“Onlar bende gençliğini görüyor.
Bense nasip olursa yaşlılığımı.”
Edep..
Nasip..
En çok da Allah’ı konuşuyoruz.
Muradları hep aynı.
Öyle sadece tanıdıklarını da değil,
Bütün herkesi koysun cennetine diyor.
Yani seni bile,
Onu bile,
Başkasını bile.
Bile kelimesi incitir ya karıncayı.
Siz incinmeyin diye
Küçük yazdım kelime kelime..
Ayrılıyoruz bir vakit sonra ben işe,
Onlar bilinmeze.
Bu kadar küçük şehirde
Aynı nineyi ve dedeyi bir daha göremiyorum..
Diyorum inşAllah cennetine.
Ve içimden ince bir latife etmeden
Duramıyorum
Gördüğün her insan,
Ya insan değil de melekse ..
Ne yapıp edip
Bir güneş bulmalı.
Ne yapıp edip
Bir bardak çay koyduk mu yanına,
“Bir yolunu bulup Allah’ı anlatmalı..”
Hayatım boyunca düşüncelerimi yazarak anlatanlardan olmuşumdur...
Beni de en iyi kalemim anlamıştır zaten.Ben de ona güvenip,habersizce harfleri yan-yana dizmişimdir,sonunda ne ortaya çıkacağını bilmeden.Yazıp bitirdikten sonra hep okumuşumdur kalemimin sözcüklerini ki,anlayım ne düşündüğümü...
Bu yazı da onlardan bir tanesi aslında...Aklımda dolanan bir şeyler var,ama ne?
Galiba yazmasam tam olarak kendime bile izah edemeyeceğim şeyler bunlar. O zaman başlayalım.
Bazen insanın sadece beden sanılması çok zoruma gidiyor mesela...Açıklık getirelim bu konuya;
Bir görüşmeye,okula,işe,eylenmeye ve ya ekmek almaya gittiğinizi düşünün. Hiç bir hazırlık yapmasak bile,en az bir kez aynaya bakarız,nasıl görünüyoruz diye.İyi görünmüyorsak eğer, el atarız kendimize,bizi böyle görmesinler diye.
Peki bizi kim görüyor,orda kimlerle karşılaşıyoruz?
Tabi ki başka insanlarla...Tanıdık ve ya tanımadık,sevdiğimiz ve ya sevmediğimiz onlarca insan...Hepsine hoş,iyi,her şey yolundaymış gibi görünmeye çalışıyoruz.Evden çıkmadan önce bizi başkaları görecek diye özeniyoruz. Yüzümüzde,elimizde,kolumuzda sivilce,yara varmı diye bakıyoruz.Varsa kapatmaya çalışıyoruz.
Eminiz yüzlerce soru geleceğinden.Çünki bunlar vücudumuzda var,hani insanların biz diye tanımladığı o nesnede...
Biraz gülünce,üzgünlüğümüzün farkına varmayan insanlar,kolumuzda olan minicik yaranın farkında oluyorlar.
Belki üzülüyorlar,geçmiş olsun dilekleri diliyorlar .Ama ne fark eder? Onlar da bizi sadece vücuttan ibaret sanıyorlar.
Ölünce akılda sadece görüntümüz kalıyor mesela,belki biz bu dünyada olmayınca,torunlarımıza bile bizi görüntümüzle tanıtacaklar...Ne kötü değilmi,bu dünyada sadece görüntü olarak sayılmak,anılmak?
Böyle ince ruhlu adamdı,bir söz duyduğunda onu saatlerce düşünürdü,kitap okurken en çok çay içerdi ama kitaba dalıp kalırıdı çayı da o ara zaten soğumuş olurdu,çiçek buketlerini görünce hüzünlenirdi,çünki koparılmış,öldürülmüş bir şeye sevinmek ona göre değildi.Kırıldığı bir şey olunca kavga-gürültü çıkarmak yerine saatlerce susardı,kırılsa bile başkasını kırmak onun ruhuna göre değildi,en çok sonbahardan ilham alırdı,en çok çocuklara karşı sevgi duyardı...İyi ki tanıdım dediğim insandı,ruhu naif adam...
Eğer bizi bunun gibi ifade edemiyorsa hiç kimse,demek ki ya sadece görüntü olmuşuzdur bu dünyada ,ya da yanlış insanlarla kesişmiştir yolumuz...
Öyle ya nefes bile olsan,ölü bir millet için hiç bir şeysindir...
Unutmayın görüntünüz (bedeniniz) ile bir ömür,ruhunuzla bin ömür yaşarsınız.
Bir yılı daha geride bırakmak üzereyim, ömrümün bitimine bir yıl daha yakınım.. Her yıl bi önceki yıldan daha da iyi hissediyorum, belki de bu dünyadan uzaklaşmak bana iyi gelecektir...
Her insanın ömrü boyunca ezberinde tutacağı bir yağmur olmalı. Ansızın ve keskin bir gök gürültüsü sonra şehre düşen bir yağmur ezberinde tutmalı insan.
“Boğuluyorum..
Karada boğulmak başka..”
Denizde boğulsan dersin ;
Bitti nefes, yetti buraya kadar,
Kavuşursun Allah’a.
Ya da beklersin Yunus Aleyhisselam gibi,
Balığın karnında..
Yok eğer karadaysan bu başka,
Öyle gafil, öyle beyhude ki
Yolun;
Küfürsüz konuşamayan erkekleri,
Vitrine bakmaktan, çocuğunu görmeyen anneleri,
Amcaların namahrem gözleri,
Ben önümdeki ‘yaşlı’ insanı geçmeye haya ederken
Yaşlıları görmeyenleri..!
Çek senet alacak verecek dertlileri,
Yol üstünde devlet kurup, devlet bitirenleri,
Birbirine sokulup fısıldaşan ikilikleri.
Yalnız mı sandınız kendinizi ?
Niye unuttunuz,
İki kişinin, üçüncüsü Allah’tır inceliğini ?
Ve ben boğuluyorum gayri.
Kulaklık kullanmıyordum bu sabaha kadar,
Duymalıyım diye kuşları ve güzel selamları..
Ama öyle değilsiniz ki artık,
Onları da duyamıyorum.
Dinliyorum,
Korna sesleri..
Mütemadiyen herkesin acelesi var,
Bence bütün arabalar birbirine çarpsın (!)
Yol verdikten sonra, içinden küfretmesinden daha iyi..
Ve daha samimi..
Polisler ve boyacı çocuklar..
Bazen Ahmet Kaya söyleyerek ve
İnadına gülen bir sokak çocuğu
Yakalanmasın diye,
Erkenden oluverir akşamlar.
Sokak çocukları..
Sokağın çocukları..
Emin olun ki, bazı işgüzar çocuklar dışında
Nasıl olsa para veriyorlar diye
Kimse o soğukta gelene geçene o sualleri sormaz.
Sualler..
Tartalım abiler..
Tartalım ablalar..
“Dünya kaç gram eder ?”
Kimisi öyle mahzun,
Öyle onurlu ki.
Hani diyor ya üstad;
“Seni dağladılar, değil mi ey kalbim”
Dağladılar bu çocukların kalplerini.
En çok da görmezden gelerek..
‘Anan baban yok mu senin, niye çalıştırıyorlar’ diyerek.
Demeyin ne olur artık..
Sizin yerinize de arkadaş olur,
Muhabbet ederim ben onlarla.
Yeter ki siz susun.
Siz susun, dağlamayın o melek kalpleri..
Mezarlıkta yaşlı bir amca görmüştüm. Başta dua ediyor sandım sonra söyledikleri dikkatimi çekti:
"Sen daha öncede küsmüştün bana, gittiydin evden. N'aptım, ne ettiysem getirememiştim seni. Sonra üç günden fazla küsmek günah, inat etme hadi dediydim. Gelmiştin eve bugün dört gün oldu hanım."
Çoğu şiirden çok anlamlı. Çoğu mısradan daha gerçek✒️📖
İnsan sevdiği birini kaybettiğinde içinde kırk mum yanarmış her gün bir mum sönermiş ama o son mum bir ömür yanarmış acı İlk günkü gibi olmasa hep bir köşede hissedilirmiş...
İmil, imil yanıyor insan o tek mum hiç bitmiyor. İlk zamanlar bir olaya güldüğünüzde suçlu hissediyorsunuz kızıyorsunuz bu kadarmı seviyorsun ne çabuk yüzün gülmeye başladı diye dövünüp duruyorsun garip bir ruh durumu oluyor. Benim içimde bir ömür yanan sızım olarak kalacaksın bir yanım eksik kalacak bundan sonraki arefeler bayramlar sensiz geçecek Rabim seni bizden çok sevdi aldı yanına dilerim kabrin nur, mekanın cennet, makamın âli olsun canım babam.
“ama biz çok mutlu olacaktık... o hissi bilir misin? anlıyor musun o hissi? aşktan daha çok yıkar insanı. ben onun ilk aşkı değilim sadece. ilk kalp kırıklığıyım ben onun. ondan unutamıyor beni.”
17 yıllık yaşantımdan çıkardığım bişey varsa oda herşeyi yoğun yaşamam gerektiği. Üzülüyor muyum çok üzülim, gülüyor muyum en içten kahkahalrımı atayım, ağlıyor muyum ciğerim sökülürcesine gözümde tek damla yaş kalmazcasına ağlayayım. Bi çiçeği doya doya koklayayım mesela, denizin sonsuzluğun saatlerce izleyeyim, sevdiğim şeyleri birileri ne der diye yapmayı bırakmayayım.. Arkadaşlarımla fütursuzca şakalaşayım, ayaklarımızın bizi götürdüğü kadar gezelim, saçma sapan hareketler yapalım.. Yeter ki yaşayamadık diye, bunu da yapamadık diye pişman olmayalım...