Almanca öğrenmek ||| En Önemli Almanca Kelime Öbekleri ve Kelimeler ||| Uykuda Öğrenme #Almanca öğren
#Almanca öğren Almanca öğrenmek ||| En Önemli Almanca Kelime Öbekleri ve Kelimeler ||| Uykuda Öğrenme
Almanca nasıl öğrenilir? Uyurken Almanca öğrenin. Bu video, otomatik olarak dilbilgisi öğreten en önemli ve temel Almanca kelimeleri ve kelim...
Türkçe’de yabancı sözcük oranı VIII. yüzyılda Orhun Yazıtları’nda %1 iken, Uygurlarda %2-5’e, kimi yerlerde %12’ye çıkmış.
Anadolu Selçuklularının resmî dili Farsça imiş. Hacı Bektaşı Veli (1210-1271) Makalat’ını doğrudan Arapça, Mevlana Celaleddin Rumi (1207-1279) Mesnevi’sini Farsça yazmış. Sultan Veled’in İptidaname’sinde yabancı sözcük oranı %13’müş.
Aşık Paşa’nın Garipname’sinde %20, Ahmet Fakih’in Çarhname’sinde %28’miş. Osmanlı devletinin yükselme dönemiyle doğru orantılı olarak dilimizin yabancılaşma derecesi de yükselmiş: Yabancı sözcük oranı Nabi’de %54, Nefi’de %60, Baki’de %65, Namık Kemal’de %62…
Osmanlıca’nın en yüksek örneklerinde yabancı sözcüklerin oranı %100’lere yaklaşmakta, Türkçe sözcükler ise hemen yalnızca ekler ve bağlaçlar düzeyinde kalmakta imiş [İlhan Yüce, “Halkın Dilinden ‘Sultanüs Şuara’ Diline”, İnsancıl, Haziran 2008].
Peki neden? F. Bacon “Gerçekten bilmek, sebepleriyle bilmektir” der. Neden bu böyle? Aydınlarımız neden gerek görmüş buna? Bu aşırılık neden?
İlk akla gelecek açıklama şu olacak sanırım: “Demek ki Türkçe’yi yetersiz bulmuşlar, en ince fikir ya da duygularını Türkçe ile ifade edemedikleri için Arapça, Farsça sözcükler kullanma ihtiyacı hissetmişler.” Bu bir açıklamadır, ancak bence yeterli değil. Çünkü istedikleri anlamı veren, güzel Türkçe sözcükler yerine de yabancılarını alıp kullanmışlar, çeşm (göz), zülüf (saç), nan (ekmek), ��ems (güneş),… gibi.
Ancak benim asıl merak ettiğim, bu aşırılık neden? Aklıma gelen sebepleri sayayım:
-Birinci sebep ölçüsüzlük, biz her işimizde ölçüsüz davranan bir toplumuz. Bu olumsuz yönümüz üzerinde bir yazımda durmuştum.
-İkincisi halktan kopukluk… Aydın tabakamız hep halktan uzak durmuş, onu hakir görmüştür. Bu, günümüzde böyle, geçmişte de böyleydi. Halka “avam” demişlerdir, Türk’ü “Etrakı bi-idrak” diyerek aşağılamışlardır. Ondan farklı görünmek istemişlerdir, bu etki altında dillerini bile farklılaştırma yoluna gitmişlerdir.
-Üçüncüsü gösteriş... Bu faktör, ekonomide de etkilidir. İnsanlarda “ne kadar çok yabancı sözcük kullanırsanız, o kadar aydın sayılacağınız” şeklinde bir inanış vardır.
-Çok önemli bir sebep de aydınlarımızın Türkçe sözcük üretme yollarını iyi bilmemeleridir. Yanlış hatırlamıyorsam, dilimizde yüze yakın yapım eki olduğunu bir yerde okumuştum. Bunlardan, en baba okumuşumuzun bildiği; dördü beşi geçmez.
Tabii başka sebepler de olabilir, bilen aydınlatacaktır bizi.
Acil çilingir hizmetine mi ihtiyacınız var? Ayazağa bölgesinde güvenilir ve hızlı çilingir hizmeti sunuyoruz. 7/24 acil personel yanınızdayız!
Hizmetlerimiz:
Ev ve iş yerleriniz için hızlı kapı açma
Oto Çilingir hizmeti ile araçlarınızın kilitleme sorunlarına çözüm
Kasa açma konusundaki uzman ekibiyle güvenilir hizmet
Uygun koşullar, anahtar sözcük kopyalama ve değiştirme
Profesyonel çalışanlar ve gördükleri deneyim ile çilingir ihtiyaçlarını en kısa sürede karşılıyoruz. Güvenilir, hızlı ve uygun fiyatlı çilingir hizmeti için bize ulaşın:
Öldü, işte o kadar, neden öldüğünün önemi yok, bir insanın neden öldüğünü sormak saçma bir davranış, ölüm nedeni zaman içinde unutulur, yalnızca o tek sözcük kalır, öldü.
Bir Yılın Son Günleri
Bir yıl daha bitiyor
İşte bu kadar duru,bu kadar yalın
Bu kadar el değmemiş
Sıradan bir gerçeği daha
kolları bağlı hayatımızın
Bu şiire nasıl dahil edilebilir bir yılın son günleri
Her sonda,her başlangıçta ve her defasında
Alır gibi başkasını karşımıza
Perdeler çekip,ışıklar söndürüp
oturup yatağın içinde bir başımıza
Sorgulamak kendimizi
Öğrenmek ikimizin anadilini,ikinci belleğimizi
Öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkilerini
Bu aynanın dehlizlerinde gezinirken görürüz
Karanlık günlerimizin kenar süslerini
Biterken yılın son günleri
Biliyoruz takvimler belirlemez değişimin mevsimlerini
Gençlik ikindilerini
Kargınmış bir çocuktuk büyüdüğümüzden beri.
Bir yıl daha bitiyor
Düşlerim ,tasalarım,yarım kalmış onca şey
Her yıl biraz daha kısalıyor bir öncekinden
Bana mı öyle geliyor
Yoksa daha mı hızlı ilerliyor zaman
İnsan yaşlanırken?
Kırdım mı incittim mi birilerini?
Kimleri kazandım, yitirdiklerim kimler.
Kendimi yeniledim mi yazdıklarımda?
Yeniden düşünmeliyim
Dostluklarımı, ilişkilerimi
Dağınık yatağım,mutsuz yatağım
Çoğalttım mı eksiklerimi?
Gözlerim çocukluk fotoğraflarında mı kaldı
Yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
Borçlarımı ödedim mi?
Doğru seçtim mi soruların fiillerini?
Tırnaklarım kesilmiş, dişlerim fırçalanmış, saçlarım taranmış,
giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
Ödünç aldığım kitapları geri verdim mi?
Geri verdim mi aldıklarımı:
Aşkları, dostlukları, sevgileri, güvenleri, bağları
Kitaplara, sayfalara, satırlara borcumu ödedim mi?
Yokladım mı duygularımı
Hala sevebiliyor muyum insanları?
Ovmalı gümüşleri, bakırlarımı; cila geçmeli ahşaplarıma
Ovmalı umutları
Saklı tutmalı gelecek inancını, yarınları eksik etmemeli ağzımızdan
Hançer kıvamındaki o karamizah tadını
Şimdi oturup uzun bir hasretlik mektubu yazmalıyım Yavuz'a
Sonra köşe başından bir demet çiçek alıp öyle başlamalıyım
akşama
Yeni bir yıla
Ama nedense herşeyin tadı dağılıyor ağzımda
Bir sap çiçek mi taşısam yoksa ağzımın kıyısında
Aydınlık rengi vursun diye gözlerimdeki buluta
Ey uzak akrabalarım, üvey aşklarım
Mevsim sonu dostlarım, işporta malı ayrılıklar
Arkadaş ölümleri, dost hançerleri, talan ettiğimiz zulalar
Gece telefonları, ıssız konuşmalar
Mağrur incelikler, vurgun yemiş ilişkiler
Bırakılmış mektuplar
Ve yurdumun her karış toprağında tefrika edilen karanlık
Ey hayatıma girenler ve çıkanlar
Uçurum duygusuyla yaşadığımız hayat ey
O kadar çok anlattım ki
Kendime kaldım anlatmaktan...
Bunaldım kendisiyle boğuşmasını
Başkalarında çözmeye çalışan insanlardan
Usandım sözcük oynamalarından, tılsımlı sıfatlardan,
Ofset duyarlılıklardan
Kaç zamandır bir ermiş dinginliği havalandırıyor dizelerime
açılan pencereleri,
Durup bakıyorum akşam sularında zaman kavramlarına,
Zamanı düşünüyorum;koyuluyorum
Anlamını yitiriyor "şimdiki zaman"ın boşyüceliği,tarihin unutkan
sayfalarındaki mürekkep lekeleri
İşimin başına dönüyorum içimde ıssız bir gönül erinci
Kaç zamandır duru, yalın, çalışkan, iyi insanlar özlüyorum
"içtenliğin" yada "dünya görüşünün" kirletmediği
Kendime bir yeni yıl kartı yazarak bunları diliyorum.
Sabahları açık penceremin soluduğu kent
Nabzında yüzyılın dağınık sancısı
Dumanı üzerinde tüten yıkıntılar
Hangi anlamı kuşanabilir şimdi yeni bir yıl
Umutsuzluk sözlüğünden karşılıklar aranırken hayata
Hangi söküğünü dikebilir bu yaralı kuşak
Hangi yüreğe öğretilebilir unutmak!
Aranıp duruyorum adresini yitirdiğim insanları
Vitrin camlarına yansıyan yüzlerde
Bilmiyorum kalmış mıdır adresini yüzlerinde taşıyan insanlar
Hala bir umut var mıdır
Çıkmaz bir sokağa benzeyen bu avare avunması vitrinlerde
Rüzgarlada içi oyulmuş, daha doğarken, kumlarla, yağmur suyuyla kaplanan… Orada, kat kat dizili delik deşik taşların arasında, kimsenin yanıma gelmeyeceği bir yerde, bir başıma kalakaldım: Soyunuk, yitik, sonuna dek yenilmiş. Trajedilerin, suçun ve bağışlanmanın çok ötesinde, lime lime, harf harf çözüldüm yazgımdan, uğuldayan çamura karıştım. Beni kendimle buluşturacak ve ondan azat edecek sözcüğü bulamadım. Bin yılların darbeleriyle kolu kanadı kırılmamış, ikiye yarılmamış, karanlıklardan çıkıp gelen, üzerinde şafağın sökebileceği bir sözcük.