dokumacılar) henüz köy yaşamına sıkıca bağlı idiler. Clara, köylülerin ve işçilerin durumunu salt kitaplardan değil, yaşamın kendisinden öğrendi. Bunun daha sonra ona çok yararı oldu; o, köylülere ve kadın ve erkek işçilerin en geri katmanlarına ulaşmayı beceren ender kişilerden biri oldu.
Clara öğretmen olmaya karar verdi, Leipzig’e gitti ve orada kız öğretmen okuluna girdi. Orada Karl Marx ve Friedrich Engels’in öğretileriyle yüzyüze geldi; işçi toplantılarına gitmeye başladı ve Partinin çalışmalarını tanıdı. Ondokuz yaşında okulu bitirdiğinde, fabrikatör kızlarına ders vermek zorunda kaldı, köy öğretmeni olmak ona kısmet olmadı. 1878’de Almanya’da Sosyalist Yasa (Anti-Sosyalist Yasa Ç.N.) yürürlüğe girdi; sosyal-demokrat parti illegal konuma düştü ve koğuşturmalar başladı. Bir çok sosyal-demokrat Almanya’yı terketmek zorunda kaldı. Bunların içinde Rus göçmeni bir işçi olan, Clara’nın arkadaşı Üssip Zetkin de vardı. Clara da ülkeyi terketti, Zetkin’in karısı oldu ve 12 yıl -önce İsviçre’de, sonra Fransa’da- göçmen olarak yaşadı. Göçmenliğin tüm zorluklarını tanıdı, çok çile çekti; kocası öldü, kendisi iki çocukla çok zor bir durumda kaldı. Bütün bunlara rağmen göçmenlik sırasında çok şey öğrendi ve Marx ve Engels’in öğretilerini mükemmel bir şekilde özümledi.
Emekçi kadınların kurtuluşuna adanan bütün bir yaşam
Göçmenlikle çeşitli sosyalist partilerin çalışmalarını gözlemleme olanağı buldu; bu onun siyasi ufkunu genişletti ve onu özellikle uluslararası işçi hareketinin görevlerine yakınlaştırdı. Clara kelimenin gerçek anlamıyla bir enternasyonalistti. O, uluslararası ölçekte kadınlar arasındaki çalışmayı da yönetiyor, zamanının büyük bölümünü buna ayırıyordu. 1889’da II. Enternasyonal’in I. Kongresi’nde, kadınların politik yaşama katılma hakkına kavuşmalarının gerekliliği üzerine mükemmel bir konuşma yaptı.
Clara Zetkin tüm yaşamını emekçi kadınların kurtuluşuna, kadın işçilerin işçi sınıfı davası uğrunda mücadeleye katılmalarına adadı. Clara bu sorunu bir Marksist olarak ele aldı; bu sorunu işçi sınıfının kurtuluşu mücadelesiyle, sosyalizm mücadelesiyle sıkı bağ içerisinde gördü. Clara Zetkin, kadınların hak eşitliği sorununu sınıf mücadelesinden, köylü ve işçi kadınların yaşam ve çalışma koşullarından kopuk bir sorun olarak gören feministlere karşı sürekli mücadele verdi. Clara, yalnızca sosyalizmin işçi ve köylü kadınları tümüyle kurtarabileceğini açıkladı. Ve tam da bu yüzden kadın işçiler Sosyalizm için savaşanların saflarına katılmalıydılar.
Yalnızca sosyalist devrim kadının kişiliğini özgürleştirebilir
Clara sosyalizmi kaba bir şekilde kavramadı; onu bütün yönleriyle derinlemesine inceledi. Ocak 1889’da bir açık öğrenci toplantısında “Kafa Proleterleri, Kadın Sorunu ve Sosyalizm” üzerine verdiği konferans son derece ilginçtir. Bu konferansta, gelişen kapitalizm koşullarında burjuva ve proleter ailenin çökmesinin sebeplerini gözler önüne serdi. O, burjuvaziye ve entelektüel çevrelere özgü kadın hareketi tipini inceledi; bu hareketin yanlış yolda yürümesinin nedenlerini tahlil etti; burjuva bilim adamlarının (Rusya ve Amerika hariç) kadın hareketine düşman tavırlarının nereden kaynaklandığını açıkladı. O, yalnızca sosyalist devrimin kadınlara her yönlü gelişmeyi ve anneliği toplumsal faaliyet ve mesleki çalışma ile birleştirme olanağını sağlayabileceği; yalnızca sosyalist devrimin kadının kişiliğini özgürleştirebileceği ve tamamiyle gelişmesinin olanağını sağlayabileceği üzerinde durdu.
“Emekçi kitlelerin ekonomik bakımdan sömürüsünü ve özgürlükten yoksun oluşunu ortadan kaldıran, böylece her bireye cinsinin en özgür şekilde gelişmesinin, en yüksek kültürün ve en yüksek mutluluğun güvencesini veren sosyal devrim,”
Böyle bir devrim, toplumun kültürel yaşantısının parlak dönemi için gerekli bir önkoşuldur.
Clara, aydın proletaryayı, öğretmenleri, yazarları, doktorları, sanatçıları proleter sınıfıyla birleşmeye, proleter hareketin saflarına girmeye çağırdı.
Bu yazının ilginç olmaması mümkün değildi. Clara, Friedrich Engels’in mücadele arkadaşı idi. Engels ise, kadının kurtuluşunun; onun işçi sınıfı hareketine, sosyalizm uğruna mücadeleye çekilmesinin ateşli savunucusuydu. O henüz yirmi yaşında bir genç iken şöyle yazmıştı:
“Ama, biz yeni’nin çocuklarının onunla birlikte ayakta durduğu ya da düştüğü düşünceler eğer gerçek ise, o zaman kadın kalbinin modern aklın düşünce çiçekleri uğruna -şimdi babaların mutaassıp inançları uğruna çarptığı gibi- sıcak sıcak çarpacağı dönem uzak değildir. Ve ancak genç kuşak bunu ana sütüyle özümsediğinde yeninin zaferi kapıyı çalacaktır!”
Engels’in “İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu”, “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” adlı eserleri, işçi kadınların durumunu ve kadınların kurtuluşunun yolunu aydınlatıyor.
“Kadınların Karl Marx’a Borçlu Oldukları Şey”
1923’te “Kadın Komünist”in 12. sayısında, Clara Zetkin’in redaksiyonu altında çıkan Alman gazetesi “Eşitlik”ten alınan, Clara Zetkin’in "Kadınların Karl Marx’a Borçlu Oldukları Şey” adlı fevkalade bir makalesi vardır.
“Materyalist tarih anlayışı ile”, diye yazıyor Clara Zetkin, “gerçi o bize kadınlar sorununda hazır reçeteler bırakmadı, ama daha iyisini, onu araştırmak ve kavramak için doğru ve isabetli yöntemi verdi. İlk kez materyalist tarih anlayışı bize, kadın sorununu genel tarihi gelişmenin akışı içinde, genel sosyal bağıntılar ışığında, onun tarihi olarak koşullanmışlığı ve meşruluğu içinde açık bir şekilde anlamamızı, onun itici ve taşıyıcı güçlerini, bunların erişmek istedikleri amaçları, ortaya atılan sorunların ancak hangi koşullar altında çözülebileceğini anlamamızı sağladı.”
Ve devamla:
“Burjuva hanımlarıyla proleter kadınları sözümona birleştiren "yüce kızkardeşlik” üzerine sevgi gevezelikleri, materyalist tarih anlayışının havasında, renk renk parlayan sabun köpükleri gibi patladılar. Marx proleter ve burjuva kadın hareketini birbirinden ayıran kılıcı döktü ve nasıl kullanılacağını öğretti; ama o aynı zamanda, birincisini sosyalist işçi hareketiyle kopmaz şekilde birleştiren, proletaryanın sınıf mücadelesine bağlayan anlayışlar zincirini de oluşturdu. Böylelikle o, mücadelemize berraklığı ve ululuğu, hedefimizin yüceliğini verdi. “Kapital”de, kadınların çalışması, işçi kadınların durumu ve işçileri koruma yasalarının gerekçeleri üzerine paha biçilmez bir olgu, anlayış ve ilham zenginliği vardır. Bu, güncel taleplerimiz uğruna mücadelemiz için olduğu kadar, gelecekteki sosyalist hedef için de tükenmeyecek bir zihinsel cephaneliktir. Marx bize, proleter kadınların savaşma yeteneklerinin artmasında acil bir gereklilik olan küçük güncel çalışmalara gereken değeri vermemizi öğretiyor. Ama o bizi aynı zamanda proletaryanın iktidarı ele geçirme büyük devrimci mücadelesini sağlam ve uzak görüşlü bir şekilde değerlendirme bilincine çıkartıyor. Bu olmaksızın, sosyalist toplum ve kadın cinsinin kurtuluşu parlak bir rüya olarak kalacaktır. O, bizi öncelikle, günlük çalışmaya önem ve değer veren şeyin yüce amacımız olduğu inancı ile dolduruyor. O, böylelikle hareketimizin büyük ilkesel özünün tek tek olayların, görev ve başarıların kalabalığından zarar görmesini engelliyor ve yıpratıcı günlük çalışma içinde, ötesinde yeni bir çağın şafağının sökecek olduğu geniş tarihsel ufku kaybetmememizi sağlıyor. O, devrimci düşüncenin ustası olduğu kadar, devrimci mücadelenin de önderi olarak kalacaktır; onunla aynı cephede savaşmak, proleter kadın hareketinin görev ve gururu, mutluluğu ve şanıdır.”
Bu makale Clara’nın Marksistliğini en isabetli bir şekilde karakterize ediyor. Clara Zetkin’in “Günümüzde Kadın İşçi ve Kadın Sorunu” adlı broşürü herkesçe bilinmektedir. Orada “Çocukların Eğitimi ve Kadın” bölümünde söyledikleri, Marx, Engels ve Lenin’in bu konuda düşündükleri ve yazdıklarıyla uyum içindedir.
8 Mart’ın Uluslararası Kadınlar Günü olarak kabulü
Clara Zetkin’in uluslararası kadın hareketi için kazanımları büyüktür. Clara 1892’de “Kadın İşçi” adlı gazetenin yazı kurulu yöneticiliğini üstlendi. Kadınlar arasında ajitasyon ve propaganda için parti komisyonlarının oluşturulması da aynı döneme rastlar. Alman hükümeti bu komisyonları 1895’te yasakladı; bu komisyonlar ancak 1907’de yeniden canlandırıldı. Parlak bir konuşmacı ve örgütleyici olan Clara Zetkin, işçi kadınları sosyal-demokrat işçi hareketine çekmek için muazzam bir çalışma yaptı. 1907’de II.Enternasyonal’in VII. Kongresi ile birlikte ilk sosyalist kadın konferansı da toplandı. Alman sosyal-demokrasisi içerisinde kadın parti üyelerinin sayısı 1907 yılında sadece 10.000 iken bu sayı 1913 yılında 150.000’e ulaştı. Aynı hızda olmamakla birlikte, diğer ülkelerde de kadınlar arasındaki çalışma gelişme kaydetti. 1910’da Kopenhag’da, her yıl 8 Mart’ın Uluslararası Kadınlar Günü olarak kutlanması kararının alındığı İkinci Uluslararası Kadınlar Konferansı toplandı.
“Kafaları ve yürekleriyle” komünizmden yana...
Clara Zetkin, II. Enternasyonal’in sol kanadındandı ve her türden oportünizme karşı enerjik mücadele yürüttü. Savaş çıktığında Rosa Lüksemburg, Karl Liebknecht ve Franz Mehring ile birlikte emperyalist soygun savaşına karşı enerjik bir şekilde mücadele verdi. 1915’de Uluslararası Kadınlar Konferansını örgütledi ve onun adına savaşa karşı bir manifesto yayınladı. Bundan dolayı tutuklanıp hapse atıldı. Ekim Devriminde Clara Zetkin’in tüm sempatisi Sovyet iktidarından yanaydı. 27 Haziran 1918’de üçüncü bir kişiyle Lenin’e bir mektup göndererek, kendisi, Mehring, Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht’in "kafaları ve yürekleriyle” komünizmden yana olduklarını açıkladı. Bu dönemden itibaren Clara bir komünist, ve Sovyetler ülkesi de onun ikinci vatanı oldu. Sovyetler Birliği’ni ilk kez 1920 sonbaharında ziyaret etti. Her köşeden işçi ve ve köylü kadın delegeleri, milli azınlıkların kadın delegeleri onun yanına akın ettiler. Clara büyük bir arzuyla, kabaran devrimin etkilerini özümledi. Almanya’ya döndüğünde "Rote Fahne”de şunları yazdı:
"Kapitalizm tarafından kendisinin çarmıha gerilmesine hâlâ izin veren, açılan yaralardan kanayan, kültürel seviyesi yüksek bir proletaryanın olduğu bir ülkeden gelen kişi rüya görüyor sanır ama, gördüğü gerçektir. Gerçek, gözlerinde devrimci tutkunun ve sınırsız fedakârlığın Promete kıvılcımları parlayan, devrimci iradeleri "Enternasyonal”in ritmleriyle gürleyen sayısız binlerce kadın ve erkek proleterde cisimleşiyor. İnsanlıklarını kapitalist sömürü ve kölelik tarafından daha fazla çiğnetmek istemeyen proletarya kitleleri Rusya’da Kasım Devriminin yaşayan itici güçleriydi. Bedeni ve ruhu öldüren kapitalizmin geri gelmesine hisleri, düşünceleri, iradeleriyle ihtirasla başkaldıran; bu geri dönüşe her ne pahasına olursa olsun, -şimdiye kadar görülmemiş zorlukların altında ve binlerce fedakarlık ve bizzat yaşam pahasına- karşı koymaya kararlı proleter kitleler! Sovyet iktidarına can veren ve onu ayakta tutan güç işte bu proleter kitlelerdir.”
Rus proletaryasının tamamı, komünist Sovyet iktidarının üssü ve taşıyıcısıdır. Haklarından yoksun bırakılmış Almanya proletaryasının ve tüm dünya proletaryasının bu proletaryadan öğrenebileceği çok şey vardır. Clara "Kızıl Bayrak”taki makalesini "Rus proletaryası kılıç ve kepçeyle felsefe yapıyor” diye bitiriyor. Komintern’in III. Kongresinde Clara Zetkin Yürütme Komitesi üyeliğine seçildi ve ölümüne kadar öyle kaldı.
Zafer konusunda bir an bile şüpheye düşmedi
1920’den itibaren, SBKP Merkez Komitesi tarafından, kadınlar arasındaki çalışmaya ayrılan "Kadın Komünist” adlı gazete çıkarıldı. Clara bu gazetenin 10 yıllık yayın döneminde buna da katıldı. Bu gazetenin 3. yıldönümü vesilesiyle sıcak selamlar gönderdi. Bütün ülkelerin proleter kadınları ve en ileri kadın savaşçıları adına gönderilen bu mesaj öylesine coşkuludur ki, bugün aradan 10 yıl geçtikten sonra bile, okurken duygulanmamak elde değil.
Clara Zetkin, Gerçek Üyelerinden biri olduğu Komünist Akademisi’nin çalışmalarıyla da ilgilendi. Kadın hareketinin incelenmesi bölümünü yönetti. Yoğun devrimci çalışmasına, yaşına ve hastalığına rağmen, o burada da kadın hareketinin sorunlarının bilimsel araştırılmasını doğrudan ya da mektupla yönetmeye zaman ayırdı.
Clara tüm hayallerinin gerçekleşmesini, bütün toplumsal yaşamı ve insani ilişkileri değiştiren devrimci sosyalist inşada görüyordu. O, mücadelenin henüz bitmediğini, devam edeceğini, korkunç zorlukların henüz önde durduğunu görüyordu ama, zafer konusunda bir an bile şüpheye düşmedi.
Adı geçen mesajın yazılmasının üzerinden 10 yıl geçti. Bu yıllar Clara’nın kendini çetin devrimci mücadeleye tümüyle adadığı yıllar idi. Köylüler arasındaki kolektifleştirme hareketini nasıl da selamlamıştı! 1931’de tamamıyla bozulmuş bir sağlıkla SSCB’ne geldiğinde, ilk talebi Orta Asya kolhozlarına gitmek oldu. O, geçtiğimiz yıl, her zamanki cesaretliliğiyle, tutuklanma ve hatta faşistler tarafından katledilme tehlikesinin bilincinde olmasına rağmen, Reichstag’ın açılışı için Almanya’ya gitmek üzere son gücünü toparladı.
"(Meclisin en yaşlı üyesi olma sıfatıyla-ÇN) Yaş başkanı olarak Sovyet Almanya’nın ilk Sovyet kongresinin açılışını yapma mutluluğunu tatmayı umut ediyorum” sözleriyle Reichstag’ın açılış konuşmasını bitirdi. Umutları gerçekleşmedi ama, o son dakikaya kadar, son nefesine kadar nöbeti tuttu.
Sevgili Clara, senin örneğin Komünizm davasının tüm savaşçılarını coşkuyla doldurmalı. Senin örneğin bilinçli erkek ve kadın işçileri, bilinçli erkek ve kadın kolhozcuları coşkuyla dolduruyor. Biz daha ciddi, daha iyi, daha tam bir örgütlenme ile çalışacağız; nöbeti devredeceğimiz bütün ülkelerin komünist gençlik birliklerine yardım edeceğiz; çocuklarımızı, komünizmin inşasını sonuna kadar götürecek savaşçılar olarak eğiteceğiz!
1933"
(Clara Zetkin, Kadın Sorunu Üzerine Seçme Yazılar, İnter yayınları, 3. Basım, s. 187-195. / Kızıl Bayrak)
9 notes
·
View notes
Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni
Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni
Materyalist anlayışa göre, tarihte, egemen etken, sonunda, maddî yaşamın üretimi ve yeniden-üretimidir. Ama bu üretim, ikili bir özlüğe sahiptir. Bir yandan, yaşam araçlarının, beslenmeye, giyinmeye, barınmaya yarayan nesnelerin, ve bunların gerektirdiği aletlerin üretimi; öbür yandan bizzat insanların-üretimi, türün üremesi. Belirli bir tarihsel dönem ve belirli bir ülkedeki insanların içinde…
View On WordPress
0 notes