Tumgik
#abd başkanı george washington
ahmet-34 · 1 year
Text
Yıl 5 Eylül 1795!
Atlantik, Akdeniz’de ABD sancağı taşıyan hiçbir tekneye dokunulmaması karşılığı, 642 bin altın ve yılda 12 bin Osmanlı altını ödemeyi ABD kabul eder!
Anlaşmayı ABD Başkanı George Washington ve Cezayirli Gazi Hasan Paşa imzalar, #MaviVatan sınırlarını çizilir
İmdi; Mavi Vatan’ın sınırlarını çizmiş Cezayirli Hasan Paşa’yı bilip, anlamadan yeni nesillere #MaviVatan’ı nasıl anlatacağız❓
NOT: Bu anlaşmanın metni Türkçe olup, ABD tarihinde , ABD’nin bir başka devlete ödeme yaptığı tek anlaşmadır …
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
6 notes · View notes
bunedycom · 1 year
Text
ABD’li büyükelçiden Türkiye-Yunanistan savaşı yorumu: Washington’ın pozisyonunu söyledi
ABD’li büyükelçiden Türkiye-Yunanistan savaşı yorumu: Washington’ın pozisyonunu söyledi
Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerilim devam ederken, önceki gün Yunan ANT1 televizyonuna çıkan ABD’nin Yunanistan Büyükelçisi George Tsunis açıklamalarda bulundu. Yunan kökenli Tsunis, ABD Başkanı Joe Biden ile yakınlığını anlattığı röportajda olası bir Türkiye-Yunanistan savaşında Washington yönetiminin nasıl bir pozisyonda olacağını da dile getirdi. Tsunis, “Öncelikli yaklaşımımız…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
nesrin-c · 4 years
Text
Hani nerde şimdi Angelina Jolie?
Aslında her şey 1942'de başlamıştı.
İkinci Dünya Savaşı devam ediyordu.
ABD başkanı Roosevelt, dört Oscarlı yönetmen John Ford'u Beyaz Saray'a çağırdı.
Bu görüşme sonrasında Pentagon'da Hollywood'un irtibat bürosu kuruldu.
O güne kadar çekilen filmlerde kızılderililer düşmandı.
İyi kalpli John Wayne mıhlıyor, masum insanlara saldıran kötü kalpli apaçiler geberiyordu.
Pentagon'daki irtibat bürosundan itibaren, düşman rolü Almanlara ve Japonlara verildi.
Almanların hepsi nazi, Japonların hepsi kamikazeydi, 20 sene film seyrettik kardeşim, ilaç için bi tane sivil kıyafetli Alman veya Japon görmedik, hepsi üniformalıydı.
70'li yıllarda soğuk savaş vardı.
Düşman coğrafyası değişmişti.
Aptal ve suratsız KGB ajanları daima mağlup oluyor, zeki ve yakışıklı CIA ajanları daima galip geliyordu, üstelik, Rus, Polonyalı, Macar komünist kızları yatağa atıp, çatır çatır götürüyorlardı.
Komünist kızlar bi tek komünistlere aşık olmuyordu, devamlı Amerikalılara aşık oluyorlardı.
80'lere gelindiğinde Rocky ringe fırladı.
Rus yarması Ivan Drago'nun ağzını burnunu kırdı.
Muhammed Ali yenmiş kadar sevindik.
Bilahare…
Boks eldivenlerini çıkardı, kafasına bandana bağlayıp, Rambo olarak Vietnam ormanlarına daldı, kötü kalpli çekik gözlülerin hepsini tek tek bıçakladı.
Böylece, 741 şehit verdiğimiz Kore'ye dair en ufak bilgisi olmayan sayın ahalimiz, Vietnam'a dair bütün detayları öğrendi.
Rambo'nun kıçının kılları ağarmıştı, 60 yaşını geçmişti ama, kötülüklere karşı duyarsız kalamıyordu, insaniyet namına iyilik yapmaya devam ediyordu, atladı atına, Afganistan'a gitti, zavallı müslüman Afganları işgalci Rusların elinden kurtardı.
En başta sayın ahalimiz, bütün müslüman alemi pek sevindi.
Rambo'yu alkışladı, mücahit ilan etti.
Halbuki, 2000'lere gelinmişti.
Sıra bize gelmişti!
Kızılderililer, naziler, çekik gözlüler, komünistler filan demodeydi.
Hollywood'un, yani Pentagon'un yeni modası, müslümanlardı.
Kahraman (!) Amerikalıları senelerdir hayran hayran seyreden müslümanların haberi yoktu ama… 11 Eylül'den hemen sonra, başkan Bush'un sağ kolu Karl Rove, sinema endüstrisinin devleriyle Beverly Hills'te biraraya gelmişti. “Yeni senaryolar” ele alınmıştı.
(1 Mart 2003 tezkeresinin TBMM'de reddedilmesinden hemen sonra mesela… Amerikan dizilerinde ve Hollywood filmlerinde aniden “Türk teröristler” peydah oldu.
ABD'nin en çok izlenen “istihbarat” dizisi 24'e Thomas Sherek adıyla Türk terörist monte ettiler.
Thomas Sherek, Türk vatandaşıydı, İzmir doğumluydu, Türkçe bilmiyordu, anadili Arapça'ydı, bir nükleer santralı havaya uçurdu, ABD savunma bakanını kaçırdı, ABD başkanının uçağını bile düşürdü!
Amerikan halkının nefret ettiği bu Türk terörist, bu işleri tek başına mı yaptı? Hayır… Los Angeles'te oturan, normal bir aile gibi yaşayan uyuyan hücre vardı, onlar da Türk'tü.
Elebaşları Habip diye biriydi, o da Türk'tü.
ABD'yi birbirine katan, Arapça konuşan bu Türk terörist örgüt, Ankara'dan İstanbul'dan talimat alıyordu, merkez üsleri Türkiye'deydi.)
(1 Mart 2003 tezkeresinden hemen sonra, Türkiye'yi “terör merkezi” olarak tanıtan bu dizi, izlenme rekorları kırdı.
Televizyon Oscar'ı olarak nitelendirilen Emmy ödülleri dağıtıldı, biz Türkleri azılı teröristler olarak gösteren bu dizi beş dalda Emmy kazandı!)
(Libya'da ABD büyükelçisinin öldürülmesiyle alakalı film çektiler.
“Bingazi'nin Gizli Askerleri” adıyla vizyona giren filmde, elçilik binasını yakan terörist Türk bayraklı tişört giyiyordu.)
(NCIS Los Angeles dizisinde, beyaz takkeli kalaşnikoflu teröristleri taşıyan gemi, Türk gemisiydi, Türk bayraklıydı, adı da Hamidiye'ydi.)
(Out of Reach filminde, Polonya'daki Türk konsolosluğu terör yuvasıydı, üstüne, çocuk ticareti yapılıyordu.)
(War Dogs filminde silah ticareti anlatılıyordu, Türk tankları ve bizzat Tayyip Erdoğan gösteriliyordu.)
(Bunun gibi sayısız örnek türemişti.
Sayın yalaka basınımız bu meseleyi magazin zannediyordu ama, aslında dünya kamuoyu “Türk terörist” kavramına alıştırılıyordu.
“Terörist köktendinciyse, mutlaka Türk'tür” algısı yerleştiriliyordu.)
Ve, bir başka moda başlamıştı.
Hollywood'un filmlerdeki rolü yetmiyormuş gibi, gerçek hayatta da rol üstlenmeleri istenmişti.
İyi niyet elçisi rolü.
İlk önce Brooke Shields, Birleşmiş Milletler iyi niyet elçisi oldu.
İyi niyetini göstermek için Basra'daki Amerikan uçak gemisine geldi, bahriyelere iyi niyetlerini sundu.
Brooke gemiden ayrılır ayrılmaz, Saddam'ın kafasına füze yağdı.
Julia Roberts, George Clooney, Andy Garcia, Brad Pitt ve Matt Damon iyi niyetlerini göstermek için Adana İncirlik'e geldiler.
İyi niyetlerini göstermek için pilot montları giydiler.
F16 kokpitlerine oturup, hatıra fotoğrafları çektirdiler.
Bu iyi niyetli ziyaretin tüm masrafları Ocean's Eleven filminin yapımcısı Warner Bros şirketi tarafından karşılandı.
İncirlik'teki pilotlar da, bu iyi niyetli ziyarete iyi niyetle karşılık verip, Saddam'ı bombaladılar.
Irak yokedildi.
Terminator Bağdat'a geldi.
Arnold Schwarzenegger, Irak'taki en büyük Amerikan üssü Victory'de iyi niyetli bi konuşma yaptı.
“Ben yokedici'yi sadece canlandırıyorum, sizler ise gerçek yokedicilersiniz, hepinizi kutlarım” dedi.
Antonio Banderas, Nicole Kidman, Orlando Bloom, Susan Sarandon, Edward Norton, Drew Barrymore, Liam Neeson, Forest Whitaker, Jackie Chan, Danny Glover, Whoopi Goldberg… Hep iyi niyet elçileriydi.
Bir yere gidiyorlar.
ABD orayı vuruyordu.
Veya, önce ABD vuruyor.
Sonra bunlar gidiyordu.
En ünlüleri Angelina Jolie.
Afganistan'a gitti.
Kosova'ya gitti.
Pakistan'a, Sudan'a gitti.
Libya'ya gitti.
Tunus'a, Irak'a gitti.
Mısır'a gitti.
Her gittiği yerin altı üstüne geldi.
2011'de Türkiye'ye…
Suriye sınırımıza geldi!
Akp hükümeti, yalaka basınımız, sayın ahalimiz pek mutluydu, sevinçten içimiz içimize sığmadı, dünyalar bizim oldu.
O günden beri Suriye'de kan gövdeyi götürüyor.
O günden beri Türkiye gün yüzü görmedi.
Bastığı yerde ot bitmeyen Angelina Jolie, Türkiye'ye gelmeden önce, en son nereye gitmişti biliyor musunuz?
Suriye'ye!
Esma Esad'ın kankasıydı.
Zırt pırt Şam'a gidiyordu.
O zamanlar, Suriye'ye sığınan Iraklı mültecilere iyi niyet gösteriyordu.
Angelina geldiği için, Suriye halkının mutluluktan içi içine sığmıyordu.
Hatta, Suriye'ye üçüncü gidişinde Brad Pitt'i de yanında götürmüştü, dünyadan haberi olmayan Beşar Esad makam otomobilinin direksiyonuna geçmiş, Brad'i gezdirmişti.
E şimdi bakıyoruz Edirne sınırımızda olan bitenlere…
Veya, botlara bindirerek Ege adalarına ittirdiğimiz mültecilere…
Hani nerede şimdi Angelina Jolie?
Oscar ödüllü senaryolarda “figüran” olmak, hazin bir duygu değil mi?
Kendini hâlâ “başrol”de zanneden asrın liderimize samimiyetle hatırlatayım istedim…
Aklımızı başımıza toplamazsak, Denzel Washington mı gelir, Sandra Bullock mu, orasını bilemem gari!
Yılmaz Özdil
58 notes · View notes
kuskuveben · 4 years
Text
Tumblr media
Aslında her şey 1942'de başlamıştı.
İkinci Dünya Savaşı devam ediyordu.
ABD başkanı Roosevelt, dört Oscarlı yönetmen John Ford'u Beyaz Saray'a çağırdı.
Bu görüşme sonrasında Pentagon'da Hollywood'un irtibat bürosu kuruldu.
O güne kadar çekilen filmlerde kızılderililer düşmandı.
İyi kalpli John Wayne mıhlıyor, masum insanlara saldıran kötü kalpli apaçiler geberiyordu.
Pentagon'daki irtibat bürosundan itibaren, düşman rolü Almanlara ve Japonlara verildi.
Almanların hepsi nazi, Japonların hepsi kamikazeydi, 20 sene film seyrettik kardeşim, ilaç için bi tane sivil kıyafetli Alman veya Japon görmedik, hepsi üniformalıydı.
70'li yıllarda soğuk savaş vardı.
Düşman coğrafyası değişmişti.
Aptal ve suratsız KGB ajanları daima mağlup oluyor, zeki ve yakışıklı CIA ajanları daima galip geliyordu, üstelik, Rus, Polonyalı, Macar komünist kızları yatağa atıp, çatır çatır götürüyorlardı.
Komünist kızlar bi tek komünistlere aşık olmuyordu, devamlı Amerikalılara aşık oluyorlardı.
80'lere gelindiğinde Rocky ringe fırladı.
Rus yarması Ivan Drago'nun ağzını burnunu kırdı.
Muhammed Ali yenmiş kadar sevindik.
Bilahare…
Boks eldivenlerini çıkardı, kafasına bandana bağlayıp, Rambo olarak Vietnam ormanlarına daldı, kötü kalpli çekik gözlülerin hepsini tek tek bıçakladı.
Böylece, 741 şehit verdiğimiz Kore'ye dair en ufak bilgisi olmayan sayın ahalimiz, Vietnam'a dair bütün detayları öğrendi.
Rambo'nun kıçının kılları ağarmıştı, 60 yaşını geçmişti ama, kötülüklere karşı duyarsız kalamıyordu, insaniyet namına iyilik yapmaya devam ediyordu, atladı atına, Afganistan'a gitti, zavallı müslüman Afganları işgalci Rusların elinden kurtardı.
En başta sayın ahalimiz, bütün müslüman alemi pek sevindi.
Rambo'yu alkışladı, mücahit ilan etti.
Halbuki, 2000'lere gelinmişti.
Sıra bize gelmişti!
Kızılderililer, naziler, çekik gözlüler, komünistler filan demodeydi.
Hollywood'un, yani Pentagon'un yeni modası, müslümanlardı.
Kahraman (!) Amerikalıları senelerdir hayran hayran seyreden müslümanların haberi yoktu ama… 11 Eylül'den hemen sonra, başkan Bush'un sağ kolu Karl Rove, sinema endüstrisinin devleriyle Beverly Hills'te biraraya gelmişti. “Yeni senaryolar” ele alınmıştı.
(1 Mart 2003 tezkeresinin TBMM'de reddedilmesinden hemen sonra mesela… Amerikan dizilerinde ve Hollywood filmlerinde aniden “Türk teröristler” peydah oldu.
ABD'nin en çok izlenen “istihbarat” dizisi 24'e Thomas Sherek adıyla Türk terörist monte ettiler.
Thomas Sherek, Türk vatandaşıydı, İzmir doğumluydu, Türkçe bilmiyordu, anadili Arapça'ydı, bir nükleer santralı havaya uçurdu, ABD savunma bakanını kaçırdı, ABD başkanının uçağını bile düşürdü!
Amerikan halkının nefret ettiği bu Türk terörist, bu işleri tek başına mı yaptı? Hayır… Los Angeles'te oturan, normal bir aile gibi yaşayan uyuyan hücre vardı, onlar da Türk'tü.
Elebaşları Habip diye biriydi, o da Türk'tü.
ABD'yi birbirine katan, Arapça konuşan bu Türk terörist örgüt, Ankara'dan İstanbul'dan talimat alıyordu, merkez üsleri Türkiye'deydi.)
(1 Mart 2003 tezkeresinden hemen sonra, Türkiye'yi “terör merkezi” olarak tanıtan bu dizi, izlenme rekorları kırdı.
Televizyon Oscar'ı olarak nitelendirilen Emmy ödülleri dağıtıldı, biz Türkleri azılı teröristler olarak gösteren bu dizi beş dalda Emmy kazandı!)
(Libya'da ABD büyükelçisinin öldürülmesiyle alakalı film çektiler.
“Bingazi'nin Gizli Askerleri” adıyla vizyona giren filmde, elçilik binasını yakan terörist Türk bayraklı tişört giyiyordu.)
(NCIS Los Angeles dizisinde, beyaz takkeli kalaşnikoflu teröristleri taşıyan gemi, Türk gemisiydi, Türk bayraklıydı, adı da Hamidiye'ydi.)
(Out of Reach filminde, Polonya'daki Türk konsolosluğu terör yuvasıydı, üstüne, çocuk ticareti yapılıyordu.)
(War Dogs filminde silah ticareti anlatılıyordu, Türk tankları ve bizzat Tayyip Erdoğan gösteriliyordu.)
(Bunun gibi sayısız örnek türemişti.
Sayın yalaka basınımız bu meseleyi magazin zannediyordu ama, aslında dünya kamuoyu “Türk terörist” kavramına alıştırılıyordu.
“Terörist köktendinciyse, mutlaka Türk'tür” algısı yerleştiriliyordu.)
Ve, bir başka moda başlamıştı.
Hollywood'un filmlerdeki rolü yetmiyormuş gibi, gerçek hayatta da rol üstlenmeleri istenmişti.
İyi niyet elçisi rolü.
İlk önce Brooke Shields, Birleşmiş Milletler iyi niyet elçisi oldu.
İyi niyetini göstermek için Basra'daki Amerikan uçak gemisine geldi, bahriyelere iyi niyetlerini sundu.
Brooke gemiden ayrılır ayrılmaz, Saddam'ın kafasına füze yağdı.
Julia Roberts, George Clooney, Andy Garcia, Brad Pitt ve Matt Damon iyi niyetlerini göstermek için Adana İncirlik'e geldiler.
İyi niyetlerini göstermek için pilot montları giydiler.
F16 kokpitlerine oturup, hatıra fotoğrafları çektirdiler.
Bu iyi niyetli ziyaretin tüm masrafları Ocean's Eleven filminin yapımcısı Warner Bros şirketi tarafından karşılandı.
İncirlik'teki pilotlar da, bu iyi niyetli ziyarete iyi niyetle karşılık verip, Saddam'ı bombaladılar.
Irak yokedildi.
Terminator Bağdat'a geldi.
Arnold Schwarzenegger, Irak'taki en büyük Amerikan üssü Victory'de iyi niyetli bi konuşma yaptı.
“Ben yokedici'yi sadece canlandırıyorum, sizler ise gerçek yokedicilersiniz, hepinizi kutlarım” dedi.
Antonio Banderas, Nicole Kidman, Orlando Bloom, Susan Sarandon, Edward Norton, Drew Barrymore, Liam Neeson, Forest Whitaker, Jackie Chan, Danny Glover, Whoopi Goldberg… Hep iyi niyet elçileriydi.
Bir yere gidiyorlar.
ABD orayı vuruyordu.
Veya, önce ABD vuruyor.
Sonra bunlar gidiyordu.
En ünlüleri Angelina Jolie.
Afganistan'a gitti.
Kosova'ya gitti.
Pakistan'a, Sudan'a gitti.
Libya'ya gitti.
Tunus'a, Irak'a gitti.
Mısır'a gitti.
Her gittiği yerin altı üstüne geldi.
2011'de Türkiye'ye…
Suriye sınırımıza geldi!
Akp hükümeti, yalaka basınımız, sayın ahalimiz pek mutluydu, sevinçten içimiz içimize sığmadı, dünyalar bizim oldu.
O günden beri Suriye'de kan gövdeyi götürüyor.
O günden beri Türkiye gün yüzü görmedi.
Bastığı yerde ot bitmeyen Angelina Jolie, Türkiye'ye gelmeden önce, en son nereye gitmişti biliyor musunuz?
Suriye'ye!
Esma Esad'ın kankasıydı.
Zırt pırt Şam'a gidiyordu.
O zamanlar, Suriye'ye sığınan Iraklı mültecilere iyi niyet gösteriyordu.
Angelina geldiği için, Suriye halkının mutluluktan içi içine sığmıyordu.
Hatta, Suriye'ye üçüncü gidişinde Brad Pitt'i de yanında götürmüştü, dünyadan haberi olmayan Beşar Esad makam otomobilinin direksiyonuna geçmiş, Brad'i gezdirmişti.
E şimdi bakıyoruz Edirne sınırımızda olan bitenlere…
Veya, botlara bindirerek Ege adalarına ittirdiğimiz mültecilere…
Hani nerede şimdi Angelina Jolie?
Oscar ödüllü senaryolarda “figüran” olmak, hazin bir duygu değil mi?
Kendini hâlâ “başrol”de zanneden asrın liderimize samimiyetle hatırlatayım istedim…
Aklımızı başımıza toplamazsak, Denzel Washington mı gelir, Sandra Bullock mu, orasını bilemem gari!
Yılmaz Özdil
3 notes · View notes
baybaykus · 5 years
Text
Belki okursunuz !!!
Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun, gerçek sahibi?
Malum, bizim de bir sarayımız var, karşılaştırabilmeniz için Amerikalıların sarayı ile ilgili arkadaşımın gönderdiği şu makaleyi her vatandaşımızın okuması gerekir diye düşünüyorum.
1981 yılında ABD Başkanlığı görevine başlamasından yaklaşık bir ay sonra dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan ve eşi Nancy Reagan, Beyaz Saray’da akşam yemeğini yedikten sonra hiç beklemedikleri bir sürprizle karşılaşırlar.
Görevli garson yemeğin hesap faturasını getirmiştir. Baş kahyanın bir garsonla gönderdiği hesap faturasında sadece o akşamın değil son bir ayın bütün yemeklerinin hesabı da yer almaktadır.
Sadece yemekler de değil…
Ağırladıkları kişisel misafirlerin, bir aydır kullandıkları kuru temizleme hizmetinden, diş fırçası, diş macunu, temizlik ve parfümeri malzemelerine kadar bütün kişisel malzemelerin ücreti de miktarlarıyla beraber kaydedilmiştir.
Ronald Reagan, hesabın büyüklüğüne şaşırsa da görevlinin getirdiği faturayı gülümseyerek alır ve muhasebeye maaşından ödenmesi talimatı verir.
Kocasının aksine Nancy Reagan’ın şaşkınlığı çok daha büyüktür. Anılarında, ‘kimse bize Başkan ve Eşinin Beyaz Saray’da yaşarken yedikleri yemeklere ve kullandıkları günlük malzemelere para ödemek zorunda olduklarından bahsetmemişti’ diye anlatıyor o şaşkınlık anını.
ABD eski Başkanı Bill Clinton’un eşi Hillary Clinton‘ın, bu yıl yayınlanan “Hard Choices” kitabının tanıtım ve imza gezilerinden birinde, Beyaz Saray’dan ayrıldıkları zaman, ‘borç içinde ve beş parasız olduklarını’ söylemesi, sosyal medyada büyük yankı yapmıştı.
Hillary Clinton, sekiz yıl kaldıkları Beyaz Saray’dan taşınınca Washington DC’de ve New York’ta mortgage kredisiyle iki ev aldıklarını, bu kredi ile kızları Chelsea’nin Stanford Üniversitesi parasının kendilerini, 2001 kışında 12 milyon dolar borcu olan olan bir aile haline getirdiğini anlatacaktı.
Peki, 8 yıl boyunca yıllık ortalama 500 bin dolar maaşı olan ve kira gideri olmayan bir aile niçin Beyaz Saray’dan beş parasız ayrılacaktı?
ABD Başkanları Beyaz Saray’a kira ödemez ama onun dışındaki herşey maaşlarından kesilir.
Beyaz Saray, devletin ABD Başkanı için tahsis ettiği misafirhanedir ve orada 4 ya da 8 yılını geçirmek zorunda olan her aile, kendilerinin ve kişisel misafirlerinin bütün masraflarını kendisi karşılamak durumundadır.
Sadece resmi devlet konuklarının ağırlanma masrafını Amerikan vergi mükellefleri öder.
Geri kalan kişisel mutfak giderleri, hizmet ve malzemelerin ücreti Başkan ve ailesine aittir.
Başkan takım elbiselerinin kuru temizleme ücretini kendisi ödemek zorundadır.
Konutun başkan ve ailesinin kaldıkları kısmındaki temizlikçi, garson ve hizmetçilerin çalıştıkları süredeki saat ücretini de başkan öder.
Kısacası, kira ve elektrik faturası dışında kendileri için harcanan her kuruşu devlete ödemek zorundadırlar.
Çünkü, ABD bir monarşi değil bir cumhuriyettir ve bu konut da bir ‘saray’ değil bir evdir.
Washington DC’de ‘’1600 Pennsylvania Avenue’’ adresinde bulunan dünyanın bu en ünlü evinin adı Türkçe’ye yanlış şekilde ‘Beyaz Saray’ diye çevirilmiş olsa da, aslında İngilizce’deki orijinal adı ‘White House‘ yani ‘Beyaz Ev‘dir.
Ve ABD’ye devlet başkanı seçildi diye kimse, devletin parasını keyfince harcayamaz. Sadece bu ev içinde de değil her yerde…
ABD Başkanı, şehir dışı tatil masraflarını, haftasonlarını geçirmek istediğinde Camp David’teki dinlenme evinin haftasonu masraflarını kendi cebinden karşılamak zorunda.
Yine örneğin başkan, ABD Başkanlık uçağına, devlet delegasyonundan olmayan tek bir kişi bile bindirecekse, (kardeşi bile olsa), bir ticari yolcu uçağının ‘first class’ uçak bileti miktarınca devlete para ödemek zorundadır.
Gerald Ford’tan George W. Bush’a kadar 6 başkan döneminde bu evin ‘baş kahyası (chief usher)’ olmuş Gary Walters’ın deyişi ile, başkan ve ailesi bu evin 4 veya 8 yıllık kira sözleşmesine sahip kiracılarıdır.
İstedikleri yemekler pişirilir, malzemeler ve ürünler istedikleri markalardan seçilir ama parasını Amerikan halkı değil, Başkan ve ailesi maaşlarından öder.
Ve doğal olarak fiyatın yüksekliğine alışmaları zaman alır.
Çünkü başkanlar ve ailelerine verilen hizmet 5 yıldızlı otel kalitesinde olduğu gibi başkanın bunlar için ödeyeceği para da 5 yıldızlı otel fiyatları düzeyindedir.
Devlet konutu diye cüzi ücretlendirme yapılmaz. Walters, ‘yemek, hizmet ve malzemelerin pahalı olduğundan yakınmayan tek bir first aile hatırlamıyorum’ diyor.
George W. Bush’un eşi Laura Bush da, “Spoken from the Heart” adlı anı kitabında, Beyaz Saray’da yaşamanın ne kadar pahalı olduğundan yakınıyor.
Onu en çok zorlayan konulardan biri de, hergün saçlarını yapan kuaföre, devleti temsil edeceği törenlere giderken bile olsa, ücretini kendisinin ödemesi olmuş.
Bayan Bush kitabında, faturanın aylık geldiğini ve Başkan ve eşi ile iki kızının bütün yemeklerinin, kullandıkları bütün kişisel malzemelerin, kuru temizleme dahil tüm hizmetlerin, garsonların ve temizlik görevlilerinin saat başı ücretinin, özel misafirlerinin tüm masraflarının bu faturada yer aldığını yazıyor.
‘’Ülkenin First Lady’si olarak giyeceğim kıyafetlerin de özel tasarım olması gerektiği şartı vardı ama elbisenin ücretinin yanı sıra bu tasarımların ücreti de yine benden tahsil ediliyordu.’’
ABD Başkanlarının maaşına en son 1999 yılında zam yapıldı. Buna göre ABD Başkanın çıplak maaşı yıllık 400 bin dolar civarında. 50 bin dolar da görev tazminatı ödenir.
Bu her iki ödemede vergiye dahildir. Başkan bunların gelir vergisini ödemek zorunda.
Bunların yanı sıra başkanın gezileri için, vergiden muaf yıllık 100 bin dolar harcırah ödenir.
Ancak, Beyaz Saray faturasının yüksekliği göz önüne alındığında bir ABD Başkanı, maaşının neredeyse tamamını aylık giderlerine harcar.
Yani ayrıca bir serveti yoksa, Beyaz Saray’da ‘ucu ucuna’ yaşamak durumunda…
Belki de bu yüzden Başkan Gerald Ford, Beyaz Evi, ‘Bugüne kadar gördüğüm en lüks sosyal yardım konutu’ diye tanımlamıştı.
Beyaz Ev, kompleks bir yapıdır. Aynı anda hem bir konut, hem bir müze ve hem de bir devlet dairesidir.
ABD dünyanın süper gücü olmasına rağmen, Beyaz Ev, dünyadaki en büyük devlet başkanı sarayı değil, aksine büyük devletler içindeki en küçük devlet başkanlığı konutlarından biridir.
Sadece bir katından, dünyanın en büyük devletinin yürütme organı yönetilir.
”1700’lerin dünyasında 13 kolonili devlet için inşa edilmiş, bugün dünya lideriyiz. Bu ihtiyaca uygun çok daha büyük bir saray yapalım” diyen tek bir başkan bile olmamıştır.
Kimsenin aklına böyle bir şey gelmez. Çünkü, Beyaz Ev, ABD demokrasisinde ‘devamlılığın’ da sembolüdür.
Ve yine Beyaz Ev, kendi toplumundan izole bir yer de değil. Dünyada, içinde başkan yaşadığı halde halkının ziyaretine açık tek devlet başkanlığı konutudur.
Çünkü Amerikan tarihinin en önemli kültür müzesidir. Haftalık ortalama ziyaretçi sayısı 30 bindir.
Başkanın penceresinin bir kaç on metre uzağındaki bahçe demirliğinin önü ise ABD’nin en ünlü gösteri ve protesto yeridir.
Beyaz Ev, başkanlar için kalıcı bir ihtişam ve keyif sarayı değil geçici bir barınma ve hizmet yeridir.
Başkan Truman’a göre, ‘dışı çok gösterişli bir hapishane‘den başka bir şey değildi.
Ronald Reagan ise, buradaki yılları boyunca kendisini sürekli bir akvaryum balığı gibi hissettiğini anlatır.
Michelle Obama da geçtiğimiz yıl, ‘’çok iyi dekore edilmiş bir hapishane’’ olarak niteleyecekti.
Bu eve kiracı başkanlar aileleriyle gelir geçer. Mülk sahibi Amerikan halkıdır.
Bizim sarayın gerçek sahibi kim? Giderken satıp giderse şaşırmayın derim.
Oğuz Ersöz .
Tumblr media
1 note · View note
arguntc · 3 years
Text
Washington Post: ABD'li yetkililer Afganistan'daki savaş hakkında gerçeği söylemediler
Washington Post: ABD’li yetkililer Afganistan’daki savaş hakkında gerçeği söylemediler
Washington Post gazetesinde “Afganistan Belgeleri” isimli kitabın tanıtımının yapıldığı makalede, bölgedeki savaşın “gizli tarihine” ışık tutulurken, Amerikan’ın askeri başarısının abartılmasına ve Washington’daki yönetimlerin sürekli değişen politikasının yanlışlığına dikkat çekildi. İki bölüm halinde kaleme alınan makalede, Eski ABD Başkanı George W. Bush döneminden başlayarak, askeri…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
medya-press · 3 years
Text
Washington Post: ABD'li yetkililer Afganistan'daki savaş hakkında gerçeği söylemediler
Washington Post: ABD’li yetkililer Afganistan’daki savaş hakkında gerçeği söylemediler
Washington Post gazetesinde “Afganistan Belgeleri” isimli kitabın tanıtımının yapıldığı makalede, bölgedeki savaşın “gizli tarihine” ışık tutulurken, Amerikan’ın askeri başarısının abartılmasına ve Washington’daki yönetimlerin sürekli değişen politikasının yanlışlığına dikkat çekildi. İki bölüm halinde kaleme alınan makalede, Eski ABD Başkanı George W. Bush döneminden başlayarak, askeri…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
haberyazari · 3 years
Text
Hamdi Ulukaya’nın başarı hikayesini, George W. Bush kaleme aldı
Hamdi Ulukaya’nın başarı hikayesini, George W. Bush kaleme aldı
43’üncü ABD Başkanı George Washington Bush, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki çok başarılı göçmenleri konu alan ‘Out of many, one’ (Çokluktan birliğe) isimli kitabında Hamdi Ulukaya’ya da yer verdi. Kitaba Türkiye’den giren tek isim olan Ulukaya, “Bu sadece bana verilmiş bir hediye değil, aynı zamanda çocuklarıma bırakabileceğim özel bir anı” dedi.   ABD’nin önde gelen girişimcilerinden ve en cok…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kenansilver · 3 years
Text
⚫O para niçin?
⚫Tekrar ederek, hatırlatarak başlayalım...
↘"2016'daki ABD başkanlık seçimlerine Rusya müdahale etti"↙
⚫iddiası tam olarak anlaşılmayan bir parantez...
⚫Dün burada yazdıklarım, medyada bulabileceğiniz detaylar değildi.
⚫Kaç zamandır RUSYA KARTINI anlatmaya çabalıyorum.
⚫Sonuçta bu sadece Washington ile Moskova arasındaki bir gerilim değil!
⚫Bizi de içine alan ve basınç görmemize neden olan bir mücadele...
⚫Dün de bugün de Biden'lı dönem başladıktan sonra da her olayın altından bir RUS vurgusu çıkacak.
⚫Biden'ın DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI'NA getirmeyi düşündüğü isim olan Anthony Blinken, Türkiye için,
↘"sözde stratejik ortak"↙
⚫dedi.
⚫Blinken,
↘"Stratejik, yani sözde stratejik bir ortağımızın en büyük stratejik rakiplerimizden biri olan Rusya ile aynı çizgide olması kabul edilemez"↙
⚫çıkışı yaptı.
⚫Türkiye, Rusya'dan S-400 füze savunma sistemi aldığı için ABD'nin hedefi oluyordu.
⚫Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası (CAATSA) ile baş başa kalıyordu.
⚫Trump döneminde bu hamle gelirken Blinken daha da sertleşiyordu:
⚫Mevcut yaptırımların yarattığı etkiye bir bakıp görmeliyiz.
⚫Daha sonra da daha fazlasına gerek olup olmadığına karar veririz...
⚫Geri çekilip baktığınız zaman ortaya şu tablo çıkıyordu...
⚫Hem seçimleri kaybeden ABD Başkanı Trump hem de Türkiye, RUSYA ile pozisyon aldığı için hedefe konulmaktaydı.
⚫Trump gelmeden önce başlatılan,
↘"SEÇİMLERE RUSYA HİLE KARIŞTIRDI"↙
���iddiası tam 2 yıl sürdü.
⚫Savcı Robert Mueller 448 sayfalık rapor hazırladı.
⚫Hepsi PAZARLIK için kullanıldı.
⚫Cumhuriyetçiler Trump'ı o dönem harcatmadı.
⚫Ancak KONGRE BASKINI (Bence derin devlet operasyonu) Başkan Trump'ı yalnız bıraktı.
⚫Amaç da buydu.
⚫Ve hakkındaki dosyaların açılması için çok önemli bir KOZ verdi...
⚫Düne kadar uyarılarına rağmen Trump'ın yanında duran silah lobisinin önemli ismi Mitch McConnell, KONGRE BASKINI için Trump'ı suçlayarak,
↘"Çeteler yalanlarla beslendi. Başkan ve başka güçlü insanlar tarafından kışkırtıldılar"↙
⚫dedi.
⚫ABD Senatosu Çoğunluk Lideri Cumhuriyetçi Mitch McConnell'ın,
↘"GÜÇLÜ İNSANLAR"↙
⚫ve,
↘"ÇETELER"↙
⚫çıkışı Biden ile bire bir aynı çizgideydi...
⚫Yani içeride ABD'nin en tepesinde Trump'a, damadı Kushner'e ve onlarla birlikte yürüyen isimlere,
↘"yapabilirlerse"↙
⚫operasyon gelecekti.
⚫Verilen mesajların anlamı buydu.
⚫Trump'ın da yanındaki isimler de yani Paul Manafort'tan Jared Kushner'e kadar herkes aynı sepete doldurulacaktı.
⚫Üyesi ya da işbirliği içinde oldukları ÖZEL YAHUDİ CEMAATLE hesaplaşmak isteyeceklerdi.
⚫1775'ten beri çok aktif ve güçlü olan bu yapıyla bilek güreşi başlamış ve savaşa dönüşmüştü.
⚫Trump da damadı da etrafındakiler de bu oluşumun anlayışı doğrultusunda yürüyorlardı...
⚫Genellikle...
⚫Yoksa Kushner kendi aklıyla Ortadoğu'yu, dünyayı şekillendiriyor değildi.
⚫Bu mümkün de değildi zaten...
⚫Gelin biraz daha ayrıntı verelim...
⚫Coronavirüs'ten girelim KODAK'tan çıkalım.
⚫5G ile noktayı koyalım...
⚫Salgın başladıktan ve ABD'yi sardıktan sonra Başkan Trump çıktı açıklama yaptı:
⚫Sıtma ilacı,
↘"hidroksiklorokin"↙
⚫virüse karşı işe yarıyor.
⚫Herkes bunu kullanabilir.
⚫Doktorlar da bunu rahatlıkla kullanabilir.
⚫Ne kaybedecekler ki?
⚫Yeterince hatta fazlasıyla stoğumuz var...
⚫Uzaktan bakınca iyi niyetli bir çıkış ve çözüm arayışı gibi görülebilecek bir adımdı.
⚫Ancak gerçek öyle değildi.
⚫Dün de burada altını çizdiğim gibi ÇAĞA AYAK uyduramayan KODAK batmanın eşiğine geliyordu.
⚫Damat Kushner, üniversiteden oda arkadaşı olan Adam Boehler'e kapıyı aralıyor ve International Development Finance Corporation'un başına getiriyordu.
⚫Artık hem FİLİSTİN meselesi için hem,
↘"hidroksiklorokin"↙
⚫için hem 5G için PARA onlardaydı...
⚫765 milyon dolar KODAK'a veriyorlardı.
⚫Amaç Trump'ın,
↘"KULLANIN"↙
⚫diyerek kapısını araladığı,
↘"hidroksiklorokin"↙
⚫üretmesi için...
⚫BLACKSTONE gibi bir dev, 2 Dolar'dan hisseleri satıyor, KARFUNKEL topluyordu. Şirket 92 milyondan 1.5 milyar Dolar'a fırlıyordu.
⚫Ortadaki;
⚫PARA büyüktü.
⚫George Karfunkel de 60 Dolar'a çıkan hisselerden kazandığının bir bölümünü CHEMDAS YİSROEL adlı vakfa veriyordu.
⚫Bağış yaptığı para 180 milyon dolardı...
⚫Operasyon başladığında 2.13 Dolar olan hisseler, sıçramayla 9.63 Dolar'a çıktı.
⚫Ardından 11.80'i gördü. Geri geldi.
⚫7.94'e yerleşti. 18.43'e uçtu.
⚫Herkes ne oluyor derken 60 Dolar'a dayandı!
⚫Bu operasyona ilk karşı çıkan ve soruşturma isteyen Elizabeth Warren'di!
⚫Ancak Karfunkel ve eşi Renee aldıkları parayla bağış da yaparak yürüyordu.
⚫Peki arkada kim vardı?
⚫Elbette Kushner'in en yakın arkadaşı Adam Boehler.
⚫Akıl oydu...
⚫Ortadoğu'ya, ŞEYHLERE gönderilen paralarda onun imzası olduğu gibi burada da vardı.
⚫Fakat sadece bunlarla mı sınırlıydı?
⚫Sarınım işin düğüm noktası bambaşka yerde bambaşka bir ortaklıkta gizliydi!
⚫Zaten bu adım bile dünya üzerindeki gerginliği, kamplaşmayı ve küresel oyunu anlatmaya yetiyordu...
⚫ABD ve Başkan Trump, Çin'le mücadele ediyordu. Görünürde her şey normal gibiydi.
⚫Hatta Trump'ın bazen sert tutum takınması bile işe yarıyordu.
⚫Ancak ABD'de herkes bu görüşte değildi.
⚫Damat Kushner'in yakın arkadaşı Adam Boehler ise FİLİSTİN meselesi için para yağdırmakla kalmıyordu.
⚫Biden onaylarsa 2 milyar dolar da ENDENOZYA'YA yollayacaktı.
⚫İmza atılmış onay bekliyordu!
⚫Ancak çok daha önemli bir nokta vardı.
⚫Virüse karşı hidroksiklorokin üretmeye başlayan ve 765 milyon doları 2012'den beri bitkisel hayatta olan KODAK'a akıtan BOEHLER, asıl parayı en büyük rakibi ÇİN'e veriyordu.
⚫EKVADOR'da 5G alt yapısı için, bunu inşa etmesi için ÇİN'e 3.5 milyar dolar yolluyordu...
⚫Dahası var hatta...
⚫Ekvador için ve bazı noktalar için toplamda vereceği para 60 milyar doları buluyordu...
⚫Virüs, pandemi, hastalıklar, ölümden dönenler ve can verenler...
⚫Bir de ÇİN VİRÜSÜ tanımı!
⚫Devam...
⚫Çin ile savaşıyorlardı!
⚫Ancak gariptir Çin'e hem teknoloji hem de para gidiyordu...
⚫Çok kişi bunu görmüyor, bilmiyor ve duymuyordu...
⚫İşte Biden'ın gelmesi, Kongre'nin basılması ve tansiyonun çıkmasının altındaki mücadele buydu...
⚫Eğer Joe Biden, güçlü kalır yoluna devam ederse RUSYA üzerinden başlatılan rüzgar sert esecekti...
⚫ABD kendi içinde kendi kaynaklarını kullanan KÜRESEL oyun kuran bir YAHUDİ CEMAATİ istemiyordu.
⚫Ancak rakip de çok mu çok güçlüydü...
⚫ABD, ÇİN ile mücadele ederken kendi kaynaklarını ÇİN'e akıtacak kadar güçlü bir yapı vardı!
⚫Nerede?
⚫ABD'nin içinde...
⚫Trump da Kushner de Wilbur Ross da yani BEYAZ SARAY'a yaklaşan hemen hemen herkes, bu yapının gücüyle gidiyordu...
⚫Şimdi ne olacak?
⚫Bilemem!
⚫Ancak olaylara böyle bakarsanız her yerde olan biteni anlarsınız...
⚫Benim işim mücadeleyi yazmak.
⚫Kavgayı buraya taşımak.
⚫Görmediklerinizi size ulaştırmak...
⚫Gerisi benim bileceğim iş değil...
⚫Şundan emin olabilirsiniz!
⚫RUSYA ile karşı karşıya gelme hali sürecektir...
0 notes
haber-zeynart · 4 years
Text
Washington karıştı, Trump tehdit etti; heykel yıkana 10 yıl hapis
Tumblr media
ABD Başkanı Donald Trump, dün göstericilerin Beyaz Saray’ın önündeki Lafayette Park’ta bulunan, eski başkanlardan Andrew Jackson’ın heykelini yıkmaya çalışmasının ardından eylemcileri hapisle tehdit etti. Trump, federal hükümete herhangi bir tarihi anıta karşı saldıran kişileri tutuklama yetkisi verdiğini açıkladı. Trump, bu yetki yasası uyarınca saldırganların 10 yıla kadar hapis cezasına çarptırılabileceğini belirterek, “Bu yasa hemen uygulamaya geçiyor, ancak belki de geçmişte yapılan vandallıklara karşı da kullanılması mümkün olabilir. Hiçbir istisna olmayacak” ifadelerini kullandı.Parkın sembolü sayılan 7’nci ABD Başkanı Andrew Jackson’ın heykelini iplerle bağlayan yüzlerce gösterici, heykeli devirmeye çalıştı. Bunun üzerine park polisi ve Gizli Servis olaya hızla müdahale ederek girişime engel oldu. Jackson, çok sayıda yerlinin ölümüne neden olan Kızılderili Tehcir Yasası’nın mimarı ve kölesi olan bir başkan olarak biliniyor.Siyah George Floyd’un polis şiddeti sonucu hayatını kaybetmesinin ardından ırkçılığa tepki olarak ABD’nin farklı eyaletlerinde ve İngiltere, Fransa, Belçika gibi ülkelerde son birkaç haftada geçmişte kölelikle bağlantılı olan çok sayıda komutan ve devlet adamının heykelleri yıkılmıştı.BİDEN ÖNDE GİDİYORABD’de 3 Kasım’da düzenlenecek seçimler öncesi artan eylemler dikkat çekiyor. Cumhuriyetçi Parti’nin adayı Trump, rakibi ise Demokrat Parti’nin adayı Joe Biden. Read the full article
0 notes
yaziyorsonhavadis · 4 years
Text
ABD yangın yeri! ABD'nin başkentinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi
Tumblr media
ABD yangın yeri! ABD'nin başkentinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi
ABD Başkanı Donald Trump, siyahi George Floyd'un polis şiddetiyle öldürülmesinden sonra şiddet eylemlerine dönüşen protesto gösterilerinden Anfa'yı sorumlu tutuyor. George Floyd'un cenaze töreniyle ilgili bir açıklama yapan Minnesota eyaleti valisi Tim Walz, George Floyd için Perşembe günü cenaze töreni düzenleneceğini açıkladı. Arkansas Senatörü Cumhuriyetçi Tom Cotton ise şiddet eylemlerine dönüşen protesto gösterilerinin bastırılmasında Irak ve Afganistan işgalinde kullanılan birliklerin devreye sokulmasını talep etti. Trump, protesto eylemlerinin bastırılması için Ulusal Muhafız güçleri ile askeri ülke genelinde devreye sokmaya hazırlanıyor. New York Valisi Andrew Cuomo, artan protesto eylemlerinden dolayı New York şehir merkezinde sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini açıkladı. Ayrıca George Floyd'un otopsi sonucu çıktı. Washington'da Sokağa Çıkma Yasağı İlan Edildi ABD'nin başkenti Washington'da artan protesto gösterilerinden dolayı Pazartesi ve Salı günleri 21.00 ila 06.00 saatleri aralığında sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini düzenlediği basın toplantısıyla açıklayan Washington DC Belediye Başkanı Muriel Bowser, "Özellikle dün gece düzenlenen protesto gösterilerinde birçok iş yeri yağmalandı. Bazı iş yerleri ise ateşe verildi. Anayasanın 1. ek maddesi gereğince protestocuların gösteri düzenleme hakkı olsa da şehrimizi yakıp yıkmaya hiçbir şekilde hakları yoktur. Güvenlik güçlerimiz, kent genelinde asayişi sağlamak için görev yapıyorlar. İki günlük sokağa çıkma yasağının kapsamı ve ayrıntıları ile ilgili bir kararname yayımlandı. Gece saat 21.00 ila 06.00 aralığında uygulanacak sokağa çıkma yasağı belli sektörlerde çalışanlar ile basın mensuplarını kapsamayacak. Ayrıca sokağa çıkma yasağı 3 Kasım tarihinde gerçekleşecek olan başkanlık seçimleri için yarın yapılacak ön seçimleri etkilemeyecek. Sandıklar sabah 08.00'de açılacak." dedi. Trump'tan Valilere Suçlama ABD Başkanı Donald Trump, şiddet eylemlerine dönüşen protesto gösterilerinden dolayı valileri zayıf davranmakla suçladı. Eyalet valileriyle telekonferans yöntemiyle görüşen ABD Başkanı Trump'ın eyalet valilerine, "Protesto gösterilerinde baskın taraf siz olmalısınız. Bunu başaramıyorsanız vaktinizi boşa harcıyorsunuzdur. Protestoculara karşı çok daha sert adımlar atmalısınız. Bunlar bir hareket ve şu an olanlar durudurulamazsa çok daha kötü sonuçlar doğurur. İnsanları tutuklamalı, hareketlerini takibe almalı ve 10 yıl hapse atmalısınız. Bunları yaptığınız takdirde böyle olayları bir daha yaşamak zorunda kalmazsınız." dediği bildirildi. Siyahi George Floyd'un polis şiddetiyle yaşamını kaybetmesinin ardından ABD'de başlayan protesto gösterileri her geçen gün yoğunlaşınca ABD'den iç savaşı aratmayan görüntüler geliyor. Gelen son dakika bilgisine göre protesto gösterilerinden dolayı ABD'nin başkenti Washington DC'de 2 günlük sokağa çıkma yasağı ilan edildi. ABD Başkanı Donald Trump, siyahi George Floyd'un polis şiddetiyle öldürülmesinden sonra şiddet eylemlerine dönüşen protesto gösterilerinden Anfa'yı sorumlu tutuyor. George Floyd'un cenaze töreniyle ilgili bir açıklama yapan Minnesota eyaleti valisi Tim Walz, George Floyd için Perşembe günü cenaze töreni düzenleneceğini açıkladı. Arkansas Senatörü Cumhuriyetçi Tom Cotton ise şiddet eylemlerine dönüşen protesto gösterilerinin bastırılmasında Irak ve Afganistan işgalinde kullanılan birliklerin devreye sokulmasını talep etti. Trump, protesto eylemlerinin bastırılması için Ulusal Muhafız güçleri ile askeri ülke genelinde devreye sokmaya hazırlanıyor. New York Valisi Andrew Cuomo, artan protesto eylemlerinden dolayı New York şehir merkezinde sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini açıkladı. Ayrıca George Floyd'un otopsi sonucu çıktı. Washington'da Sokağa Çıkma Yasağı İlan Edildi ABD'nin başkenti Washington'da artan protesto gösterilerinden dolayı Pazartesi ve Salı günleri 21.00 ila 06.00 saatleri aralığında sokağa çıkma yasağı ilan edildiğini düzenlediği basın toplantısıyla açıklayan Washington DC Belediye Başkanı Muriel Bowser, "Özellikle dün gece düzenlenen protesto gösterilerinde birçok iş yeri yağmalandı. Bazı iş yerleri ise ateşe verildi. Anayasanın 1. ek maddesi gereğince protestocuların gösteri düzenleme hakkı olsa da şehrimizi yakıp yıkmaya hiçbir şekilde hakları yoktur. Güvenlik güçlerimiz, kent genelinde asayişi sağlamak için görev yapıyorlar. İki günlük sokağa çıkma yasağının kapsamı ve ayrıntıları ile ilgili bir kararname yayımlandı. Gece saat 21.00 ila 06.00 aralığında uygulanacak sokağa çıkma yasağı belli sektörlerde çalışanlar ile basın mensuplarını kapsamayacak. Ayrıca sokağa çıkma yasağı 3 Kasım tarihinde gerçekleşecek olan başkanlık seçimleri için yarın yapılacak ön seçimleri etkilemeyecek. Sandıklar sabah 08.00'de açılacak." dedi. Trump'tan Valilere Suçlama ABD Başkanı Donald Trump, şiddet eylemlerine dönüşen protesto gösterilerinden dolayı valileri zayıf davranmakla suçladı. Eyalet valileriyle telekonferans yöntemiyle görüşen ABD Başkanı Trump'ın eyalet valilerine, "Protesto gösterilerinde baskın taraf siz olmalısınız. Bunu başaramıyorsanız vaktinizi boşa harcıyorsunuzdur. Protestoculara karşı çok daha sert adımlar atmalısınız. Bunlar bir hareket ve şu an olanlar durudurulamazsa çok daha kötü sonuçlar doğurur. İnsanları tutuklamalı, hareketlerini takibe almalı ve 10 yıl hapse atmalısınız. Bunları yaptığınız takdirde böyle olayları bir daha yaşamak zorunda kalmazsınız." dediği bildirildi. Münasıran Haberler, Son Dakika Haberler, Son Haberler - Canlı Haber Otomatik Alınan Haber Kaynak linki Tıklayın Haber Kaynağına gidin var reklamstore_region_id = 540842; Read the full article
0 notes
yayagecidiofficial · 4 years
Text
Amerika Birleşik Devletleri Kuruluşu
Tumblr media
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) 15. yüzyıl sonlarında Kristof Kolomb tarafından keşfedilmiştir. Bu keşiften önce ABD kıtasında sadece yerli halk yani kızılderililer yaşamaktaydı. Keşiften sonra Fransa, İspanya ve İngiltere'nin başı çektiği yanlarında Hollanda, İsveç ve Portekiz'inde dahil olduğu bir kolonileşme başlamıştı. Bu Avrupa devletleri ABD kıtasında sömürgeler kurmuştu. Bu sömürgeler arasında Britanya İmparatorluğuna ait olan On Üç koloni adlı sömürge ABD devletinin temelini oluşturur.
Tumblr media
Avrupa'nın büyük güçleri arasında gerçekleşen 1756-1763 yılları arasında süren Yedi Yıl Savaşları Büyük Britanya'nın galibiyetiyle sonuçlanmıştı. Britanya bu borçları ödeyebilmek için kolonilerine yüklenme kararı almıştı. Bu yüklenme yüksek vergi demekti ve bu vergiler kolonilerde büyük sıkıntı yarattı. Çaya verilen yüksek vergi oranı Boston halkı tarafından 1773 yılında Boston Çay Partisi adı verilen olayda İngiliz gemilerinde bulunan çay balyaları denize atıldı. Bu dar görüşlü protesto olayları kısa zamanda bir özgürlük ve bağımsızlık hareketine dönüşmüştü.
Bağımsızlık için İsyan!
19 Nisan 1975 yılında Boston'a yakın olan Lexington ve Concord kasabalarına hareket edildi ve çarpışmalar başladı. İsyan edenler Boston'u kuşattılar. Kuşatma 1 yıl kadar sürdü. Amerikan generali olan Henry Knox Ticonderoga Kalesinden ele geçirdiği toplar ile kuşatmaya destek oldu. İngiliz komutanı General William Howe kenti boşaltma kararı aldı. Böylece 17 Mart 1776 yılında kuşatma sona erdi ve başarıyla sonuçlandı. 4 Temmuz 1776 yılında Amerikalılar bağımsızlıklarını ilan ettiler ve yeni kurulan devletin ismi Amerika Birleşik Devletleri (ABD) oldu.
Tumblr media
Bağımsızlık Mücadelesi 1776 yılının sonlarına doğru zor günlere girmişti. 27 Ağustos'da Amerikan ordusunun Başkomutanı George Washington Britanya ordusu güçlerine yenilerek Manhattan içlerine çekilmek zorunda kaldı. Amerikalılara 1776 yılından itibaren gizli gizli para ve malzeme yardımı yapan Fransızlar ordu ve donanmasını hazırlayarak 1778 yılında Britanya yani İngiltere'ye savaş açtı. Kuzey'de durum pek iyi gitmese de Güney'de Fransız birlikleri İngilizlerin elindeki Savannah'ı ve büyük bir önemi olan Yorktown'ı kuşattılar. 1780 yılından sonra deniz savaşları İngilizler ile Amerikanların Avrupalı müttefikleri arasında geçmiştir. Britanya adaları çevresinde toplanan Amerikan gemileri ve Amiral John Paul Jones, savaş sırasında 1.500 ingiliz ticaret gemisi ve 12.000 ingiliz mürettabatını ele geçirmiştir. 1780 yılından sonra İspanya ve Hollanda deniz güçleri İngiliz adaları çevresinde denetim ve hakimiyet kurunca İngiliz donanması açık denize çıkamayacak duruma gelmişti. Sonunda 3 Eylül 1783 yılında imzalanan Paris Antlaşması ile İngiltere Batıda Mississippi Nehrini içine alan geniş bölgede Amerika'nın bağımsızlığını tanıdı. Kanada İngilizlerin elinde kaldı. Florida İspanya'ya verildi. Antlaşmanın imzalanıp, yürürlüğe girmesinden 3 ay sonra 25 Kasım 1783 yılında son ingiliz askerine kadar New York boşaltıldı. 1787 yılında ABD anayasası kabul edildi. 1789 yılında yapılan ilk ABD başkanlık seçiminde Amerikanın ilk Başkanı George Washington olmuştu.
Amerika Birleşik Devletleri Batı Bölgeleri
ABD'nin batısı Fransızların elindeydi. ABD'nin 3. Başkanı Thomas Jefferson bu toprakların önemini anlamıştı ve dönemin Fransız yönetimi olan Napolyon Bonapart yönetimine para karşılığı bu toprakları satma fikrin götürdü. 2.147.000 km²lik bu alan 1803 yılında 78 milyon Fransız frankına satıldı (15 milyon Amerikan doları). Satın alınan Louisiana eyaleti Amerikanın 15 eyaletini kapsamaktadır. 1812 yılında ABD başkanı James Madison Britanya İmparatorluğuna savaş açtı fakat sınırlarda bir değişiklik olmadı. 1823 yılında Başkan James Monroe ABD kongresinde bir konuşma yaparak ülkelerin ABD'ye karışmasını yasaklayan Monroe Doktrinini açıkladı.
Tumblr media
1845 yılında o zamana kadar bağımsız olan Teksas Cumhuriyeti John Tyler tarafından ABD topraklarına katıldı. Bunun üzerine rahatsız olan Meksika, Teksas'a müdahale edince Amerika-Meksika savaşı patlak verdi. 14 Eylül 1847 yılında Meksiko'nun düşmesiyle beraber savaş sona erdi ve 2 Şubat 1848 yılında Guadalupe Hidalgo Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmayla beraber günümüzde New Mexico, Nevada, Arizona ve Kaliforniya eyaletlerini oluşturan eyaletler 15 milyon amerikan doları karşılığında ABD'ye bırakıldı. 1848 yılında Kaliforniya'da altın bulunmasıyla Altına Hücum adı verilen göç hareketi başladı ve bu göç olayı ABD'nin Pasifik Okyanusu'na kadar genişlemesine yol açtı. 1867 yılında Alaska bölgesi Rus İmparatorluğundan 7,2 milyon amerikan doları karşılığında satın alındı. 1898 yılında Hawaii işgal edilere ABD topraklarına katıldı. Bu olanlarla beraber ABD kurulmuş oldu. Read the full article
0 notes
mervekaratas · 4 years
Text
Cincinnatus
"Ich lachte oft der schwächlinge, welche sich gut glauben, weil sie lahme tatzen haben!"
"Ne çok gülmüşümdür keskin pençeleri olmadığı için kendini iyi zanneden zayıflara."
diyen Nietzsche de,
"If you want to test a man's character, give him power."
“Bir adamın karakterini test etmek istiyorsanız, ona güç verin.”
diyen Lincoln da özünde aynı meseleden söz eder: Güç zehirlenmesi. Günümüzde ve tarihte güç zehirlenmesini dibine kadar yaşamış olduğunu söyleyebileceğimiz sayısız devlet yöneticisi vardır. Cincinnatus'u Cincinnatus yapan şey ise, onun bunlardan biri olarak hatırlanmamasıdır.
Tumblr media
Bildiğimiz üzere, Antik Roma'da iki temel sınıf mevcuttu: Patriciler ve plebler. Roma vatandaşlarının geneli plebler iken seçkin ailelerden gelen grup patricilerdi. Cincinnatus seçkin bir aileden geliyordu. Kendisinin tam adı Lucius Quinctius Cincinnatus'tur, mensup olduğu aile Quinctia'dır. Cincinnatus ismi, kıvırcık saç mânâsına gelen "cincinnus"un ve sıfat oluşturma eki olarak düşünülebilecek "- atus"un bir birleşimidir.
Milattan önce 400'lü yıllarda Roma Cumhuriyeti'nin başı belâdaydı. Bir tarafta Sabinler, diğer tarafta Aequi kuvvetleri Roma'ya saldırıyordu. Sabinler yerleşim yerlerini tahrip ediyorlardı. Aequi kuvvetleri ise Algidus Dağı'nda roma ordusunun etrafını sarmıştı.
Bu acil bir durumdu ve o dönemde Roma Cumhuriyeti'nde diktatörler, bu tür acil durumlarda geçici bir süreliğine atanırlar, tam yetki sahibi olurlardı. Kapana kısılmış olan Romalılar, Cincinnatus'a diktatörlük teklifinde bulundular. Titus Livius tarafından kaleme alınmış olan Ab Urbe Condita'da, bu teklif geldiğinde, Cincinnatus'un çiftçilik yapıyor olduğu yazmaktadır.
Cincinnatus, Roma'ya çok kısa bir sürede zafer getirmiştir. Geri döndüğünde Roma'da büyük zafer kutlamaları yapılmıştır. Kutlamalardan sonra Cincinnatus, diktatörlük pozisyonunu bırakmıştır ve çiftliğine geri dönmüştür.
Titus livius'a göre, Cincinnatus'un ikinci bir diktatörlük dönemi daha olmuştur. Roma'da kıtlık dönemidir. Spurius Maelius adında varlıklı bir romalı pleb, çok fazla buğday alıp buğdayı düşük fiyatlara roma halkına satmaktadır. Maelius, patrici sınıfından Augurinus'un şüphesini çeker. Maelius'un monarşi kurma planlarından söz edilir. Mite göre Cincinnatus, bu problemi çözmek için ikinci defa diktatör olarak atanır, huzuruna çıkmayı reddeden Maelius'u idam ettirir ve diktatörlük pozisyonunu hiç gecikmeden, bir kez daha bırakır.
Plebler için Cincinnatus'un bir kahraman olduğu söylenemez zira Maelius'u idam etmek halkın çıkarları ile uyuşmamaktadır. Cincinnatus'un saygınlığının nedeni, kendisine verilmiş olan görevleri çabucak yerine getirip, çiftçiliğine geri dönmesidir.
Bu yönü ile kendisinin benzetildiği bir Abd başkanı vardır: George Washington.
Orduya liderlik etmesi için göreve çağrılmış olan emekli George Washington da Cincinnatus misali, zafer sonrası çiftliğine geri dönmüştür. Bu yüzden Lord Byron da Washington'ı "Cincinnatus of the West" olarak tanımlamıştır.
Bugün Ohio eyâleti'nin önemli bir kenti olan Cincinnati'nin de, ismini nereden aldığını söylemeye gerek yoktur sanırım.
0 notes
enessarem · 7 years
Text
BIRAZ DA OLSA MERAK EDENLER ICIN DUSUNEBILENLER, ULKE NIN GELECEGINDEN KAYGI DUYANLAR ICIN , OKUYAN VE OKUDUGUNU ANLAYIP SORGULAYABILECEK BEYINLER ICIN EŞBAŞKANI OLDUGUMUZ BOP PROJESINE AIT DETAYLI BILGI ASAGIDA.
BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ(BOP)GENİŞ ANLATIMLIDIR.(Not:Yazının tamamı alıntıdır ) BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ NEDİR? Basına deklare edilen, dünya kamuoyuna açıklanan hali ile "Büyük Ortadoğu Projesi", Ortadoğu ve yakın çevresi coğrafyasında yer alan ülkelerde batılı anlamda demokrasinin sağlanması, terörizmin ortadan kaldırılması, ekonomik ilişkilerin arttırılması ve ekonomik işbirlikleri sağlanarak bölgenin istikrara kavuşturulmasıdır.Diğer bir yandan da 1920 de İngiltere tarafından çizilen sınırların yeniden gözden geçirilmesidir. ABD'ye göre yanlış çizilen sınırlar yüzünden bölgede terörizm ve istikrarsızlık oluyor, bölge kaynakları yanlış ülkeler tarafından kullanılıyor. Bu noktada ABD 1920'de İngiltere'nin yaptığı gibi bölgede böl ve yönet taktiğini uygulamaya sokmaya çabalıyor ve bunun içinde İsrail'i kullanıyor. BOP'UN ORTAYA ÇIKIŞI ABD'nin Donald Rumsfeld, Dick Cheney, Paul Wolfowitz,Richard Perle ve William Kristol öncülüğünde, 1997'de oluşturduğu 'Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi'nin(PNAC) bir alt unsuru olan 'Yeni Dünya Düzeni' projesidir.Tüm Dünyaca kabul edilen ilk ortadoğu projesinin babası sayılan ve ABD Kongresinin 1957'de kabul ettiği Ortadoğu'da Barış ve İstikrarı Koruma başlığını taşıyan ve Eisenhower Doktrini olarak anılan kararı bugünkü BOP'tan farklı değildir.Fakat ABD'nin BOP ile ilgili planları 1957'ye değil 1871'e dayanır.Osmanlı bu tarihte Musul ve Kerkük üzerinde petrol çıkarımıyla ilgili Almanlarla görüşmüş ve Musul da bulunan Mandali bataklığına bir rafineri açmıştır.Bunu hazmedemeyen İngilizler 1901 yılında petrol çıkaran Alman Deutsche Bank şirketine dolaylı yoldan ortak olmuş ve petrol çıkarmaya devam edilmiştir. 1907 de patlak veren Jön Türk devriminde bütün bu girişimler iptal edilmiş ve işe o zamanların gelişmekte olan ülkesi ABD petrol arama işine girmiştir. İşte ABD'nin BOP projesi bu vasıtayla başlamış oldu. KISA ORTADOĞU TARİHİ Orta Doğu, güney batı Asya'da, tarihsel ve kültürel yakınlığı olan ülkelerin oluşturduğu bir bölgedir. Arap ülkeleriyle Arap olmayan üç ülkenin (Türkiye, İran ve İsrail) oluşturduğu alandır. Bazen Yakın Doğu olarak da adlandırılır.Bu tanıma göre Orta Doğu ülkeleri Azerbaycan,Türkiye, Suriye, Irak, Ürdün, İsrail, Lübnan, İran, Suudi Arabistan, BAE (Birleşik Arap Emirlikleri), Umman, Kuveyt, Bahreyn, Yemen'dir.I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu'na ait olan bölgenin İngiltere ve Fransa arasında 16 Mayıs 1916 tarihinde yapılan Sykes-Picot Antlaşması ile iki ülke arasında paylaşılmasını öngörülmüştür. Bölgenin idaresi savaş sonunda 25 Nisan 1920'de alınan BM kararıyla, manda hakimiyeti ile yönetimi İngiltere'ye verilmiştir. ORTADOĞU VE KÜRESEL ENERJİ ·Dünyanın kanıtlanmış doğalgaz rezervlerinin ise yüzde 34'ü de Ortadoğu'dadır. · Petrol tüketimi 2003'te günde 66 milyon varilken, 2020'de 119 milyon varil olacaktır. · Ortadoğu petrolünün kalitesi bir hayli yüksek ve maliyeti de ucuzdur. · Ortadoğu dünya petrol rezervlerinin yüzde 65.4 üne sahiptir. Bu rezerv 1.047 milyar varildir. Mısır, Cezayir, Libya ve Tunus rezervleri de eklenince toplam, rezerv dünya rezervlerinin yüzde 69.6 sına ulaşmaktadır. · Ortadoğu'nun potansiyel rezervleri ise 252.5 milyar varildir. · 2002 Yılında Ortadoğu küresel petrol ihtiyacının yüzde 41.4 ünü karşılamıştır. · Geleceğin küresel petrol ihtiyacını karşılayabilecek ve bu maksatla üretimi artırabilecek bölge Ortadoğu'dur. · Kuzey Amerika'nın 2025'e dek Ortadoğu'dan alacağı petrol yüzde 85 artacak, bunun büyük bir kısmı ABD'de tüketilecektir. · 2025'e kadar Avrupa'nın Ortadoğu'dan petrol alımı yüzde 57, Japonya'nın yüzde 50, Pasifik'teki gelişmekte olan ülkelerin yüzde 100 ve Çin'in ise yüzde 500 artacaktır. · Rakamlar doğrultusunda ABD gelecekte gücünü korumak istiyorsa BOP'u gerçekleştirmekten başka çaresi yoktur. BOP İLE ABD'NİN AMACI Bill Clinton Mayıs 1997'de "Yeni bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi " adı verilen belgeyi imzalamıştır. Belgenin özü"ABD çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin", gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmiştir. Aynı belgede şu cümleler yer almaktadır;200 milyon varillik petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır... Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABD'nin yaşamsal çıkarlarından biridir. Peki projenin tek sebebi bölgedeki yeraltı ve yerüstü kaynaklar mı? • Kendine rakip olabilecek muhtemel gücün oluşmasını engellemek • Petrol,doğalgaz,bor ve toryum gibi değerli kaynaklar üzerinde denetimi sağlamak • İsrail'i emniyet altına almak • AB,Çin,Rusya ve Japonya gibi ülkeleri bu kaynaklardan uzak tutmak • Dört din için kutsal sayılan yerlerde Müslüman nüfusunu yok etmek. Bunun adını da onlara göre var olan İslami Terör diye adlandırılan terörü bitirmek ile son bulması İSRAİLİN BOP'U DESTEKLEMESİNİN NEDENİ ·Tevrat'ta bahsedilen vaat edilmiş topraklara sahip olmaktır. · Türkiye için önemli olan GAP projesini engellemek istemesi. ABD'nin eski başkanlarından Reagan, Siyonizm'in armagedon diye adlandırdığı büyük kıyamet savaşına işaret ederek "İsa ile Deccal arasında, Kudüs civarında vuku bulacak savaşı muhtemelen bizim nesil görecek." diyordu. Peygamberimiz, Deccal denilen büyük fitneden bahsederken, kendisinden önceki bütün peygamberlerin ümmetlerine bundan bahsettiğini bildirmişti. Deccal dünyaya şerri hakim kılmak için savaşacak ve "Rablık" iddiasında bulunacaktır. İslam kaynakları 70.000 yahudinin ona tabi olacağını yazar. Hz. İsa ikinci defa avdet edecek ve deccalle savaşarak onu yenecektir. Siyonist evangelist ittifakının armagedon dediği bu savaşa bizim kaynaklarımızda Melhame-i Kübra adı verilmektedir. Bu savaşın gerçekleşeceği yer ise "atların diz kapaklarına kadar kana gömüleceği" haber verilen Amik Ovasıdır. Amik Ovası Konya'nın güneydoğusunda ve Torosların eteklerinde yer almaktadır. İsrail-ABD ikilisinin Konya'mızda yıllardır tatbikat yapma heveslerinin ve son zamanlarda gündeme taşınan Kıbrıs'ın kuzeyinde üs kurma ihtiyacı duymalarının nedeni de budur. ABD'NİN AFGANİSTAN VE IRAK İŞGALLERİ 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra yıllardır aradığı fırsatı eline geçiren ABD barış demokrasi ve terör naraları atarak ilk önce Afganistan'a daha sonra ise Irak'a girmiştir ve buralarda BOP politikasını uygulamaya koymuştur. İlk önce Afgan mafyalarını yok edip uyuşturucu trafiğini kontrol altına almıştır.Bu ABD'ye 300 milyar dolar kazandırmıştır daha sonra Irak'a girip Sünni-Şii çatışması çıkartmış ve ırağın 2 ye bölünmesini sağlamıştır.Bu sayede ABD yıllık 5 trilyon dolar değerindeki petrol piyasasını ele geçirmiştir.ABD petrol kontrolünü ise Kürtlere vermiştir. BOP TÜRKİYE İÇİN NEDEN TEHLİKELİ ABD'nin petrolleri kontrol altına alabilmesinin tek yolu Ortadoğu da bulunan bütün devletlerin parçalanmasını sağlamaktır. Yani Ortadoğu da bulunan 22 ülkeyi parçalayıp 220 eyalet haline getirerek bütün kaynakları elinde tutmak istemesidir.2030 yılında bitme noktasına gelmesi beklenilen petrolün yerini hidrojen yakıtı alacak. Hidrojen yakıtının ucuz yolla üretilebildiği tek maden ise BOR'dur. Dünya bor rezervlerine bakıldığında bor yataklarının %76 ülkemizde bulunuyor ve bu bizi BOP'un tam hedefine yerleştiriyor.Türkiye için tek tehlike bor değil Ortadoğu da kurulacak bir Kürt devleti de bulunuyor. Olası bir Kürt devletinin kurulması demek Kars'tan Diyarbakır'a kadar olan bölümün Kürt toprakları olarak koparılması demektir. Yıllardır ABD'nin bu proje için harcadığı para su anda 1 trilyon doları bulmuştur buda şu demektir sadece Ortadoğu için ABD kendi ülke ekonomisinin 10'da 1'ini Ortadoğu'ya aktarmış. MİT raporlarında Ortadoğu da ciddi bir silahlanma ve biyolojik silah üretimi bulunuyorDünyada ve Türkiye de ki birçok strateji kuruluşlarına göre şu anda müttefiğimiz görünen ABD 10 yıl içinde İran ve Suriye'yi 20 yıl içinde ise Türkiye'yi işgal edecektir. Yani ve bu topraklar 20 yıl sonra yeniden bir kurtuluş savaşı mücadelesi verecektir. BOP HAKKINDA SÖYLENENLER GEORGE W. BUSHBBC'de Yayınlanan Belgeselinde ABD Başkanı Filistin Lideri Mahmut ABBAS ile Görüşmesinde Şu Sözleri Söylemiştir;"Tanrını dan Görev Aldım.Afganistan ve Irak'ı da Onun İçin İşgal Ettim.Biz Siz Müslümanlar İçin 9.Haçlı Seferini Başlattık" C. RİSE (ABD Eski Dışişleri Bakanı)Washington Post Gazetesinde ki Röportajında Şunları Söylemiştir;"Başta Türkiye Olmak Üzere Fas'tan Basra Körfezine Kadar Ortadoğu da Bulunan 22 Ülkenin Sınır larının Değişmesi Gerekli" DİCK CHENEY (Başkan Yardımcısı)Amerikan Girişim Enstitüsünde Yaptığı Konuşmada Şunları Söylemiştir;"Başkan Bush'un Haçlı Seferi Sözlerini Destekliyorum Savaşımız İslam'la Biz Afganistan ve Irak'ı İşgal Etmeseydik Onlar İslam Birliğini Kurup İsrail'i Yok Edeceklerdi" JACQUES CHIRAC (Eski Fransa Cumhurbaşkanı)Fransa Eski Lideri Chirac Amerikalı Bir Gazeteciye Verdiği Demeçte Şunları Söylemiştir;"Hepimiz Bizans'ın Çocuklarıyız Avrupa'nın Temel Şartlarına Uymuş Olan Bir Türkiye Avrupa İçin Olağanüstü Tehlikelidir.Bu Yüzden BOP Gerçekleştirilmelidir."
1 note · View note