Striptiz
Kocamla boşanalı 6 yıl oldu. 17 yaşındaki oğlumla beraber yaşıyorum. Küçük yaşta evlendirilmiş amca çocuklarıydık kocamla… Ben daha kadınlığın, evliliğin ne olduğunu anlayamadan başka bir kadına kapılıp gitti. Bir daha da yüzünü görmedik, sadece bize bir arkadaşı ile kimseye muhtaç olmayacağımız bir para yollar..
Oğlumla çok iyi anlaşırız. Birbirimizin arkadaşı, desteği, can yoldaşı olduk. Aynı şeylerden hoşlanır, her şeyi birlikte yapar, her yere birlikte gideriz. Aramızda sır, kaç göç yoktur. Her şeyi sakınmadan, çekinmeden konuşuruz. Ergenlik dönemini atlatabilmesi için, yanlış şeylere kapılmaması için cinsel eğitimini de ben verdim, merak ettiği her şeyi anlattım, her sorduğuna açıklıkla cevap verdim.
Birbirimizin yanında çekinmeden soyunur, giyinir, evin içinde hele sıcak havalarda iç çamaşırlarımızla dolaşırız. Küçüklüğünden beri canı sıkıldığında korktuğunda gelir benim yanımda yatar, uyur. Yani birbirimizden hiç çekinmeyiz.
O yaz hava çok sıcaktı. Sık sık duşa girip çıkıyorduk, üstümüzdeki fazlalıkları atmış, öyle dolanıyorduk evin içinde… Televizyonda yeni vizyona giren bir filme dalmıştık Film bitti, ben kalkıp mutfaktan buzdolabından dondurma almaya gittim. Bu sırada seksi bir film başlamış, nefis bir kadın striptiz yapıyordu ben içeriye girdiğimde…
Tolga öylesine dalmıştı ki kadına, ağzı açık, içine düşecek kadar ilgiyle, eli apış arasında izliyordu filmi… Salonun girişinde şaşkınlıkla onu izledim ben de… Oğlumu o ana kadar hiç böyle istekli, kadınlara ilgi duyan bir erkek olarak görmemiştim. Ben de oğlumu ağzım açık seyrediyordum. Beni fark ettiğinde çok utandı, hemen kanalı değiştirmeye çalıştı. Onun bu suçüstü yakalanmış, utangaç tavırları hoşuma gitmişti. Gülerek,
“Oğlum neden değiştirdin? Beğendiysen seyredebilirsin. Artık yetişkin bir erkeksin sen…” dedim ve elinden kumandayı alıp tekrar eski kanala döndüm.
Şimdi kadın erotik danslar yaparak soyunuyordu. Tolga yan yatmış, uzandığı yerde benim getirdiğim dondurmayı kaşıklarken, bir yandan da benimle beraber filmi izlemeye devam ediyordu. Öyle etkilenmişti ki önündeki kabarıklık bir anda büyüdü gözlerimin önünde. Altında slip külot vardı, taş gibi olan erkekliğinin başı bir anda küloduna sığmadı, dışarı çıkıverdi. Öyle utandı ki, benim daha fazla görmemem için hemen sıçrayarak yüz üstü yere uzandı.
Tolga’nın bu beklenmedik hareketi öylesine sevimli ve komikti ki kendimi tutamadım, gülmeye başladım. Tolga ise mosmor oldu, ne yapacağını bilemeden utançla ekrana bakıyordu. Ben de daha fazla utanmaması için kendimi zorlayarak gülmeme engel olmaya çalıştım. Filmi izlemeye devam ettik. Ekrandaki kadın bacağını havaya bir kaldırdı, amı olduğu gibi göründü. Çok, aşırı kıllı bir kadınlığı vardı kadının… Dayanamadım,
“Iyy… İğrenç” dedim. Gözünü kadının kıllı organından ayırmadan,
“Neden anne?” dedi
Bakımlı bir kadında bu kadar uzun kıllar olmaz” dedim. “Hem vücudu da çok orantısız. Üstelik iyi dans da edemiyor..” Benim bu ifade şeklim de onun çok hoşuna gitmişti herhalde…
“Sanki sen daha iyisini yaparsın da…” dedi gülerek.
Bak sen şu yaramaza… Canım oğlum beni sünepe bir ev kadını olarak görüyordu. Bir kadının çıplak dansını ilgiyle izleyen oğluma baktım, bir de filmdeki kadının dans diye yaptığı saçma hareketlere…
Dayanamadım, balkon tarafındaki kalın perdeleri de kapadım, yatak odasına gittim.. Üzerimdeki etek bluzu, çamaşırlarımı çıkardım. Çekmeceden beyaz dantel G-string külot sütyen takımı giydim.Yatağımın baş ucunda süs olarak duvarda duran uzun beyaz tülü tüm vücuduma sardım. Salona gittiğimde Tolga hala bıraktığım yerde filmi izliyordu. Televizyonun önüne geçip kapattım. Gözlerini hayretle açmış, bana bakıyordu.
“Bak bakalım beyefendi, dans nasıl olurmuş seyret te gör…” dedim gülerek… “Ama aramızda bir sır olacak kabul mu?” diye de sordum.
“Tamam annem” dedi. Ben salondan dışarıya çıktım, kendimi göstermeden Tolga’ya seslendim,
“Şu slow dans müzik cd sini tak ve sesi biraz aç…”
Dediklerimi yaptı. Nefis bir slow müzik yayıldı odaya.. Tüllere sarılmış, dans ederek girdim içeriye… Kıvrılarak, bükülerek, tüm seksiliğimi kullanarak bildiğim figürleri sergilemeye başladım. Dönerken girişteki duvarda boy aynasında kendimi görebiliyordum. Emindim ki, az önce striptiz dansı yapan kadından daha iyi dans ediyordum ve şeffaf tüllerin içerisinde ondan daha seksiydim.
Gözüm Tolga’ya ilişti. Önündeki kalınlık daha da artmıştı. Zaptetmekte zorlanıyordu çocukcağız… Dudakları yarı aralık, nefes almadan, gözünü kırpmadan beni izliyordu. Gülümsedim, dans etmeyi kesmeden seslendim,
“Tolga, külodunu çıkar, yoksa seninki kırılacak” dedim.
Beni ikiletmeden hemen dediğimi yaptı. Yaşına göre çok çok büyük olan ve şimdi benim erotik dansımın etkisiyle iyice sertleşmiş, kazık gibi olmuş siki yayından boşalmış ok gibi fırladı. Öyle şahane bir görüntüsü vardı ki… Dayanamadım, dans etmeyi bırakıp bir an uzandığı yerde antik çağ heykeli gibi görünen yakışıklı oğluma baktım,
“Yarabbim bu ne güzel bir erkeklik..” diyebildim. ”Nefis.. Boyu harika, ama biraz fazla kalın..” dedim ve gülmeye, kendimi toplamaya çalıştım.
Sonra şaşkın şaşkın ona bakarak dans etmeye devam ettim. Şimdiye kadar iç çamaşırlarıyla çok görmüştüm onu… Birkaç yıl öncesine kadar çıplak banyo yaptırıyordum, ergenlik döneminden bu yana kendisi yıkanıyordu. Ama banyoda sırtını çok keselemiştim. Sporla uğraştığından atletik, kaslı, erkeksi vücudunu çok iyi biliyordum, en ince detayına kadar… Ama hiç böyle kobra gibi bir erkeklik organı bacaklarının arasında havaya dikilmiş, bana şaşkın ve istekle bakarken görmemiştim. Ne zaman böyle koca yaraklı bir erkek olmuştu benim minik oğlum?
İçim bir hoş olmuştu. Kendimi zorlayarak dans etmeye devam ettim yavaş yavaş… Şimdi hareketlerim daha da erotikleşmişti. Tolga da bir acaip görünüyordu. O da benden etkilenmiş gibiydi. Sanırım dayanamıyordu, erkekliğinin damarlarını görebiliyordum. Elini erkekliğine götürdü, sıvazladı… Kısık bir sesle bana seslendi
“Anne… Dans etmesen de bana o kadın gibi striptiz yapsan…” Şaşırdım bu isteğine,
“Neden Tolga?”
“Şey…” Eliyle kazık kesilmiş penisini işaret etti, “Kazık gibi sertleşti anne… Çok acımaya başladı… Lütfen… Sana bakarak rahatlamak, mastürbasyon yapmak istiyorum…”
“Aaa… Olur mu hiç öyle şey Tolga? Annene bakıp mastürbasyon mu yapacaksın? ”
“Ne olur sanki… Hadi kırma beni… Lütfen… Sanki seni hiç çıplak görmedim şimdiye kadar… Değişen bir şey yok ki… Tek yapman gereken üstündekileri dans ederken çıkarıvermek…”
Gözlerine baktım. O çocuksu bakışları yoktu şu anda, bir erkeğin beni arzulayan, isteyen, sikici bakış ifadesi gelip yerleşmişti. Tüylerim ürperdi. İçimdeki kadın kıpırdandı. Zaten erkekliğinin nasıl kalktığını gördüğüm andan beri ayaktaydı arzularım… Yapmamalıydım ama nasıl olduğunu anlayamadan bir anda ağzımdan
“Tamam, peki canım…” sözü çıktı. Sanki konuşan onun 17 yıllık annesi değil, bir kadındı, bir başkasıydı… “Ama ben sadece soyunucam. Sen de sadece beni izleyeceksin. Oturduğun yerde kendine ne yaparsan yap… Sonra da bugünü, bu dansı, olanları unutacağız, tamam mı?” dedim. Sevinçle, gözleri parlayarak,
“Okey annecim…” dedi, altına büyük minderi alarak yere oturdu.
Dansa devam ederek tam önüne geldim. Üzerimdeki çıplaklığımı örten şeffaf tülü yavaş hareketlerle, müziğin ritmine uyarak bir yılan gibi kıvrıla kıvrıla aşağıya indirmeye başladım. Eli sertleşmiş sikini sıvazlayarak, gözünü kırpmadan izliyordu beni…
İstek dolu gözlerinin önünde yavaş yavaş çıplak bedenim meydana çıktı. Sonunda uzun tül ayaklarımın dibine yığılıp kaldı, ben de hareket etmeyi keserek gözlerine baktım. Ayak tırnaklarımdan tepeme saçlarıma kadar tüm vücudumu şöyle bir dolaştıktan sonra kesik bir sesle,
“Anne sen harikasın, tarif edemem…” dedi “Sana şimdiye kadar hiç bu gözle bakmamıştım. Öyle güzelsin ki… Anlatamam…”
“Sen de her kadının aklını başından alacak kadar yakışıklı ve etkileyicisin.. Hele erkekliğin beni çok etkiledi…” diye yanıtladım.
Yerde, minderin üstünde oturan çırılçıplak oğlumun önünde, üzerimde sadece kırmızı renkte G-String şeklinde incecik bir külot, ve onun takımı askısız bir sütyenle yarı çıplak ayakta duruyordum. Külodun ip şeklindeki ağı, am dudaklarımın arasına girmiş, klitorisime sürtüyor, havayı bozmamak için tutup düzeltmekten çekiniyordum. 1.75 olan boyum dans için giydiğim ayaklarımdaki yüksek topuklu ayakkabılarla daha da uzamış görünüyordu.
“Gerçekten, dediğin gibi filmdeki kadına taş çıkartırsın annecim… Kızıl saçlı, muhteşem bir afet duruyor karşımda…” dedi neden sonra… Durdu, çekinerek, “Anne nolur, çıkarsana üstündekileri…” diye yalvardı bana… Erkekliğinin damarları mor mor görünüyordu, başı da mosmor kesilmişti.
“Ne o? Dayanamadın mı bakiim?” diye şakaya vurmaya çalışarak sordum. “Hani sadece dans edecektim? Şimdiyse soyunmamı istiyorsun, yaramaz şey…”
”Lütfen, kırma beni… Bu kadar yaptın, sonuna getir bari…”
Yerde, minderin üzerinde oturuyordu, sırtını koltuğa dayamıştı. Bacaklarının arasındaki penis mızrak gibi havaya dikilmiş, şahane görünüyordu. Bir anda kararımı verip yanına diz çöktüm ben de… Soyunmaktan fazlasını yapacaktım.
Tolga’nın güzel sikini elime aldım, okşadım. Ateş gibi yanıyordu. Tolga sadece soyunmamı beklerken, benim birden bire çöküp kendini ellemem karşısında aptallaşıp kalmıştı. Sikini kavrayan ellerimin sıcaklığını, zevk verici temasını hissedince kıvrandı,
“Ohhh… Annecim… Ne yapıyorsun?”
“Sus canım… Kendini bana bırak…”
Dilimi çıkarıp avucumu yaladım, tükürükleyip ıslattım, kayganlaşan avucumun içinde sikini sıvazlamaya başladım. Tolga dudaklarını ısırarak bir inilti kopardı. Elini uzatıp kalçalarımı okşamaya başladı ama izin vermedim. Kalçamdaki elini çekip kenara bıraktım.
Kalktım, içeri gidip krem alıp geldim. Ellerimi güzelce kremleyip sikini sıvazlamaya başladım. Gözleri sikini okşayan ellerimde, yarı çıplak vücudumda dolaşıp duruyordu. Canım oğluma kendi ellerimle mastürbasyon yaptırıyordum. Fazla dayanamadı, bir anda kasılan sikinden fışkırmaya başlayan spermleri bir anda suratıma, dudaklarıma yağmaya başladı.
“Ahhh… Çok güzel… Harikasın annem… Ohhhh…” diye inliyordu. Ara vermeden okşamaya devam ettim. Son salvolar boynuma, göğüslerime geldi. Öyle çok boşaldı ki, şaşırmış vaziyette çıplak tenimdeki döl damlalarına bakıp kalmıştım. Ellerime bulaşan oğlumun menilerini ağzıma götürüp yaladım, temizledim. Güzel siki boşalmasına rağmen dimdik duruyordu yine… Ayağa kalktım,
“Kalk ve beni soy…” dedim.
Bu lafımı duyunca şok geçirmiş gibi yüzüme baktı. O an karşısındaki annesi değildi sanki karısı ya da çok arzuladığı bir kadındı.. Kalktı, arkama geçti, saçlarımı kaldırıp sütyenimin kancasını açtı, serbest kalan memelerim yay gibi fırladı. Sonra beni döndürüp kocaman biçimli fındık gibi başları ve dimdik memelerime hayran hayran baktı, ellerini uzatıp memelerime dokundu. Arzuyla dikleşen memelerimi titreyen parmaklarıyla okşadı. Hayran hayran bakıyordu onlara… Sonra eğilip memelerimi diliyle yalamaya, ağzına alıp emmeye başladı. Acemi oğlan ara sıra uçlarını dişliyor, ben de acıyla sıçrıyordum.
Dakikalarca memelerimi, göbeğime kadar olan bölgeyi öptü, emdi… Göğüslerim emilmekten kıpkırmızı olmuştu.. Aşağıya indi, öpe öpe küloduma kadar indi. Uzun süre memelerimin yalanıp öpülmesiyle kadınlığım içimden çağlayan zevk suları içinde kalmıştı. Islak amımın dudakları arasına sıkışan külodumun ağ kısmını dişleriyle ısırarak amımın dudaklarından kurtardı. Külodun bel kısmından tutarak yavaşça aşağı indirdi. Sanki erotik bir rüyayı yaşıyor gibiydim. Üstümde sadece topuklu ayakkabılar kalmıştı. Çırılçıplaktım karşısında…
“Yere uzan” dedim. Uzandı. Başını bacaklarımın arasına alarak diz çöktüm,
“Bana amımı anlatsana bir erkek olarak…” dedim. “Nasıl görünüyor? Güzel mi?” Biraz alçaldığımda burnu değiyordu kabarmış am dudaklarıma…
“Küçük iki pembe gül dudaklı, yapma bebek gibi pürüzsüz ve yumuşak.. Dudakların arasındaki bu sert şey ne anne?” dedi merakla…
“İşte meşhur klitoris o.. Kadının dayanamadığı tek nokta…” dedim.
Daha fazla dayanamadı, dudaklarını yapıştırdı o merak ettiği sert noktama, klitorisime… Çılgınca emmeye, diliyle yalamaya başladı.. Yıllardır bir erkek eli, gözü değmemişti vücuduma… Ve bugün amım yalanıyordu kıyasıya… Müthiş bir zevk başımı döndürüyordu. Dizlerim titriyordu. Kısık bir sesle acemi erkeğimi yönlendiriyordum.
İkimiz de dayanamadık. Az önce getirdiğim kremle sikini güzelce yağladım. Yattığı yerde havaya dikilmiş güzel sikin üstüne ata biner gibi oturmaya başladım. Sikinin kocaman başı benim o pembe dudakların arasına girdi yavaş yavaş… Yıllardır seks yapmadığım için amım çok dardı. Krem sayesinde zorla giriyordu… Dudaklarını ısıra ısıra, zevk sularından sikimin ıslanıp kayganlaşmasını bekleye bekleye, santim santim aşağı yukarı yaparak, derken dibine kadar sokup oturdum.
Bacaklarımın arası tamamen dolmuştu. Tolga ellerini uzatıp memelerimi mıncıklıyordu. Ben de onun kaslı erkek vücudunu okşuyordum sürekli… Kabaran klitorisim oğlumun kasıklarında eziliyor, memelerim mıncıklanıyordu.
İçimden zevk sularının boşaldığını hissettim. Bir iki aşağı yukarı yapınca içimin kayganlaştığını, duvarlarım zorlansa da biraz daha rahat hareket edebildiğimi gördüm. Sonra da oturup kalkmaya başladım. Tempolu bir şekilde yavaş yavaş çöküp doğruluyor, dibime kadar girmesini sağlıyor, sonra yukarıya başı dışarıya çıkana kadar yükseliyordum. Bir an siki kapıma dayanmış duruyor, sonra bir anda dibime kadar gömüyordum içime…
Artık dayanacak halimiz kalmamıştı ikimizin de… Benim minik oğlum sikici bir erkek olmuştu. Kazık gibi sikiyle içimi tamamen doldurmuş, ben üstünde hareket ettikçe o da kalçalarını indirip kaldırarak bana eşlik ediyordu. İkimiz de kasılmaya, çığlıklar atmaya başladık.
Duramıyorduk artık… Dünya yıkılsa ikimizin de duracak hali kalmamıştı. Ben nefes nefese kalıp Tolga’nın üstüne yığıldığımda o hala koca sikini alttan pompalayıp duruyor, taşaklarındaki son menileri de içime akıtıyordu. Sonunda sakinleştik, birbirimize sarılıp o vaziyette kaldık.
Kendimize geldiğimizde oğlumun kazık gibi siki hala benim daracık amcığımın içinde duruyordu. Yılların verdiği açlık yüzünden daha doymamıştım. Yana yuvarlanıp Tolga’yı üstüme çektim. Bacaklarımı aralayıp erkeğimi zevk odama davet ettim. O da beni kırmadı. İki kez boşalmasına rağmen taş gibi duran erkekliğini, döllerinden kayganlaşmış amıma daldırdı. Gidip gelmeye, pompalamaya başladı.
Bu defa uzun sürdü boşalmamız… Sona yaklaştığında öyle çılgınca bir zevk duyuyordum ki, kendimi kaybedip gözümden sakındığım oğlumun sırtına tırnaklarımı geçiriverdim. O da sırtındaki tırnaklarımın acısıyla, amımdan aldığı zevkle acı acı inleyerek orgazm olmaya başladı. Bir kez daha kendimizden geçtik.
O akşam yatakta beraber, birbirimize sarılarak, çırılçıplak vaziyette uyuduk. Oğluma verdiğim sadece bir gecelik fantezi sözünü unutmuştum bile… Ertesi gün uyandığımızda bizi yepyeni bir yaşam bekliyordu. Oğluma seks konusunda öğreteceğim çok şey vardı. O evlenene kadar onu tam bir erkek yapacaktım. Oğlunu hayata hazırlamaya çalışan yalnız bir anne olarak bu benim görevimdi.
72 notes
·
View notes
Rahmân ve Rahim olan Allah'ın adıyla,
"Evlenmek Lüks Oldu"
( Evet, bugün tam da bu başlıkla paylaşılan bu fotoğrafa denk geldim. Hiç gündemimde yokken bu konuyla ilgili biraz kelâm etme ihtiyacı hâsıl oldu, uzun zamandır da tefekkür tecessüm bulmuyordu sayfamda, dinleyelim; dinlenelim. )
Bu tarz vâkıaları görünce merhum Doğan Cüceloğlu'nun şu sözleri hatrıma gelir : "Düğün bir maddi güç gösterisi olmamalı. Evlenme olgunluğuna gelmemiş olanlar düğünü çok önemser... "
Hocanın sözüne bakılırsa olgunlaşmadan evlenen ne kadar da çok insan var değil mi? -O zaman şu neticeye varıyor bu söz: isteklerimiz bizim kimliğimizdir. Bir insanı veya kendinizi tanımak istiyorsanız ne istediğinize bakın. Başkası için yaşayanlar kendi başlarına mutlu olamazlar. Oysa evlilik esasında iki kişinin mutluluğu üzerine bina edilen güzide bir akitleşme.
Bırakalım da fâkihler konuşsun evliliğin fıkhî üzerine. Bırakalım da biyologlar evliliği sadece neslin devamı için şart koşsun. Biz başka bakalım mevzuya. Evliliğin ne üzerine kurulması gerektiğine dair gelin vahyin şu serinletici haberiyle bakalım:
"Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. (Rûm, 30/21)"
Acaba bugün kaç tane evlilik "-Kendisiyle huzur bulmak." gibi güzide bir temel üzerine kuruluyor. Ne kadar da uzaklaştık kendimizden, hep başkalarına özenerek aradık huzuru, eşyalara tahakküm ederek elde edeceğimizi sandık. Ve elde ettiğimiz hiç bir şeyede doymadık, hep dahasını aramakla zâyi ettik hayatı. Borçlar altına girdik, çil çil altınlarla donattık nâzik bedenimizi, bir eleştiri daha az almak için hep en güzeli için yıprattık hayat arkadaşımızı, kendimizi ama günün sonunda yine memnun edemedik kimseyi, üstelik herkes gitti altında ezildiğimiz gerçeklerimizle tek başına kaldık.
O zaman anladık en ucuz oturma grubuyla en pahalı oturma grubuna aynı huzursuzlukla oturulduğunu meğer huzur eşyada değil bizim içimizdeymiş.
Ülkemizde 2023'te 171 bin 881 tane çiftin boşandığını biliyor muydunuz? Bir çok şehirden daha kalabalık bir sayı bu. Acaba biz evlilik kadar güzide bir akitleşmeyi/ hayat arkadaşlığını yanlış mı anladık? Hayata bir defa geliyoruz, ıskalamayın!
Kıblegâh evlere tâlip olalım kardeşler! Vallahi en çok masrafı yapan en huzurlu olmuyor. Üsveyi hâsenemiz efendimizin ﷺ "kolaylaştırınız zorlaştırmayınız" emrine kulak kesilin. Vallahi elalem sizin için huzur yaratmaya Kadir değildir el-Âlime firar ediniz. Amalardan fakatlardan Allaha ve Resulune hicret ediniz. Başkaları hep konuşacak, 8 milyar insanı memnun etmek yerine Bir ve Tek olan O zâtın memnuniyetine çalışınız çünkü Onun cenneti var başkalarının değil.
Vallahi faize bulanmış merasimler Allah'ın emri değil! Kadın erkek karışık atılan göbekler peygamberin kavli değil! Başkalarını memnun etmek için dizilen evler, alınan çeyizler, içinde düğün günü farz namaz kılınamayan gelinlikler, çiğnenen haremlik selamlıklar size Ali ve Fâtımanın saadetini vermeyecek vallahi! Çünkü amellerimiz Ebu cehilin ameli tâlip olduğumuz saadet ashabı kiramın...
Son olarak Küfüv denen bir terim var fıkıhta. Denklik diyebiliriz. Üzerine sayfalarca yazsak yetmez. Bu denklik o kadar mühim ki Rasulu Güzin efendimizin bizden beklediği, alimlerin en büyük şartı. Evliliğin reçetesi âdeta. İnsan dengiyle çiçek açar efendim, dengine düşmeyen her şey hebâ olur. Küfüv için bununla ihtisar edelim başka zaman uzunca yazarız.
Velhâsıl kardeşler; Herkes gibi olamayız! Sezai Karakoçun da dediği gibi "Herkes gibi olmak olmamak gibi bir şey!" Biz müslümanız! Evlilik gibi iki dünyamızı da mütessir kılacak bir rahmeti aleyhimize bir azaba çeviremeyiz. Bizim evlilik gâyemiz Rum suresinde geçtiği üzere "huzur bulasınız..." temeline binâ edilmeli. Ve vallahi o huzurda yalnızca ve yalnızca Allaha ve Resulune uymakla mümkün.🌿
Esselamu aleyküm ve rahmetullah...
49 notes
·
View notes
Serkan Deniz Özdemir'in Blackpill manifestosu hakkında görüşlerim.
Twitter'da şans eseri karşıma çıkan bir manifestoydu. Merak ettim linki açtım 66 sayfalık bir şeyin içinde buldum kendimi. Biraz okuyayım dedim. Eğer okumak isterseniz linki bırakıyorum. https://www.docdroid.net/XFjQNUU/blackpill-manifestosu-3-pdf
Sevgili Serkan, sen ne eziksin ne de üstün zekalısın. Sadece sorgulayan ve genel gruba kendini dahil hissetmeyen birisin. Çoğu insan gibi.
Kadınlar konusunda söylediklerine verecek çok cevabım oldu ve hepsini de verdim. Bazı yerlerde çok zırvalamışsın. Hayata dair söylediğin diğer konuların bazılarında benzer düşünmüşüz. Bazılarında fazla ekstrem düşünmüşsün. Ama bi şey söyleyesim gelmedi.
Bu cevaba da denk gelir misin gelirsen ne işe yarar hiçbir fikrim yok. Sanırım içimde bir şeyler tetiklendi ve cevap vermek istedim.
''Şunu söylemeliyim ki bir erkek olarak her zaman harcanacak ilk insan sensindir. Savaşlarda erkekler savaşır, en zor fiziksel işleri erkekler yapar, en çok zorbalığa uğrayanlar erkeklerdir, çoğu zaman hiçbir konuda ayrıcalıklı olmazlar. (Geri kalmış yerler hariç.) (Bu dediğim son ifade tüm batı toplumları ve türkiye için kesinlikle geçerlidir.) Erkeklerin çoğunun bir karşı cinsten gerçek bir sevgi görmesi imkansızdır. Hayat erkek için çok zordur ve her gün bu zorluk artmaya devam edecektir. Toplum dejenereleştikçe, insanlar atomizeleştirildikçe, uyutuldukça ve köleleştirildikçe bu devam edecek. Kadınlar bir erkeğin hayatının ne kadar zor olduğunu hiçbir zaman anlamaz. Kadınların hayatlarındaki en büyük acılar regl sancıları ve doğum yapmaktır. Doğum ne kadar acı verici olsa da doğumdan sonra kadınlar doğum yaptıkları için hiç pişman olmaz çünkü doğaları buna izin vermez. Çünkü en büyük görevlerini gerçekleştirmişlerdir: Çocuk dünyaya getirmek. Bunun vereceği mutluluğu başka hiçbir şey bir kadına veremez. (Belki bir chadle birlikte olmak yaklaşabilir) Bu yüzden ne kadar acı verici olursa olsun doğum yapmak kadınlar için harika bir şeydir. Zaten doğum sancısı çok kısa süren bir olaydır.''
Erkekler zor işler yapar evet, ama biliyor musun artık kadınlar da fabrikalarda çalışıyor ve erkeklerin yaptığı ağır işleri yapıyor. Erkeklerin oranı çok daha yüksek olabilir evet ama emin ol kadınların da eli armut toplamıyor. Üstelik senin de dediğin gibi kadınla erkek eşit değildir. Kadınlar erkeklerle aynı işi yapıyor, daha az maaş alıyor, daha az saygınlığı oluyor ve kadın olduğu için erkekten daha çok yoruluyor. Üstelik regl olduğu günler daha da çok zorlanıyor. Sonra o kadın eve geliyor. Yemek yemek istiyor çünkü çok yoruldu ve acıktı. Ama o kadın eve geldiğinde kimse ona yemek yapmıyor. Ya da kimse onunla birlikte yemek yapmıyor. Çoğu çalışan kadın evin sorumluluğunu tek başına üstleniyor. Çünkü çoğu erkek bir anneyi bırakıp diğer anneyle evleniyor.
Savaşlarda erkekler ön planda evet (bu yüzyılda savaş kalmadı ama yine de cevaplayayım) Kadın erkek savaştayken oturup keyfini sürmüyor, geride kalan çocuklarıyla yaşam mücadelesi veriyor, ayakta kalmaya ''aile''sini korumaya çalışıyor. Erkeklerin savaşa gitmesine saygı duyuyprum ve bu zorluğu anlıyorum fakat kadınların hiçbir şey çekmediğini sanmanı da düzeltiyorum. Çünkü öyle bir şey yok. Sen bunu ''sanıyorsun''
Kadınların acısını doğum yapmaya ve regl olmaya indirgemene geleyim. Regl basit bir şey olabilir buna indirge tamam. Kabul ettim. Ama doğum başlı başına büyük bir olay. İki acıdı geçti gibi bir şey değil. Bu da senin ''sandığın'' şeylerden bir diğeri. Üstelik çocuğun sorumluluğu da tamamen kadına ait. En başından beri. Erkeğin çocuk üzerinde doğru düzgün bir sorumluluğu yok bile.
Kadınlar nüfuzlu güçlü erkek ister diyorsun aslında bu doğamız gereği böyle. Erkek nasıl çok eşliliğe eğilimliyse bunun belirli evrimsel sebepleri varsa, kadınların güçlü erkek istemesinin de sebepleri var. Kadın güçlü ona ve çocuğuna bakabilecek bir erkek tarafından döllenmek istiyor. Döllenmek de neyse :D
İstatistiksel olarak erkek daha başarılı falan demişsin yüzyıllardan örnekler vermişsin. Ya kadınla erkek eşit haklara sahip olmaya daha yeni başladı farkındaysan? Kusura bakma 100 yıl içinde tüm insanlık tarihindeki erkekler kadar başarılı olamadığımız için. Bu istatistikte nasıl geri kalırız ya tüm şartlarımız eşitti halbuki biz erkekler kadar başarılı nasıl olamamışız hayret.
Bu ülkede ''Baba beni okula gönder.'' diye kampanya yapıldı. Kız çocukları okusun diye. Level bu yani.
Kadınların aradığı erkek tiplerinden bahsetmişsin. Bence baya güzel kriterler vardı geniş omuz kas para falan. Kim istemez? Herkes ister. Sen de istersin. Ama tüm bu materyallerin yanında karşılıklı oturup konuşabildiğin, hayata benzer pencerelerden bakabildiğin, seni anlayan ve senin de anladığın, birlikte bir yol yürüdüğün, birlikte daha iyi insanlar olabildiğiniz, hoş vakit geçirebildiğiniz biri olmadığı sürece bunlar sadece materyal. Ve sen de bu materyallere takılıp kalan bir kadınla olamayacak birisin. O yüzden o kadınları ele ve önüne bak. Çünkü tüm kadınlar öyle değil. Sen bunu ''sanıyorsun''
Tüm kadınlar senin kriterlerine uyamaz, tüm erkekler de benim kriterlerime uyamaz. Hatta uyabilen bir tanesini bulursan kendini şanslı say.
Kadınların dikkatini hep sorunlu erkeklerin çektiğini söylemişsin ve kendi halinde erkeklerin kadınların dikkatini çekmediğini söylemişsin. Kötü çocuklardan bahsetmişsin.
Bunları seven bir kadın grubu var evet ve bu grubun ergenlikte özellikle çok fazla olduğunu düşünüyorum. Ama bunun yanında daha sakin yapıda olup sürekli yavşak erkeklerin dadandığı, o yavşak erkeklerden sıyrılıp bir türlü kafasına göre birini bulmayan kadın da çok.
Kendimden örnek vereyim. Benim beş yıldır bir sevgilim var. Çok kendi halinde sessiz sakin biri. Çok efendi biri. O bahseddiğin chadlerden de değil incellerden falan da. Dümdüz insan. Ben de aynı şekilde. Ama o da ben de birbirimizi bulana kadar çok saçma sapan insanlar tanıdık. Kimisi çok ''bad boy''du kimisi çok kekoydu kimisi çok ''pick me girl''dü kimisi çok kezoydu. Ama sonunda iki aklı başında insan birbirini bulabildi. Bunu herkes yapabilir demiyorum. Ama arayan bulur. Eğer insanları bu kadar iyi tandığını iddia ediyorsan sen de bulabilirsin.
Kadınlar hayatı minecraftta peaceful oynamak bilmem ne demişsin. Dostum sen tam olarak ne zırvalıyorsun? Müslümanların çoğunlukta yaşadığı bi ülkede sence bir kız peaceful yetişebilir mi aq? Ben sırf kadın olduğum için ne kadar çok baskı yedim haberin var mı? Benden daha fenalarını ne kada çok kadın yedi farkında mısın? Bu bizim çocukluğumuzda başlıyor. Erkek çocuğu erkek çocuğu olduğu için it gibi dışarı salınıyor. Kız çocuğu da kız olduğu için itler ısırmasın diye fanusun içine koyuluyor. Katı kurallar çerçevesinde boğuluyor. Bazı hard level müslüman ailelerde kızlar kapatılıyor, izole yaşamaları isteniyor. Üstte de dedim. Bu ülkede ''Baba beni okula gönder.'' diye kampanya yapıldı. Level bu. Kız çocuklarının doğurdukları, babası yaşında adamla evlendirildikleri bi ülkede yaşıyorsun. Farkına var bunun. Sen sol gerici cihangir tayfaya fazla bilenmişsin. Türkiye gerçekleri sadece o gruptan ibaret değil. Bunu hatırlamanı tavsiye ederim.
Sevgiler.
2 notes
·
View notes