Tumgik
#abd başkanı eisenhower
piyasahaberleri · 10 months
Link
20 Haziran 2023'te Washington DC'deki Beyaz Saray'ın Eisenhower İdari Ofis Binasını Hindistan ve ABD bayrakları süslüyor. ABD Başkanı Joe Biden, 22 Haziran 2023'te Hindistan Başbakanı Narendra Modi'yi Devlet ziyareti için ağırlayacak. —AFP Bir grup ABD'li milletvekili, Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin Washington ziyareti esnasında Başkan Joe Biden'ı insan haklarıyla ilgili endişelerini dile getirmeye çağırdı. Beyaz Saray'a gönderilen bir mektupta, 18 senatör ve 57 temsilci dahil 75 Demokrat Kurultay üyesi, temel ilkelerin Amerikan dış politikasına dahil edilmesinin önemini altını çizdi. Senatör Chris Van Hollen ve Temsilci Pramila Jayapal liderliğindeki milletvekilleri, karar Hindistan halkına ilişkin olduğundan, desteklerinin belirli bir Hintli lidere yada siyasal partiye yönelik olmadığını açıkladılar. Mektupta, "Hindistan halkının sonucu olan belirli bir Hintli lideri yada siyasal partiyi desteklemiyoruz, sadece Amerikan dış politikasının temel bir parçası olması ihtiyaç duyulan mühim ilkeleri destekliyoruz" denildi. Senatör Chris Van Hollen ve Temsilci Pramila Jayapal tarafınca.Mektupta, "Başbakan Modi ile görüşmeniz esnasında, iki büyük ülkemiz içinde başarı göstermiş, kuvvetli ve uzun vadeli bir ilişki için mühim olan tüm mevzuları tartışmanızı istiyoruz."Modi'nin Washington ziyareti, ABD ile Hindistan arasındaki ilişkilerde fazlaca mühim bir kilometre taşı olarak kabul ediliyor. 2014'te göreve başladığından beri ABD'yi birkaç kez ziyaret etmiş olsa da, bu ziyaret kendisine bir devlet ziyaretini simgeleyen tam diplomatik statü sağlamış olduğu için daha büyük ehemmiyet taşıyor. Bununla beraber, Hindu milliyetçi ideolojisini izleyen Modi'nin Bharatiya Janata Partisi (BJP) altında kötüleşen insan hakları durumuna ilişkin endişeler dile getirildi. Bu endişeler, milletvekillerini ziyaret esnasında insan hakları mevzularını tartışmak için zorlamaya sevk etti.ABD Birleşik Devletleri, Hindistan'ı Çin'e karşı potansiyel bir karşı ağırlık olarak görerek, Hindistan ile bağlarını güçlendirmeyi hedefliyor. Sadece insan hakları savunucuları, jeopolitik kaygıların insan haklarıyla ilgili tartışmaları gölgeleyebileceğinden kaygı ediyor. Mart ayında, Dışişleri Bakanlığı'nın insan hakları uygulamalarına ilişkin senelik raporu, Hindistan'daki mühim sorunları ve ihlalleri altını çizdi. Milletvekilleri, Biden'ı Modi ile ortak çıkarların yanı sıra kaygı alanlarını da ele alan açık ve dürüst bir görüşme hayata geçirmeye çağırıyorlar.Modi'nin ziyareti esnasında Meclis ve Senato'nun ortak toplantısında konuşma yapması planlanıyor, bu yabancı bir devlet adamı için dikkate kıymet bir onur. Milletvekilleri mektuplarında, daralan siyasal alan, büyüyen dini hoşgörüsüzlük, sivil cemiyet kurumlarının ve gazetecilerin hedef alınması ve basın özgürlüğü ve web erişimi üstündeki kısıtlamaların artması şeklinde Hindistan'daki rahatsız edici işaretlere dikkat çekti. İki ülke içinde ortak değerlere dayalı yakın ve sıcak bir ilişki oluşturmak için dürüst tartışmalara duyulan ihtiyacı vurguladılar.Şu anda Beyaz Saray mektuba cevap vermedi yada Hindistan'daki insan hakları endişeleriyle ilgili herhangi bir resmi izahat yapmadı. Sadece Beyaz Saray Basın Sekreteri Karine Jean-Pierre'in önceki açıklamaları, Başkan Biden'ın ABD-Hindistan ilişkisinde insan hakları meselelerini ele almanın önemini kabul ettiğini gösteriyor. Başbakan Modi'nin ziyareti, her iki lidere de kuvvetli ve karşılıklı yarar elde eden bir ilişki için çalışırken bu endişeleri dile getirerek samimi bir diyalog kurma fırsatı sunuyor.
0 notes
mehmetrefikyucel · 4 years
Text
ÖLÜMCÜL DENEYLER VE İNSAN KOBAYLAR...
ÖLÜMCÜL DENEYLER VE İNSAN KOBAYLAR...
ABD'nin 34. başkanı General Dwight D. Eisenhower 'ın Nazi savaş suçlularına çalışmalarını Amerika'da devam etmeleri karşılığında dokunulmazlık verdiği biliniyor. Almanların sayısız insan hayatı ve hayal bile edilemeyecek işkenceler karşılığında elde ettikleri bilgileri edinmek isteyen Eisenhower, Nazi toplama kamplarında gerçekleştirilen araştırmalardan "yararlanılması" emrini vermişti. Daça toplama kampında Yahudiler üzerinde gerçekleştirdiği korkunç deneylerle tanınan Dr Hubertus Strughold ve onun gibi 34 Nazi "bilim adamı" uzay tıbbı çalışmalarına Amerikan topraklarında devam edebilmeleri için Teksas, San Antonio'daki Randolph Hava Kuvvetleri Üssü'ne getirildi. Ataç Projesi kapsamında toplam 3 bin kadar Nazi savaş suçlusuna ABD ve Kanada topraklarında çalışma izni verildiği tahmin ediliyor. Tarihçiler ve bilim adamları, CIA tarafından Amerikan vatandaşları üzerinde gerçekleştirilen deneylerin çoğunun Nazi ölüm kamplarında yapılan insanlık dışı deneylerin bir devamı olduğunu ortaya koymuşlardır. Mart 1945'te Nazi Osenberg Listesi müttefiklerin eline geçecek ve ABD’deki Araştırma Geliştirme Enstitüsü Başkanı Binbaşı Robert Staver, başta roket uzmanı Wernher von Braun olmak üzere listedeki tüm isimlerle görüşmek ve istihbarat sağlamak için talimat verecektir. İlk başta sadece bilim adamlarını sorguya çekmek olan amaç daha sonra değişikliğe uğrayarak Almanya’nın dışına çıkarmaya dönüşmüştür. Birçok Nazi bilim adamı Peenemünde’deki Araştırma Merkezinde V-2 roketiyle ilgili görevlidir. Harekatın ilk ismi değiştirilerek Paperclip olacak ve Alman bilim adamları Sovyetler Birliğinin eline geçmeden kaçırılacaktır. Roket ve nükleer fizik alanlarının yanı sıra kimyagerler, doktorlar ve silah uzmanları da Almanya dışına çıkartılacaktır. Aileleriyle beraber kendilerine uygun çalışma ortamı ve dolgun bir ücret teklif edilen 127 bilim adamı Eylül 1945'te teklifi kabul edecektir, en önemli bilim adamları arasında; Wernher von Braun, Erich W. Neubert, Theodor A. Poppel, August Schulze, Eberhard Rees, Wilhelm Jungert ve Walter Schwidetzky bulunmaktadır. İzleyen aylarda da gelişler devam edecektir. 1950’de ise bilim adamlarının ABD’de bulunma durumlarına göre yasal oturma izinleri kesinleştirilecektir. 86 havacılık ve uzay mühendisi – uzmanı, ele geçirilen Nazi uçak ve ekipmanının olduğu Wright Hava Üssüne gelerek çalışmaya başlar. Elektronik haberleşmeyle ilgili olarak ise fizik alanından Georg Goubau, Gunter Guttwein, Georg Hass, Horst Kedesdy ve Kurt Levovec; kimyacı Profesör Rudolf Brill ve doktorlar Ernst Baars ve Eberhard Both; jeofizikçi Dr. Helmut Weickmann; teknik optik uzmanı Dr. Gerhard Schwesinger; ve elektronik mühendisleri Dr. Eduard Gerber, Richard Guenther ve Hans Ziegler ekibe katılacaktır. Sentetik petrol üretim uzmanı 7 kişi de Louisiana’daki Fischer-Tropsch fabrikasında değerlendirilecektir. 1990 yılına gelindiğinde toplamda 1.600 bilim adamı Almanya'dan çıkarılmış, diğer devletler tarafından kullanılmaya başlamış durumdaydı. ABD'de yayınlanan "Operation Paperclip: The Secret Intelligence Program that Brought Nazi Scientists to America (Ataç Operasyonu: Nazi Bilim Adamlarını Amerika'ya Getiren Gizli İstihbarat Programı" adlı kitap, ABD Genelkurmay Başkanlığının 1945'ten sonra bin 600'den fazla Alman bilim adamını nasıl ülkeye getirdiğini belgeleriyle anlatıyor.   Gazeteci Annie Jacobsen tarafından yazılan kitap, Ataç Operasyonu çerçevesinde 21 Nazi bilim adamının ABD'nin Soğuk Savaş dönemindeki etkinliklerinde nasıl bir rol oynadıklarını betimliyor.   Jacobson'a göre bilim adamlarından bazıları Nazilerin lideri Adolf Hitler'e sarin gazı ve hıyarcıklı vebanın kitle imha silahlarına dönüştürülmesi için yardımcı olmuş ve savaş suçlarından yargılanmış.   Kitapta ABD'nin kendi kimyasal ve biyolojik silahlarını üretmek, havacılık ve uzay tıbbı alanında ilerleme sağlamak için "Üçüncü Reich'ın" beyin gücünü kullanmak üzere "Ataç Operasyonu" düzenlediği savunuluyor.   Nazi bilim adamlarını işe alan, onlara ABD'de çok gizli hükümet projelerinde çalışmaları karşılığında dokunulmazlık ve yeni kimlikler veren ABD Dış işleri Bakanlığı, Ordu İstihbarat ve CIA, 1945 tarihinde ''Program F'' ‘i  ABD Atom Enerjisi Komisyonu aracılığıyla başlattı. Bu program, atom bombası üretimindeki en önemli kimyasal maddelerden biri olan 'florid' in insan sağlığı üzerindeki etkilerini araştıran en geniş kapsamlı çalışmaydı. Araştırma sırasında floridin insanoğlunun bildiği en zehirli kimyasallardan biri olduğu ve merkezi sinir sistemi üzerinde büyük hasara yol açtığı anlaşıldı; ancak elde edilen bilgilerin büyük bölümü atom bombalarının yapımının engelleneceği korkusuyla ulusal güvenlik adına gizli tutuldu.
Kimyasal silahların konuşulduğu dönemde kendi gaz maskelerinin dayanma gücünü ve silahların etkisini ölçmeye çalışan Amerikan hükümeti 60.000’den fazla kişiyi denek olarak kullandı. Farklı derilerin ve genlerin tepkilerini de ölçebilmek adına başka ırklardan insanlar da bu deneye dahil edildi. Gaz odalarına doldurulan insanlar koruyucu giysilerin dayanıklılığını ölçmek adına kimyasal saldırılara maruz kalıyordu. Söylentilere göre bir gruba koruyucu elbise dahi verilmedi.
1943 yılında ABD Donanması kendi denizcilerini hardal gazına maruz bıraktı. Resmi olarak, Donanma, Birinci Dünya Savaşında çok korkunç olduğu kanıtlanmış olan bu ölümcül gaza karşı yeni kıyafetlerin ve gaz maskelerinin etkinliğini test ediyordu. Deneylerin en kötüsü Washington’daki Deniz Araştırma Laboratuvarında meydana geldi. 17 ve 18 yaşındaki erkek çocuklara, sekiz haftalık acemi eğitim kampından sonra, savaşı kısaltmaya yardımcı olacak bir deneye katılmak isteyip istemedikleri soruldu. Çocuklar, Araştırma Laboratuarına ulaştıklarında, deneyin hardal gazı olduğunu öğrendiler. Neredeyse tümü dış ve iç yanıklara maruz kaldı. Deniz Kuvvetleri tarafından bu durum göz ardı edildi ve hatta bazı durumlarda bu katılımcılar, Casusluk Yasası ile tehdit edildi. 1991’de, nihayet Kongre’den önce raporların gizliliği kaldırılarak ve alındı.
1946 yılında Savaş gazilerine hizmet veren hastanelerdeki hastalar, tıbbi deneylerde kobay olarak kullanıldı. Kuşkuları ortadan kaldırmak için ne zaman böyle bir hastanede gerçekleştirilen bir çalışmayla ilgili rapor hazırlansa, ''deney'' sözcüğü yerine ''araştırma'' ya da ''inceleme'' sözcüklerinin kullanılması emredildi. 1947 ABD Atom Enerjisi Komisyonu, insan deneklere damardan radyoaktif maddelerin verileceği deneylere başlayacağını bildiren gizli bir belge yayımladı. CIA, Amerikan istihbaratı tarafından silah (zihin kontrol, beyin yıkama aracı) olarak kullanılabilmesi için LSD araştırmalarına başladı. Hem sivil hem asker denekler haber verilerek ya da verilmeyerek bu deneylerde kullanıldı. 1950  yılında Savunma Bakanlığı, nükleer silahların çöllerde denenmesi ve bombanın etki alanı içinde kalan insanların sağlık problemlerinin ve ölüm oranlarının gözlenmesi için planlar yapmaya başladı. Amerikan kentlerinin bir biyolojik saldırı durumunda ne ölçüde zarar göreceğini belirlemek için ABD donanmasına bağlı gemiler San Francisco kentine bakteriden oluşan bir bulut püskürttü. Çok sayıda insan zatürree benzeri belirtiler göstererek hastalandı. 1951 yılında Savunma Bakanlığı hastalığa neden olan bakteri ve virüslerin kullanıldığı açık hava deneyleri başlattı. 1969 yılına kadar süren bu deneylerde geniş kitlelerin bu bakterilere maruz kaldığından kuşkulanılıyor. 1953 yılında ABD ordusu, kimyasal maddeleri dağıtmak konusunda ne kadar etkin olduklarını belirlemek amacıyla Fort Wayne, Minneapolis, Winnipeg, St Louis ve Leesburg, Virginia'da çinko kadmiyum sülfür gazıyla yüklü bulutlar saldı. Ordu, Donanma ve CIA'nın ortaklaşa gerçekleştirdiği deneylerde New York ve San Francisco'da yaşayan on binlerce kişi solunum yoluyla bulaşan mikroplara maruz bırakıldı. CIA, MKULTRA projesini başlattı. Resmi olarak 11 yıl süren bu araştırma programı, zihin kontrolünde kullanılabilecek ilaçların ve biyolojik silahların üretimi ve denenmesi için tasarlanmıştı. 1956 yılında Amerikan ordusu, sıtma mikrobu taşıyan sivrisinekleri Georgia'nın Savannah ve Florida'nın Avon Park bölgelerine bıraktı. Her deneyin ardından kendilerini kamu sağlığı görevlileri olarak tanıtan ordu ajanları mikrobun kurbanlar üzerindeki etkilerini inceledi. 1965 yılında Philadelphia'daki Holmesburg Eyalet Ceza evindeki tutuklulara, ABD'nin Vietnam Savaşında bitki örtüsünü ve ormanları yok etmekte kullandığı yüksek oranda zehire sahip Portakal Gazının kimyasal bileşeni olan dioksin verildi. Tutukluların daha sonra kanser taramasından geçirilmeleri, Portakal Gazının başından beri kanserojen bir madde olduğundan kuşkulanıldığını gösterdi. 1966 yılında CIA, yine MKULTRA'nın devamı olan Proje MKOFTEN'ı başlattı. Bu, belli kimyasalların insanlar ve hayvanlar üzerindeki zehirleyici etkilerini araştıran bir projeydi. ABD ordusu tarafından New York kenti metrosuna Bacillus subtilis mikrobu verildi. Ordu bilim adamlarının bakteriyle dolu ampulleri havalandırma ızgaralarına atmaları sonucu bir milyonun üzerinde insan bu zehirli havayı soludu. 1969 yılında Savunma Bakanlığından Dr. Robert MacMahon , 5-10 yıl içerisinde, ''insanın bağışıklık sistemine saldıran ve hiçbir ilaçla tedavi edilemeyen sentetik bir virüs geliştirmek için'' Amerikan Kongresinden 10 milyon dolar ödenek talep etti. Ödeneğin sağlanmasının ardından CIA gözlemi altında yürütülen proje, ordunun çok gizli biyolojik silah tesisi olarak bilinen Fort Detrick'teki Gizli Operasyonlar Bölümünde başlatıldı. Burada, AIDS benzeri virüsleri ayrıştırmak için moleküler biyoloji teknikleri kullanıldığı yolunda spekülasyonlar giderek arttı. ABD, DNA'larındaki genetik değişiklikler ve varyasyonlar nedeniyle hassas olan belli etnik grupları hedef almak ve yok etmek amacıyla tasarlanmış ''etnik silahları'' geliştirme çalışmalarını yoğunlaştırdı 1975 yılında Fort Detrick'deki Biyolojik Silah Merkezinin virüs bölümüne Fredrick Kanser Araştırma Tesisleri adı verilerek Ulusal Kanser Enstitüsü'nün (NCI) denetimine verildi. ABD Donanmasının burada kansere neden olan virüsleri geliştirmek amacıyla özel bir virüs kanser programı başlattığı tahmin ediliyor. Bilim adamları burada, aynı zamanda, hiçbir bağışıklığın bulunmadığı bir virüs ayrıştırdılar. Bu virüse sonradan HTLV (İnsan T- hücresi Lösemi Virüsü) adı verildi. 1977 yılında Senato'da yapılan oturumlarda 239 yerleşim bölgesinin 1949-1969 yılları arasında biyolojik maddelerle zehirlendiği doğrulandı. San Francisco, başkent Washington, Key West, Panama Kenti, Minneapolis ve St. Louis bu bölgelerden sadece birkaçı. 1978 yılında Salgın Önleme Merkezi (CDC) tarafından gerçekleştirilen deneysel Hepatit B aşılama çalışmaları New York, Los Angeles ve San Francisco kentlerinde başladı. Araştırma denekleri bulmak için verilen ilanlarda özellikle çok eşli eşcinsel erkekler arandığı vurgulandı. 1981 yılında İlk AIDS vakalarının New York, Los Angeles ve San Francisco'daki eşcinsel erkekler arasından çıktığı doğrulandı. Bu olayların ortaya çıkması AIDS'in Hepatit B aşısı yoluyla bulaştığı yönünde spekülasyonların da yayılmasına neden oldu. Ulusal Bilimler Akademisi Tutanakları'na göre HIV ve VISNA virüsleri, HTLV ile neredeyse aynıydı (ufak bir kısım hariç yüksek oranda benzerlik taşıyordu). Bu bilgi, HTLV ve VISNA virüslerinin, doğada hiçbir bağışıklığı bulunmayan yeni bir virüs ayrıştırmak amacıyla birleştirilmiş olabileceği spekülasyonlarını doğurdu. 1994 yılında Houston'daki MD Anderson Kanser Merkezinden Dr. Garth Nicholson, ''gen izleme'' adı verilen bir teknikle, Çöl Fırtınası Operasyonundan dönen askerlerin birçoğunda, biyolojik silah yapımında kullanılan bir mikrop olan mycoplasma incognitus'un değiştirilmiş bir cinsini keşfetti. Moleküler yapısının % 40'ına HIV protein tabakası katılmış olması mikrobun insan yapımı olduğunu göstermektedir. Senatör John D. Rockefeller , Savunma Bakanlığının en az 50 yıldır yüz binlerce askeri personeli deneylerde kobay olarak kullandığını ve bilinçli olarak tehlikeli maddelere maruz bıraktığını açıklayan bir rapor yayımladı. Bu maddelerin arasında, hardal gazı, sinir gazı, radyasyon ve Körfez Savaşı sırasında kullanılan kimyasallar bulunuyor. 1996 yılında Savunma Bakanlığı, Çöl Fırtınası'na katılan askerlerin kimyasal maddelere maruz kaldığını kabul etti.
ALINTIDIR…
2 notes · View notes
yitikyasam · 4 years
Text
ŞİMDİKİ DURUMUMUZ..SANKİ BİR BENZERLİK VAR ..
OKURSUNUZ DİYE PAYLAŞTIM
Şantaj-İhbar-Linç Üçgeni ve McCarthy Dönemi
YAZAR SERKAN ÇETİN · 03 OCAK 2014
“Cumhuriyetçi Parti’nin Wisconsin senatörü Joseph McCarthy, 9 Şubat 1950’de elinde Komünist Parti’ye üye olduklarını iddia ettiği 200 kişinin isimlerinin bulunduğu listeyle basının karşısına çıktı,“İşte devlet dairelerine sızan komünistlerin listesi,” diyordu.
Elinde askerlerin, sanatçıların, bilim adamlarının, Hollywood yıldızlarının isimlerini içeren bir liste vardı. Liste bir süre sonra 50 kişiye indirildi. 4 yıl süren soruşturma sonucu listedeki hiç kimsenin suçu ispat edilemedi.
McCarthy’nin hışmına uğrayanlar arasında Einstein, Orson Welles, Bertolt Brecht, Charlie Chaplin, Arthur Miller, Paul Robson gibi Amerikan toplumunun yetiştirdiği önemli değerler vardı. Ünlü aydın ve bilim adamları kadar askerler de kurban konumundaydılar. Milo Raduloviç ABD hava kuvvetlerinde subaydı. Ailesi Amerika’ya yüzyıl başında Doğu Avrupa’dan göç etmişti. Babası sol düşüncelere sahip bir aydındı. Milo, komünist suçlamasıyla yargılandı. “Babam yüzünden yargılanıyorum, çocuklarım da benim yüzünden mi yargılanacak!” diyordu. Yargılamada teğmenin istifası istendi. Birçok ordu mensubu bu dönemde istifaya zorlandı.
Bu davada herkes suçlu edilmiş ve suçlu olmadığını ispata zorlanmıştır. Ve bugün Amerikan sultası izlerini taşıyan tüm ülkelerde uygulandığı üzere, diktatörlere karşı çıkanlar şiddetle cezalandırılacak, yandaş olanlar ödüle boğulacaklardır.
Muhbir Ol Kurtul!
McCarthy Amerikasında (ve laf aramızda bugün de) sisteme karşı olanlar, “suçlu”ydular. Mahkemelerde ve ardından cezaevlerinde sürülmekten kurtulmanın tek yolu vardı: Muhbir olmak. Hoşa gitmeyen herkes “komünist”; olarak damgalanıyordu. Davadan suçsuz kurtulmanın tek yoluysa 10 isim vermek, yani 10 “komünisti” ihbar etmekti.
Kayserili bir Ermeni olan Elia Kazan gibi bazıları, Hollywood’un birçok değerli ismini listeleyerek kendilerini üne ve paraya kavuşturmuşlardır. Arkadaşlarının hayatlarına kastetmişler, aileleri dağıtmışlardır. Kazan’ın ihbarı sonucu birçok suçsuz insan Avrupa’ya kaçmış, işlerini kaybetmiş ve bazıları intihar etmiştir.
Amerikan Başkanı Eisenhower, McCarthy dönemini sessizce izlemişti. Topluma yeterince korku salınıp, yeterince aydın ortadan kaldırılınca McCarthy dönemini noktaladı. McCarthy görevini tamamlamıştı. Hakkında soruşturma başlatıldı ve yargılandı. Eisenhower 1954’te “komünizmi izleme kanunu”nu çıkarttı. McCarthy’nin yaptığını artık yasalar yapacaktı. Zaten her Amerikalıyı korku sarmıştı…
Çeşitli adlarla anılan bugünkü yaşananlar, her gün televizyonlara çıkıp alınacakların listesini ellerinde sallayanlar ve tüm bunları gazetecilik adı altında yapanların bir şeyi hatırlamaları gerekir. O da; bugünlerde geçecek ve ileride bir gün bugünlerinde hesaplaşmaları yapılacak. Geçmişte andıçlanan, yasaklanan, isimleri hainler sınıfına konulanlar bugün aynı şeyi farklı kesimlere yapıyorlar.
Geçmişte yapılanlar suç ise eğer, gerçek er geç ortaya çıkacaktır. Hiçbir gerçek örtülü kalmaz, mutlaka açığa çıkar. Ancak kin tohumları ekilirse zihinlere bu tohum gelir ve ekenleri de vurur, unutmamak gerek…
5 notes · View notes
yusufserkan · 5 years
Text
II. Dünya Savaşı sonrasındaki soğuk savaş döneminde İran'dan Guatemala'ya Endonezya'dan Şili'ye birçok ülkede Amerikancı darbe yapıldı. Musaddık'tan Arbenz'e Sukarno'dan Allende'ye kadar pek çok devlet başkanı Amerikancı darbeyle devrildi.
23 Ocak'ta Venezuela'da ABD destekli muhalefet lideri Juan Guaido kendisini geçici devlet başkanı ilan etti. ABD, Guaido'yu geçici devlet başkanı olarak tanıdı. ABD Başkanı Donald Trump, “ABD'nin ekonomik ve diplomatik gücünü Venezuela'da demokrasi sağlanması için kullanacağını” söyledi.
Tarihsel yönden bakınca durum şu: ABD, soğuk savaş döneminden itibaren, “petrol zengini” veya “ABD karşıtı” ülkeleri, darbelerle kendi çıkarına göre şekillendirdi. Bugün Venezuela'da yaşanan da budur.
ABD'nin derdi, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro'nun “diktatörlüğü” veya Venezuela'da “halkın perişanlığı” değildir; ABD'nin derdi, kendi emperyal çıkarlarıdır.
ABD'nin yakın geçmişte “demokrasi götürme” bahanesiyle gerçekleştirdiği belli başlı darbeler, bu yargıyı doğrulamaktadır.
Muhammed Musaddık, 1951'de ‘Yılın Adamı' olarak Time dergisine kapak olmuştu.
İRAN'DA MUSADDIK'A DARBE: (OPERASYON AJAX)
İran'da, Muhammed Musaddık, 20 Mart 1951'de meclis kararıyla İran petrollerimi millileştirdi. Böylece İngilizlerin İran petrolü üzerindeki ayrıcalıkları sona erdi. Daha önce İran'ın petrol üretimi İngiltere-İran ortaklığındaki Anglo-İran Oil Company'ın elindeydi. (Bu şirket daha sonra British Petroleum'a -BP- dönüşecektir). Anglo-İran Oil Company, İran petrol gelirinin yüzde 84'ünü kendisi alıyor, yüzde 16'sını İran'a bırakıyordu. İngilizler, İran petrolüyle zenginleşirken İranlılar yoksulluk içinde yaşıyordu.
İran petrollerinin millileştirilmesi, İngiltere ile ABD'yi çok endişelendirdi.
Öyle ki İngiltere, önce İran'ı işgal etmeyi bile düşündü, ama daha sonra bu düşünceden vazgeçti.
İngiltere, İran'ı işgal etmek yerine İran'a karşı “ekonomik savaş” başlattı. İran petrolüne ve mallarına ambargo koydu. İran'la ticareti durdurdu. Hatta İran'da darbe planladı.
İngilizlerin İran'da darbe planladıklarını öğrenen Musaddık, İran'daki İngiliz Büyükelçiliği'ni kapattı, çalışanlarını sınır dışı etti.
Mart 1953'te CIA, “Operasyon Ajax” adlı bir darbe planı için çalışmaya başladı. Operasyona İngiliz istihbaratı MI6 da destek verdi. Operasyonun amacı, bir halk ayaklanmasıyla Musaddık'ı devirmekti. ABD, CIA ajanı Kermin Roosevelt'i İran'a gönderdi. Roosevelt, İranlı gazetecileri, aydınları, vaizleri, polis memurlarını satın aldı. Başkent Tahran'da olaylar çıkardı. Musaddık'ın aslında bir Yahudi ve komünist olduğu söylentisini yaydı. CIA güdümündeki İranlı çeteler, mollalara saldırdılar.
Musaddık, İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi'nin darbecilerle iş birliği yaptığını öğrendi. Şahı, ülkeden kaçmaya mecbur etti.
İran'da ilk darbe başarısız oldu.
Bunun üzerine Kermin Roosevelt, General Fazlollah Zahedi'yi saklandığı yerden çıkardı. O sırada İtalya'da bulunan Şah Muhammed Rıza Pehlevi, Zahedi'yi İran'ın yeni başbakanı olarak atadı.
İran'daki ikinci darbeden sonra darbeciler Musaddık'ı ve on binlerce destekçisini tutukladılar. Bazıları idam edildi. Musaddık “vatana ihanetten” yargılandı ve hapsedildi. Şah Muhammed Rıza Pehlevi İran'a geri döndü.
2013'te açıklanan gizli belgeler, 1953 İran darbesindeki CIA parmağını gözler önüne serdi. Öyle ki belgelerden birinde açıkça “Askeri darbe, ABD dış siyasetinin bir parçası olarak CIA yönetiminde gerçekleştirildi” deniliyor. Belgelerde, CIA'nın, Musaddık karşıtı haberleri yayarak darbeye nasıl ortam hazırladığı da anlatılıyor.
Muhammed Musaddık
Bu nedenledir ki darbeden sonra İran Şahı Pehlevi, İran darbesini hazırlayan Roosevelt'e şöyle demişti: “Tahtımı Tanrı'ya, halkıma, orduma ve size borçluyum!”
İran'da Musaddık'ın bir Amerikancı darbe ile devrilmesinden sonra İran petrollerinin yüzde 40'ı, beş Amerikalı petrol şirketinin kontrolüne bırakıldı. Darbeden sonra ABD, İran'a 68 milyar dolar acil yardım yaptı.
Amerikancı darbeyle iktidara gelen Şah Pehlevi, ABD'nin desteğiyle, hileli seçimlerle ve yeni kurulan istihbarat örgütü SAVAK sayesinde 25 yıldan fazla İran'ı yönetti.
Endonezya'da Sukarno'ya darbe
Endonezya, 1949'da Hollanda sömürgesi olmaktan kurtulup bağımsız oldu. Bağımsızlık hareketinin lideri Ahmet Sukarno da başkan oldu.
Sukarno, antiemperyalist bir liderdi. 1955'te Bandung'da düzenlenen bir konferansta Asya, Afrika ve Ortadoğu'dan tam 29 ülke liderini bir araya getirdi. Burada bağımsızlık hareketlerini destekleme ve milli kaynakları kontrol etme kararı alındı.
Sukarno, SSCB ve Çin ile çok iyi ilişkiler kurdu. Doğu Avrupa'dan silahlar satın aldı.
ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles, Sukarno'yu ABD çıkarlarına karşı bir tehdit olarak görüyordu.
Ahmet Sukarno
1957'de ABD Başkanı Eisenhower'in onayıyla CIA, Endonezya'da Sukarno'ya yönelik askeri darbeyi destekledi. CIA, ABD uçaklarıyla darbecilere yardım etti. Buna rağmen Eisenhower, bu darbedeki ABD etkisini reddetti.
1957 darbesi başarısız oldu. Fakat CIA, Sukarno'yu devirme planından hiç vazgeçmedi.
1965'te Sukarno, Endonezya'nın bir atom bombası deneyeceğini duyurdu. Bu arada Endonezya'daki ABD Haber Ajansı Kütüphanesine el koyuldu. Endonezya'daki ABD Konsolosluğu yağmalandı. Amerikalılara ait olan Caltex şirketinin 160 bin dönüm toprağı kamulaştırıldı.
1 Ekim 1965'te Sukarno, CIA desteğiyle kendisini devirmek isteyen 6 generali yakalayıp öldürdü. Ancak Savunma Bakanı ile General Suharto kaçmayı başardı.
1 Ekim 1965'te Suharto liderliğindeki ordu, Amerikancı bir darbeyle Sukarno yandaşlarını etkisiz hale getirdi.
Sukarno karşıtı kışkırtılmış çeteler, Endonezya Komünist Partisi üyelerine saldırdılar. New York Times'daki ifadeyle “Bu saldırılılar, modern tarihin en vahşi toplu katliamlarından biriydi.” Birkaç ay içinde Endonezya'da, çoğu ABD silahlarıyla, 500 bin ile 1 milyon arasında komünist ve solcu vahşice katledildi. 1 milyona yakın komünist ve solcu da hapsedildi.
Endonezya'da, 1967'de Sukarno'nun yerine Suharto başkanlığa getirildi.
ABD'nin adamı Suharto, yabancı sermayeyi yeniden baş tacı yaptı. Kamulaştırmaya son verdi. Yabancı petrol şirketlerine yeni imtiyazlar verdi.
1965 Amerikancı darbesinden sonra Endonezya yıllarca askeri diktatörlerin yönetiminde kaldı. Endonezya halkı, yıllarca yoksullukla ve hatta açlıkla pençeleşti.
Guatemala'da Arbenz'e darbe
1950'de Guatemalalılar, demokratik bir seçim sonunda Albay Jacobo Arbenz Guzman'ı başkan seçtiler. Başkan ilk konuşmasında özellikle sosyal adalete vurgu yaptı.
Arbenz, hiç vakit kaybetmeden Guatemala'da sanayi yatırımları yaptı. Tarımı modernleştirdi. Toprak reformu yaptı.
Guatemala ekonomisini, United Fruit Company adlı bir yabancı şirket kontrol ediyordu. United Fruit, Guatemala'nın demiryollarını, limanlarını, hatta muz bahçelerini bile ele geçirmişti. Arbenz, toprak reformuna, işte bu United Fruit'in 234 bin dönümlük arazisini kamulaştırarak başlamak istedi. Arbenz, ülkesini yabancı şirketlere soydurmak istemiyordu.
Bunun üzerine ABD Başkanı Truman, 1952'de Arbenz'i devirmek için kolları sıvadı.
Albay Jacobo Arbenz Guzman
1954 başında ABD'nin, sürgündeki Guatemalalı Albay Castillo Armas'la anlaştığı söylendi. Bunun üzerine Guatemala hükümeti, Çekoslovakya'dan silah istedi. ABD yetkilileri, Arbenz'in bu hamlesini, ABD'ye yönelik büyük bir “komünist tehdit” olarak yorumladılar.
Bu arada CIA, Guatemala'daki Arbenz hükümetini zayıflatmak için büyük bir kara propagandaya başladı.
1954 yazında, Albay Castillo Armas'ın eğittiği paralı askerler, ABD hava desteğiyle Honduras ve Nikaragua'daki üslerinden harekete geçip Guatemala'ya girdiler. Arbenz ilk saldırıyı önleyince ABD Başkanı Eisenhower, Castillo Armas'a yeni savaş uçakları gönderdi. Amerikancı darbeye yenilen Arbenz, 1954 yazında iktidarı askeri cuntaya teslim etti. ABD, darbe içinde darbe yaptı: Cunta başkanını zorla görevden alıp yerine Castillo Armas'ı yeni hükümetin başkanı olarak görevlendirdi.
Kısa bir süre sonra Armas, Washington'u ziyaret etti. ABD Başkanı Nixon'a, “Bana yapmamı istediğiniz şeyi söyleyin hemen yapayım!” dedi. Bunun karşılığında, sonraki iki yılda 90 milyon dolar ABD yardımı aldı. Castillo Armas, Guatemala'da askeri bir diktatörlük kurdu. Toprak reformundan vazgeçti. Yabancı yatırımcılara kolaylıklar sağladı. Muhalifleri hapse attı. United Furit Company'nin topraklarını geri verdi. Armas, 3 yıl sonra bir suikasta kurban gitti.
Sili'de Allende'ye darbe
Şili, dünyanın en önemli bakır üreticilerinden biriydi. Şili'nin bakır üretimi Amerikan sermayeli iki şirketin elindeydi.
ABD, 1964'teki Şili başkanlık seçimlerinde sosyalist Salvador Allende'ye karşı, ılımlı Eduardo Frei'ye yardım etti.
ABD, daha sonra da Şili'deki anti-komünistleri desteklemek için milyonlarca dolar harcadı.
Sosyalist Allende, 1970 başkanlık seçimlerinde yeniden aday oldu. Allende, milli üretim, eşit bölüşüm ve ABD şirketlerini kamulaştırma vaatleriyle seçime girdi.
ABD'nin tüm çabasına rağmen Allende –çok az bir oy farkla- seçimleri kazandı.
Salvador Allende
Allende 3 Kasım 1970'de göreve başladı.
5 Kasım 1970'de ABD Başkanı Richard Nixon, Ulusal Güvenlik Konseyi'ne “Allende'yi devirme” emri verdi.
Nixon, CIA'nın Şili'de iki yönlü bir operasyon yürütmesini istedi:
1- Allende'yi gözden düşürmek için propaganda yapmak… Allende'nin başkanlığının Şili Kongresi'nde onaylanmasını engellemek için temsilcilere rüşvet verip onları satın almak…
2- Gerekirse bir askeri darbe planlamak…
Birinci yöntem denenip de işe yaramayınca ikinciye geçildi. ABD, Şili'nin ekonomik ve siyasi istikrarını bozmak için çalışmaya başladı. Dünya Bankası, Şili'ye ekonomik yardımı kesti. CIA, Allende muhaliflerine yardım etti. Şili'de Allende karşıtı kara propaganda yürütüldü. Hükümet karşıtı gösteriler ve şiddet eylemleri başlatıldı.
Buna karşı Allende hükümeti, 1971'de Amerikan sermayeli madencilik şirketlerini kamulaştırdı.
4 Aralık 1972'de Allende, Birleşmiş Milletler'de, ABD'nin, seçilmiş bir hükümeti ekonomik yaptırımlarla, devirmeye çalıştığını anlattı. “Biz buna emperyalist küstahlık diyoruz” dedi. Ülkesini sömüren yabancı şirketlerinden açıkça şikâyetçi oldu.
1973'te CIA, Şili ordusundaki bazı generallerle ilişki kurdu. Allende'yi bir askeri darbeyle devirme planını hayata geçirdi.
11 Eylül 1973'te Ordu Komutanı General Augusto Pinochet, Allende'yi devirmek için orduyu harekete geçirdi. Başkanlık sarayı kuşatılırken Allende Şili halkına radyodan son kez şöyle seslendi: “İstifa etmeyeceğim… Yaşasın Şili… Yaşasın halkım!”
Allende, emperyalizme teslim olmak yerine intihar etti.
Şili'de darbeci diktatör Pinochet başa geçti. “Ölüm Kervanı” adı verilen bir terör rejimi kurdu. 3200 muhalifini katletti. On binlerce muhalifine işkence yaptı. Pinochet'in suikast mangaları Şili dışında da 13 binden fazla insanı öldürdü. Yüz binlerce insanı toplama kamplarına attı.
Bu kadar mı? Tabi ki hayır!
Paraguay'da, Brezilya'da, Bolivya'da, Uruguay'da, Arjantin'de, Yunanistan'da, Vietnam'da ve daha pek çok ülkede Amerikancı darbeler oldu.
Türkiye mi?
Maalesef! Amerikancı darbelerle şekillendirilen ülkelerden biri de Türkiye'dir.
(Bakınız: John Perkins, Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları, İstanbul, 2010, Oliver Stone-Peter Kuznıck, ABD'nin Gizli Tarihi, İstanbul, 2015, M. Emin Değer, Oltadaki Balık Türkiye, 14. Bas, İstanbul, 2014, Stephan Kinzer, Şah'ın Bütün Adamları, İstanbul, 2004.)
2 notes · View notes
uzaydancom · 4 years
Photo
Tumblr media
Uzaydan Quiz'de sorduğumuz soruların cevaplarına ilişkin bilgiler paylaşıyoruz... 🚀 Hans Lippershey, 1570 yılında Almanya da doğmuştur. Optikle ilgilenen Lippershey ilk defa iki merceği arka arkaya getirip bakmıştır ve uzaktaki bir nesnenin yakınlaştığını fark etmiştir. Bu keşfini geliştirip teleskobu ve dürbünü icat etmiştir. (ÜST SOL) 🚀 NASA'nın açılımı Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi'dir. Yani NASA resmi bir kurumdur. 29 Temmuz 1958 tarihinde ABD Başkanı Dwight Eisenhower tarafından kurulmuştur. NASA'dan önce de ABD'de NACA isimli bir kurum vardı ancak NACA sadece uçaklar ile ilgili araştırmalar ve çalışmalar yapıyordu. NACA, NASA'nın öncüsü olarak kabul edilir. 🚀 Starship, SpaceX'in Ay'da ve Mars'da kalıcı bir koloni kurmak amacıyla tasarladığı uzay aracıdır. 2012'den beri üzerinde araştırmalar yapılan Starship, halen geliştirilmeye çalışılıyor. Yaklaşık 5.000.000 kilogram ağırlığa ve 120 metre uzunluğa sahiptir. (SAĞ ÜST) 🚀 Asteroit Kuşağı, Güneş Sistemi'mizdeki en yoğun miktarda asteroitin bulunduğu bölgeye verilen isimdir. Mars ile Jüpiter arasında bulunan bu bölgede bir çok cüce gezegen de bulunur. Asteroit kuşağında yaklaşık 600.000 asteroit ve cüce gezegen bulunmaktadır ancak buradaki asteroitlerin toplam kütlesi yaklaşık olarak Ay'ın kütlesi kadardır... 🚀 Apollo Projesi, NASA tarafından 1961 ile 1975 yılları arasında Ay'a insanlı uçuş gerçekleştirmek için planlanmış bir projedir. Toplamda 12 astronot, 6 görev ile Ay yüzeyine inmiştir ve her inişte birer ABD bayrağı dikilmiştir. Ay'ın atmosferi olmadığından dolayı bu dikilen bayraklar Güneş'ten gelen radyasyonla zamanla beyazlamıştır. 🚀 (Uzaydan Üzüm) #uzay #space #astronomi #uzayaracı #keşif #Dünya #astronot #NASA #gezegen #bilim #Samanyolu #SpaceX #Güneş #galaksi #teknoloji #evren #yörünge #kozmos #Ay #gökyüzü #yıldız #Uzayİstasyonu #atmosfer #asteroit #uydu #Mars #roket #gözlemevi #teleskop #uluslararasıuzayistasyonu https://www.instagram.com/p/CCehErxANkh/?igshid=zvfw59yb366d
0 notes
eleganscadisi · 4 years
Photo
Tumblr media
✒#1kitap1mekan dizisinde #nisan ayının ilk kitabı İclal Aydın'dan UNUTURSUN, ilk mekanı da tarihi ANKARA PALAS⁠ ⁠ 📚 Kitap, Bir Cihan Kafes isimli romanın devamı niteliğinde ve yeni kahramanları ile zenginleşiyor: Rus asıllı radyo sanatçısı Lemide Hn, İstanbul'un son gayrimüslimlerinden Hacı Gavras Bey, Selanikli Katia ve daha niceleri. Ama tüm yollar birbirine çıkıyor ve bu kahramanlar birbirine bağlanıyor. ⁠ ⁠ 📚 Ihlara Vadisi'nden, Berlin'e, New York'tan Ankara'ya uzanan, ihtilaller, politik çalkantılar, acı kazalarla dolu bir dönem portresi çizen bir kitap. ⁠ ⁠ 📚 İclal Aydın'ın kalemini çok seviyorum. Son derece akıcı ve duygusal, Türkçe'yi de gayet güzel kullanıyor. ⁠ ⁠ 🏨 Ankara'nın nesi güzel, İstanbul'a dönüşü demiş Yahya Kemal. İşte o çorak Ankara'da genç Türkiye Cumhuriyetinin ilk modern konuk evi olan ANKARA PALAS 1928 yılında açılıyor.⁠ ⁠ 🏨 Bu yıl 100. yılını kutlayacağımız TBMM'nin ilk binasının karşısında yer alan bina, Mimar Kemalettin Bey'e ait. Milli Mimarlık Akımından Kemalettin Bey'in portresi ise, bugün kullandığımız 20 Türk Lirası banknotların arkasında, en önemle eseriyle birlikte yer alıyor.⁠ ⁠ 🏨 Ankara Palas, ilk olarak Afgan Kralı Amanullah Han ve eşini konuk etmiş. Ardından, İran Şahı Rıza Pehlevi, İsveç Veliaht Prensi Gustav, Irak Kralı Faysal ve ABD Başkanı Eisenhower gibi bir çok politik simaya Devlet Konukevi olarak hizmet vermiş⁠ ⁠ 🏨 Binanın mutfağında ise, ANKARA RADYOSUNUN ilk stüdyosu kurularak yayına başlanmış. ⁠ ⁠ 🏨 ANKARA PALAS, Türk Kadının ilk defa bir erkekle dans ettiği Cumhuriyet Balolarına da ev sahipliği yapmış.⁠ ⁠ 🏩 Son dönemlerde, özel sektöre kiralanarak saygısızca düğün dernek yapılan binanın, tekrar Devlet Konuk Evi olarak kullanılması gündemde. Umuyorum yıkmazlar ve harap etmezler ! ⁠ ⁠ #ElegansCadısı #evdekal #instakitap #kitapaşkı #edebiyat #roman #kitapkurdu #kitaptavsiyesi #gezilecekyerler #sanat #kitapönerisi #kitapsever #unutursun #iclalaydın #ankarapalas #ankara #cumhuriyet #atatürk (at Ankara Palas) https://www.instagram.com/p/B-cLY8CAzDH/?igshid=hl19y19ioirp
0 notes
Text
Nasa Sadece Kargo Ücreti Karşılığında Roket Satacağını Duyurdu
Nasa Sadece Kargo Ücreti Karşılığında Roket Satacağını Duyurdu
Amerika Birleşik Devletlerinde olan uzay çalışmaları kuruluşu olan Nasa 29 Temmuz 1958 tarihinde ABD Başkanı Dwight Eisenhower tarafından kurulmuştur. İlk kuruluş zamanında amacı askeri hizmetler olan nasa 1958 yıllarında sivil alanda faaliyet göstermeye başlamıştır.
Tumblr media
Bundan tam 11 sene sonra ilk yolculuk olacak olan ve aya ilk adımını atacak olan Neil Armstrong, Saturn 1 adlı roket ile…
View On WordPress
0 notes
barkoturktv · 5 years
Text
GKRY'nin Tutuklamaya Kalkışması Uluslararası Hukuka Göre Savaş Sebebidir
Tumblr media
Kıbrıs Amerikan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Uğur Özgöker, "Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GRKY), ABD ile Türkiye arasında yaşanan bu gerilimi fırsata çevirdi ama biz şunu biliyoruz, ABD ve AB'nin desteğini alan GKRY, en kısa zamanda geri adım atacaktır." dedi. Prof. Dr. Özgöker, GKRY'nin, Fatih sondaj gemisi çalışanları ve Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile iş birliği yapan şirketlerin yetkilileri hakkında tutuklama emri çıkarması sonrası yaşanacak olası gelişmeleri AA muhabirine değerlendirdi. Prof. Dr. Uğur Özgöker, GKRY'nin tek taraflı olarak Amerikan, İngiliz, Fransız ve İtalyan enerji şirketlerine doğal gaz arama ve petrol çıkarma yetkisi vermesinin uluslararası hukuka aykırı olduğunu söyledi. Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluş antlaşmalarına göre Kıbrıs Türk tarafının onayı olmadan GKRY'nin uluslararası enerji firmaları ile anlaşma imzalama yetkisinin olmadığını aktaran Prof. Dr. Özgöker, "Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanınan devlet 1960 yılında Londra ve Zürih anlaşmaları ile kurulmuştur ve anayasası da çok açık ve nettir. Anayasaya göre Kıbrıs Cumhurbaşkanı Rum olacaktır. Cumhurbaşkanı muadili (özellikle uluslararası anlaşmalar konusunda) veto yetkisine sahip Türk olacaktır. Dolayısıyla Kıbrıs Rum tarafı hiçbir şekilde tek taraflı bir anlaşma yapamaz. Amerika, İsrail, Fransa veya İtalya enerji firmalarına verdiği ruhsatlar bu bağlamda uluslararası hukuka aykırıdır, hiçbir geçerliliği yoktur." diye konuştu. GKRY'nin enerji firmaları ile yaptığı anlaşmalar gibi Fatih ve Yavuz sondaj gemileri ile ilgili aldığı tutuklama kararının da uluslararası hukuka aykırı olduğunu dile getiren Prof. Dr. Özgöker, şöyle devam etti: "KKTC uluslararası olarak tanınmasa bile Avrupa Birliği tarafından AB toprağı olarak tanınıyor ve AB hukuku askıya alınmış durumda. KKTC'nin kendi iç hukukunu tanıyor AB. Yani AB, 'KKTC, AB toprağıdır, orada yaşayan vatandaşlar da AB vatandaşıdır ancak AB hukukunu uygulamıyorum, yani askıdadır' diyor. Dolayısıyla KKTC'nin kendi iç hukuku uygulanıyor. Bu nedenle bütün Kıbrıs Cumhuriyetinin yani Kıbrıs adasının tamamının etrafındaki karasuyu, kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgeleri üzerinde Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin hak iddia etmesi de aynı şekilde uluslararası hukuka aykırıdır. Adına ister Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti deyin ister Kıbrıs Türk Federe Devleti veya Kıbrıs Türk Toplumu deyin fark etmez. KKTC, uluslararası tanınmasa bile Kıbrıs Türk Toplumu olarak tanınıyor. Ne olarak tanınırsa tanınsın 1960 anayasasına göre Türkiye ve Yunanistan'ın müşterek üye olmadığı hiçbir uluslararası örgüte Kıbrıs Cumhuriyeti üye olamaz. Buna rağmen GKRY hukuksuz bir şekilde AB'ye üye oldu. En büyük hukuksuzluk burada yaşandı zaten. Dolayısıyla 1960 anayasasına göre imza atılan tüm uluslararası anlaşmalar hukuken geçersizdir." "GKRY ABD'Yİ ARKASINA ALARAK TÜRKİYE'YE KARŞI DAYILANIYOR" Prof. Dr. Özgöker, GKRY'nin tutuklama kararından sonra KKTC Başbakanı Ersin Tatar'ın "Haklarımızı gasbediyorlar. Ya hakkaniyet ve adalet ölçüleri çerçevesinde uzlaşacağız ya da onlar ne yapıyorsa mütekabiliyet esası çerçevesinde biz de yapacağız." açıklamalarını da hatırlatarak, GKRY'nin ABD ve AB'yi arkasına alarak Türkiye'ye karşı "dayılandığını" savundu. Rum yönetimin kararına yönelik Türkiye'den de sert tepki geldiğine değinen Prof. Dr. Özgök, şu değerlendirmede bulundu: "Çünkü GKRY, aldığı bu kararla bir kez daha 1960 anayasasını ihlal etti. GKRY'nin sondaj gemi personelini tutuklamaya kalkışması uluslararası hukuka göre savaş sebebidir -casus belli-. Yani, sismik gemilerde çalışan ve hiçbiri asker olmayan kişilere yönelik -ki bunlar genellikle rafineri veya petrol mühendisleri ve teknisyenlerden oluşur- bir tutuklama direkt savaş sebebi sayılıyor."  Doğu Akdeniz'deki mücadelenin temelinde Türkiye ve KKTC'nin Doğu Akdeniz'den ve enerji kaynaklarından dışlanmasının yattığına dikkati çeken Prof. Dr. Özgöker, Türkiye'ye ve KKTC'ye yönelik bu komplonun arkasında ABD, AB ve İsrail'in olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Özgöker, coğrafi nedenlerden dolayı Türkiye ve KKTC'nin bölgeden dışlanamayacağını dile getirerek, şunları anlattı: "Tüm bu mücadele ve komplolara rağmen gerek coğrafi göstergeler gerek uluslararası haklar; karasuları, kıta sahanlığı, fir hattı, münhasır ekonomik bölge alanları, Türkiye'nin bu bölgeden dışlanmasını olanaksız kılıyor. En başta coğrafya bunu imkansız hale getiriyor. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de Türkiye ve KKTC karşıtı açık mücadeleye karşı daha diplomatik davranması ve özellikle bölgedeki ülkelerle münhasır ekonomik bölgeleri paylaşma anlaşmaları imzalaması gerekiyor. Türkiye, proaktif ilişkiler yürütmeli ve bölge ülkeleri ile yeni anlaşmalara imza atmalı. Eğer Türkiye bölgedeki ülkelerle bu anlaşmaları yaparsa zaten GKRY diye bir şey kalmayacak. Çünkü münhasır ekonomik bölgenin yüzde 50'si Türk ekonomik münhasır bölgesi. Zaten kendi karasularımızda, kendi münhasır ekonomik bölgemizde sismik araştırma yapıyor olacağız." Özgöker, Türkiye'nin bölgede askeri olarak da çok sağlam durması gerektiğini vurgulayarak, "Öyle de duruyor zaten. GKRY'den tutuklamaya yönelik bir eylem gerçekleşmesi durumunda Türkiye'nin diplomatik müdahaleler ve kınamalarla yetinmemesi gerekiyor. Eğer Türkiye, GKRY'nin tutuklama tehdidini sineye çekerse Doğu Akdeniz bize kapanır ve Kıbrıs'ın doğusundaki yıllık 9 milyar dolarlık hidrokarbon yataklarından gelecek gelirden de mahrum kalırız." şeklinde konuştu. "GKRY'NİN GERİ ADIM ATACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM" Prof. Dr. Uğur Özgöker, Türkiye'nin bölgede baş gösterecek olası bir gerilime karşı "Mavi Vatan" tatbikatı ile hazırlıklı olduğunu gösterdiğini, ayrıca Kıbrıs Amerikan Üniversitesinde düzenlenen "Mavi Vatan" konferansları ve panelleriyle de bunun pekiştirildiğini anlattı. Türkiye'nin, Doğu Akdeniz ve GKRY'nin tutuklama kararıyla ilgili açıklamalarını da hatırlatan Prof. Dr. Özgöker, "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 'Uluslararası hukuka göre Kuzey Kıbrıs'taki Türk soydaşlarımızın da hakları var. Bu hakları kimse kusura bakmasın, hiç ilgisi, alakası olmayanlara da yedirmeyiz. Onun için diplomatik ilişkilerimiz var.' dedi. Cumhurbaşkanı bu konuda teyakkuzda olduklarını da ayrıca açıkladı. Kanaatimce bu süreçten sonra yapılacak en önemli şey bölge ülkeleri ile ilişkileri ileri seviyeye taşımaktır." ifadelerini kullandı. Prof. Dr. Özgöker, ABD'nin artık GKRY'ye sadece destek vermekle kalmadığını bizatihi Doğu Akdeniz'de sahaya indiğini söyledi. 1955 Eisenhower doktrinden ilham alan ABD Başkanı Donald Trump'ın "Ben de buradayım." diyerek bölgede aktif bir politika yürüttüğünü de dile getiren Prof. Dr. Özgöker, sözlerini şöyle sürdürdü: "ABD, S-400 füzeleri konusundaki Türkiye'ye ciddi bir nota verdi. Bu mektupta Doğu Akdeniz'e de vurgu yapıldı. Bir notayı yeni bir Lyndon B. Johnson mektubu olarak tanımlamak mümkün. GRKY, ABD ile Türkiye arasında yaşanan bu gerilimi fırsata çevirdi ama biz şunu biliyoruz, ABD ve AB'nin desteğini alan GKRY, en kısa zamanda geri adım atacaktır. Çünkü GKRY'nin askeri bakımdan bize karşı durması mümkün değil. Müdahale durumunda dünya GKRY'nin yanında duracaktır özellikle Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği. BM Güvenlik Konseyi toplanıp daha karar almadan biz Kıbrıs'ın tamamını ele geçirebilecek güçteyiz. Dolayısıyla Rum tarafının böyle bir aptallık yapacağını, askeri operasyona davetiye çıkaracağını sanmıyorum. " Read the full article
0 notes
kulturkonsolu-blog · 5 years
Text
Yıl 1989, Pepsi Dünya'nın En Büyük 6. Donanması!
Tumblr media
Evet, doğru okudunuz: Donanması! Savaş gemileri ve denizaltlarından bahsediyoruz! Ama bir saniye Pepsi kola firması değil mi? Neden donanmaya ihtiyaç duysun ki? 1989 yılının bir önemi de yok. 2. Dünya Savaşı sona ermiş, hatta Soğuk Savaş bile bitmiş... Gelin olayları başa saralım ve neler olduğuna bakalım.
-24 Temmuz 1959
ABD Başkanı Dwight Eisenhower, Sovyet vatandaşlarına, Amerikan yaşam tarzının neye benzediğini ve kapitalizmin neden komünizmden daha iyi olduğunu göstermek istedi. Bunun için Moskova'da Sovyetler gözetiminde bir Amerika ve Kapitalizm standı kurdular. Amerika'nın büyük moda ve fast-food markaları ile dönemin başkan yardımcısı Nixon, bu maksatla Moskova'ya geldi. Sergide, Sovyet lideri Kruşçev ve Nixon bir araya geldi. Komünizm ve kapitalizmin yararları hakkında tartışırlarken bir yandan da Amerikan teknolojisindeki ve tüketici ürünlerindeki son haberleri izliyorlardı. Tartışmanın alevlenmesi ve temmuzun sıcağıyla Kruşçev'in şakaklarından ter akmaya başladı.
Tumblr media
Kruşçev Pepsi içerken. Bunu farkeden Pepsi pazarlama başkan yardımcısı Donald M. Kendall, hemen Kruşçev'e bir bardak Pepsi getirdi. Kruşçev de ona getirilen bu soğuk, şekerli ve asitli siyah sıvıyı içti. Tadını da çok beğendi. Objektiflere yandaki şekilde yansıyan bu fotoğraf da uzun süre Pepsi'nin reklamı olarak kaldı. 1972 yılına kadar da kaydadeğer hiçbir şey olmadı.  
-Yıl: 1972
Donald M. Kendall, 1963'ten beri Pepsi'nin başkanıydı. Yıllardır Pepsi'yi SSCB'de satmanın hayalini kuruyordu. 1972'de ABD’nin başkanı olan Nixon’ın da arkadaşı olan Kendall, kartını oynamaya karar verdi. İçkileri Sovyetler Birliği'nde satmak için de Nixon'u kullandı.
Tumblr media
1972'de anlaşma neredeyse imzalanacaktı ancak önemli bir sorun ortaya çıktı: Sovyetler Birliği Pepsi'ye nasıl ödeme yapacaktı? Sorun şuydu ki; SSCB'nin yabancı para birimine erişimi olmamasından dolayı, Ruble'nin başka para biriminde eşdeğeri yoktu. Çözüm ise değiş tokuş oldu! Kola karşılığı Votka! Bu anlaşma tarihe geçti! Pepsi, SSCB'de satılan ilk Batı ürünü oldu. Üstüne üstlük, Stolichnaya votkasının Amerikan pazarı için özel ithalatçısı olması nedeniyle alkollü içki pazarına geldi.
-Yıl: 1989
1989'da, Rusya'nın ülkesinde Pepsi'yi satmaya devam edebilmek için anlaşmayı yenileme teklifi götürdü. Ne yazık ki bu sefer Pepsi votka ile ödeme almayı kabul etmedi. Rusya da çazesiz zamanlarda herhangi bir ülkenin yapacağı bir şeyi yaptı. Bu sefer Pepsiyi votkaları yerine donanmasıyla satın aldı.
Tumblr media
Pepsi'ye 17 denizaltı, bir kruvazör, bir fırkateyn ve bir destroyer verdi. Evet, doğru okudunuz! Karşılığında ise 3 milyar dolar (bugünkü değeri 6,078,217,742 dolar) değerinde Pepsi aldı. Ruslar Pepsi'yi çok sevdi... Bu olay Pepsi için bir dönüm noktası oldu. Tarihte ilk ve muhtelen son defa bir kola firması dünyanın en güçlü dizel donanmaları sıralamasında 6. oldu! Tabii ki bu durum Pepsi kazandığı donanmayı İsveç'e satana kadar sürdü... Pepsi başkanı Donald Kendall, anlaşma imzalandıktan sonra, basın yoluya ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı'na “SSCB'yi sizden daha hızlı silahsızlandırıyoruz” dedi. Bizce de haklılar. Siz ne düşünüyorsunuz?   Read the full article
0 notes
Photo
Tumblr media
#PresdentsOfinstagram #UsaPresident #DwightDavidEisenhower #DwightEisenhower 34. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Görev süresi 20 Ocak 1953 - 20 Ocak 1961 Başkan Yardımcısı Richard Nixon Yerine geldiği #HarryTruman Yerine gelen #JohnFitzgeraldKennedy 1. Avrupa Müttefik Kuvvetleri Yüksek Komutanı Görev süresi 2 Nisan 1951 - 30 Mayıs 1952 Başkan Harry Truman Vekil Arthur Tedder Yerine geldiği Yeni makam Yerine gelen Matthew Ridgway İşgal Almanyası Amerikan Bölgesi Valisi Görev süresi 8 Mayıs 1945 - 10 Kasım 1945 Başkan Harry S. Truman Yerine geldiği Joseph T. McNarney Kişisel bilgiler Doğum #14octoberSeria #14october1890seria #14octoberDiedsSeria #1890BornsSeria #OctoberBornsSeria 14 Ekim 1890 #TexasBorbsSeria #UsaBornsSeria Ölüm 28MarchSeria #28March1969seria #28MarchDiedsSeria #1969DiedsSeria #MarchDiedsSeria 28 Mart 1969 (78 yaşında) #WashingtonDCdiedsSeria #UsaDiedsSeria Partisi Cumhuriyetçi Evlilik(ler) Mamie Eisenhower Çocukları Doud John Bitirdiği okul Amerika Birleşik Devletleri Kara Harp Okulu Mesleği Asker, Siyasetçi Askerî hizmeti Takma adı Ike Bağlılığı ABD Branşı ABD Ordusu Hizmet yılları 1915–1952 Rütbesi General of Army Çatışma/savaşları I. Dünya Savaşı, II. Dünya Savaşı Ödülleri Amerika Birleşik Devletleri Dwight David Eisenhower (14 Ekim 1890, Denison, Teksas – 28 Mart 1969, Washington D.C., ABD), lakabı "Ike", ABD'nin 34. başkanı (1953-1961). II. Dünya Savaşı'nda 1944-45 yıllarında Batı Avrupa'daki Müttefik kuvvetlerinin başkomutanlığını yapmıştır. 1951'de NATO'nun ilk başkomutanı olmuştur. Alman asıllıdır. #DwightEisenhower #DwightDavidEisenhowerSeria #PresidentSeria #UsaPresidentSeria #28March2017seria #28MarchSeria #2017MarchSeria #2017TuesdaySeria #TuesdayMarchSeria #TuesdaySeria (Union Station, Washington D.C.)
2 notes · View notes
enessarem · 7 years
Text
BIRAZ DA OLSA MERAK EDENLER ICIN DUSUNEBILENLER, ULKE NIN GELECEGINDEN KAYGI DUYANLAR ICIN , OKUYAN VE OKUDUGUNU ANLAYIP SORGULAYABILECEK BEYINLER ICIN EŞBAŞKANI OLDUGUMUZ BOP PROJESINE AIT DETAYLI BILGI ASAGIDA.
BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ(BOP)GENİŞ ANLATIMLIDIR.(Not:Yazının tamamı alıntıdır ) BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ NEDİR? Basına deklare edilen, dünya kamuoyuna açıklanan hali ile "Büyük Ortadoğu Projesi", Ortadoğu ve yakın çevresi coğrafyasında yer alan ülkelerde batılı anlamda demokrasinin sağlanması, terörizmin ortadan kaldırılması, ekonomik ilişkilerin arttırılması ve ekonomik işbirlikleri sağlanarak bölgenin istikrara kavuşturulmasıdır.Diğer bir yandan da 1920 de İngiltere tarafından çizilen sınırların yeniden gözden geçirilmesidir. ABD'ye göre yanlış çizilen sınırlar yüzünden bölgede terörizm ve istikrarsızlık oluyor, bölge kaynakları yanlış ülkeler tarafından kullanılıyor. Bu noktada ABD 1920'de İngiltere'nin yaptığı gibi bölgede böl ve yönet taktiğini uygulamaya sokmaya çabalıyor ve bunun içinde İsrail'i kullanıyor. BOP'UN ORTAYA ÇIKIŞI ABD'nin Donald Rumsfeld, Dick Cheney, Paul Wolfowitz,Richard Perle ve William Kristol öncülüğünde, 1997'de oluşturduğu 'Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi'nin(PNAC) bir alt unsuru olan 'Yeni Dünya Düzeni' projesidir.Tüm Dünyaca kabul edilen ilk ortadoğu projesinin babası sayılan ve ABD Kongresinin 1957'de kabul ettiği Ortadoğu'da Barış ve İstikrarı Koruma başlığını taşıyan ve Eisenhower Doktrini olarak anılan kararı bugünkü BOP'tan farklı değildir.Fakat ABD'nin BOP ile ilgili planları 1957'ye değil 1871'e dayanır.Osmanlı bu tarihte Musul ve Kerkük üzerinde petrol çıkarımıyla ilgili Almanlarla görüşmüş ve Musul da bulunan Mandali bataklığına bir rafineri açmıştır.Bunu hazmedemeyen İngilizler 1901 yılında petrol çıkaran Alman Deutsche Bank şirketine dolaylı yoldan ortak olmuş ve petrol çıkarmaya devam edilmiştir. 1907 de patlak veren Jön Türk devriminde bütün bu girişimler iptal edilmiş ve işe o zamanların gelişmekte olan ülkesi ABD petrol arama işine girmiştir. İşte ABD'nin BOP projesi bu vasıtayla başlamış oldu. KISA ORTADOĞU TARİHİ Orta Doğu, güney batı Asya'da, tarihsel ve kültürel yakınlığı olan ülkelerin oluşturduğu bir bölgedir. Arap ülkeleriyle Arap olmayan üç ülkenin (Türkiye, İran ve İsrail) oluşturduğu alandır. Bazen Yakın Doğu olarak da adlandırılır.Bu tanıma göre Orta Doğu ülkeleri Azerbaycan,Türkiye, Suriye, Irak, Ürdün, İsrail, Lübnan, İran, Suudi Arabistan, BAE (Birleşik Arap Emirlikleri), Umman, Kuveyt, Bahreyn, Yemen'dir.I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu'na ait olan bölgenin İngiltere ve Fransa arasında 16 Mayıs 1916 tarihinde yapılan Sykes-Picot Antlaşması ile iki ülke arasında paylaşılmasını öngörülmüştür. Bölgenin idaresi savaş sonunda 25 Nisan 1920'de alınan BM kararıyla, manda hakimiyeti ile yönetimi İngiltere'ye verilmiştir. ORTADOĞU VE KÜRESEL ENERJİ ·Dünyanın kanıtlanmış doğalgaz rezervlerinin ise yüzde 34'ü de Ortadoğu'dadır. · Petrol tüketimi 2003'te günde 66 milyon varilken, 2020'de 119 milyon varil olacaktır. · Ortadoğu petrolünün kalitesi bir hayli yüksek ve maliyeti de ucuzdur. · Ortadoğu dünya petrol rezervlerinin yüzde 65.4 üne sahiptir. Bu rezerv 1.047 milyar varildir. Mısır, Cezayir, Libya ve Tunus rezervleri de eklenince toplam, rezerv dünya rezervlerinin yüzde 69.6 sına ulaşmaktadır. · Ortadoğu'nun potansiyel rezervleri ise 252.5 milyar varildir. · 2002 Yılında Ortadoğu küresel petrol ihtiyacının yüzde 41.4 ünü karşılamıştır. · Geleceğin küresel petrol ihtiyacını karşılayabilecek ve bu maksatla üretimi artırabilecek bölge Ortadoğu'dur. · Kuzey Amerika'nın 2025'e dek Ortadoğu'dan alacağı petrol yüzde 85 artacak, bunun büyük bir kısmı ABD'de tüketilecektir. · 2025'e kadar Avrupa'nın Ortadoğu'dan petrol alımı yüzde 57, Japonya'nın yüzde 50, Pasifik'teki gelişmekte olan ülkelerin yüzde 100 ve Çin'in ise yüzde 500 artacaktır. · Rakamlar doğrultusunda ABD gelecekte gücünü korumak istiyorsa BOP'u gerçekleştirmekten başka çaresi yoktur. BOP İLE ABD'NİN AMACI Bill Clinton Mayıs 1997'de "Yeni bir Yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi " adı verilen belgeyi imzalamıştır. Belgenin özü"ABD çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin", gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmiştir. Aynı belgede şu cümleler yer almaktadır;200 milyon varillik petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır... Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABD'nin yaşamsal çıkarlarından biridir. Peki projenin tek sebebi bölgedeki yeraltı ve yerüstü kaynaklar mı? • Kendine rakip olabilecek muhtemel gücün oluşmasını engellemek • Petrol,doğalgaz,bor ve toryum gibi değerli kaynaklar üzerinde denetimi sağlamak • İsrail'i emniyet altına almak • AB,Çin,Rusya ve Japonya gibi ülkeleri bu kaynaklardan uzak tutmak • Dört din için kutsal sayılan yerlerde Müslüman nüfusunu yok etmek. Bunun adını da onlara göre var olan İslami Terör diye adlandırılan terörü bitirmek ile son bulması İSRAİLİN BOP'U DESTEKLEMESİNİN NEDENİ ·Tevrat'ta bahsedilen vaat edilmiş topraklara sahip olmaktır. · Türkiye için önemli olan GAP projesini engellemek istemesi. ABD'nin eski başkanlarından Reagan, Siyonizm'in armagedon diye adlandırdığı büyük kıyamet savaşına işaret ederek "İsa ile Deccal arasında, Kudüs civarında vuku bulacak savaşı muhtemelen bizim nesil görecek." diyordu. Peygamberimiz, Deccal denilen büyük fitneden bahsederken, kendisinden önceki bütün peygamberlerin ümmetlerine bundan bahsettiğini bildirmişti. Deccal dünyaya şerri hakim kılmak için savaşacak ve "Rablık" iddiasında bulunacaktır. İslam kaynakları 70.000 yahudinin ona tabi olacağını yazar. Hz. İsa ikinci defa avdet edecek ve deccalle savaşarak onu yenecektir. Siyonist evangelist ittifakının armagedon dediği bu savaşa bizim kaynaklarımızda Melhame-i Kübra adı verilmektedir. Bu savaşın gerçekleşeceği yer ise "atların diz kapaklarına kadar kana gömüleceği" haber verilen Amik Ovasıdır. Amik Ovası Konya'nın güneydoğusunda ve Torosların eteklerinde yer almaktadır. İsrail-ABD ikilisinin Konya'mızda yıllardır tatbikat yapma heveslerinin ve son zamanlarda gündeme taşınan Kıbrıs'ın kuzeyinde üs kurma ihtiyacı duymalarının nedeni de budur. ABD'NİN AFGANİSTAN VE IRAK İŞGALLERİ 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra yıllardır aradığı fırsatı eline geçiren ABD barış demokrasi ve terör naraları atarak ilk önce Afganistan'a daha sonra ise Irak'a girmiştir ve buralarda BOP politikasını uygulamaya koymuştur. İlk önce Afgan mafyalarını yok edip uyuşturucu trafiğini kontrol altına almıştır.Bu ABD'ye 300 milyar dolar kazandırmıştır daha sonra Irak'a girip Sünni-Şii çatışması çıkartmış ve ırağın 2 ye bölünmesini sağlamıştır.Bu sayede ABD yıllık 5 trilyon dolar değerindeki petrol piyasasını ele geçirmiştir.ABD petrol kontrolünü ise Kürtlere vermiştir. BOP TÜRKİYE İÇİN NEDEN TEHLİKELİ ABD'nin petrolleri kontrol altına alabilmesinin tek yolu Ortadoğu da bulunan bütün devletlerin parçalanmasını sağlamaktır. Yani Ortadoğu da bulunan 22 ülkeyi parçalayıp 220 eyalet haline getirerek bütün kaynakları elinde tutmak istemesidir.2030 yılında bitme noktasına gelmesi beklenilen petrolün yerini hidrojen yakıtı alacak. Hidrojen yakıtının ucuz yolla üretilebildiği tek maden ise BOR'dur. Dünya bor rezervlerine bakıldığında bor yataklarının %76 ülkemizde bulunuyor ve bu bizi BOP'un tam hedefine yerleştiriyor.Türkiye için tek tehlike bor değil Ortadoğu da kurulacak bir Kürt devleti de bulunuyor. Olası bir Kürt devletinin kurulması demek Kars'tan Diyarbakır'a kadar olan bölümün Kürt toprakları olarak koparılması demektir. Yıllardır ABD'nin bu proje için harcadığı para su anda 1 trilyon doları bulmuştur buda şu demektir sadece Ortadoğu için ABD kendi ülke ekonomisinin 10'da 1'ini Ortadoğu'ya aktarmış. MİT raporlarında Ortadoğu da ciddi bir silahlanma ve biyolojik silah üretimi bulunuyorDünyada ve Türkiye de ki birçok strateji kuruluşlarına göre şu anda müttefiğimiz görünen ABD 10 yıl içinde İran ve Suriye'yi 20 yıl içinde ise Türkiye'yi işgal edecektir. Yani ve bu topraklar 20 yıl sonra yeniden bir kurtuluş savaşı mücadelesi verecektir. BOP HAKKINDA SÖYLENENLER GEORGE W. BUSHBBC'de Yayınlanan Belgeselinde ABD Başkanı Filistin Lideri Mahmut ABBAS ile Görüşmesinde Şu Sözleri Söylemiştir;"Tanrını dan Görev Aldım.Afganistan ve Irak'ı da Onun İçin İşgal Ettim.Biz Siz Müslümanlar İçin 9.Haçlı Seferini Başlattık" C. RİSE (ABD Eski Dışişleri Bakanı)Washington Post Gazetesinde ki Röportajında Şunları Söylemiştir;"Başta Türkiye Olmak Üzere Fas'tan Basra Körfezine Kadar Ortadoğu da Bulunan 22 Ülkenin Sınır larının Değişmesi Gerekli" DİCK CHENEY (Başkan Yardımcısı)Amerikan Girişim Enstitüsünde Yaptığı Konuşmada Şunları Söylemiştir;"Başkan Bush'un Haçlı Seferi Sözlerini Destekliyorum Savaşımız İslam'la Biz Afganistan ve Irak'ı İşgal Etmeseydik Onlar İslam Birliğini Kurup İsrail'i Yok Edeceklerdi" JACQUES CHIRAC (Eski Fransa Cumhurbaşkanı)Fransa Eski Lideri Chirac Amerikalı Bir Gazeteciye Verdiği Demeçte Şunları Söylemiştir;"Hepimiz Bizans'ın Çocuklarıyız Avrupa'nın Temel Şartlarına Uymuş Olan Bir Türkiye Avrupa İçin Olağanüstü Tehlikelidir.Bu Yüzden BOP Gerçekleştirilmelidir."
1 note · View note
efdort · 4 years
Text
NASA Hakkında 10 İlginç Bilgi!
NASA Hakkında 10 İlginç Bilgi!
NASA Hakkında Bilgi
NASA 29 Temmuz 1958 yılında ABD Başkanı Dwight Eisenhower tarafından kurulmuştur. Bu içeriğimizde NASA hakkında az bilinen ilginç bilgileri derledik. İşte NASA hakkında ilginç bilgiler…
1. NASA’nın araştırma aracı Mars’a indikten sonra Yemenliler NASA’ya dava açmıştır.
2. 1991 yılında Dünya’nın yakınlarında keşfedilen bir parça, Astrofizik Veri Sistemine olası bir yaratık…
View On WordPress
0 notes
mehmetrefikyucel · 4 years
Photo
Tumblr media
ÖLÜMCÜL DENEYLER VE İNSAN KOBAYLAR...
ABD'nin 34. başkanı General Dwight D. Eisenhower 'ın Nazi savaş suçlularına çalışmalarını Amerika'da devam etmeleri karşılığında dokunulmazlık verdiği biliniyor. Almanların sayısız insan hayatı ve hayal bile edilemeyecek işkenceler karşılığında elde ettikleri bilgileri edinmek isteyen Eisenhower, Nazi toplama kamplarında gerçekleştirilen araştırmalardan "yararlanılması" emrini vermişti. Daça toplama kampında Yahudiler üzerinde gerçekleştirdiği korkunç deneylerle tanınan Dr Hubertus Strughold ve onun gibi 34 Nazi "bilim adamı" uzay tıbbı çalışmalarına Amerikan topraklarında devam edebilmeleri için Teksas, San Antonio'daki Randolph Hava Kuvvetleri Üssü'ne getirildi. Ataç Projesi kapsamında toplam 3 bin kadar Nazi savaş suçlusuna ABD ve Kanada topraklarında çalışma izni verildiği tahmin ediliyor. Tarihçiler ve bilim adamları, CIA tarafından Amerikan vatandaşları üzerinde gerçekleştirilen deneylerin çoğunun Nazi ölüm kamplarında yapılan insanlık dışı deneylerin bir devamı olduğunu ortaya koymuşlardır. Mart 1945'te Nazi Osenberg Listesi müttefiklerin eline geçecek ve ABD’deki Araştırma Geliştirme Enstitüsü Başkanı Binbaşı Robert Staver, başta roket uzmanı Wernher von Braun olmak üzere listedeki tüm isimlerle görüşmek ve istihbarat sağlamak için talimat verecektir. İlk başta sadece bilim adamlarını sorguya çekmek olan amaç daha sonra değişikliğe uğrayarak Almanya’nın dışına çıkarmaya dönüşmüştür. Birçok Nazi bilim adamı Peenemünde’deki Araştırma Merkezinde V-2 roketiyle ilgili görevlidir. Harekatın ilk ismi değiştirilerek Paperclip olacak ve Alman bilim adamları Sovyetler Birliğinin eline geçmeden kaçırılacaktır. Roket ve nükleer fizik alanlarının yanı sıra kimyagerler, doktorlar ve silah uzmanları da Almanya dışına çıkartılacaktır. Aileleriyle beraber kendilerine uygun çalışma ortamı ve dolgun bir ücret teklif edilen 127 bilim adamı Eylül 1945'te teklifi kabul edecektir, en önemli bilim adamları arasında; Wernher von Braun, Erich W. Neubert, Theodor A. Poppel, August Schulze, Eberhard Rees, Wilhelm Jungert ve Walter Schwidetzky bulunmaktadır. İzleyen aylarda da gelişler devam edecektir. 1950’de ise bilim adamlarının ABD’de bulunma durumlarına göre yasal oturma izinleri kesinleştirilecektir. 86 havacılık ve uzay mühendisi – uzmanı, ele geçirilen Nazi uçak ve ekipmanının olduğu Wright Hava Üssüne gelerek çalışmaya başlar. Elektronik haberleşmeyle ilgili olarak ise fizik alanından Georg Goubau, Gunter Guttwein, Georg Hass, Horst Kedesdy ve Kurt Levovec; kimyacı Profesör Rudolf Brill ve doktorlar Ernst Baars ve Eberhard Both; jeofizikçi Dr. Helmut Weickmann; teknik optik uzmanı Dr. Gerhard Schwesinger; ve elektronik mühendisleri Dr. Eduard Gerber, Richard Guenther ve Hans Ziegler ekibe katılacaktır. Sentetik petrol üretim uzmanı 7 kişi de Louisiana’daki Fischer-Tropsch fabrikasında değerlendirilecektir. 1990 yılına gelindiğinde toplamda 1.600 bilim adamı Almanya'dan çıkarılmış, diğer devletler tarafından kullanılmaya başlamış durumdaydı. ABD'de yayınlanan "Operation Paperclip: The Secret Intelligence Program that Brought Nazi Scientists to America (Ataç Operasyonu: Nazi Bilim Adamlarını Amerika'ya Getiren Gizli İstihbarat Programı" adlı kitap, ABD Genelkurmay Başkanlığının 1945'ten sonra bin 600'den fazla Alman bilim adamını nasıl ülkeye getirdiğini belgeleriyle anlatıyor.   Gazeteci Annie Jacobsen tarafından yazılan kitap, Ataç Operasyonu çerçevesinde 21 Nazi bilim adamının ABD'nin Soğuk Savaş dönemindeki etkinliklerinde nasıl bir rol oynadıklarını betimliyor.   Jacobson'a göre bilim adamlarından bazıları Nazilerin lideri Adolf Hitler'e sarin gazı ve hıyarcıklı vebanın kitle imha silahlarına dönüştürülmesi için yardımcı olmuş ve savaş suçlarından yargılanmış.   Kitapta ABD'nin kendi kimyasal ve biyolojik silahlarını üretmek, havacılık ve uzay tıbbı alanında ilerleme sağlamak için "Üçüncü Reich'ın" beyin gücünü kullanmak üzere "Ataç Operasyonu" düzenlediği savunuluyor.   Nazi bilim adamlarını işe alan, onlara ABD'de çok gizli hükümet projelerinde çalışmaları karşılığında dokunulmazlık ve yeni kimlikler veren ABD Dış işleri Bakanlığı, Ordu İstihbarat ve CIA, 1945 tarihinde ''Program F'' ‘i  ABD Atom Enerjisi Komisyonu aracılığıyla başlattı. Bu program, atom bombası üretimindeki en önemli kimyasal maddelerden biri olan 'florid' in insan sağlığı üzerindeki etkilerini araştıran en geniş kapsamlı çalışmaydı. Araştırma sırasında floridin insanoğlunun bildiği en zehirli kimyasallardan biri olduğu ve merkezi sinir sistemi üzerinde büyük hasara yol açtığı anlaşıldı; ancak elde edilen bilgilerin büyük bölümü atom bombalarının yapımının engelleneceği korkusuyla ulusal güvenlik adına gizli tutuldu.
Kimyasal silahların konuşulduğu dönemde kendi gaz maskelerinin dayanma gücünü ve silahların etkisini ölçmeye çalışan Amerikan hükümeti 60.000’den fazla kişiyi denek olarak kullandı. Farklı derilerin ve genlerin tepkilerini de ölçebilmek adına başka ırklardan insanlar da bu deneye dahil edildi. Gaz odalarına doldurulan insanlar koruyucu giysilerin dayanıklılığını ölçmek adına kimyasal saldırılara maruz kalıyordu. Söylentilere göre bir gruba koruyucu elbise dahi verilmedi.
1943 yılında ABD Donanması kendi denizcilerini hardal gazına maruz bıraktı. Resmi olarak, Donanma, Birinci Dünya Savaşında çok korkunç olduğu kanıtlanmış olan bu ölümcül gaza karşı yeni kıyafetlerin ve gaz maskelerinin etkinliğini test ediyordu. Deneylerin en kötüsü Washington’daki Deniz Araştırma Laboratuvarında meydana geldi. 17 ve 18 yaşındaki erkek çocuklara, sekiz haftalık acemi eğitim kampından sonra, savaşı kısaltmaya yardımcı olacak bir deneye katılmak isteyip istemedikleri soruldu. Çocuklar, Araştırma Laboratuarına ulaştıklarında, deneyin hardal gazı olduğunu öğrendiler. Neredeyse tümü dış ve iç yanıklara maruz kaldı. Deniz Kuvvetleri tarafından bu durum göz ardı edildi ve hatta bazı durumlarda bu katılımcılar, Casusluk Yasası ile tehdit edildi. 1991’de, nihayet Kongre’den önce raporların gizliliği kaldırılarak ve alındı.
1946 yılında Savaş gazilerine hizmet veren hastanelerdeki hastalar, tıbbi deneylerde kobay olarak kullanıldı. Kuşkuları ortadan kaldırmak için ne zaman böyle bir hastanede gerçekleştirilen bir çalışmayla ilgili rapor hazırlansa, ''deney'' sözcüğü yerine ''araştırma'' ya da ''inceleme'' sözcüklerinin kullanılması emredildi. 1947 ABD Atom Enerjisi Komisyonu, insan deneklere damardan radyoaktif maddelerin verileceği deneylere başlayacağını bildiren gizli bir belge yayımladı. CIA, Amerikan istihbaratı tarafından silah (zihin kontrol, beyin yıkama aracı) olarak kullanılabilmesi için LSD araştırmalarına başladı. Hem sivil hem asker denekler haber verilerek ya da verilmeyerek bu deneylerde kullanıldı. 1950  yılında Savunma Bakanlığı, nükleer silahların çöllerde denenmesi ve bombanın etki alanı içinde kalan insanların sağlık problemlerinin ve ölüm oranlarının gözlenmesi için planlar yapmaya başladı. Amerikan kentlerinin bir biyolojik saldırı durumunda ne ölçüde zarar göreceğini belirlemek için ABD donanmasına bağlı gemiler San Francisco kentine bakteriden oluşan bir bulut püskürttü. Çok sayıda insan zatürree benzeri belirtiler göstererek hastalandı. 1951 yılında Savunma Bakanlığı hastalığa neden olan bakteri ve virüslerin kullanıldığı açık hava deneyleri başlattı. 1969 yılına kadar süren bu deneylerde geniş kitlelerin bu bakterilere maruz kaldığından kuşkulanılıyor. 1953 yılında ABD ordusu, kimyasal maddeleri dağıtmak konusunda ne kadar etkin olduklarını belirlemek amacıyla Fort Wayne, Minneapolis, Winnipeg, St Louis ve Leesburg, Virginia'da çinko kadmiyum sülfür gazıyla yüklü bulutlar saldı. Ordu, Donanma ve CIA'nın ortaklaşa gerçekleştirdiği deneylerde New York ve San Francisco'da yaşayan on binlerce kişi solunum yoluyla bulaşan mikroplara maruz bırakıldı. CIA, MKULTRA projesini başlattı. Resmi olarak 11 yıl süren bu araştırma programı, zihin kontrolünde kullanılabilecek ilaçların ve biyolojik silahların üretimi ve denenmesi için tasarlanmıştı. 1956 yılında Amerikan ordusu, sıtma mikrobu taşıyan sivrisinekleri Georgia'nın Savannah ve Florida'nın Avon Park bölgelerine bıraktı. Her deneyin ardından kendilerini kamu sağlığı görevlileri olarak tanıtan ordu ajanları mikrobun kurbanlar üzerindeki etkilerini inceledi. 1965 yılında Philadelphia'daki Holmesburg Eyalet Ceza evindeki tutuklulara, ABD'nin Vietnam Savaşında bitki örtüsünü ve ormanları yok etmekte kullandığı yüksek oranda zehire sahip Portakal Gazının kimyasal bileşeni olan dioksin verildi. Tutukluların daha sonra kanser taramasından geçirilmeleri, Portakal Gazının başından beri kanserojen bir madde olduğundan kuşkulanıldığını gösterdi. 1966 yılında CIA, yine MKULTRA'nın devamı olan Proje MKOFTEN'ı başlattı. Bu, belli kimyasalların insanlar ve hayvanlar üzerindeki zehirleyici etkilerini araştıran bir projeydi. ABD ordusu tarafından New York kenti metrosuna Bacillus subtilis mikrobu verildi. Ordu bilim adamlarının bakteriyle dolu ampulleri havalandırma ızgaralarına atmaları sonucu bir milyonun üzerinde insan bu zehirli havayı soludu. 1969 yılında Savunma Bakanlığından Dr. Robert MacMahon , 5-10 yıl içerisinde, ''insanın bağışıklık sistemine saldıran ve hiçbir ilaçla tedavi edilemeyen sentetik bir virüs geliştirmek için'' Amerikan Kongresinden 10 milyon dolar ödenek talep etti. Ödeneğin sağlanmasının ardından CIA gözlemi altında yürütülen proje, ordunun çok gizli biyolojik silah tesisi olarak bilinen Fort Detrick'teki Gizli Operasyonlar Bölümünde başlatıldı. Burada, AIDS benzeri virüsleri ayrıştırmak için moleküler biyoloji teknikleri kullanıldığı yolunda spekülasyonlar giderek arttı. ABD, DNA'larındaki genetik değişiklikler ve varyasyonlar nedeniyle hassas olan belli etnik grupları hedef almak ve yok etmek amacıyla tasarlanmış ''etnik silahları'' geliştirme çalışmalarını yoğunlaştırdı 1975 yılında Fort Detrick'deki Biyolojik Silah Merkezinin virüs bölümüne Fredrick Kanser Araştırma Tesisleri adı verilerek Ulusal Kanser Enstitüsü'nün (NCI) denetimine verildi. ABD Donanmasının burada kansere neden olan virüsleri geliştirmek amacıyla özel bir virüs kanser programı başlattığı tahmin ediliyor. Bilim adamları burada, aynı zamanda, hiçbir bağışıklığın bulunmadığı bir virüs ayrıştırdılar. Bu virüse sonradan HTLV (İnsan T- hücresi Lösemi Virüsü) adı verildi. 1977 yılında Senato'da yapılan oturumlarda 239 yerleşim bölgesinin 1949-1969 yılları arasında biyolojik maddelerle zehirlendiği doğrulandı. San Francisco, başkent Washington, Key West, Panama Kenti, Minneapolis ve St. Louis bu bölgelerden sadece birkaçı. 1978 yılında Salgın Önleme Merkezi (CDC) tarafından gerçekleştirilen deneysel Hepatit B aşılama çalışmaları New York, Los Angeles ve San Francisco kentlerinde başladı. Araştırma denekleri bulmak için verilen ilanlarda özellikle çok eşli eşcinsel erkekler arandığı vurgulandı. 1981 yılında İlk AIDS vakalarının New York, Los Angeles ve San Francisco'daki eşcinsel erkekler arasından çıktığı doğrulandı. Bu olayların ortaya çıkması AIDS'in Hepatit B aşısı yoluyla bulaştığı yönünde spekülasyonların da yayılmasına neden oldu. Ulusal Bilimler Akademisi Tutanakları'na göre HIV ve VISNA virüsleri, HTLV ile neredeyse aynıydı (ufak bir kısım hariç yüksek oranda benzerlik taşıyordu). Bu bilgi, HTLV ve VISNA virüslerinin, doğada hiçbir bağışıklığı bulunmayan yeni bir virüs ayrıştırmak amacıyla birleştirilmiş olabileceği spekülasyonlarını doğurdu. 1994 yılında Houston'daki MD Anderson Kanser Merkezinden Dr. Garth Nicholson, ''gen izleme'' adı verilen bir teknikle, Çöl Fırtınası Operasyonundan dönen askerlerin birçoğunda, biyolojik silah yapımında kullanılan bir mikrop olan mycoplasma incognitus'un değiştirilmiş bir cinsini keşfetti. Moleküler yapısının % 40'ına HIV protein tabakası katılmış olması mikrobun insan yapımı olduğunu göstermektedir. Senatör John D. Rockefeller , Savunma Bakanlığının en az 50 yıldır yüz binlerce askeri personeli deneylerde kobay olarak kullandığını ve bilinçli olarak tehlikeli maddelere maruz bıraktığını açıklayan bir rapor yayımladı. Bu maddelerin arasında, hardal gazı, sinir gazı, radyasyon ve Körfez Savaşı sırasında kullanılan kimyasallar bulunuyor. 1996 yılında Savunma Bakanlığı, Çöl Fırtınası'na katılan askerlerin kimyasal maddelere maruz kaldığını kabul etti.
ALINTIDIR…
0 notes
aakin55 · 5 years
Text
Eisenhower matrisi ile stratejik karar verme yöntemi
Eisenhower matrisi ile stratejik karar verme yöntemi
Stratejik karar verme süreci değişik modeller içerir. Bunlardan biri de ‘Eisenhower Matrisi’ ya da ‘Eisenhower Modeli’dir. Liderler için zaman yönetimi çok ama çok önemlidir.
Günlük, haftalık, aylık veya yıllık olarak yapmamız gereken bir çok görevler olabilir. Eisenhower Modeli’ni başarıyla kullanmış olan eski ABD Devlet Başkanı Eisenhower’e göre acil olduğunu sandığımız bir çok iş aslında…
View On WordPress
0 notes
Text
Amerikan Savaş Makinesi: Çıkar Grupları ve Bitmeyen Çatışma
Amerikan Savaş Makinesi: Çıkar Grupları ve Bitmeyen Çatışma ABD Başkanı Dwight D. Eisenhower 1961’de Beyaz Saray’dan ayrılışını, askeri-sanayi kompleksinin “felaket bir şekilde yükselişini” halkına duyuran kaygılarla dolu bir mesajla yaptı. 50 yıl sonra bu kompleks, ABD ekonomisi ile dış siyasetine doğrudan ve önemli şekilde yön veren ve gerçekten de durdurulamaz bir savaş makinesine dönüştü.   James McCartney, ulusal güvenlik konularında ödül kazanmış bir gazeteci olarak ve edindiği tecrübelere dayanarak, Soğuk Savaş’tan bugüne uzanan ve sorunun Eisenhower’ın bile hayal edebileceğinden çok kötü bir durumda olduğunu gösteren ilgi çekici bir tarihi bizlere sunuyor.   Büyük Ordu “hata yapamayacak kadar büyümüş” ve ulusun siyasi, kültürel ve entelektüel kuruluşlarına yayılmıştır. Aralarında Beyaz Saray ve Kongre’nin de bulunduğu bu güç ve etki merkezlerinin, gereksiz savaşlara hazırlanmakta ve bunları ateşlemekte çıkarları mevcuttur. Kitabın yazarları, son 50 yıl içinde yabancı ülkelere yapılan müdahalelerin ABD veya dünyayı daha güvenli kılmadığını ikna edici bir şekilde ortaya koymaktadır.    “Amerika’nın savunma yapısının son yarım yüzyıldaki gelişiminin sürükleyici bir anlatımı… Savunma endüstrisinin bu aydınlatıcı ve bir o kadar da gerekli anlatımı, modern askeri-sanayi kompleksin değişim ve etkisi konularına meraklı olan herkes için.” Library Journal   “50 yıldır hiçbir şey değişmemiş: Askeri-sanayi kompleks dümenin başında petrol iştahı ile Orta Doğu’da çatışmalara neden olurken, düşünce kuruluşları ve medya savaş çığırtkanlığı yapıyor ve Kongre parsayı toplamakla meşgul.”   Publisher’s Weekly  
Amerikan Savaş Makinesi: Çıkar Grupları ve Bitmeyen Çatışma
0 notes
kitapindiroku · 7 years
Text
Amerikan Savaş Makinesi: Çıkar Grupları ve Bitmeyen Çatışma Kitabı pdf indir pdf indir
Amerikan Savaş Makinesi: Çıkar Grupları ve Bitmeyen Çatışma ABD Başkanı Dwight D. Eisenhower 1961’de Beyaz Saray’dan ayrılışını, askeri-sanayi kompleksinin “felaket bir şekilde yükselişini” halkına duyuran kaygılarla dolu bir mesajla yaptı. 50 yıl sonra bu kompleks, ABD ekonomisi ile dış siyasetine doğrudan ve önemli şekilde yön veren ve gerçekten de durdurulamaz bir savaş makinesine dönüştü.   James McCartney, ulusal güvenlik konularında ödül kazanmış bir gazeteci olarak ve edindiği tecrübelere dayanarak, Soğuk Savaş’tan bugüne uzanan ve sorunun Eisenhower’ın bile hayal edebileceğinden çok kötü bir durumda olduğunu gösteren ilgi çekici bir tarihi bizlere sunuyor.   Büyük Ordu “hata yapamayacak kadar büyümüş” ve ulusun siyasi, kültürel ve entelektüel kuruluşlarına yayılmıştır. Aralarında Beyaz Saray ve Kongre’nin de bulunduğu bu güç ve etki merkezlerinin, gereksiz savaşlara hazırlanmakta ve bunları ateşlemekte çıkarları mevcuttur. Kitabın yazarları, son 50 yıl içinde yabancı ülkelere yapılan müdahalelerin ABD veya dünyayı daha güvenli kılmadığını ikna edici bir şekilde ortaya koymaktadır.    “Amerika’nın savunma yapısının son yarım yüzyıldaki gelişiminin sürükleyici bir anlatımı… Savunma endüstrisinin bu aydınlatıcı ve bir o kadar da gerekli anlatımı, modern askeri-sanayi kompleksin değişim ve etkisi konularına meraklı olan herkes için.” Library Journal   “50 yıldır hiçbir şey değişmemiş: Askeri-sanayi kompleks dümenin başında petrol iştahı ile Orta Doğu’da çatışmalara neden olurken, düşünce kuruluşları ve medya savaş çığırtkanlığı yapıyor ve Kongre parsayı toplamakla meşgul.”   Publisher’s Weekly  
Amerikan Savaş Makinesi: Çıkar Grupları ve Bitmeyen Çatışma Kitabı pdf indir pdf indir oku
0 notes