Tumgik
sahnearkasi · 1 year
Text
“Some day this pain will be useful.”
— Unknown
171 notes · View notes
sahnearkasi · 2 years
Text
telefondan izlediğim videosuna gülümseyip gözlerimin yaşarmasını es geçtim. aklıma binbir türlü soru üşüşürken fısıldadım:
“tebrik ederim.”
çok uzun bir yol yürümüş ve sonunda hak ettiğini kazanmıştı. geride bıraktığımız virajlı yoldan sonra onun hayatını böyle çiçek açmış görmek beni çok gururlandırıyordu. onun haberi yoktu. bir köşede, köşeme çekilmiş içten içe onunla gurur duyuyordum. tekrar fısıldadım:
“tebrik ederim.”
her şey gönlünce olsun deniz.
1 note · View note
sahnearkasi · 2 years
Text
“amcam iyi adamdı ama biraz dikkatsizdi. bir gün otobüse biniyor. şimdi düşünüyorum da ne işi vardı acaba çarşıda. otobüsten iniyor sitenin önündeki durakta. üst geçitin merdiveninden gidiyor eve. sitenin kapısını falan tercih etmiyor. merdivenden inince hemen onların bloğun önüne çıkıyor. amcam akıllı adamdı işte ama biraz dikkatsizdi. tam merdivenden inecek, aşağı basamağa ayağını uzatıyor, uzatmasıyla yere çakılması bir oluyor. amcam boşlukları karıştıyor. yol kenarındaki demirlerden birini kırmışlar. nasıl kırmışlarsa artık… o boşlukla merdivenin olduğu yeri karıştırıyor, ölüyor amcam. bir dikkatsizliği ilk defa bu kadar pahalıya mal oluyor amcama. hayatına karşılık geliyor. yani demem o ki… niye anlattım ki şimdi ben bunu? bilmem.”
0 notes
sahnearkasi · 2 years
Text
ağlayarak telefonun ekranına dokundum.
çalıyor, çalıyor, çalıyor…
ekranda 00:00 belirdiği an hoparlöre dokundum.
“alo.”
yanağımda yol çizmeye niyetlenen göz yaşımı sildim elimin tersiyle.
bir “alo.” daha.
sesimi toparlama çabasına girmeden cevap verdim kapatma ihtimalinden korkarak.
“nasılsın?”
duraksadı. sesimi tanımış mıydı acaba? beni bilmiş miydi?
“neyin var?”
bu soruyu duymak içimde bir yerleri olabildiğince kırmıştı.
“hangi birini anlatayım?”
“beni aramanı gerektireni.”
hıçkırığımı tutamadım. ondan sonra da tutma gereği duymaksızın ağladım. ben ağladım, o bekledi. aramayı sonlandırmadı. biraz sakinleşince konuşabildim.
“seni çok sevmiştim.”
“sevgi bu kadar acıtan bir şey olmamalı.”
düşünmeden cevapladım.
“yanlış insan olduğun için bu kadar acıtıyor.”
konuşmadı. bu kez ben bekledim.
“yanlış insan olduğumu bilmek canımı sıktı.”
“benim de canımı çok yakıyor.”
sustuk beraber. sonra birden “beni neden sevmedin?” diye sordum. düzelttim ardından. “neden beni sever gibi yaptın?”
“doğruları söyle yalnızca, lütfen.”
“çünkü…” dedi, durdu.
“bilmiyorum.”
“ne?” dedim istemsiz.
“gerçekten bilmiyorum.”
kocaman bir hayal kırıklığıydı. koskocaman!
“sen, benim bir damla gözyaşıma bile değmezsin.”
“evet, değmem.”
“sus, lütfen. konuşma.”
gözlerimden ardı ardına yaşlar akıyordu. hiçbirini silmeye kalkışmadım. beni hiçbir zaman sevmemişti. sever gibi yapmıştı. gerçekten sever gibi yapmıştı. onun beni gözleriyle getirdiği noktada öylece kalakalmıştım. gerçekten öylece!
“iyi misin?”
sesini duyar duymaz aramayı sonlandırmadığımı fark ederek telefonu kapattım. iyi değildim, bir süre de iyi olmayacaktım. ben tam bir yıkım, o tam bir hayal kırıklığıydı. kötülüğün k’sini yakıştıramadığım adam bana hayatımın en büyük kötülüğünü yaşatmıştı. gözümden akan yaşı sinirle silip derin bir nefes verdim. üstesinden gelebilirdim, yapabilirdim, başarabilirdim. ama önce doyasıya ağlamalı, acımı doruklarda yaşamalıydım. bu da geçerdi, giden benden olurdu. olan olurdu ve ben elbet toparlardım. sonuçta dünyada ilk duygularıyla oynanan insan ben değildim ve son olmayacaktım. teselliye bak, dedim nefretle. bir süre kendimle de iletişime geçmemeliydim. ben ne yapacaktım! bu acı nasıl geçecekti! üstelik bu acının taze anıydı. asıl acı zamanla başlayacaktı! ben ne yapacaktım!
4 notes · View notes
sahnearkasi · 2 years
Text
Oturma odasının kapısında usulca içeri süzülüp ardından kapıyı kapattı.
“Nasıl gidiyor?”
Onu öylece kapının önünde dururken görmek içimde dirseklerimi masaya, yüzümü de avuç içlerime koyup onu izleme isteği doğurdu. Çok güzeldi.
Gülümsedim kocaman. “Senin kadar güzel değil.”
Ansızın gelen iltifatıma hazırlıksız yakalanıp bir an duraksadı. Arkasına dönüp kapıya baktı. Sonra bana dönüp kocaman gülümsedi.
“Annenler duyacak.”
Onun bu şapşal haline gülerken kafamı sağa sola salladım. Önümdeki kitaba baktım. Yanımdaki sandalye çekildi. Başımı kaldırıp aşık olduğum yüzüne bir daha baktım.
“Yapabileceğim bir şey var mı?”
Bunu söylerken kitabımı önüne çekmiş göz gezdiriyordu. Kitabın üstüne koyduğu elini tuttum. Bakışlarını bana çevirdi.
“Hep böyle yanımda ol, hep böyle güzel olalım, yeter bana.”
Gülümsedi. Gözleri kısıldı. Kapıya bir bakış attı ardından. Kahkahama engel olamayınca kızgın bakışlarının hedefi oldum. Ama yılmadım. Tuttuğum elini dudaklarıma götürüp öptüm. Sonra diğer elimin başparmağıyla okşadım.
“Annemler benimle ancak gurur duyar bu saatten sonra. Böyle güzel bir adamı bulduğum için, sevdiğim için.”
Gözleri kısıldı yine. Çok güzel oldu. Hani bilsem, annem ansızın açmayacak kapıyı ya da bilsem utanmayacak, tutup göz kapaklarından öpecektim.
İki gözümün çiçeği!
5 notes · View notes
sahnearkasi · 2 years
Text
“Bekledim. Ne yalan söyleyeyim, bekledim ulan. Gelmeyeceğini biliyordum ama yine de bekledim. Gözümü ayırmadım telefondan. Televizyonun ışığının her yansımasında ekrana, bir heyecana kapıldım. Biliyordum ama yine de heyecanlandım. Umut böyle bir şey oğlum, umut böyle bir şey. Umut böyle insanın kendisini kandırma çabası gibi bir şey. Oysa görüyorsun ya sen ne kadar çabalarsan çabala, o olmadıkça böyle mal gibi kalıyorsun. Umut ettiğinle kalıyorsun. Kendini kandırma çabanla. Yani demem o ki gün sonunda yine sana konuşuyorum.”
Kafamı anladığımı anlatmak ister gibi, söyleyecek tek kelime bulamadığımdan, aşağı yukarı salladım. Bardaktaki yarım kalan suyu dikti kafasına. “Bak işte, böyle su içersin ancak üstüne.” demesini bekledim ama demedi. Bir daha ağzını bıçak açmadı. Gözlerini pencereden ayırmadı. Saate baktım ben de, dıta benzer bir ses çıktı, akreple yelkovan kavuştu. Ortamdaki sessizliği bozmamaya çalışarak konuştum.
“Mutlu yıllar abi.”
31 notes · View notes
sahnearkasi · 2 years
Text
“aynen kardeşim, şiir miir, astroloji falan filan. öyle şeylere ilgi duyuyorum. bir de o var işte. içim en çok ona gidiyor. büyük bir iç çekiyorum her görüşümde. yıllardır işlevini yerine getirmekten başka bir işe yaramayan kalbim onu görünce varlığını hatırlıyor, varlığını hatırlatıyor. görsen bi’ , şiir gibi. bu şiirler de onun için zaten. bu burçlar, tutulmalar falan. hepsi ben ona tutulduğum için. hepsi bir umut bulabilmek için.”
3 notes · View notes
sahnearkasi · 2 years
Text
Ahşap merdiveni, gıcırtıları eşliğinde ben önde o arkada çıkarken… olduğum basamakta durup arkama döndüm. Mecburen durduğunda boylarımıza baktım. Ondan bir basamak üstte olmama rağmen ancak çenesine geliyordum. Gülümsedim. Neye gülümsediğimi bilmeden gülümsedi. Daha çok gülümsedim. İçimde açtırdığı çiçekler sayesinde alabildiğine gülüp kocaman sarıldım. Hep bunu yapmak istemiştim.
“Tahmin ettiğim gibi güven veriyor.”
Biraz daha sokuldum. Ufalıp göğsünde yaşamak istedim. Göğsünden ayrılmadan başımı kaldırıp sordum:
“Burası benim evim olsun mu bundan sonra?”
Gülümsedi. Bütün evren onunla gülümsedi. Alnıma uzun bir öpücük, burnuma minik bir buse bıraktı.
“Ben senin evin, sevgilin, eşin, baban, ağabeyin, arkadaşın olacağım. Biri bitse biri kalır,seni her zaman kollayacağım.”
• Gülümsedi. Bütün evren onunla gülümsedi. : Nazan Bekiroğlu / İsimle Ateş Arasında
14 notes · View notes
sahnearkasi · 2 years
Text
“Kız yurtdışında çalışıyormuş.”
“Bunlar üniversitede tanışmamışlar mıydı? Ne yapıyormuş orada?”
“Öyle tanışmışlar ama bilmiyorum. Yurtdışında çalışıyormuş dediler.”
“Evlenince gelir artık buraya.”
“Yani.”
Yengelerimin konuşması es verince yanlarına gitme gereği duydum. Dedikodumuzu benimle de pekala yapabilirlerdi. Odanın kapısını itmemle ikisinin de gözleri beni buldu. Baş selamı verip boş gördüğüm ilk koltuğa oturdum.
“Üniversitede tanıştık. Okul bitince o stajını yapıp Kanada’ya gitti yüksek lisans için.”
“Ha, sen 3 yıldır kızı bekliyorsun.”
Gülümsedim. Büyük yengem haklıydı. Daha da beklerdim.
“Ay utandı abla bu.”
Utanmış mıydım sahiden? Bu hallerimi görmeliydi. Görmeli, çok sevdiğini söylediği ve o söyledikçe büyüyen yanaklarımı küçük avuçlarının içine almalı, koskocaman gülümsemeliydi bana.
“Eee?”
Merak saçan gözlerle devam etmemi bekliyorlardı. Tam ağzımı açmış devam edecekken küçük yengem atladı:
“Oğlum, bu kız gitmeden niye nişanlanmadınız siz?”
Gülümseyen yerlerim düştü.
“O da benim eşekliğim yenge. Dilim varmadı bir türlü.”
Kınar gözlerle bakıp “Allah bilir sen zor da açılmışsındır.” dedi.
Düşünmek istemezcesine cevapladım: “Oraları hiç karıştırma yenge.”
Bu diyalogtan sonra küçük yengem bir daha hiç dahil olmadı muhabbete.
“Olan olmuş Ayten. Çocuklar nihayetinde anlaşmış. Baksana gözleri parlıyor ondan bahsedince. Anlat yengem sen.”
Gözlerim parlıyormuş. Bunu da görmeliydi. Güneşte renginin açıldığını söylerdi gözlerimin, gözlerim şimdi ondan bahsetmekle parlıyormuş. Utanırdı bunu duysa. Çok utanırdı.
“Yüksek lisansı bitti yenge. Orada üniversitede doktorasına devam edecek.”
Yengem ağzını açacak oldu, müsaade etmedim.
“Ben gideceğim yanına. Orada bir yuva kuracağız. Yenge, böyle şey gibi hissediyorum, o neredeyse benim yuvam orada gibi. Doğduğum büyüdüğüm evdeyken bile öyle hissediyorum. Bir şeyler eksik sanki.”
Bunları da duymalıydı. Az konuşuyorsun, derdi. Yokluğunda ne çok konuşur hale geldim.
“Yengem sen bayağı bayağı seviyorsun bu kızı.”
Gülümsedim. “Bayağı bayağı seviyorum.”
Bunu ona söylerken ne çok zorlanmıştım. Dağa, taşa haykırabilirdim oysa. Bir şehrin ortasında durup bütün insanlığa anlatabilirdim. Ama işte, ne zaman ona söyledim, o zaman anladım. Ona söylemekle daha da büyüyordu içimdeki sevgisi. Seven sevdiğine sevdiğini söylemeliydi gerçekten. Buradan seslensem oradan duyar mıydı?
“seni seviyorum.”
“seni çok seviyorum.”
4 notes · View notes
sahnearkasi · 3 years
Text
Oturduğu yerde biraz kaydı. Çardağın üstündeki pakete uzanıp bir sigara çıkardı. Sigarayı dudaklarının arasına yerleştirirken ceketinin cebinden çakmağını çıkardı. Ateşleyip bir nefes çekti. Dumanı havaya bırakırken konuştu.
“Bir adam var.” dedi.
Burukça gülümsedi. Başını kaldırdı, sigarasından bir nefes daha aldı. Gözlerini kapatarak üfledi.
“Canan.” dedi. Efendim mahiyetinde bir “hım” çıktı ağzımdan. “Canan.” dedi tekrar. “Bir adam var.” Bu kez ben burukça gülümsedim. “Canan, bu evli bir adam.”
Gülüşümü yavaşça çözdüm. Gözlerini açıp uzunca bir nefes daha aldı o da. Tek kelime etmedim. Bekledim. O an, konuşması saatler de alsa beklerdim. Beklemeliydim çünkü. Bazen bu gereklilik eki, hayatımız için tahmin ettiğimizden daha önemli bir hal alıyordu.
“Tanışmıyoruz biz. Yani o beni tanımıyor.”
Gözlerini çardağın kenarına sabitlemiş, yüzü Ay ışığında aydınlanırken anlatıyordu.
“Ben onun eşini tanıyorum. Eşinin arkadaşlarını falan.” Duraksadı. Gözlerini yüzümü buldu.
“Canan, şuram yanıyor.” Sol işaret parmağıyla göğüs kafesini hayali bir daire içine aldı.
Gözlerimi uzunca açıp kapadım. Diyecek tek bir sözüm yoktu.
“Onu gördüğümde bilmiyordum. Yani evli olduğunu. Şimdi biliyorum ama ne değişiyor? Bir şeyi değiştiremiyorum Canan. Gücüm yetmiyor.”
İki elini de masaya koydu. İsyan ediyordu. Kendisine, yüreğine, kaderine. Benimse elimden ellerini tutmak dışında başka bir şey gelmiyordu. Ellerini tuttum. Eğdiği başını kaldırdı.
“Canan, ben yüreğimle ne yapacağım böyle?”
Zar zor sesimi bulup konuştum.
“Geçecek.” dedim.
Dilimden başka bir şey gelmedi. O an, ona destek olabilecek bir cümle kurmayı çok istedim. Ama işte beceremedim.
“Canan.” dedi son bir kez daha. Uçurumdan düşüyormuş da son bir umut tutunmaya çalışıyormuş gibi.
“Canan, bu acı nasıl geçiyor?”
16 notes · View notes
sahnearkasi · 3 years
Text
yani, ne bileyim Nevin... böyle olmamalıydık. hiçbir şekilde böyle olmamalıydık. böyle imkansız, böyle başıboş, böyle karşılıksız, böyle batmaya ve yitmeye yakın... hak etmedik bunu Nevin. ben ve sevgim. ben ve gençliğim. tamam, ben bu aşkın seven tarafıydım, o olmazı. ama olmaza sevdalandım diye suç benim mi? beni sevemedi diye suç onun mu? suç yok ki Nevin. aşkta suç olur mu hiç? olsa olsa kaza kurşunu olur. kazaydık, kader olamadık. hayır, kızmıyorum. ... aslında çok kızgınım. kırgın mıyım yoksa? içimde bir şeyler kırık dökük alev almış. niye sevmedi beni! kimler kimleri seviyor bu dünyada, beni niye sevemedi? beni neden sevmeyi denemedi? Nevin, sen söyle. Neden sevmedi beni?
11 notes · View notes
sahnearkasi · 3 years
Text
Mahmut abinin gözlerinde Nazlı ablayı görmeyi çok severdim. gözleri, vernik atılmışçasına parlardı. aşk demek ki böyle bir şeydi, tahtayı verniklemişsin gibi insana canlılık ve parlaklık veren. Mahmut abinin de gözleri ışıl ışıl olurdu her defasında. Ortamı bir başına aydınlatırdı. aşktan.
12 notes · View notes
sahnearkasi · 3 years
Text
Sonra birden yalnız kaldım masada. Herkes, her şeyi ardında bırakarak kalktığında, bırakılanlardan biri oldum. Gözüm balkonlarına takıldı. Mutfağın ışığıyla aydınlanırken orada da kimse kalmamıştı. Bir ben bile yoktu yalnızlığı ile bir başına. Gözlerimle, boş balkonlarına bakarak veda ettim ona. İçimden birkaç cümle geçirme gereği bile duymadım. Bu insanlar, benim kendi sesimi bile duymuyordu, iç sesimi mi duyacaktı? Ama o gözlerimi görsün istedim. Gözlerimden anlasın. Anladı mı, anlamadı mı ya da ne anladı bilmiyorum. Üzerine çok düşünmedim. Sessizce çayımı yudumladım. Bir veda busesi bırakamadım ama bir veda havasını iliklerime kadar yaşadım. Saçlarımı savuran rüzgar şahit buna, ince belli bardağım şahit. Evdekiler hariç.
4 notes · View notes
sahnearkasi · 3 years
Text
“Merhaba, umarım bu notun acizliğini bağışlarsın. Ben geldikten sonra senin kalkman, açıkçası canımı sıktı. Kendimi kötü hissetmeme sebep oldu. Senin kalkmana sebep benmişim gibi. Kuzenim, sigara içmeye inmiş olabileceğini söyledi. Benim gelmem ve senin kalkmanın denkliği... imkansız değil elbette. Yerde bir izmarit aramayı bile düşündüm. Ama “ya yoksa?” düşüncesiyle vazgeçtim. Orada bir veya birden çok izmarit var ya da yok, gitmenin sebebi olmak istemem. Eğer iki dakika geç inseydim belki de yolda karşılaşacaktık. Göz göze gelir miydik yine? Göz göze gelmenin ne kadar yakıcı bir şey olduğunu sende fark ettim. Bilmem, belki de bu yüzden gitmenin sebebi ben olmak istemiyorum. Gitmenin değil, gelmelerinin nedeni olmak isterim. Son beş günüm. Güzelleştiremez misin?”
9 notes · View notes
sahnearkasi · 3 years
Text
Deniz, 
gecenin üç buçuğunda otobanda son sürat giden bir arabanın içinde olmak isterdim. camlar yarıya kadar açık. rüzgar saçlarımı karıştırıyor, radyo açık değil. sadece tekerleklerin asfalta sürtünüşü ve rüzgarın sesi. sarı ışıklı sokak lambaları aydınlatıyor yolu. gökyüzünün zifiri karanlığında birkaç kendini bilmez serseri yıldız. 
O arabada, o ışıkta, o karanlıkta, o hızda seni unutmaya çalışmak isterdim. 
Deniz, benim seninle derdim ne?
7 notes · View notes
sahnearkasi · 3 years
Text
s’13
"Bilmiyorsun." diye bağırdı. "Hiçbir şey bilmiyorsun." 
Sakinledi. Çalışma masasının üzerinde duran kalın defteri fırlattı ona doğru. Kitaplığa yöneldi sonra. Sağ üstten üçüncü raftaki bütün defterleri kucakladı. Fırlattığı defterin yanına bıraktı. Tekrar gitti kitaplığa, kitaplığın üstünde yıllardır duran kutuyu almak için sandalyenin üstüne çıktı. Koca kutunun dengesini bozduğunu görünce hızlı adımlarla vardı yanına. Kutuyu kollarından alıp diğerlerinin yanına bıraktı. Sonra kalktığı koltuğa gerisin geri oturdu. 
İndiği sandalyeyi çalışma masasının arkasına bırakıp çekmeceleri karıştırdı. Çekmecelerde bulamayınca duraksadı. Gözleriyle kitaplığı taramaya başladı. Albümlerin yanında eğreti duran ayıcıklı defter kutusunu aldı, kucağına bıraktı. Oluşturduğu yığının yanına oturdu sonra. Her daim dik tutmaya özen gösterdiği omuzları çöktü. Bir süre defterlerle bakıştı, kutuyu açtı. Gülümsedi burukça. Dolu dolu gözlerle baktı sonra ona.
"Kucağındaki defter, onu sevdiğim ilk sene tuttuğum defter. Oradan buradan alıntılar toplamışım. Yer yer kendim yazmışım. Hayal meyal hatırlıyorum yazdığım zamanları. Ama okurken ağladığım anlar şu an gibi. Hep eninde sonunda ona ulaştıracağımı düşünürdüm." 
Gözünden akıp yanağından süzüldü bir damla yaş. Başını eğdi.
"Okumayacağını da düşünürdüm. Belki hiç kabul etmeyeceğini. Benim çocuk heyecanımın onda hiçe karşılık geldiğini böyle monologlarda daha iyi anlardım. Ama işte aşk mı aptallık mı, artık adına her ne dersen, ona hiçbir anlama tesir etmiyormuş." 
Başını kaldırdı, defterlere baktı.
"Etseydi bunca yazı ortaya çıkmazdı."
Kutudan kurumuş bir gül çıkardı.
"Etseydi bu gül bunca zamandır durmazdı. Onun sınıfının bir gösterisinde vermişlerdi. Sanki o vermiş gibi sakladım yıllarca." 
Gülü koyup kareli dörde katlanmış bir kağıt çıkardı.
"Bu kağıt burada olmazdı. Onun defterinden koparmıştım gizlice. Bende en azından el yazısından bir misal olsun diye." 
Kağıdı dizlerinin üzerine bıraktı. Parmaklarını gezdirdi üstünde. 
Tutup kağıdı öpüp bağrına basacak sandı. Yanıldı. Daha da küçüldü oturduğu yerde. Yok olmak istedi. Hiç olmak istedi. Zamanı geriye alamayacağının bilincinde sadece hiç var olmamış olmak istedi. Hiç var olmamış olmak, hiç uğramamış olmak o eve. Hiç bahsetmemiş olmak aşktan. Hiç dil uzatmamış olmak onun aşkına. Dikiş tutmayan bir yarayı kanatmamış olmak. Çok istedi. Ama olmadı. "Zaten istediğimiz ne oluyor ki dünyada?" Bu düşünceyi geçirirken zihninden gözlerini acıyla ona çevirdi. Yüreğindeki acının maddi varlığını hissetti. Gözleri doldu. İlk kez onun ne hissettiğini anladı Acı. Saf acı. 
12 notes · View notes
sahnearkasi · 3 years
Audio
(yetkilibirabla)
karşılıksız aşklar da güzeldir. 
1 note · View note