Tumgik
#Dışişleri Bakanlığı
altinovaguncel · 2 years
Text
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bizim kimsenin toprağında, egemenliğinde gözümüz yok
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bizim kimsenin toprağında, egemenliğinde gözümüz yok
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizim kimsenin toprağında, egemenliğinde gözümüz olmadığı gibi, habis niyetlilere verecek tek karış toprağımız da yoktur, olmayacaktır.” dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine dikkati çekerek “Ortak tarihimizden aldığımız ilhamla aramızdaki dostluk ve muhabbeti daha da sağlamlaştırıyor, birlik ve beraberliğimizi daha da perçinliyoruz.…
Tumblr media
View On WordPress
1 note · View note
gokhan-gulmez · 3 months
Text
Hakan Fidan;''İsrail ciddi savaş suçları işlemektedir''dedi.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’ndeki Gazze oturumunda, “Gazze ve ötesinde devam eden savaş, ne barış ne de teslimiyet getirebilir. Bu savaşı durdurmak için tarihi bir sorumluluğumuz bulunmaktadır” dedi. Dışişleri Bakanı Fidan, BM Güvenlik Konseyi’nde düzenlenen üst düzey katılımlı Filistin oturumunda konuştu. Uluslararası toplumun Gazze ve Batı Şeria’da…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
gercektekimdir · 11 months
Text
Hakan Fidan Kimdir, nerelidir, özgeçmiş, kaç dil biliyor?
Hakan Fidan Kimdir, nerelidir, özgeçmiş, kaç dil biliyor? https://gercektekimdir.com/2023/06/hakan-fidan-kimdir-nerelidir-ozgecmis.html… #HakanFidan #DışişleriBakanı #Mit #CumhurbaşkanlığıKabinesi #Kabine #Dışişleri
1 note · View note
fotode · 2 years
Text
Türkiye'den Yunanistan'a Kıbrıs yanıtı: Türkiye akan kanı durdurmak için müdahale etti
Türkiye’den Yunanistan’a Kıbrıs yanıtı: Türkiye akan kanı durdurmak için müdahale etti
Dışişleri Bakanlığı, Yunan Bakan Nikos Dendias’ın Kıbrıs Barış Harekatı’nın ikinci safhasının 48. yılında (14 Ağustos) yaptığı paylaşımlara ilişkin, “Türkiye’nin Kıbrıs müdahalesine ilişkin gerçekler” başlığı altında Twitter’dan yanıt verdi. Bakanlığın paylaşımında, Türkiye’nin müdahalesinin Londra ve Zürih anlaşmalarına dayandığına dikkat çekilirken, “yasal ve meşru” olduğunun altı…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
gozcunet · 2 years
Text
Dışişleri'nden Yemen'deki ateşkese ilişkin açıklama: Memnuniyetle karşılıyoruz
Dışişleri’nden Yemen’deki ateşkese ilişkin açıklama: Memnuniyetle karşılıyoruz
08.07.2022 23:33 Haber Deposu: DHA Bakanlıktan, Yemenli tarafların mutabık kalınan ateşkesi teyit etmelerine ilişkin yazılı izahat yapılmış oldu. Meydana getirilen açıklamada “Yemenli taraflar içinde Amman’da meydana gelen Askeri Koordinasyon Komitesi toplantısında, geçtiğimiz Ramazan ayında BM öncülüğünde duyuru edilmiş olan ateşkese ilişkin taahhüdün teyit edilmesini memnuniyetle…
Tumblr media
View On WordPress
1 note · View note
kizilelma035 · 4 months
Text
Tumblr media
İsrail ordusu Gazze'de savaşan çifte vatandaşlığa sahip asker sayısını ve uyruklarını açıkladı.
Fransa - 3804
İngiltere - 3142
Amerika Birleşik Devletleri - 2584
Almanya - 2051
Hindistan - 1720
İtalya - 1653
Etiyopya - 1580
Güney Sudan - 1462
Polonya ve Ukrayna - 1158
(Polonya'daki Ukraynalı mülteciler)
El Salvador - 945
Honduras - 810
Arjantin - 416
Kanada - 379
Kuzey Irak - 114
Tayland - 74
Türkiye’den gidenleri de yazın bakalım onlar açıklamaz ise,,
Türk dışişleri ,içişleri bakanlığı açıklasın 7 Ekimden sonra İsrail’e giden çifte vatandaş sayısını...
39 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 6 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
KRAL FAYSAL SUİKASTI
- 1964'te Arabistan tahtına geçen Kral Faysal islam birliği düşüncesindeydi.
İlk icraatı Kraliyet çocuklarının ABD ve Avrupa'da eğitim görmesini yasakladı.
Tehlikeyi görmüştü.
Çocuklar kendi ülkesinde eğitim görsün dedi.
- Kral Faysal birgün Topkapı Sarayını gezereken Fahrettin Paşa'nın getirdiği kutsal eşyaları görür ve ;
..."Allah rahmet etsin Fahrettin Paşa'ya.
O getirmemiş olsaydı bunları bizim bedevilerden biri alıp birkaç kuruşa satardı.
Biz de şimdi nerede olduğunu bilmezdik" der.
- Bir Türk'le evlendi.
1932'de Dışişleri Bakanı olarak Rusya'yı ziyaret eden Faysal, dönüşte uğradığı İstanbul'dan, İffet Hanım'ı da yanına alarak Suudi Arabistan'a gitti.
Aynı yıl evlendiler.
7 çocukları oldu.
İffet Hanım, eşine Türkçe; eşi Faysal da ona Arapça öğretti.
- Kraliçe İffet’in oğullarından biri olan Prens Suud, 1975’ten 2015’ e kadar yaklaşık 40 yıl boyunca Suudi Arabistan dışişleri bakanlığı yaparak dünyanın en uzun dışişleri bakanlığı yapan kişi olarak tarihe geçti.
Erdoğan ile resmi.(fotoğrafa Dikkat buyurun.)
- Kral Faysal petrolü, İsrail'i destekleyen ülkelere karşı bir silah olarak kullanmak amacıyla, 1968'de tüm Arap ülkelerini birleştirerek Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri OAPEC'in kurulmasını sağladı.
Böylece Batıya karşı istedikleri özgür kararı alabileceklerdi.
- 1973'te İsrail Kudüs'ü işgal etmeye başlayınca Kral Faysal İsrail'e destek veren Amerika başta olmak üzere tüm Batılı devletlere OAPEC ile petrol ambargosu uygulama kararı aldı.
Bu durum ABD ve Batıyı zor durumda bıraktı.
- Zor durumda kalan ABD, Dışişleri Bakanı Henry Kissenger'i Kral Faysal'a gönderdi.
Kissenger Kral Faysal'ı ambargo kararından vazgeçirmek için her yolu denedi.
Fakat Kral Faysal resimdeki gibi yüzüne bile bakmadı (fotoğrafa dikkat buyurun).
- Kissinger hatıratında anlatıyor "Faysal oldukça sinirliydi.
Uçağımın yakıtı bitti, deposunu doldurur musunuz dedim.
Kral sert bir şekilde 'Ben yaşlı bir adamım, ölmeden önce tek dileğim Mescidi Aksâ'da iki rekat namaz kılmaktır!
Sen bu konuda bana yardımcı olabilir misin?" dedi.
- Yahudi asıllı Kissinger "Petrol kuyularınızı bombalarız" diye tehdit etti.
Kral şu unutulmayacak cevabı vermişti :
"Petrol kuyularını bombalayabilirsiniz.
Ancak unutmayın biz ve atalarımız hurma ve deve sütüyle yaşıyorduk.
Yine öyle yaşayabiliriz.
Ama siz petrolsüz yaşayamassınız" demiştir.
- Avrupa ve Amerika'ya petrol sevkiyatı durduruldu.
Kısa sürede tüm dünyada petrol ve enerji krizi baş gösterdi.
O dönem Time Dergisi Kral Faysal'ı yılın adamı seçip dergiye resmini kapak yaptı (Fotoğrafa dikkat buyurun).
- Kral Faysal Filistin'in kurtuluşu için cihat ilan eden çok etkileyici bir konuşma yaptı.
Konuşmasında Kudüs'ü ve Mescidi Aksa'yı kurtarmak için ölmek çok şerefli bir ölümdür diyordu.
- Dünyanın her yerinden Muhammed Esed, Malcolm X, Muhammed Ali, Muhammed Kutub gibi Müslüman şahsiyetleri ülkesine davet ederek destekledi.
Mısır'da Seyyid Kutub'un idam edilmesinden sonra yurt dışına çıkmak zorunda kalan İhvan-ı Müslimin mensuplarını himaye edip iş verdi.
Kral Faysal Türkiye'yi İslam dünyasının önderi kabul ederdi.
Şöyle demişti :
"Dünyada bir Müslüman devlet vardır.
Bu devlet Türkiye'dir.
Bu yüzden Türkiye ayağını kaldıracak biz de onun izine basacağız".
Milli Araplara selam olsun.
Araptan Araba fark var.
Lanetullahi Aleyh 😡
- Kral Faysal, 1975’te sarayında suikasta uğrar.
Yeğeni Faysal bin Musaid, yanına sokularak tabanca ile iki el ateş eder.
Kralı çenesinden ve kulağından vurur.
Ağır yaralanan Kral Faysal ölür.
Suikastı yapan Faysal bin Musaid o dönem Amerika’dan yeni gelmiştir.
Her şey açık değil mi?
- ABD suikast ile bölgedeki tüm Arap devletlere :
"Bize karşı gelenin sonu bu olur"
... diye mesaj verdi.
Bundan sonra korkudan kimse karşı gelemedi.
Ölümünden sonra yerine kardeşi "Halid bin Abdülaziz" geçti.
Kral Faysal'ın milli politikalarını değiştirdi.
ABD'ye teslim oldu.
.......
ASSASSINATION OF KING FAISAL
- King Faisal, who ascended to the throne of Arabia in 1964, was thinking of Islamic unity.
His first act was to ban royal children from being educated in the United States and Europe.
He saw the danger.
He said that children should receive education in their own country.
- One day, while King Faisal was visiting Topkapı Palace, he saw the sacred items brought by Fahrettin Pasha and said;
..."May God have mercy on Fahrettin Pasha.
If he had not brought them, one of our Bedouins would have bought them and sold them for a few cents.
"We didn't know where he was now," he said.
- She married a Turk.
Faisal, who visited Russia as Minister of Foreign Affairs in 1932, went to Saudi Arabia, taking İffet Hanım with him, after stopping in Istanbul on his return.
They got married the same year.
They had 7 children.
Iffet Hanım said to her husband in Turkish; Her husband Faisal also taught her Arabic.
- Prince Saud, one of Queen Iffet's sons, made history as the world's longest foreign minister by serving as the foreign minister of Saudi Arabia for nearly 40 years, from 1975 to 2015.
Picture with Erdoğan. (Pay attention to the photo.)
- In order to use oil as a weapon against countries supporting Israel, King Faisal united all Arab countries in 1968 and established the Arab Oil Exporting Countries OAPEC.
Thus, they could make the free decision they wanted against the West.
- When Israel began to occupy Jerusalem in 1973, King Faisal decided to impose an oil embargo with OAPEC on all Western states, especially America, that supported Israel.
This situation left the USA and the West in a difficult situation.
- Being in a difficult situation, the USA sent Secretary of State Henry Kissinger to King Faisal.
Kissinger tried every way to persuade King Faisal to give up the embargo decision.
But King Faisal did not even look at his face like in the picture (pay attention to the photo).
- Kissinger explains in his memoirs: "Faisal was quite angry.
I asked if my plane ran out of fuel, could you fill the tank?
The king said harshly: 'I am an old man, my only wish before I die is to pray two rakats in the Masjid al-Aqsa!
"Can you help me with this?" he said.
- Kissinger, who is of Jewish origin, threatened, "We will bomb your oil wells."
The king gave this unforgettable answer:
“You can bomb oil wells.
But remember, we and our ancestors lived on dates and camel milk.
We can live like that again.
But you cannot live without oil," he said.
- Oil shipments to Europe and America were stopped.
In a short time, an oil and energy crisis broke out all over the world.
At that time, Time Magazine chose King Faisal as the man of the year and put his picture on the cover of the magazine (pay attention to the photo).
- King Faisal made a very impressive speech declaring jihad for the liberation of Palestine.
In his speech, he said that dying to save Jerusalem and Al-Aqsa Mosque is a very honorable death.
- He supported Muslim figures such as Muhammad Assad, Malcolm X, Muhammad Ali, Muhammad Qutb from all over the world by inviting them to his country.
He protected and gave jobs to members of the Muslim Brotherhood who had to go abroad after the execution of Sayyid Qutb in Egypt.
King Faisal considered Turkey the leader of the Islamic world.
He said:
"There is a Muslim state in the world.
This state is Turkey.
That's why Türkiye will step up and we will follow in its footsteps."
Greetings to the National Arabs.
There is a difference between Arab and Car.
Damn it Allah 😡
- King Faisal was assassinated in his palace in 1975.
His nephew, Faisal bin Musaid, approached him and fired two shots with a gun.
He shoots the king in the jaw and ear.
King Faisal, seriously injured, dies.
Faisal bin Musaid, who carried out the assassination, had just arrived from America at that time.
Isn't everything clear?
- USA assassinated all Arab states in the region:
"This will be the end of those who oppose us"
... he gave a message.
After that, no one could resist because of fear.
After his death, his brother "Khalid bin Abdulaziz" took over.
He changed King Faisal's national policies.
Surrendered to the USA.
19 notes · View notes
onderkaracay · 2 years
Text
Tumblr media
CHP’NİN KENDİNİ İNKÂR TARİHİNİN GİZLİ OLMAYAN BELGELERİ
Mustafa Kemal Atatürk: Benim iki büyük eserim vardır, biri Türkiye Cumhuriyeti, diğeri Cumhuriyet Halk Partisi'dir.
Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimi rehber edinenler mânevî mirasçılarım olur.
***
-1945-47 yılları… CHP iktidarda… Cumhurbaşkanı İsmet İnönü… Sivil ve asker Amerikan heyetleri, savaş gemileri Türkiye’de. CHP Hükümeti ABD’den borç istiyor. Türkiye IMF ve Dünya Bankasına üye oluyor. Türkiye ve ABD arasında askerî ve ekonomik temaslar başlıyor. Dostluk derneği kuruluyor. Türk subayları Amerikan tipi üniformalar giymeye başlıyor.
CHP Hükümeti Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Feridun Cemal Erkin: “Türkiye, kaderini ancak Amerika ve Büyük Britanya’ya bağlarsa, esenliğe kavuşabilir.”
12 Temmuz 1947… İsmet Paşa, ünlü “Beyannamesi”ni yayınlar ve “müjde”yi verir: Türkiye demokrasi rejimine geçecektir. Demokrasinin önündeki engeller kaldırılacaktır. Aynı gün ABD ile bir antlaşma imzalanıyor.
ABD ile 1947 Antlaşması (Truman Doktrini)… “ABD’nin dünya egemenliği” doktrini olan Truman Doktrini ile başlayan Amerikan “yardımı” ülkemizi Kemalist Yol’dan saptırıyor. Türkiye Amerikan emperyalizminin gereklerine uygun şekilde yeniden yapılandırılıyor. 1923-1938 Türkiyesi’nde, Atatürk zamanında ne yapılmışsa yıkılmaya başlıyor, ters yüz ediliyor: Bağımsızlığımızın yitirilmesine karşı yükselebilecek sesler susturuldu. ABD ile ikili antlaşmalar yapıldı. Bunlarla siyasal ve ekonomik bağımsızlığımız törpülendi, giderek yok edildi. Türkiye ABD için bir hammadde deposu ve pazar haline getirilmeye başladı. Millî eğitimimiz ulusal olmaktan çıkarıldı, Ona Amerikan çıkarlarına uygun bir yapı kazandırıldı. Atatürk Devrimlerinin birinci güvencesi olan köy enstitüleri kapatıldı. Yerine imam-hatip okulları açılmaya başladı. Ekonomi politikası olarak devletçilik sulandırıldı. Türkiye IMF’nin kıskacına sokuldu. Dış borçlanma başlatıldı. Ulaştırmada demiryolları terk edildi, karayoluna ağırlık verildi. Türkiye’nin sanayileşmeden vazgeçmesi yönünde telkinler yapıldı. İrtica yeniden harekete geçti.
- CHP Meclis Grubu kararı (10 Şubat 1948): İlkokullarda isteğe bağlı olarak din dersleri okutulacak.
-3 Ocak 1949… Okullarda din eğitimi verilmesi sorunu, TBMM’de ateşli tartışmalara neden oluyor. CHP siyasal amaçlarla bu konudaki talepleri yerine getirme eğiliminde...
-1 Mart 1950… CHP Hükümeti 30.11.1925 tarihli Tekke ve Türbelerin Kapatılmasına Dair Yasa’yı yürürlükten kaldırdı. İşte gerekçe: “Bugün cehalet nedeniyle yer yer kimi batıl itikatlara rast gelinse de, bunlar artık halkın yolunu şaşırtacak bir etkiye sahip değildir.” Hükümet, seçimlerin tarihini de aynı gün ilan ediyor!
- Cumhuriyet gazetesi başyazarı Nadir Nadi (1950 seçimlerine sadece birkaç ay var, CHP Hükümeti’nin Başbakan Yardımcısı Nihat Erim’e kaygılarını iletiyor): “Seçim, demokrasi, çok partili hayat, evet, bunlar güzel şeyler. Fakat Devrimler ne olacak? Atatürk’ün temelini attığı uygarlık düzeni bir kez sarsılırsa, demokrasiyi yürütmek için gerekli ortam daha başlangıçta elimizden kaçmaz mı? Seçim tarihi yaklaştıkça gericiliğe ödün verme eğilimi günden güne artıyor. Vaktinde kontrol altına alınmazsa, bu; ilerde çok tehlikeli gelişmelere yol açabilir. CHP Hükümeti’nin bu konudaki durgunluğu anlaşılır gibi değil.” İşte Nihat Erim’in yanıtı: CHP her zaman olduğu gibi Atatürk Devrimleri’ne bağlıdır. Gericiliğe ödün vermek söz konusu olamaz. Ne var ki seçimlere şunun şurasında pek az bir zaman kaldı. Şimdiden harekete geçilir de Devrim ilkelerine atıp tutanlara karşı sert önlemler alınırsa, bu; CHP’nin toplayacağı oy sayısını düşürebilir. İlkin seçimler kazanılsın; ondan sonra Devrim ilkelerinin ne büyük bir güçle korunacağını gözlerimizle göreceğiz!
-Çetin Yetkin: Ne acıdır ki, çok partili düzene geçilmekle birlikte, Türkiye’nin bağımsızlığı üzerine ABD’nce ipotek konulacaktır. Türkiye’nin, bugün sömürgeleşme sürecinde nerdeyse son noktaya gelmesinin temeli, 1945-1950 arasında atılmıştır. Türkiye’yi ABD’nin yörüngesine sokmakta o zamanın iktidarı da, muhalefeti de -CHP de, DP de- tam bir görüş birliği içindeydi.
***
- 16 Haziran 1950… TBMM ezanın Arapça okunması yasağını kaldırdı. Meclis görüşmeleri, dışarda toplanmış olan halka hoparlörle dinletildi. Muhalefet (CHP) de değişikliğin lehinde konuştu. Karar, mollaların tekbirleri ile karşılandı.
-2 Eylül 1951: Necdet Evliyagil Cumhuriyet gazetesinde, her iki partinin seçim propagandası sırasında dini nasıl politikaya alet ettiklerini örneklerle yazdı: Bilecik’de CHP, türbeleri biz açtık derken, DP’liler de Arapça ezanın, din derslerinin ve radyoda Kur’an okutulmasının, DP’nin eseri olduğunu” ileri sürüyordu!
-1954 seçimlerinde uğradıkları ağır yenilgi üzerine CHP’de su koyuverenler (oportünistler) görüldü, şöyle diyorlardı: Parti laiklik ve devletçilik ilkelerinden vazgeçmelidir. Seçmen önünde demokratlarla ancak böyle yarışılabilir.
26-30 Temmuz 1954… CHP’nin XI. Kurultay’ında kimi Halk Partililer; partinin –halk tarafından benimsenmemiş olduğundan- laiklikten ve devletçilikten vazgeçmesini önerdiler. Genel Başkan İsmet İnönü; bu konuda DP ile asla yarışamayacaklarını söyleyerek, bu görüşe karşı çıktı.
-Nadir Nadi (1962): Yazık ki olaylar Nihat Erim’in dediği gibi gelişmedi. 1946’dan, hattâ daha öncelerden başlayarak, Atatürk ilkeleri bugüne değin her alanda ihmale uğradı.
-CHP Parti Meclisi toplantısında Bülent Ecevit ile Turan Güneş, birer konuşma yaparak arkadaşlarını uyarıyor: “Çok partili yaşama geçildiğinden beri, CHP eski devrimci yönünü yitirmiş, seçimlerde oy toplamak kaygısıyla ödün vere vere fikir bakımından zayıflamıştır. Oysa Parti’nin ‘devrimcilik, halkçılık, devletçilik’ gibi ulusumuzu kısa sürede kalkındıracak ilkeleri vardır. Politik hesaplarla, bu ilkelerin bir köşeye itilmesi doğru değildir. CHP kuruluş amaçlarını göz önünde tutarak kendine bir yön seçmeli ve ona doğru cesaretle yürümelidir. Bu uyarı parti Meclisi’nde tepkiyle karşılanır.
-Başbakan İsmet İnönü Küçük Kurultay toplantısında konuşuyor: Arkadaşlar! Koalisyon Hükümeti’ni yaşatma olanaklarını sürdürmeliyiz. Bu, karşılıklı uzlaşma ve hoşgörü koşuluna bağlıdır. Beni örnek alın, sabırlı olun. Nadir Nadi’nin İnönü’nün bu tutumuna getirdiği yorum: Koalisyon hükümetlerinin ancak uzlaşma yoluyla kurulabileceği açık bir gerçektir. Bununla birlikte, bir devrimin ürünü olan, hayatı doğrudan doğruya o devrime borçlu sayılan bir rejimde, temel ilkeler asla tartışma konusu edilmemelidir. Anayasa’nın mahkûm ettiği bir yönetimin özlemi içinde, öç duygularını gizlemeyenlerle nasıl uzlaşılabilir? Devlet’in laiklik ilkesini hiçe sayarak, yasaları çiğnemek pahasına öğretim birliğini bozanlar hoş görülebilir mi? Vicdan sömürücülüğüne açıkça karşı koymanın Koalisyon Hükümeti’ni dağıtacağını, ya da gelecek seçimlerde oy kaybına yol açacağını düşünerek eller böğründe ‘Ya sabır!’ çekmek olumlu bir politika mıdır?
-14 Ekim 1962… Manisa Milletvekili ve Ulus Gazetesi Başyazarı Yakup Kadri Karaosmanoğlu CHP’den istifa ediyor. Gerekçesi şu: CHP Atatürk ilkelerinden, birçok noktalarda ödünler vererek uzaklaşmış bulunmaktadır.
-8 Ağustos 1963… Partinin politikasından düş kırıklığına uğrayan çok sayıda genç üye, CHP’den istifa ediyor. İstifalar için gösterilen sebepler arasında şunlar var: “Atatürk ilkelerinden ödün verilmiştir. Partinin genel ilkelerinden, özellikle halkçılık ve laiklik ilkelerinden ödün verilmiştir. Halkevleri ve köy enstitülerinin açılması için hiçbir girişimde bulunulmamıştır.”
- 26 Ocak 1974… Millî Selamet Partisi, genel seçimlerden 48 milletvekiliyle çıkarak anahtar parti konumuna geldi. CHP, MSP ile koalisyon hükümeti kurdu, böylece dinci bir parti ilk kez iktidar ortağı oldu. Bülent Ecevit liderliğindeki CHP, dinci siyasetçilere ülkenin içişlerini, adalet hizmetlerini ve ekonomisini teslim etti.
-Dinciliğe göz yumma, tarikatlara şirin görünme yarışına, sonunda Bülent Ecevit de katıldı. Gerçekleşmesi için büyük çaba gösterdiği CHP-MSP koalisyonu ile, Cumhuriyet tarihinde ilk kez, siyasal İslam’ı iktidara taşıyan, devlet olanaklarına kavuşturan Ecevit; 1986 ara seçimlerinden önce Manisa’da köylülere şöyle sesleniyordu: “Bir insan şu veya bu tarikattan olur, ama aynı zamanda ilerici de olabilir. DSP kimsenin dinine, tarikatına, başörtüsüne karışmaz.” Daha sonra köylülere şöyle diyordu: “En büyük Allah, sonra halk...” (Evet doğru, ancak Allah’ın kutsal adı, kirli siyasete âlet yapılır mı? cd)
-CHP Genel Sekreteri Ertuğrul Günay (Bugün AKP hükümetinin bakanlarından): Devletin, gençleri Atatürkçü ve laik doğrultuda yetiştirmesi, imam-hatip lisesi mezunlarının Harbiye’ye girişinin engellenmesi haksızlıktır.
-CHP'yi tekrar açan Deniz Baykal bir ara '3- D' modelini geliştiriyor: 'Değişim, Dönüşüm ve Demokrasi'... CHP'nin Altı Ok'u hakkında söylediği: “O babaannemizin sandığındaki çeyizdir.”
***
-16 Haziran 2000… Gazete Müdafaai Hukuk ’ta bir haber: CHP nereye? Atatürk’ün partisi böyle mi olacaktı? CHP’nin yeni tüzük tasarısı, bu partinin, köklerinden ve Atatürkçü geleneğinden koptuğunu gösteriyor. Tasarıda Atatürk İlke ve Devrimleri’nden tek bir söz yok. Alt Ok’un hiçbirinden söz edilmediği gibi, “irtica” tehlikesi de görmezden geliniyor. Ulusal kimlik yok sayılıyor; yerine “etnik, dinsel, ideolojik cemaatler” geçiriliyor. Yeni tüzük, CHP’nin küresel emperyalizme uyum sağlama planından ibaret.
-Cumhuriyet gazetesi, 24.8.2002… Bir fotoğraf… Deniz Baykal, beşuş bir çehre, muzaffer bir eda ile, “Dünya Bankalı” Kemal Derviş’in elini havaya kaldırıyor. Fotoğrafın altında şu yazı var:
Deniz Baykal: “Derviş’i CHP’ye getirmek için dağlar, denizler aştık.”
-26 Nisan 2008… Bu satırların yazarı: TV’den CHP’nin 32.Olağan Kongresi’ni izledim. Deniz Baykal’ın konuşmasını dinledim. Garp cephesinde yeni bir şey yok. Eski tas eski hamam, tellaklar bile değişmemiş, değişmeyecek de. Baykal bence Atatürk’ün CHP’sinden ziyade sağ bir partiye yakışan bir siyasetçi. Yıllardır takip ediyorum, ta baştan beri gözü hep sağda olmuştur. Zaten CHP’nin sağa kaymasında en büyük sorumluluk -sanırım- ona aittir. Bu partinin ilerici, devrimci -hattâ diyebilirim ki Kemalist- karakterinin bozulmasında, yok olmasında katkısı çok büyüktür.
-Bülent Ecevit’in “Ortanın Solu” (Kim Yayınları, Ank., 1966) kitabından: Ortanın Solu anlayışına uygun ve demokrasiyle bağdaşabilen teşebbüs özgürlüğü, mülkiyet ve miras hakkı; Anayasa’mızın da belirttiği gibi kamu yararı ile sınırlıdır. “Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olmamalıdır” ve özel teşebbüsün “milli iktisadın gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesi” devletçe sağlanmalıdır. Ortanın solunda bir devletçilik anlayışı, ekonomik gelişmeyi, ulusal kalkınma amaçlarına ve sosyal adalet ilkelerine uygun olarak hızlandırmanın gerektirdiği ölçüde devlet işletmeciliğini öngörür. CHP’nin devletçiliği bu anlam ve ölçüde bir devletçiliktir.”
-Ben, bu satırların yazarı, Bülent Ecevit’in sonraki yıllarda yaptıklarını düşünüyorum: Tam bir “devletçilik” düşmanı kesilmişti. Bir ara Devlet Bahçeli (MHP) ve Mesut Yılmaz’la (ANAP) bir koalisyon hükümeti kurmuştu. 2002 krizi bastırınca, Kemal Derviş’in kılavuzluğunda, özelleştirmeleri hızlandırmaya çalışmıştı.
-11.10.2008… CHP Genel Başkanı Deniz Baykal: Küresel ekonomik kriz “dünya çapında tefecilikten” kaynaklanmaktadır. Tarım ve üretim ekonominin temelidir. Hani sınırların kalktığı, paranın her yere transfer olduğu global ekonomi, her yerde zenginliği, refahı sağlayacaktı? Birdenbire, bu ekonominin dünya çapında çöktüğü ortaya çıktı. Sıkıntının temelinde ekonominin paraya dayanması var. Ekonomi, üretime dayanır. Fabrikaya dayanır, tarlaya dayanır. Zenginlik neyle artıyor? Faizle, repoyla... Bütün bunlar, dünya çapında tefecilikten başka bir şey değildir. Türkiye yeni bir yol haritasına gereksinim duyuyor.
-Bu satırların yazarı: Bir zaman böyle konuşan Baykal acaba 22 Temmuz 2007 seçiminden önce neler söylüyordu? Buyurun, okuyun ve tutarsızlığı görün: Türkiye’de siyasi partilerin uygulayacakları ekonomi politikalarının belirli bir çerçevesi vardır. Herkes bu çerçeve içinde kalacaktır. CHP’nin uygulayacağı politikalar da bu doğrultuda olacaktır. Kurallar bellidir. Piyasa ekonomisi gerçeğini değiştirmeye gerek yoktur. Türkiye'de siyaset piyasa ekonomisi kurallarını işletmekle görevlidir. Bir ülkeyi bir ada gibi, dünya ekonomisinin kuralları dışına çıkarmak mümkün değildir. O kurallar içinde yarışacağız. Ekonomi giderek küreselleşmektedir. Sermaye hareketleri ekonominin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Ticaret giderek serbestleşmektedir. Bu saydığım koşulları göz önüne alarak bir politika ortaya koymalıyız.
***
-19.4.2011… Aydınlık gazetesinde bir yorum: CHP Bursa Milletvekili Onur Öymen, CHP eski genel başkanı Deniz Baykal yerine Kemal Kılıçdaroğlu’nun geleceğinin 3 yıl önce kendisine bildirildiğini söyledi. Amerika-İsveç merkezli Silkroad Enstitüsü temsilcilerince sunulan bir raporda Deniz Baykal’ın istifaya ikna edilip, yerini Kemal Kılıçdaroğlu’nun alacağından söz ediliyor. Rapor’da Baykal’ın istifasıyla, Kılıçdaroğlu CHP’sinin yeniden Avrupa tarzı ve merkezî bir sosyal demokrat parti olarak ortaya çıkacağı belirtiliyor. 2008 tarihli raporun CHP’nin yenilenmesi söylemi ile, Kılıçdaroğlu’nun günümüzdeki “Yeni CHP” sloganı arasındaki örtüşme anlamlı değil mi?
-CHP Bursa Milletvekili Sena Kaleli: Ben Atatürk ilke ve devrimlerinin bekçisi değilim, olmak da istemiyorum. Çünkü bekçilik dönemi tarihe karıştı. Bilirsiniz eskiden mahallelerde elde düdük dolaşan bekçiler vardı. Şimdiyse mobese kameraları var.
-Nisan 2011… CHP Parti Meclisi üyesi Binnaz Toprak: CHP artık CHP değil. Milliyetçi ve ulusalcı olarak tanımlanamayacağı kesin! Toplumu ayrıştıran sıkan, Atatürk milliyetçiliğidir. Türklük kavramı Anayasa’dan çıkarılabilir. Türk Vatandaşlığı tanımının “yurttaşlık” olarak değiştirilmesini CHP olarak destekliyoruz. Ruhban Okulu açılmalı, ekümeniklik tanınmalı. İki dile sıcak bakıyorum. AKP Hükümeti ekonomiyi iyi yönetti, gelir ve zenginlik arttı.
-CHP Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum: Anayasa’dan Türk sözcüğünün çıkarılmasına karşı değilim. Türk tanımı kaldırılıp 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı denilebilir. Eğitim dili Türkçedir. Ana dilde öğretim seçmeli derstir. Ana dil dememizin nedeni, biri ben Çerkezce de öğreneceğim derse buna izin vermek için. Türklük yerine ’yurttaşlık’ kavramını öneren Süheyl Batum’un ardından CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu daha da ileri gitti: Türklük çıkarılsın; etnik kimlik/dini inanç/siyasi düşünce vurgusundan arınmış bir vatandaşlık tanımı getirilsin.
- CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Heinrich Böll Vakfı'nın düzenlediği bir toplantıda Kürt bölücülerin taleplerini dile getiriyor: Yüzde 10 seçim barajı düşürülmeli. Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulmalı. Kürtçe’nin öğretilmesi devlet tarafından üstlenilmeli. Demokratik özerklik hakkı tanınmalı."
-CHP Ankara Milletvekili Bülent Kuşoğlu: Tekke ve zaviyelerin kapatılması toplumu yozlaştırdı, yeniden açılmalı.
-CHP PM Üyesi Muhammed Çakmak: Fethullah Gülen bilgedir, saygıyla selamlıyorum.
- CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün: Dersim katliamının sorumlusu devlet ve CHP'dir. Atatürk de bu olaylardan haberdardı.
-CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu: Devlet değişsin istiyoruz. Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı aynen kabul ediyoruz. Çekincelerin tamamına karşıyız. Kürt kimliği ve Kürt dili önündeki tüm engelleri kaldıracağız. CHP iktidarında genel af çıkartacağız. Profesyonel orduya bir an önce geçmeliyiz. Türkiye'de laiklik tehlikededir diyemem, böyle bir tehlike görmüyoruz. Türban sorununu çözeceğiz. Siyasallaşmayan tarikatlara saygımız vardır. ("Yargıda cemaat yapılanması var" iddiaları üzerine) “Yargı içinde böyle bir kadrolaşma vardır” demeyi doğru bulmuyorum. (Atatürk'ün CHP'siyle ilgili soruya yanıtı:) "Ben o zaman yoktum."
-Bu satırların yazarı: Kemal Kılıçdaroğlu yaptığı konuşmalarda Atatürk’ün adını anmamayı kural haline getirmiştir. Çok zorda kalırsa “Mustafa Kemal” der. Benzetme gibi olmasın ama, Atatürk’ün düşmanları da, o yüce insandan yalnızca “Mustafa Kemal” diye söz eder.
CHP'nin, AKP'den ne farkı kaldı? Vural Savaş "Atatürk'ün Kemiklerini Sızlatan Parti CHP" diye bir kitap yazmıştı. Yerden göğe kadar haklıymış meğer. Ne oldu bunlara, bir parti böylesine mi değişir? İçlerinden biri "bizim ideolojimiz yoktur" anlamında bir laf etmişti, itiraf diye herhalde buna denir.
- Yalçın Küçük: Soros'un parmağına bakın, Abdullah Gül'ün ve Fethullah Gülen'in parmağına, iki gün sonra Kılıçdaroğlu'nun işaret edeceği adresi saptayabilirsiniz. İsmet Paşa ilk önce, Celal Bayar için söylemişti, devletin üst katlarına “bu kadar ümmîsi gelmemişti”, bu sözünü unutmuyorum. CHP'de de Kemal Bey kadar bir ümmî hiç olmamıştı; son derece bilgisiz, Deniz Baykal'ın hediyesidir. Kılıçdaroğlu'nun sadece vücudu CHP'dedir. Elverişlidir. Kılıçdaroğlu, AKP'nin yaptıklarının hepsini tasdik etmekte ve çok zaman fazlasını istemektedir. Kafası AKP'dedir.
-Şubat 2012… CHP Kurultayı’nda muhalifler adına konuşan Mersin Milletvekili İsa Gök: Bizim tabanımız soldur, devrimcidir. CHP, geçmişini hatırlamak zorundadır. Kuvayı Milliye’yi, Halk Fırkası’nı hatırlamak zorundadır. Yeni bir yol çizilmesinden bahsediliyor. Bu yol mutlaka CHP’nin DNA’sına uygun olmalıdır. Bunun aksi CHP’yi sağcılaştırır, AKP’lileştirir. Sağın alternatifi sağ olamaz. Kılıçdaroğlu konuşmalarında yalnızca "Mustafa Kemal" diyor, "Atatürk" demiyor. Atatürk soyadı O’na özel bir kanunla verilmiştir. Kendisinden naçizane istirhamım: lütfen ‘Mustafa Kemal Atatürk’ deyin.
***
Ve Mustafa Kemal Atatürk: Bir zaman gelir, beni unutmak, unutturmak isteyen gayretler belirir. Fikirlerimi, öğretimi inkâr edenler, beni çekiştirenler, karalayanlar çıkar. Hatta bunu yapanlar benim yakın bildiklerim, inandıklarım da olabilir. Fakat benim ektiğim tohumlar o kadar özlüdür, o kadar kuvvetlidir ki, fikirlerim, öğretim Çin’den döner, Hint'ten, Mısır'dan döner dolaşır gene gelir; feyizli neticeleri kalpleri doldurur!
Prof. Dr. Cihan Dura
Not: www.cihandura.com sitesinden alınmıştır.
6 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year
Text
SESLİ DÜŞÜNCE
DIŞ POLİTİKA
bir ülkenin diğer devletlere yönelik tutum ve davranışlarıdır.bir devletin dışa ilişkin siyasi,ekonomik ve hukuki vb. tüm tutumlarını kapsamakla beraber daha çok siyasi ilişkiler anlamında kullanılmakta Olan bir terim diplomasi ile birlikte anılır… hans j. morgenthau'nun en temel uluslararası ilişkiler teorilerinden klasik realizmin temel kitabı kabul edilen politics among nations: the struggle for power and peace adlı kitabının ilk sayfalarında, bir devlet adamının niyetleri, saikleri, ahlaki değerleri, düşünceleri ya da ideolojisi ile yaptığı dış politika tercihleri arasında net bir bağlantı bulunacağını düşünmenin yanlış olduğunu belirtir…morgenthau, insanın iç dünyası ile yaptığı politikalar arasındaki yaygın uyumsuzluğu, (1) insanların kendi saiklerini tam olarak bilmemeleri, (2) iyi niyet ya da saiklerin başarılı politikaları netice vermeyebileceği, (3) kişisel istekler ile resmi görevler ya da mili çıkarlar arasında bir çizgi bulunması gibi bir dizi nedenle açıklar. (kaynak: morgenthau, hans j. 1948.)morgenthau'nun sözünü ettiği bu durumun salt dış politikaya mahsus değildir tüm kamu politikaları için geçerlidir…iç politikaya benzemez. içerde istediğin kadar sallarsın belki, "camiye ayakkabılarıyla girip içki içtiler" dersin,Kabataş bacısının hikayesini anlatırsınız vs. hiç olmazsa eloğlu duymaz. hatta yaptığın bu açıklamaları eğer pişman olursan telafi etme şansın da olur, olabilir.  ama; ""mısır'daki darbenin arkasında israil var, elimizde belgesi var." ardı ardına gelen cevaplar: israil dışişleri bakanlığı sözcüsü yigal palmor:  "bu üzerine yorum yapmaya değmeyecek o açıklamalardan biri." beyaz saray sözcüsü josh earnest:  “erdoğan’ın sözleri saldırgan, delilsiz ve yanlış.” mısır cumhurbaşkanlığı sözcüsü ahmed el mussalamani:  "mısır'ın, batılı bir ajandan vatanseverlik dersi almaya ihtiyacı yok"… Kırulmuş tüm Türk devletlerinde diplomasi önemli idi bu gelenek çok uzun zamandır devletin öncelikli konusu idi  iyi eğitim görmüş LİYAKAT sahibi “MONŞERLER” tarafından devlet vizyonu saygın şekilde temsil edilirdi bölge coğrafyasında be uluslararası alanda diplomasisi en saygın ve etkin 5 devletten biriydik mecliste yolsuzluk dosyası bulunan veya sadece ailevi ilişkilerden dolayı kimse elçi olmazdı..idealize edilmiş fikirlere tutunup, destansı eleştiriler yazana kadar tarihi gerçekleri önüne koyup düşünmek gereken 2x2 nin 4 etmediği bir konudur..farkli ülkelerden gelen bir turist grubu, sehir merkezinde bir cafeye gitmisler ve birer kola ismarlamislar. kolalar gelince bardaklarinda birer kara sinek oldugunu görmüsler.  ingiliz yeni bir bardakta yeni bir kola istemis.  isveçli ayni bardakta yeni bir kola istemis.  finlandiyali sinegi bardaktan çikardiktan sonra kolayi içmis.  rus kolayi sinekle birlikte içmis.  çinli sinegi yemis, kolayi içmemis.  yahudi sinegi yakalayip çinli'ye satmis.  yunanli kolanin yarisini içtikten sonra itirazederek yeni bir kola istemis.  norveçli kolayi içtikten sonra bardaktaki sinegi balik yemi olarak kullanmis.  irlandali sinegi ezip kolayla karistirmis ve ingiliz'e içirmis.  amerikali cafeye tazminat davasi açmis ve 10milyon dolar kazanmis.  türk ise olayi siddetle kinamis.
2 notes · View notes
fotode · 2 years
Text
Dışişleri'nden BM'ye 'Ermenistan' tepkisi: Kınıyoruz
Dışişleri’nden BM’ye ‘Ermenistan’ tepkisi: Kınıyoruz
Birleşmiş Milletler (BM), Genel Kurulunun 76. Dönem Başkanı ve Maldivler Dışişeri Bakanı Abdulla Shahid, Ermenistan’da ziyaretler gerçekleştirdi. Yapılan ziyaretlerde Shahid’in sözde soykırım anıtını ziyaret etmesi, Dışişleri Bakanlığınca tepkiyle karşılandı. Dışişleri Bakanlığından kınamaKonuya ilişkin olarak yazılı açıklama yapan Dışişleri Bakanlığı, “Tarihi olgular ve uluslararası hukukun…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
cihangir-uzunkaya · 2 years
Text
Tumblr media
Yusuf Akçura
(1876-1935)
Türk düşünce adamı ve tarihçi. Türkçülük akımının önde gelenlerindendir.
1876’da, Volga kıyısındaki Simbirsk kentinde doğdu. Babasının ölümü üzerine 1883’te annesiyle İstanbul’a geldi, ilk ve ortaöğrenimini tamamladıktan sonra Harp Okulu’na girdi. 1897’de kurmay sınıfına geçti. Jön Türkler’le ilişkisi nedeniyle tutuklandı. Harp Divanı’nca askerlikten çıkarılarak Fizan’a sürüldü. Bir süre sonra rütbeleri geri verilerek Trablusgarp’ta görevlendirildi. Burada bir yıl kaldıktan sonra 1899’da Fransa’ya kaçtı. Ecole Libre des Sciences Politiques’de siyasal bilimler okudu. Albert Sorel ve Emil Boutmy’den ders aldı. Türk milliyetçiliği konusundaki görüşlerini geliştirdi. 1903’te Osmanlı Saltanatı Kurumlarının Tarihi Üstüne Bir Deneme adlı bir bitirme tezi hazırladı. Paris’teki öğrencilik döneminde Şurâ-yı Ümmet ve Ahmet Rıza’nın Fransızca olarak yayımladığı Meşveret gazetelerine yazılar yazdı.
Öğrenimini tamamladıktan sonra Rusya’ya döndü. Bir süre amcasının fabrikalarında çalıştıktan sonra, Kazan’daki Muhammediye Medresesi’nde tarih, coğrafya ve Türk edebiyatı öğretmenliği yaptı. Rusya’da 1905 devrimini izleyen yönetim değişikliği ve parlamentonun (duma) kurulması üzerine,Türkler’ in bu parlamentoda nüfusları oranında temsil edilmeleri için çalıştı. Rusya Türkleri’nin ileri gelenleriyle ilişki kurarak Rusya Müslümanları İttifakı adlı siyasi partinin kurulmasına öncülük etti. Partinin önde gelen yöneticilerinden biri olarak, Türkçülük konusundaki görüşlerini Türk toplulukları arasında yaymaya çalıştı. Türkler’in gazete çıkarmalarına izin verilmesi üzerine Kazan’da ilk günlük gazete olan Kazan Muhbiri’nı çıkarmaya başladı. İki yıl süren bu çalışmalar, çarlık yönetiminin baskısı sonucu sınırlandırıldı.
Bu yıllarda, Abdülhamid yönetimine karşı çalışanlarla ilişki kurdu. 1904’te Mısır’da yayımlanan Türk gazetesine “Uç Tarz-ı Siyaset” adlı ünlü makalesini gönderdi.
1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a geldi. Harp Akademisi, Darüşşafaka, Medrese-tü’l-Vaizin ve Darü’l-Muallimin’de siyasi tarih öğretmenliği yaptı. 1909’da İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesi’nde, 1914’te Mülkiye Mektebi’nde tarih dersleri verdi. Mülkiye’deki görevi 1915’te okulun kapatılması üzerine sona erdi; 1916 Darülfünun reformuyla da kadro dışı bırakıldı.
Tarih öğretmenliğinin yanı sıra Türkçü görüşleri Türkçü yaymak amacıyla birçok çalışmalar yaptı. 1908’de görüşleri Türkçülüğü, bilimsel bir temele oturtmak, Türk yayma illerini ve kavimlerini tanıtmak amacıyla kurulan çalışmaları Türk Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı. 1911’de yedi sayı çıkan Türk Derneği adlı bir dergi yayımladı. Osmanlı Devleti’nin sürekli savaş içinde olması ve dernek üyelerinin savaşa gitmesi çalışmaları aksattı.
Yusuf Akçura ve arkadaşları 1911’de Türk Yurdu adıyla yeni bir dernek kurdular ve aynı adla bir dergi çıkarmaya başladılar. Akçura, 1912’den sonra derginin sahipliğini ve yazı işleri müdürlüğünü üstlendi. 1912’de Türkler’in ulusal bilincini geliştirmeyi amaçlayan Türk Ocağı adlı derneğin kuruluşuna katıldı. Türk Yurdu Derneği, 1917’de Türk Ocağı’na katıldı ve Türk Yurdu dergisi Türk Ocağı’nın yayın organı oldu. Akçura, 1931’de Türk Ocakları’nın kapatılışına değin dergiyi yönetti.
edebi_sahsiyetler/yusuf-akcura
1917 Ekim Devrimi’nden sonra Rusya I. Dünya Savaşı’ndan çekilince, tutsakların değişimi için Kızılay temsilcisi olarak Rusya’ya gitti, İstanbul’un işgalinden sonra tutuklandı. Daha sonra Anadolu’ya geçerek Kurtuluş Savaşı’na katıldı. 1922’de Dışişleri Bakanlığı Doğu Ülkeleri Dairesi müşavirliğine getirildi. 1923’te Kars Milletvekili seçildi; ölümüne değin milletvekilliğini sürdürdü. Ankara Hukuk Mektebi ile İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde tarih dersleri verdi. 1932’de, Türk Tarih Kurumu başkanlığına getirildi. 1935’te geçirdiği bir kalp krizi sonucu İstanbul’da öldü.
Yusuf Akçura, yapıtlarında öncelikle Türk tarihi ve Türkçülük’e önem verdi. Bunun dışında Osmanlı tarihi ile Yakın Çağ Avrupa tarihiyle ilgilendi. Türkçülük konusundaki düşünceleri Harp Okulu’ndayken gelişmeye başladı. Rusya’ya gittikten sonra Orta Asya Türkleri ile ilişki kurarak onların toplumsal yaşamlarım ve düşünce akımlarını inceledi. Osmanlı aydınlarının, Osmanlı İmparatorluğu dışındaki Türkler’le ilgili olarak yalnızca dil ve tarih konularıyla ilgilendiklerini, oysa bunun yetersiz olduğunu, çağdaş düşünce akımlarının ve bunların önderlerinin de bilinmesi gerektiğini savundu. Bu yolla Osmanlı Türkleri ile Kuzey Türkleri arasında bir duygu ve düşünce birliğinin kurulabileceğini dile getirdi. Bu görüş o dönemdeki İslamcılar ve Osmanlıcılar’ca destek görmedi. 1903’te Paris’te yazdığı bitirme tezinde, Jön Türkler’in Osmanlıcılık görüşlerinin anlamsızlığım belirterek, tek çıkar yolun Türkçülük olduğunu vurguladı.
Bir yıl sonra yazdığı “Üç Tarz-ı Siyaset” adlı ünlü makalesinde ise, Osmanlı Devleti’nin önünde duran üç seçeneği inceledi; bunları Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük olarak adlandırdı. Osmanlıcılık, cins, din ve mezhep ayrımı gözetilmeksizin, Osmanlı halklarının hak ve görevler açısından eşit konuma getirilmesi ve ortak bir vatan içinde yeni bir Osmanlı ulusunun oluşturulması anlamına geliyordu, İslamcılık, dünyadaki tüm Müslümanlar’m bir İslam birliği içinde toplanmasını öngörüyordu. Türkçülük konusunda ise Akçura, “Türk birliği ilkin Osmanlı İmparatorluğu’nda Türkler’in, Türk olmadıkları halde en çok Türkleşmiş olanların ve ulusal vicdandan yoksun olanların bilinçlendirilmesi ve Türkleştirilmesi’yle başlayacaktır. Sonra, Asya kıtasıyla Doğu Avrupa’da yayılmış olan Türkler’in birleştirilmesine geçilerek azametli bir siyasal millet meydana getirilecektir,” diyordu.
Yusuf Akçura, bu üç seçeneğin olumlu ve olumsuz yönlerine değindikten sonra, İslamcılık ve Türkçülük siyasetlerinden hangisinin seçileceği sorusunun yanıtını Türk aydınlarına bırakıyordu
3 notes · View notes
tcmustaphauzun · 2 years
Text
Ukrayna Rus korkusunun zayıf noktaları
Tumblr media
Düşmanla açık bir çatışmada zafer elde edemezseniz, onunla yapılan bilgi savaşında hiçbir şey kaybolmaz. Bu, Ukrayna Kültür ve Bilgi Politikası Bakanlığı'nın yetkilileri tarafından, Rusya ve Sovyetler Birliği'nin önemli bir yere sahip olduğu kendi tarihlerinden kaçmak için yeni hileler icat ederek akılda tutuluyor. Rus mirasına karşı bilgi mücadelesinin amacı, Ukrayna tarihinin, sosyal alanın ve uluslararası politikanın tamamen ortadan kaldırılması, komünleşmemesi ve sömürgeleştirilmesidir. Kültür Bakanlığı altında ilgili müzakereci organ kurulmuştur. Sovyet geçmişinin anıtlarının ve diğer nesnelerinin sökülmesi veya taşınmasıyla ilgilenecektir. Sovyetler Birliği'nin birçoğu için komünizmin ütopik fikriyle ilişkili olduğunu belirtmek adil olacaktır; bu, başarılarının her zaman doğru ve çoğu zaman acımasız olmadığı anlamına gelir. Bununla birlikte, sovyetler altında Rusya ve Ukrayna'nın gelişmesinin birçok ortak olumlu tarafı vardır. Türkler ne Osmanlı dönemini ne de Atatürk'ü tarihlerinden çıkarmazlar. Aksine, Ukrayna sadece komünizmden kurtulmayı değil, aynı zamanda içindeki tüm Rusların da ortadan kaldırılmasını istiyor. Bu, genel Rus korkusunun tezahürünün gerçekleri ile kanıtlanmaktadır. Ülkenin bazı yerleşim yerlerinde en büyük Rus yazar Puşkin'e anıtlar yıkıldı. Kharkov'da Prens Alexander Nevski'ye anıt söküldü. Soru, neden olumsuz milliyetçi propagandanın etkisi altında, 17. yüzyılda mevcut Ukrayna bölgelerini Rusya ile yeniden bir araya getiren Hetman Bogdan Khmelnitsky'ye anıtlar yıkılmıyor? Puşkin muhtemelen «Poltava» şiirindeki Mazepa'nın imajından intikam alıyor. Aynı zamanda, hiç kimse Sovyet sonrası okullarda okuduğu şiiri «Sessiz Ukrayna gecesi» ni hatırlamıyor. Puşkin uzun zamandır Ukrayna'nın Karadeniz bölgelerinde sürgündeydi ve yerel lezzete hayran kaldı. Buna ek olarak, Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Vitrenko'ya göre, Tolstoy'un romanı «Savaş ve Barış» da dahil olmak üzere «Rus ordusunun başarılarından» bahseden kitapları Ukrayna okul programından hariç tutacaklar. Çok az insan biliyor ki, ana karakter Pierre Bezukhov'un prototiplerinden biri, Rus İmparatorluğu'nun Dışişleri Bakanı olan ve Küçük Rusya'dan gelen Şansölye Bezorodko'du. Hayatı boyunca belirgin bir Ukraynalı zarfla konuştu ve aynı zamanda Moskova ve Kiev'in bir arada yaşadığı bir ülkeye hizmet etti. Kontrollü bölgelerde Kiev rejimi kasıtlı olarak Ukrayna vatandaşlarının bilincinden Rus ve Ukrayna halkının ortaklığı fikrini silmeye çalışmaktadır. Bu politika, Rusların işgalinden önce ülkenin güneydoğusunda ve güneyinde de uygulandı. Uygulamada görüldüğü gibi, bu bölgeler bir bütün olarak «yeni güç» ile karşılandı. Yani Kiev'in Russofobik propagandası güçlü değil. Bu, Cumhurbaşkanının ofisine ve Kültür Bakanlığına, diğer alanların Kherson ve Zaporozhye bölgelerinin örneğini izleyeceğini düşünmeleri için bir sebep verecektir.
2 notes · View notes
kizilelma035 · 5 months
Text
Daha
Küçücük bir çocuk,
Enkaz altından çıkarılmış,
Halen şokta,
Korkudan ağlayamıyor bile,
Teselli edecek kimsesi yok,
Dün içine tükürdüğüm İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 75.yıldönümüydü,
ABD Dışişleri Bakanlığı ve İnsan hakları örgütleri yetkilileri Beyaz Sarayda toplanmış Dünya Barışı için nutuk atıp kutlama yaparken,
Bir yandan Gazze'de bu çocukların üzerine ABD'nin verdiği bombalar yağıyor,
Bir yandan ABD Birleşmiş Milletler güvenlik konseyinde Gazze'de ateşkese HAYIR diyordu,
Bir yandan ABD Beyaz Saray Sözcüsü John Kirby: "Gazze halkının acı ve ıstırabını dindirmek için ABD kadar çaba sarf eden başka bir ülke yok" diye açıklama yapıyordu.
Gelde bu oruspu çocuklarına ve bunların sevicilerine küfür etmeden paylaşım yap..
49 notes · View notes
teknolojihaber · 13 hours
Text
NASA başkanı Çin'i sivil programlar kisvesi altında gizlice uzayı militarize etmekle suçladı
Tumblr media
Çin'in uzay deneyleri, parlamento oturumları sırasında Çinli meslektaşlarını sivil programlar kisvesi altında uzayın militarizasyonuna katılmakla suçlayan NASA başkanı Bill Nelson'ın açıklamalarından da anlaşılacağı üzere, NASA yönetimini açıkça alarma geçiriyor. Ancak her şey çok basit bir şekilde anlatıldı. Bu tür suçlamaların yardımıyla Nelson, herhangi bir kanıt sunma zahmetine girmedi,. Nelson özellikle Çin'i Amerikan uzay aracının planlarını çalmakla suçladı. Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Zhao Lijian, Amerikan tarafını "Çin'in uzayı keşfetmeye yönelik normal ve makul çabalarına karşı" düzenli iftira kampanyaları düzenlemekle suçlayarak yanıt verdi. Taraflar arasındaki çekişme bununla da bitmedi. Buna karşılık Nelson, Çin'in, devletin 1967 tarihli BM Uzay Anlaşması kapsamındaki yükümlülükleriyle çeliştiği iddia edilen "ay kaynaklarını kendisi için ele geçirme" planlarından ciddi bir memnuniyetsizliğini dile getirdi. Nelson ayrıca, Çin'in 2030'da Ay'a insanlı bir görev gönderme planlarından da açıkça memnun değil. Read the full article
0 notes
Text
Dışişleri Bakanlığı: Varılan uzlaşmayı memnuniyetle karşılıyoruz
ICYMI: https://www.haberidiyarbakir.com/disisleri-bakanligi-varilan-uzlasmayi-memnuniyetle-karsiliyoruz/?utm_source=dlvr.it&utm_medium=tumblr
0 notes