Tumgik
#Haşir
caninbabasi · 15 days
Text
"Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın." (Haşir, 59/19)
59 notes · View notes
Text
haşir suresi 19. ayette; “allah’ı unutan ve bu yüzden allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın." buyurulur. bugün bu çağın insanı yalnızsa, allah’ı unutmasından ileri gelir.
13 notes · View notes
yurekbali · 4 months
Text
Tumblr media
BEHÇET NECATİGİL (1916-1979) 1916’da İstanbul’da doğduğunda (o gün onunla dünyaya gelen çocuklar arasında) “Yüzü yüzüne en çok benzeyen çocuk!” diye bir kayıt düştüğü söylenir babasının, Takvim-i Ragıp’ın bir kıyısına. Gözleri (o pek azınızın usunda olan gözleri) biraz odanın, biraz da dışarısının karanlığını kuşanır. Vücudu İstanbul’un o eski sokaklarının, evlerinin esmerliğini alınca bildiğimiz o sureti çıkar. Evlerin dip odalarında gider gelir. 1930’larda bu durgun çocuk, hem okula gidiyor, hem annesiyle sokakta top oynayan çocuklara bakıyordur (Kabataşlı anneler o zamanlar çocuklarıyla pencerelerden ayrılmazlardı). Gider üstünü değişir: İlk basılı şiirini okuyordur çünkü (Varlık, Ekim 1935). 1940-1943. Kars’ı Zonguldak’ı görür. - Öğretmenim! diyorlardır çocuklar. Askerken ilk ata bindiği söylenir (görenler beyaz bir at diyorlar). Artık otlar, karıncalar, devedikenleri, hanımböcekleri, Pan’ın teneffüsü, çalılar, kuşlar, ikindi vakitleri okşamaktadır yüzünü. Kapalı Çarşı diye on bir heceli bir sözcüğü hecelediğinden mi? Öyle olmalı: İlk gözağrısı (1945). Biliyoruz kırları severdi en çok. Ve sıradan böcekleri. Ama birden yere yüzükoyun uzanıp “tabiatla haşir neşir” olmak yetmiştir. Gökleri, yıldızları geç bir kalem, der, Beşiktaş’ta, Barbaros meydanında dolaşırken (Çevre, 1951). Ve yavaş yavaş evlerle savaşa başlamıştır artık, düştüğünden yüzü. ‘Şayet aşk’ dese de... İlk arkadaşlıklar (o zaman Abasıyanık 1906, Külebi 1917, Akbal 1923, Birsel 1919, Dağlarca 1914, Aksal 1920, Tirali 1925 midir?). Daha çocukken, “Savrulan karlara bakacağım,” diye tutturmuştur. Ama Fikret gibi evlere kapanmaktır en iyisi (her gün üç paket cıgara ve çocukluğu). İnerse Beşiktaş’a iner artık. Elinde filesi. Yaşlılığında birçoğumuz gibi gözlüğü hep yanında dururdu. Şiiri mi? Şiiri yükseklik korkusunun şiiridir. 1955’lerde duvarlarda gergef işi bir levhanın önünde yazacaktır (annesinin elinden çıkmış). Araf’lar açıklanmalıdır çünkü (1958). Dar Çağ’la hesaplaşmış bir dergâha (sevgili içine) yazılacaktır. Kitaplarda mı ölmek istiyordur? Yeryüzü -neden söylememeli- birden yeryüzü olmaktan çıkmıştır. Hem ne zamandır ellerini cebine soksa cıgaralar, akşamüstleri, kâğıtlar, ıssız kırlara bakan Pan, aşkın hiçlikleri, Panik (ki Divançe diye bir kitaba girecektir) sağır duvarlar, şiirlere üşenmelerimiz, kurşunkalemler, bir teyel. Ve Yaz Dönemi. Ve En/Cam ve Zebra. En çok sevdiği çiçek mi? Gecesefaları elbet. Okurken biraz önüne bakardı (ölümlerde, aşklarda). Bir çilehane özlemi mi? Bir Eski Toprak’lı. Uzatmalı bir nefer. Çünkü nice yollar gidilmiştir (çokken bir şiirin tarihinde ve bankalar gibi bir bilanço yapılmalıdır Aktif-pasif görünmelidir). Bu hınçla sarılır Beyler’e (1978), çünkü ta gerilerden (bir geri hizmetten) Necatî Fâriğiz edemeyiz kimseye tâpû beyler diyordur. Hiç bıyık bırakmış mıdır? Hayır. Ama sakalı hep uzamıştır. Şiirleri (İlhan Berk’e göre) en çok üstüne başına benzeyendi. Çocukluğunun sağlık raporlarında hızlı atıyordu kalbi deniyor. Biliyoruz hep bir ayraç bırakmıştır şiirlerde bir gün dolduralım diye biz. Sunu Bir gün öldü. Gidip geldiği sokaklar, bir kırlangıç, bir kâğıt, bir ıstampa, bir kalem/alkol yanmasında/bir fotokopi, bir kumsaati, yarım kalmış bir şiir, bir patika, cenazesinde bulundu mu? bilmiyorum. Bir bulut bir süre onu izlemiş. Geçerken parmağını kaldırmış bir çocuk. Bir deniz parçası, bir ağaç büyümesini bir an bırakmıştır. Masası uzun zaman kendine gelememiştir. O gün gök açıkmış diyorlar. - İlhan Berk, Behçet Necatigil (1916-1979) (Deniz Eskisi) (Aşk Tahtı / 1976-1982 / Toplu Şiirler II) - Görsel: Behçet Necatigil (Kalender Dergisi, Sayı:6, Mart-Nisan 2019, İki Aylık Edebiyat Dergisi)
17 notes · View notes
dem-bu-demdir · 2 years
Photo
Tumblr media
Ey oğul! İki adım vardır ki, eğer bu iki adımı atabilirsen Hakk’a ulaştın demektir.  Eğer kalbin ve ruhunla dünya ile ahiretten birer adım,  nefsin ve diğer insanlardan da birer adım uzaklaşabilirsen Hakk’a ulaşmış olursun.  Kalbin ve ruhunla bu zahirleri terk et, işte o zaman  Hakk’a vasıl olursun: Önce başla,  ilk adımı at, bitirmek Allah’tandır. Sen hemen gerekli alet ve edevatı al!  Var, iş kapısının önüne otur ki,  seni çalıştıracak olana yakın bulunasın.  Öyle yatağında,  yorganının altında ve kapalı kapılar ardında miskin miskin durma!  ��ş ara, çalışmak istediğini söyle! Kalbini zikre yaklaştır!  Ona bilhassa, kıyamet gününü, haşir-neşir gününü hatırlat!  Ölümü düşün Allah’ın mahlûkatı nasıl öldürüp sonra nasıl dirilteceğini, huzurunda nasıl duracağını düşün!  Bütün bunları hiç hatırından çıkarmamaya devam ettiğin zaman  kalbindeki kasvet gider, günah bulanıklarından temizlenir.
Abdulkadir Geylani (kuddise sirruhu)
63 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 7 months
Text
Tumblr media
🌹꧁🌹📖🌹 ﷽🌹 📖🌹꧂🌹
Ne kadar gafiliz!
Bizi bir ölüm bekliyor, acaba son nefesi müslüman olarak verebilecek miyiz?
Endişeden, üzüntüden başımızı kaldıramamamız lâzımken, umrumuzda değil, yiyip içip gezip tozuyoruz.
Bizi bir kabir hayatı bekliyor, acaba ateş çukurlarından bir çukur mu olacak, yoksa cennet bahçelerinden biri mi?
Bizi bir haşir bekliyor. Acaba hangi sıfatla diriltileceğiz?
Bizi mîzan bekliyor. Acaba amel terazimizin hayır-hasenat kefesi mi ağır basacak, şer ve günah tarafı mı?
Bizi amel defterlerinin dağıtılacağı meydan bekliyor. Acaba sağımızdan mı verilecek, solumuzdan mı fırlatılacak?
Bizi sırat bekliyor, ateşin üzerinden geçip gidebilecek miyiz, yoksa o felâkete yuvarlanacak mıyız? Sürünecek miyiz, koşacak mıyız?
Ne kadar gafiliz!..
🌹꧁🌹📖🌹 ﷽🌹 📖🌹꧂🌹
Tumblr media
11 notes · View notes
musterih · 23 days
Text
ibn-i sina gibi bir dahiyi hikmetin dahi iman ederiz ama akıl bu yolda gidemez dediği haşir mes’elesini sadece yüz sayfada biz ami tabakaya ufacık bir şüpheye bile yer bırakmadan açıklayan bir üstad karşısında mest olmamak talabeliğine namzet olmamak bana imkan dahilinde değil gibi geliyor çok şükür onu bilmek nimetini rabbim bize nasip etti
2 notes · View notes
yakazakalb · 9 months
Text
Tumblr media
Binlerce yıllık zorlu bir yolculuk yapmışsın. Ne bir su kuyusu ne bir göl ne bir yağmur ne bir birikinti. Ölsen çoktan ölürdün. Ölüm diye birşey olsa çooktan ölmüştün. Ama ölüm yok. Öldün zaten bir kere sonra dirildin. Artık ölemezsin. Hesap meydanına gidiyorsun. Kurumuşsun, çekilmişsin, bitmişsin. On gün değil bir ay değil bir yıl değil kaç bin yıl geçmiş. Sonra ümmetinden olduğun bilinci ile yaşadığın; müjdecin' kurtarıcın, efendin (ASM) imdanına yetişmiş. Gel haydi çok yoruldun susuzluktan büküldün deyip seni Kevser havzına davet etmiş. İçmişsin içmişsin artık daha hiç susamışsın.
Fahr-i Kâinat (s.a.s.) buyuruyor:
“İçinizde Kevser havuzuna ilk ulaşan ben olacağım ve sizin Allah yolundaki hizmetlerinize şâhitlik edeceğim. Vallahi şu anda havuzum gözümün önündedir. Yeryüzü hazinelerinin anahtarları (veya yeryüzünün anahtarları) bana verildi. Vallahi sizin benden sonra tekrar şirke dönmenizden hiç korkum yok. Ben asıl sizin dünyayı elde etmek için birbirinizle kapışıp kavga etmenizden korkuyorum.” (Buhârî, Cenâiz 71, Menâkıb 25, Megâzî 27, Rikâk 7, 53; Müslim, Fezâil 30)
Mefkuresi Kevser havuzu olmayan, gözüyle görüyormuşçasına hesap gününü öğrenmek derdi olmayan sınav meydanının ciddiyetini kavramamış demektir.
Üniversite sınavına girecek bir kimse önceden gidip sınav yerini görmek istiyor ki nasıl bir ortam beni bekliyor olacak diye endişe ettiği için. O anın ilk paniğini yaşamamak için.
Haşir, hesap, mizan, havz-ı Kevser konularına ilişkin ne kadar hadis ve sure ile hemhal olursak o zaman biz büyük gündem sahibi olabiliriz...
13 notes · View notes
fikret-i · 1 year
Text
Tumblr media
Günahlar, insana öyle dehşetli yaralar açıyor ki lütfedilmiş binlerce latifeyi kör ediyor. Narkozun etkisindeymişiz gibi o an hissedemesek de başa gelen musibet, hastalık, ihtiyarlık gibi ihtar edicilerle karşılaştığımızda veyahut nasihat edici, yol gösterici bir eserle haşir neşir olduğumuzda sarhoş kafaya bir tokat gibi varlık sebebimizi hatırlıyoruz. Neler yapmışım ben dehşeti insanın tadını kaçırıyor. Böyle bir ayıkma anında ya başımızı tekrar günah kumuna sokup kurtulmaya, unutmaya çalışıyoruz ya da nedamet edip teselliyi Hâk'da arıyoruz. Ne vakte kadar sarhoş gezebiliriz ki. Çünkü yaş da ilerledikçe ihtar ediciler, şiddetini artırarak çoğalıyor. İnsana bir tövbe gerekir en temizinden, bir de tutunmak gerekir nâsihlerin eteğinden. Rabbim, doğru bildiğimiz yoldan değil; doğruları bilenlerin yolundan ayırmasın.
Fikret İ.
50 notes · View notes
hazerparem · 10 months
Text
Daha önce hiçbir bayram, bu kadar etle haşir neşir olmamıştım.🐰
13 notes · View notes
oyunabirazara · 1 year
Text
Mefkuresi Kevser havuzu olmayan, gözüyle görüyormuşçasına hesap gününü öğrenmek derdi olmayan sınav meydanının ciddiyetini kavramamış demektir.
Üniversite sınavına girecek bir kimse önceden gidip sınav yerini görmek istiyor ki nasıl bir ortam beni bekliyor olacak diye endişe ettiği için. O anın ilk paniğini yaşamamak için.
Haşir, hesap, mizan, havz-ı Kevser konularına ilişkin ne kadar hadis ve sure ile hemhal olursak o zaman biz büyük gündem sahibi olabiliriz...
9 notes · View notes
klndrmsrp · 2 years
Text
Tumblr media
kıyametle, saadet-i ebediyenin geleceğine en büyük delil, rahmettir. Evet rahmetin rahmet olması ve nimetin nimet olması ancak ve ancak haşir ve saadet-i ebediyeye bağlıdır.
İşârât-ül İ'caz
21 notes · View notes
umutmerhemi · 1 year
Text
"Kır atın yanında duran ya huyundan ya suyundan."
Allah'ım bunu unutmayıp etrafıma dikkat etmeyi, istediğin ve sevdiğin kullarınla haşir neşir olmayı nasip et. 🤲
2 notes · View notes
visalvakti · 2 years
Text
Evet, nûr-i îmân ile bu kâinâta baktığımız zamân, bu dünyânın üç yüzü var olduğunu anlarız. Bir yüzü, Allâh’ın bin bir isminin âyinesidir. Bu yüzde zevâl ve firâk olamaz, dâimî bir teceddüt ve tâzelenmek mevcûddur. Mâdem Allâh bâkìdir, O’nun esmâsı da bâkìdir. Elbette o esmânın âyineleri de bâkì olmak lâzım gelir.
Mevcûdât madde, zamân ve mekân i’tibâriyle her ne kadar hâlden hâle, tavırdan tavra geçip tebeddül ve teğayyüre ma’rûz kalıyorsa da esmâ-i İlâhiyyeye âyinedârlığı değişmiyor, i’tibârî taayyünleri değişiyor.
Meselâ; sen, yirmi yaşında daha güçlüydün, şimdi altmış yaşındasın daha zayıf oldun. O zamân gençtin, şimdi ihtiyâr oldun. Bir müddet sonra da kabre gireceksin. Rûhun cesedinden ayrılacak. Ancak o esmâya âyinedârlığın yine devâm edecektir. Haşir sabahında bir daha dirileceksin. O âyinedârlık yine devâm edecektir. Dâr-ı âhirette ne mevt ve fenâ, ne zevâl ve firâk, ne de musîbet ve meşakkat vardır. Bu dünyâda insânın başına mevt ve fenâ, zevâl ve firâk, musîbet ve meşakkat gelse de, bütün bunlar, Cenâb-ı Hakk’ın esmâsının tecelliyyâtındandır. İlâç vâsıtasıyla hastalığından şifâ bulman, Şâfî isminin tecellîsiyledir. İlâç içtiğin hâlde şifâ bulamadıysan, bu günâhının keffâretidir. Demek şifânın Şâfî isminden, hastalığın da günâhından dolayı geldiğini bileceksin.
Dünyânın esmâ-i İlâhiyyeye bakan yüzünde zevâl ve firâk yoktur. Buna vücûb âlemi de denir.
Evliyâullah bu âlemi müşâhede etmek için seyr u sülûka başlayınca velî ya da mürîd ismini alırlar.
Ne zamân ki bir sâlik-i râh-ı Hudâ, kâinâttaki esmâ-i İlâhiyyeyi seyretmeye başlasa tasavvufta onun ismi ilk olarak mürîd olur.
Esmâ-i İlâhiyyenin tecelliyyâtını görmeyinceye kadar ona mürîd denilmez. Hakìkat mesleğine göre ise; esmâ-i İlâhiyyenin seyrine ilk başlayana mü’min denir.
Îmânın ilk hareketi bununla başlar. Kendisinde ve âlemde esmâ-i İlâhiyyenin seyrine muvaffâk olan, merâtib-i esmâyı bitiren, mü’min-i kâmil veyâ mü’min-i hakìkì ünvânını alır. Taklîdi îmândan kurtulur. İsmen değil, hakìkatte mü’min olur.
Şeyhlik ve mürîdlik, halkı bir şahıs etrâfında toplamak değildir.
Tasavvuf, başlı başına bir ilimdir.
Kur’ân’ın bir zâhiri, bir de bâtını vardır. Ta’bîr-i diğerle şerîatın bir zâhiri, bir de bâtını vardır. Hakàik-i îmâniyyeyi keşfen görme hakìkatı vardır. Bu bir ilimdir. Bu ilme tâlib olanlar, bu işin ehline gider ve bu ilmi tahsîl eder.
Mürîdlik demek: “İnsân ve âlem nedir, nereden geliyor, nereye gidiyor, niçin gelmiş?”
Bu tılsımı çözmektir. Keşfiyyyât-ı sâdıka ile kâinâtı ve kendisini bin bir ism-i ilâhînin âyinesi olduğunu anlayınca ilk harekette bunun ismi mürîd olur. Evet, bütün kâinâtı arkasına atmış, imkân dâiresini bitirmiş, hakìkatu’l-hakàika kadem basmış kişiye mürîd denir.
Kaynak: Yirmi Dördüncü Mektub Ve Şerhi
10 notes · View notes
taha-2011 · 2 years
Text
EY HAŞİR VE NEŞRİ İNKÂR EDEN KAFASIZ! Belki her senede, her günde cisminden bir kısım şeyler ölür, yerine emsali gelir. Bunu hiç düşünemiyorsun. Çünkü kafan boştur. Eğer düşünebilseydin, her vakit âlemde binlerce nümuneleri vukua gelen haşir ve neşri inkâr etmezdin. Doktora git, kafanı tedavi ettir. Said Nursî Mesnevi-i-Nuriye
Tumblr media
4 notes · View notes
necaattin58blog · 1 year
Text
'' Ey iman edenler, Allah'ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakının. Herkes yarın için ne yaptığına baksın. ‘‘
                                    - - - Haşir Suresi, 18 - - -
Tumblr media
5 notes · View notes
altmisbirinciblog · 2 years
Text
Ey Fa'âlün limâ Yürid!
Cevv-i fezadaki faaliyetinle her vakit bir nümune-i haşir ve kıyamet göstermek, bir saatte yazı kışa ve kışı yaza döndürmek, bir âlem getirmek, bir âlem gayba göndermek misillü şuûnatta bulunan kudretin, dünyayı âhirete çevirecek ve âhirette şuûnat-ı sermediyeyi gösterecek işaretini veriyor.
4 notes · View notes