Tumgik
#şiirsiz olmaz
hasanakbal19 · 10 months
Text
ŞİİRSİZ BİR YAŞAM OLMAZ...
Şiirin özünde Yaşam Mısraların sözünde sevgi vardır… Nice Şairler geldi geçti yaşantımızdan. Nice eserleri yaşattı kalbimizde. Nice ustalar yetişti onların ardında. Dilimiz mısralarla Kalbimiz şiirle doldu, Taştı… Şiirin unutulmaya yüz tuttuğu zamanda bizler şiirleri yeniden yaşattık ve yaşatmaya devam edeceğiz… Şiir, İnsana güzellik katar. Şiir, Yüreğe sevgiyi yaşatır. Şiir, Yaşama…
View On WordPress
0 notes
kunyekultursanat · 10 months
Text
ŞİİRSİZ BİR YAŞAM OLMAZ...
Şiirin özünde Yaşam Mısraların sözünde sevgi vardır… Nice Şairler geldi geçti yaşantımızdan. Nice eserleri yaşattı kalbimizde. Nice ustalar yetişti onların ardında. Dilimiz mısralarla Kalbimiz şiirle doldu, Taştı… Şiirin unutulmaya yüz tuttuğu zamanda bizler şiirleri yeniden yaşattık ve yaşatmaya devam edeceğiz… Şiir, İnsana güzellik katar. Şiir, Yüreğe sevgiyi yaşatır. Şiir, Yaşama…
View On WordPress
0 notes
oyunabirazara · 2 years
Text
Bugün ne mi oldu?
Biraz rahatsızdım. Zor kötek yemeği hazırladım. Sofrayı kaldırıp uyumak için müsade istedim. Eşim "hadi sen yat mutfağı ben hallederim" dedi. Ben biraz yatayım kalkar yaparım dedim.
Bulaşıkları yıkamış.
Eskiden olsa bırakabilirdi yarın sabah yapılabilir diyerek. Ama artık biliyor ki toparlanmayan mutfak beni rahatsız ediyor. Rahat etmem için yıkadı.
İçimden bir ses ne çiçeği ne şiiri ne mektubu. İşte en güzel şiir bu diyor.
Diğer ses ama olmaz, çiçeksiz ve şiirsiz olmaz diyor. Arada kaldım...
9 notes · View notes
Text
Şiirsiz devrim olmaz!
Şiir okuyun!
0 notes
Text
Beni Bırakın
Bırakın beni
Aşık olacağım...
Yakama yapışıp nefesimi kesen anılar
Bırakın beni
Aşık olacağım
Kırın gönlüme vurulan prangaları
Bırakın beni
Aşık olacağım...
Bağlayın salıncağımı göklere
Bırakın beni
Aşık olacağım...
Bulutların tepesine döneceğim
Açın şu perdeleri doğan güneşe bakacağım
Kadıköy vapurundan martılara simit atacağım
Yeni saksılar alacağım, yeni papatyalar ekeceğim pencerenin önüne
Bırakın beni
Aşık olacağım...
Kitaplarla uyuyacak,
Kahvelerle uyanacağım.
Şarap içip, rakı içip sarhoş olacağım
Bırakın beni
Aşık olacağım...
Şiirsiz devrim,
Aşksız savaş olmaz.
Bırakın beni
Aşık olacağım...
2 notes · View notes
alyakaradag · 7 years
Photo
Tumblr media
her şeysiz olur şiirsiz olmaz #istanbul #art #photography #şiir #sokakta
1 note · View note
relliquary · 7 years
Photo
Tumblr media
Şiirsiz olmaz bayım, şuursuz olurda belki şiirsiz olmaz!🍃😄 Hepinize günaydınlar ..😆 . . An ı anı yapanlar zamana sığmazlar .. Minik bir #alıntı İle başladım bu sabaha.Nedendir bilinmez uyku ile uyanıklık arası debelenirken şu dize geldi hatırıma; . " Bir zamanlar meydan okumak isterdim. Kaç meydanını okudum da bu hayatın. Yalnızca iki harf öğrendim: A H! " . Harika bir sürprizle şairi hayatıma katan biricik arkadaşım, tatlı bir anıya dönüştü sayende Madak ve tüm dizeleri, eksik olma.. 🌷🙏#haziran dan bir başka #okudumbitti kendisi. Bu harika kareler kaldı geriye o huzur dolu anlardan . İşte bende bu sabah size bunlarla günaydın demek istedim 💐🍃 . Çok Teşekkürler Canım benim ; 💞 güzel arkadaşım , sevgili Goncam.. Bu güzel süprizin sahibi. Aynı zamanda ön yargıları kırma konusunda ki varola gelen etiğimi gözden geçirmeme ve yenilememe neden olan canımın içi şahsiyet .. @g0ncaa_ 😘🌸 . Not: ben çok #sevdim 😍 sizde çok sevin !! 👆Mutlaka okuyun, okutun. Şiirsiz olmaz bayım şiirsiz olmaz... . . #bookstagram #poetry #didemmadak #friends #fbf❤️ #bae #siir #siirsokakta #dizeler #madak #okudumbitti #oku #okudumokuyorum #ahlarağacı #mutlakaokuyun #metis (Havza Kevser Meydanı)
1 note · View note
Photo
Tumblr media
"Şiirsiz Devrim olmaz! Şiir okuyun.." 21 Mart Dünya Şiir Günü Kutlu Olsun.
21 notes · View notes
ergundiken · 7 years
Photo
Tumblr media
{Samanlık seyran da olur, saç da. Önemli olan aşk, gerisi teferruat!}
“Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin? İşin kolayına kaçmadan ama Gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil Ne de ak örtüde elmaların Ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini"
Nâzım Hikmet Ran, son aşkı Vera ve kadim dostu Abidin Dino ile Paris'te bir otel odasında mutluluğunun şiirini yazarken bir de resmi olsun istemiş. Şiir sevmeyen marjinalleri de düşünmüş bi’ nevi. Akıllı telefonlarıyla “ben şiir sevmiyom yea” diyenlerin ataları uyurken, çok zor şartlarda mum ışığında yazmış bu satırları. Mum ışığı olmasa da hâlâ gece yarısı yazı yazanlar var. ANLAYANA!!!
“Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?”
Bu aslında bir sorudan ziyade bir çağrı, bir cevap, adeta bir yol gösterme. ‘Beni çiz Abidin, en çok beni çizeceksin, saksı değilim ben!’ haykırışı belki de. “İşin kolayına kaçmadan ama,” derken kendisinden bahsediyor. Mühim ve zor çünkü onu çizmek, onu görebilmek, onu duyabilmek ve onunla aynı yöne bakabilmek.
Ve Nâzım Hikmet, Vera'ya olan aşkını kaleme aldığı Saman Sarısı şiirinde yıllar sonra bile unutulmayacak, şiiri baştan sona okumayanların bile (yazar burada utanmadan kendinden bahsediyor) en az yüzlerce kere duyduğu -soru içinde cevap, cevap içinde soru- olarak hayatımızdaki yerini alacaktı. Yin-Yang felsefesi gibi… Vefakat bu soru-cevap maalesef sadece soru olarak algılanacak, 052 menşei kodlu niteliksiz espriler üretilecek, bu esprilere akıllı kimseler gülmediği için nice ilişkiler başlamadan –hakettiği gibi- bitecekti. Yerli yersiz espri yaparken, Abidin mutluluğun resmini de çizmişti, şiirini de çoktan yazmıştı. Görmeyi ve duymayı bilenlere tabi.
….Ve dolaşsaydık Türkiye’yi bir baştan bir başa. Yattığımız yerler müze olmuş, Sürgün şehirler cennet.
İşte o zaman Nâzım, Yapardım mutluluğun resmini Buna da ne tuval yeterdi; ne boya…
Abidin Dino
Nâzım Hikmet âşkların, aşıkların öncüsüydü. Vatana, vatana duyduğu hasrete, sürgüne, Nüzhet'e, Lena'ya ve bittabi Piraye'ye… Münevver'e, hiç şiir yazmadığı Galina'ya ve Saman Sarısı şiirini yazdığı son aşkı Vera'ya… Sevmenin sanatı, aşkın en büyük kanıtı gibiydi. ‘’Kariyer de yaparım çocuk da!’’ diyen yeni nesil kadınlara yetişmemesi onun en büyük şansıydı. Miğfer ile omuz arasında sadece boşluk taşıyan insanların bol olduğu, savaşmanın sevişmeye yeğlendiği şu dünyada, ne savaşın ne de kariyerin peşinden koştu o. Aşkının peşinde koşan, aşkın da onu kovaladığı bir adamdı. Şimdi düşünüyorum da ne kadar benziyoruz birbirimize. Ben de aşkı ve sevişmeyi, savaşmaya yeğliyorum.Beni de çok kovalıyor aşk, arada kalıyorum hep. Eksiğim çok ama. Çünkü ne şairim ne de resim çizen ressam dostum var benim. Olsaydı eğer sorum hazırdı: “Bana mutsuzluğun capsini çizer misin Abidin?”
kolları kollarında gamalı haç işaretleri elleri ellerinde otomatikleri vardı omuzları miğferleri vardı ama başları yoktu omuzlarıyla miğferlerinin arası boşluktu hattâ yakaları boyunları vardı ama başları yoktu ölümlerine ağlanmayan askerlerdendiler
O zamandan bu zamana değişmeyen neler var diye düşünüyorum. İki madde takılıyor zihnime. Birincisi savaşmak isteyen insanların bolluğu. İkincisi ise kadınların vurdumduymazlığı. Bu şiir yazıldığında Vera tatlı rüyalar görüyor misal. İki dedim de üçmüş aslında. Yine biz erkeklerin değişmeyen makus talihi. En az bir kadın konuşuluyor yine. Onun için çabalıyor, şiir yazıyor… Nâzım Hikmet de olsa insan insandır diyesi geliyor insanın. Ayrılığın hüznünü de, korkusunu da, aşkın büyüsünü de öyle güzel ve öyle uzun anlatmış ki bu şiirde, kolaya kaçmamış hiç. Yazmış da yazmış. Okurken şiiri “Ah ulan vicdansız Vera, ustayı çok üzmüşsün ama yaşamının son deminde bu şiiri de yazdırmışsın hani,” diyorum. O zamanın ve şimdinin kadınları nasıl da kıskanmışlardır kim bilir! Ben bir yandan kıskanıyor bir yandan da kızıyorum ustaya çıtayı böyle yukarı çıkardığı için. Dünyanın en güzel sözünü de söylesen “Ama Nâzım Hikmet kaç sayfa şiir yazmış aşkı için, sen neden yazmıyorsun?’’ diyecek kadınlarımız var. Heyhat! Ve dördüncü madde de bir güneş gibi batıyor gözümün önünde. İşin aslı değişmeyen anayasa maddelerinden birisidir o da; aşkı her zaman erkekler yapıyor, kadınlar yaşıyor. Bu durum hiç değişmiyor. Çünkü kadınlarımız bence bunu hakediyor.
sevdim seveceği bütün kadınları yazdım yazacağı bütün şiirleri yattım yatacağı bütün hapislerde geçtim geçeceği bütün şehirlerden hastalandım bütün hastalıklarıyla bütün uykularını uyudum gördüm göreceği bütün düşleri bütün yitireceklerini yitirdim saçları saman sarısı kirpikleri mavi kara paltosunun yakası ak ve sedef düğmeleri koskocaman görmedim
Şiir sevmeyen insanları anlıyorum, çünkü ben rakı sevmeyen insanları da anlayabiliyorum. Neticede herkes güzel olan her şeyi sevmek zorunda değil. Lakin şiir sevmeyenlerin bile sevdiği şiirlerin olduğunu biliyorum. Şiir sevilmeli mi, gerekli mi sorusunu sorduğumda kendime nedense herhangi bir cevap bulamıyorum. Ama hayatın bir tarafında hüzün, bir tarafında mutluluk vardır onu da biliyorum ve insan; dertten sıkıntıdan yaratılmış bir canlıdır, uzun süre mutlu kalması doğasına aykırıdır. Şiir; hüzün kısmını besleyen, insan ruhunu dengeleyen ve kendisine dönmesini sağlayan Alternatif Tıp'ın da kabul ettiği bir ilaçtır. Bizler, şiirseviciler olarak her zaman mutsuzluğu arayan ve her zaman bulan ve bu ilacı almaktan asla bıkmayanlar olarak mutsuzluğumuzla -şiirlerimizle- mutlu oluyoruz. Peki ya şiir sevmeyenler; onlar nasıl alıyorlar hüzün denen ilacı? Durun, açıklıyorum. Şimdi şöyle oluyor: Aşk acısı, herkes gibi marjinalleri de vuruyor ve onlar hüznü, şiirlerin bestelendiği şarkılardan / türkülerden alkol eşliğinde dolaylı yolla alıyorlar. Ne zaman? Sevgililerinden ayrıldıklarında, sevdiklerine ulaşamadıklarında alıyorlar, hem de yüksek dozda alıyorlar. Hattâ bazen öyle alıyorlar ki şiirlerin bazı mısralarını (nakaratlarını) geceden sabaha karaoke ediyorlar. Onlar ve sizler dahil herkesi bu durumla yüzleştirmek boynumun borcuydu, an itibari ile ödemiş bulundum. Borçlu kalmayı sevmem, çünkü gönül adamıyım.
ayrılık masanın üstünde dirseğini dayadığın yerdeydi aklından geçenlerdeydi ayrılık benden gizlediklerinde gizlemediklerinde ayrılık rahatlığındaydı senin senin güvenindeydi bana büyük korkundaydı ayrılık birdenbire kapın açılır gibi sevdalanmak birilerine ansızın oysa beni seviyorsun ama bunun farkında değilsin ayrılık bunu farketmeyişindeydi senin ayrılık kurtulmuştu yerçekiminden ağırlığı yoktu tüy gibiydi diyemem tüyün de ağırlığı var ayrılığın
Şiir de hayat gibi, okyanus gibi; akışkan ve birbirine mutlak bağlı. Dokunduğunuzda o dokuya bir yerden, dünyanın diğer ucundan bile hissediliyor. Ben öyle hissediyorum en azından. Peki ya şiir olmasaydı ne olurdu? Ne eksilirdi hayatımızda? Şarkılar olmazdı hep birlikte eşlik ettiğimiz… Romandan şarkı olmaz çünkü. Âşık olduklarımıza alıntı yapamazdık misal, “Seni düşünmek güzel şey” şiirini yazıp çantasına atamazdık ilkokulda. En umutsuz olduğumuz anda yardımımıza koşan “Güzel günler göreceğiz çocuklar” şiiri de şarkısı da olmazdı mesela. Nâzım Hikmet Ran’ın Küba'sını bilmezdik. Yannis Ritsos kimdi duymazdık. Kasvetten geberirdik de sesimiz çıkmazdı, nefesi bile zor alırdık bu siyasîlerin karanlık dünyasının gölgesinde. Romanlarla, masallarla kendimizi avuturduk ama hikâyemiz hep eksik kalırdı. Şimdi de tam değiliz belki ama şiirsiz daha bi’ eksik kalırdık işte. Ağaçsız orman, çatısız ev gibi, anne-babasız çocuk gibi, rakısız hayat gibi işte yahu. Olmazdı işte. Varlığını bildiğin, yaşadığın bir şeyin yokluğunu tahayyül etmek, o olmasaydı ne olurdu diye düşünmek; olmayan bir şeyi tahayyül etmekten daha zor. Demem o ki; Nâzım Hikmet Ran, Yannis Ritsos, Can Yücel, Turgut Uyar ve niceleri… Olmasaydınız, olmazdık! ∞ 1961 yazı ortalarında Küba'nın resmini yapabilir misin
çok şükür çok şükür bugünü de gördüm ölsem de gam yemem gayrının resmini yapabilir misin üstat yazık yazık Havana'da bu sabah doğmak varmışın resmini yapabilir misin bir el gördüm Havana'nın 150 kilometre doğusunda deniz kıyısına yakın bir duvarın üstünde bir el gördüm
Hülâsa: Şiir sevilmez mi ayol!
iki şey var ancak ölümle unutulur anamızın yüzüyle şehrimizin yüzü
1 note · View note