Tam hikaye bu belli. Al sana Piraye’nin aşkı için ödediği bedeli. Serseri ağzına aşık olmuştu Piraye onun oysa ki, bilmiyordu ki aşık olduğu o serseri ağız onu yaralayıp zehirliyeceğini. Nazımdı adı oysa ki. Şiirlere sığmazdı kendisi. Serserinin biriydi. Ezerdi herkesi, yoktu içinde merhameti, oysa Piraye ki her şeyi masumluğu ile gören kişi, onu ağlarken bulmuştu yolun ortasında “belki, belki onun da birine ihtiyacı var” diye umut tohumu serpiştirdi, yanaştırdı kendini ama bilemezdi, Nazım onun gibi değil, bencil bir serseri aşıktı kendisi. Nazım, takmazdı kimseyi, üzüldüğünde ise istediği olmadığı içindi. Piraye denk geldi, öyle ki bir süre Pirayeye kendini yakın tutup onu izledi, aşkını itiraf etsin, zayıf noktalarını ona göstersin diye bekledi. “Sonra noldu, peki?” Piraye anlattıkları ve hissettikleri ile kaldı, ortada öylece, belki ona bir şans vermemeliydi ama oldu ki, Piraye böyle yaşadı gitti. Sevileceğini sanıyordu halbuki ama Nazımın bencil tavırları ve serseri ağzı onu da üzüp zehirledi, artık asla sevileceğini düşünemezdi Piraye güzeli.