“Geceyi avucuma aldım, gidiyorum,” dedi gülümseyerek. “Ama... Şunu bil. Rüya sadece gece görülmez. Aşk sadece bir kez çalmaz kapıyı. İnsanlar yalnızca bir defa tanışmaz. Tamam mı?”
“Aşk, sevmek fiiliyle değil, özlemek fiiliyle ilintilidir çünkü. Gelmesini istemek, onunla bir şeyler yapmayı istemek, onunla dünyayı fethi istemek... Böylesi isteklerden doğan özlemle de onu sevmek. Arabeskten değil, olgunlaşmaktan bahis açıyorum. Popülist bir mantıkla, tüketime açık, ‘durmadan temize çekilebilecek’ bir şey midir aşk?! (...) Hani, klasik bir laf vardır: ‘Sır, tek kişinin bildiğidir’ diye; işte, bana göre de aşk, tek kişinin yaşadığıdır. O yüzden aşkları kimsenin tekelinde bırakmamalı, kurumlara hapsetmemeli, aşk hakkında ortak bildiriler hazırlamamalı ve mümkünse sözlükte yer almasına dahi izin vermemeliyiz. Hiç kimse bir başkasının gördüğü rüyayı göremez; hiç kimse bir başkasının yaşadığı aşkı anlayamaz. Mesele bu kadar açık ve net!
Kimse kimsenin aşkına kendi aşkıyla pişti yapamaz!”
- küçük İskender, aşktan başını kaşıyacak vakti olmamak ya da ‘seviyordum öldürdüm’ meselesi
(Burç Hikâyeleri)
- Görsel: Michael Cheval (Михаил Хохлачев)
Commemoration of the fiftieth anniversary of death of the Great poet Âşık Veysel in Turkieye.
The great poet Âşık Veysel has been included in UNESCO's 2023 commemoration program. Veysel, who died fifty years ago, is considered among the most important representatives of Türkiye’s Ashik (Minstrel) tradition, a cultural value of the country.
The fiftieth anniversary of Âşık Veysel’s death will be commemorated with events in Türkiye and abroad.
Beyni ve yüreği arasında hiç çözülemeyecek bir kan davası hâsıl olmuştu.
Biri diğerini vuracaktı ama kalbi zaten yenilmişti, beyaz bayrak çekmişti aslında tüm uzuvlarına.
Yinede beyni inatla savaşıyordu ve savaşmakla kalmıyor, ruhunu da hırpalıyordu.
Hayatta tekerrüründen en çok memnun kalınan şeydi aslında yaşanan ama.
Aması vardı işte.
Aması vardı.
Amaları vardı hatta…
Tazeyken kendisi, tazecikken hayat önünde yüreği çiçek bahçesiyken, yeşerttiği, emek verdiği aşkları vardı, sırası geldikçe yaşanan aşkları...
“Bir kez âşık olunur” diyenleri yalanlarcasına sarmaladığı aşkları vardı onun.
Bütün kayıplara rağmen yaşadığı, yaşadıkça çoğaldığı, sonlandıkça büyüdüğü ve zaman geçtikçe özlediği…
Her gün yeniden doğduğu ve belki her gün çokça öldüğü...
Kan ter içinde, sırılsıklam yaşadığı aşkları.
Her mevsimin bahar, her gecenin mehtap olduğu… Pişmanlıkları takılmıştı parmaklarının arasına bazılarının, bazılarının hüznü gözlerinde asılı kalmıştı.
Coşkusu yazılmıştı şiirlerinde çoğunun, bazen de kokusu gelirdi buram buram.
Yılan zehirlerinde yitirmişti son aşkını, istemeden… Unutmak vazgeçmek olurdu yaşamaktan bu kez. Çünkü bu kez aşk her şeydi ve hiçbir şey…
Var olmuşlardan hiçbiri değildi.
Kimsenin bilmediği, duymadığı yaşamadığı bir şeydi.
Ve vazgeçmek yitirmekti nefesini, içtiği sudan, gördüğü güneşten, renkten, düşünmekten vazgeçmekti.
Portakal çiçeği koksundu yine teni sevdayla karışık. Hesapları dursundu hayatın çarpması, bölmesi, toplaması bitsindi, yanlış çıksındı sonuçları ya da doğru,fark etmesindi.
Titreyen bakışlarıyla titreyen bedenine baktı.
Toprakla savaşan tohumun terini gördü yüreğinde. Güneşe ulaşmak, yedi veren açmak için çiçeklerini, kabından taşan tohumu hissetti damarlarında ve beyaz bayrak çıkardı aşka bir kez daha.
Haykırdı her hücresi beyninin sessizce, bir damla yaş gönderip göz pınarlarına:
“Ya solarsa Sevda Çiçeği! Ya solarsa!” “Ya solmazsa” dedi yüreği, bir de tebessüm iliştirip ucuna… “Ya bu defa solmazsa!”
Yüreğinin rengi sevdaya çalmıştı yeniden.
Ve yeniden çiçekler açtıracaktı teninde.
Ruhu şarkılar söyleyecekti kuşlarla baharda.
Sabahları sevecekti geceyi sevdiği kadar. Yeniden “Vazgeçmenin mümkün olmadığı zamanlarda gelecekti.” şairin istediği gibi.
Titreyen ellerine ilişti gözleri ve titreten sebebe baktı utangaç.
Mırıldandı kendi kendine:
“Bir Sevda Çiçeği daha kurutmayacak bu eller, kitap sayfalarında.”
Tüm sevdaların çiçekleri gönüller dolusu açsın ve hiç kurumasın.