Tumgik
#Everest Yayınları
proofhead · 2 months
Text
İhsan Oktay Anar Külliyatı - 2024
Türkiye’de İhsan Oktay Anar ve külliyatı denilince akla gelen, bu üstada dair ülkede en çok yazıyı yazan blog bu blogdur. Google’a “İhsan Oktay Anar Külliyatı” yazdığınızda yazarın resmi künye sayfasından sonra ilk sırada benim taa 2017 yılında yazdığım şu yazı çıkıyor. Bu yazıyı yazdığım günden bu yana, altı yıldan daha uzun bir süre geçti. Yazıyı yazdığım tarihte, kütüphanemde bulunan tüm…
Tumblr media
View On WordPress
2 notes · View notes
dipnotski · 4 months
Text
Priscilla Mary Işın – Osmanlı Mutfak Sözlüğü (2023)
Priscilla Mary Işın, merakının peşine düşerek çıktığı yolda araştırmalarıyla Osmanlı mutfak tarihi literatürünün gelişmesine büyük katkı sağladı. Işın’ın yıllara yayılan kapsamlı çalışmalarının ürünlerinden olan ‘Osmanlı Mutfak Sözlüğü’, her tür yiyecek-içecek ve araç-gereçlerin sözlük anlamlarından başka, bitki ve hayvanların adları ve bilimsel karşılıkları, yetiştikleri coğrafya, yemek…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
faintingheroine · 10 months
Note
Just saw your post about the russian translation's cover and this made me wonder if you have any favorite covers of aşk ı memnu? Also what do you think about the covers of his work in general?
This might be a prejudice but I think Turkish book covers tend to be mediocre at best or just play safe by putting the author's face in the cover. There are some good ones that I like but they tend to be fantasy or science fiction books rather than the classics.
Talking strictly about Aşk-ı Memnu covers, I like the covers of my editions from Özgür and Everest:
Tumblr media Tumblr media
Both are appropriately serious because this is a classic of Turkish Literature and deserves respect. Özgür Yayınları’s is minimalist and has only the author on the cover, it is indistinguishable from the covers of Halit Ziya’s other works published by this publishing house, which is good, Aşk-ı Memnu isn’t being cheapened because it is popular. But it is still in red, so it has just enough to denote passion. It is very fitting.
Everest’s is my favorite for this book. It is in an elegant turquoise and white. It has the author, İstanbul and a young woman on it: Fitting enough. The painting of the young woman is done by Fausto Zonaro who was the Ottoman court painter when Aşk-ı Memnu was published. A fitting, elegant, respectable cover. The young woman is presumably intended to depict Bihter due to her age and hair color, but it doesn’t annoy me, it is subtle enough.
It is not like Ayrıntı Yayınları’s cover where a 50s housewife is committing suicide through a shot to her heart. Bleugh. Talk about tastelessness and lack of subtlety:
Tumblr media
In translations, I like the German, Dutch and Croatian covers. Dutch is nice and minimalist and looks like a classic, German one has an old painting of a dark-haired woman on it and looks like a classic. The Croatian one might seem too “light” but I think it does fit in with the book’s preoccupation with female beauty and aesthetics, I like it.
Tumblr media
I think this book deserves respect. It is popular, but it is not respected enough. It should be respected more.
Because of this, the Everest cover is my favorite. Not too minimalist, but respectable:
Tumblr media
As for book covers in general, I agree that book covers in Turkey generally lack creativity and are boring.
15 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year
Text
CHAPTER ONE ( uzun sürecek bir özet olacak)  ____ DORIAN GRAY’İN PORTRESİ ____BİR NARSİST TÜKENİŞ’İN ANALİZİ Yazıldığı yıl 1891’den beri okuyan herkes yaşlandı, bir tek bu roman ilk yazıldığı zamanki gibi hep genç kaldı. Her gelen yeni neslin hayranlıkla okuduğu roman – Dorian Gray’in Portresi. Oscar Wilde’ın 1891 yılında yayımlanan felsefi romanıdır. An itibari ile tam 132 yıl geçmiş. Öyle bir roman okudum ki kitabın kapağını kapattıktan sonra bana “vay be ne yazmış” dedirtti. ve sosyal platformlarındaki adımı belirledi... İçinde neler yok ki…Narsizm, Mitoloji, Sanat Felsefesi, Ahlâk (Etik) Felsefesi, Estetik, Psikanalitik, Hedonizm, Hristiyanlıktaki Dualizm, Sembolik/Gotik roman özellikleri…vs. İçine girince adeta bir derya deniz sizi bekliyor olacak. Daha önce bu kadar adını duyduğum halde bu kadar derin bir eser okuyacağımı beklemiyordum açıkçası. Kitabın kapağını derin bir nefes alarak kapattım. Everest Yayınları adeta bitirme tezi titizliğiyle kitabın başından sonuna kadar detaylı ve özel bir şekilde Dorian Gray’in Portesi’ni işlemiş olduğunu öğrendim. Hem de sansürsüz hali ile. Kesinlikle özel bir çalışma yapılmayı hakeden bir roman. Konusu basit bir ifadeyle; Kendisi yerine tuvaldeki portresinin yaşlanması dileyen ve bu dileği gerçekleşince yoldan çıkıp yozlaşan haz ve güzellik tutkunu çok yakışıklı bir adamı konu alır. Bu çok yakışıklı genç adam, Basil isminde ünlü bir ressamı dost edinir. Basil de kendisini portresini yapmak üzere evine davet eder. Dorian, tuvalin karşısına geçer ve poz verir. Ancak o anda evde başka bir misafir daha vardır; Lord Henry Wotton. Misafirliğin kısa olanı makbul olsa da Lord Henry, Dorian’ı tanımak için misafirliğini kastiyen uzatıkça uzatır. Lord Henry’nin baldan tatlı sohbeti esnasında Dorian gençlik adına ondan çok etkileyici bir söz duyar. O sözü duyana kadar tertemiz saf, gerçek bir beyefendi gibi yaşayan, dünyanın çarpık düzeninden habersiz, mütevazı bir hayat süren Dorian’ın kimyasını bir söz aniden değiştiriverir; ‘’yaşamaya değer tek şey; gençliktir.’’ Portresi tamamlanan Dorian Gray, portresini gördüğünde kafasında şimşek gibi bir düşünce çakar; ben yaşlanırken portrem aynı kalacak bunun tam tersi olsa ne olur diye temenni eder; ‘’Ne kadar acı!’’... diye mırıldandı Dorian Gray, gözlerini portresinden ayırmadan. ‘’Ne kadar acı ! Yaşlanacağım...İğrenç ve korkunç bir yaratık haline geleceğim ama bu resimdeki kişi her zaman genç kalacak. Şu haziran gününde olduğundan bir gün bile daha yaşlı olmayacak o...Keşke bunun tersi olsaydı! Keşke sonsuza dek genç kalacak olan kişi ben olsaydım da bu portre yaşlansaydı! Her şeyimi verirdim bunun için! Evet, bütün dünyada bunun için vermeyeceğim tek bir şey bile yok! Ruhumu bile verirdim!’’ - sy 46 …ve bu dileği gerçekleşir… Romanın kurgusu, Dorian’ın fiziksel güzelliği, her geçen gün daha da güzelleşirken; ruhunun tam tersi şekilde çirkinleşmesini konu edinir. Kötülüğü yayan, ruhu bir bataklığa dönüşen bir adamın hikâyesini/portresini okursunuz
Tumblr media
CHAPTER TWO ____ DORIAN GRAY’İN PORTRESİ ____BİR NARSİST TÜKENİŞ’İN ANALİZİ Her şekilde zaten büyük kült eserlerinin okunması gerekir. Sonunun veya bir bölümünün önceden bilinmesi o eseri değersizleştirmez/okumaktan soğutmaz. Teknik bir analiz için bazı yerlerin kitaptan analiz yapılarak aktarılması okuyucunun zihninde kalmasına yardımcı oluyor.. kitaba dönersek: Narsizm, Estetik, Psikanalitik, Hristiyanlıktaki Dualizm, Sembolik/Gotik roman özellikleri, Sanat Felsefesi, Etik Felsefe…vs. bunlar bilinmeden yapılacak olan bir Dorian Gray’in Portresinin okuması sığ ve eksik kalacaktır. NARSİZM EKSENİNDE DORIAN GRAY İNCELEMESİ: Narsizm kavramını anlamak için, kökenine yani mitolojiye yüzümüzü çevirmemiz gerekir; ‘’Narkissos’’ (narsizmin çıkış noktası olan güzellik tanrısı) Narkissos hikâyesinde üç ana karakter vardır: Narkissos, Ekho ve cezalandırıcı tanrılar. Narkissos, nehir tanrısı ile su perisinin oğludur. Narkissos'a kendisine hiç bakmaması halinde uzun bir hayat süreceği söylenir. İkinci ana karakter olan Echo, su ve orman perisidir. Ormanlarda dağlarda gezinen bir peri kızıdır. Echo, günlerden birinde yine kırlarda gezinirken aniden hayatının aşkı olan Narkissos ile karşılaşır. Echo, Narkissos’u görür görmez aşık olur. Aşktan gözü kör olan bu prenses hemen etrafa haber gönderir ve Narkissos hakkında bilgi edinmeye başlar. Diğer su perileri Echo'nun Narkissos'tan bahsettiklerini anladıklarında prensesi bir konuda uyarmak isterler. Lakin Narkissos, ölümlü prenslerin en yakışıklısıdır. Tüm tanrılar, tanrıçalar ve faniler onun peşinde koşarlar ancak o kimseye bakmaz. Sen de bu umutsuz aşk ile sakın ha vaktini kaybetmeyesin diye tembihlerler. Narkissos’un Echo’ya olan tavırları ise Aşk Tanrısı Afrodit’in hiç hoşuna gitmemiş ve Narkissos ‘un kendine olan hayranlığından hiç hoşlanmamıştır. Afrodit en sonunda karşısına çıkan her kıza aynı tavırla karşılık veren Narkissos’ı cezalandırmak ister. Bu cezayı ise oğlu Eros kesecektir. Narkissos’u en çirkin ölümlüye aşık edecek şekilde okunu atmasını ister. Ancak Narkissos bir av sonrası gölde suyunu içerken ok yanlışlıkla fırlar ve tam da sudaki kendi aksine/yansımasına bakarken Eros’un oku Ona isabet eder. Bundan sonra Narkissos suda yansıyan kendi görüntüsüne aşık olur. Başkasına aşık olamaz, başkasını sevemez. Tek sevdiği, tek aşkı kendisidir. Gözü kendinden başka kimseyi görmez. Obsesif bir vaka halini alır, kendi aksini izler durur. Bu takıntı sonucu yine bir gün sudaki aksine bakarken suyun içine düşer ve boğularak ölür. Narkissos’u sevenler bu ölüme çok üzülür ve Afrodit’e Onu ölümsüz yapması için yalvarırlar. Afrodit, suya düşüp boğulduğu yerde onun bedeninden nergis çiçeklerini yaratır. Hem Narsizm hem de nergis çiçeklerinin ortaya çıkış hikayesi budur.
Tumblr media
5 notes · View notes
kitapsiparis · 1 year
Text
Saygı Duruşu, Siegfried Lenz, Ankara Eski Kitap
Her aşk  saygı duruşunu hak eder
Ankara eski kitap satın al. Eski kitaplar ara, bul. Kitap sipariş ver. En ucuz 2. el üniversite ders kitapları satış. Hediyeli 2. el kitaplar..
Pek çok kısa hikaye, ardından on iki roman, sayısız makale, radyo ve tiyatro oyunları… Bunlar bir Alman’a ait. Siegfried Lenz’e. Siegfried Lenz, bugünlerde yine gündeme geliyor, gündemin konusu on iki romanından biri olan Saygı Duruşu. Everest yayınları tarafından okuyucu için raflarda yerini alan kitabın 98 Sayfa olması bir çırpıda bitmesine olanak sağlıyor. Fakat söz konusu Lenz olunca, okuyucuda öyle uzak bir tarih değil, yakın bir tarihte tekrar ele alma ihtiyacı doğuyor. Anlatımı sade, okuyucuyu boğmayan bir Türkçe çeviri ile karşınıza çıkan eser, bu arada yeri gelmişken söylemekte yarar var; yazarın yaklaşık otuz dilde basılmış tek kitabı.
1961 Yılında Almanya’da ayrı bir konumu bulunan Bremen Edebiyat ödülüne layık görülen yazar, Die Welt gazetesinde edebiyat sorumlusu görevinden sonra kendindeki ilhamı kağıda dökmek için yazarlığa başladı. Hızlı ve emin adımlarla eserlerini İkinci Dünya Savaşında zarar gören Alman edebiyatını ayakta tutmak amacıyla üreten yazar, son olarak 2003'te Johann Wolfgang Von Goethe Altın Madalyası ile onurlandırıldı.
Ankara eski kitap satın al. Eski kitaplar ara, bul. Kitap sipariş ver. En ucuz 2. el üniversite ders kitapları satış. Hediyeli 2. el kitaplar..
Sessiz bir yastır "Saygı Duruşu"Saygı Duruşu, yazarın önemli eserleri arasında gösterilmektedir. Anlatımdaki derinliğin hesabı yoktur ve kitap, bir bilinmezin bir başka bilinmeze sürüklenişini kahramanları eşliğinde her sayfasında başka denizlere açılma hissi uyandırarak vermektedir. Bu anlatım dili yalnızca Lenz’e aittir demek bir hata olmayacağı gibi, kaleminin hakkını da vermek demektir. Çünkü, Almanlar için kitap okumamak boşluktur, Lenz okumamak ise servet kaybıdır. Siegfried Lenz, eserlerine sahip olmak için indirimdeki kitaplar avantajından yararlanabilirsiniz. Alman edebiyatına olan ilginiz varsa, size örnek bir eser olarak 98 sayfalık Saygı Duruşu’nu takdim edebiliriz. Kaskatı geçirdiğiniz bir günün huzurla sonlanması için ideal bir yapıttır.
Trajik bir sonla biten bir aşk hikayesi olan romanda, ilk aşkını kaybetmiş kişinin sessiz yasını göreceksiniz.
Ankara eski kitap satın al. Eski kitaplar ara, bul. Kitap sipariş ver. En ucuz 2. el üniversite ders kitapları satış. Hediyeli 2. el kitaplar..
0 notes
terasmagazin · 1 year
Text
Sedat Anar: Ölenlerin değil, hiç ölmeyenlerin şiirlerine besteler yapıyorum
Sedat Anar: Ölenlerin değil, hiç ölmeyenlerin şiirlerine besteler yapıyorum
Yaptığı bestelerle tanınan Sedat Anar, geçtiğimiz günlerde ‘Bir Müzisyenin Arayışı’ adlı bir kitaba imza attı. Everest Yayınları tarafından yayımlanan kitapta Anar, müzikle olan kişisel yolculuğunun yanı sıra müziğin teorisine dair de pek çok şeyden bahsediyor. ‘Bir Müzisyenin Arayışı’ okurlarına yeni yeni ulaşırken biz de Anar’la kitabı, santurla kurduğu diyaloğu, müzik teorisinin önemini ve…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
malummedya · 2 years
Text
Ressamların hikayelerini eserleriyle harmanlayan bir seri: Sanatçının Gördükleri
Ressamların hikayelerini eserleriyle harmanlayan bir seri: Sanatçının Gördükleri
    DİYARBAKIR – Faith Ringgold, Vincent van Gogh, Georgia O’Keeffe ve Hokusai’nin hayatlarını ve sanatlarını ele alan; Everest Yayınları tarafından Türkçe’ye çevrilen “Sanatçının Gördükleri” serisi, ressamların hayat hikâyelerini eserleriyle harmanlıyor.     Çocuklar ve gençlere hitap eden ancak yetişkinlerin de ilgisini çeken dört ayrı kitaptan oluşan “Sanatçının Gördükleri” serisi Everest…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
elektrobiyat · 2 years
Text
Tumblr media
Bütün Şiirleri
mikrop üstünde mikrop
küçüle küçüle
dağ üstünde dağ
büyüye büyüye
büyüyüp küçülmiyen bende
sonsuz karıncalar doludur
4 notes · View notes
yurekbali · 3 years
Text
Tumblr media
“O, yaşamında ömür boyu sürecek gerçek bir sevgi ve şefkat aradı; bulamadı! “İnsan bir kez evlenmeli, evlilik de bir şans” diyordu. Mutlu olabileceği bir yuva, sessiz sakin bir hayat istemiş, bunun için de hep çabalamıştı; olmadı! Arada çocukları var diye evliliklerini tekrar tekrar denedi. Çocuklarının hatırı için kimseye katı kurallar koymadı, koyamadı. Kimseyi kırmadan yaşamak istedi; ne yazık ki insanların kendisini kırmalarına izin verdi, kendini yıprattı. Hayatı ve insanları sevmekten hiç vazgeçmedi... Dürüsttü, onurluydu ve bu hayatta hep dik durdu... Zorlu yaşamı için bile Ekim 1985 tarihli “Milliyet Sanat” dergisindeki Zeynep Oral’la söyleşisinde, “Hayatımı başka hiçbir hayatla değiştirmek istemediğime göre mutsuz değilim” diyordu. Ne yazık ki ondan sonraki yıllarda daha büyük üzüntüler yaşayarak çok erken gitti!... Ne mutlu ardından güzel izler bırakarak gidenlere! Binlerce yaşasınlar... Abimin ilk şiir kitabı “Üvercinka” yayımlandığında onun için yapılan yorumlar şöyleydi o yıllarda: “İkinci Yeni onunla da bir bayrak dikmiş oldu.” Gülten Akın “Cemal Süreya’nın şiiri “insan” şiiridir. Sanatına, Rönesans ressamları gibi insanla başlamıştır.” Sezai Karakoç “Şiiri bütün fazlalıklardan kurtarmak istiyor, usun özgürlüğünden ne güzellikler doğabileceğini gösteriyor.” Melih Cevdet Anday “Soylu duyarlığın şiiri.” Ceyhun Atuf Kansu “Cemal Süreya mıdır nedir, (...) bir şair çıkardınız başıma.” Nurullah Ataç “İkinci Yeni’nin karanlığını giderdi.” Behçet Necatigil Daha sonraki yıllarda da yapılan yorumlar: “(...) Cemal’in şiiri ’ufak sinemasıdır sevginin’. O sinemada çok sevimli ve büyük bir film seyredilir. Yazlık bir sinemadır. (...) Cemal Süreya, büyük bir inceliğin şairidir...” Ülkü Tamer Atilla Özkırımlı’ya göre hoşgörünün en somut simgesidir Cemal Süreya. Bağışlayıcıdır. Küçük bir davranış, tatlı bir söz yeter bütün kalleşlikleri unutmasına. İyi olan yanlarıyla sever çünkü insanları. “Hayır” demesini bilmediği için başına gelmeyen kalmamıştır.” - Perihan Bakır, Size Nefesimi Bırakıyorum / Kız Kardeşi, Cemal Süreya’yı Anlatıyor... (Everest Yayınları, Haziran 2019)
22 notes · View notes
crnoztoprak · 3 years
Photo
Tumblr media
Veda - Ayşe Kulin 
“İnsan başına gelmeden bilmiyor ama her musibet, dayanma güvüyle birlikte geliyor.’’
Ayşe Kulin, Osmanlı İmparatorluğu'nun son günlerinde, işgal altındaki İstanbul'da bir konakta yaşananları anlatıyor bu kez. Son Maliye Nazırı ve ailesi aracılığıyla o dönemin resmini çizen Veda, çökmekte olan bir tarih ile yeni bir gelecek arayan Milliciler arasında sıkışan o dönem Osmanlı aydınının da öyküsünü dile getiriyor.
2 notes · View notes
irrasyonelhayat · 4 years
Text
Tumblr media
Yokluğun bir adı yoktu ama cismi vardı... Yaşamak yokluğa bakmaktı. Herkesin gözü başka bir şeyin yokluğundaydı.
Mehrap Ceyran, Bekleyişin Şarkısı
17 notes · View notes
Quote
"Ya hoşuma gitmezse?" "O zaman alışırsın." "Sırf alıştın diye hoşuna gitmesi gerekmez. Sen bana alışkınsın."
Kevin Hakkında Konuşmalıyız - Lionel Shriver
44 notes · View notes
dipnotski · 6 months
Text
Tejaswini Niranjana – Çevirinin Konumu (2023)
Çevirinin siyasi bir eylem olduğunu savunan Tejaswini Niranjana, ‘Çevirinin Konumu’nda İngilizlerin Hindistan’ı sömürgeleştirme sürecinde çeviriyi bir araç olarak kullandıklarını ve böylece bir “öteki” yarattıklarını ortaya koyuyor. Jacques Derrida, Paul De Man ve Walter Benjamin gibi post-yapısalcılığın önemli düşünürlerinden hareketle Niranjana, çevirinin uzun zamandır halklar, ırklar ve diller…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
alticizilen · 5 years
Text
İçimde Bir Boşluk Var – Altay Öktem – Alıntılar
Yine okumakta geç kaldığım, ismini defalarca farklı yerlerde duyup duyup okuyamadığım bir yazarın kitabını okumanın tatlı huzuru içerisindeyim. Aslında Altay Öktem’in hikayelerini okumak istemiştim, ancak yurtdışına gönderimi kolay olduğu için, denemeleriyle başlamak durumunda kaldım. İşte yazarın yalnızlıklarından, politik duruşundan, günlük hayatından, kafasındaki derin ve zaman zaman komik sorularından oluşan kitabı, İçimde bir boşluk var. Deneme türüne çok bayılmamakla beraber, bu kitabı fena bulmadım. Okurken Regensburg’ta Tuna nehri kıyısında, doğanın içerisinde çadırda olmanın keyfinde oluşum da kitabı beğenmemde etkili olmuştur muhakkak. Özellikle özleme ve yalnızlığa ilişkin tespitlerini kimi zaman başımı sallayarak, kim zaman da hafifi tebessüm ederek okudum. Türk Edebiyatı’nda deneme sevenlere tavsiye ederim. -hbasarik 
Tumblr media
İnsanın içindeki boşlukları tıka basa doldurmaya çalışmasına hayat, hiç söylenmemiş bir söz bulmaya çalışmasına da sanat dendiğini hepimiz az çok biliriz. Her ikisinin de imkansız olduğunu bilen, yani boşlukların asla dolmayacağını, yeryüzünde hiç söylenmemiş bir söz olmayacağını bilen, bunu açık açık ifade eden insanlara da kısaca filozof diyoruz. (12)
Ayrılık, insanın bir anda yalnız kalmasına, kendini yapayalnız hissetmesine neden olmaz. Ayrılınca, aslında hayatı boyunca her zaman, her an yapayalnız olduğunun ve bu gerçeğin asla değişmeyeceğinin farkına varır insan. Katlanılmaz olan budur işte. (…) kimse bir başkasına özlem duymaz. Bir başkasıyla olduğu döneme, o dönemde yaşadıklarına, kısacası; bir başkasının kendisiyle paylaştıklarına özlem duyar. 13
Sevişmek nasıl tanımlanır, bilmiyorum ama bildiğim bir şey var; tutkuyla bağlanmak için birinin içine girmek değil, kendinin dışına çıkmak gerekir. 14-15
Sevişeceğine döver, bıçaklar; daha kolay. Doğanın kuralıdır; herkes en iyi bildiği işi yapar. 32
Nedense töre, yalnızca cinayet işlenince akla geliyor. Oysa cinayet, törenin küçük bir ayrıntısı, doğal sonucudur yalnızca. 34
Töre dediğin, malzemeden çalan müteahhidin yaptığı bina gibi bir şey. Sapasağlammış gibi görünüyor ama küçük bir sarsıntıda duvarlar un ufak olup çöküyor. Malzeme bozuk. 35
Asıl önemli olan, insanın içinden geldiği gibi hareket edebilmesinin, bu beceriyi gösterebilmesinin ne kadar zor olduğu… Kim bilir şimdiye kadar kaç cerrahın aklından geçmiştir hastasını ameliyat masasından atıp, ‘Topla basurlarını ve git, Allah’ın belası sakat!’ diye bağırmak. 46
Üşüdükçe hayat biraz daha yaşanmaya layık bir şeymiş gibi geliyordu bize. 48
Kendilerine böyle tumturaklı isimler takılan hastalar mı haklıdır, yoksa ancak birilerine isim takarak varoluşunu kanıtlayabilen doktorlar mı? Kimse bu çetrefilli soruyu cevaplayamadı bugüne dek. 50
Nedense gücün karşısında boyun eğmek, derken gücün peşine takılmak, güce tapınmak gerektiği öğretilmiştir bize okullarda, evlerde, ne yazık ki sokaklarda! (…) Sylvia Plath’ın, mutfaktaki gazı açıp da kendini ebedi aleme intikal ettirmeden önce, ‘Her kadın bir faşisti sever,’ demesi boşuna değil. Hitler de öyle insanların kafasına vura vura, zorla kendini Führer ilan ettirmedi. Halk kitleleri ciddi ciddi peşine takıldı, sevgi gösterileri yapa yapa yukarı taşıdılar adamı. İnsanda, güçlü olanın karşısında ezilmeyi emreden, kendilerini hiç koşulsuz güçlü olana sunmaya zorlayan tuhaf bir gen var. 51
Her şeyi, ama istisnasız her şeyi yanlış öğrettiler bize. Şimdi bu yaşımda, hiçbir şey bilmeyen biri olarak başlayabilseydim hayata, doğruları öğrenmem çok daha kolay olurdu. Oysa şimdi işim zor. Şu ana kadar öğrendiğim her şeyi unutmam, sonra her şeyi yeni baştan öğrenmem gerekiyor. Terslik şurada; sadece bildiklerimi değil, bugüne dek yaşadıklarımı da unutmam, yok etmem gerekiyor. Yanlışlarımla birlikte gömülmeyi, yok olmayı göze almak zorundayım. 54
Paylaşmak, acı çekmenin kibar bir dille ifade edilmiş şeyli o kadar. Kimse kimseyle bir şey paylaşmaz, herkes kendini bir başkasına yansıtır, kendini kanıtlamak için bir başkasını kullanır. 57
Her türlü iktidarın sonu, kesin iktidarsızlıktır! 59
Her şeyin yarım yamalak yaşandığı toplumlarda, tuhaf bir aşağılık duygusundan mıdır nedir; ya hep ya hiç anlayışı geçerlidir. Bir şey ya karadır ya ak, ya iyidir ya kötü, ya seversin ya terk edersin. Ortası yok! Ama nedense sevgilin yarım yamalak sevilir, karnın yarım yamalak doyar, ne doğduğunu anlarsın, ne öldüğünü… 63
Dr. Igor, ‘Çok ciddi bazı patolojik vakalar dışında, insanlar yalnızca günlük yaşamın tekdüzeliğinden kurtulmak amacıyla delirirler,’ diyor. (…) Aşk, elbette bir başkasına duyulan yoğun, hatta olabilecek en yoğun duygudur. 69
Kısacası aşk, bir başkasıyla değil, tamamen insanın kendisiyle ilgili, o yüzden de en bencilce duygudur. Gündelik hayatın tekdüzeliğinden kurtulmak için yalnızca iki seçeneğimiz var: Ya aşık olacağız ya da delireceğiz. 70
Sinema salonu kolektiftir. Herkesin aynı koltuklara oturabilme ihtimalinden değil, herkesin bir buçuk, iki saatliğine de olsa aynı düşüncelere, aynı duygulara, aynı heyecanlara kapılma ihtimalinden söz ediyorum. 72
Aslında, herkesin aynı sırada olması, sırayı bozmaması için ne gerekirse yapılıyor. Sıra dışı olanlar o gri binalı okulların, sakallı hacı hocaların, ruh hekimlerinin, en önemlisi de annelerin başarısızlığı nedeniyle, şeytanı ruhlarından kovmayı beceremedikleri için sıra dışı olmuşlardır. 75
Bir şeyi yok etmenin en kestirme yolu, onu kontrolsüz olarak çoğaltmaktır. Öyle hızlı çoğaltacaksın ki, sonunda işlevsiz, gereksiz bir yığına dönüşecek. 90
Suçlular iktidarı temsil ettikleri için suç kavramını da kendileri yaratırlar, bu yüzden de suçsuz süsü verirler kendilerine. 98
Oysa bir insan için geçerli olan, bir ülke için de geçerlidir. Ya da tam tersi! İki insan arasındaki ilişkiyi deşerse, iki ülke arasındaki ilişkiye ait önemli ipuçları buluruz. 102
Zaten üstüne sigara içse de, içmese de kimse bir başkasıyla sevişemez. Kendiyle sevişirken bir başkasını kullanır, o başka. Yani sevişmek, ortasına delik açtığın bir karpuzu ya da düpedüz kendi elini kullanmak yerine bir başkasının bacak arasını ya da dübürünü kullandığın bir mastürbasyon çeşididir. Sigarayla falan da ilişkisi yoktur. 118
Özlemek, kendini hiç kimseyle paylaşamamak, hayatının bir bölümünü başka biriyle geçirmiş olan ‘eski ben’e kavuşmak istemekten başka bir şey değil. Özlenen kişi ise etkisiz eleman burada. Kısacası özlemek, kendini sevmenin arapsaçı. 122
Bunları yazmanın işe yaramayacağını da biliyorum. Çünkü hiç kimse yazarak kendini ifade edemez; olsa olsa kendini idare eder! 125
Kitap kutsal, evlilik kutsal, vergilendirilmiş kazanç kutsal… Biri çıkıp da kutsallığın ne olduğunu açıklayamıyor ama. İlle de uğruna ölünecek kutsal bir şeyler bulmak zorundayız, ama uğruna yaşanılacak şeyleri ıskalasak da olur! 130
Zaten bir kez okuduysanız yeter. O kitap kitaplığınızda durmasa da olur. Çünkü yazmak bir boşalma biçimiyse, ben içinize boşalıyorum. Kitap bahane! 131
Gerçeklerin farkına biraz olsun varabilen, bazı şeyleri az çok değerlendirebilen herkes bilir ki, aslında bu dünyada tek başınayız! İnsanların bu denli yalnız olup da yalnızlığının farkına varamaması gerçekten şaşırtıcı. 138
İnsanlar yalnızlığını örtbas etmek için savaşır. Sevişen insan, nasıl başka bir beden aracılığıyla yalnızlığını kapatmaya çalışıyorsa, savaşan insan yalnız olmadığını kanıtlamak için düşmana ihtiyaç duyar. Düşman yoksa da yaratır, bir düşman uydurur kendine. Oysa asıl düşman kendisidir! Başkasıyla savaşmak, kendinle savaşmaktan çok daha kolaydır. 139
Neden ‘asalak’ dediğimi de açıklayayım hemen; bunun yalnızca benimle değil, bizimle, yani hepimizle çok yakından ilgisi var. İnsan, yaşam biçimi olarak konakçı, yani asalak bir canlı türüdür. Yerüstü, yeraltı, bildiğimiz ya ada henüz bilmediğimiz bütün kaynakları tüketerek hayatta kalır insanoğlu. 140
Sadece Kenan Evren’i Marmarisli bir ressam sanan, yemeğin kokusuna anason diyen, aslanın karısının kaplan olduğuna inanan insanların başarılı olma, yükselme, para ve itibar kazanma şansları var bu ülkede. Çünkü kafasındaki yarada kurtçuklar besleyen insanların verdiği oylarla yönetiliyoruz. (bkn: demokrasi) İki kelimeyi bir araya getiremeyenlerin çıkardığı kanunlarla, yönetmeliklerle yönetiliyor bu ülke (bkn: bürokrasi). İki kelimeyi bir araya getirebilenlerse aşağılanıyor, baskı görüyor, eziliyor, sürülüyor, sürünüyor. Pantolonunun düğmesini iliklemekten aciz olanlar, çorabını yıkamayı bile akıl edemeyenler, etrafa yaydıkları o koku sayesinde ticaret adamı oluyorlar, tuhaf jeep’ler (onlar cip diyor) alıyorlar kendilerine. (bkn: kapitalizm) Bunlara kızmıyorum. Gerçekten kızmıyorum. Diyelim çocukluğunda Jules Verne’i okumuş, ya da Tolstoy’un, Dostoyevski’nin bir iki kitabını şöyle zevkle elden geçirmiş, birkaç tiyatro oyunu izlemiş, ya da en bileyim, kendini geliştirmek için bir süre gitar kursuna, resim kursuna falan gitmiş birinin yaşama şansı bile yok bu ülkede. İşte bunu anlayamıyorum; kabul edemiyorum bir türlü. 148
6 notes · View notes
proofhead · 2 years
Text
İhsan Oktay Anar - Tiamat (2022) İnceleme
İhsan Oktay Anar – Tiamat (2022) İnceleme
Geçtiğimiz haftalarda İhsan Oktay Anar’ın tam 8 yıl sonra yayımlayacağı yeni romanı Tiamat’ın müjdesini vermiştim. Sayılı gün çabuk geçti. Everest Yayınları sözünü tuttu ve yeni roman Tiamat, hem karton kapaklı hem de çok şık ciltli kapağıyla yayımlandı. Belki de sonda söylenecek yorumu başta yazmakta fayda olabilir. Karşımızda İhsan Oktay’ın en güzel eseri yok. Hatta biraz daha bol keseden…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
yokyerkitapkulubu · 3 years
Text
Everest Yayınları - Che Kitaplığı
Everest Yayınları – Che Kitaplığı
Everst Yayınları Che Kitaplığı 14 Haziran 1928’de Arjantin’de doğdu. Tıp eğitiminin bitirerek doktor oldu. Latin Amerika kıtasında yaptığı yolculuklarda tanık olduğu yoksulluk ve sefaletle değişen hayat görüşü, daha sonra bütün dünyayı sarsan devrimci yürüyüşüne de kaynaklık etti. Guetemala İç Savaşı’nda doktor olarak görev yaparken Kübalı devrimcilerle tanıştı. Fidel ro Cruz’la birlikte Küba…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes