Tumgik
#şimdiki herşey yalan
cyberprincenut · 3 years
Text
Kaçana kovalanmama şoku ..
5 notes · View notes
leylii · 3 years
Text
Ruh, Ceberut'ta doğmuş ve Lahut'ta yaşıyor iken, Sefer havasına kapıldı ve Nasut alemine ayak basarak, Beden ülkesine girdi.
İşte ruh, mizac denilen bu kızla evlenir ve sıhhat adlı bir çocukları olur. Ruh, daha sonra, klasik nefis nazariyesine göre bedende bulunan, Dimağ, Ciğer ve Gönül şehirleri ile memurlarını ziyaret eder ; en sonunda, Gönül 'de yerleşmeye karar verir. Gönül' de yaşayan havf, gam ve adaveti kovar; ümit, mahabbet ve ferahla dost olur. Ahlat, bu duruma isyan eder ve yalan, kin ve hased kabilelerinin yardımıyla Gönül'ü istila eder ; sonuç olarak gam, Gönül'e yerleşir. Fuzuli'de, ferah hüsn'e mahabbet ışk'a ve ümid akl'a karşılık gelir. Ferah'ı hüsne gönderen ruh, şu yanıtı alır : "Ya ışk gerektir ki kadrimi bilsin ya akıl gerektir ki beni zapt edebilsin". Mahabbet, ışk'a varır ; o ise "Hüsn, neredeyse ben oradayım" diye yanıt verir. Ümid ise, akla durumu açıklar ; akıl, yardımcılarıyla Gönül şehrini ele geçirir ve gamı kovar. Bu kez, düşmanlık ile maraz işbirliği yapıp, gıdayı kullanarak her bir ahlatı dolaşıp, Beden ülkesini ifsada yeltenir. Ruh, akla danışır; o da tedbire başvurur. Sonuç olarak, her bir saldırıyı tedbirle savuşturur. En sonunda da tüm kuvveler birlikte olup sıhhate topyekun bir saldırı başlatırlar. Marazın şiddeti ve sıhhatin himmetiyle süren savaşta, akıl aciz kalınca, mizac, ahlatı ikna edip sıhhat lehinde taraf olmalarını sağlar ; böylece maraz ter ile çıkıp gider. Ruh, akla itibarını iade eder, utancından kurtarır. Maraz'ın her hilesini akıl sayesinde yenen ruh/sıhhat, Gönül şehrini düzene koyar, ruh da istiklaline kavuşur ; kemale erer ; yalnız kalır. Bunun üzerine Hüsn, ferah aracılığıyla ruh ile, onun haberi olmaksızın tanışmak ister ; ancak ferah, aklın durumu haber vereceğini söyler. Hüsn, aklı efsunlayabileceğini söyler ve beden ülkesine gidip yerleşir ; şive, naz, eda işve ve gamze ile ruha tesir eder. Ruh güzelleştikçe güzelleşir. Durumu gören mahabbet, ışk'a gidip durumu haber verir ; hüsnün cazibesi, muhabbetin rehberliği ile beden ülkesine gelir. Işk, hüsn hakkında soru soran ruha "Onunla buluşmak için kendinden ayrılmak gerek" der. Bunu olanaksız gören ruh, ispat isteyince, Işk, ruhun eline bir sefa aynası verir. Ruh, cezve halinde kendinden bihaber olduğundan, aynada kendi kusursuz suretini görür ; hüsn ile ışk'ın arasında kalan ruh hayret makamına varır. Işk, ruha, hayale emredip hüsnün bir suretini çıkarmasını istemesini söyler. Surete bakmaktan yorulunca, aşk, hüsne visal olmak için yardım etmesini ister. Böylece, ışk-lık, ülkesine gitmeye karar kılarlar. Ayak'tan baş'a vücud' un ( çünkü herşey vücut ülkesinde gerçekleşiyor) çeşitli organ ve parçalarıyla tesmiye edilen uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra ruh, hüsn nerede diye sorar ışka... Işk "Ey gafil, her gittiğimiz yer hüsnün bir tecelligahı idi, ancak sende basiret olmadığından göremedin" der. " saf nazara sahip olman gerek ; bunun için de aşnalık sürmesini çekmen gerek ; bunu bulmak için de maşukluk ülkesini aşıp, aşıklık ülkesine geçmen gerek" der. Uzun bir yolculuk ve çeşitli duygu durumlarıyla ifade edilen hallerden geçip beden ülkesine, tekrar harap olmuş gönüle varırlar. Durumu gören ruh, ışk'ı eleştirince ışk, " ey ruh, şikayet kimden?" diye sorar. Ve ekler : " idrak hazinesinden resmi getir ve hakikatinden ibret al". Ruh sefa aynasına bakınca kendi Bi-tap halini görür ve bu nedir diye sorunca, ışk, " ilk suret ile şimdiki sensin. İlkinde gafildin, kendini tanımadın ; şimdi kendindesin. Aşıklığa mazhar da sensin, maşukluğa zirver de sen. Marifet, aşnalık sürmesindedir. Aşnalık sürmesini süren ruh, akıl dahil bedeni her şeyden kurtulur ve tekrar Ceberut ve Lahut alemlerinin alametlerini görür ; kendisini, kendisine eriştirir, maşukluk ve aşıklık o halvetten dışarıda kalır.
Fuzuli - Matla.
4 notes · View notes
akilfikirgezegeni · 4 years
Text
Tumblr media
O zamanlar
Ertan Yavuz
Kelimelerim bitip tükenmez sanırdım. Ne zaman elime kalem kağıt alsam yazacak mutlaka birkaç cümlem olurdu tıpkı söyleyecek birkaç sözcüğüm olduğu gibi, ama gel gör ki halim yok şimdi, yorgunum.. Yorgun olan gözlerim mi, yoksa moral kapım mı kapandı bilmem? Ahlâksızca yaşarken umutlarım, ahlâka doymuş bilmeden kusurlarım.
Anlatacak çok şey varmış gibi gelirdi önceleri. Anlatılması gereken insanlar vardı belkide kimbilir.. Herşey daha başka daha bi’turuncu gelirdi. Sabahlar her zaman uyanılması gereken gerçekler değil, uyunması gereken küçük ayrıntı gizemleriydi. Küçük ayrıntı sevişmeleri...
Günü güne ekleyen aylar ve onları daha da uzun kılan yıllar yoktu o zamanlar. Belkide takvim icat edilmemişti kimbilir.. Ya da her gün başka bir renkti. Akşamları hava kararmazdı, karanlık olsun diye perde kapatırdık mahsusçuktan. Ayrıntıları önemserdik geneli hiç sevmezdik…
Yağmur yağardı eskiden, iyide yağardı hani, hep yağsın isterdim, hiç durmadan. Öyle çisil çisil değil, sağnak. Mümkünse en gök gürültülüsünden.. O zamanlar gece güneş açar gökkuşağını seyrederdik. Sonra yalancı sonbaharcılık oynayıp uyurduk. Sonra; sonrası ayıp anlatılmaz..
Gece gündüz kavgası yoktu o zamanlar; gündüz başka, gece başka açardı çiçekler, başka kokardı. Ama hep barışıktı güller, gelincikler.. Ve yanıp tutuşurdu bir gün diğerine yetişebilmek için. Saat üç beşle, beş yediyle yarışırdı. Gerisi; artık geri kalanlarıda sen düşün…
Zaman yalandı anlayacağın yılan değildi şimdiki gibi…
Umut taşırdık hoş kokulu iklimlerden katar katar. Gülüşümüze katık yapar kahkaha içerdik. Sonra sebepsiz duygulanıp iç çeker hiç konuşmadan öylece beklerdik. Gerçektik, yalan olmaktan korkar hüzünlenirdik..
Sadece sözcükler yoktu dilimizde, vücudumuzdaki her organ anlatırdı bizi bize. Sadece gözlerimiz konuşsa 3000 yıl sürerdi anlatacaklarımız. O zamanlar herbişeyi severdik o zamanlar gerçektik.
Ertan Yavuz XII-X-MMXI
1 note · View note
sanat-mevsimi · 6 years
Text
RİSK ALMAZSANIZ HAYATI KAZANAMAZSINIZ
Dünya yaşamı nesilden nesile farklılık gösteren bir yapı. Yıllar insanı , eşyaları , yaşamı sürekli revize ediyor değiştiriyor. Değişen koşullara uyum sağlayamayan insan hemen hemen yok. Bir şekilde uyum sağlıyor herkes ya da sağlıyormuş gibi yapıyor. Eskiden daha mı iyiydi yaşam ? yoksa şimdi daha mı iyi okdu diye sorsalar herkes şimdiki zamanı över herhalde.
Aslına bakarsanız günümüz koşullarını yaşamak hem çok kolay hemde çok zor. Mesela eskiden insanlar kendi işini kendisi yapıyorlarmış şimdi bütün düzen tembellik üzerine kırulu kendi ayaklarının üzerinde durabilme olgusu daha öncehiç bu kadar ayaklar altına alınmamıştı. Hayatı istediğimiz şekilde yaşamak varken makinelere göre yaşıyoruz mesela hiç kimse risk almıyor kimse kafasına göre bir iş yapmıyor... Herşey profesyonelleşti eşyalar yükte hafif pahada ağır artık. Çocuklar dışarda top oynayamaz çünkü cam kırılır çünkü top oynanacak arsa ya ev ya otoparka dönüştü. Apartman adı altında sözüm ona lüks hapishaneler oluştu. Top ancak oyun konsollarında oynanıyor artık ne garip değil mi ? yok insanoğlu çoktan alıştı. Eve gelen misafirden bile rahatsız oluyoruz artık düşenebiliyor musunuz ?
1- ANNEMİN TELEFONU ÇALIYOR ARAYAN NESRİN TEYZE
A: Alo
N: Alo nasılsın iyimisin canım
A: İyiyim canım çocuklar falan uğraşıyoruz işte sen nasılsın
N: Bende iyiyim canım bizimde aynı ya hep koşuşturma
A: Valla hep aklımdasın arayacağım arayacağım bir türlü denk gelmiyor ( gözlerinden yalan söylediği bellidir)
N: Benimde öyle canım ya bir türlü görüşemedik....
N: Canım bugün müsaitsen / müsaitseniz sana /size gelelim diyorum / diyoruz
A: A tabi gelin müsaitim tamam canım
N: Tamam canım görüşürüz
TELEFON KAPANIR
BABAM SALONA GELİR SALONDA OYUN KONSOLU VARDIR
ANNEM CUMHURBAŞKANI GELECEKMİŞ GİBİ STRESLİDİR
A: Ya Serkan ya akşama Nesrinler gelecekmiş ya hertaraf pislik içinde süpürmem lazım pasta yapmam lazım of ya nerden çıktı bu iş ya
B: Sakin ol canım hallederiz stres yapma
A: Şimdi Erdem gelecek oyun oynamak isteyecek kolu falan kırarsa karışmam kaldırın o kolu
Ben : E o zaman biz ne oynayacağız
A: Başka bir şey oynayın bilmiyorum
Annemin gergin suratında kesiyoruz....
Halbuki telefonda herşey toz pembeydi ne oldu birden misafirden bile rahatsız olur olduk artık düşünün çünkü herşey makineleşti kimse uğraşmak istemiyor. Bizi makineler yönetiyor iki adımlık yere arabayla gidiyor insanlar. Eşyalar pahalı kırılırsa ne yaparız....
Hiçkimse ya bir kere de risk alayım kafama göre bir iş yapayım yıkayım şu kalıpları bırakayım şu tabuları arkamda demiyor. Lafa gelince bir dize söz yazıyorlar somut bir şey yok. Lafla olsaydı herkes bir dahi olurdu ama bizim potansiyelimiz var sıkıntı yok. Herkes makinelerin emrinde çalışıyor koyun felsefesi yapılıyor hiçkimse itiraz etmiyor.
Bu etrafımızdaki saçmalıklardan bir an önce kurtulmalıyız apartmanlar siktirsin gitsin hayatımızdan bir kerede kafamıza göre iş yapalım risk alalım. Risk almazsanız hayatı kazanamazsınız.
2 notes · View notes
froginthewrote · 6 years
Text
HERŞEY İNANMAKLA BAŞLAR
Nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın kavramların ve olguların ilk oluşumu derin izler bırakıyordu bellekte , zamanın gücü yetmiyordu birşeyleri değiştirmeye. Uzun zamandır gitmediği çocukluğunun geçtiği eve gitmişti Barış o Pazar. Dışında kemerler olan büyük sarı eve. Çok fazla şey değişmişti aslında görüntüde ama en ufak tanıdıklık kırıntısına tutunuyor , anılarını anımsamaya çalışıyordu. Çok geçmeden geçmiş gözünde canlanmaya başlamıştı bile.
Önce bahçeyi gezmeye karar verdi. O küçücük çam ağaçları ne kadar da büyümüştü. Kendi elleriyle diktiği minik fidanlar koca koca ağaçlar olmuştu şimdi. Kendine benzetti onları. Neticede o da yolun yarısına yaklaşıyordu. Güçlü bir gövdesi, upuzun kökleri vardı onun da. Öyle her rüzgarda sarsılmaz karşı koymayı bilirdi. Ama bir fark vardı aralarında, onlar masumdu. İnsanlığın kiri yoktu onların üzerinde. Kimseye yalan söylememiş, kimseyi üzmemişti onlar.
Garajın girişindeki sürgülü bordo kapıya gözü ilişti Barış'ın. İtekleyince hala o gıcırtı sesini çıkarıyor mudur acaba diye düşündü. Çocukken o sesten nefret ederdi. Ama şimdi o sesi duymak tanıdık bir huzur verdi ona. Herşey düzelecekmiş gibi hissettirdi o tanıdık ses. Hep öyle değil midir zaten, en kötü olduğunu düşündüğü anda insan önceden tanıdığı, güven veren birşeyler arar. Temelleri sağlam olana tutunmak ister. Barış da gülümsedi işte o tanıdık sesle, hem de öyle yapmacık bir gülümsemeyle değil, sağ yanağındaki gamze ortaya çıkacak kadar içten gülümsedi. Sonra köpek kulübesine baktı Tommy'i hatırladı. Çocukluk arkadaşı, kardeşi bildiği Tommy'i. Yıllarca onlarla yaşamış sırdaşı olmuştu Barış'ın. Hayvan sevgisi çocukluğuna dayanıyordu, dostluk ne demek Tommy'den öğrenmişti. Bisikletten düştüğünde yanında Tommy vardı. İlk kız arkadaşıyla tanışması Tommy'nin tatlılığı sayesinde olmuştu. Masum ve karşılıksız sevgiyi ondan öğrenmişti. Şimdi herşey yerli yerindeydi ama Tommy yoktu. Sanki bir anda arkasından koşarak gelecek üzerine zıplayacak gibiydi eski günlerdeki gibi, gelmedi.
Barış bir süre bahçede gezindikten sonra eve girmeye karar verdi. Eskiden yaptığı gibi arka kapıyı kullandı. Öndeki giriş kapısından girmek hiç adeti değildi. Önceden arka kapıyı da açık bırakırlardı zaten genelde. Hırsızlıklar yoku o zamanlar tabii şimdi bırakılır mı?
Eve girince burnuna dolan kokuyla zamanda yolculuk yapıyormuş gibi hissetti. O tanıdık güven veren koku burnundaydı. Yıllardır uzak kaldığı kokuyu içine çekti. Tekrar çekti ve tekar çekti. İyice hafızasına kazıdı o kokuyu. Başak'ı son öptüğünde de aynı böyle yapmıştı. O son öpücüğü asla unutmayacaktı. Bir daha görmeyecekti Başak'ı biliyordu ama bilmek her zaman kabul etmek değildi. "Her adımın bir karar sonucu atıldığını , her kararın bilinçli veya bilinçsiz bir tercih sonucu verildiğini çok iyi biliyordu" Başak'a geri dönmek de bir tercih değildi artık karar verilmişti. Tek sorun bunu henüz kimseye söyleyememiş olmasıydı çünkü söylemek kabullenmeyi gerektirirdi ve mantığın çok iyi bildiği şeyleri kalbi kabullenemiyordu Barış'ın.
Mutfak dolaplarına dokundu, ahşap ne kadar da güzel gelmişti. Sonra odanın ortasındaki yemek masasına baktı. Çinlilerin kullandığı masalardan yaptırmıştı annesi, masa iki katlı , üst kısmı dönebiliyordu. Maksat yemekleri üste koyup herkesin kolayca yemeğe ulaşmasını sağlamaktı. Bu masayı hep severdi Barış. Aşırı özlem duydu geçmişe o an. İşte geçmişle alakalı sorun da buydu. Zaman kötü anıları siler , iyileri bırakırdı hep. Bu yüzden de geçmişe özlem kimsenin peşini bırakmadığı gibi şimdiki zamanla kendini kıyaslardı hep. Şimdiki zaman da kısa bir süre sonra geçmiş olup bir sonraki şimdiki zamanla uğraşacaktır oysaki.
Evin ortasındaki uzun koridordan geçip odasına ulaştı. Duvarlarda hala "Metallica" posterleri asılıydı. Barış'ın gözleri doldu. Ne kadar çok dinlerdi müziğin sesini sonuna kadar açarak. Gitara olan ilgisi de o zamanlar başlamıştı. Sonra ondaki yeteneği gören öğretmenleri onu müziğe yönlendirmiş kendini geliştirmesini sağlamıştı. Başak'la tanışmasının sebebi de gitar sevdasıydı zaten. Üniversiteden beri beraber çaldıkları amatör bir arkadaş grubu vardı. Haftada bir gece salaş bir barda sahne alırlardı. Başak da tam o gecelerden birinde arkadaşı Selen'in yoğun ısrarı üzerine o bara gitmişti. Barış daha görür görmez aşık olmuştu Başak'a. Yeşil gözlerine bakmaya doyamadı sonraki 2 yıl boyunca da. İlk onu sevdiğini anladığında nasıl Başak dediyse hala öyle Başak diyordu. Dokunmanın sevgiyle yapılınca bir anlamı olduğunu , insanın sevdiğine dokunmak istediğini, sevgisiz sevişmelerin dünyadaki en katlanılmaz şey olduğunu Başak öğretmişti ona. "Birinin iyi niyetini suistimal etmek o iyi niyetin başkalarına sunulma şansını yok eder" derdi hem bağımsız olan hem de kollandığını herzaman hissetmek isteyen Başak. Bu yüzden iyi bir insan ol derdi Barış'a , sadece sevdiklerine karşı değil herkese karşı iyi ol.
Küçücük kararlarımız hayatımızı ne kadar büyük etkiliyor diye düşündü Barış ve ne kadar çok keşkemiz kalıyor geride. Hiçbir hikaye tamamlanmıyor , hep eksik kalıyordu, aynı yaşam gibi. Ölüm geldiğinde yaşam da yarım kalıyordu çünkü. "Kendi hayatını düşünmeyi bırakırsan hayatın boyunca başkaları için yaşarsın ve herkes buna alışır" diyordu Amerika'ya giderken de Başak. Birşeyleri yarım bırakıyordu ardında. Barış'a "sen de gel demişti benimle sana ben bakarım." Barış sonunun iyi olacağını bilseydi giderdi de ama onu da yolundan döndürmek öyle kolay değildi. Herşeyi bırakıp gidemezdi. O da "başkası için yaşayıp" sonrasında pişman olmayı göze alamazdı. "Bir insana asla ulaşılamayacak bazı anlar vardır. Kim olduğu , neyiniz , nasıl biri olduğu onemli değildir. Gidilen bütün yolları , girilen bütün kapıları , görünen bütün perdeleri kapalıdır, kimse açamaz" işte Barış da Başak giderken böyleydi. Ona karşı herşeyini kapatmış terk edilmeyi bekliyordu. Başak'ı yolundan da döndürmek içinden gelmiyordu, hiç ısrar etmezdi Barış ; yine etmemişti. Sadece enine boyuna değil derinliğine de gelişmiş bir kadına asla tamamen sahip olamayacağını , zorlamanın zarar getireceğini iyi bilirdi.
Şimdi de çocukluk evinin ortasında gözlerini kapatmış duruyordu Barış. Ne aradığını bilmiyordu. Tanıdık birşeyler, bir sevgi kırıntısı, eskilerden gelen bir güven duygusu belki de. Güvensizlik çok kötü birşeydi ve hayata güvenmesi gerektiğini biliyordu, işte bu yüzden buradaydı. Geçmişe bakarak bir ipucu yakalamak istiyordu gelecek güzelliklerle ilgili. Tüm bunları düşünürken arkasından bir ses geldi. "Barış. Ben burdayım. Gidemedim." Arkasında Başak vardı. Yok yok hayal görmüyordu. Başak gitmemişti. Gidememişti. Başka birşey söylemesine gerek yoktu. Hiçbir söz bu anı anlatamazdı zaten. Şimdi gerçekten evindeydi işte. Başak'a sıkı sıkı sarıldı ve ağladı. İkisi de ağlamaya başladılar. Duygular sözlerin önüne geçmişti. Düşünülen şeyler yoktu artık sadece kalpleri konuşuyordu birbirleriyle. Sonra Barış sevgilisinin yanağına küçük bir öpücük kondurdu "Küçük çocuklar annelerinin öptüğü yaraların iyileşeceğine nasıl inanırlarsa , birbirine aşık insanlar da, küçük bir öpücüğün tüm kötü bulutları yok etme gücüne inanırlar. Ve herşey inanmakla başlar.."
*Alıntılar en sevdiğim kitaplardan olan "İki Yeşil Susamuru"ndandır.
0 notes
amandakylir · 6 years
Text
Yeniden ...
Yeniden gelişiyor herşey... suçlu olmamı bir kenara bırakarak yazıyorum bunları... özledim... yıllar sonra ilk defa öptü beni... tarih 3 Ocak Çarşamba 2018... öpen mi kim 2012 desem... yıllar sonra gözlerimiz, ellerimiz ve dudaklarımız birbirine değdi... inanılır gibi mi ? Ow bence hayır... bundan yıllar öncesine dek bana bunu deseler inanmazdım... ben onu tekrar seveceğim ve hiç bir şeyi gözüm görmeden... gelişiyor muyum? Onla olan zamana mı hasretim ? Özlüyor muyum? Kendimi bu hayata bağlamak için kendimi ‘zaman’ kavramıyla kandırdığım bir yöntem mi ? Gerçekten istiyor muyum? Herşeyi gerçekten ama gerçekten göze alabilir miyim ? En önemlis de bu... evlendi... o seviyorum diyen adam ev len di... gerçekten hayatta ihtimal vermiceğim bir şeydi... gerçi timucinle çıkarken yüzüne karşı da söylemiştim bunu... keşke bedirhan evlenmeseydi demedim ama keşke evlenme teklifini kabul etseydim dedim... duydugum anı hatırlıyorum böyle bir nötrlük vardı üstümde... kendine itiraf edemediğin bir burukluk mu desem kırgınlık mı desem işte bilinmeyen bir duygu hakimdi edata... şimdi anlıyorum ki öyle suçluydum ve bunun farkındaydım ki üzüldüğümü kendime bile söyleyememiştim... Mert’in de dediği gibi kendime itiraf edemediğim duygular var ve bunları açmadıkça ben bu beni sürükleyen pençeden asla kurtulamicam... bana göre mi ? Bana göre bu devam edicek itiraftan çok daha fazla içime atılacak... ama hata yapıyorum insanlara güveniyorum kazık yiyorum ama kendime güvenmiyorum çünkü kendimden de kazık yersem kaçamam... eskiye gidiyim diyorum böyle 2012 ye ama su kafayla... ulan gitsen ne değişecek... ne olacak? Hiç bir şey... insanları yaşadıkları bu hale getirir yaşamazsan şuanki akla ulaşamazsın... ve inandığım diğer bir durum mesela A noktasından Y noktasına gideceksin değil mi ? Çok basit aslında A benim Y yaşar diyelim. İki kişi iki unsur ya da iki makina... Ya sen A dan Y ye düz gidiceksin ya da parazitlere takılacaksın B,C,D,E... ama eğer senin Y ye gitmek yazılmışsa ve sen israfla kaçsan bile o saptığın B.C,D,E,F... yolları var ya öyle kontrollü bir halde dize gelir ki elinde sonunda Y ye gidersin. Hı götün kalkmasaydı ya da herhangi bir duruma takılı kalmasaydın kaderinin çizgisinde ilerleseydin hatasız varacaktın ama sen sapmayı tercih ettin ve sana yazılan yol Y Yolu... sadece dolanıyorsun... Yani söyle ki hayatımıza onca insan girdi çıktı... biz birlikteydik ne oldu Peki? Yıllar sonra birbirimizi öpmenin sevincini yaşar olduk... kendimizi bu raddeye getirdik ama bir yandan da bunlar olmasaydı diye düşündün mü ? Hadi onla olsaydın daha cahilsiniz ve herşeyi bitireceksiniz belki kendin gibi bir çocuk bırakacaksın arkanda... hiç düşündün mü ? Ailenin yüzünü göremicektin ya da şimdiki gibi temkinli yaklaşmicaktın. Tamam yeri geliyor isyan ediyor ve ölmek istiyoruz ama yaşıyorsak bir bildiği var Rabbimin... sadece bunu kendime daha iyi anlatmalıyım... ve ne olursa olsun akacak kan damarda durmaz ve kısmetten öte yol görünmez... allah istiyorsa o şey er ya da geç o la cak!
Aradı ve aşağa indim Ali geldi dedim anneme... arabayla bekliyordu parkın orada... bir an o mu değil mi sendeledim ama beni görüp arayınca bindim arabaya... şu 5 numaraya giderken okul var ya bahçe falan var yanında yolda durdurdu arabayı... bir süre bakıştık... şarkılar çaldı... Dalgın çalarken yüzümü sevmesi... o parmaklarına buseler kondurmam... yıllar sonra Elini tutmam... ölmeliydim...
Dokunuyorsun o ellere ama o eller başkasına ait... o eller her gece başkasına dokunuyor... o elleri korkak... beni tutmaya kıyamıyor yapamıyor... ama bir bakışı var be ! Öldürdün be adam... koşmak istemek ama koşamamak... beni öptü ve ben gözlerimi kapatıp alnımı yüzüne dayayıp Neye uğradığımı düşünürken derin bir iç çekerek yılların aklımda replay yapışına öyle adapte olmuştum ki... ama onun dudaklarını büküp bir hüzünle alnımı öpüp başını hafifçe eğip çenesini sola doğru kaydırırken böyle olmamalıydı bu muydu pişmanlığını iliklerimd kadar hissettim...
Ortak fikirlerimiz var... ikimizde beni suçluyoruz, ikimizde birbirimizi özlüyoruz, ikimizde bir şeyleri düzeltmek istiyoruz ve en önemlisi birbirimizi o 16-17 yaşındaki halimizcesine seviyoruz...
Bir insan göz göze geldiğinde hiç konuşmadan gülüp anlar mı bir şeyleri ? Bir yere kadar derim... ama anlıyormuş... ama bunun için büyük şeyler gerekiyor biliyor musun? Yıllar ve yaşanılanlar... onun gözlerine baktığımda ben 22 yaşındaki evli bir adamı görmüyorum, evet yanlış normalde görmem lazım ama ben 17 yaşında benim çocukluğum olan kişiyi görüyorum... neden mi ? Ulan çünkü hala bana öyle bakıyor... onla bir yıl geçirdim ama dolu dolu, sevgi içerisinde her gün... ve yıllarca görüşmedim... görüştüğümde eklenmiş duygular dışında değişen hiç bir şey yoktu... ne güzel bakıyorsun be adam... mantığıma göre yalan sevemez hala evli ama bakışlar... gözler kalbin aynasıdır lafını bana ezberleten adam o... ben o gözlerde bana bunu neden yaptın? bizi bu hale neden getirdin? Kalk gidiyoruz! Korkuyorum! Düzenim var yine gidersin... ya oyunsa... ya yanarsam ? Ya bitersem? Seviyorum kadın seni... özledim lan allahsız... seviyorum... neden yaptın bunu... NEDEN! Ben bunları duyuyorum... pişmanlık, özlem, sevgi, hasret, nefret, kin ve aklıma gelmeyen tarif edemeyeceğim duyguların hepsini yaşıyor... yaşıyoruz...
Zor di mi ? Mert’in de dün dediği gibi bu olayda en zor durumda kalan o... bir yandan evli eşi var diğer yandan uğruna ölecek kadar sevdiği... ve biz ona seçim yap diyoruz... sevseydi evlenir miydi? Gerçekten mi ? Onu bu duruma itip bunu deme hakkım yok... bunu ben seçtim... bunu ikimiz yaptık...
Yıllar sonda öpüp koklaması vardı ya... o kalbim... ah o kalbim... ama bir şey fark ettim... çok dolu... çok korkak... yukarıda onun için dediğim gibi bende korkuyorum... ya oyunsa ? Ya kaybedersem? Ama oyun olan insan öyle bakabilir mi ? Sonra diyorum yıllar geçti o adamı görmedin ne biliyorsun... ailenin sana bunları yapacağına ihtimal verir miydin ? Hayır ! Ama yaptılar ya o da öyleyse... ya kurtuluş gördüğün insan asıl ölümünse... bu ne kadar doğru... kalbimde bir ağırlık var demiştim ya... Titanik gibi düşün su almaya başlamış bir ağırlık var güvertede ... su doluşmaya başlamış... ben o an kendimi hiç ölüme ve yaşama bu denli yakın hissetmedim... olabildiğince gerçek... o evli ve ben onun alnıma kondurduğu buseye aşık... olum ne demek biliyor musun bu...! Alnımı öptü lan! Yıllar sonra... gelmeli anladın mı gelmeli... sevdiğim adam gelmeli... ama bitmemeli... ayaz olmalı mira olmalı... ama başkası değil...
Dün dayımla konuştuk bana sen sevmezsen evlenmezsin sevdiğin sürece herşey devam eder ama sevgin bittiği an herşey biter dümen sendedir her daim dedi... evet haklı... sevdiğim zaman gözüm hiç bir şeyi görmez yaparım ederim ama sevmediğimde batar ve huzursuzluk er geç olur... bunu yaşar da biliyor... Dayım’ı ben anlamıştım o da beni anlamıştı... gözlerimden acım belliydi... adam biliyordu sevdiğimi ama kim kime ne diyebilir ki...
03.01.2018 söyle bir geriye gittiğimizde 2012 falan yarın annemle tanışacaktı... Real’e gidecektik... sevgi doluyduk... aşıktık... bu hale gelmemeliydik ama ne diyim ki dua ediyorum her gece inşallah hayırlı bir şekilde düzelir herşey... yazmaya devam edicem... Onu seviyorum ve inşallah birbirimizi sevmeye devam ederiz... dokunmaya kıyamadığım bakmalara doyamadığım adam... seviyorum seni...
0 notes
ihsssn · 6 years
Text
türkiyedeki sistem arayışları
Bu, türkiyede yeraltı kaynağı olarak uranyum aramak gibi bir durum. Ne yazik ki perspektifel sorundan ileri bir türlü gidemeyişimizin hazin hikayesidir. Öncelikle sistem herhangi bir şeyin zaman içinde bilinçli biçim de yapılması olduğu için bu işi bizimki gibi ülkelerde olamayacağı gerçeğini göz ardı ediyoruz. Yani insanın tasavvur edebilen bir canlı olduğu varsayımının bir sonucu olarak günümüzde bilinen her coğrafyada olması gerektiğine bağlı olarak. Tasavvur evet. Daha sonra ülkemizde bulunduğundan emin olunan bir sistemin beğenilmeyip daha iyisini aramaya geçeceğiz. Şimdi beğenmeyen insanlara bi baksak ulan sende meymenet yok dememiz gerekebilir. Oda bizde bir beğenmemenin olmasını gösterir ki birinin de bize aynı söylemle yaklaşabileceğini işaret eder. Böylece bir sonsuz dizin başlatmış oluruz. Beğenilmeyen sistem kulağından tutulup, hoop çöp tenekesine. Yerine gelen sistem ise payitahta kurulduruluyor. Sonra işlerin ilk düzelmediği yerde elinde olmayan sihirli değnekten bahsedilir. Sonra sistem(!) tam belirli bir zaman aralığında algılanacak kıvama gelmeden kulağından tutularak çöp tenekesine. Herşey akar evet. Bir itirazımız yok. Derede bir kez yıkanırsın. Kosmos yalan dolan. Kaosun içinde bir ceviz kabuğuna sığınmış vaziyetteyiz. Eyvallah. Fakat bari bir kere yıkanıyoruz temiz yıkanalım. Belki bir daha ki yumaz olur
Öyleyse sevgi neymiş. Sevgi emekmiş. Sistem de emek ister sevgili daşlarım. Sistem aramayla bulunsaydı kâinata denk gelirdi. Menim özümden farqım elbet değiştirmeqtir. Ancaq özüne degeldir kastım. Kulaklardan değil saçtan tras eder berber olan. Bacağı keser ise Qangırandır umudu toğtorun. Size dememisem en eysi belidir namazgahta uzanag. Benimkisi sizleri de öncelerden uyarag. Zaman içinde bulunur her hal ile karişmaq.Onun heybesinde hepimizden tanişmaq.
Neyse şimdi bilirkişi vazifemize devam edersenek. Sistem sokulması veya bir yere sokulan birşey olmayıp bir tür bilinç düzeyidir. Aramadan önce varmı demeye lüzum görür. Amaan bende var bi kasa sistem demeyin. Türkiye de herhangi bir durum ısrarla takip edilse, samimi olunsa en saçma kural bile bir mantık (sistem) teşkil eder. Yani biz öncelikle insanlardaki sistem kavrayışını düzenlemeliyiz. Burdan size garanti veriyorum, 1955 alamanyasina dünyanın en aptalca kurallarıyla olusturulan bir sistem dayatılsa idi bu ulus bugün yine de şimdiki kadar başarılı olacaktı. Nedeni çok basit, bu adamlar düzenden yanalar. Yakıp yıkarken dahi bir nizama bağlı olarak sapıtıyorlar. Bunun ispatı olarak ise 1955 de almanlara dayatılan kuralların aptallık seviyelerine bakabilirsiniz. Ülkede sistem değişikliği ile ilgili belirtmem gereken son şey ise sistem değişmiyor aslen. Kafalar çok karışık deil mi?
0 notes
dogumgunumesajlari · 7 years
Text
Kırgınlık sözleri
Kırgınlık sözleri
Yeniden sevmeni istiyorum anladın mı yokmuşum gibi yeniden istemeni !
Ben sadece sevmeyi biliyorum, unutmayı öğrenemedim. Belki de susmak, gerçeği anlatmanın tek yoluydu! Üşüyorduk, canımızı yakan insanlara bir daha sarıldık. Artık kopardığın papatyalara sorarsın ‘ Hani sevecekti! ‘ diye. İnsan sadece sevdiğini değil onu sevenleride kırar!!! Kendime tüm yalanlarım tükendi! Yeni yalanım ol, Tut elimden kandır beni.  Gülüşünü seversin, Sesini seversin, Sohbetini seversin. Sevmek için illa ki yüzünü görmek şart değil, Yüreğinde Duruşunu Seversin.  \”Özlemek\” gibi lüzumsuz bir hastalığa tutuldum, bu ara sıkça öksürüyorum.İçimden atmak için seni.. Geç de olsa anlamıştım, Benim için hiçbir şey senden eski değildi.  Halimi hatırımı sorma iyiyim buralarda. Biraz hatırım kaldı gitmelere, Biraz da halim yok artık seni sevmelere.  Hayatımın özeti: Ne yapalım, kısmet değilmiş.  Hani bana değer veriyor gibi yapıp, ama aslında vermiyorsun ya; İşte onu yapma!  Kıskanılmaktan rahatsız olan birini hiç sevmeyin. Ne demek kıskanılmaktan rahatsız oluyor, sevilmekten de rahatsız olur o. Değer bilmez mal.  Sadece ben değil ,hayallerim de sana kırgın.  Hadi elindeki bardağı yere at. Sonra özür dile. Onu kırmak istemediğini ve onunla tekrar su içmek istediğini söyle. Komik değil mi?  Ben zamansız girdim hayatına, sense zamanla çıktın hayatımdan. Aramızdaki fark buydu sadece.  Bir zamanlar yüzümdeki tebessümün sebebiydin oysa şimdi gözyaşlarımın…  Hıçkıra hıçkıra ağlattın ya beni ölsemde unutmam seni.  Beni kırmaktan nefret ettiğini söyleyenler, parçalarken zevk mi aldı merak ediyorum. ruhumda…  Dokunma bana öyle çok kırıldım ki her kelimem bir yerini kesebilir..  Az önce oturma odasından mutfağa geçtim. Dönerken salona da bi göz attım. Eğlenceden ölecem, çılgınlık diz boyu. Yazıyorum, çünkü içimde susturamadığım bir ses var içimde.. Oysa ne çok şey var sana diyemediğim, suskunluğumda.. Ve herşey birgün biter.. insan en başta bunu kabullenirse daha sonrasından güçlü olabiliyor.. Bilirsin; kimsenin hakkı kalmaz kimsede.. Ne bir milim ileri, ne bir milim geri, tam beni kırdığın yerden; KIRARLAR SENİ.  İnsanlara güvenmek mi bir daha ? Şeytanın cennete girme ihtimali kadar az ve morgtan bir ceset alıp kalp masajı yapmak kadar saçma.  Kızgınlık çok gürültülüdür, oysa kırgınlık ne kadar sessiz.  Şimdiki kalplerde öyle kırgınlıklar varki japon yapıstırıcısı bile düzeltemez…  Bir hayal uğruna bin hayal kırıklığına uğradım. En sonunda öğrendi kalbim, kırıldığı halde atabilmeyi.  Bazen kırılsam da susuyorum, Kırmaktan korktuğum için… Mevla kalbi kırık eylesin de; Kalp kıran eylemesin.  Öyle bir an geliyor ki, insanın içinde bir şeyler kırılıyor; UMUTLARI gibi…  Ne kadar iyileşirse iyileşsin bir kere kırılınca bir daha ki sefere sakınıyor insan kendisini.  Hiç “şansın” kalmadı, dönsen de “geri”… “Yitirdin”, verdiğim bütün “değeri”… Aşkına “emanet” ettiğim “yeri”, Bu kadar “kırmasan”, ne kaybederdin.  Kırıldım bir kere sana,kolay olmayacak benim için biliyorum ama baktığın ayna gibi kırdın beni bir daha aynı olmayacak gibi.  Bi hayli kırgınım. Kime olduğunu, neden olduğunu bilmeden. Belki hayata,belki kendime, belki de dilimden düşmeyen keşkelere!. 
Kırgınlık sözleri 2017
Benim sevgim sanki kırılan bi bardaktı bi kırıldımı bidaha o bardaktan su içemezdin benimde kalbim kırıldımı o kalbi bidaha sevemezdi. 
Ve bazen kırılıyor insan saç uçlarına kadar…  Bir süre sonra anladım ki; Vazgeçilmez olan sen değilsin. Vazgeçmeyi bilmeyen benim.  Ağladıktan sonra gider aynaya bakarsın, aslında olanlara değil de haline üzülürsün.  Ben seni özlediğimde Gökkuşağının renkleri siyaha bürünürdü. Çünkü umutsuzdum Çünkü eksiktim Çünkü kırılmıştım.Şimdi sen hangi yüzyıldasın sevgili? Ya erkenden gelip ölüyorum yine, ya da geç kalıp yetişemiyorum sana.  Koskoca Dünya başkalarının olsun.Dizlerinin dibi yeter bana diyebileceğim birisi olmalı..  Kaç promil daha içmem gerekiyor, ikimizi çift görebilmem için! Ücretsiz olmasına rağmen sevmesini beceremeyen insanlar var ne yazık ki ….  Bazı kalpler kırılır ama bir daha kırılan kalp düzelmez.  Çocukluğumu da sana sattıktan sonra mahalledeki bütün çocukların oyunlarını bozdum , bilyelerini çaldım hatta bütün ebe’lere saklandıkları yerleri ben gösterdim. Şimdi sobe sırası sende..  Bana masal anlatma sıkıldım dinlemekten…  Adam sandığn kişi şerefsiz çıkarsa onun gıder yüzne mi tükürürsün . yoksa . gder seninle olan gcmişim sana haram olsun sen benim sana verdiğim emekleri hak etmiosun mu derdin!!! Kızgınlığım geçer de; kırgınlığıma çâre bulamadım.  Kırılmış bir kalp; yanmış kül olmuş evin, cepte kalan anahtarlarına benzer.  Mavimsi denize baksam acı,Gökyüzüne baksam keder,Mavi gözlere baksam hem acı hem keder görüyorum.  Sevgin yetmiyosa sevme,Yetiyosada ADAM gibi sev.  Unutma sen yinede nasılsın diye sor kötüde olsam iyi geliyor.K.Miroğlu  Madem ki ben sana yazmıyorum bende buraya yazıyorum kırıldım sana bir kere.  Bir kalbin içinde ne olacağını asla tam olarak bilemezsin kırmadan önce iyi düşün belki içindeki sensin.  Camdan/dı yüreğimin ayakkabısı zaten Kırıldı(m)! Çiçekler rüzgarın siddeti ile kızlar erkeklerin ihaneti ile sorarlar… Birini gerçekten sevdin mi; Yaşı, ne kadar uzakta olduğu, boyu, kilosu sadece lanet birer sayıdır. O da o kadar doğru bir seçim değilmiş demek ki. Boşver be dostum. Sadece gelecekteki mutluluğumuzun hayalini kurarken gerçekten mutlu oluruz. Güvensiz kalplerimizi karakteri bozuk insanlara borçluyuz. Eğer gerçekten önemseniyorsan, bir şekilde seninle ilgilenmenin bir yolunu bulur. Bahanelerle falan uğraşmaz. Benimle konuştun, benimle gülümsedin. Şimdi bunları bu kadar çabuk unutabiliyor olmandan nefret ediyorum. Sessizliğin duyulur bomboş odamda, Dokunsalar ağlarım. Bir çok kişinin hayaliyken, senin gerçeğin olabilirdim. İnsan sevdiğinin değerini kaybettikten sonra anlar.  Sana yalan sevgilerin mutlulukları lazım. Benim gibiler fazla gelir sana bu dünyada…  Bir insana onu sevdiğini hisettirirsen; onun gözünde senin dışındaki herşey değer kazanır.  Sevilipte sevmeyeni seven affetsin, Seviyorum deyipte sevmeyeni,Allah affetsin…
Yeni kırgınlık sözleri | anlamlı kırgınlık sözleri
0 notes
cyberprincenut · 6 years
Text
Bilemezsiniz sizi sevdiğini zannettiğiniz herşeyinizin ,sizinle sevişirken aslında aklında kimi arzuladığını, aklından kimi yıkmaya çalıştığını ...
1 note · View note